Cuma, 20 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mısır’ın Kendine Ait Kırmızı Çizgileri Var, Bu Kırmızı Çizgiler, Mısır’ın Yeniden İslam’a, Şeriata ve İslam Devletine Dönmesini Farz Kılmaktadır, İslam Devleti Mısır’ı, Halkını ve Zenginliklerini Koruyacaktır

Al-Quds Al-Arabi gazetesi, 9 Kasım 2024 tarihinde, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Mısır hükümetine karşı her konuda esnek davranabileceğini, ancak vergilerin artırılması, akaryakıt fiyatlarının yükseltilmesi ve yoksullar için gıda sübvansiyonlarının azaltılması konularında taviz vermeyeceğini belirtti. Bunlar, IMF’nin belirlediği “ekonomik reform programı” çerçevesinde Mısır hükümetinin ekonomi politikalarını bu doğrultuda yönlendirmesi ve devletin mali tablolarında gereken muhasebe dengesini sağlaması için aşılması yasak olan üç tabu veya kırmızı çizgidir. Bu üç temel kural doğrultusunda, 2022 sonunda 3 milyar dolar olarak belirlenen ve mart ayında 8 milyar dolara çıkarılan IMF kredisi yeniden değerlendirilmektedir.

IMF’nin Mısır hükümeti için belirlediği bu kırmızı çizgiler, Mısır’ın Batı’ya bağımlılığını kalıcı hale getirmeyi ve İslam’ın uygulanmasını önlemeyi amaçlayan bir projenin bir parçasıdır. Vergi artışları, akaryakıt fiyatlarının yükseltilmesi ve temel gıda mallarına sağlanan sübvansiyonların düşürülmesi özellikle düşük gelirli ve yoksul kesimleri vuracak, sınıfsal uçurumu daha da derinleştirecek, kapitalizm altında servetin belirli ellerde toplanmasıyla yoksullar ve zenginler arasındaki uçurum daha genişleyecektir. Döviz kurunun serbest bırakılmasını, kamu şirketleri ve kaynaklarının satılmasını, kamu sektörünün özelleştirilmesini öngören bu politikalar, aslında Mısır’ın sahip olduğu ham maddeleri yağmaladıktan sonra Mısır pazarını Mısır halkının pahasına yabancı sermayeye açmayı amaçlamaktadır. Bu kapitalist koşullar ve benzerleri, İslam’a aykırıdır. İslam, insanlardan vergi alınmasını yasaklar ve bunu, meks olarak kabul eder. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünden dolayı Meks sahibi cehennemdedir:

صَاحِبُ الْمَكْسِ فِي النَّارِ “Meks sahibi cehennemdedir” İslam aynı zamanda vatandaşlarını korur, haklarını ve mülkiyetlerini güvence altına alır, kamuya ait malların herkesin yararına kullanılmasını sağlar ve bu malların özelleştirilmesini yasaklar. Devletin görevi, kendi kaynaklarından zenginlik üretmek ve zengin veya fakir, Müslüman veya gayrimüslim ayrımı yapmaksızın bu zenginliği tüm insanlara eşit olarak dağıtmaktır. Bu ise insanların mallarını talan eden, ihtiyaçlarını sömüren, sıkıntılarını ve krizlerini istismar eden faiz gerçeğiyle taban tabana zıttır. Üçüncü büyük sorun ise, hiçbir içsel değeri olmayan, altın veya gümüş standardının yerine geçen kağıt para sistemidir. Para, kendi başına bir değer taşımalı ve insanların emeklerinin, servetlerinin ve tasarruflarının çalınmasına aracılık etmemelidir.

IMF’nin önerdiği çözümler, Mısır’ın Batı’ya olan finansal ve ekonomik bağımlılığını artırmayı, Mısır’ı geri ödenmesi imkânsız bir borç yükü altında bırakmayı ve kalkınma çabalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Kapitalizm hüküm sürdüğü ve ondan medet umulduğu sürece Mısır ve krizlerinin çözümü ve sonu olmayacaktır. Kapitalizm aslında çözüm sunmaz, sunduğu her çözüm, insanların istemeye istemeye içmek zorunda kaldıkları bir zehirdir. İnsanlar, bu sistemin ağır baskısı altında bu zehri içmek zorunda kalıyorlar. Allah’a andolsun ki, eğer insanların rızıkları takdir edilmemiş olsaydı, bu politikalar ve neden olduğu açlık, sefalet, cehalet ve hastalık yüzünden kesinlikle ölmüş olurlardı. Hastalığı bilmek tedavinin temelidir, Mısır’ın hastalığı, kapitalizm ve onun araçlarıdır. Çözüm, tüm araçları, sembolleri ve uygulayıcıları ile kapitalizmi kökünden söküp atmak, sömürgeci uluslararası kurumlar ve onların yıkıcı politikalarından uzak durmak ve Allah’ın istediği gibi İslam Devleti altında İslam’ı uygulamaktır. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti İslam’ı insanlara uygulayacak ve onu bir hidayet ve nur mesajı olarak dünyaya taşıyacaktır. Allah’ım, Raşidi Hilafeti hızlandır, Mısır’ı bu hilafetin merkezi ve başlangıç noktası yap ve Mısır’ın ordusunu onun destekçileri kıl. Âmin.

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ“O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” [Araf 95]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, Gazze’yi Savunmaları İçin Müslüman Ordularına Çağrıda Bulundu

Amerika ve diğer Batılı ülkelerin desteğiyle ve İslam ülkelerindeki işbirlikçi yöneticilerin ihanet ve işbirliği ile Yahudi varlığının, Gazze ve komşu İslam ülkelerinde Müslümanlara karşı yürüttüğü bir yılı aşkın süredir devam eden soykırım, vahşet ve zulüm kampanyasının ardından Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, dün, 8 Kasım 2024’te, Cuma namazının ardından çeşitli yerlerde Yahudi varlığının vahşetini kınamak ve başta Mısır, Ürdün, Suriye, Türkiye ve Suudi Arabistan olmak üzere İslam ülkelerindeki orduları Gazze’deki Müslümanlara destek için acilen harekete geçmeye çağırmak üzere protestolar gerçekleştirdi.

Zanzibar, Mwanza ve Tanga dahil olmak üzere Tanzanya’nın çeşitli şehirlerinde protestolar düzenlendi. En büyük protesto ise, Darüsselam’ın Tandale semtinde Kwa Bimtumwa Camii’nin önünde gerçekleştirildi.

Darüsselam’da yapılan protestolardan önce partinin gençlerinden biri bir hutbe vererek, âlimleri, işbirlikçi hükümdarları, İslam ümmetini ve ordularını, Yahudi varlığının Gazze’deki Müslümanları katletmesine kayıtsız kalınmasının doğuracağı ağır sonuçları konusunda uyardı.

Darüsselam’daki protesto gösterisine birçok medya kuruluşu katıldı. Gösteride Hizb-ut Tahrir / Tanzanya Merkezi Temas Komitesi Başkanı Şeyh Musa Kilyo bir dua yaptı ve Hizb-ut Tahrir / Tanzanya Medya Temsilcisi Mesud Msellem, Müslüman ülkelerin ordularına özel bir mesaj iletti. Mesajın içeriği şöyle:

“Hizb ut-Tahrir / Tanzanya’dan Mısır, Ürdün, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan ve Diğer İslam Ülkelerinin Ordularına Bir Mektup

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Gazze yerle bir edildi, şimdi de Lübnan hedefte. Askeri destek vermek için daha neyi bekliyorsunuz?

Bir yılı aşkın süredir Yahudi varlığı, ABD ve diğer Batılı ülkelerin tam desteğiyle Gazze’de vahşet ve soykırım suçları işlemeye, binaları ve altyapıyı yıkmaya devam etmektedir.

Bu düşman sadece Lübnan’da bu tür katliamları işlemekle kalmadı, aynı zamanda İran ve Suriye’ye de saldırılar düzenlemektedir. İslam ümmeti böylesine bir zillete maruz kalırken neden hala somut bir adım atmıyorsunuz?

Sadece bir yıl içinde Filistin, Lübnan, Suriye, İran, Irak ve Yemen olmak üzere altı İslam ülkesi saldırıya uğradı. Sizler ise hala gaflet uykusundasınız.

Bu meselenin iki tarafı var, üçüncü bir tarafı yok. İslam düşmanlarının desteklediği taraf ve İslam ümmetinin tarafı. Siz hangi tarafta yer alacaksınız? Ümmetle ilişkiniz, İslam’a olan inanç temelinde değil mi? Düşmanlarımızın diğer İslam ülkelerine saldırmayacağından emin olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Siz, güvende olduğunuza mı inanıyorsunuz?

Ne yazık ki Düşman kan dökmekten ve ateş açmaktan başka bir şey bilmiyor. Teslim olmayı asla kabul etmiyor.

Raporlara göre Gazze’de şehit olanların sayısı 43 bine ulaştı, ancak başka kaynaklara göre bu sayı 200 bine yaklaşıyor. Enkaz altında 7 bin ya da tam olarak bilinmeyen sayıda insan var ve yaralı sayısı 100 bini aşıyor. Ayrıca evlerin %80’inden fazlası yıkılmış durumda.

Gazze’de hayatta kalanlar her yere dağılmış durumda. Yahudi varlığının askerleri tarafından kuşatılmış durumdalar ve yardımlara ulaşmaları engelleniyorlar. Ne yiyecek ne su ne de tıbbi hizmet var. Sürekli bombalanıyorlar ve açlıktan ölüyorlar. Neredeyse tüm hastaneler ve sağlık merkezleri yıkılmış durumda.

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Bu insanlar sizin kardeşleriniz değil mi?

60’tan fazla cami tahrip edildi. Kuşkusuz bu, İslam’a karşı açık bir savaştır.

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Bir Müslüman için, cihat meydanında zafer elde etmekten ya da şehit olmaktan daha büyük bir onur ve şeref var mıdır? Böylesi bir durumda cihadı terk etmenin en büyük günahlardan biri olduğunu bilmiyor musunuz?

Düşman, Müslüman kanını dökmekten zevk alıyor. Sadece binaları değil, aynı zamanda zayıf kadın ve çocukların sığındığı çadırları da bombalamaya devam ediyor.

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Kardeşleriniz yardıma muhtaçken, siz de onlardan yüz çevirirseniz, o zaman bu dünyada kim onlara yardım edecek?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Ey Müslüman ülkelerin orduları! Hiçbir şeyden korkmayın, çünkü tüm İslam ümmeti arkanızdadır. Allah’ın askerleri, mutlaka yardım ve zaferle taçlandırılacaklardır.

وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ  “Şüphesiz ordularımız galip gelecektir” [Saffat 173]

Allahım, Gazze’deki halkımıza ve dünyanın doğusundaki ve batısındaki tüm Müslümanlara zafer ihsan eyle. Âmin.

Mesûd Msellem
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Tanzanya
Medya Temsilcisi

Devamını oku...

Batılı Kâfir Ülkelerdeki Seçimlere Katılım Çağrısı, Batılı Toplumlara Asimilasyon Çağrısıdır ve İslam Mesajının Tüm Dünyaya Taşınmasını Askıya Almaktır

Başkanlık ya da parlamento seçimleri olsun her seçim döneminde Müslüman topluluklar arasındaki pek çok aktivist, yüksek bir dille bu seçimlere katılmanın gerekliliğini vurgularlar. Şeyhler ve İslam merkezleri yöneticileri bu aktivistler, Müslümanların siyasi sürece aktif katılımını sağlamak amacıyla belirli siyasi partilere veya adaylara destek vermeleri için kampanyalar düzenliyorlar. Görüşlerine uymayan ve hoşlarına gitmeyen adaylar olsa bile boş oy kullanmak yerine seçmenlere oylarını kullanmaları gerektiğini telkin ediyorlar. Bu şeyhler, seçimlere katılmanın hem dini hem de milli bir görev olduğunu belirterek, Müslümanları oy kullanmaya teşvik ediyorlar. Bunlar, bu çağrının asıl amacının Müslümanlar olduğunu, oyları ve etkileri olmadığını galiba unutuyorlar. Mesela El Cezire, Amerikan seçimleri sırasında “Müslümanlar 7 eyalette seçim sonuçlarını belirleyebilecek potansiyelde” başlıklı yanıltıcı bir haber yayınladı. Haberde, sayıları az olsa da Müslüman toplulukların bazı durumlarda seçim sonuçlarını belirleyebilecek bir kapasitede oldukları ileri sürüldü. Raporda Müslümanların, Amerika’nın 336 milyonluk toplam nüfusuna göre 3,5 ila 4 milyonluk nüfusu ile nispeten küçük bir topluluk olduğu halde Pennsylvania, Michigan, Arizona, Nevada, Georgia, Kuzey Carolina ve Wisconsin gibi Demokrat ve Cumhuriyetçi parti oylarının başa baş gittiği salıncak eyaletlerde büyük bir etkiye sahip olmalarının beklendiği ifade edildi.

Birincisi: İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık besleyen kâfir Batı ülkelerinde böylesi bir çağrının yapılması gerçekten çok ilginç. İslam fıkhının temel ilkelerine aykırı olan bu fetvaların hiçbir dini dayanağı yoktur. Seçim, seçmen ile seçilen arasında bir vekalet akdi olduğuna göre, bu şeyhler, nasıl olur da bir Müslüman’ın, Allah’ın indirdiği hükümlere göre değil de ülkesinin anayasası, yasaları ve politikaları doğrultusunda hükmeden bir kâfire vekâlet vermesini caiz görebilir? Kaldı ki bu politikalar, her zaman İslam ümmetinin çıkarlarına zıt olmuştur. Daha da garip olan, bu apaçık gerçeği onlara hatırlattığınızda bunu görmezden gelmeleri ve ‘biz, iki kötünün en az kötüsünü seçiyoruz’ diyerek kendilerini savunmalarıdır. Hatta içlerinden biri, hiçbir şansı olmayan üçüncü bir adaya destek çağrısında bulunurken halkın ‘Ebu Cehil ile odun taşıyan kadın arasında’ bir seçim yapmak zorunda olduğunu ifade etmiştir. Daha da ilginci, bu şeyhler, şeri kural olduğunu düşündükleri “ehven-i şer” kuralını kullanırken, bazı alimlerin bu kuralı kullanmak için Müslümanların iki şerden birini seçmeye zorlanmış olması gerektiği şartını görmezden geliyorlar. Seçeneği olduğu halde yani mecbur ve zorlama olmadığı halde Müslümanların iki kötü seçenek arasında seçim yapması caiz değildir. Bu nedenle, Batı ülkelerindeki seçimlere katılım çağrısının, benimsemiş oldukları çürük kurala göre bile şeri dayanağı yoktur. Başta imamlar ve İslam merkezlerinin yöneticileri olmak üzere Batı’da yaşayan tüm Müslümanları, Allah’tan korkmaya, kendilerini küfür ile yönetecek kimseleri vekil tayin etmemeye, Batı’nın Müslümanlara karşı kurduğu entrika ve dünya çapında Müslümanları katletme projelerinin birer vekili olmamaya, Allah’ın şeriatına aykırı fetvalara kulak asmamaya, dünya nimetlerine ve konfora meyletmemeye ve hayali havuç-sopa politikasından korkmamaya çağırıyoruz.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً“Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa 60]

İkincisi: Batılı seçimlere katılmak, kafir seküler sistemi kabul etmek anlamına gelir. Oysa Batı’da yaşayan Müslümanlar, Batılıları kapsamlı bir şekilde İslam’a davet etmekle, İslam’ı tüm insanlığa bir rahmet Risâlet’i olarak taşımakla ve sadece ibadetlere değil tüm İslam’a davet etmekle mükelleftir. İslam’a davet, yönetimde, ekonomide ve hayatın her alanında bir yaşam biçimine davet olmalıdır. İşte özellikle Batı uygarlığının büyük bir çöküş yaşadığı, halklarını mutsuz eden ve dünya için, bilhassa İslam ümmeti için bir bela ve lanete dönüşen seküler uygarlığın yozlaşmışlığından kurtaracak alternatif bir uygarlığa şiddetle ihtiyaç duyulduğu bir zamanda İslam’a davet tam olarak budur. Diğer bir deyişle İslam’a davet, Batı’nın mevcut adaletsiz seküler düzenini yüce İslam’la değiştirmeye davet olmalıdır. Bu durum, Batı’daki Müslümanların seküler sistemi reddettiklerini açıkça ilan etmelerini, siyasi makamlara aday olanlar da dahil olmak üzere İslam’ı Batı toplumuna bir uygarlık alternatif olarak sunmalarını, insanlara ve çıkarlarına hizmet edeceklerine dair ne kadar yalan söylerlerse söylesinler hiçbirini seçmemelerini zorunlu kılar! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، لَا يَسْمَعُ بِي أَحَدٌ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ، يَهُودِيٌّ وَلَا نَصْرَانِيٌّ ثُمَّ يَمُوتُ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَّا كَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّا“Muhammed’in canı elinde olan zata yemin olsun ki; bu ümmetten Yahudi veya Hristiyan herhangi bir kimse beni duyar da sonra benimle gönderilen dine iman etmeden ölürse, mutlaka Cehennem ashabından olur” [Müslim]

Üçüncüsü: Batı’daki Müslüman toplulukların İslami bir çatı altında birleşip İslam’ı hidayet ve rahmet mesajı olarak taşımaları, onları Batı toplumlarında yapıcı bir konuma getirecektir. İslam’ın ilahi mesajını Batı’ya, özellikle de bir avuç kapitalist tarafından ezilen mazlum halklara taşımak farzdır. Kapitalistler, halklarını kıtalararası dev şirketlerin kodamanların çıkarlarına göre yönetiyorlar. Batılı halklara daveti taşımak farzdır, onları mutsuz eden ve Yüce Tanrı’nın gazabına uğramalarına neden olan yaşam tarzlarına katılmak değil. Ayrıca Müslümanların birliği, onları kendilerine ve İslam’a karşı komplo kuranların her türlü komplo ve kötülüklerinden de koruyacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

فَعَلَيْكَ بِالْجَمَاعَةِ، فَإِنَّمَا يَأْكُلُ الذِّئْبُ مِنَ الْغَنَمِ الْقَاصِيَةَ “Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer” [Ebu Davud] Örneğin, Amerika’daki on milyon Müslümanın kendilerini temsil eden ve kendilerinden bir sözcüsü olduğunda, bu, onları dikkate değer bir güç haline getirecek, seçimlere katılmış olsunlar ya da olmasınlar, vatandaşlık haklarını talep etmek ve Gazze’deki kardeşlerimizi öldüren silahların Yahudi varlığına verilmemesini istemek gibi talepleri meşru ve adil olduğu sürece haklarının çiğnenmesini engelleyecektir.

Dördüncüsü: Batı’da yaşayan Müslümanları, İslam’ın ve Müslümanların gerçek elçileri olmaya çağırıyoruz. Habeşistan’a hicret eden sahabe, özellikle de Cafer bin Ebu Talip, onların rol modeli olmalıdır. Batı toplumlarına tamamen uyum sağlamak, asimile olmak ve batının siyasi ritüellerini benimsemek değil. Batılı siyasi uygulamalarına uyum sağlamak, Müslümanlardan İslam’ı tüm insanlığa taşıma niteliğini yok edecektir. Müslümanları, Batılı halkları para imparatorlarına kulluktan kurtarmak, bölük bölük Allah’ın dinine girmelerini sağlamak için bu toplumlarda seçkin ve yapıcı olmaya çağırıyoruz. İslam daveti, bir akidedir, hayatın tüm yönlerini kapsayan bir yaşam sistemidir. Müslümanlar için içerisinde yaşadıkları ülkenin insanlarına karşı zimmetlerini temize çıkarmanın yolu budur. Ancak bu şekilde kıyamet günü insanlara mesajı ulaştırma konusunda gösterdikleri ihmal nedeniyle sorguya çekilmeyeceklerdir. Razı olduğu bir şekilde Allah’ın mesajını taşıyarak Rablerini rızasını elde edecekler hem kendilerini hem de gelecek nesilleri küfür hayatına ve ritüellerine asimilasyon belasından koruyacaklardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları da, doğru yolu tutanları da en iyi bilendir.” [Nahl 125]

Devamını oku...

Riyad’daki Konferansa Katılanlara, Aklı Olan Hiç Kimse İnanmaz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Riyad’daki Konferansa Katılanlara, Aklı Olan Hiç Kimse İnanmaz!

Haber:

11/11/2024 Pazartesi günü Riyad'da Müslüman ülkelerin tiranlarının veya temsilcilerinin katıldığı olağanüstü acil durum zirvesi düzenlendi ve zirve, Yahudi varlığının işlediği katliamları kınamayı ve eleştirmeyi içeren ve Filistin ve Lübnan'daki kurbanlar için ağlaşmaların ön plana çıktığı birçok retorik konuşmalarla açıldı. Ayrıca ateşkesi sağlayacak çözümler ve Ortadoğu bölgesini istikrara ulaştıracak adil (!) bir barış için çağrıda bulunuldu. Uluslararası sisteme de Yahudilere müdahale etmesi ve sınır tanımayan katliamlarını durdurmaları için baskı yapması çağrısında bulunuldu!

Yorum:

Müslümanların başındaki yöneticiler hala süslü sözleri ve cafcaflı ifadeleriyle halkları kandırıp uyutabileceğini ve onları düşünmeden liderlik ettiklerine güvenen koyun sürüleri gibi arkalarından gitmelerini sağlayabileceğini hayal eden akıllı adam rolünü oynuyorlar; zira bu ajan cunta her zaman halkların gafletinden ve onların sahte sloganlarına, sahte ifadelerine ve iyi niyet beyanlarına olan güvenlerinden beslenmiştir. Ancak Riyad’daki konferansa katılanlar, ümmet içinde hâlâ söylediklerine inanan aklı başında birilerinin kaldığını düşünüyorlar mı acaba?

Gazze ve Lübnan’a yönelik savaşa açıkça katılarak Yahudi varlığına yardım etmek ve ona yakıt ve gıda da dahil olmak üzere hayatta kalma araçları sağlamak için Harameyn beldesini bir koridor olarak açan bin Selman'ın söylemlerine ve Gazze ve Lübnanlı çocuklar için ağlamasına kim inanır Allah aşkına?!Bob Woodward'ın Savaş kitabında yayınlanan skandal açıklamalardan sonra ona kim inanacak;zira bu, Gazze’deki direnişi kışkırtan ve ilan ettiği soykırım savaşında Yahudi varlığını destekleyen açıklamalar değil midir?! Özellikle de Suudi hava savunma sistemlerinin Husiler tarafından işgalci varlığa doğru fırlatılan Yemen füzelerine ve insansız hava araçlarına karşı koymasının ardından, Filistin ve Lübnan’a verdiği desteğe kim inanacak?

Yahudi varlığına yardımlar sağlamanın ve onun sınırlarını sadakatle korumanın ana kapısı olan ve Ürdün'deki büyükelçiliği önündeki göstericileri bastıran ve Gazze'deki kardeşlerini desteklemek için cihatçı bir eylem gerçekleştirme niyetinde olduğundan şüphelenilen herkesi tutuklayanİngilizlerin kölesi olan Ürdün Kralı’na kim inanır?! Ayrıca onun Hamas'ın ezilmesi gerektiği, çünkü Müslüman Kardeşlerin bir uzantısı olduğu için herkes için bir tehdit olduğu yönündeki sızdırılan açıklamasını kim unutacak?!

Şam halkını katleden ve yüz binlercesini varil bombaları, Scud füzeleri ve kimyasal silahlarla yok eden, Filistin halkını Suriye’deki kamplarda bazen silahla bazen de açlıkla öldüren, konuşmasında Yahudilerin katliamlarını kınayıp bunları durdurmak için pratik bir program talep ederken, ABD ve Yahudi varlığından gelen doğrudan tehditlere uyarak Gazze'yi gösteriler ve medya yoluyla bile desteklemekten açıkça kaçınan kasap Beşar Esad’a kim inanır; şu meşhur söz ne kadar da doğrudur: “Bir fahişe onur üzerine konferans verdiğinde!”

Cani milisleri İran’ın ırkçı yayılmacı projesi için Irak, Suriye ve Yemen'de masum insanları katlederken ve hâlâ da katletmeye devam ederken ülkesini yeryüzündeki mazlumları savunan ve Allah rızası için mazlumları destekleyen bir kahraman olarak göstermeye çalışan İran Cumhurbaşkanı'nın temsilcisine kim inanır?!

Sadece kâğıt üzerinde kırmızı çizgilerin sahibi olan ve Gazze'yi zorla kurtarmak gibi boş tehditler savuran, imanın en zayıf noktası olarak Yahudi varlığı ile ilişkisine bile kesmeyen, ülkesinin şirketleri Yahudileri yakıt ve gıda ile doğrudan desteklemeye devam eden, kendisi deşifre olduktan ve komplosu ortaya çıktıktan sonra da aracı bir ülke üzerinden desteklemeye devam eden Erdoğan’a kim inanır?!

Kötülükleri, gören ve görmeyen herkes için açığa çıkan, Filistin ve Lübnan halkını yüzüstü bıraktıkları, dahası kendileri olmasaydı var olamayacak ve ayakta kalamayacak olan Yahudi varlığını korudukları teyit edilenRiyad’daki yalancılar ve komplocular topluluğuna kim inanacak?! Onlara inanacak olanlar, sadece aklı olmayanlardır?!

Ey Riyad'daki yalancı konferansa davet edilen şeytanlar topluluğu; Allah sizi rezil etsin, çabalarınızı boşa çıkarsın, sizi dünya ve ahirette rezil etsin, İslam ümmetini sizin karanlığınızdan çıkarsın, ülkeyi ve insanları tüm pisliklerinizden temizlememize yardım etsin. Umulur ki bu yakında olur; zira bu, aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Adnan Mezyan

Devamını oku...

Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi, Müslümanlara Yönelik Baskı Ve Şiddetin Zirveye Ulaştığı Bir Zamanda Düzenlendi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi, Müslümanlara Yönelik Baskı Ve Şiddetin Zirveye Ulaştığı Bir Zamanda Düzenlendi

Haber:

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev 6 Kasım’da Bişkek’te düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi olağan toplantısına katıldı. Ayrıca Konferansa Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım-Cömert Tokayev, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Kubanıçbek Ömüraliyev de katıldı. Konferansa Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov başkanlık etti. (Özbekistan Cumhurbaşkanlığı, 06/11/2024)

Yorum:

Mirziyoyev, Türk Devletleri Teşkilatı’nın 11. Zirve Toplantısı'nda yaptığı konuşmasına, küresel jeopolitik süreçlerin daha karmaşık hale geldiği, önde gelen ülkeler arasındaki rekabet ve güvensizliğin yoğunlaştığı, çatışma ve savaş odaklarının ve çeşitli risklerin arttığı gerçeğiyle başladı. Konuşması sırasında diğer hususların yanı sıra şunları da söyledi: “Burada öncelikle Ortadoğu’da devam eden haksız savaştan ve algılanan çifte standartlardan bahsetmeliyiz. Hiçbir şey Gazze Şeridi ve Lübnan'da yaşanan eşi benzeri görülmemiş insani trajediyi ve başta masum çocuklar, yaşlılar ve kadınlar olmak üzere sivillere yönelik yıkıcı saldırıları haklı gösteremez. Ayrıca bizler, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’nun faaliyetlerini kısıtlamaya yönelik tedbirleri de şiddetle kınıyoruz. Bu uzun erimli savaşın tek çözümü, uluslararası standart belge ve kararlara uygun olarak 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıdır.”

Mirziyoyev ve zirveye katılan İslam beldelerinin başkanlarının Ortadoğu’daki durumdan endişe duydukları doğrudur; ancak onları endişelendiren Müslümanlara yönelik şiddetin zirveye ulaşması değil, aksine bundan kaynaklanan sonuçların otoriteleri için tehlikeli olmasıdır. Yani Müslümanlar mevcut aşağılayıcı ve geri kalmış durumdan Hilafet Devleti'ni kurmaktan başka bir kurtuluş olmadığını ve Müslümanların devletlerini kurmak için son darbeyi vurma olasılığının her geçen gün arttığını ve işte o zaman İslam beldelerindeki tüm rejimlerin birbiri ardına çökeceğini idrak etmektedirler.

Mirziyoyev'in Yahudi varlığını yumuşak bir şekilde kınaması ve onlarla ilişkilerini sürdürmekle birlikte Batı'nın ikiyüzlü politikalarını kabul etmesi, sözlerinin Filistin'deki Müslümanların sıkıntısına yönelik gerçek bir endişeden kaynaklanmadığını göstermektedir; çünkü bunları sadece Türk Devletleri Teşkilatı'na evrensellik görüntüsü vermek ve sahte bir itibar kazanmak için söylemiştir. Ayrıca Filistin meselesinin Amerika’nın iki devletli çözümü yoluyla çözülmesi gerektiğinin tekrarlanması, bu başkanların İslam'dan ve İslam ümmetinden ne kadar uzak olduklarını göstermektedir. Ancak Müslümanlar, Müslüman ordularını Filistin’e seferber etmeleri için yöneticilerine çağrıda bulunmaya devam etmelidirler. Gerçek şu ki; Yahudilerin mübarek Filistin topraklarından kovulması ve el-Aksa'nın tamamen özgürleştirilmesi şerî bir hükümdür.

Şimdi, bu zirvede dile getirilen bir diğer önemli konuya gelelim ki bu da Türk devletleri için ortak bir alfabenin kabul edilmesidir. Bu bağlamda Erdoğan şöyle demiştir: “Türkiye, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs standart Türk alfabesine geçmeye hazır. Bizler, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın kararlarını bekliyoruz.” Ortak bir alfabenin benimsenmesinin amacı, Rus dili ve alfabesine, özellikle de Orta Asya'da hala güçlü bir etkiye sahip olan Kiril alfabesine darbe vurmaktır. Ancak bu bağlamda Rusya’nın atı Üsküdar’ı çoktan geçmiş durumdadır. Çünkü Orta Asya ülkelerinin başkanları Rus diline olan ilgiyi arttırma ve Rus dilini tanıtma sözü verdiler. Elbette bu iki husus taban tabana zıttır ve aynı fikri ve kültürel mücadelenin bir parçasıdır. Dolayısıyla bir yanda Amerika'nın Türkiye üzerinden yürüttüğü Türk Devletleri Teşkilatı ve ortak Türk alfabesi gibi projeler, diğer yanda da Rusya ve onun Orta Asya’daki nüfuzunu korumaya yönelik operasyonları vardır.

Ayrıca zirvede ticaret, ekonomi, yatırım ve lojistik konuları da ele alındı. Ulaştırma koridorlarının düzenlenmesi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı önünde pek çok engelin olduğu da söylenebilir. Bunlar arasında Kazakistan ve Kırgızistan'ın Rus yönetimi altında EOII’ye üye olması, Türk Devletleri Teşkilatı ülkelerinin ulusal çıkarlarını ön planda tutması, sömürgeci kâfirlerin çizdiği sahte sınırlar ve Rusya'nın Orta Asya ülkelerinin kendisi olmadan bağımsız politikalar uygulamasına izin vermeyi reddetmesi yer almaktadır. Bu ülkeler arasındaki yakınlaşmanın ABD çıkarlarının gerektirdiği düzeyi aşmaması gerektiğinin teyit edilmesi gerekir. Belki de Türk Devletleri Teşkilatı aracılığıyla Orta Asya ülkelerinin Rusya ve Çin'den uzaklaşması ve kendi çıkarlarını korumak için Amerika'nın yanında yer alması gerekmektedir.

Aslında Türk Devletleri Teşkilatı'nın Müslümanların canı, malı ve namusu için kılını dahi kıpırdatmayacağı bir kez daha teyit edilmiş oldu. Aksine bu zirvenin arka planına bakıldığında, bu teşkilat Müslümanların Türkler ve diğer milletler arasında bölünmesini daha fazla artırmaya çalışan bir Amerikan projesi olduğu görülmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması ve güçlendirilmesinin hedeflerinden biri Rusya ve Çin’in Orta Asya ülkeleri üzerindeki etkisini zayıflatmak olup bir diğer hedef ise Müslümanları İslam temelinde birlik olmaktan uzaklaştırmaktır. Bu nedenle bu tür aşağılık örgütler Müslümanların dikkatlerini dağıtmaması gerekir. Arap Devletleri Ligi buna canlı bir örnek olarak gösterilebilir; zira o, mübarek Filistin topraklarını tamamen terk edip Yahudilere teslim ederek İslam’a ve Müslümanlara büyük bir ihanet etmiştir. Aynı zamanda Türk Devletleri Teşkilatı da benzer şekilde dağınık bir projeden başka bir şey değildir.

Müslümanların kurtuluşu için tek gerçek proje Nübüvvet Minhacı üzere Hilafettir; zira Müslümanları tek bir devlet ve tek bir emir (Halife) liderliği altında birleştirecek olan sadece Hilafettir. Ayrıca işgal altındaki Müslüman ülkeleri düşmanın elinden kurtaracak, özellikle de mübarek Filistin topraklarını Yahudilerden kurtaracak ve Amerika ve Rusya gibi kafir sömürgeci ülkelerin topraklarımıza uzanan kollarını koparacak olan sadece Hilafettir. Bu nedenle Müslümanlar olarak bizim, bu mübarek ve arzu edilen devleti kurmak için çaba göstermemiz ve bu emre farzların tacı olarak bakmamız gerekir!

وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللهَ إِنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.” [Maide 2]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...

Bir İslam Düşmanı Olan Trump’ın Sudan Halkına Hiçbir Hayrı Olmayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bir İslam Düşmanı Olan Trump’ın Sudan Halkına Hiçbir Hayrı Olmayacaktır!

Haber:

7/11/2024 Perşembe günü El Arabiya, Amerikan başkanı Trump’ın zaferinden beklentileri konusunda Sudanlılarla yapılan bir anketin videolarından kesitler yayınladı; ankete katılanlardan bazıları Trump’ın Sudan'daki savaşı durduracağı ve insani yardımların girişine izin vereceği konusunda iyimser olduklarını ifade ettiler.

Yorum:

Bu anket iki önemli noktaya işaret etmektedir; birincisi, ankete katılan video yayıncılarda siyasi bilincin olmamasıdır; zira haberleri takip eden ve Trump'ın ilk başkanlık dönemindeki biyografisini inceleyen herkes, onun seçilmesinin biz Müslümanlar için iyi olmayacağını tamamen fark edecektir. Onun Müslümanları kısıtlama konusundaki düşmanlığını ve ülkemizdeki yöneticiler ve politikacılar arasındaki Amerika'nın ajanları aracılığıyla servetimizi yağmalama konusundaki cesaretini gösteren açıklamaları da meşhurdur... Nitekim Müslümanların yüz milyarlarca Dolarlık parasının Suud Hanedanı yöneticilerinden çekip aldığına dair haberler yayılmıştır. Müslümanların Amerika’ya girişini engelleyen kararları da meşhur ve malumdur.Bu onun 20 Ocak 2017 Cuma günü Amerika Birleşik Devletleri'nin kırk beşinci Başkanı olarak resmen göreve başlamasının ardından yaptığı konuşmasındaki ilk tehlikeli açıklaması değildir; zira şöyle demişti: “Eski ittifakları güçlendirecek, yeni ittifaklar kuracak ve yeryüzünden tamamen sileceğimiz radikal İslami terörizme karşı medeni dünyayı birleştireceğiz.” Yorumu, psikolojisi ve zihniyeti böyle olan birinden Müslümanlara ya da onların ülkesine ne hayır gelir Allah aşkına?!

İkinci noktaya gelince; tüm bunların içindeki en önemli mesele budur ki o da akidevi bakıştır; Zira Allahu Teala, kâfirlerin Müslümanlara karşı düşmanlıklarının hakikatini açıklamış ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوّاً مُّبِيناً Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.” [Nisa 101] Ayrıca Allahu Teala, kâfirlerin psikolojisinin genel olarak İslam ümmetine bir hayır olarak geri dönmesini reddettiğini açıklamış ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (Ey iman edenler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” [Bakara 105]

Sonuç olarak: Trump’ın zaferinin Amerika’nın Sudan’a ya da her nerede olurlarsa olsunlar Müslümanlara yönelik suç politikasını değiştirmeyeceği açık ve net bir şekilde bilinmesi gerekir;aksine sadece bazı Amerikalı yöneticilerin, kiralık ve işbirlikçi medya ile yanlış bilgilendirme ve akıl oyunları politikasıyla Müslümanlardan gizlemeye çalıştıkları küfrün gerçek yüzünün yanı sıra ülkemizdeki yöneticiler ve politikacılar arasındaki ajanlarının suçlarını ortaya çıkaracaktır.

Eğer bu iyiyse Trump'ın zaferi sömürgecilerin İslam'a ve halkına karşı nefretini ve kibrini arttıracak, bu da alemlerin Rabbi olan Allah'ın izniyle ümmeti uyandıracak ve ümmete, kendisine, dinine ve akidesine karşı yürütülen açık savaş gerçeğini gösterecektir; bu da Allah’ın izniyle güçlü bir ayaklanma için yeterli olacağı gibi İslam Devleti’nde dini ikame edecek ve şeriatı tatbik edecek Raşid bir Halife’ye şerî bir biat olması amacıyla halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir’e nusret vermek için de bir hediye olacaktır; bu devlet ise Allah Subhanehu’nun vaadi ve şöyle buyuran ثًمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra, Nübüvvet Metodu üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır” Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhaci üzere Raşidi Hilafettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Cami (Ebu Eymen) - Sudan

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 12/11/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 12/11/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Riyad'taki Arap-İslam Zirvesi
- 10 Kasım ve 5816 Sayılı Kanun

 

H. 10 Cumâde'l Ûlâ 1446 El-Muvafık M. 12 Kasım 2024

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Tunus Parlamentosu Neden Hizb-ut Tahrir’e Saldırıyor?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Tunus Parlamentosu Neden Hizb-ut Tahrir’e Saldırıyor?

Haber:

9/11/2024 Cumartesi sabahından bu yana hükümet heyetiyle ve Bölgesel ve Yerel Ulusal Konseyi'nin de katılımıyla parlamentoda yapılan genel tartışma oturumu sırasında Milletvekili Necla Lahyani, Hizb ut-Tahrir’in Tunus'ta neden hala aktif olduğunu ve Belediye Tiyatrosu önünde eylem yapma izni aldığını sorgulayarak partiyi şu şekilde nitelendirdi; “Her türlü demokrasiye ve cumhuriyet ilkelerine düşmandır.” Lahyani Hükümet Başkanlığı’na bir yazı gönderdiğini, onun da yazıyı İçişleri Bakanlığı’na gönderdiğini ve açıklamasına göre İçişleri Bakanlığı’nın da Adalet Bakanlığı ile irtibata geçtiğini ancak Aryana’daki cumhuriyet savcısının, kendi deyimiyle hiçbir işlem yapmadığını vurguladı.

Yorum:

Habere göre hükümet, milletvekiline cevap vererek İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı'na Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerine ilişkin bir yazı göndermiş ve özellikle partinin Cuma günü Belediye Tiyatrosu önündeki yürüyüşü ve eyleminden bahsetmiştir. Partinin yürüyüşünün katledilen Gazze’ye destek olmak ve hükümetin Filistin ve Lübnan'daki halkımızı katleden düşmanla işbirliği yaptığının ifşa etmek için olduğu bilinmektedir. O halde milletvekilinin partiyle ne alıp veremediği var? Başkanın hükümetini, partinin yürüyüşü hakkında endişelendiren nedir ki onun yürüyüşünü kovuşturmaya çalışıyor?! Yoksa onları, hükümetin Tunus’un topraklarını, subaylarını ve askerlerini ABD’nin gündemine hizmet etmek için kullanmadaki suç ortaklığını ifşa eden sloganlar mı endişelendiriyor?!

Daha da kötüsü milletvekili Hizb-ut Tahrir’e saldırdığı sırada ABD Altıncı Filo Komutanı Jeffrey Andersen, Tunus topraklarındaki bir komutan ve hatip edasıyla Tunus, Libya, Cezayir, Fas, Moritanya ve Türkiye'den subayların komutası altında “Phoenix Express 24” tatbikatının başladığını duyuruyor ve Yardımcısı Amiral Jason Nidehorski de övünerek şöyle diyordu: “Tatbikat katılımcılarının güney Akdeniz'deki denizcilik yeteneklerimize kattığı kalite ve beceri düzeyi benzersizdir.” Evet, Tunus düşmanın kabiliyetlerinin gelişmesine ve kontrol etme ve hükmetme gücüne katkıda bulunurken Hizb-ut Tahrir ise bizimle savaşan ve halkımızı öldüren düşmanla işbirliğini ifşa edip ret etmek için ortaya çıktığında, onu kovuşturmaya ve faaliyetten men etmeye yönelik sesler yükselmeye başladı; peki bunun kimin çıkarına olduğunu düşünüyorsunuz acaba? 

Aynı zamanda Amerikan büyükelçisi Tunus'ta gezip dolaşarak Tunus'un yeteneklerini ve tarımsal zenginliğini kontrol altına almak için çalışıyor. Zira ABD Büyükelçiliği yaptığı bir basın açıklamasında şunları yayınladı: “ABD Tarım Bakanlığı İlerleme İçin Gıda programı, Tunus hurma sektörünü desteklemek üzere 76.5 milyon dinar (24.85 milyon Dolar) destek vereceğini açıkladı. Beş yıllık program, hurma üretimini önemli ölçüde arttırmayı ve geleneksel vaha tarım sistemlerini güçlendirmeyi amaçlıyor!” Amerika’nın hegemonya ve kontrol etmek dışında tek bir dolar dahi vermediği herkes tarafından biliniyor ama görünen o ki vekilin ve başkanın hükümetinin gözü Amerika'yı düşman olarak görmediği gibi topraklarımızda at koşturan savaş suçlularını ve halkamızın kanlarını emenleri de görmüyor; aksine onlar sadece Hizb-ut Tahrir'i ve onun Gazze ve Lübnan halkının katili Amerika'ya karşı durarak Gazze'yi destekleme çağrısını görüyorlar ve onun sesinin susturulması çağrısında bulunuyorlar.

Onlara diyoruz ki: Siz hangi taraftasınız?Hizb-ut Tahrir’in ülkesinin, dininin ve ümmetinin yanında olduğu bilinmektedir; ama sizler Tunus’un, ümmetin ve İslam’ın düşmanlarını dost edinenlerin yanında yer aldınız; hiç utanmıyor musunuz?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ali İbn Salim - Tunus

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER