Perşembe, 06 Safer 1447 | 2025/07/31
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Filistinli Müslümanları İhmal Etme Günahından Arınmanın Tek Yolu, Gece Gündüz Raşidi Hilafet’i Kurmak ve Silahlı Kuvvetleri Seferber Etmek İçin Çalışmaktır

Müslümanların orduları Gazze’ye yardıma koşmadığı için, bir mazlum baba daha şehit oldu. Ebu Ömer, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilme umuduyla çıktığı yolda, yardım kuyruğunda beklerken korkak bir İsrailli keskin nişancının kurşunuyla başından vuruldu. Cenazesini getiren arkadaşı ise beş gündür açtı ve belki de çok yakında şehit olmak için ölümün kıyısından dönmüştü. Bu, iki milyarlık ümmetin günlük olarak önünde cereyan eden onlarca trajediden yalnızca biri.

Yürek yakan sorular sadece bir tane değil ki! Filistin’in mazlum erkekleri, kadınları ve çocukları daha ne kadar katledilecek? Orduları harekete geçirmek için daha kaç şehit vermemiz gerekecek? Bacılarımızın feryatları ve gözyaşları ne zamana kadar sürecek? Yahudiler, Müslümanların canını, malını ve namusunu daha ne kadar ayaklar altına alacak? Bizler daha ne kadar böyle eli kolu bağlı oturacağız? Daha ne zamana kadar sadece mazluma dua edip zalime lanet okumakla yetineceğiz?

Hepsinden öte, Kıyamet Günü Filistin’in mazlum Müslümanları Allah Subhânehu ve Teâlâ huzurunda sadece Müslümanların yöneticilerinden ve ordularından değil, hepimizden şikayetçi olduklarında, ne cevap vereceğiz? Onların çocukları ölürken biz neredeydik? Onlar feryat figan ederken biz neden kılımızı kıpırdatmadık? O büyük şikâyete karşı cevabımız ne olacak? Allah Subhânehu ve Teâlâ hesap günü İslami sorumluluklarımızı neden ihmal ettiğimizi sorduğunda, ne cevap vereceğiz? Dünya hayatı ahiretten daha mı tatlı geldi? Ehli iyal sevgisi mi bizi cihattan alıkoydu? İşimiz ve ticaretimiz mi bizi O’nun emri üzerinde hareket etmekten alıkoydu?

Bu çetin sorulara ne cevap vereceğiz? Kıyamet Günü yaşanacak utanç ve pişmanlıktan kurtulmanın ve o büyük hesaba hazırlanmanın bir yolu var: o da bugünkü suskunluğumuzu bozmak ve sesimizi yükseltmektir! O zorlu hesap gününün ağır sorumluluğundan kurtulmak isteyen herkes, tüm gücüyle Müslüman ordularından, Gazze’deki mazlum kardeşlerinin imdadına derhal koşmalarını ve Filistin’deki Müslümanlara yardım için cihadın önündeki en büyük engel olan yöneticileri ve komutanları devirmelerini talep etmelidir.

Ey Pakistan Müslümanları! Saldırgan zalimin saldırısı karşısında sessiz ve hareketsiz kalmak, mazlumun katledilmesine ortak olmak demektir! Bu nedenle hadi ayağa kalkın ve sesinizi yükseltin! Silahlı kuvvetler içindeki samimi askerleri ve subayları harekete geçirin! Onlara İslami sorumluluklarını hatırlatın!

Onlara Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu hatırlatın:

انفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat edin.” [Tevbe 41] Onlara, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Filistin’deki Müslüman kardeşlerine yardım etmeyi üzerlerine farz kıldığını hatırlatın. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Onlara, Filistin’deki mazlum Müslümanları savunmak için savaşmadıkları takdirde bunun hesabını vereceklerini söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Subaylara ve askerlere, Müslümanların topraklarını işgal edenlerle ittifak kurmanın, ilişkileri normalleştirmenin ve her türlü bağ kurmanın Allah Subhânehu ve Teâlâ tarafından haram kılındığını söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَىٰ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ“Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [Mümtehine 9] Onlara, işgalciyi tanımanın caiz olmadığını, aksine işgalci ile savaşmanın Allah’ın emri olduğunu söyleyin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ“Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Subaylara ve askerlere, mevcut rejimin onları kışlalara hapsettiğini, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için nusret vermenin onlara farz olduğunu söyleyin. Hilafet, ümmeti tek bir sancak, tek bir İmam ve tek bir kuvvet altında birleştirecektir. Hilafet, Ebu Ömer’in çocuklarını koruyacak, katillerinden intikam alacak ve size Peygamber SallAllahu Aleyhi Sellem’in İsra yurdu olan Mübarek Toprak Filistin’i kurtarma onurunu bahşedecektir. Ey Muhammed b. Kasım’ın torunları! Dileriz ki Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem’in müjdesini yerine getirir ve onun şefaatine layık olursunuz! Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمْ الْمُسْلِمُونَ“Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler” [Müslim]

Devamını oku...

Ey El Ezher Alimleri! Eğer Bugün Doğruyu Söylemeyecekseniz... Peki Ne zaman Söyleyeceksiniz?!

Gazze’de Yahudilerin katliamının giderek tırmandığı, temel insani yardım malzemeleri olan gıda, ilaç ve suyun çocuklar, kadınlar ve erkekler için sistematik olarak engellendiği bir dönemde El-Ezher bir bildiri yayınladı. El Ezher, bildiride, cani Yahudi varlığının uyguladığı ‘aç bırakma suçunu’ kınadı. Ancak bu bildiri, yayınlandıktan bir süre sonra silindi! Peki zalimin suratına haykırılan bir feryadın silinmesi caiz midir? Alimlerin sesi katliamlar karşısında böyle susar mı? Zaten silinen o bildiri dahi, ‘canlı vicdan sahibi, uluslararası toplum ve etkin güçler’ gibi beylik laflarla bezeli, hamasi ve insani ifadeler içeriyor, sınır kapılarının açılması ve yardım malzemelerinin ulaştırılması çağrısında bulunuyordu. Silinen o bildiride Yahudi varlığı, ‘aç bırakma suçu’ işlemekle nitelendiriliyor, soykırım yapmakla ve yardımları engellemekle suçlanıyordu. Ayrıca, insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler’e ve uluslararası kurumlara sınır kapılarının açılması için derhal harekete geçmeleri çağrısı yapılıyor, Gazze halkına yardım etmesi ve haklarını alması için Allah’a niyazda bulunuluyordu.

Ancak söz konusu bildiride, El‑Ezher Şerîf’in büyüklüğüne yakışacak şekilde orduların seferber edilmesi, demir ve ateşle Yahudi varlığına koruma kalkanıören rejimlere son verilmesi ve sınır kapısını kapatarak yardım akışını engelleyen, Yahudi varlığı ile ittifak içinde olan yöneticinin yüzüne karşı hakkın haykırılması gibi temel şer’î görevler gündeme getirilmemiştir; oysa bu, meselenin özüdür.

Yayınlanan bildiri, şeri bir görev vurgusu taşıyan bir içerikten, uluslararası düzenden acil yardım talep eden, insani söylemlerle bezenmiş sönük bir insani yardım metnine dönüşmüştür. Diğer bir deyişle savaş suçluları tarafından oluşturulmuş mekanizmalardan yardım dilenmektedir. Oysa Müslümanlar; ordulara, silahlara, imana ve en önemlisi de, ezilenlere yardım etmeyi emreden İslam hukukuna sahiptirler.

El Ezher’in yapması gereken, gerçeği gizlemek değil, onu açıkça ilan etmekti. Zira Rabbani âlimler, trajedileri yalnızca tasvir etmekle yetinmezler; aksine hakkı haykırırlar, suçun adını koyarlar, entrikacıları deşifre ederler ve münkerin değiştirilmesine açıkça çağrıda bulunurlar.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, şunu teyit ediyoruz ki:

- Mısır rejimi, Gazze ile dayanışma konvoylarının Mısır’dan geçişini engellemesi, Refah Sınır Kapısı’nı kapatması ve Gazze’ye yardım eli uzatanları tutuklaması nedeniyle Gazze halkını aç bırakma suçunun tam anlamıyla ortağıdır. Böylece her yönden onlara baskı uygulamıştır.

- Bu rejime sessiz kalmak ya da onu görmezden gelmek, suça ortak olmak demektir. Bu rejimin ve efendilerinin maskesini düşürmeyen açıklamalar, didaktik bir üslupla maskelenmiş hainane açıklamalardır.

Bu noktada, başta El Ezher Şeyh’i olmak üzere El Ezher alimlerine sesleniyoruz: Eğer Gazze’de akan kanlar konusundaki endişenizde samimiyseniz, bu alçakça kuşatma karşısında hakikatin yanında bir duruş sergileyin! El Ezher Camii’nden şu gerçekleri açık ve net bir dille haykırın: Gazze’ye yardımı engelleyen rejim günahkârdır. Onu devirmek bir görevdir ve ona karşı ayaklanmak farzdır. Müslüman ordularının Gazze halkına silahla yardım etmesi farzdır. Ve bu gerçekler karşısında susan, hem hakkı gizlemiş hem de bu suça ortak olmuş olur!

Son olarak, biz Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet’i kurma çağrımızı yeniliyoruz. Çünkü sadece Hilafet, İslam’ı tam anlamıyla uygulayabilir, orduları harekete geçirebilir, Yahudi varlığını kökünden söküp atabilir ve Mescid-i Aksa ile bütün Filistin’i özgürleştirebilir. Kinane’nin askerlerini, bu büyük görev için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Umulur ki Allah, geçmişteki hatalarını affeder de bu dinin şanlı yardımcıları (Ensar’ı) olurlar. Allah’ım, Hilafeti hızlandır, Mısır’ı onun merkezi, Mısır’ın askerlerini de onun yardımcıları (Ensar’ı) yap.

وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَـذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراً“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

“Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mümin değildir.” [El Hakim]

  • Kategori Filistin
  •   |  

Ey Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ümmetindeki İslam Hamiyeti!

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Şöyle Buyurdu:

لَيْسَ بِالْمُؤْمِنِ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ وَجَارُهُ ‌جَائِعٌ إِلَى جَنْبِهِ

“Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mümin değildir.” [El Hakim]

Yaşadığımız dehşet karşısında taşlar ve ağaçlar bile dile gelmiştir. Yüreklerimiz kan ağlıyor, çocuklarımız açlık ve susuzluktan kıvranıyor, kadınlarımız müminlerin onuruna ve vicdanına sesleniyor. Bombardımandan kurtulan, açlıktan veya susuzluktan can veriyor. Fakat bütün bunlardan daha ağırı, ihanete uğramanın ve yalnız bırakılmanın verdiği acıdır. Bu acı, bombalardan, açlıktan ve susuzluktan çok daha yıkıcıdır. Gazze’deki kardeşleriniz evsiz barksız kalmış durumda, çaresizce oradan oraya savrulup duruyorlar. Nereye gideceklerini bilmeden dolaşıp duruyorlar. Açlığın ve susuzluğun pençesinde, feryatları boğazlarına düğümlenmiş durumda. Şu çığlıkları yeri göğü inletiyor: İslam ümmeti nerede? Dinin izzet-i nefsi nerede? Müminlerin inayet eli nerede?

Asıl insanın yüreğini parçalayan ise, o ‘ölüm tuzakları’dır; Hani şu yalandan ‘insani merkez’ diye adlandırılan yerlerdir. Gazze halkı, ölüme gittiğini bile bile yürüyor oralara. Ama evlatlarının, ailelerinin açlığı, belki bir avuç un bulabilir miyiz diye onları ölümün kucağına sürüklüyor. Hatta o bir avuç unun rengi kendi kanlarıyla kızıla boyansa bile...

Ey Müslümanlar! Gazzeli çocukların, anne babalarının gözleri önünde yavaş yavaş ölüme gitmesine vicdanınız nasıl el veriyor? Anne babaları ise gözyaşı döküp kahrolmaktan başka bir şey yapamıyor!

Bu katliam ve soykırım görüntülerini izlemek hoşunuza mı gidiyor yoksa? Yoksa sizin ve ümmetinizin kaderini Amerika ile Yahudilerin ellerine teslim eden yöneticilerinizin bu ihaneti hoşunuza mı gidiyor? Yoksa Amerika ve Yahudiler tarafından katledilmemize, yerimizden yurdumuzdan çıkarılmamıza, sürgüne gönderilmemize rıza mı gösteriyorsunuz?!

Söyleyin, Gazze halkının kaderini bir Trump’ın ya da Netanyahu’nun vereceği karara bağlamaktan daha büyük bir ihanet olabilir mi?

Söyleyin! Yardım etmeye gücünüz yettiği halde halkınızı, öz kardeşlerinizi, can ailenizi katliamın, açlığın ve susuzluğun pençesine terk etmekten daha büyük bir ihanet var mıdır?!

Söyleyin, Allah düşmanı ‘gazaba uğrayanlar’, Mescid-i Aksa’yı kirletirken, kanımızı ve onurumuzu çiğnerken, orduların kışlalarında, uçakların ve füzelerin hangarlarında beklemesinden daha büyük bir suç olabilir mi?

Bu durum, işbirlikçi hain yöneticilerin ümmetin zihnine aşıladığı o çaresizliğin bir illüzyonudur. Gelinen noktada ne yazık ki ümmetin orduları da, alimleri de, halkı da bu sahte çaresizliğe boyun eğmiş durumdadır. Gerçekten Mısır ordusu kendi halkına ve kardeşlerine bir yudum su ulaştıramayacak kadar çaresiz mi? Ürdün ordusunun o namlı yiğitleri, sınırları aşıp Mescid-i Aksa’yı kurtaramayacak kadar gerçekten çaresiz midir?! Mücahit Pakistan ordusu, gazaba uğrayan Yahudilerin üzerine, onları yerle bir edecek füzeler yağdırmaktan gerçekten aciz mi?

Peki ya Türkiye’nin, Irak’ın, Hicaz’ın, Cezayir’in orduları ne güne duruyor?! Hepsi birden, o yapay sınırları parçalayıp Filistin ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra yurdunun imdadına koşmaktan gerçekten aciz mi?

Ah şu İslam ümmetine! Vaktiyle kabilelerin, evlatlarını ve onurlarını korumak için Suriye’nin Süveyda bölgesine doğru yürüdüğü gibi Gazze ve Mübarek Toprağa doğru yürümüş olsaydı, o zaman ‘gazaba uğrayanlar’, İslam ümmetinin öfkesine ve gazabına maruz kalacakları korkusuyla nasıl da arkalarına bakmadan kaçarlardı!

Ey İslam ümmeti! Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! İnancınızda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı samimi olun! Yardımınızda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı dürüst olun! Duruşunuzda Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya karşı dürüst olun! Çünkü dininizi ikame etmenin, kardeşlerinize yardım etmenin, Mescid-i Aksa’yı kurtarmanın tek yolunun, korkak ve işbirlikçi yöneticilerinizin tahtlarını devirmek, sınırları parçalamak ve Mescid-i Aksa’ya yürümek olduğunu çok iyi biliyorsunuz!

İşte bu yüzden İslam ümmeti için, kararını verip ordularını harekete geçirmekten, Gazze’yi Yahudilerle ve Amerikalılarla birlikte aç bırakan yöneticilerin tahtlarını devirmekten başka bir yol kalmamıştır. Artık İslam ümmeti için, Allah’ın çağrısına uymaktan başka bir çare kalmamıştır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Allah’ım! Güçsüzlüğümüzü ve çaresizliğimizi, insanların nazarında düştüğümüz hor ve hakir durumumuzu ancak sana arz ve şikâyet ediyoruz. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbisin. Bizim de Rabbimiz ancak sensin. Bizi kimlerin eline bırakıyorsun? Sen bizi zalim bir düşman eline düşürmeyecek, onları bize hüküm geçirtecek bir konuma getirmeyeceksin. Ey Rabbimiz! Bizim üzerimize çöken bu musibet ve eziyetler eğer senin bize karşı kızgınlığından ve öfkenden dolayı değilse çektiğimiz bunca sıkıntıya hiç aldırış etmeyiz ve hepsine tahammül ederiz. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacımız var. Hem bu dünyada hem de ahirette senin o karanlıkları aydınlığa çevirecek nuruna sığınıyoruz. Ey Rabbimiz! Sen hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tövbe ve istiğfarda bulunuruz. Biliyoruz ki güç ve kuvvet ancak sendedir.

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Devamını oku...

Süveyda'da Yaşananların Delâletleri ve Alâmetleri

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Süveyda'da Yaşananların Delâletleri ve Alâmetleri

Süveyda’da yaşanan acı ve dehşet verici olaylar, yüzleri kızartıp tüyleri diken diken etmiştir; dolayısıyla buna ancak korkak bir hain ve ajanlığı şüphe götürmeyecek bir şekilde açığa çıkmış olan biri sessiz kalabilir.

Mevla Subhanehu ve Teala şöyle buyurmaktadır: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” [Enbiya 92]Hikmet el-Hicri ve çetesi utanç verici ve yüz kızartıcı ameller işlemiş, gece gündüz ses ve görüntüsü belgelenmiş bir şekilde isyan ettiğini, Yahudi varlığına güvendiğini ve ümmetin en azılı düşmanlarından destek aldığını ilan etmiştir. Böylece o, hem kendisini ve kendisine yardım edenleri, hem duyuruna sessiz kalıp ona yardım edenleri ve onunla anlaşma yapanları, Süveyda halkından, yani Müslümanlarla olan zimmet ahdinden koparmıştır. Böylece de   onun önünde kılıç ya da İslam ve Müslümanların topraklarından çıkmaktan başka bir seçenek kalmamıştır. Tabi buna, onun suçlu ve dönek çetesi tarafından işlenen, kanıt ve delillerle belgelenmiş ve iddia veya suçlamaya gerek olmayan suçlar eşlik etmezse ki bu suçlar mutlaka muhasebe edilmesi ve kısas uygulanması gereken suçlardır.

El-Hicri ve çetesinin işlediği suçların küçük bir resmi (kimlikten dolayı cinayet, özgür kadınlara toplu tecavüz, rezillik, çarpıtma, işkence, İslam'a ve Müslümanlara hakaret, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hakaret, camilerin yıkılması, çocukların parçalanması, başların gövdeden ayrılması, mallara el koyma, Süveydadaki Arap Müslüman aşiretlerin çocuklarını, mülklerinden vazgeçmek karşılığında vilayetten ayrılmalarına izin verilmesi için dilekçeleri imzalamaya ve parmak basmaya zorlama, hatta eşyalarını ve paralarını almalarına bile izin vermeme ki bu da; Yahudilerin Filistin'deki halkımıza yaptıklarının aynısı, hatta aslının kopyasıdır.) Ayrıca Yahudiler, Şam'a saldırarak ve aralarında Savunma Bakanlığı ve Başkanlık Sarayı'nın da bulunduğu Şam hükümetine ait 160 hedefi tahrip ederek onların bu eylemlere yardım ettiler; bu da Ahmed Şara'nın Suriye güçlerini ve genel güvenliğini Süveyda'dan çekmeye ve burayı tamamen boşaltmaya ve ilin idaresini el-Hicri ve çetesinin eline bırakmaya sevk etmiştir. Peki bu eylem ve Şam topraklarının bir kısmından vazgeçmesi, onun zaferini onaylamak anlamına gelmiyor mu?Bu eylem, açıkça ve net bir şekilde Şam'daki Suriye liderliğinin meşruiyetinin çöküşüne delâlet ettiği gibi halkımızın kanına ve fedakarlıklarına ihanet edildiğine delâlet etmesinin yanı sıra bu liderliğin iktidarda kalmaya layık olmadığına da delâlet etmektedir. Dolayısıyla Şara’nın iktidardan ayrılıp onu ehil olanlara teslim etmesi gerekirken ancak o, bundan daha iğrenç bir şey yapmıştır.

Devrim halkı bu ihaneti fark edince, gurur, onur ve azimle halkımızı ve aşiretlerimizi desteklemek için harekete geçtiler; nitekim bu muazzam ilerleyiş ve Irak, Ürdün ve Arap Yarımadası'ndaki aşiretlerden halkımızı destekleme çağrısı karşısında Amerika, bu adımın Yahudi varlığı için ne kadar tehlikeli olduğunu anladı; yoksa Amerika'nın Müslüman ülkelerdeki Dürziler, Aleviler ve Hıristiyanlar umurunda değildir. Zira onlar, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için kullandığı araçlardır.Dolayısıyla onların ağırlığını, fazlalığını ve onlara bağlı kalmanın bir faydası olmadığını hissedince onları, kiralık liderlerinin hiç hesaba katmadıkları bir şekilde ateşin içine atmıştır. Keşke bu sözde “azınlıklar” bunu fark edip kendilerinin Yahudiler, Amerika ve Batı'nın amaç ve çıkarları için kullandığı birer araç olduklarını, onların kendileri için bir korku, sevgi, kıskançlık ya da destek duygusu beslemediklerini, kendilerinin Batı'nın elinde, istediği zaman ve istediği şekilde çıkarlarını gerçekleştirmek için harekete geçirdikleri kağıt parçaları ve projeler olduklarını ve  çıkarları gerçekleştiğinde de onları terk edip geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde kendilerini ateşin içine attıklarını anlamış olsalardı.

Amerika, bu durumun Yahudiler için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etti ve Ahmed Şara'dan müdahale etmesini, çatışmayı sonlandırmasını, durumu kurtarmasını ve Süveyda'nın derinliklerine ilerlemesinin ve ezici bir zafer gerçekleştirmeye yaklaşmasının ardından aşiretlerinin ilerleyişini durdurmasını istedi. Oysa Şara'nın yapması gereken bu zafere sarılıp onunla gurur duymak ve bu aşiretlerin ilerleyişini de yardım etmekti.Eğer bunu yapmış olsaydı, güç burada, izzet burada ve buradakilerle başa çıkamazsınız şeklinde Yahudi varlığına yönelik en büyük bir mesaj olurdu. İşte bu en büyük kozdur; zira akidesi ve dini ne olursa olsun herhangi bir rejimin kuluçka merkezi millet olup eğer ona sarılırsa zafer kazanır ve zafer onun dostu olur. Peki ya cihat ve tevhid ümmetine sarılan ve gözlerini Rabbinin rızasına diken bir kimse olsa nasıl olurdu acaba?

Bu aşiret hibesinin en önemli delâletlerinden biri de, ümmetin birliği, duyguların birliği ve akıbetin birliğidir. Aynı şekilde bu aşiretlerin İslam'ın sloganları, övgünün, hamdın ve şerefin Allah Subhanehu ve Teala'ya ait olduğunu ifade etmeleri ve ayrıca şeref, toprak ve kan için duydukları kıskançlık da vardır. Ardından Şam beldesi, Irak ve Arap Yarımadası'ndaki kabilelerin bir araya gelmesi, tek bir nefes ve azimle birbirlerini çağrıda bulunmaları mevcut rejimlerin tahtlarını sarsmış ve Yahudi varlığı ile onun arkasında olan ve bu ivme devam edip hain ve kiralık yöneticiler bu alevlenen hibe yangınını söndürmek için müdahale etmezlerse işlerin kontrolden çıkmaya başladığını fark eden Amerika'yı dehşete düşürmüştür.

Ümmetin artık gerçek hacmini ve zati gücünü fark etmesinin zamanı gelmedi mi?Yine ümmetin, herhangi bir hareketinin güç dengelerini değiştireceğini ve kâfir Batı'nın ülkemizdeki tüm projelerini başarısızlığa uğratacağını fark etmesinin zamanı gelmedi mi?Ayrıca bu azim ümmetin, yöneticilerinin ve sistemlerinin, kâfir Batı'nın projelerine hizmet etmek için türetilmiş ajanlar olduklarını ve hedeflerinin başına buna layık olanları getirmeleri gerektiğini anlamasının zamanı gelmedi mi?Sevgili Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:إِذَا وُسِّدَ الْأَمْرُ إِلَى غَيْرِ أَهْلِهِ فَانْتَظِرْ السَّاعَةَİş, ehli olmayan kimseye verildiğinde kıyameti bekle.”Artık bu ümmetin, bu küçük hibeden kendi azametinin ve tarihinin boyutunu, toprak sahibi olduğunu, tarih sahibi olduğunu, karar sahibi olduğunu ve hiçbir kararın kendi kararının üstünde olmadığını idrak etmesi gerekir.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Süleyman Abdullah

Devamını oku...

Batı Şeria'nın İlhakı Kararı Normalleşme Argümanlarının Düşmesi ve Ulusal Proje Sahiplerine Yönelik Bir Şamardır

Haber - Yorum

Batı Şeria'nın İlhakı Kararı Normalleşme Argümanlarının Düşmesi ve Ulusal Proje Sahiplerine Yönelik Bir Şamardır

Haber:

Yahudi varlığının parlamentosu “Knesset” 23 Temmuz Çarşamba günü, varlığın Batı Şeria üzerindeki egemenliğini dayatan bir karar tasarısını oyladı.Bakanlar ve milletvekilleri tarafından çağrısı yapılan Batı Şeria'nın ilhakına ilişkin söz konusu karar, 120 üyeden 71'inin lehteki oyuyla kabul edildi.

Yorum:

Söylendiği gibi bu karar, Yahudi hükümetleri için yasal veya bağlayıcı olmasa da, bu varlığın sahada uyguladığı önlemler bağlamında, Batı Şeria'da uyguladığı ekonomik boğma ve kapatma, öldürmeler, evlerin yıkılması, yerleşimlerin genişletilmesi ve yerleşimcilerin suç eylemlerinin teşvik edilmesi için kullanılan yasal bir kılıf ve insanların hayatlarını baltalamayı ve onları yerinden etmeyi, ya da onları sınırlı bir coğrafyanın içinde yoğunlaştırmayı hedefleyen toplu önlemler mesabesindedir.

Böyle bir karar, ümmeti kaçınılmaz birkaç gerçekle karşı karşıya bırakmaktadır:

Bir bütün olarak bu varlık, aynı projeyi ve vizyonu taşıdığı gibi Filistin ve halkına karşı da aynı niyeti beslemekte olup bu konuda partileri ve politikacıları arasında hiçbir fark yoktur; bu niyet ise, toprağı ele geçirmek ve halkını mümkün olan her şekilde sürgün etmek üzerine kuruludur; hükümetlerin değişmesine ve farklılıklarına rağmen, bu politikanın on yıllardır sahada sabit kalması bunu göstermektedir.

Yahudi varlığının bu kararı, ister rezillikte öncü olanlar olsun, isterse rezilliğin kapısında bekleyenler olsun hain rejimlerden normalleşenlere yönelik bir şamar niteliğinde olduğu gibi Yahudi varlığıyla normalleşmenin Filistin halkının çıkarlarını gerçekleştirmek, onun haklarını elde etmek ve “devletçiklerini” kurmak için yapıldığı yönündeki yalan iddialarını ifşa etmektedir.Açlıktan kırılan insanlara bir yudum su veya bir torba un götürerek şefaatte bulunmak için yapılan bu normalleşme bile Yahudi varlığının hoşuna gitmemektedir. Knesset'in yaklaşık bir yıl önce Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oy çokluğuyla kabul ettiğini de belirtmekte fayda vardır.

Ayrıca bu, sözde “ulusal proje” sahiplerine yönelik bir şamar ve geriye sadece kendileri, pozisyonları, yolsuzlukları, kutsal görevleri olan güvenlik koordinasyonu ve altında insanların acı çektiği krizleri getirmeleri dışında hiçbir şey kalmayana kadar aşınmış olan projelerinin iptalinin ilan edilmesidir;tüm ekipmanlarını ve araçlarını uluslararası kararların vehimleri haline getiren ve suç ortaklığına dayalı bir uluslararası sisteme bahis oynayanlar da bizzat onlardır.

Kararları ve eylemleriyle bu varlık, işleri sıfırlama, yani her şeyi alıp Filistin halkının yok edilmesi veya göç ettirilmesi pahasına hayatta kalmanın sadece kendisine ait olduğu denklemiyle yapmaktadır.Ancak bu kavmin doğasında bulunan alçaklık ve yozlaşmışlığa rağmen, özellikle de güç ve mülk sahibi olduklarında; أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذاً لَّا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيراً“Yoksa onların, mülkten (yeryüzü saltanatından) bir hissesi mi var? Öyle olsa, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.” [Nisa 53]Ancak bu durum, işleri ve aynı şekilde ümmeti sıfır hale getirecektir; böylece bunları, yöneticilerin aldatması veya düzenbazlığı olmadan ve onlarca yıllık aldatma, komplo ve boşa harcanmış emeklerle tüketilmiş projeler olmadan sorumluluklarının önüne koyacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yusuf Ebu Zer

Devamını oku...

İç Devrimler İle Yahudilerin Pusuda Beklemesi İkilemi Arasında, Suriye!

Haber - Yorum

İç Devrimler İle Yahudilerin Pusuda Beklemesi İkilemi Arasında, Suriye!

Haber:

Süveyda'daki Dürzi bir grup, Beşar Esad'ın firar etmesinin ve devrimcilerin Şam'a girmesinin ardından kurulan Suriye hükümetine karşı harekete geçti. Aynı zamanda Yahudi varlığı, Süveyda’daki mezhepçi hareketi desteklemek amacıyla Şam'a ağır saldırılar gerçekleştirdi.

Yorum:

13 yıllık devrim, Beşar'ın firar etmesinin ardından Şam'a ulaşıp ilk hükümetini kurmayı başardığından beri, Suriye'nin istikrarını engellemek için kargaşa eylemleri hiç dinmedi ve bu suç eylemleri Yahudi varlığının düşünce ve planlarından hiç de uzak değildi.Yahudi varlığının en belirgin müdahalesi ise son zamanlarda Süvayda'da yaşanan olaylarda olmuştur; zira Şam'ın merkezine, yani Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Halk Sarayı'nı hedef alan sert saldırılar düzenlemiştir.Bunun öncesinde de, Alevilerin çoğunlukta yaşadığı Lazkiye ve Suriye sahilindeki olaylardan da uzak değildi.Aynı durum, fırtına öncesi sessizliği andıran bir sessizlik dışında şu ana kadar hiç durulmamış olan Kürt SDG hareketi için de geçerlidir.

Amerika'nın kendisi için çalıştığı ve Yahudi devletinin övündüğü Orta Doğu'nun jeopolitik istikrarından sürekli olarak söz edilse de, bu istikrarın öncesinde Gazze, Batı Şeria ve İran'da olduğu gibi birçok türde kargaşalar, savaşlar ve sistematik yıkımlar yaşanmaktadır.Suriye, başına gelen haksızlık ve zulme ve maruz kaldığı savaş ve komplolara rağmen, Müslüman ülkelerin kalbi olan Şam’ın kendisine ve tarihine yakışır bir duruş sergilemek için hızlı bir şekilde ayağa kalkma ve ilerleme gücüne ve enerjisine sahiptir.Nitekim bugün, devrimin, kargaşaların, cinayet ve yerinden edilmenin üzerinden on üç yıl geçtikten sonra, ümmetin düşmanları olan Yahudiler ve onların arkasındaki Amerika ve Avrupa, Suriye'deki kırılgan durumdan faydalanıp bu durumu istismar ederek fitne çıkardılar ve bölünme ve parçalanma çağrısında bulundular; böylece Suriye, Dürziler, Aleviler ve Kürtler arasında bölünmüş mezhepsel ve etnik kantonlardan oluşan bir grup haline gelecek, geriye kalanların kendi kendilerini hareket ettirecek bir gücü kalmayacak, aksine kuzeydoğudan batı kıyısına ve güneydoğuya kadar düşmanların kendi gözleri olsun diye türettiği varlıklar sayesinde her yönden kuşatılmış hareket edemeyecek bir varlık olacaktır.İster bu varlıklar, Lübnan'da olduğu gibi bağımsız devletçikleri oluşturan bağımsız varlıklar olsun, ister Irak'taki Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi federal bir birlik içinde birleşmiş varlıklar olsun, yani bölünmenin şekli ne olursa olsun bu, dert üstüne bir dert ve yıkım üzerine bir yıkımdır.

Bugün Suriye'deki yönetim sisteminin görevi, Amerika ve Türkiye'nin oyunlarından elini çekmektir.Zira onların, Emevi devleti ve Hilafet döneminin başından beri Şam'a karşı besledikleri kin dolu bakışlarında hiçbir şekilde bir farklılık olmamıştır.Dolayısıyla Amerika, Suriye'nin devletçiklere veya varlıklara bölünmesini hiç umursamıyor ve Türkiye ise Amerika'nın kendisine yeni Ortadoğu'da bir rol vaat ettiği sürece, bu durumdan hiç rahatsız olmayacaktır.

Bugünkü Suriye'nin yöneticilerine gelince; hala üzerlerinde geçmiş yıllardaki korku egemen olup büyük aktörlerin öfkesinden kurtulmayı umut ediyorlar ve Amerika ile Türkiye'nin peşinden gitmenin kendilerini siyasi ve askeri felaketlerden kurtaracağı yanılgısı içindedirler.Son 14 yıldır başlarına gelenlerin Amerika'nın eseri, Türkiye'nin iş birliği, birçok Arap ülkesinin finansmanı ve Yahudi varlığının suçlarından başka bir şey olmadığını fark edemediler. O halde bu insanlar, nasıl tüm ümmetin vahdetinden kaynaklana Suriye'nin birliği için Ensarlar ve yardımcılar olacaklar ki?!

Bölünme hayaleti bugün, Suriye, Irak, Sudan, Libya ve hatta Pakistan gibi birçok Müslüman ülkeye musallat olmuştur. Bu sadece Amerika ve Yahudilerin bir arzusu değildir, aksine gece gündüz süren bir tuzak, bitmek bilmeyen planlar ve yorulmak bilmeyen çabalardır. Bu ülkenin ve diğer Müslüman ülkelerin halkı, Amerika'nın, ajanlarının, yandaşlarının ve müttefiklerinin komplolarını onların başına geri çevirmek için akidelerine, bu akideden fışkıran yönetim sistemlerine ve bunların içerdiği öz güvene ve mutlak korumaya geri dönmedikçe, bu eylemler asla durmayacak ve bu tuzak da sahibine geri dönmeyecektir. Şüphesiz Allah, dinine ve emirlerine tabi olanların yardımcısıdır ve kulları üzerinde mutlak güç sahibidir.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...

İslam Nizamı Bir Bütündür, Bölünemez!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İslam Nizamı Bir Bütündür, Bölünemez!

Haber:

Suriye hükümeti şu anda geniş çaplı yasal ve düzenleyici reformlar yoluyla finansman haritasını yeniden çizmeye çalışıyor.Merkez Bankası Başkanı, Maliye Bakanlığı ile iş birliği içinde 6 ila 12 ay sürecek bir istikrar planı hazırladıklarını ve bu planın, Merkez Bankası'nın reformunu, bankacılık kanunlarının değiştirilmesini, konut finansmanı programlarının başlatılmasını, sosyal güvenliğin güncellenmesini ve yurtdışındaki Suriyelilerin yatırımlarının teşvik edilmesini içerdiğini belirtti.Plan, İslami finansman araçlarını teşvik etmek için bankacılık düzenlemelerinin güncellenmesini ve Suriye'de geleneksel tahvillerin yerine İslami şeriat hükümlerine uygun ilk İslami tahvillerin ihraç edildiğinin duyurulmasını içeriyor. Hükümet, bu adımların, yeniden yapılanma çabalarını destekleyebilecek ve yabancı sermayeyi çekebilecek, aynı zamanda şeffaflığı ve veri kalitesini uluslararası standartlara uygun şekilde artırabilecek daha verimli ve bağımsız bir bankacılık sisteminin oluşturulmasına katkıda bulunmasını umut ediyor. (El Cezire).

Yorum:

Eğer Suriye halkı, İslam şeriatının uygulanmaya ve uyulmaya elverişli kanunların İslam şeriatı olduğuna ve sorunlara yönelik gerçek çözümün de İslam olduğunu inanıyorsa,o halde Suriye hükümeti neden İslam'ı kâmil bir şekilde uygulamıyor?Neden kapitalist ekonomik çözümleri benimsemek için, bunlara “İslami bankalar” ve “İslami tahviller” gibi İslam kılıfı giydirme girişiminde bulunuyor?!

Yamalarla yetinmek, İslam'dan geldiğini iddia etseler bile hiçbir meseleyi çözmeyecektir; çünkü aslı fasit kapitalist sistem olduğu sürece, ondan dallanan şey de fasit olacaktır. Zira bizler, Müslüman ülkelerde aynı yöntemi izleyen ve başarısız olan, hatta ekonomik krizi daha da derinleştiren birçok girişimlere şahit olduk.Öte yandan İslam'ın, akide ve nizam olarak bir bütün olarak alınması gerekmekte olup İslam'ın bölünmesi veya ondan alıntılar yapılması imkansızdır.

Bu nedenle Suriye hükümetinin yapması gereken, İslam'ın bazı hükümlerini oradan buradan iktibas etmek değil, İslam'ı kâmil bir şekilde uygulamak olup bunları ayıpları ortaya çıkmış ve başarısızlığı ifşa olmuş kokuşmuş kapitalist sisteme entegre etmek için tahrif yoluna gitmemektir. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nezir İbn-i Salih – Tunus

Devamını oku...

Trump, İnsan Kurbanlarına Rağmen Savaştan Para Kazanıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Trump, İnsan Kurbanlarına Rağmen Savaştan Para Kazanıyor!

Haber:

BBC News, 14 Temmuz'da ABD Başkanı Donald Trump'ın Moskova'ya Ukrayna'daki anlaşmazlığı 50 gün içinde çözmesi çağrısında bulunarak ticaret ortaklarına aşırı yüksek gümrük vergileri uygulama tehdidinde bulunduğunu bildirdi.Ayrıca ABD ve NATO, Kiev'e büyük miktarda askeri teçhizat sağlama konusunda anlaştı.

Trump şöyle dedi: “50 gün içinde anlaşmaya varamazsak yaklaşık yüzde 100 oranında çok ağır tarifeler uygulayacağız.” Bunun, “Rusya'nın ticaret ortaklarını hedef alan “ikincil gümrük vergileri” olacağı eklemesinde bulundu.

Ayrıca Ukrayna'ya milyarlarca Dolarlık askeri teçhizat sağlanacağı eklemesinde bulunarak şöyle dedi: “Washington, “yüksek kalitede silahlar” üretecek ve bunları Kuzey Atlantik İttifakı'na gönderecek, ardından ittifak da bunları “ihtiyaç duyulan yerlere” gönderecektir.”

Yorum:

Trump'ın Rusya'ya ikincil gümrük vergileri uygulama tehdidi ve Ukrayna'ya silah sağlama sözü, iyi düşünülmüş bir plan gibi görünüyor.Ukrayna'daki askeri çatışmanın devam etmesinden memnun olmadığı doğrudur; ancak sonuçta bundan en çok faydalanan ABD’dir.

Amerika'nın planlarının NATO'nun Avrupa'daki rolünü yenilemeyi hedeflediği varsayıldığında, Ukrayna'daki çatışmanın başlangıcından bu yana NATO'nun öneminin pekiştiğini ve iki ülkenin daha NATO'ya katıldığını görmekteyiz.Rusya'nın bir Avrupa Birliği ülkesine saldırmaya hazırlandığı düşüncesi, Avrupalı siyasetçileri rahatsız ediyor. Bu yüzden Avrupa Birliği kendini silahlandırıyor ve Amerika'dan silah satın alıyor.Savaş boyunca Amerika'nın, kendi kollarına bol miktarlarda ve şartlara bağlı olarak silah sağladığını, böylece savaş rotasını uzaktan kontrol edebildiğini gözlemliyoruz.

Trump, Avrupa Birliği'nin savaşın tüm masraflarını üstleneceğini ve onun NATO'ya yaptığı katkıları ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının %2'sinden %5'ine çıkardığını iddia ediyor. Dolayısıyla en modern silahlar, Avrupa'nın hesabından, Amerika'nın kasasına, yani bu savaştan para kazanmak için Kuzey Atlantik İttifakı aracılığıyla Ukrayna'ya gönderilecektir.

ABD'nin planının, Rusya'nın Avrupa'ya olan enerji akışını kesip kendi petrol ve doğalgazını Avrupa'ya satmak olduğunu varsayarsak ki bunda da başarılı olmuştur. Zira Avrupa, Rus petrol ve doğalgaz alımlarını %100 olmasa da önemli oranda azaltmıştır. Eurostat'a (Avrupa Toplulukları İstatistik Ofisi) göre, Avrupa Birliği'nin deniz yoluyla Rus ham petrol ithalatına yönelik yasağı 5 Aralık 2022'de yürürlüğe girmiş, ardından da petrol ürünlerine yönelik yasak ise 5 Şubat 2023'te yürürlüğe girmiştir. 2025 yılının ilk çeyreğinde AB'ye en büyük petrol tedarikçileri ABD (%15,0), Norveç (%13,5) ve Kazakistan (%12,7) olurken, aynı zamanda ABD, AB'ye en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz tedarikçisi (%50,7) olmuştur.

Savaş ve silah harcamaları Avrupa Birliği'ni zayıflatıyor ki bu da Amerika'nın planlarından biridir. Nitekim Amerika, Avrupa Birliği'nin katılımı olmadan Ukrayna'daki çatışmayı tek başına çözme taahhüdünde bulunduktan sonra, Avrupalı siyasetçiler büyük bir şok yaşamıştır.Buna tepki olarak her zamanki kurnazlığı ve sinsi tavırlarıyla İngiltere, Rusya ile arasında olan anlaşmaları bozarak Amerika'nın planlarını bozmaya başlamıştır.Zira İngiltere, Amerika'nın çıkarlarıyla açıkça çelişse bile, Rusya'yı parçalamak ve Ukrayna'ya her türlü yardımı sağlamak için çaba gösteriyor.Ancak bu, Amerika'nın çıkarlarına hizmet ediyor; çünkü Avrupa Birliği, Ukrayna ve Rusya'nın kaynakları tüketilirken, Amerika bir kenarda bekleyip zaman harcıyor ve silah satışlarından para kazanıyor.

Amerika, İngiltere ve Fransa gibi Batılı güçler, açıkçası Ukrayna halkının akıbetini hiç umursamıyor.Zira onlar, Ukrayna'nın doğal kaynaklarına sahip olma hakkı için birbirleriyle mücadele ediyorlar.Bu nedenle savaş uzamakta olup ağır insan kayıpları olacaktır; çünkü insan hayatı, fiilleri fayda ve kâr açısından değerlendiren pragmatizm felsefesine dayalı kapitalist sistemde hiçbir değere sahip değildir. Bu yüzden bu savaşta bu ülkeler fayda sağladığı sürece, savaş uzayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER