Cumartesi, 08 Safer 1447 | 2025/08/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Gibi Sömürgeci Kurumların Tümü, Amerika’nın Çıkarlarına Hizmet Eden Birer Maşadan İbarettir, Yalnızca Hilafet, Bu Kurumların Kökünü Kazıyarak Hem İslam’ı Hem Halkın Çıkarını Hem de Ülkenin Egemenli

Bangladeş’teki geçici hükümet, halkın ve siyasi partilerin tüm itirazlarına rağmen, Amerika’nın güdümündeki sömürgeci bir kurum olan BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin ülkede bir temsilcilik açması için en sonunda imzayı atmıştır. Hükümetin bu adımı, Batı’nın dayattığı toplumsal cinsiyet eşitliği, fahişelik gibi aşağılık bir ‘mesleğin’ toplumda normalleştirilmesi ve toplumu çürüten eşcinsellik başta olmak üzere LGBTQ’nun sözde insan hakları için çalışan İslam düşmanı feminist örgütleri ise epey sevindirmiştir. Ne var ki bu örgütler, kadınların hakkaniyet ve izzetinin tesisi, gayriinsani sömürüden kurtulması ve yaşam seviyesinin iyileştirilmesi gibi konularda dilleri lal kesildiği için halkın her kesimi tarafından fitne odağı olarak görülmekte ve eleştirilmektedir.

Üstelik bu adıma, ülkede “azınlıklara zulmediliyor” yaygarası kopararak ABD ve Hindistan’ı müdahaleye çağıran ve toplumu kışkırtan sorunlu liderler de destek vermiştir. Geçici hükümet bir yandan halkın can ve mal güvenliğini sağlamak ya da ülkedeki siyasi krizi çözmek için hiçbir etkili adım atmazken, diğer yandan Amerikalıların çıkarlarını gözeten hamleleriyle halkı hem öfkelendirmiş hem de büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır.

Ey insanlar! Şunu iyi bilmelisiniz ki, BM İnsan Hakları Konseyi’nin yayınladığı son rapor, tamamen Amerika’nın alçakça siyasi hedeflerine hizmet etmektedir. Bu rapor, silahlı kuvvetlerimizi insan hakları ihlalcisi gibi göstererek onları tüm dünyada tartışmaya açmış ve itibarlarını sarsmak için bir tezgâh kurmuştur. Ne var ki aynı Konsey, Pilkhana katliamının ardındaki Hint komplosu ve subay ailelerine yapılan insanlık dışı eziyetler hakkında tek bir kelime bile etmemiştir. ABD, İslam davasını taşıyan ve ülke yararına kararlı bir duruş sergileyen siyasi şahsiyetleri bastırmak amacıyla RAB dahil bazı askeri ve güvenlik güçlerimize eğitim, teknoloji ve silah sağlamış; bunları insanlık dışı amaçlar için kullanmıştır.

İnsan hakları örgütü görüntüsü altında faaliyet yürüten bu kurumun, yargı organları da dahil devletin kritik kurumlarına sızma imkanı bulduğu, hassas veriler topladığı, diktatörlük karşıtı faal politik figürler hakkında bilgi bankası oluşturduğu ve bu verileri siyasi kazanım için müttefikleriyle paylaştığına dair ağır suçlamalar bulunmaktadır. Bu örgütün Suriye’de bir ofisi var. Bu ofis, zalim Beşşar’a karşı savaşan siyasi eylemciler ve direnişçilerin bilgilerini, Amerika’nın adamı olan Beşşar Esed’e ve müttefiki Rusya’ya sızdırmış ve bu kişilerin bastırılmasında onunla işbirliği yapmıştır. Aynı şekilde bu örgütün Filistin’deki bürosu da, Müslümanları sindirmek ve katletmek için işgalci Yahudi varlığına gizli bilgileri servis etmiştir. Bugün tüm dünyanın şahit olduğu olaylar da bunun en net kanıtıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi (BMİHK) insan hakları avukatı Emma Reilly, bir İngiliz medya kuruluşuna verdiği röportajda şok edici iddialarda bulundu: “Konseyin üst düzey üyeleri, Çin’den siyasi çıkar elde etmek için Uygur muhaliflerin isimlerini Çin rejimine veriyor. Çin, Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarına karşı soykırım uyguluyor.”

Tüm bunlar ışığında, Amerikalıların bu yapıyı, Rohingya’lı Müslüman kardeşlerimizi kendi jeopolitik emellerine alet etmek, onlara insan hakları maskesiyle ihanet etmek ve ‘insani koridor’ tezgâhlarını kurmak için kullanacağından zerre kadar şüphe duyulmamalıdır. Hakikatte, Amerika’nın güdümündeki bu sözde ‘BM İnsan Hakları Konseyi’, yaldızlı bir haydutluk müessesesinden başka bir şey değildir. Bu yüzden bu kurumun görevlileri, faaliyet gösterdikleri ülkelerle yaptıkları anlaşmalara kendilerini her türlü hukuki sorumluluktan muaf tutan maddeler ekletirler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَا يَشْعُرُونَ“Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.” [Bakara 11-12]

Ey insanlar! Bu örgüt, İslam dünyasında İslam ile mücadele etmekte ve İslami değerleri yıkma planını hayata geçirmeleri için kendi adamlarına para dâhil her türlü desteği sağlamaktadır. Batılı toplumların, bu kokuşmuş fikirleri ve değerleri yüzünden nasıl bir buhran içinde çırpındığı gün gibi aşikârdır. Buna rağmen Batı, insan hakları bildirgesi üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğini, menfur fahişeliği, eşcinselliği ve LGBTQ’yu Müslüman toplumuna dayatmakta ve liberal değerler gerekçesiyle İslami değerleri yok etme projesini sürdürmektedir. Kendilerine karşı çıkan her görüşü ‘aşırılık’ diye yaftalamakta ve bu zulmü uygulayanlara destek olmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَنتَرْضَىعَنكَالْيَهُودُوَلَاالنَّصَارَىحَتَّىتَتَّبِعَمِلَّتَهُمْقُلْإِنَّهُدَىاللهِهُوَالْهُدَى“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Ey Bangladeş ordusunun sadık subayları! Amerikan yanlısı yönetici sınıfın, halkın hissiyatını ve protestolarını hiçe sayarak Amerikan gündemini hayata geçirmek için art arda adımlar attığına sizler de tanık oluyorsunuz. Onlar, İslam’a, Müslümanlara ve ülkeye yönelik Amerikan projelerinin hayata geçirilmesinde doğrudan halkın karşısında yer almaktadırlar. Halkın protestoları ve tepkileri bir işe yaramadığında, ümmetin son dayanağı ordumuzun değerli mensuplarıdır. Nasıl ki daha önce bu hükümete ‘insani koridor’ projesinden geri adım attırıp halkın hayır duasını aldıysanız, şimdi de aynısını yapabilirsiniz. BM İnsan Hakları ofisinin açılmasından ortak askeri tatbikatlara ve Amerikan hegemonyasının yerleştirilmesi çabalarına kadar, sömürgeci kâfirlerin tüm projelerine karşı direnişte aktif bir rol üstlenebilirsiniz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” Sevgili Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bu hadis-i şerifinden açıkça anlaşılıyor ki, müminlerin hakiki hamisi yalnızca Hilafet sistemidir. BM İnsan Hakları Konseyi gibi tüm sömürgeci kurumlar, Amerika’nın çıkarlarına hizmet eden birer maşadan ibarettir. Hilafet, bu kurumların tamamının kökünü kazıyacak ve İslam’ı, halkın çıkarlarını ve memleketin bağımsızlığını gerçek anlamda koruma altına alacaktır. O halde, Amerikan yanlısı bu ahmak yöneticilerden ve siyasetçilerden medet ummak yerine, harekete geçin! İslam’ı, halkın çıkarlarını ve ülkenin egemenliğini korumak için Hilafet’i kurun. Bu ulvi görev için, samimi ve kabiliyetli siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir’e nusret verin! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir’in Yasaklanması Demokrasinin İflasıdır

Medyanın ve siyasetçilerin, üyelerimizden birine karşı sırf İslami duruşu ve değerleri nedeniyle başlattığı akıl almaz itibar suikastının ardından, Danimarka’da hükümeti oluşturan üç parti de Hizb-ut Tahrir’in yasaklanması çağrısını yineledi. Danimarkalı politikacıların ideolojik tükenmişlikten dolayı bu yasaklama sopasını göstermesi ne yazık ki ilk değil. Oysa başsavcılık, daha önce üç kez böyle bir yasağın anayasaya aykırı olduğuna hükmetmişti.

Hizb-ut Tahrir, şiddete başvurmak yerine mücadelesini tamamen siyasi ve entelektüel yöntemlerle sürdürmesiyle tanınan bir harekettir. Filistin’in özgürlüğü için açıkça çağrıda bulundukları gerekçesiyle bazı üyelerimize yönelik alınan siyasi kararlar bu gerçeği değiştirmez. Aksine! Her yasaklama talebi, ardışık Danimarka hükümetlerini, siyasi muhalifleri ve farklı değerlere sahip bireyleri inanç ve ifadeleri nedeniyle baskı altına alan işkence devletlerindeki dostlarına ve müttefiklerine biraz daha yaklaştırmaktadır. Hizb ut Tahrir, Müslümanların inanç ve tarihlerine uygun bir İslam devleti ve toplum düzeni için Müslüman ülkelerdeki bu tür baskıcı rejimleri devirmeye çalışmaktadır.

Danimarka toplumunu yıkmaya çalıştığımız iddiası defalarca yalanlanmış olup bu yalanlamalara ulaşmak ve doğrulamak oldukça kolaydır. Bu durumun tek bir açıklaması var. Bu politikacılar bile bile nefret ve korku yayarak, seküler oltaya gelmeyen, topluma duyarlı Müslümanları yasaklarla ve zorbalıkla susturmaya çalışmaktadırlar.

Bu durum, nesillerdir Müslümanlara “ifade özgürlüğü” adına her türlü provokasyona ve ayrımcı yasalara katlanmaları gerektiğini söyleyen siyasi aktörlerin akıl almaz riyakarlığını gözler önüne seriyor. Öte yandan, İslami fikirlerin meydan okumasına dahi tahammül edemeyen seküler Batı “değerlerinin” ne denli içi boş ve zayıf olduğunun ortaya koyuyor. Anayasa, kuvvetler ayrılığı ve ifade özgürlüğü gibi ilkeler, İslam’ın üstün değerlerine sindirme ile karşılık veren bu siyasetçiler için adeta birer ayak bağına dönüşmüş durumda.

Bu şekilde liberal seküler demokrasi kendi iflas belgesini imzalamaktadır. Ne devlet erkinin tam gücü ne de medya aygıtının propagandası ve yalanları, Müslümanları, Christiansborg’daki iktidarın ve Berlingske Medya’nın öne sürdüğü değerleri benimsemeleri için kendi değerlerini terk etmeye ikna edebilmiştir.

Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Hangi dürüst birey, etnik temizliği, kitlesel açlığı ve soykırımı yasallaştıran bir değerler sistemine sadık kalmak ister ki?

Bizi ne cezalarıyla ne de yasaklarıyla yıldırabilirler. Bize hiç kimse boyun eğdiremez; hele ki o değersiz, soykırım yanlısı ikiyüzlüler asla! Çalışmalarımız Allah’ın izniyle başarıyla devam etmektedir.

Devamını oku...

Gazze Haşim'den Bir Çığlık... "Kıyamet Günü Siz Bizim Hasımlarımızsınız!"

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gazze Haşim'den Bir Çığlık... "Kıyamet Günü Siz Bizim Hasımlarımızsınız!"

Ebu Ubeyde dün, murabıt bir savaşçı gibi çıkmadı, aksine bu sefer yaralı, bedeni zayıf ve büyük bir acı içinde çıktı; sesi, düşmana karşı direnme zayıflığından ya da silah eksikliğinden değil, aksine "ümmetin ihaneti" denilen kalbe bir hançer gibi saplanan bir kahır tonu taşıyordu ve bunu sanki bir yıldırım gibi şöyle ifade etti: “Kıyamet günü siz bizim hasımlarımızsınız!” Evet, geç de olsa “Kıyamet günü siz bizim hasımlarımızsınız” dedi ama bu şimdi ulaştı ve dünyayı sardı; oysa onun öncesinde de bunu, ülkelerin medyasında yer almayan ama sosyal medyada ortaya çıkan Gazze'nin gençleri, erkekleri ve çocukları birçok kez dile getirdiler, ümmete, ordularına ve alimlerine seslendiler ama kimse icabet etmedi ve onların sesleri, Mutasım'ın gururuna dokunmadı; çünkü bizim devletimiz yok, Halifemiz yok, Hilafetimiz yok!

Evet, Gazze halkının düşmanları işgalci generaller değildir, aksine bizim cildimizden olan evlatlarımızdan madalya ve rütbe takanlardır; oysa ümmet onların yetiştirilip eğitilmeleri için kanlarını feda etti ama onlar, ümmeti yüzüstü bırakıp hain yöneticilere boyun eğdiler; yine Gazze halkının düşmanları, alim kılığına bürünüp hakka destek verme konusunda sessiz kalanlar, teorik tartışmalarla meşgul olup cihat meydanlarını terk edenler ve Gazze yanıp çocukları açlıktan ölürken sağır edici bir sessizliğe bürünenlerdir!

Burada bu ümmetin evlatlarından iki kesime hitap ediyoruz ki bunlardan biri âlimlerdir:

Ey ümmetin âlimleri: Yoksa peygamberlerin varisleri olduğunuzu unuttunuz mu? Medreseler size taharet fıkhı hakkında nasıl fetva vereceğinizi öğretti de, yardım etme fıkhını unutturdu mu? Sultan'ın kılıcından korkuyorsunuz da, Cebbar olan Allah'ın gazabından korkmuyor musunuz?! Mazlumu terk etmenin, kıyamet gününde yüzüstü bırakılmak olduğunu, hak konusunda sessiz kalmanın zamanla asla düşmeyecek olan bir suç olduğunu öğrenmediniz mi? Oysa sizlerin, fetva vermek ve sessiz kalmak gibi bir mazeretiniz yoktur.

İkinci kesim ise ümmetin ordularıdır:

Ey Müslümanların orduları, ey bu başarısızlığın sorumluluğundan kaçabileceğini zannedenler; mesele yemek ve ilaç meselesi değildir, aksine mesele, İslam'ın otoritesinin yeryüzüne geri dönmesi meselesidir. Mesele, insani bir mesele değildir, aksine mesele, şerî bir meseledir. Zira İslam'a ancak bir devletle yardım edileceği gibi Filistin de ancak Birleşmiş Milletler'in emirleriyle değil, akidenin harekete geçirdiği ordularla kurtarılabilir!

Gazze halkı, güç ve kuvvet ehlinin ihanetinden dolayı öldürülüyor ve onlar, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Taif'e gittiğinde çağrıda bulunduğu ve ilacı değil, aksine nusreti aradığı şerî nusretin-yardımın yokluğunun acısını çekiyor.

Sessiz kalanlara gelince; olanlara da diyoruz ki: Annelerin gözyaşlarına, çocukların açlık çekmesine ve evlerin yıkılmasına sizler de ortaksınız. Zira sizler, mücahitleri siperlerde yalnızlığa terk ettiniz ve sadece siyah ya da beyazın kabul edildiği bir dönemde gri tutumlar takınmayı tercih ettiniz.

Yarın, Gazze'nin çocukları, yaşlıları, kadınları ve erkekleri mizanın başında duracak, sessiz kalanların ihanetleri arz edilecek ve hiç kimsenin cevap veremeyeceği bir soru yankılanacak: peki o zaman cevap nasıl olacak? Sessizliğiniz için nasıl bir özür beyan edeceksiniz?

Ey kalbinde Allah'tan korku kalanlar, hak beklemez; o halde bir kelimeyle bile olsa dininize yardım edin ve Allah'ın huzurunda durduğunuz gün hasımlardan olmayın. Ebu Ubeyde'nin sözleri, duygusal sözler değildir, aksine hadari projesini, hayati davasını, asil şerî vacibini terk eden ümmetin siyasi ve akidevi ayıbını ifşa eden gür bir çığlıktır; şeri vacip ise Hilafeti kurmak ve toprakları ve kutsalları kurtarmak için orduların harekete geçmesidir.

Ebu Ubeyde, yaralı bir şekilde ortaya çıktığında, mühimmatın azlığını değil, ümmetin ihanetini şikâyet etti; dolayısıyla birçok liderin söylemekten aciz kaldığı şeyleri söyledi, sahte tahtlara batılın yerleştiği bir zamanda hak sözü söyledi ve gür bir şekilde şöyle haykırdı: Kıyamet günü siz bizim hasımlarımızsınız! Bu sözleriyle, Filistin davasını, İmamsız ve Hilafetsiz olan ümmetin davası olarak değil de, bir sınır çatışması olarak kalmasına razı olarak yardım etmekten geri duranları kast etmiştir.

Ey ümmetin evlatları: “Kıyamet günü siz bizim hasımlarımızsınız”, duygusal bir çağrı değildir, aksine Hilafeti kurmak için çalışmaktan geri duran, zararlı rejimlere boyun eğen ve İsra ve Miraç topraklarının yavaş yavaş ölmesine razı olan ümmetin gerçekliğine yönelik şerî bir hükümdür.

Kahramanlara bağlanıp bu fikri unutmayın; zira Gazze'nin bir devlete ihtiyacı olduğu gibi Müslümanların da bir Halifeye ihtiyaçları vardır; dolayısıyla bu kanlara, bağışlarla ya da dualarla değil, aksine kurşunların vızıltısı, uçakların lavları ve askerlerin tekbirleriyle karşılık verilmelidir. Zira kafir gâsıp Yahudi varlığına, Raşidi Hilafet Devleti'nin liderlik ettiği akidevi bir güçten başka bir şey fayda sağlamaz; bu güç ise, müzakere masalarından veya normalleşme konferanslarından değil, aksine orduların kamplarından, camilerin minarelerinden ve sadık müminlerin kararlılığından doğacaktır.

“Kıyamet günü siz bizim hasımlarımızsınız”, içli bir sitem değil, aksine zillete razı olan, yöneticilerin ihanetine sessiz kalan, Hilafetin kurulmasını ihmal eden ve ümmeti yeryüzünün suçlularına ve dinin düşmanlarına terk edenlere atılmış gerçek bir tokattır.

Yüzüstü bırakmak suçtur, sessizlik ihanettir, mevcut rejimlere boyun eğmek ise suça doğrudan ortak olmaktır. Bir Müslüman şunu çok iyi bilsin ki, dine yardım etmek ancak geçitlere yardım edip kutsalları savunacak olan Hilafetin kurulması için bilinçli bir çalışma yoluyla olur.

Ey Müslüman orduları! Şerî vacip ertelenemez ve yardımın yerine getirilmesindeki herhangi bir gecikme, Allah'a, Rasulü’ne ve Müslümanların kanına ihanettir.

Ey ümmeti Muhammed! Yeter artık uyuduğunuz ve yeter artık ordularınızın Allah’ın düşmanlarına ipotek edildiği. Artık güç ehlinin, ümmetin Raşidi Hilafet projesini taşıyanlara nusret vermek için harekete geçmesinin ve Allahu Teala'nın şu kavlini gerçekleştirmelerinin zamanı gelmiştir: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُواْ مِنْكُمْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55] Allah’ım, Hilafetin kurulmasını çabuklaştır, vaadini gerçekleştir, Hilafet ile küfrün gücünü kır, onunla ajanların belini kır, bayrağını dik ve orduna yardım et.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen

Devamını oku...

Avrupa İran'ı Tehdit Ediyor: Bu tarihten Önce Ya Nükleer Anlaşma Ya Da “Geri Tepme Mekanizması”

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Avrupa İran'ı Tehdit Ediyor: Bu tarihten Önce Ya Nükleer Anlaşma Ya Da “Geri Tepme Mekanizması”

Haber:

Paris; Fransa, İngiltere, Almanya ve Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının 18 Temmuz 2025 Perşembe günü İranlı mevkidaşlarına, İran'ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varılmaması halinde BM'nin İran'a uyguladığı yaptırımları yeniden yürürlüğe koyacaklarını bildirdiklerini açıkladı.Fransız Dışişleri Bakanlığı, Avrupalı bakanların İranlı Bakan Abbas Arakçi'ye, yaz sonuna kadar Tahran'ın nükleer programına ilişkin bir anlaşmaya varılamaması halinde, İran'a tüm uluslararası yaptırımların yeniden uygulanmasını sağlayan “Snapback” (Geri Tepme) mekanizmasını kullanma kararlılıklarını teyit ettiklerini açıkladı. Fransız diplomatik kaynaklara göre, İngiltere, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları, İran dışişleri bakanından diplomatik yola geri dönülmesini istedi.

Axios sitesi, üç kaynağa atıfta bulunarak, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Fransa ve İngiltere dışişleri bakanlarının Pazartesi günü yaptıkları telefon görüşmesinde, İran'ın nükleer anlaşmaya varmak için son tarihi Ağustos sonu olarak belirlediklerini bildirdi.Bir ABD yetkilisi, Başkan Donald Trump'ın İranlıların müzakere masasına geri dönmemesinden dolayı büyük hayal kırıklığı duyduğunu belirtti.İran Pazartesi günü, nükleer programlar konusunda ABD ile dolaylı müzakerelere, ancak sonuçları önceden kesinleşirse geri döneceğini açıklamıştı.İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile ABD'nin özel temsilcisi Steven Witkoff'un nükleer programı görüşmek üzere bir toplantı yapacağına dair henüz kesin bir tarih belirlenmediğini açıkladı. (Sky News Arabia)

Yorum:

Görünen o ki Müslümanların başındaki yöneticiler geçmişten hiç ders almıyorlar; zira İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile ABD'li temsilci Witkoff arasında beş tur dolaylı müzakere yapılmış ve ardından Yahudi varlığı, ABD'nin yaktığı yeşil ışıkla İran'ın Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerine ve askeri üslere hava saldırıları düzenleyerek yüzlerce nükleer bilim adamı ve askeri liderin ölümüne neden olmuş ve bu saldırılara ABD de katılmıştı.İran ise bu saldırılara Yahudi varlığının hassas noktalarını bombalayarak ve Katar'daki Amerikan üssünü vurarak yanıt verdiğini iddia etti. Bundan önce, İran ile 5+1 ülkeleri arasında 2015 yılında varılan anlaşma iptal edilmiş ve İran'da bir dizi nükleer bilim adamına suikastlar olmuştu.Görünen o ki tüm bunlar İran rejiminin yandaşlarının hesaplarını yeniden yapmaları ve kendilerini bu duruma getiren nedenler üzerinde düşünmeleri için yeterli gelmemiştir;oysa onlar, Irak ve Afganistan'ı işgal etmesine yardım ederek ve Suriye'deki ajanı Beşar Esad'ı destekleyerek Amerika'ya birçok hizmet sunmuş olsalar da tüm bu hizmetler, Amerika'nın İran'ın yanında durmasına ve Yahudi varlığının nükleer tesislerine saldırmasını, nükleer bilim insanlarını ve askeri liderlerini kendi topraklarında öldürmesini engellemesine yardımcı olmamıştır. Nitekim Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ Mümin, bir (yılanın) deliğinden iki defa ısırılmaz (aldatılmaz).

Tüm bunlardan sonra, Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere üç Avrupa ülkesi, İran'a diplomasiye geri dönmesi çağrısında bulunarak, nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varılamaması halinde hızlı yaptırım mekanizmasını veya “Snapback”i yeniden devreye sokmakla tehdit ettiler!

İran yöneticileri, tüm geçmişte olanlardan ders çıkarsalar, ümmetlerinin saflarına geri dönseler, İslam'ı siyasi, ekonomik, içtimai, eğitim ve dış politika gibi tüm yaşam alanlarında tatbik etmek için çalışsalar ve İslam ülkelerini Kuran ve Sünnet'ten kaynaklanan kamil bir siyasi projeyi taşıyan bilinçli bir siyasi liderlik altında birleştirseler daha iyi olurdu; zira bu proje, egemenliği şeriata, otoriteyi ise Kitap ve sünnete göre hükmeden kişiye kendi iradesiyle seçip biat eden ümmete vermektedir; halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir'in elinde mevcut olan işte bu projedir.

مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعاً إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُKim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah’a salih amel ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” [Fatır 10]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid– Irak

Devamını oku...

Rusya'nın Dostluğuna Güvenmeyin, Zira Onun İslam'a Olan düşmanlığı Açık ve Nettir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Rusya'nın Dostluğuna Güvenmeyin, Zira Onun İslam'a Olan düşmanlığı Açık ve Nettir!

Haber:

Sana'da günlük olarak yayınlanan es-Sevra gazetesi, 21 Temmuz Pazartesi günü şu başlık altında bir haber yayınladı: “İran-Rusya arasında bugün, ortak Hazar Denizi kurtarma tatbikatı gerçekleştiriliyor.” Haberde şöyle geçti: “İran Donanması'nın ev sahipliğinde düzenlenecek olan CASAREX 2025 deniz kurtarma tatbikatının, Pazartesi gününden itibaren 3 gün boyunca Hazar Denizi'nde gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. İran'ın Mehr Haber Ajansına göre, Hazar Denizi'nde “CASAREX 2025” adlı ortak kurtarma tatbikatı, bugünden itibaren İran ve Rusya Federasyonu'nun gemilerinin katılımıyla ve İran Donanması Kuzey Filosu'nun ev sahipliğinde gerçekleştirilecek.”

Yorum:

Hazar Denizi'ne kıyısı olan tüm ülkeler (Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Kazakistan) Rusya hariç, Müslüman ülkesidir.İlginçtir ki, İran, Rus deniz kuvvetlerinin katılımıyla tatbikatlar düzenliyor ve Hazar Denizi'ne kıyısı olan diğer Müslüman ülkeleri temsilcileri de gözlemci sıfatıyla katılıyor!

Yakın tarih, İran ile Rusya arasında gerçek ve açık bir düşmanlığın varlığını ortaya koymaktadır; zira Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Sovyet Rusya, İran'ın kuzeyini işgal etmiş ve güney yarısını da İngiltere'ye bırakmıştı.Sonunda Moskova, Azerbaycan'ı İran'dan koparmış, orada bir Sovyet devleti kurmuş ve onu Müslüman ülkelerden ayırarak petrol zengini olmasından dolayı kendisine ilhak etmiştir; zira Azerbaycan, tek başına Hazar Denizi'ndeki petrol rezervlerinin %60'ına sahiptir.1922 anlaşmasında, İran'ı tekrar işgal etme hakkını kendinde saklı tutmuştur!

Ancak bugün, Rusya'nın geçmişte ve günümüzde İslam'a karşı açık düşmanlığı olmasına rağmen, Tahran ile Moskova arasındaki bu samimi dostluk bizi şaşırtıyor.Nitekim İslam, Kafkasya, Dağıstan, komşu Çeçenistan ve Bulgaristan'a ve Hazar Denizi'ne H. 19 yılında, yani Raşidi Hilafet döneminde erken bir vakitte ulaşmış, ancak Rusya ondan yüz çevirmiş ve putperestliğine devam etmiştir; yeni bir dine geçtiğinde ise Ortodoks Hıristiyanlığı seçmiştir.İslam ise Tataristan, Kırım ve Ukrayna yönünde ilerlemeye devam etmiştir.

Nitekim Rusya'dan düşmanca tepkiler gelmiştir; zira Çarlık döneminde Kırım'ı işgal ettiğinde, Müslümanları öldürmüş, camileri yıkmış ve camileri kiliselere çevirmişti; Sovyet döneminde ise nüfuzunu Urallar'ın ötesine, yani doğuya doğru genişleterek Batı Türkistan'a (Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan) kadar ulaşmıştır; aynı şekilde bugün ise kendi topraklarındaki Müslümanlara karşı savaş yürütmektedir!

İran, Rus deniz kuvvetlerinin de katıldığı bu Hazar Denizi tatbikatlarıyla ne tür bir güvenlik ve istikrar peşinde acaba?Rusya'nın İslam ve Müslümanlara olan düşmanlığı açık ve net bir şekilde ortada değil mi?! Nübüvvet Minhacı İkinci Raşidi Hilafetin gölgesi dışında İslam beldeleri güvenlik ve istikrara kavuşmayacaktır; zira Hilafet kurulduğunda kendi topraklarını yeniden kazanacak ve aralarındaki yapay sınırları ortadan kaldıracaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Yahudilerin Varlığını Perişan Eden Suriye Kabilelerine!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerin Varlığını Perişan Eden Suriye Kabilelerine!

Haber:

Suriye'deki Arap aşiretleri yıllar süren bölünmenin ardından birleşti... Yahudi varlığı öfkenin Şam dışındaki aşiretlere sıçramasından korkuyor. (El Arabiya, 21 Temmuz 2025)

Yorum:

Tüm gurur ve övgü, Suveyda'daki kardeşlerine yardım eden ve nefislerini Yahudilere satan -ki Yahudiler, Dürzileri adam ve silahla desteklemişlerdir- hainler ve ajanlarla bağlarını koparan Şam kabilelerine aittir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَBöylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.” [Enam 45]

Ey Şam halkı, ey Şam kabileleri: Suveyda'daki kardeşlerinize yardım ettiğiniz gibi, Allah'a da (dinine) yardım edin; Allah'a (dinine) yardım etmek ise Hilafetin kurulması için çalışanlara yardım etmekle olur; Hizb-ut Tahrir olarak bizler sizleri, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için ona yardım etmeye çağırıyoruz ki böylece ilk İslam Devleti kurulduğunda Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e yardım eden Ensarlardan olup onların ecrine nail olasınız. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا أَنصَارَ اللهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللهِ فَآمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَEy iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa havarîlere: Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havarîler de: Allah (yolunun) yardımcıları biziz, demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.” [Saf 14]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Gazze, Açlık Tehdidine Rağmen Hala Düşmana Kayıplar Verdirmeye Devam Ediyor; Peki Güç Ehlinin Hücceti Nedir?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze, Açlık Tehdidine Rağmen Hala Düşmana Kayıplar Verdirmeye Devam Ediyor; Peki Güç Ehlinin Hücceti Nedir?

Haber:

21/7/2025 akşamı Eş-Şark News, Gazze ile ilgili iki haber yayınladı; ilki şu başlık altında: “İşgal güçleri, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta, bir işgal gücünün pusuya düşürülmesinin ardından aydınlatma bombaları attı.” İkincisi ise şu başlık altında: “İşgalin bombardımanında şehit düşünler ve yaralananlar, Gazze'nin batısındaki Nablusi kavşağında yardım bekliyorlar.”

Yorum:

İşgalci ve onun arkasındaki Amerika, yaklaşık iki yılı ve 7 Ekim 2023'te Gazze'de yaşanan kahramanlığı, hafızalardan silmeye çalışıyorlar.İntikam yoluyla caydırma, işgalin Gazze'de izlediği bir politikadır; bu politika ise, çocukların öldürülmesinde, altyapının tamamen yıkılıp tahrip edilmesinde, hastanelerin ve barınma merkezlerinin hedef alınmasının yanı sıra doktorların ve sağlık çalışanlarının, hatta insanlara yardım dağıtanların hedef alınmasında kendisini gösteriyor. Eşi benzeri görülmemiş bir vahşet: Zira tanklarla yakıp ezme, çocukların, hamile kadınların ve yaşlıların kanlarının dökülmesi, bunun da ötesinde aç bırakma ve aşağılama.

Erkekleri, mücahitleri, halkının sabrı ve kararlılığıyla Gazze, direnmeye, cihat etmeye ve zilleti reddetmeye devam ediyor ve şöyle diyerek haykırıyor: “Ey Müslümanlar! Sizler bizi yüzüstü bırakmanıza rağmen bizler Allah için dünyayı sattık ve ahireti satın aldık.”

İki yıldır süren katliam, kuşatma, açlık, can ve mal kaybına ve iki milyarlık ümmetin desteğinin olmamasına rağmen Gazze mücahitleri, hâlâ Allah’ın ve ümmetin düşmanı ile savaşmaya, onlara ağır kayıplar verdirmeye ve onları korkutmaya devam ediyorlar.

İntikam yoluyla caydırma, Gazze'deki samimi ve sadık insanlar nezdinde başarılı olmamış ve meyvesini vermemiştir; peki bu, Ürdün, Mısır, Körfez ve Mağrip Arap'daki bu ümmetin orduları ve aşiretleri arasında güven içinde olanlar nezdinde meyvesini verecek mi?

Ey ümmetin orduları ve aşiretleri, sizlerin yüzüstü bırakıp kayıtsız kalmanıza rağmen bir avuç insan, Yahudi varlığının burnunu yere sürtebiliyorsa, o halde gerçekten sizler, onlara yardım edemeyecek ve kıyamet gününde Allah’ın huzurunda hakkında tek tek sorguya çekileceğiniz sınırınız olan Allah’ın sizlere yüklediği farzı yerine getiremeyecek kadar çaresiz ve aciz misiniz?

Neden korkuyorsunuz? Neden harekete geçip mustazaflara yardım etmenin önünde engel olarak duran bu sınırları kırarak Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sını kirleten bu varlığı ortadan kaldırmıyorsunuz?

Kalbinizdeki vehn (dünya sevgisi ve ölüm korkusu) öyle bir dereceye ulaştı ki onurunuzu yitirdiniz ve halkınız öldürülüp açlıktan öldükleri halde kadınlar gibi aciz bir şekilde izliyorsunuz?

Allah'ım, bu bizim bildirimiz olup başka elimizden bir şey gelmiyor... Halkımız kahrolduğu için bizler de kahroluyoruz ama sözlerimizden ve gözyaşlarımızdan başka bir çaresi olamayan zayıf insanlarız. Allah'ım bildirimizi ulaştır ve bizlere yüzüstü bırakmanın günahını yazma. Bizlere Senin kendilerini sevdiğin, onların da Seni sevdiği Ensarlar nasip et ey her şeyin Rabbi ve her şeyin sahibi olan Allah'ım.

الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ * الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

Kendileri savaşta yara aldıktan sonra Allah ve Peygamberin çağrısına koşanlara, hele onlardan iyilik edip sakınanlara büyük ecir vardır. İnsanlar onlara: "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" dediler. Bu, onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir" dediler.” [Al-i İmran 172-173]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beyan Cemal

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER