Pazar, 19 Zilhicce 1446 | 2025/06/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

1446 Yılı Mübarek İydü’l Edha Tebriki

1446 Yılı Mübarek İydü’l Edha Tebriki

Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe İllallah... Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd

Hizb-ut Tahrir, mübarek İydü’l Edha vesilesiyle, güçlülerin bile taşımakta zorlanacağı onca musibet ve felakete maruz kalmasına rağmen sabreden ve karşılığını Allah’tan uman aziz İslam ümmetine, özellikle de Haşim Gazze ve tüm Mübarek Toprak Filistin’deki sabırlı halkımıza en içten tebriklerini sunar. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hakkında “Allah indinde günlerin en büyüğü Kurban Bayramı günüdür (Yevmü’n-Nahr)” diye buyurduğu bu bayram günlerini, kardeşlerimizin kalplerine bir sükûnet vesilesi kılmasını ve Alemlerin Rabbi katında onlara bir izzet ve yücelik bahşetmesini Yüce Allah’tan niyaz ederiz.

Ayrıca hem kendi hem de Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Başkanı ile ofisin tüm departman ve birimlerinde çalışan bütün kardeşlerimizin tebriklerini, Hizb-ut Tahrir Emiri Celil âlim Atâ b. Halîl Ebû Raşta’ya (Allah onu korusun) iletmekten mutluluk duyar, Mevla Azze ve Celle’den, ümmetin, yaşamakta olduğu ceberut saltanat dönemini sona erdirip zafer, kurtuluş ve hakimiyet dönemini başlatacak olan Hilafet biati ile yakın zamanda kendine biat etmesini niyaz ederim. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

İslam ümmeti, bu yıl, düşmanlarının ateşiyle her zamankinden daha fazla dağlandığı bir dönemde İydü’l Edha’ya kavuşuyor. Zira on binlerce Müslüman, tüm dünyanın gözleri ve kulakları önünde, üstelik de ümmetin kışlalarında bekleyen ordularının hemen yanı başında, Filistin’de, Sudan’da, Keşmir’de, Şam’da, Yemen’de ve Lübnan’da... füzelerle, uçaklarla, SİHA’larla, tanklarla ve her çeşit silahla katlediliyor. Bunun neticesinde parçalanmış bedenler sağa sola savruluyor, cesetler alev alev yanıyor, özgür kadınlar, bağrı yanık dullar ve kimsesiz yetimler feryâd-ü figân ediyor. Ama heyhat! Ne bir el uzatan var ne de bir imdada koşan! Öyle ki artık sabır taşı bile çatlamıştır.

Bugünlerde ümmet, ordularından ve subaylarından görev çağrısına icabet edip İslam’a ve Müslümanlara yardım şerefine erişecek ve (mahşerde) Peygamber Efendimiz Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem huzurunda, Havuz başında iki Esad (Allah onlardan razı olsun) ile buluşacak birinin harekete geçmesine gerçekten ne kadar çok muhtaç! Allah’a, zafer, izzet ve hakimiyet günleri olması için bu günlerden daha sevimli gelen başka günler yoktur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: «مَا مِنْ أَيَّامٍ الْعَمَلُ الصَّالِحُ فِيهِنَّ أَحَبُّ إِلَى اللهِ مِنْ هَذِهِ الْأَيَّامِ الْعَشْرِ. فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَلَا الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: وَلَا الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ، إِلَّا رَجُلٌ خَرَجَ بِنَفْسِهِ وَمَالِهِ فَلَمْ يَرْجِعْ مِنْ ذَلِكَ بِشَيْءٍ» “Allah katında içinde bulunduğumuz şu günler (Zilhicce’nin ilk on günün)deki salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur. Dediler ki: “Ya Rasûlallah, Allah yolunda cihat da mı?” Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Evet, Allah yolunda cihat da. Meğerki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka.”

Ey Müslümanlar! Şüphesiz İydül Edha, Allah’ın mübarek kıldığı günlerden bir gündür! O halde, bu müstesna günde Allah Azze ve Celle’ye dua ve niyazda bulunun ki güç ve azim sahibi mümin bir topluluğun kalbini hidayete erdirsin de ümmetin yardımına koşsunlar, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin olması için dini ikame etsinler. Ve her zaman Çok Güçlü, Mutlak Üstün olan Allah’ın yardımına güvenin. وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ “Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” [Al-i İmran 126]

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallahu Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd

Mühendis Selâhaddin Adada
حزب التحرير
  Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Müdürü

Devamını oku...

Okyanusların Ötesinden Yiğitlikler Yükseliyor... Peki Ya Kinane Ordusu’nun Yiğitlik ve Kahramanlığı Nerede?!

Gazze halkına yönelik katliamların zirveye çıktığı ve mazlumların ayakları altındaki toprakların cayır cayır yandığı böylesi bir zamanda, Amerikan medyası Kinane diyarından Mısırlı Müslüman genç Muhammed Sabri Süleyman’ın öyküsünü manşetlere taşıdı. Süleyman, Amerika’da Yahudi varlığı destekçilerinin gösterisine molotof kokteyli atmakla suçlanırken, “Filistin’e Özgürlük” diye haykırdığı bildirildi. Eylem biçimleri ve yöntemleri tartışmaya açık olsa da, bu davranışın arkasındaki motivasyonun görmezden gelinmesi mümkün değildir. Bir genç, vicdanının sesini dinleyerek ve ümmetinin acısını yüreğinde hissederek, dünyanın Gazze’ye kayıtsızlığına ve Arap coğrafyasının ilgisizliğine kişisel isyanını böyle dile getirdi.

Bu hadise, salt bireysel bir davranıştan öte, orduları ve yöneticileri arasında mazlumlara kol kanat gerecek bir ferdi bulamayan bir ümmetin acı feryadı ve onur çığlığıdır. Bu gencin eylemi, inancı ve haysiyeti gereği halkının katledilişine sessiz kalamayan bir Müslümanın yüreğinden gelen özgür bir isyanın dışavurumudur.

Diğer yandan, başta Mısır rejimi olmak üzere Arap rejimlerinin ikiyüzlü tavırları da birer birer açığa çıkmaktadır. Vurdumduymazlıklarını sürdüren bu rejimler, sınır geçişlerini kapatarak ve insani yardımları engelleyerek Gazze ablukasına aktif olarak katılım sağlıyorlar. Dahası, Yahudilere doğalgaz sevkiyatına devam ediyorlar, onlarla güvenlik ve siyasi alandaki işbirliklerini sürdürüyorlar. İhanet, artık sadece siyasi arenayla sınırlı kalmayıp, dini ve medya cephesine de sıçradı. Zira, saray mollaları, suskunluğu meşrulaştırmak ve halkın zihnini bulandırmak adına seferber edildi. Bu çabalar, çatışmayı, kurtuluş ve cihatla hiçbir bağlantısı olmayan “insani” bir sorunmuş gibi gösterme girişiminden başka bir şey değildir.

İşte burada sorulması gereken can alıcı soru şu: Mısır ordusu nerede? O Ekim zaferleriyle övünenler nerede? Destansı geçmişleriyle gurur duyanlar nerede? Aralarında, Gazze’nin masum çocukları ve kadınlarının katledildiğini, mukaddesatlarının bombalandığını gören aklı başında bir adam yok mu? Suçlu Yahudilerin her gün işlediği vahşetleri görmüyorlar mı? Yoksa siyasi direktifler hislerini o kadar mı köreltti de, artık ümmetin hamisi değil, sömürgeci sınırların bekçisi mi haline geldiler?

Mısır rejimi, Yahudilerin güvenliğinin bekçisidir. Gazze halkına gidecek yardımları engellemekle kalmayıp, sınır kapılarını da kapatmaktadır. Dahası, onları savunanları hedef alarak medya ve siyaset yoluyla karalama kampanyaları yürütmekte ve direnişçileri terörle itham etmektedir!

Peygamberlerin mirasçısı kabul edilen âlimler dahi, korku ve hırs sarmalında yollarını şaşırmış durumdalar. Kimi suskun kalmayı tercih ederken, kimi de iktidara yanaşarak aşağılanmayı ‘gerçekçilik’ adı altında meşrulaştırma çabası içerisine girmekte, ümmeti “maslahat” ve “hikmet” söylemleriyle uyuşturmaktadırlar. Cihadın bir farz olduğunu ve zalim karşısında hakkı söylemenin ertelenemez bir görev ve farz olduğunu tamamen unutuyorlar.

Ey Kinane diyarı halkı, ey Selahaddin ve Kutuz’un torunları! Artık bu acı gerçeği reddetmenizin zamanı gelmedi mi? Daha Mübarek Toprak Filistin’e sizin adınıza ihanet eden bir rejime “yeter artık” demenizin zamanı gelmedi mi? Gazze’nin yanı başında duran bir ülkenin, kardeşlerinin yardımına koşmaması, tarihe kara bir leke olarak geçmeyecek mi?

Muhammed Sabri Süleyman’ın sergilediği tutum, ümmette hisleri hâlâ diri olan bireylerin bulunduğunu gösteriyor. Ne var ki, asıl büyük risk, ümmetin yiğitliğinin sadece fertlerle sınırlı kalmasıdır. Buna karşın ümmetin ve ordularının sessizliğe bürünmüş, iradesi felç olmuş bir durumda seyretmesidir. Maalesef işgalin ömrünü uzatan ve ümmetin aşağılanmasını sürekli kılan da işte budur.

Ey Kinane ordusunun subay ve askerleri! Gerçek karar sahibi sizlersiniz. Sınır kapıları sizin kontrolünüzde, sınırlar ayaklarınızın altında. Hemen yanı başınız Gazze’den çığlıklar yükseliyor. Hal böyleyken, hangi bahaneyle sessiz kalıyorsunuz?! Siyasi talimatlar sizi kandırmasın, medyanın söylemleri sizi yanıltmasın. Zira sizler liderlere karşı değil, Allah’a karşı sorumlusunuz. Kıyamet günü çocukların dökülen kanından, annelerin abluka altında kalmasından ve hemen yanı başınızdaki camilerin bombalanmasından dolayı sorguya çekilmekten korkmuyor musunuz?

Bizler sizleri ne kaosa ne de gözü kapalı bir isyana davet ediyoruz; bilakis Allah’ın emrine davet ediyoruz. Allah, dininin destekçileri olmanızı, ümmetinizin karşısında değil, yanında yer almanızı, silahınızı hainleri korumak için değil, mazluma yardım etmek için kullanmanızı ve Ensar’ın Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile nasıl harekete geçmişse sizin de öyle hareket geçmenizi emretmiştir. Ensar’ın Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e dediği şu sözü hatırlayın: “Eğer sen denize dalsan, biz de seninle dalarız.”

Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet, sorunların kökten çözümüdür. Hilafet, ümmetin enerjisini birleştirecek, kahraman ve yiğitliğini kurtuluş projesine kanalize edecek, işgalin belini kıracak, ümmetin düşmanlarıyla yapılan işbirliğini durduracak ve onu insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet makamına yeniden taşıyacaktır.

Allah’ım! Şüphesiz Kinane ordusunda sana adanmış yiğitler var! Onların kalplerine inşirah ver, iradelerini özgürleştir ve onlara zafere şerefi bahşet. Onları, düş kırıklığına uğratanların ihanetinin zarar vermediği zümreden eyle.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Zilhicce Ayında Port Sudan Büyük Çarşısı’nda Düzenlediği Görkemli Bir Yürüyüşle Tekbir Getirme Geleneğini İhya Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti gençleri, 2 Haziran 2025 Pazartesi (6 Zilhicce 1446) ikindi namazının ardından Zilhicce ayındaki Tekbir getirme şiarını (önemli İslami geleneğini) ihya ettiler. Bu çerçevede, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), ikindi namazını müteakip Port Sudan Büyük Çarşısı’ndaki İbn Mesud Camii’nde cemaate hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Zilhicce ayının bu mübarek günlerinin faziletini ve Sahabe-i Kiram’ın bu günleri Tekbir ve Tehlil (La ilahe illallah demek) ile nasıl yücelttiklerini hatırlattı. Ardından tekbir getirmeye başladı ve cemaat de onunla birlikte tekbir getirdi. Ardından hep birlikte Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağı ve üzerinde ‘Zilhicce Ayında Tekbir Şiarının İhyası’ yazılı büyük bir pankart eşliğinde coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Yürekleri titreten tekbir ve tehlil nidaları eşliğinde çarşının sokaklarını arşınlayan insanlar daha sonra mescidin avlusuna geri döndüler.

Burada Ebu Eymen, ellerini semaya kaldırarak önce orada bulunanların, sonra tüm ümmetin sıkıntılarının giderilmesi için Allah’a şöyle dua etti: ‘Ey Rabbimiz! Açık ve gizli fitnelerden bizi koru! Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i yeniden ikame ederek dinine izzetli kıl!’ Katılımcılar da hep birlikte “Âmin” diyerek duasına eşlik ettiler.

2025 06 02 Sudan OS Pic 1

2025 06 02 Sudan OS Pic 2

Devamını oku...

İranlı Yöneticilerin Nükleer Silaha Sahip Olmayı Reddetmesi, Ümmete İhanetten ve Düşmanlarıyla İşbirliği Yapmaktan Başka Bir Şey Değildir

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkian ve Dışişleri Bakanı Abbas Irakçı, nükleer silaha sahip olmayı reddettiklerini açıkladılar. Bu açıklamalar, Tahran yönetiminin ABD ile yaptığı müzakerelerde taviz vermeye hazır olduğunu gösteriyor.

Bu açıklamalar ışığında aşağıdaki hususları vurgulamak isteriz:

Birincisi: İran, en büyük İslam ülkelerinden biri. Yüzölçümü 1,6 milyon kilometrekareyi geçiyor. Nüfusu 80 milyonu aşmış durumda. Dünya doğalgaz rezervlerinde ikinci, petrol rezervlerinde dördüncü sırada. Ayrıca sanayiye yön verebilecek çok çeşitli madenlere de sahip. Üstelik Batı, Orta ve Güney Asya’nın tam kavşağında yer alıyor. Jeopolitik konumu itibarıyla süper güç olma ve dünyanın süper gücü ile rekabet edebilecek potansiyeldedir.

İkincisi: İran, 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) imzalamış, 1970 yılında da onaylamıştır. Bu çerçevede, nükleer programının askeri amaçlara dönüştürülmediğini vurgulamak üzere Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetimine tabi tutulmasını kabul etmiştir. NPT, yalnızca Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’e nükleer silaha sahip olma hakkı tanıması sebebiyle haksız bir anlaşmadır. Öte yandan, Hindistan, Pakistan ve Yahudi varlığı gibi bazı ülkeler bu antlaşmaya taraf olmamış, Kuzey Kore ise 2003’te bu antlaşmadan çekilmiştir. Müslümanların bu antlaşmayı imzalaması ve maddelerine uyması haramdır. Çünkü bu, Yüce Allah’ın şu sözüne aykırıdır:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْ“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın.” [Enfal 60] Yüce Allah, Müslümanlara düşmanlarını yıldırmak ve kalplerine korku salmak için azami güç hazırlamaları gerektiğini emretmiştir.

Üçüncüsü: Müslümanların, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ülkelerindeki askerî veya sivil tesislerde denetim yapmasına izin vermeleri caiz değildir. Çünkü bu, kâfirlerin Müslümanlar üzerinde egemenlik kurmasına yol açar. Oysa Allah Subhânehu ve Teâlâ, bunu şu ayetiyle haram kılmıştır:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]

Dördüncüsü: Şu hakikat asla akıllardan çıkarılmamalıdır ki, sömürgeci kâfir ülkeler, Müslümanların kendilerine ya da Yahudi varlığına tehdit oluşturabilecek bir güç ulaşmalarına asla izin vermeyeceklerdir. Hedeflerine ulaşmak için de her türlü yöntemi kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. Bu bağlamda, ABD’nin IAEA’yı siyasallaştırarak İran’a yönelik müzakerelerde baskı aracı olarak kullanması ve diplomatik sürece rağmen askeri seçenekleri masada tutması, bunun somut örneğidir. Keza Yahudi varlığı da İran’ın nükleer silah sahibi olmasına asla müsaade etmeyeceğini sık sık vurgulamakta ve bu konuda açık tehditlerde bulunmaktadır. Buna rağmen İran’daki siyasi iradenin, bu tehditlere karşı net bir duruş sergilemediği, aksine ABD ile nükleer görüşmeleri sürdürdüğü ve nükleer silah geliştirmeye karşı olduğunu defaatle ilan ettiği görülmektedir. Allah’a yemin olsun ki, bu durum zillet ve ihanetin pik noktasıdır.

Beşincisi: Müslümanlar, kararlı bir duruş sergileyip bu Ruveybida yöneticileri reddetmedikçe; Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurarak Allah’ın hükmünü yeryüzünde ikamet etmedikçe yeniden ayağa kalkamayacaklardır. Hilafet, Rablerinin şeriatıyla hükmedecek, İslam beldelerini ve ordularını birleştirecek, kâfir sömürgecilerin kökünü ülkelerinden kazıyacak ve Yahudi varlığını ortadan kaldıracaktır. Bu büyük projeyi hayata geçirebilecek yetkinliğe ve projeye sahip olan Hizb-ut Tahrir’dir. Hizb-ut Tahrir halkına asla yalan söylemeyen bir liderdir. Haydi ey Müslümanlar! Ona yardım edin! Çünkü izzetiniz ve onurunuz bundadır. Allah’ın rızası ise daha büyüktür.

Devamını oku...

Arap Dışişleri Bakanlarının Tutarsız Diplomasisi, Ümmetin Farklı Tarzda Yeni Liderlere İhtiyacı Olduğunu Teyit Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Arap Dışişleri Bakanlarının Tutarsız Diplomasisi, Ümmetin Farklı Tarzda Yeni Liderlere İhtiyacı Olduğunu Teyit Ediyor!

Haber:

Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Bahreyn dışişleri bakanları, 01/06/2025 Pazar günü, Arap-İslam Zirvesi'nden çıkan bakanlar komitesinin Gazze Şeridi ile ilgili basın toplantısında, bölgedeki savaşla ilgili son gelişmeleri değerlendirdi ve barışı gerçekleştirmenin yolunun Filistin devletinin kurulması olduğunu vurguladılar.Bu ise Yahudi varlığı onların Filistin'e girmesine ve Ramallah'ta Filistin otoritesinin başkanı ile toplantı yapmalarına izin vermeyi reddetmesinin ve bunun Yahudi varlığının kibrine karşı uluslararası toplumda diplomatik çabalarını iki katına çıkarmaya kararlı olduklarını vurgulamalarının ardından gerçekleşti.

Yorum:

Arap dışişleri bakanları, Müslüman ordularının başında Filistin'in kurtarıcıları olarak gelmek yerine Filistin'e işgalin süngüleri altında girmeye razı oldular ve işgal altındaki Ramallah'ın merkezinde Filistin otoritesinin başkanıyla görüşmeye karar verdiler!Silahlandırılan ve eğitilen bu orduların, dün Suriye, bugün de Sudan'da olduğu gibi, Müslümanların şehirlerini ve evlerini bombalamak dışında harekete geçmelerine izin verilmiyor.Gazze'yi desteklemek ve Filistin'i kurtarmak için harekete geçmeye gelince; bu, artık diplomatların kamusunda yer almıyor.

Bugün, Müslüman orduların harekete geçip mübarek toprak Filistin'i kurtarmak amacıyla savaş açması için her zamankinden daha büyük bir fırsat vardır.Yahudi varlığı, Gazze'de çocukları ve kadınları öldürmek ve evleri yıkmak gibi suç eylemleriyle dünya çapında itibarını lekelemiştir; bu da özellikle ümmetin böyle bir savaşa hazır ve nazır olup motivasyona bir ihtiyacı yokken Müslüman ordularının Yahudi varlığına karşı savaş açmasını her zamankinden daha kolay bir hale getirmektedir.

Ancak bu “aşağılık diplomasi” bile Yahudi varlığının Arap dışişleri bakanlarından razı olması için yeterli olmadı;çünkü onlar, Yahudi varlığının reddettiği zayıf iki devletli çözüm projenin propagandasını yapmak için geldiler.Hatta Yahudiler ve Amerika, Filistin topraklarının Yahudilere ait olduğunu söylüyorlar ve açıkça Filistin devletine bir yer olmadığını ifade ediyorlar.

Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Suudi Arabistan ile ortaklaşa barış konferansı düzenleme girişimine yanıt olarak bir açıklamak yaparak şöyle dedi: “Siz Filistin devletini kağıt üzerinde tanıyacaksınız, ama o kağıt tarihin çöp sepetine atılacak ve biz sahada Yahudi devletini kuracağız ve böyle kalmaya devam edecek.”

ABD'nin Yahudi varlığı büyükelçisi Michael Huckabee ise, Fransa'nın Filistin devletinin kurulmasına yönelik çağrıda bulunması şeklindeki tutumuna karşı alaycı bir şekilde şöyle dedi: “Eğer Fransa ısrarcıysa, bu devleti kurmak için Fransız Rivierası'ndan bir parça toprak ayırsın.”

Müslümanların başındaki yöneticiler mübarek toprak Filistin'i kurtarma fırsatını kaçırıp onların diplomatları da en zor zamanlarda en zayıf tutumlar sergilerlerken işgalin liderleri ve onların yanında olan Amerika, iki devletli çözümün gerçekleşmesini imkansız hale getirecek gerçeklikleri dayatmak için çalıştığı gibi Gazze halkını yerinden ederek Trump'ın Gazze'yi ele geçirmesinin ardından "Orta Doğu'nun Rivierası'nı" kurmak ve Batı Şeria'ya doğru genişleyerek burasını, şehirlerini dağınık bir mozaik haline getiren yerleşimcilerin yutması için çalışıyor

Yahudilerin ve Amerika'nın mübarek topraklarda bu tür emellere sahip olmaları konusundaki cesaretinin sebebi, Müslümanların işlerini üstlenenlerin gerçek liderler olmadığının farkında olmalarıdır.Bu nedenle İslam ümmetinin görevi onları, kendisine İslam'ın izzetiyle liderlik edip ordularını, ülkesini birleştirmek, evlatlarına yardım etmek ve Kudüs'ü kurtarmak için harekete geçirebilecek kişilerle değiştirmektir.İşte Hizb-ut Tahrir kendini, Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta ve dünya çapındaki uzman ve deneyimli gençleriyle, kurulduğunda Hilafetin yükünü üstlenebilecek ve işlerini Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet yoluyla idare edecek küresel siyasi bir liderlik olarak sunmaktadır; zira Hilafet, İslam ümmetinin çabalarını birleştirecek, servetlerini canlandıracak ve güvenliğini sağlayacak, böylece İslam ümmetinin dünyaya yeniden açılması için bir platform olacak ve erkekleri ve kadınları da ufukta adem oğlunun İslam ile kalkınmasını sağlayacaktır.

Bu iş, orduların içindeki ümmetin evlatlarına bağlıdır; aksi takdirde Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi olacaktır:إِلاَّ تَنفِرُواْ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌEğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” [Tevbe 39]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Selahaddin Adada

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER