Cumartesi, 21 Muharrem 1446 | 2024/07/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Avrupa Birliği’ndeki İslamofobi Olgusunun Çözümü! İki Parti Arasındaki Ortak Bir Sorundur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Avrupa Birliği’ndeki İslamofobi Olgusunun Çözümü! İki Parti Arasındaki Ortak Bir Sorundur!

Haber:

Avrupa'da İslam karşıtlığı olgusu, özellikle Gazze’de yaşanan son olaylardan sonra giderek artan bir endişe kaynağı haline geldi.İster aşırı sağcı ister ana akım olsun, siyasi partilerin her ikisinin de bu olguda önemli etkisi vardır; bu da Avrupa Birliği’ni, Müslüman karşıtı duyguları, ayrımcılığı ve bunların çözümlerini araştırmaya sevk etmektedir.

Yorum:

Avrupa Birliği, üye devletleri Müslüman karşıtı önyargılarla mücadele etmeye ve Müslüman toplulukların güvenliğini sağlamaya teşvik etmektedir. Yapısal İslamafobi hâlâ yaygınlığını korumaktadır; zira Müslümanlar, istihdamda ayrımcılık, taciz ve önyargılı politikalarla karşı karşıyadır. Nitekim Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI), özellikle Müslüman kadınları hedef alan Müslüman karşıtı nefret olaylarında artış olduğunu ifade etti. Ayrıca Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA), ırkçı olaylara ilişkin verilerin düzenli olarak yayınlanması çağrısında bulundu ve ırkçılık karşıtı eğitime olan ihtiyacı vurguladı. Aşırı sağcı siyasi partilerin yükselişi, Avrupa'da İslam karşıtı duyguların normalleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Zira Fransız Ulusal Mitingi, Almanya’daki Almanya İçin Alternatifi ve Hollanda Özgürlük Partisi gibi partiler, siyasi ivme kazanmak için Müslüman karşıtı söylemlerden yararlandılar. Ayrıca bu gruplar, Kur’an’ın yasaklanması ve camilerin kapatılması gibi aşırı tedbirler önermişler ve destek toplamak için korku tacirliği taktikleri kullanmışlardır.İslam’a yönelik bu açık düşmanlık, kıta genelinde İslamofobinin yükselişine büyük katkı sağlamıştır.

Ancak İslamofobi sadece aşırı sağ partilerle sınırlı değildir; aksine merkez ve sol partiler de dahil olmak üzere ana akım siyasi partiler tarafından da besleniyor. Bu gruplar çoğu zaman İslam karşıtı politikalarını laiklik ve kimlik siyaseti örtüsünün arkasına gizlemektedirler. Örneğin Almanya’daki Sosyal Demokratlar/Yeşiller koalisyonu, artan Yahudi karşıtlığından Müslüman toplumunu suçladığı için ağır eleştirilere maruz kalmış, bu da Alman Müslümanlar arasında endişelere yol açmıştır. Yine Fransa’daki ayrılıkçılık karşıtı yasa, İslami örgütlere ciddi kısıtlamalar dayatmış ve orantısız bir şekilde Müslüman toplulukları hedef alarak dini semboller üzerindeki yasağı genişletmiştir.

Aşırı sağın İslam karşıtlığı açık bir şekilde ortaya çıkmışken solun yaklaşımı ise, gizliden İslami kimlikleri yeniden şekillendirmeyi ve dini ifadeyi sınırlandırmayı amaçlayan kimlik politikalarını içeriyor.Bu laik yaklaşım, laik değerleri koruma kisvesi altında Müslümanların inançlarını özgürce uygulamalarını kısıtlamaktadır; her ne kadar bu taktikler daha az belirgin olsa da, aynı derecede zararlı olup İslam’a karşı derin ve köklü bir önyargıyı yansıtmaktadır. Bu da AB’nin İslamofobi ile mücadele çabalarını güvenilmez bir hale getirmektedir. Avrupa toplumlarındaki İslam’a karşı derin ve köklü önyargılar, bir süresidir beslenip körüklenmektedir. Bu da Avrupa’daki İslamofobik duyguların yükselişini partiler üstü bir mesele haline getirmektedir; zira hem aşırı sağcı siyasi gruplar hem de ana akım siyasi akımlar soruna katkıda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla aşırı sağın açık düşmanlığı ve ana akım tarafından dini uygulamalara getirilen hafif kısıtlamalar, Müslümanlar için önemli zorluklar teşkil etmektedir. Avrupa Birliği'nin İslam karşıtı olayları izleme çabalarına bu gözle bakılmalıdır; bu da Müslümanlar arasında sahte bir güvenlik duygusu oluşturmakta ve Müslüman toplulukların ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşılamak yerine süregelen ayrımcılık gerçeği gizlenmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Okay Pala

Devamını oku...

Yahudi Varlığı Hudeyde Limanını ve Elektrik Santralini Bombaladı Peki Bizim Aramızda Kısasa Kısasla Cevap Verecek Seçkin Adamlar Yok mu?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığı Hudeyde Limanını ve Elektrik Santralini Bombaladı Peki Bizim Aramızda Kısasa Kısasla Cevap Verecek Seçkin Adamlar Yok mu?!

Haber:

20/07/2024 Cumartesi akşamı televizyon kanalları, Yahudi varlığının Hudeyde limanını ve Yemen’deki elektrik santralini bombaladığını ve bir Yahudi ordusu sözcüsünün yaptığı açıklamada şunları ifade ettiğini aktardılar: “F-15 savaş uçakları kısa bir süre önce Yemen’deki Hudeyde limanı bölgesindeki Husi grubuna ait yerleri hedef alan baskınlar düzenledi ve bu baskınlar, geçtiğimiz aylar boyunca “İsrail’e” yönelik düzenlenen yüzlerce saldırıya bir yanıt olarak gerçekleşti.”Pazar günü Husilere bağlı Sağlık Bakanlığı,Yahudi varlığının dün akşam saatlerinde Yemen’e yönelik saldırısında şehit sayısının 6’ya yükseldiğini, 3 kişinin kayıp olduğunu ve çoğu ağır yanık olmak üzere 83 kişinin de yaralandığını bildirdi.

Yorum:

Yahudi varlığının Hudeyde limanını ve elektrik santralini bombalaması, Husi grubunun resmi sözcüsü aracılığıyla 19/7/2024 Cuma günü, Tel Aviv’e düzenlediği ve bir kişinin ölümüne ve diğerlerinin de yaralanmasına yol açan insansız hava aracı saldırısını açıklamasının ardından gerçekleşti. Aksa Tufanının başlangıcından bu yana Husi grubu tarafından gerçekleştirilen 200’den fazla roket ve insansız hava aracı saldırısına ve Yahudi varlığının bunlara hiç aldırış etmemesine rağmen bu bombalama ve yıkımın tek bir Yahudi’nin öldürülmesine cevap olarak gelmesi üzücüdür.

Yahudi uçaklarının kat ettiği mesafe, bu suçlu varlığın Arap rejimlerini hiç umursamadığını ve herhangi bir gerçek tepkiyi hesaba katmaksızın Yemen’de, ondan önce de Suriye ve Lübnan’daki yerlere yönelik arbedesini ve bombalamasını uyguladığını göstermektedir. Nasıl uygulamasın ki; zira suçlu varlık, bir taş atımı uzaklıkta olan Lübnan’daki direniş ekseni kanadının herhangi bir gerçek öfkesinden emindir. Zira direniş ekseni, on ay boyunca Gazze'deki kardeşlerimizin kanı akıtılırken, sınırlarda çatışma düzeyine bile ulaşmayan göstermelik atışmalarla yetindi!

Bu olaylar, basiret sahibi herkesin, tüm bu rejim ve grupların, laikliklerinin açığa çıktığını, bunların engelleyici ve aşağılık olmalarının yanı sıra sahte bir şekilde İslam’ı iddia ettiklerini, ümmete komplo kurduklarını, ümmetin çıkarlarına hizmet eden ve ülkesinin kurtuluşuna katkıda bulunan herhangi bir gerçek eylemde ümmeti yardımsız bıraktıklarını kesin olarak teyit etmesi için gözündeki perdeyi kaldırtmıştır. Bu nedenle fertleri, alimleri ve partileriyle ümmetin görevi, onların ihanetlerini örtbas etmek veya yalanlarını savunmak için değil de, onları devirmek ve yöneticilerini alaşağı etmek için tüm bu rejimlere karşı mücadeleye girmeleri gerekir ki böylece ordular askeri iradelerini yeniden kazanabilsinler ve Yahudi işgalinden ve sömürgecinin hegemonyasından kurtulmak için samimi bir şekilde liderlik edebilsinler. Bu mücadele, Allah Subhânehu ve Teala’nın şu kavlinden dolayı farzdır: وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir ümmet/topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Âl-i İmran 104]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Kayser Şemsan – Yemen

Devamını oku...

Özbekistan, Yaralar Altında İnleyen ve Zaman Uzasa da Muzaffer Olacak Olan Ümmetin Bir Parçasıdır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan, Yaralar Altında İnleyen ve Zaman Uzasa da Muzaffer Olacak Olan Ümmetin Bir Parçasıdır!

Özbekistan, halkının on yıllar boyunca komünist baskı altında yaşadığı, ardından onlarca yıl tiran Kerimov’un yönetimi altında acı çektiği Orta Asya ülkelerinden biridir; zira Özbekistan halkı, zulüm ve işkenceye maruz kaldıkları gibi bunun da ötesinde bu ölmüş tiranın işlediği suçlar ve oradaki Müslümanlara yönelik işkencesi hakkında büyük bir uluslararası karartmaya da maruz kaldılar.

İnsan Hakları İzleme Örgütü 2004 yılında yayınladığı bir raporda, yaklaşık 7,000 kişinin hapsedilmesine yol açan ve halen devam etmekte olan bir kampanyanın parçası olarak Müslüman “muhaliflerin” tutuklamaya ve işkenceye maruz kaldıkları bildirmiştir. Zira hükümetin bu kampanyası, dini inançlarını hükümet tarafından idare edilen camiler ve dini okulların dışında veya hükümet yasalarının dayattığı sıkı kontroller çerçevesi dışında uygulayan bağımsız Müslümanları hedef almıştır. Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Avrupa ve Orta Asya Bölümü İcra direktör Rachel Dunbar şunları söyledi: “Özbekistan hükümeti, barışçıl Müslüman muhaliflere karşı acımasız ve merhametsiz bir kampanya yürütüyor; zira bağımsız Müslümanlara yönelik operasyonların boyutu ve vahşeti, bunların iyi koordine edilmiş ve organize edilmiş bir dini zulüm kampanyası çerçevesinde gerçekleştiğini açıkça göstermektedir.” Ve şöyle ekledi: “Bir kadın, oğlunun gözaltında uğradığı işkence ve ölümle ilgili konuştuktan sonra aşırı dincilikle suçlandı; zira oğlu "aşırı dincilik" suçlamasıyla hapsedilmiş ve görünen o ki kaynar suya batırıldıktan sonra Ağustos 2002'de hapishanede ölmüştü; nitekim uluslararası protestoların ardından yetkililer Mahadarova’yı serbest bıraktı. Ancak baskınlar ve tutuklamalar hız kesmeden devam ediyor ve Ocak ayından bu yana en az 26 bağımsız Müslüman mahkum edildi.”

Bu, cezaevlerinde işkence altında ölen veya taciz ve istismara uğrayan ya da herhangi bir suçu veya günahı olmaksızın çeyrek asra varacak şekilde uzun yıllar cezaevlerinde kalan on binlerce Müslümandan sadece bir örnektir.

Hükümet tarafından hedef alınan kişilerin yarısından fazlası Hizb ut-Tahrir üyesidir; zira Özbekistan hükümeti, Hizb-ut Tahrir’in Hilafet Devleti’nin kurulmasına ve İslami hayatın yeniden başlatılmasına yönelik davetini, kendisine yönelik bir tehlike ve bir tür yıkıcı ve tahrip edici faaliyetler olarak görmektedir! Ayrıca mahkemeler, Hizb-ut Tahrir üyelerine, partinin ders halakalarına katılanlara ve partinin yayınlarını dağıtanlara ve hatta bulunduranlara uzun hapis cezaları vermektedir. Nitekim bu durum, Hizb-ut Tahrir’li erkek ve kadın gençler ile ailelerinin ve orada dinleri üzere sabit kalan Müslüman kitlelerin, İslam’a ve ehline karşı kin besleyen suçlu rejim tarafından vahşi ve barbarca bir kampanyaya maruz bırakıldığı 2016 yılına kadar devam etti.

Tiran Kerimov ölünce onun yerine Cumhurbaşkanlığı görevine, kendisinin iddiasına göre özgürlükleri serbest bırakma, insan haklarına saygı gösterme ve aktivistleri ya da muhalifleri taciz etmeme sözü veren Başbakan Mirziyoyev geldi.

Ancak bu zorba rejimler, aslında Amerika’nın kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettirdiği kuklalar tarafından yönetilen karton rejimlerdir; zira bu rejimler, ülkeyi yağmaladılar, onu düşmana sattılar ve kafirle yapılan anlaşma kapsamında Batı’nın onların kalmasını sağladığı koltuklarındaki varlıklarının devam etmesini sağlamak için insanlara işkence edip zulmettiler. Dolayısıyla onların iktidarda kalmaları, efendilerine hizmet etme boyutuna bağlıdır. Bu yüzden tüm özgürlük ve insan hakları sloganları, aslında demir yumruk gücüne dayalı zorba yönetimin çirkin yüzünü örtmek için kullanılan parlak sloganlardan ibarettir. İnsan hakları ve özgürlükler sloganlarına gelince; bunları bize ihraç eden Batı bile, Gazze’de ve başka yerlerde yaşanan son olaylarda, bunların sadece iktidardaki cuntanın çıkarlarını gerçekleştirmek için halkla alay eden bir ilah olduğunu ortaya koymuştur.

2016’da yeni bir özgürlük ve adalet dönemi sözü veren Özbekistan Cumhurbaşkanı, bugün, 1999 ve 2000 yıllarında yargılanan ve 20 yılı aşkın süre Kerimov’un cezaevlerinde yatan 23 Hizb-ut Tahrir gencinin yeniden tutuklanması için dişlerini gösterdi ve sonra bu gençler, dayak ve elektrik şokuna maruz kalmanın yanı sıra bazen karısına tecavüz etmekle, diğer bazen de çocuklarına ve akrabalarına işkence etmekle tehdit edilerek uydurma suçlamaları imzalamaya zorlandılar. Nitekim Rabbimiz Allah’tır demekten başka hiçbir günah ve suçu olmayan 16 genç, tutuklanarak hapse atıldı.

Rejimin ölmüş Kerimov’un izini takip ederek işlemiş olduğu bu suç, aslında Pakistan, Özbekistan ve Orta Asya ülkelerini, Sovyet yönetiminden kurtulduktan sonra kendi kontrolü altında tutmak için insan yapımı yönetimin altında kalmasını isteyen Amerika’ya bir hizmettir. Aslında tüm bunlar, milletin huzursuzluğundan ve gerçek ve kapsamlı bir kalkınma arzusundan dolayı dünyada olup bitenlere karşı bir tepkiden başka bir şey değildir; zira Hilafet kurulacak, Allah’ın dini yeryüzünde tatbik edilecek ve Orta Asya ülkeleri tüm başkentleriyle birlikte yeniden, alimler, hafızlar, liderler ve mücahitler çıkaran İslam ümmetinin bir parçası olacaktır. Böylece Orta Asya halkı, İslam’ın izzetiyle nimetlenecek, ülkelerinin servetleri onlara geri dönecek ve ümmetle birlikte İslam’ı, yeniden bir hidayet ve nur risaleti olarak dünyaya taşıyacaklardır.

Zalimlerin dönemi ne kadar uzun sürerse sürsün ve ne kadar zulmedip baskı yaparlarsa yapsınlar Allah’ın izniyle bu olacaktır; zira batıl bir raunt kazanıp dönemi uzasa da, hakkın savaşta muzaffer olması kaçınılmazdır. Zira bu, Allah Subhanehu’nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir.

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Andolsun Zikir’den sonra Zebur’da da: "Yeryüzüne salih kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık.” [Enbiya 105]

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Beyan Cemal

Devamını oku...

Geçmiş İle Bugün Arasında Özbekistan Ve İktidar Rejiminin Kara Tarihi

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Geçmiş İle Bugün Arasında Özbekistan Ve İktidar Rejiminin Kara Tarihi

Özbekistan, Asya kıtasında 448.000 km2’lik bir alanda yer alan, %97’si İslam dinine mensup 35 milyon nüfusa sahip olup asillik, köklülük, şanlı tarih ve yüksek medeniyet açısından zengin bir ülkedir. Hicri birinci yüzyılda fethedilmiş ve başkenti, Müslüman ülkelerin alnındaki bir mücevher, İslam’ın yakutu, mavi kubbelerin başkenti ve İpek Yolu hattı boyunca hayati bir merkez olarak kabul edilen Semerkant olmuştur. Bu da onu medeniyetlerin buluşma noktası, bilim ve sanat merkezi ve çağlar boyunca kültürün ve dinin yayılması için bir sıçrama tahtası haline getirmiştir. Dolayısıyla Buhari, İbn-i Sina, Tirmizî, Harizmî, Birunî, Zemahşerî, Ebu İshak, Mervezî, Nesai ve Farabi gibi matematik, tıp, felsefe, hadis ve dil bilimlerine önemli katkılarda bulunan birçok alim yetiştirmiş olup liste bu şekilde uzayıp gitmektedir... Nitekim Osmanlı Hilafetinin yıkılmasıyla birlikte Semerkant izzetini, gücünü ve ihtişamını kaybetmiş, burayı Ruslar işgal etmiş ve ancak 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanmıştır; bunun üzerine aralarında İslam düşmanı tiran Kerimov’un da bulunduğu istihbaratçılar iktidarı ele geçirmiş, Semerkant’ı sembolize eden dini boyutu ortadan kaldırmak için başkenti Taşkent olarak değiştirmiş, Müslümanlara zulmetmiş, kutsalları çiğnemiş ve Müslümanlara tecavüz, işkence, yakma, organlarını çalma ve kırma gibi işkencenin en ağır biçimlerini uygulamıştır… Dolayısıyla Özbekistan yönetimi, ülkeyi demir yumrukla yöneten zalim bir diktatörlükten ibaret olup 2005 yılında, kendisine karşı düzenlenen halk protestoları sırasında 10 ila 20.000 protestocunun sokaklarda öldürüldüğü Andican katliamını gerçekleştirmiştir.

Kerimov’un ölümünün ardından onun yerine Rusya’nın onayıyla yeni bir tiran olan Şevket Mirziyoyev geçti; zira Mirziyoyev, Kerimov’un adamlarından biri olup onun başbakanıydı; nitekim Mirziyoyev, iktidara geldiğinde tutuklulara yönelik işkence ve şiddete karşı olduğunu, düşünce ve inanç özgürlüğünü, ifade ve ibadet özgürlüğünü tesis etme yolunda ilerleyeceğini ve tutuklamaya karşı olduğunu iddia etmesine rağmen ancak kısa bir süre önce, terör ve şiddet uygulamaya ilişkin sağlıklı bir temeli olmayan uydurma ve asılsız suçlamalarla 20 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılan 23 Hizb-ut Tahrir üyesini yeniden tutukladı. Dolayısıyla bu da etse etse, Cumhurbaşkanı ve ekibinin İslam’a kin beslediklerine ve eskiden olduğu gibi kâfirlerin çıkarlarını tehdit eden ve onların rahatlarını bozan bir güç noktası olarak geri dönmemesi için İslam ile savaştıklarına delalet etmektedir. Nitekim Hizb-ut Tahrir’li gençler Özbekistan’da yoğun ve belirgin bir varlığa sahip olmalarının yanı sıra ülkedeki gençlerin oranı gerçekten çok yüksektir; bu da İslam ve devleti için, fütüvvet (alicenaplık, babayiğitlik, cömertlik ve delikanlılık) ve coşkunun arasının birleştiği bir toprakta Müslümanlar için büyük bir zenginlik teşkil etmektedir.

Hizb-ut Tahrir’in amellerinin açık olduğu, fikri çatışma ve siyasi mücadele yoluyla Kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in siretini örnek aldığı, amellerinde asla şiddeti benimsemediği ve onun kâfir Batı’nın boğazına takılan onmaz bir diken olduğu hiç kimse için bir sır değildir. Aynı şekilde Amerika ve Rusya tarafından desteklenen Özbekistan rejiminin vahşeti ve onun İslam’ın ve Müslümanların baş düşmanı olan kâfir Batı’nın çıkarlarına hizmet ettiği de hiç kimse için bir sır değildir.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ * مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ(Rasulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.” [İbrahim42-43]

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Emel Bulila

Devamını oku...

Erdoğan: İşgalin Hukuka Aykırılığı Uluslararası Bir Uyanış Oluşturmalı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan: İşgalin Hukuka Aykırılığı Uluslararası Bir Uyanış Oluşturmalı!

Haber:

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Adalet Divanı’nın, Filistin topraklarının "İsrail" tarafından işgalinin hukuka aykırı olduğuna dair danışma görüşünün “uluslararası toplum için bir uyanış” olmasını umduğunu ifade etti.Türkiye Cumhurbaşkanı Pazar günü gazetecilere yaptığı açıklamada, Uluslararası Adalet Divanı’nın, “İsrail’i” Filistin topraklarını işgal eden bir devlet olarak kabul ettiğini ve işgale son verilmesini talep ettiğini açıkladı. Ve Erdoğan şunları söyledi: “İsrail” yaptıklarının cezasını çekmeli, bu ceza bir daha kimsenin böylesi bir zulmü aklından geçirememesini sağlayacak kadar ibretlik olmalıdır. Umarım bu karar ve bundan önce alınan ve “İsrail” tarafından uygulanmayan kararlar uluslararası toplumda bir uyanışı beraberinde getirir. Filistinlilerin acılarına alışmamalı, onların durumunu olağan görmemeliyiz. Her yeni günde daha çok artan bir tonda sesimizi zulme karşı yükseltmeliyiz. Bu bizim insani görevimiz, tarihe borcumuzdur. Bugün takınılan ya da takınılmayan her tavır tarihe geçmektedir. Herkesi tarihin doğru tarafında durmaya bir kez daha davet ediyorum”(Ma’an Haber Ajansı, 21/07/2024)

Yorum:

Va Mutasamah! Va İslamah! Va Muhammedah! Yetimlerin ağızlarından dökülen bu çığlıklar ve feryatlar Erdoğan’ın kulağına ulaştı ama bunlar, gururlu bir Mutasım’a ulaşmadı; zira 1967’den bu yana tüm dünya işgale karşı sesini yükseltiyor ve Erdoğan ise, Uluslararası Adalet Divanı’nın Filistin’i kurtarmasını ya da Filistin halkına topraklarını ve evlerini iade etmesini bekliyor!Uluslararası Adalet Divanı hakkındaki gerçeği bilmemiz adına; şüphesiz o, Yahudi varlığını kuran Avrupa ülkeleri tarafından kurulmuştur! O halde bu mahkemeden nasıl bir iyilik umabiliriz?! Peki bu mahkeme, işgale son verme kararı verene kadar neden ihmalkâr davrandı?! Erdoğan, Uluslararası Adalet Divanı işgalin sona erdirilmesine karar verene kadar beklesin ve zulme ve işgale karşı sesini yükseltsin diye mi!

On aydır şu saate kadar hiç kesilmeyen çocukların, kadınların, yaşlıların ve yaralıların çığlıkları yetmedi mi?! Bu sesler ta gökyüzüne ulaştı; eğer insani göreviniz, sizin de dediğiniz gibi işgale karşı sesinizi yüksek bir şekilde yükseltmekse, o zaman dilediğiniz gibi yükseltin! Filistin halkı artık sizin yalanlarınızdan ve aldatmalarından bıktılar. Hatta Türkiye’den Yahudi varlığına her türlü tedarik ve destek durmadığı için medya bile sizin gerçeğinizi ifşa etti.

Ey tarih yaz ve ay tarih kaydet; Erdoğan işgale ve zulme karşı sesini yükseltti ama Yahudilerle ilişkilerini kesmedi, tam tersine onlara her türlü desteği verdi! Sadece bu kadar da değil; zira medyada yer alan haberlere göre Türk vatandaşları Yahudi ordusunun saflarında savaşıyor! Şunu çok iyi bil ki ey Erdoğan; sen Allah Azze ve Celle’nin ecrinden ve sevabından mahrum kaldın ve senin için, hem günah hem de hayırdan mahrum kalmak kaydedildi.

Filistin halkının hakkını alacak olan Erdoğan değildir, Filistin halkının ve Gazze halkının intikamını alacak olan da Erdoğan değildir; aksine mübarek toprakları kurtaracak olan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan muttaki ve saf olan adamlardır.

Filistin halkı ne Erdoğan'dan ne de diğer hain Müslüman yöneticilerden hiçbir şey beklemiyor; aksine onlar, Müslüman orduların kendileri için ayaklanmasını ve mübarek toprakları kurtarmak için seferber olmalarını kolaylaştırması için Allah’tan bir çıkış yolu ve Subhanehu ve Teala’nın rahmetini bekliyorlar.

وَمَا لَنَا أَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللَّهِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَى مَا آذَيْتُمُونَا وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

Hem bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah’a dayanıp güvenmeyelim ki? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” [İbrahim 12]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Selim – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Olimpiyat Özgürlük Savaşçıları, Sadece İslam’la Savaşmak İçin Çalışıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Olimpiyat Özgürlük Savaşçıları, Sadece İslam’la Savaşmak İçin Çalışıyorlar!

Haber:

16 Temmuz 2024'te Uluslararası Af Örgütü, Olimpiyat Komitesinin kadın Müslüman katılımcıların başörtüsü takmasını yasakladığını bildirdi. Bu hamle, Uluslararası Af Örgütü’nün resmi internet sitesinde şu tepkiye yol açtı: “Fransız Oyunları’nda başörtüsü yasaklanarak neden Olimpiyat değerlerine ve insan haklarına meydan okunuyor?” Delil olarak “seçkinliğin, saygının ve dostluğun” temel değerler olduğu vurgulandı. Olimpiyat Oyunları şu anda Fransa’da yapılıyor ve Fransız hükümeti, başörtüsü yasağını, oyunlara uluslararası katılımcıları da kapsayacak şekilde genişletmeyi seçti.

Yorum:

Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda, oyunlara katılan Müslüman kadın katılımcıların şu sözleri aktarıldı: “Artık nefes bile alamıyoruz. Artık bundan spor bile yapmamız imkansız.”

Fransız yetkililer, “sporda cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık” gibi laik kavramlarında bile ikiyüzlülük sergiliyorlar. Başörtüsü yasağının liberal değerlere bağlılıkla hiçbir ilgisi yoktur; aksine İslam’a doğrudan bir saldırı olup kadınların çıkarlarını önemsedikleri konusunda dünyayı ikna edememeleri bakımından fikri bir zayıflığın göstergesidir. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü, Müslümanlar için bir kanun kaynağı olmadığı gibi inananlar için de bir insan hakları referansı değildir. Bununla birlikte Fransa’nın tutumunun eleştirilebilmesi gerçeği, laik siyasi politikalar yapımında çelişkiler olduğunda Batılı ideolojik tutumlarının nasıl birbiriyle çatıştığını ortaya koyuyor.

Müslümanlar olarak bizler, bu kararların iptal edilmesi için mücadele etmek zorunda değiliz; çünkü Müslüman kadınların bu spor platformlarına ihtiyacı yoktur; aksine onların, hiçbir haklarının ihlal edilmemesi için Hilafete ve İslam’ın hükümlerinin tam olarak uygulanmasına ihtiyaçları vardır.

Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin, İslami olmayan odaklar dışındaki herhangi bir zamanda Müslüman kadınların onurlarının ihlal edilmesine izin vermeleri büyük bir utançtır. Durumun bu şekilde olmaması gerekiyordu; ancak bizler, “Kur’an ve sünnetten nefret edenlerle birlikte bir farzın yerine getirilmesine izin verilmesini” normal bir mesele olarak görmeye başladık!

Müslüman kadınlar olarak bizler, İslam’ın ölçülerinden asla taviz vermememiz ve sadece Allah Subhanehu ve Teala’nın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emirlerine bağlı kalmamız gerekiyor; çünkü dünyevi ödül ve unvana karşın gerçek başarının ölçüsü budur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [Maide 35]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İmrane Muhammed

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 23/07/2024

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 16/07/2024
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- Hayvan Hakları Yasası
- Küresel Kesinti ve Microsoft Krizi
- Lozan Antlaşması'nın 101. Yıl dönümü

H. 17 Muharrem 1446 El-Muvafık M. 23 Temmuz 2024

Devamını oku...

SAYI 505 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER