Pazartesi, 16 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru Cevap

ABD Stratejisi ve İki Devletli Çözüm

Soru:

Amerika’nın, Yahudi varlığını İslam coğrafyasının kalbine yerleştirme stratejisinin, tarihsel süreçte büyük ölçüde iki devletli çözüm paradigması üzerine kurulu olduğunu biliyoruz... Ancak Trump döneminde söz konusu stratejiden ya kısmen geri adım atıldığı ya da ya da en iyi ihtimalle rafa kaldırıldığı görülmüş, bu da iki devletli çözümü sorgulanır hale getirmiştir... Örneğin, Trump “Haritaya, Ortadoğu haritasına baktığınızda, İsrail’in bu dev toprak kütlelerine kıyasla küçücük bir nokta olduğunu görürsünüz. O zaman kendi kendime daha fazlasını elde etmenin bir yolu olup olmadığını sordum. Zira gerçekten çok küçük.” açıklamasında bulunmuştur... (19.08.2023 Sky news) Peki tüm bunlar, Amerika’nın iki devletli çözüm projesinin tamamen öldüğü ve artık hükmünü yitirdiği anlamına mı geliyor yoksa hâlâ bir şekilde masada mı tutuluyor? Teşekkürler.

Cevap:

Bu soruya net bir cevap verebilmek için aşağıdaki hususlara bir göz atmamız gerekiyor:

1- 1959 yılında Eisenhower döneminin sonlarına doğru Amerika, (Yahudi varlığını desteklemek, ayakta tutmak ve yanına Filistinliler için bir yapı kurmak şeklinde özetlenebilecek bir) iki devletli çözüm projesini benimsedi. Ardından, başta Mısır rejimi olmak üzere Amerika’nın bölgedeki uşakları, bu ihanet projesini hayata geçirmek üzere faaliyete koyuldu. İşte bu amaçla Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. Fakat bu Amerikan projesi, Ürdün rejimi üzerinden İngiltere’nin sert bir direnişiyle karşılaştı. İngiltere, Filistin’de yönetim modeli olarak, tıpkı Hristiyanların kontrolündeki laik Lübnan devletine benzer şekilde, Yahudilerin egemen olduğu seküler bir Filistin devleti projesini savundu.

2- Bütün bunlar, Batı Şeria’nın Ürdün’ün, Gazze’nin ise Mısır’ın yönetimi altında olduğu dönemde gerçekleşti. Ancak Haziran 1967’deki tiyatral bir savaşla Batı Şeria, Gazze, Sina ve Golan Tepeleri Yahudi varlığının kontrolü altına girince, tartışmalar, Filistin devletinin kurulmasından ziyade, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı uyarınca Yahudi varlığının bu işgal edilmiş bölgelerden çekilmesine odaklanmaya başladı. Ardından Amerika, Filistin dosyasını bir süreliğine rafa kaldırdı ve tahrik savaşı için (siyasi süreci harekete geçirme amaçlı kontrollü bir savaş) hazırlıklara başladı. Bu bağlamda, barış sürecini harekete geçirmek amacıyla Ekim 1973 savaşı gerçekleşti ve Enver Sedat başkanlığındaki Mısır rejimi, Eylül 1978’de Camp David Anlaşması’nı imzaladı. Yahudi varlığı, bahsi geçen bu anlaşma uyarınca Sina’dan çekildi. Fakat bu çekilme karşılığında Sina, Yahudi varlığının sınırlarını güvence altına alan, askerden arındırılmış bir tampon bölge statüsünde bırakıldı. İşin ironik tarafı, bugün dahi cani Yahudi varlığının Gazze’de, Sina sınırının hemen yanı başında, insanlığa karşı yürüttüğü soykırım savaşına rağmen Sina hala bu statüsünü devam ettirmektedir!

3- Sonrasında Amerika, rotasını kuzeye çevirdi ve Yahudi varlığına, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Lübnan’dan çıkarmak, onu Yahudi varlığını tanımaya zorlamak ve onunla bir barış anlaşması imzalatmak amacıyla 1982’de Lübnan’ı işgal etmesi talimatını verdi. Bu bağlamda, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat, 25 Temmuz 1982’de ‘McCloskey Belgesi’ olarak adlandırılan metni imzaladı ve belgede “Örgütün İsrail’in varlık hakkını tanıdığını” beyan etti. 1988 yılında ise Yaser Arafat, Cezayir’de düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi toplantısında ve ayrıca New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Filistin devletinin kurulmasını kabul ettiğini açıkladı... Bunun üzerine, aynı yıl Britanya ve onun işbirlikçisi Ürdün Kralı, Batı Şeria ile olan idarî ve siyasî bağların koparılmasını kabul etti.

4- Bundan sonra Amerika, iki devletli çözüm projesini uygulamaya koymak üzere 1991 yılında Madrid Konferansı’nı düzenledi. Ardından Yahudi varlığını resmen tanıması amacıyla 1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü ile Yahudi varlığı arasında Oslo Anlaşması imzalandı... Aynı şekilde, Ürdün’ün kendisine bağlı olan Batı Şeria’dan vazgeçmesi ve sonra da Yahudi varlığını tanıdığını ilan etmesi amacıyla Yahudi varlığı ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994 yılında Vadi Araba Anlaşması imzalandı... Amerika, iki devletli çözüm projesini yürürlüğe koymak amacıyla her iki anlaşmaya da (Oslo ve Vadi Araba) sahiplendi ve bünyesine aldı... 2008’in sonunda Bush döneminin sona ermesinin ardından Washington’da Obama yönetimi işbaşına geldi. Obama, iki devletli çözümü bir yıl içinde uygulama koyma ümidiyle, 2 Eylül 2010’da Amerikan himayesinde Filistin Yönetimi ile Yahudi varlığı arasında doğrudan müzakerelerin başlamasını istedi... Fakat müzakereler herhangi bir anlaşmaya varılamadan sona erdi.

5- Obama’nın iki başkanlık döneminin 2016 sonunda sona ermesinin ardından 2017 başında Trump göreve geldi. İlk başkanlık döneminin ardından seçimleri kaybeden Trump, koltuğunu 2021 başında Joe Biden’a devretti. Biden döneminin sona ermesinin ardından yapılan seçimlerde Trump’ın bir kez daha zafer elde etmesiyle 2025 başında yeniden ABD başkanı oldu.

Gerek Trump gerekse Biden dönemlerinde, önceki Amerikan başkanlarından farklı bir üslup izlendiği görüldü. Zira önceki başkanlar, Amerika’nın iki devletli çözüm yaklaşımını duyurduğu ilk andan itibaren genellikle bu çözüme atıfta bulunurlar, ancak kurulması planlanan Filistin devletinin detaylarına pek girmezlerdi... Bu yüzden dar görüşlüler, iki devletli çözümün Filistin topraklarının bir parçası üzerinde Filistinlilere tam egemenliğe sahip bir devlet bahşedeceği gibi boş bir hayale kapıldılar... Fakat Trump ve Biden işbaşına gelince, biraz detaya girip Filistinlilere verilecek devletin; silahsızlandırılmış, sınırlı bir özerk yönetime benzeyen, gücü ve kudreti olmayan, hatta Yahudilerin egemen olduğu bir devlet olduğunu açıkladılar. Aralarında ise sadece söylem netliği veya muğlaklık düzeyi bakımından bazı farklılıklar bulunmaktaydı! İşte bu noktada şu sorular gündeme geliyor: Amerika’nın iki devletli çözüm projesi fiilen sona erdi mi, yoksa sona ermeyip hala yürürlükte mi? Şunu da belirtmek gerekir ki, Yahudilerin Filistin hakkında yaptıkları açıklamaların, insanların (Amerika’nın) ipiyle birlikte ancak bir ağırlığı ve kıymeti harbiyesi vardır. Dolayısıyla, asıl incelenmesi gereken Amerika’nın yaptığı açıklamalardır.

6- Konu dikkatli bir şekilde irdelenip analiz edildiğinde aşağıdaki hususların açığa çıktığı görülür:

A- Trump’ın ilk başkanlık görevine başlamasının hemen ardından, 23 Şubat 2017 tarihinde iki devletli çözüm hakkında yayınladığımız bir Soru Cevap’ta şu ifadeler yer almıştı:

“1- ABD Başkanı Trump’ın tüm uluslararası ve yerel medya organlarının aktardığı ve canlı olarak yayınlanan açıklamalarının metni şöyledir: “Başkan Donald Trump, çarşamba günü yaptığı bir açıklamayla Amerika’nın geleneksel Ortadoğu politikasından ayrıldığının sinyalini verdi. Trump, İsrail-Filistin sorununu çözmek için iki devletli çözümün tek yol olmadığını vurgulayarak, barış getirecekse farklı alternatiflere de açık olduğunu belirtti. Cumhuriyetçi ya da Demokratlardan olsun önceki tüm ABD başkanları, iki devletli çözümü savunmuşlardır. (16.02.2017 France 24) Trump, “İki devlete ve tek devlete bakıyorum. Benim hoşuma gidecek olan iki tarafın da hoşuna giden olur. Benim için ikisi de uyar... İsrail ve Filistin neyden mutlu ise ben de ondan mutlu olurum” dedi. (16.02. 2017 el-Cezire Mübaşir) İlk kez Trump’ın ortaya atıp da içini doldurmadığı ABD’nin tek devlet çözümü, tek bir Yahudi devleti çatısı altında Filistinlilere özerklik verilmesi anlamına mı geliyor? Yoksa bu, Filistinlilerin Yahudi devleti yönetimine ortak olduğu, 1939 yılında İngiltere’nin Beyaz Kitap’ta önerdiği ve İngiliz projesiyle benzerlik arz eden Lübnan tarzı seküler bir devlet modeli midir belirsizdir? İki devletli çözüm projesinin, aslında katıksız bir Amerikan projesi olduğu, ABD’nin bu projeyi 1959 yılında Cumhuriyetçi Başkan Eisenhower döneminde ortaya attığı, sözde uluslararası topluma kabul ettirdiği ve İngiltere’nin önerisi tek devletli çözüme darbe vurduğu biliniyor. Fakat her ne olursa olsun, bu açıklamalar ve bağlamları dikkatle incelendiğinde, Amerika’nın iki devletli çözüm projesinden vazgeçmediği anlaşılır. Nitekim ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Nikki Haley, BM Güvenlik Konseyi toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, “Her şeyden önce kesinlikle biz İki devletli çözümü destekliyoruz. Amerika’nın iki devletli çözümü desteklemediğini söyleyenler yanılmış olur... Kesinlikle iki devletli bir çözümü destekliyoruz. Ama aynı zamanda da, ‘iki tarafı masaya getirmek için neler yapılmalı? Tarafların anlaşması için nelere ihtiyacımız var?’ gibi sorular temelinde kalıpların dışında da düşünüyoruz” dedi. (16.02.2017 Reuters) Bütün bunlar, Trump’ın, Amerika’nın 1959’dan beri resmi politikası olan iki devletli çözümden aslında vazgeçmediğini, sadece baskı kurmak amacıyla farklı bir taktik denemek istediğini gösteriyor... Nitekim ABD büyükelçisi Haley de “Kesinlikle iki devletli çözümü destekliyoruz fakat aynı zamanda kalıpların dışında da düşünüyoruz.” diyerek, farklı bir taktik deneyeceklerini söyledi.

B- Cumhuriyetçi Trump’ın hem ilk hem de ikinci başkanlık dönemlerinde Yahudilere yönelik destek açıklamalarında belirgin bir artış gözlemlendi.

* “ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs’ü resmen “İsrail”in başkenti olarak tanıdıklarını duyurdu. Trump, iki devletli çözüm politikasını tamamen terk etmediklerini, ancak bu desteğin ancak her iki tarafın da (“İsrailliler” ve Filistinliler) bunu onaylaması şartına bağlı olduğunu vurguladı...” (06.12.2017 BBC)

*ABD Başkanı Trump, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları marjında yaptığı açıklamada, “Filistinliler ve “İsrail” için en iyi seçeneğin iki devletli çözüm olduğuna inandığını” belirtti ve “İlk başkanlık dönemim sona ermeden önce bunu başarabilmek benim en büyük hayalim.” diye de ekledi. (26.09.2018 BBC)

* ABD Başkanı Trump, “Haritaya, Ortadoğu haritasına baktığınızda, İsrail’in bu dev toprak kütlelerine kıyasla küçücük bir nokta olduğunu görürsünüz. O zaman kendi kendime daha fazlasını elde etmenin bir yolu olup olmadığını sordum. Zira gerçekten çok küçük.” açıklamasında bulundu... (19.08.2023 Sky news)

* “Pazar günü Super Bowl’a katılmak üzere Florida’dan New Orleans’a giderken, Air Force One uçağında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Trump, Gazze’yi kontrol etme ve Filistinlileri zorla göç ettirme planına bağlı olduğunu bir kez daha vurguladı.” (10.02.2025 BBC) On gün sonra yaptığı bir başka açıklamada ise, Filistinlilerin Gazze’den zorla tehcirine yönelik bir planı dayatmayacağını, bunun yalnızca bir ‘öneri’ olarak gündeme getirileceğini ifade etti. (21.02.2025 CNN) Bu, basitçe bir kelime oyunundan ibarettir. Buna düpedüz laf cambazlığı denir!

C- Öte yandan, Demokrat Partili Biden’ın açıklamalarına bakıldığında, Yahudileri destekleme konusunda bazen Trump’ın yaptığı açıklamaları bile solladığı görülür:

* Trump’ın seçimleri kaybedip 2021’in başında koltuğu Biden’a devretmesiyle birlikte, Amerika yeniden, bir şekilde şekli ve coğrafi konumu tanımlanmayan bir Filistin devletinin kurulması fikrini dile getirmeye başladı. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden, 3 Eylül 2024’te gazetecilere yaptığı açıklamada, “İki devletli çözümün farklı modelleri var. Birleşmiş Milletler üyesi olan, ama bir ordusu bulunmayan birçok ülke var” dedi. Yani Biden, Filistinliler için o modellerden, silahlı kuvvetleri olmayan bir devlet modeline, yani bir özerk yönetime veya benzeri yapıya atıfta bulunmaktadır!

* Aksa Tufanı operasyonunun ardından 18 Ekim 2023 tarihinde Tel Aviv’i ziyaret eden ve Yahudi yetkililerle görüşen ABD Başkanı Biden, yaptığı açıklamada, ““İsrail”, Yahudiler için yeniden güvenli bir yer olmalı. Bir “İsrail” olmasaydı, bir tane icat etmek zorunda kalırdık.” ifadelerini kullandı. (18.10.2023 El Cezire)

* Beyaz Saray’da gerçekleştirilen Hanuka (Yahudi Işık Festivali) resepsiyonunda konuşan ABD Başkanı Biden, “Siyonist olmak için Yahudi olmak zorunda değilsiniz ve ben bir Siyonist’im” dedi. (12.12.2023 Şarku’l Avsat)

7- Daha önce yayınlanan Soru-Cevap, bu açıklamalar ve tutumlar dikkatle incelendiğinde, Trump ile Biden’ın pozisyonları arasında, konunun özüne zerre kadar etki etmeyen bazı taktiksel ve üslupsal farklılıklar dışında ciddi bir fark olmadığı anlaşılır... Dolayısıyla ABD, bu meseleyi iki devlet paradigması çerçevesinde yürütmektedir: Bir tarafta, Filistin’in büyük bölümünde, kendisini mali, askeri ve uluslararası alanda desteklediği, hatta Müslüman ülkelerdeki ajanı ve uşağı olan yöneticiler aracılığıyla bölgesel olarak da desteklediği bir Yahudi devleti... Diğer tarafta ise, Filistin’in geriye kalan küçücük bir toprak parçası üzerinde, silahsızlandırılmış, egemenliği Yahudilerin elinde olan ve adı ‘devlet’ ama aslında ‘özerk yönetimden’ farksız olan bir Filistin yapısı! “Filistin Yönetimi ya da ajan yöneticiler” ona Filistin devleti deseler de bu, hakikati değiştirmez. Zira Amerika, Filistin’in küçücük bir parçası üzerinde bile olsa tam egemenliğe sahip bir devletten ziyade Yahudi hegemonyası altında silahsız ve sadece polis gücüne izin verilen bir özerk yönetime benzer bir yapı arzulamaktadır! Hem Trump hem de Biden dönemlerinde, her ne kadar Trump döneminde daha belirgin olsalar da, Yahudi varlığını sağlamlaştırmaya yönelik yukarıda zikrettiklerimizi teyit eden iki temel faktör ön plana çıkmıştır:

Birincisi, bugün bile hâlâ devam eden bu faktör, Yahudi varlığının güçlendirilmesi ve çevresindeki tüm ülkelere karşı askeri üstünlük sağlayan büyük bir güç olarak devam etmesi amacıyla para ve silahla desteklenmesi üzerine kuruludur.

İkincisi ise, Trump’ın ‘Abraham Anlaşması’ adını verdiği normalleşme sürecidir. Trump, ilk başkanlık döneminde normalleşme sürecinde önemli bir mesafe kat etmişti, şimdi ise bu süreci tamamlamayı istemektedir. Bu amaçla Amerikalı diplomatlar, yalnızca Suudi Arabistan’ı söz konusu “Abraham” Anlaşmalarına katılmaya ikna etmek için değil, aynı zamanda Yahudi varlığı ile Suriye ve Lübnan arasında hâlihazırda yürütülmekte olan müzakerelere yol açmak ve fiilen altyapısını yapmak amacıyla bölgede yoğun bir mekik diplomasisi yürütmektedir. Amerika, Müslüman ülkelerindeki diğer işbirlikçi yöneticileri de kapsayacak şekilde çemberi genişletmek istemektedir!

Netice itibarıyla, Amerika, iki devletli çözüm politikasından vazgeçmemiştir. Sadece Trump ve Biden dönemlerinde Filistin devleti dedikleri şeyin, Yahudilerin hegemonyası altında bir tür özerk yönetimden ibaret olduğunu açıklamıştır... Önceki başkanlar ise, Filistinliler için istedikleri devletin mahiyetine (özünün ne olduğuna) girmeksizin yalnızca iki devletli çözümden bahsetmişlerdir!

8- Son olarak, şüphesiz Filistin, Müslümanların tarihinde paha biçilmez bir inci gibidir. Yüce Allah, bir gece Rasûlü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürerek, Filistin ile Mescidi Haram’ı tek bir bağ ile birbirine bağlamıştır.

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ “Kulunu bir gece Mescidi Haram’dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.” [İsra 1] Böylelikle Filistin’i temiz ve mübarek bir toprak kılmıştır. Yüce Allah, Hicret’ten on altı ay sonra Müslümanları ikinci kıblelerine (Kâbe’yi Şerif) yöneltmeden önce Beyt’ül Makdis’i ilk kıbleleri kılarak Müslümanların yüreğini Filistin’in kalbine (Beyt’ül Makdis) bağlamıştır. Bu olay, Filistin, İslam’ın hâkimiyeti altına girmeden önce gerçekleşmiştir. İkinci Halife Ömer bin Hattab RadıyAllahu Anh hicretin 15. yılında Filistin’i fethederek Sofronius’tan teslim almış ve kendisine tarihe altın harflerle yazılan o meşhur ‘Ömer Ahitnamesini vermiştir. Bu ahitnamede, oradaki Hristiyanların isteği üzerine, orada ‘kendileriyle birlikte Yahudilerin yaşamaması’ şartı ve hükmü yer almaktadır... Daha sonra Filistin, Haçlılara ve Moğollara mezar oldu... Filistin’de Hittin (H.583 M.1187) ve Ayn Calut (H.658 M. 1260) gibi Haçlılara ve Moğollara karşı kritik savaşlar yaşandı. Allah’ın izniyle, bu muharebeleri Filistin’i saf ve temiz bir şekilde tekrar İslam yurduna döndürmek için Yahudilere karşı nihai ve belirleyici başka savaşlar izleyecektir.

Yahudi varlığının Filistin’de günümüze değin varlığını sürdürmesi, güçlü olmalarından kaynaklanmamaktadır. Zira Yahudiler, savaş ve zafer topluluğu değildir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ  “Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” [Ali İmran 111] Aksine onların ayakta kalmaları ve varlıklarını sürdürmeleri, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin vurdumduymazlığından ve gevşekliğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Müslümanların esas trajedisi ve musibeti, yöneticileridir; çünkü onlar, İslam ve Müslüman düşmanı sömürgeci kâfirlerin bir numaralı dostudurlar... Bu yöneticiler, Yahudi varlığının Filistin’i işgal ettiğini, vahşice suçlar işlediğini ve her türlü katliamı yaptığını hem görüyor hem de duyuyorlar ama buna rağmen, sanki hiçbir şey görmemiş ve duymamış gibi üç maymunu oynuyorlar.

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ “Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.” [Bakara 18] Yöneticiler, günden güne şehit ve yaralı sayısı çığ gibi büyüdüğü ve çoğaldığı halde bugüne değin orduların Haşim Gazze’deki kardeşlerinin yardımına koşmasını engellemişlerdir... Yöneticiler, olup biteni sadece izliyorlar. İçlerinden en aklı başında olanları ise, şehitlere ölü, yaralılara da yaralı diyorlar; güya tarafsız biriymiş gibi davranıyorlar ama aslında Yahudilere daha yakındırlar! Kuşkusuz onlar, ‘koltuk’ sevdasını ülkelerinden ve halklarından daha üstün tutmaktadırlar! Ancak yine de bu ümmet, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Allah’ın izniyle, bu Ruveybidaların ceberut saltanatına uzun süre sessiz kalmayacaktır. Zira İmam Ahmed ve Tayalisi’nin Müsned’lerinde Huzeyfe b. Yemân’dan rivayet ettiği bir hadiste, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bu ceberut saltanattan sonra Raşidi Hilafetin geri döneceğini müjdeledi:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ  “Daha sonra ceberut bir saltanatlık olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar olacak, sonra kaldırmak istediği zaman da kaldıracaktır. Sonra, nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olacaktır.” İşte o gün geldiğinde, Müslümanlar yeniden izzete kavuşacak, kâfirler ise zillete mahkûm olacaklardır!

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6] İşin garip ve şaşırtıcı yanı, kâfirler ve özellikle de Yahudiler, günümüz Müslümanlarının birçoğunun idrak ettiğinden daha fazla bu gerçeği idrak etmektedir... Yahudiler, Hilafet’in kendi sonları ve yıkımları anlamına geldiğinin çok iyi bilincindedir. Nitekim Yahudi varlığı Başbakanı, 21 Nisan 2025’te El Cezire dahil çeşitli medya kuruluşları tarafından canlı yayınlanan basın toplantısında, “Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz... Ne burada ne de Lübnan’da bir Hilâfet Devleti’nin kurulmasını asla kabul etmeyeceğiz. “İsrail”in bekasını garanti altına almak için elimizden geleni yapacağız.” dedi. Ancak onlar hoşlanmasa da Allah’ın izniyle Hilafet mutlaka kurulacak ve onları bu temiz ve mübarek topraktan silip atacaktır. Çünkü Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya sadık, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e karşı dürüst ve samimi bir parti olan Hizb-ut Tahrir, Allah’a verdikleri söze sadık ve Allah’ın zaferine inanan yiğitlerle birlikte, Hilafeti kurma çalışmalarına önderlik etmektedir.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

H.10 Rabiu’l Evvel 1447
M.02 Eylül 2025

 

Bu kategoriden diğerleri: « Alaska'daki Trump-Putin Görüşmesi

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER