Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yahudi Varlığının Katar’a Yönelik Saldırısı Allahu Teala’nın Şu Kavlinin Doğruluğunu Teyit Etmektedir: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının Katar’a Yönelik Saldırısı Allahu Teala’nın Şu Kavlinin Doğruluğunu Teyit Etmektedir

وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ
“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Haber:

Siyonistlerin azgınlığının tırmanmasının ve devam etmesinin gölgesinde Yahudi varlığı, 10/9/2025 Salı günü, Gazze'deki soykırımı ve mübarek Filistin topraklarında devam eden tutuklama ve ihlalleri durdurmak için Hamas hareketini temsil eden müzakere heyetini hedef almaya cesaret etti ve saldırı, Katar'ın başkenti (Doha'nın) merkezinde gerçekleşti.

Yorum:

Bu askeri operasyon, diğer suikastlardan ve Müslüman ülkelere yönelik devam eden bombalamalardan ayrı olmayıp ihlal edilen ümmet için normalleşmenin veya ateşkesin Müslüman kanına dokunulmazlık sağladığı iddialarının asılsızlığını ortaya koymakta, dahası ister Körfez yöneticileri gibi sadakat sloganı atsınlar, isterse İran ve yandaşlarının yöneticileri gibi düşmanlık sloganı atsınlar Batı ajanlarının yönettiği her toprakta Müslüman kanının döküldüğünü teyit etmektedir.

Ey İslam ümmeti: Bakın işte Yahudi varlığı, (ümmet için ahlaksız medya uyuşturucuları üreterek yumuşak bir arabulucu kılığına bürünen ve Müslümanların paralarını Amerika'ya ve onun arkasındaki Yahudi varlığına hizmet etmek için kullanan) Katar'daki Hamas liderlerini öldürmek için kaçınılmaz bir operasyon gerçekleştirdiği gibi (terk ettiği ve hala kendi çıkarlarına göre kullandığı sahte bir direnişin ticaretini yapan) İran’da da onları hedef almaktadır; dolayısıyla bu rejimlerin ve vatancı varlıkların tamamı, Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanet ettikleri gibi yine onların tamamı işgalle aynı sofrayı paylaşmaktadırlar. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَمْ مَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَBinasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi?” [Tevbe 109]

Bu tiran rejimlerin, onlarca yıldır ruhlarınızı tüketmek için medyaları, okulları ve üniversiteleri aracılığıyla kalplerinize sevgi ve kutsallık sembolleri aşılamaları ve sizlerin de onların Allah’ın emrine aykırı olan bayraklarını, sınırlarını ve anayasalarını korumanız, çıkarlarını onların dinlerinin ve ümmetlerinin önünde tutan Batı’ya hizmet etmekten başka bir şey değildir.

Şüphesiz bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah o kavmin halini değiştirmez; o halde kalbinizdeki ve zihninizdeki düşünceleri değiştirin ve gerçek değişim metodu üzere dini ikame etmek için ciddi ve muhlis bir şekilde çalışanlarla birlikte çalışın; işte o zaman Allah sizin halinizi değiştirecektir.

Ey izzetli ümmetin evlatları: Dünya hayatı karşılığında dinlerini satan yöneticilerden ve birliğinizi dağıtan ve düşmanınızı sizin üzerinize egemen kılan ulusal asabiyetlerden ve karton sınırlardan bir yardım beklemeyin. Şüphesiz yardım, sizin göğsünüze çöreklenmiş bu rejimleri reddedip kökünden söküp atmakla, bütün hain siyasi ortamı değiştirmekle ve Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmakla gelecektir; zira Raşidi Hilafet Devleti, bu dünya düzeninin milletlere zulüm ve tuğyanı tattırmasının yanı sıra onlara zilleti de tattırmasının, onları helak yurduna yerleştirmesinin ve insanları Allah’ın dışında şehvet ve arzularının kölesi haline getirmesinin ardından sahadaki fitne ve fesadı söküp atmak, sizleri “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağı altında birleştirmek, topraklarınızı Yahudilerden, Haçlılardan ve onların kuyruklarından kurtarmak, yeryüzünde Allah’ın şeriatını tatbik etmek ve tüm dünya için bir rahmet olsun diye insanların İnsanların Rabbine ibadet etmesi için sahada İslam’ın somutlaştığı bir yürütme organıdır.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyf Marzuk – Yemen

Devamını oku...

Sina’daki Mısır Takviye Kuvvetleri Yahudilerle Koordinasyon ile Mübarek Toprakları Kurtarma Görevi Arasındadır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sina’daki Mısır Takviye Kuvvetleri

Yahudilerle Koordinasyon ile Mübarek Toprakları Kurtarma Görevi Arasındadır

Son günlerde Mısır ordusu, Kuzey Sina'da geniş çaplı hareketliliklere tanık oldu ve medya raporları bunu, 1979'da Camp David Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana en büyük askeri konuşlandırma olarak nitelendirdi; nitekim kaynaklar, Filistinlilerin Sina'ya toplu şekilde sürülmesini önlemek amacıyla gerçekleştirilen bu adımda yaklaşık 40.000 asker ve yüzlerce zırhlı araç ve askeri teçhizatın kullanıldığını belirtiyorlar.Öte yandan İbranice kaynaklar, bu konuşlandırmanın, meşum antlaşmadan kaynaklanan güvenlik anlaşmaları çerçevesinde, gaspçı varlıkla tam bir koordinasyon içinde gerçekleştirildiğini vurguladılar.

Burada şöyle bir soru akla geliyor: Camp David'in çatısı altında ve Yahudilerin gözleri önünde gerçekleşmesi durumunda bu konuşlandırmanın şerî hükmü nedir? Ve bu askeri yığınağın şerî vacibi nedir?

Anlaşma, Sina'nın, sınırlı sayıda kuvvet dışında silahsızlandırılmış bir bölge olmasını, uluslararası gözlem güçlerinin varlığını ve Mısır ordusunun kendi topraklarındaki hareketini kısıtlayan güvenlik düzenlemelerini öngörmektedir. En tehlikelisi ise Yahudi varlığını tanıması ve Mısır'ı onunla kalıcı barış yapmaya mecbur kılması olmuştur. Tek başına bu bile anlaşmanın şer'an batıl olması için yeterlidir; çünkü Müslümanların topraklarında bir düşmana ve işgalciye meşruiyet vermek nasıl şer'an caiz olabilir ki? Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاًAllah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Kurtubi şöyle demiştir: “Bu ayet, kafirlere Müslümanların otoritesinden herhangi bir şey vermenin haram olmasının aslıdır.” Dolayısıyla Camp David Anlaşması, kafirlere, yetki, tanıma ve Filistin toprakları üzerinde sözde bir hak vermektedir.

Mevcut askeri konuşlandırma, anlaşma dışında veya bağımsız bir egemenlik kararı çerçevesinde değil, İbrani medyasının da itiraf ettiği gibi Yahudi varlığıyla koordineli olarak gerçekleştirilmiştir. Bu ise işin şu hakikatini ortaya koymaktadır: Bu güçlerin amacı, mübarek toprağı kurtarmak veya Yahudilerle savaşmak değildir, aksine sınırları kontrol etmek, Yahudi varlığının güvenliğini mücahitlerin veya silahların olası akınlarından korumak ve rejimin güvenliğini tehdit edebilecek olmasından dolayı Filistinlilerin Mısır'a tehcirini önlemektir; dolayısıyla bu kuvvetler, Filistinlilere yardım etmek veya İslam toprağını kurtarmaya çalışmak için orada değillerdir. Aslında bu askeri yığınaklar, anlaşma ile bağlantılı güvenlik sisteminin bir parçasıdır, yoksa Allah yolunda cihat etmek için hazırlanmış bir ordu değildir.

Müslüman ülkelerin orduları, özellikle de Kinane ordusu, Allah'ın kendilerine dine yardım etmelerini ve Müslümanların koruluğunu savunmalarını farz kıldığı güç ve kuvvet ehlidirler. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] İbn Kesir, bu ayetin “mazlumları kafirlerin elinden kurtarmak için onlarla savaşmanın vacip olduğunun delili" olduğunu söylüyor.Bugün Filistin halkı, şeriatın kendilerine yardım etmemizi vacip kıldığı mazlumlar-zavallılar olduğuna dair en doğru örnektir; ancak Mısır ordusunun Camp David anlaşması kapsamında ve işgalciyle koordineli olarak seferber olması, Amerika'nın 1970'lerden beri Mısır ve ordusunu bağladığı zincirlerin daha da sıkılaştırılmasından ve ordunun gücünü, Yahudileri tehdit etmekten ziyade onların güvenliğini korumak için bir araca dönüştürmesinden başka bir şey değildir.

Bu asker ve tanklardan oluşan yığınağın görevi, sadece doğu Sina'ya değil, aksine sınırları aşarak Gazze ve tüm mübarek topraklara doğru harekete geçerek, gaspçı Yahudi varlığını kökünden söküp atmak olmalıdır. Çünkü mübarek toprak, gasp edilmiş İslam toprağı olup onun kurtarılması Müslümanların üzerine farz-ı ayn'dır. İmam Nevevi, Sahih-i Muslim'in şerhinde şöyle demiştir: “Kâfirler Müslümanlara ait bir beldeye girdiğinde, cihad bu beldenin halkının ve tüm herkesi kapsayıncaya kadar onlara yakın olanların üzerine farz-ı ayn'dır.” Bakın işte düşman tüm Filistin'i işgal etmiş olup Gazze'deki halkı öldürmeye ve aç bırakmaya devam etmektedir. Hangi farz, bundan daha büyük olabilir?Şeyhülislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Düşman İslam beldesine girdiğinde, şüphesiz düşmanı püskürtmek en yakın olanın üzerine vaciptir.” Dolayısıyla Mısır, Filistin'e yakın-komşu olmasından dolayı bu vacibi yerine getirme konusunda daha öncelikli insanlardır.

Bu hareketlenmelerin gayesi, Gazze halkına yardım etmek veya Filistin'i kurtarmak değildir, aksine tehcirin gerçekleşmesi halinde rejimi halkın olası öfkesinden korumak ve aynı zamanda Yahudilere, sınırların güvende olduğunun ve Mısır'ın cihat ya da silah için bir kapı açmayacağının garantisini vermektir. Böylece Mısır ordusu, Amerika'nın Camp David'de öngördüğü şekilde görevini sürdürmeye ve Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için değil onun güvenliğini korumak için vurucu bir güç olmaya devam etmektedir.

Mısır ordusundaki her asker ve her komutanın, Camp David anlaşmasının şer'an batıl olduğunu ve ona bağlı kalmanın caiz olmadığını bilmesi gerekir; çünkü bu anlaşma, cihad farzını iptal etmekte ve gaspçı varlığa meşruiyet kazandırmaktadır. Yahudilerle güvenlik koordinasyonu kurmak, şer'an haram olduğu gibi Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere de bir ihanettir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْİçinizden onları dost tutanlar, onlardandır.” [Maide 51] Taberi şöyle demiştir: “Yani Müslümanların aleyhine onlara yardım eden ve onları destekleyen kimse, hüküm ve bağlılık konusunda onlardandır demektir.” O halde nasıl olur da güvenlik olarak onlarla işbirliği yapıp Mısır sınırları onlar için bir kale haline getirilebilir?

Bu takviye kuvvetlerinin Camp David şemsiyesi altında ve Yahudi varlığıyla koordineli olarak kaldıkları sürece, şer'an hiçbir kıymeti olmadığı gibi ve ümmet için Rabbinin huzurunda bir mazerette olmaz. Aksine bu, batıl bir anlaşmaya bağımlılığın devam ettiğini ve şerî bir vacibi yerine getirme fırsatının kaçırıldığını teyit etmektedir.

Ey Kinane halkı: Allah yolundaki ribatınız (düşman saldırılarını önlemek veya sınır boylarında nöbet tutmak), Yahudilerin sınırlarını korumak veya onların varlığını güvence altına almak değildir; aksine sizin gerçek ribatınız, tüm Filistin'i kurtarmak ve onu Yahudilerin pisliklerinden temizlemek için İslam'ın geçitlerinde olmanızdır; dahası gerçek ribatınız, meydanlarda olmanız ve ordu içerisindeki evlatlarınızdan, mübarek toprağın halkına yardım etmesini, İslam toprağını kurtarmasını, sömürgecinin kölesi olan aşağılık ve utanç verici yöneticilere itaat etmeyi reddetmesini, dahası onları kökünden söküp atarak Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin olduğu İslam Devleti'ni kurmasını talep etmenizdir.

Ey askerler ve subaylar: Sizler ümmetin gücü ve kuvvetisiniz; yarın Allah sizlere, Gazze halkının kanı ve Allah'ın en aşağılık yaratıkları tarafından kirletilen İsra toprakları hakkında hesap soracaktır.Bu yüzden ya Allah'ın askerleri olacaksınız ya da tarih sizi, düşmanla batıl bir anlaşma imzalayarak zafer fırsatlarını heba edenler olarak kaydedecektir.

Ey Kinane askerleri: Sizler sadece askeri bir oluşumun bireyleri değilsiniz; aksine sizler, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetinin bir parçasısınız; bu yüzden sizin, harekete geçmesi gereken bir öncü, çekilmesi gereken bir kılıç ve Gazze'de ve tüm Filistin'deki mazlumları savunmak için harekete geçmesi gereken bir destek olmanız gerekir. Zira oradaki kardeşleriniz katlediliyor, kuşatılıyor ve yok ediliyor ve siz onlara herhangi bir ordudan daha yakınsınız ve eğer isterseniz zincirleri kırmaya daha muktedirsiniz. Ellerinizi bağlayan emirler sizleri aldatmasın ve ruhsuz bir savaş akidesiyle fitneye düşürülmeyin; oysa gerçek bir savaş akidesi, Kur'an'dan kaynaklanan bir akidedir; dolayısıyla İslam'da bu ordular, rejimleri korumak veya aşağılık anlaşmaları savunmak için değildir, aksine ümmeti korumak, İslam'ın risaletini dünyaya taşımak, Müslümanların beldelerini savunmak ve Müslümanların düşmanlarının kalplerine korku salmak için oluşturulmuştur.

Ey Kinane askerleri: Artık sizlerin, gözlerinizin önünde yok edilen dininize, ailelerinize ve kardeşlerinize yardım etmenizin zamanı gelmedi mi?

Artık sizlerin, Mescid-i Aksa kirletilirken ve Gazze'deki çocuklar füzelerle parça parça edilirken kalplerinizin kıskançlıkla dolmasının zamanı gelmedi mi? Artık ruhlarınızın, sadece sömürgecinin çıkarlarını temsil eden hain rejimlerin talimatlarının zincirlerinden kurtulmasının zamanı gelmedi mi?

Bizler sizlere bireyler olarak değil, her biriniz kalbinde bir değişim tohumu taşıyan potansiyel kahramanlar olarak hitap ediyoruz.

İslam toprağını işgal eden gaspçı varlığı korumak için sizleri kullananın, sizleri sınırlara inanmaya sevk edenin, sizin Gazze’yi desteklemenizi engelleyenin, sizin katliamlara karşı sessiz kalmanızı emredenin ve Allah’ın sizlere yüklediği farzı yerini getirmekten sizleri mahrum bırakanın kim olduğuna dair gerçeği görmek için gözlerinizi açın? Şüphesiz o, düşmanla koordinasyon kuran, katliama karşı sessiz kalan, dahası Filistin'deki halkınızın kuşatılmasına ortak olan bir rejimdir.

Sizler, bu denklemi bozmaya, durumu tersine çevirmeye ve kardeşlerinize yardım etmeye muktedirsiniz.

Sadece sizin harekete geçmeniz, Allah için çıkmanız ve Amerika'nın veya Siyonist ittifakın rızasını değil de Allah'ın rızasını en yüce bir emir haline getirmeniz yeterlidir. Hatta şunu söylemeniz bile yeterlidir: İhanet etmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız ve aşağılık geçitlerin, utanç verici anlaşmanın ve sömürgecinin çizdiği sınırların bekçisi olmayacağız.

Sizin rol modeliniz, darbe liderleri ve Camp David Anlaşmaları değil, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Allah'ın keskin kılıcı Halib bin Velid olsun. Boyunlarınızda bir emanet olan silahlarınızı, sadece Allah'ın ve ümmetin düşmanlarına karşı doğrultun.

Gazze bugün sizlere çağrıda bulunmuyor... İcabet edecek olan var mı?

Kudüs bugün sizlere haykırıyor... Yardım edecek olan var mı?

Ümmet sizlerden, utançla değil, gururla tarihe geçecek bir tavır almanızı bekliyor.

Ey Kinane askerleri, artık şunu yapmanızın zamanı gelmiştir; ya değişimin adamları, zaferin mimarları ve İslam sancağının taşıyıcıları olacaksınız, ya da tarih sizleri ihanet sayfalarına kaydedecektir.

Allah’ım tebliğ ettik… Allah’ım Sen şahit ol.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ

Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Katar'da Hamas Heyetine Baskın!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Katar'da Hamas Heyetine Baskın!

Haber:

Yahudi varlığı, Doha'da Hamas heyetini hedef alan bir saldırı düzenledi. Yahudi varlığı yetkilisi, Tel Aviv'in Katar'da Hamas'a yönelik saldırıyı Washington'a bildirdiğini ve onun tam destek verdiğini belirtti.

Yorum:

Yahudi varlığının Filistin dışındaki bir Hamas siyasi heyetini hedef alması, onun kibrinin bir başka kanıtıdır; zira Yahudi varlığı, Müslümanların başındaki yöneticilerin, yazı yazılan mürekkebe bile değmeyen kınama açıklamaları dışında harekete geçmeyeceklerini biliyor.

Hamas'taki kardeşlerimiz ve Filistin'i önemseyen herkes aşağıdakiler için çalışmalıdırlar:

Birincisi: Katar, Mısır, Türkiye ve diğer rejimlerle ilişkileri koparmak; zira bu ülkelerin hiçbiri İslam’ın ve Filistin’in iyiliğini istemiyorlar.

İkincisi: Sömürgeci kâfir Batı'nın çözümlerinden beri olduklarını ilan etmek; zira onlar, İslam'ın ve Filistin'in gerçek düşmanıdırlar.

Üçüncüsü: Müslüman ordularına hitap ederek onlara açıkça, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için derhal harekete geçmeleri çağrısında bulunmak.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Cabir Ebu Hatır

Devamını oku...

Danimarka Dışişleri Bakanı, Elleri Masum Gazzelilerin Kanına Bulanmışken, Filistin Konusunda Endişeliymiş Gibi Davranıyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Danimarka Dışişleri Bakanı, Elleri Masum Gazzelilerin Kanına Bulanmışken, Filistin Konusunda Endişeliymiş Gibi Davranıyor

Haber:

7 Eylül 2025'te Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen, Siyonist dostları ve meslektaşlarıyla bir araya gelerek "endişelerini dile getirmek" ve hükümetlerine "baskı yapmak" amacıyla işgal altındaki Filistin'i ziyaret etti.İşgale yönelik bu dostane ziyaret, Dışişleri Bakanı'nın sosyal medyada şu yorumu yaptığı videoyu paylaşmasından sadece birkaç gün sonra gerçekleşti: “Danimarka hükümeti şimdi Filistin'in gelecekte tanınması konusundaki tutumumuzdan İsrail'in vetosunu kaldırmak için adımlar atıyor.”

Yorum:

Danimarka'nın hala askeri teçhizat sağlamaya ve sabit destek vermeye devam ettiği 700 günlük canlı yayınlanan soykırım, kadın ve çocuklara yönelik vahşi katliamlar ve kitlesel açlıktan sonra Lars Løkke Rasmussen Tel Aviv'e giderek şu yorumu yaptı: "Kendimi ve Danimarka'yı İsrail'in bir dostu olarak görüyorum. Aynı zamanda endişeli bir dost."

Danimarka hükümeti Filistin'in özgürlüğü için çağrıda bulunanlara eşi benzeri görülmemiş bir baskı başlatıp onlarca kişiye terörizm suçlaması yöneltmesi için yargı makamlarına baskı yapmasının yanı sıra Filistin halkına destek verdiklerini ifade edenlere ağır cezalar verirken ve Lars Løkke Rasmussen'in Dışişleri Bakanlığı Yahudilere askeri teçhizat ihracatını onaylamaya devam ederken, Rasmussen şimdi birdenbire "endişelenmeye" başlamıştır. Siyonizm karşıtlığını antisemitizmle eş tutmayı amaçlayan siyasi kampanyalar yürütmesinin ve Danimarkalı politikacılar üzerindeki Siyonist etki iddialarına şiddetle saldırmasının ardından hükümet, şimdi Filistin meselesine ilişkin tutumunun Kopenhag'da değil, işgalin tam merkezinde belirlendiğini kabul ediyor.

Bununla birlikte Danimarka hükümetinin endişelenmesi için geçerli sebepler de vardır. Ama onun endişesi hiçbir zaman Filistin olmamıştır. Olayların gelişmesi ve Danimarka'nın Gazze'deki soykırıma verdiği sürekli desteğe karşı halkın öfkesinin artmasıyla birlikte bir sonraki seçimler yaklaştıkça bocalayan hükümet içerisindeki korku yükseliyor. Avrupa kıtasının dört bir yanındaki siyasi liderler, ellerindeki Gazze halkının kanını yıkamak için ucuz girişimlerde bulunarak siyasi kanalların önünde sıraya giriyorlar.

Soykırımdan hali bir gelecek için Filistin halkına -aynı anda- şartlar dikte etmeye cesaret eden soykırım savunucularından sadır olan sıhhatten yoksun “endişe” sözlerine, aklı başında olan veya biraz olsun asil olan hiç kimse inanmaz! Mübarek toprakların kahraman halkının Lars Løkke Rasmussen gibilerinin herhangi bir ilgisine veya takdirine ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla tek kaygısı kariyeri ve kişisel mirası olan ve elleri masum Gazzelilerin kanına bulanmış Rasmussen, Danimarka hükümetindeki arkadaşlarıyla birlikte sonsuza dek fasit bir suçlu olarak hatırlanacaktır.

Müslüman orduları harekete geçip habis Yahudi varlığını ortadan kaldırmadıkça Filistin kurtulamayacaktır. Ayrıca Filistin, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetteki İslami liderler altında diğer Müslüman ülkelerle birleşmedikçe gerçek anlamda özgürleşmeyecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İlyas Lamrabet

Devamını oku...

Düşen Tahtların Ardındaki İşbirliği!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Düşen Tahtların Ardındaki İşbirliği!

Haber:

Donyo Haber Ajansı muhabirinin aktardığına göre, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, 5 Eylül 2025'te ABD Başkanı Donald Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Özbekistan Dışişleri Bakanı Bahtiyar Saidov, Telegram kanalı üzerinden, "Amerikalı meslektaşım Marco Rubio ile işbirliği içinde, devlet başkanlarımız arasında varılan tüm anlaşmaların etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacağız" şeklinde yazdı.

Yorum:

Mirziyoyev'in Trump ile görüşmesi, Amerika'nın Özbekistan ile ilişkilerinin daha geniş jeostratejik planlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece Washington'ın artık Taşkent'i Orta Asya'daki en önemli dayanağı olarak gördüğü açıkça ortaya çıkmış oldu.

Amerika'nın Özbekistan'a olan ilgisi öncelikle kaynak jeopolitiğiyle bağlantılıdır. Zira Orta Asya, uranyum, lityum, bakır ve diğer stratejik mineral rezervleri açısından zengin bir bölgedir. Bu yüzden ABD, bu kaynakları küresel tedarik zincirine dahil ederek Çin'in tekelci etkisini sınırlamak istiyor.Bu açıdan Özbekistan, Amerika'nın ekonomik ve güvenlik yapısının önemli bir parçası haline gelmiştir. Özellikle terörizm, aşırıcılık ve yasadışı göçle mücadele ele alınmıştır; zira Afganistan'la sınırı bulunan Özbekistan, Amerika'nın bölgesel güvenliği açısından önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca Trump, "S5+1" formatı yoluyla güvenlik mekanizmalarını güçlendirmeyi hedeflerken, Rusya ve Çin'in etkisini dengelemeye çalışıyor

Amerika, eğitim alanındaki iş birliğine özel önem veriyor. Zira Taşkent'te, önde gelen Amerikan üniversitelerinin şubeleri açılıyor ve American Spaces'ın faaliyetleri genişliyor. Bu sayede genç neslin zihninde olumlu bir Amerika imajı oluşturularak Amerika'nın çıkarlarını savunacak ajanlar yetiştirilmektedir.

ABD, genel olarak terörle mücadele, güvenliğin sağlanması, ticari, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi sloganları altında Orta Asya'daki konumunu güçlendirmek için kademeli çabalar sarf ediyor.

ABD'nin Özbekistan ile ilişkilerinin giderek önem kazanması sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel jeopolitik değişimlerden de kaynaklanıyor. Washington D.C.'deki Amerikan Dış Politika Konseyi ve Orta Asya-Kafkas Enstitüsü uzmanlarının hazırladığı "Büyük Orta Asya Stratejisi" başlıklı analitik raporda, ABD'nin bölgedeki rekabet gücünü artırmak amacıyla Büyük Orta Asya için etkili bir strateji geliştirmesi ve uygulaması gerektiği vurgulanıyor. Bu ise Orta Asya, Kafkasya, Güney Asya ve Doğu Asya’yı da içeriyor. Ayrıca Rusya-Çin ilişkilerini ve Avrasya'daki jeopolitik rekabeti etkilemeyi, özellikle de temel metaller, uranyum, petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklara yönelik pazarların kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor.

Bu arada Washington, Taşkent'i bu stratejide jeopolitik bir dayanak noktası görürken, Özbekistan da dahil olmak üzere Orta Asya'nın bu süreçte oynadığı merkezi rol göz önüne alındığında, Mirziyoyev hükümeti bu stratejide kilit bir oyuncu olmaya çalışıyor. Nitekim Trump, Mirziyoyev'in reformlarını "derin ve geri döndürülemez" olarak nitelendirirken, Mirziyoyev de Trump'ı "iç ve dış politikadaki inanılmaz başarılarından" dolayı tebrik etmiştir.

İslam’a ve Müslümanlara karşı mücadelede bölgesel ve küresel liderler haline gelen Mirziyoyev ile Trump'ın, birbirlerinin başarısız politikalarına yönelik övgü dolu konuşmaları, ikili ilişkilerin gidişatındaki süreci ortaya koymaktadır. Bu telefon görüşmesi, her iki tarafın da dış politika hedeflerinin giderek artan bir şekilde ortak bir hedefe doğru yöneldiğini, yani bölgedeki Batı çıkarlarını güçlendirmede ve özellikle İslam’ın hayat sahasına geri dönmesini engelleme konusunda Amerika'nın rakip güçlerini zayıflatmada daha uyumlu hale geldiklerini ortaya koymaktadır. Acaba Mirziyoyev ve rejimi Allahu Teala’nın kelamından bir öğüt alır mı ki?! Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتاً وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ “Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!” [Ankebut 41]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İslam Ebu Halil - Özbekistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER