Perşembe, 06 Safer 1447 | 2025/07/31
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

“Umut” Hükûmeti, Poundun Hızla Değer Kaybetmesiyle Halkın Hayatını Tam Anlamıyla Kabusa Dönüştürdü!

Başbakan olarak yemin ettikten sonra yaptığı konuşmada Kâmil İdris şunları söyledi: “Sloganımız umut, misyonumuz ise her bir Sudan vatandaşı için güvenlik, refah ve konforlu bir yaşam sağlamaktır!” Yemin töreninin ardından düzenlenen ilk basın açıklamasında Başbakan Kâmil İdris, “her Sudanlıya onurlu bir yaşam’ sunmak için zamanını ve enerjisini bu yola harcayacağını” söylemişti.

Ancak, göreve başlamasının üzerinden neredeyse üç ay geçmiş olmasına rağmen henüz kabinesini bile tam olarak kuramamıştır. Halka vaat ettiği umut ise tam bir kabusa dönüşmüştür. Her şey, Sudan Lirası’nın başta dolar olmak üzere diğer para birimleri karşısında hızlı değer kaybetmesiyle başladı. Karaborsada dolar 3 bin Sudan Lirası sınırını aştı. Yerel paranın bu şekilde değer kaybetmesi, akaryakıt ve temel gıda ürünlerinin fiyatlarını ateşledi. Bu durum, zaten savaş ve sonuçları yüzünden zor durumda olan halkın hayatını daha da çekilmez hale getirdi. Bu felaket tablosu karşısında Maliye Bakanı ise boş vaatler ve güvenceler vermekle yetinmektedir! Bunlar ne semirten ne de açlığı gideren vaatlerdir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, halkın içinde bulunduğu bu zorlu durum ve baskılar karşısında, aşağıdaki gerçekleri kamuoyunun bilgisine sunuyoruz:

Birincisi: Mevcut ekonomik felakete yol açan ve açmakta olan temel nedenler şunlardır:

A- Para birimini yenileme bahanesiyle, özellikle El Cezire ve Hartum gibi eyaletlerdeki süreci tamamlamak için karşılıksız para basılması.

B- Piyasadan çekilen eski banknotların bir kısmının piyasaya geri sürüldüğü ve yeniden tedavüle sokulduğu tespit edilmiştir. Bu durum, paranın alım gücünü daha da düşürmektedir.

C- Savaşın sürmesi ve maliyetinin giderek artması. Buna ek olarak, Hızlı Destek Güçleri’nin para basım merkezlerini sabote etmesi, matbaaları çalması ve yerel para biriminde geniş çaplı sahtecilik yapması gibi suçlar da durumu ağırlaştırmaktadır.

İkincisi: Şeriata göre, para birimi olarak altın ve gümüş esastır. Çünkü bu madenlerin kendi öz değeri vardır ve bu da döviz kurunu istikrarlı hale getirmektedir. Ne var ki hükümet, sömürgeci kâfir Batı’nın politikalarını izlemektedir. Karşılıksız para basmak ve IMF ile Dünya Bankası’nın dayatmalarına boyun eğerek ‘dalgalı kur’ politikasını benimsemek bu politikalar arasında yer almaktadır. İşte bu siyaset gereği para birimimiz, değeri kâğıt ve mürekkepten ibaret olan dolar karşısında her gün eriyerek dibe vurmaktadır. Ülkemizde onca yer altı ve yer üstü zenginlikler olmasına rağmen bizi bu korkunç çöküşe sürükleyen şey, hükümetin işte izlediği bu yanlış politikalardır.

Üçüncüsü: Dinimizin kesinlikle yasaklamasına rağmen sömürgeci kâfirin üzerimizde bir yol bulmasına ve otorite kurmasına izin verdik. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Sömürgeci kafirler, “Sözde ‘barış konferansları’ adı altında iç işlerimize müdahale ediyorlar. Nitekim geçmişte Güney Sudan da bu tür bir konferans sonucunda Sudan’dan koparılmıştı. Şimdi de, bu ay sonunda (Temmuz 2025) Washington’da düzenlenecek yeni bir konferans için hazırlıklar yapılıyor. En büyük endişemiz ise, şu an halka yaşatılan ekonomik sıkıntıların, bu konferanstan çıkacak ve Darfur’un ayrılmasına yol açacak o büyük kötülüğü halka kabul ettirmek için kasıtlı olarak çıkarılmış olmasıdır.

Son olarak Sudan halkına diyoruz ki yaşadığınız bu baskıyı ve sömürgeci kâfirlerin, içerideki uşakları aracılığıyla hayatınıza yaptığı bu küstahça müdahaleyi, ancak Nübüvvet metodu Raşidi Hilafet Devleti durdurabilir. Hadi gelin, Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın. Bilindiği üzere Hizb, halkına asla yalan söylemeyen bir liderdir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Siyaset Salonu Toplantısına Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu, değerli basın mensuplarını, siyasetçileri ve kamusal meseleler ile ilgilenen herkesi, düzenleyeceği Siyaset Salonu toplantısının yeni bölümüne katılmaya davet etmekten memnuniyet duyar. Programın bu haftaki konuğu, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı Sayın Muhammed Cami (Ebu Eymen) olacaktır. Söyleşinin başlığı ise şöyledir:

“Kan Sınırları Planı ve Darfur’un Ayrılması Suçu”

Programın moderatörlüğünü Hizb-ut Tahrir üyesi Sayın Yakup İbrahim yapacaktır.

Saat: 01 Safer 1447 / 26 Temmuz 2025 Cumartesi Saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stad Caddesi, Stadın Doğu Tarafı.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Ürdün Rejiminin Baskıcı Güvenlik Güçleri, Hizb-ut Tahrir Üyesi Şeyh Said Rıdvan’ı Gözaltına Aldı

Ürdün halkı, kuzeyinden güneyine tüm unsurlarıyla soykırıma uğrayan Gazze’ye destek olmak amacıyla seferber olmuş durumda. Gazze halkı, cani Yahudi varlığının dayattığı ve Ürdün yönetiminin utanç verici bir şekilde suç ortaklığı ettiği vahşi açlık politikası yüzünden bir bir can vermektedir. Ürdün rejiminin baskıcı güvenlik güçleri ise, bu haklı öfkeyi bastırmak için bu ümmetin onurlu evlatlarını vahşice tutuklayıp sindirmeye çalışmaktadır...

Bu baskıcı güçler, sırf Allah’ın emirlerine yardım ettiği, Allah’ın emirleri üzerinde dosdoğru yürüdüğü ve Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan hak sözü haykırdığı için Hizb-ut Tahrir gençlerinden, fikir ve siyaset insanı Şeyh Said Rıdvan’ı (Ebu İmad), ilerlemiş yaşına rağmen evinde gözaltına aldı. Şeyh Rıdvan, Gazze halkının yaşadığı büyük felakete ve dünyanın onlara yardım etmekteki acizliğine dikkat çeken çağrılarıyla tanınıyordu.

Ne büyük bir utanç ve rezalet! Ey Allah’ın yolundan alıkoyanlar! Ey gazaba uğrayan Yahudilerin bekçiliğini yapan hain yöneticilerin batılını savunanlar! Ey ümmet /İslam düşmanlarına karşı hak sözü söyleyenleri susturanlar! Allah’ın gazabından hiç korkmuyor musunuz? Allah’tan sakının ve O’ndan korkun! Çünkü Allah’ın yardımı, Allah’ın izniyle, mutlaka gelecektir. Yahudi varlığı kaçınılmaz olarak yok olacaktır ve Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Raşidi Hilafet’in dönüşü müjdesi mutlaka gerçekleşecektir. Bu yüzden kendinizi kurtarın ve bu baskıya bir son verin! Ümmetinizin safına katılın ve Allah’ın, Rasûlü’nün ve müminlerin sizden razı olacağı onurlu bir duruş sergileyin.

Hizb-ut Tahrir, kendini Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurarak İslami hayatı yeniden başlatma ve Allah’ın hükümlerini uygulama çalışmasına adamıştır. Şunu iyi bilin ki, bu gözaltılar, partinin Allah’ın vaadini gerçekleştirme yolundaki azmini ve kararlılığını artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Hizb, halkına asla yalan söylemeyen güvenilir bir öncü olmaya devam edecektir.

وَاتَّقُوا يَوْماً لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez.” [Bakara 48]

Devamını oku...

Filistinli Müslümanları İhmal Etme Günahından Arınmanın Tek Yolu, Gece Gündüz Raşidi Hilafet’i Kurmak ve Silahlı Kuvvetleri Seferber Etmek İçin Çalışmaktır

Müslümanların orduları Gazze’ye yardıma koşmadığı için, bir mazlum baba daha şehit oldu. Ebu Ömer, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilme umuduyla çıktığı yolda, yardım kuyruğunda beklerken korkak bir İsrailli keskin nişancının kurşunuyla başından vuruldu. Cenazesini getiren arkadaşı ise beş gündür açtı ve belki de çok yakında şehit olmak için ölümün kıyısından dönmüştü. Bu, iki milyarlık ümmetin günlük olarak önünde cereyan eden onlarca trajediden yalnızca biri.

Yürek yakan sorular sadece bir tane değil ki! Filistin’in mazlum erkekleri, kadınları ve çocukları daha ne kadar katledilecek? Orduları harekete geçirmek için daha kaç şehit vermemiz gerekecek? Bacılarımızın feryatları ve gözyaşları ne zamana kadar sürecek? Yahudiler, Müslümanların canını, malını ve namusunu daha ne kadar ayaklar altına alacak? Bizler daha ne kadar böyle eli kolu bağlı oturacağız? Daha ne zamana kadar sadece mazluma dua edip zalime lanet okumakla yetineceğiz?

Hepsinden öte, Kıyamet Günü Filistin’in mazlum Müslümanları Allah Subhânehu ve Teâlâ huzurunda sadece Müslümanların yöneticilerinden ve ordularından değil, hepimizden şikayetçi olduklarında, ne cevap vereceğiz? Onların çocukları ölürken biz neredeydik? Onlar feryat figan ederken biz neden kılımızı kıpırdatmadık? O büyük şikâyete karşı cevabımız ne olacak? Allah Subhânehu ve Teâlâ hesap günü İslami sorumluluklarımızı neden ihmal ettiğimizi sorduğunda, ne cevap vereceğiz? Dünya hayatı ahiretten daha mı tatlı geldi? Ehli iyal sevgisi mi bizi cihattan alıkoydu? İşimiz ve ticaretimiz mi bizi O’nun emri üzerinde hareket etmekten alıkoydu?

Bu çetin sorulara ne cevap vereceğiz? Kıyamet Günü yaşanacak utanç ve pişmanlıktan kurtulmanın ve o büyük hesaba hazırlanmanın bir yolu var: o da bugünkü suskunluğumuzu bozmak ve sesimizi yükseltmektir! O zorlu hesap gününün ağır sorumluluğundan kurtulmak isteyen herkes, tüm gücüyle Müslüman ordularından, Gazze’deki mazlum kardeşlerinin imdadına derhal koşmalarını ve Filistin’deki Müslümanlara yardım için cihadın önündeki en büyük engel olan yöneticileri ve komutanları devirmelerini talep etmelidir.

Ey Pakistan Müslümanları! Saldırgan zalimin saldırısı karşısında sessiz ve hareketsiz kalmak, mazlumun katledilmesine ortak olmak demektir! Bu nedenle hadi ayağa kalkın ve sesinizi yükseltin! Silahlı kuvvetler içindeki samimi askerleri ve subayları harekete geçirin! Onlara İslami sorumluluklarını hatırlatın!

Onlara Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu hatırlatın:

انفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat edin.” [Tevbe 41] Onlara, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Filistin’deki Müslüman kardeşlerine yardım etmeyi üzerlerine farz kıldığını hatırlatın. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Onlara, Filistin’deki mazlum Müslümanları savunmak için savaşmadıkları takdirde bunun hesabını vereceklerini söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Subaylara ve askerlere, Müslümanların topraklarını işgal edenlerle ittifak kurmanın, ilişkileri normalleştirmenin ve her türlü bağ kurmanın Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından haram kılındığını söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ“Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Mümtehine 9] Onlara, işgalciyi tanımanın caiz olmadığını, aksine işgalci ile savaşmanın Allah’ın emri olduğunu söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ“Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Subaylara ve askerlere, mevcut rejimin onları kışlalara hapsettiğini, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için nusret vermenin onlara farz olduğunu söyleyin. Hilafet, ümmeti tek bir sancak, tek bir İmam ve tek bir kuvvet altında birleştirecektir. Hilafet, Ebu Ömer’in çocuklarını koruyacak, katillerinden intikam alacak ve size Peygamber SallAllahu Aleyhi Sellem’in İsra yurdu olan Mübarek Toprak Filistin’i kurtarma onurunu bahşedecektir. Ey Muhammed b. Kasım’ın torunları! Dileriz ki Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem’in müjdesini yerine getirir ve onun şefaatine layık olursunuz! Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler” [Müslim]

Devamını oku...

Ey El Ezher Alimleri! Eğer Bugün Doğruyu Söylemeyecekseniz... Peki Ne zaman Söyleyeceksiniz?!

Gazze’de Yahudilerin katliamının giderek tırmandığı, temel insani yardım malzemeleri olan gıda, ilaç ve suyun çocuklar, kadınlar ve erkekler için sistematik olarak engellendiği bir dönemde El-Ezher bir bildiri yayınladı. El Ezher, bildiride, cani Yahudi varlığının uyguladığı ‘aç bırakma suçunu’ kınadı. Ancak bu bildiri, yayınlandıktan bir süre sonra silindi! Peki zalimin suratına haykırılan bir feryadın silinmesi caiz midir? Alimlerin sesi katliamlar karşısında böyle susar mı? Zaten silinen o bildiri dahi, ‘canlı vicdan sahibi, uluslararası toplum ve etkin güçler’ gibi beylik laflarla bezeli, hamasi ve insani ifadeler içeriyor, sınır kapılarının açılması ve yardım malzemelerinin ulaştırılması çağrısında bulunuyordu. Silinen o bildiride Yahudi varlığı, ‘aç bırakma suçu’ işlemekle nitelendiriliyor, soykırım yapmakla ve yardımları engellemekle suçlanıyordu. Ayrıca, insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası kurumlara sınır kapılarının açılması için derhal harekete geçmeleri çağrısı yapılıyor, Gazze halkına yardım etmesi ve haklarını alması için Allah’a niyazda bulunuluyordu.

Ancak söz konusu bildiride, El‑Ezher Şerîf’in büyüklüğüne yakışacak şekilde orduların seferber edilmesi, demir ve ateşle Yahudi varlığına koruma kalkanıören rejimlere son verilmesi ve sınır kapısını kapatarak yardım akışını engelleyen, Yahudi varlığı ile ittifak içinde olan yöneticinin yüzüne karşı hakkın haykırılması gibi temel şer’î görevler gündeme getirilmemiştir; oysa bu, meselenin özüdür.

Yayınlanan bildiri, şeri bir görev vurgusu taşıyan bir içerikten, uluslararası düzenden acil yardım talep eden, insani söylemlerle bezenmiş sönük bir insani yardım metnine dönüşmüştür. Diğer bir deyişle savaş suçluları tarafından oluşturulmuş mekanizmalardan yardım dilenmektedir. Oysa Müslümanlar; ordulara, silahlara, imana ve en önemlisi de, ezilenlere yardım etmeyi emreden İslam hukukuna sahiptirler.

El Ezher’in yapması gereken, gerçeği gizlemek değil, onu açıkça ilan etmekti. Zira Rabbani âlimler, trajedileri yalnızca tasvir etmekle yetinmezler; aksine hakkı haykırırlar, suçun adını koyarlar, entrikacıları deşifre ederler ve münkerin değiştirilmesine açıkça çağrıda bulunurlar.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, şunu teyit ediyoruz ki:

- Mısır rejimi, Gazze ile dayanışma konvoylarının Mısır’dan geçişini engellemesi, Refah Sınır Kapısı’nı kapatması ve Gazze’ye yardım eli uzatanları tutuklaması nedeniyle Gazze halkını aç bırakma suçunun tam anlamıyla ortağıdır. Böylece her yönden onlara baskı uygulamıştır.

- Bu rejime sessiz kalmak ya da onu görmezden gelmek, suça ortak olmak demektir. Bu rejimin ve efendilerinin maskesini düşürmeyen açıklamalar, didaktik bir üslupla maskelenmiş hainane açıklamalardır.

Bu noktada, başta El Ezher Şeyh’i olmak üzere El Ezher alimlerine sesleniyoruz: Eğer Gazze’de akan kanlar konusundaki endişenizde samimiyseniz, bu alçakça kuşatma karşısında hakikatin yanında bir duruş sergileyin! El Ezher Camii’nden şu gerçekleri açık ve net bir dille haykırın: Gazze’ye yardımı engelleyen rejim günahkârdır. Onu devirmek bir görevdir ve ona karşı ayaklanmak farzdır. Müslüman ordularının Gazze halkına silahla yardım etmesi farzdır. Ve bu gerçekler karşısında susan, hem hakkı gizlemiş hem de bu suça ortak olmuş olur!

Son olarak, biz Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurma çağrımızı yeniliyoruz. Çünkü sadece Hilafet, İslam’ı tam anlamıyla uygulayabilir, orduları harekete geçirebilir, Yahudi varlığını kökünden söküp atabilir ve Mescid-i Aksa ile bütün Filistin’i özgürleştirebilir. Kinane’nin askerlerini, bu büyük görev için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Umulur ki Allah, geçmişteki hatalarını affeder de bu dinin şanlı yardımcıları (Ensar’ı) olurlar. Allah’ım, Hilafeti hızlandır, Mısır’ı onun merkezi, Mısır’ın askerlerini de onun yardımcıları (Ensar’ı) yap.

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

“Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mümin değildir.” [El Hakim]

  • Kategori Filistin
  •   |  

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ümmetindeki İslam Hamiyeti!

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Şöyle Buyurdu:

لَيْسَ بِالْمُؤْمِنِ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ وَجَارُهُ ‌جَائِعٌ إِلَى جَنْبِهِ

“Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mümin değildir.” [El Hakim]

Yaşadığımız dehşet karşısında taşlar ve ağaçlar bile dile gelmiştir. Yüreklerimiz kan ağlıyor, çocuklarımız açlık ve susuzluktan kıvranıyor, kadınlarımız müminlerin onuruna ve vicdanına sesleniyor. Bombardımandan kurtulan, açlıktan veya susuzluktan can veriyor. Fakat bütün bunlardan daha ağırı, ihanete uğramanın ve yalnız bırakılmanın verdiği acıdır. Bu acı, bombalardan, açlıktan ve susuzluktan çok daha yıkıcıdır. Gazze’deki kardeşleriniz evsiz barksız kalmış durumda, çaresizce oradan oraya savrulup duruyorlar. Nereye gideceklerini bilmeden dolaşıp duruyorlar. Açlığın ve susuzluğun pençesinde, feryatları boğazlarına düğümlenmiş durumda. Şu çığlıkları yeri göğü inletiyor: İslam ümmeti nerede? Dinin izzet-i nefsi nerede? Müminlerin inayet eli nerede?

Asıl insanın yüreğini parçalayan ise, o ‘ölüm tuzakları’dır; Hani şu yalandan ‘insani merkez’ diye adlandırılan yerlerdir. Gazze halkı, ölüme gittiğini bile bile yürüyor oralara. Ama evlatlarının, ailelerinin açlığı, belki bir avuç un bulabilir miyiz diye onları ölümün kucağına sürüklüyor. Hatta o bir avuç unun rengi kendi kanlarıyla kızıla boyansa bile...

Ey Müslümanlar! Gazzeli çocukların, anne babalarının gözleri önünde yavaş yavaş ölüme gitmesine vicdanınız nasıl el veriyor? Anne babaları ise gözyaşı döküp kahrolmaktan başka bir şey yapamıyor!

Bu katliam ve soykırım görüntülerini izlemek hoşunuza mı gidiyor yoksa? Yoksa sizin ve ümmetinizin kaderini Amerika ile Yahudilerin ellerine teslim eden yöneticilerinizin bu ihaneti hoşunuza mı gidiyor? Yoksa Amerika ve Yahudiler tarafından katledilmemize, yerimizden yurdumuzdan çıkarılmamıza, sürgüne gönderilmemize rıza mı gösteriyorsunuz?!

Söyleyin, Gazze halkının kaderini bir Trump’ın ya da Netanyahu’nun vereceği karara bağlamaktan daha büyük bir ihanet olabilir mi?

Söyleyin! Yardım etmeye gücünüz yettiği halde halkınızı, öz kardeşlerinizi, can ailenizi katliamın, açlığın ve susuzluğun pençesine terk etmekten daha büyük bir ihanet var mıdır?!

Söyleyin, Allah düşmanı ‘gazaba uğrayanlar’, Mescid-i Aksa’yı kirletirken, kanımızı ve onurumuzu çiğnerken, orduların kışlalarında, uçakların ve füzelerin hangarlarında beklemesinden daha büyük bir suç olabilir mi?

Bu durum, işbirlikçi hain yöneticilerin ümmetin zihnine aşıladığı o çaresizliğin bir illüzyonudur. Gelinen noktada ne yazık ki ümmetin orduları da, alimleri de, halkı da bu sahte çaresizliğe boyun eğmiş durumdadır. Gerçekten Mısır ordusu kendi halkına ve kardeşlerine bir yudum su ulaştıramayacak kadar çaresiz mi? Ürdün ordusunun o namlı yiğitleri, sınırları aşıp Mescid-i Aksa’yı kurtaramayacak kadar gerçekten çaresiz midir?! Mücahit Pakistan ordusu, gazaba uğrayan Yahudilerin üzerine, onları yerle bir edecek füzeler yağdırmaktan gerçekten aciz mi?

Peki ya Türkiye’nin, Irak’ın, Hicaz’ın, Cezayir’in orduları ne güne duruyor?! Hepsi birden, o yapay sınırları parçalayıp Filistin ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra yurdunun imdadına koşmaktan gerçekten aciz mi?

Ah şu İslam ümmetine! Vaktiyle kabilelerin, evlatlarını ve onurlarını korumak için Suriye’nin Süveyda bölgesine doğru yürüdüğü gibi Gazze ve Mübarek Toprağa doğru yürümüş olsaydı, o zaman ‘gazaba uğrayanlar’, İslam ümmetinin öfkesine ve gazabına maruz kalacakları korkusuyla nasıl da arkalarına bakmadan kaçarlardı!

Ey İslam ümmeti! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! İnancınızda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı samimi olun! Yardımınızda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı dürüst olun! Duruşunuzda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı dürüst olun! Çünkü dininizi ikame etmenin, kardeşlerinize yardım etmenin, Mescid-i Aksa’yı kurtarmanın tek yolunun, korkak ve işbirlikçi yöneticilerinizin tahtlarını devirmek, sınırları parçalamak ve Mescid-i Aksa’ya yürümek olduğunu çok iyi biliyorsunuz!

İşte bu yüzden İslam ümmeti için, kararını verip ordularını harekete geçirmekten, Gazze’yi Yahudilerle ve Amerikalılarla birlikte aç bırakan yöneticilerin tahtlarını devirmekten başka bir yol kalmamıştır. Artık İslam ümmeti için, Allah’ın çağrısına uymaktan başka bir çare kalmamıştır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Allah’ım! Güçsüzlüğümüzü ve çaresizliğimizi, insanların nazarında düştüğümüz hor ve hakir durumumuzu ancak sana arz ve şikâyet ediyoruz. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbisin. Bizim de Rabbimiz ancak sensin. Bizi kimlerin eline bırakıyorsun? Sen bizi zalim bir düşman eline düşürmeyecek, onları bize hüküm geçirtecek bir konuma getirmeyeceksin. Ey Rabbimiz! Bizim üzerimize çöken bu musibet ve eziyetler eğer senin bize karşı kızgınlığından ve öfkenden dolayı değilse çektiğimiz bunca sıkıntıya hiç aldırış etmeyiz ve hepsine tahammül ederiz. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacımız var. Hem bu dünyada hem de ahirette senin o karanlıkları aydınlığa çevirecek nuruna sığınıyoruz. Ey Rabbimiz! Sen hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tövbe ve istiğfarda bulunuruz. Biliyoruz ki güç ve kuvvet ancak sendedir.

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Devamını oku...

Süveyda'da Yaşananların Delâletleri ve Alâmetleri

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Süveyda'da Yaşananların Delâletleri ve Alâmetleri

Süveyda’da yaşanan acı ve dehşet verici olaylar, yüzleri kızartıp tüyleri diken diken etmiştir; dolayısıyla buna ancak korkak bir hain ve ajanlığı şüphe götürmeyecek bir şekilde açığa çıkmış olan biri sessiz kalabilir.

Mevla Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” [Enbiya 92]Hikmet el-Hicri ve çetesi utanç verici ve yüz kızartıcı ameller işlemiş, gece gündüz ses ve görüntüsü belgelenmiş bir şekilde isyan ettiğini, Yahudi varlığına güvendiğini ve ümmetin en azılı düşmanlarından destek aldığını ilan etmiştir. Böylece o, hem kendisini ve kendisine yardım edenleri, hem duyuruna sessiz kalıp ona yardım edenleri ve onunla anlaşma yapanları, Süveyda halkından, yani Müslümanlarla olan zimmet ahdinden koparmıştır. Böylece de   onun önünde kılıç ya da İslam ve Müslümanların topraklarından çıkmaktan başka bir seçenek kalmamıştır. Tabi buna, onun suçlu ve dönek çetesi tarafından işlenen, kanıt ve delillerle belgelenmiş ve iddia veya suçlamaya gerek olmayan suçlar eşlik etmezse ki bu suçlar mutlaka muhasebe edilmesi ve kısas uygulanması gereken suçlardır.

El-Hicri ve çetesinin işlediği suçların küçük bir resmi (kimlikten dolayı cinayet, özgür kadınlara toplu tecavüz, rezillik, çarpıtma, işkence, İslam'a ve Müslümanlara hakaret, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hakaret, camilerin yıkılması, çocukların parçalanması, başların gövdeden ayrılması, mallara el koyma, Süveydadaki Arap Müslüman aşiretlerin çocuklarını, mülklerinden vazgeçmek karşılığında vilayetten ayrılmalarına izin verilmesi için dilekçeleri imzalamaya ve parmak basmaya zorlama, hatta eşyalarını ve paralarını almalarına bile izin vermeme ki bu da; Yahudilerin Filistin'deki halkımıza yaptıklarının aynısı, hatta aslının kopyasıdır.) Ayrıca Yahudiler, Şam'a saldırarak ve aralarında Savunma Bakanlığı ve Başkanlık Sarayı'nın da bulunduğu Şam hükümetine ait 160 hedefi tahrip ederek onların bu eylemlere yardım ettiler; bu da Ahmed Şara'nın Suriye güçlerini ve genel güvenliğini Süveyda'dan çekmeye ve burayı tamamen boşaltmaya ve ilin idaresini el-Hicri ve çetesinin eline bırakmaya sevk etmiştir. Peki bu eylem ve Şam topraklarının bir kısmından vazgeçmesi, onun zaferini onaylamak anlamına gelmiyor mu?Bu eylem, açıkça ve net bir şekilde Şam'daki Suriye liderliğinin meşruiyetinin çöküşüne delâlet ettiği gibi halkımızın kanına ve fedakarlıklarına ihanet edildiğine delâlet etmesinin yanı sıra bu liderliğin iktidarda kalmaya layık olmadığına da delâlet etmektedir. Dolayısıyla Şara’nın iktidardan ayrılıp onu ehil olanlara teslim etmesi gerekirken ancak o, bundan daha iğrenç bir şey yapmıştır.

Devrim halkı bu ihaneti fark edince, gurur, onur ve azimle halkımızı ve aşiretlerimizi desteklemek için harekete geçtiler; nitekim bu muazzam ilerleyiş ve Irak, Ürdün ve Arap Yarımadası'ndaki aşiretlerden halkımızı destekleme çağrısı karşısında Amerika, bu adımın Yahudi varlığı için ne kadar tehlikeli olduğunu anladı; yoksa Amerika'nın Müslüman ülkelerdeki Dürziler, Aleviler ve Hıristiyanlar umurunda değildir. Zira onlar, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için kullandığı araçlardır.Dolayısıyla onların ağırlığını, fazlalığını ve onlara bağlı kalmanın bir faydası olmadığını hissedince onları, kiralık liderlerinin hiç hesaba katmadıkları bir şekilde ateşin içine atmıştır. Keşke bu sözde “azınlıklar” bunu fark edip kendilerinin Yahudiler, Amerika ve Batı'nın amaç ve çıkarları için kullandığı birer araç olduklarını, onların kendileri için bir korku, sevgi, kıskançlık ya da destek duygusu beslemediklerini, kendilerinin Batı'nın elinde, istediği zaman ve istediği şekilde çıkarlarını gerçekleştirmek için harekete geçirdikleri kağıt parçaları ve projeler olduklarını ve  çıkarları gerçekleştiğinde de onları terk edip geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde kendilerini ateşin içine attıklarını anlamış olsalardı.

Amerika, bu durumun Yahudiler için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etti ve Ahmed Şara'dan müdahale etmesini, çatışmayı sonlandırmasını, durumu kurtarmasını ve Süveyda'nın derinliklerine ilerlemesinin ve ezici bir zafer gerçekleştirmeye yaklaşmasının ardından aşiretlerinin ilerleyişini durdurmasını istedi. Oysa Şara'nın yapması gereken bu zafere sarılıp onunla gurur duymak ve bu aşiretlerin ilerleyişini de yardım etmekti.Eğer bunu yapmış olsaydı, güç burada, izzet burada ve buradakilerle başa çıkamazsınız şeklinde Yahudi varlığına yönelik en büyük bir mesaj olurdu. İşte bu en büyük kozdur; zira akidesi ve dini ne olursa olsun herhangi bir rejimin kuluçka merkezi millet olup eğer ona sarılırsa zafer kazanır ve zafer onun dostu olur. Peki ya cihat ve tevhid ümmetine sarılan ve gözlerini Rabbinin rızasına diken bir kimse olsa nasıl olurdu acaba?

Bu aşiret hibesinin en önemli delâletlerinden biri de, ümmetin birliği, duyguların birliği ve akıbetin birliğidir. Aynı şekilde bu aşiretlerin İslam'ın sloganları, övgünün, hamdın ve şerefin Allah Subhanehu ve Teala'ya ait olduğunu ifade etmeleri ve ayrıca şeref, toprak ve kan için duydukları kıskançlık da vardır. Ardından Şam beldesi, Irak ve Arap Yarımadası'ndaki kabilelerin bir araya gelmesi, tek bir nefes ve azimle birbirlerini çağrıda bulunmaları mevcut rejimlerin tahtlarını sarsmış ve Yahudi varlığı ile onun arkasında olan ve bu ivme devam edip hain ve kiralık yöneticiler bu alevlenen hibe yangınını söndürmek için müdahale etmezlerse işlerin kontrolden çıkmaya başladığını fark eden Amerika'yı dehşete düşürmüştür.

Ümmetin artık gerçek hacmini ve zati gücünü fark etmesinin zamanı gelmedi mi?Yine ümmetin, herhangi bir hareketinin güç dengelerini değiştireceğini ve kâfir Batı'nın ülkemizdeki tüm projelerini başarısızlığa uğratacağını fark etmesinin zamanı gelmedi mi?Ayrıca bu azim ümmetin, yöneticilerinin ve sistemlerinin, kâfir Batı'nın projelerine hizmet etmek için türetilmiş ajanlar olduklarını ve hedeflerinin başına buna layık olanları getirmeleri gerektiğini anlamasının zamanı gelmedi mi?Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:إِذَا وُسِّدَ الْأَمْرُ إِلَى غَيْرِ أَهْلِهِ فَانْتَظِرْ السَّاعَةَİş, ehli olmayan kimseye verildiğinde kıyameti bekle.”Artık bu ümmetin, bu küçük hibeden kendi azametinin ve tarihinin boyutunu, toprak sahibi olduğunu, tarih sahibi olduğunu, karar sahibi olduğunu ve hiçbir kararın kendi kararının üstünde olmadığını idrak etmesi gerekir.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Süleyman Abdullah

Devamını oku...

Batı Şeria'nın İlhakı Kararı Normalleşme Argümanlarının Düşmesi ve Ulusal Proje Sahiplerine Yönelik Bir Şamardır

Haber - Yorum

Batı Şeria'nın İlhakı Kararı Normalleşme Argümanlarının Düşmesi ve Ulusal Proje Sahiplerine Yönelik Bir Şamardır

Haber:

Yahudi varlığının parlamentosu “Knesset” 23 Temmuz Çarşamba günü, varlığın Batı Şeria üzerindeki egemenliğini dayatan bir karar tasarısını oyladı.Bakanlar ve milletvekilleri tarafından çağrısı yapılan Batı Şeria'nın ilhakına ilişkin söz konusu karar, 120 üyeden 71'inin lehteki oyuyla kabul edildi.

Yorum:

Söylendiği gibi bu karar, Yahudi hükümetleri için yasal veya bağlayıcı olmasa da, bu varlığın sahada uyguladığı önlemler bağlamında, Batı Şeria'da uyguladığı ekonomik boğma ve kapatma, öldürmeler, evlerin yıkılması, yerleşimlerin genişletilmesi ve yerleşimcilerin suç eylemlerinin teşvik edilmesi için kullanılan yasal bir kılıf ve insanların hayatlarını baltalamayı ve onları yerinden etmeyi, ya da onları sınırlı bir coğrafyanın içinde yoğunlaştırmayı hedefleyen toplu önlemler mesabesindedir.

Böyle bir karar, ümmeti kaçınılmaz birkaç gerçekle karşı karşıya bırakmaktadır:

Bir bütün olarak bu varlık, aynı projeyi ve vizyonu taşıdığı gibi Filistin ve halkına karşı da aynı niyeti beslemekte olup bu konuda partileri ve politikacıları arasında hiçbir fark yoktur; bu niyet ise, toprağı ele geçirmek ve halkını mümkün olan her şekilde sürgün etmek üzerine kuruludur; hükümetlerin değişmesine ve farklılıklarına rağmen, bu politikanın on yıllardır sahada sabit kalması bunu göstermektedir.

Yahudi varlığının bu kararı, ister rezillikte öncü olanlar olsun, isterse rezilliğin kapısında bekleyenler olsun hain rejimlerden normalleşenlere yönelik bir şamar niteliğinde olduğu gibi Yahudi varlığıyla normalleşmenin Filistin halkının çıkarlarını gerçekleştirmek, onun haklarını elde etmek ve “devletçiklerini” kurmak için yapıldığı yönündeki yalan iddialarını ifşa etmektedir.Açlıktan kırılan insanlara bir yudum su veya bir torba un götürerek şefaatte bulunmak için yapılan bu normalleşme bile Yahudi varlığının hoşuna gitmemektedir. Knesset'in yaklaşık bir yıl önce Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oy çokluğuyla kabul ettiğini de belirtmekte fayda vardır.

Ayrıca bu, sözde “ulusal proje” sahiplerine yönelik bir şamar ve geriye sadece kendileri, pozisyonları, yolsuzlukları, kutsal görevleri olan güvenlik koordinasyonu ve altında insanların acı çektiği krizleri getirmeleri dışında hiçbir şey kalmayana kadar aşınmış olan projelerinin iptalinin ilan edilmesidir;tüm ekipmanlarını ve araçlarını uluslararası kararların vehimleri haline getiren ve suç ortaklığına dayalı bir uluslararası sisteme bahis oynayanlar da bizzat onlardır.

Kararları ve eylemleriyle bu varlık, işleri sıfırlama, yani her şeyi alıp Filistin halkının yok edilmesi veya göç ettirilmesi pahasına hayatta kalmanın sadece kendisine ait olduğu denklemiyle yapmaktadır.Ancak bu kavmin doğasında bulunan alçaklık ve yozlaşmışlığa rağmen, özellikle de güç ve mülk sahibi olduklarında; أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذاً لَّا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً“Yoksa onların, mülkten (yeryüzü saltanatından) bir hissesi mi var? Öyle olsa, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.” [Nisa 53]Ancak bu durum, işleri ve aynı şekilde ümmeti sıfır hale getirecektir; böylece bunları, yöneticilerin aldatması veya düzenbazlığı olmadan ve onlarca yıllık aldatma, komplo ve boşa harcanmış emeklerle tüketilmiş projeler olmadan sorumluluklarının önüne koyacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yusuf Ebu Zer

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER