Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Müminleri Bırakıp Kâfirlerin Yanında İzzet, Şeref ve İtibar Arayanlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müminleri Bırakıp Kâfirlerin Yanında İzzet, Şeref ve İtibar Arayanlar!

Haber:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin ardından sosyal medya hesabından bir tebrik mesajı yayımlayarak “Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan başkanlık seçimini büyük bir mücadelenin ardından kazanarak yeniden ABD Başkanı seçilen dostum Donald Trump’ı tebrik ediyorum.” dedi.

Yorum:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tebrikte şu ifadelere yer verdi. “Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan başkanlık seçimini büyük bir mücadelenin ardından kazanarak yeniden ABD Başkanı seçilen dostum Donald Trump’ı tebrik ediyorum. Amerikan halkının seçimiyle başlayacak olan bu yeni dönemde, Türkiye-ABD ilişkilerinin güçlenmesini, Filistin meselesi ve Rusya-Ukrayna savaşı başta olmak üzere bölgesel ve küresel çapta yaşanan krizlerin, savaşların son bulmasını temenni ediyor; daha adil bir dünya için daha fazla çaba sarf edileceğine inanıyorum. Seçimlerin dost ve müttefik ABD halkı ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Erdoğan’ın tebrik etmesinden hemen sonra da Amerika Birleşik Devletleri'nin seçilmiş başkanı Donald Trump ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede Erdoğan, Amerikan başkanlığına yeniden seçilen Trump’ı tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmede yeni dönemde Türkiye ile ABD arasında iş birliğini geliştirme temennilerini belirtti.

Yeryüzünü ifsat ve fesada boğan, Müslümanları katleden, ümmetin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini çalan, yağmalayan, talan eden, tüm dünyayı kaos ve savaşa sürükleyen, Yahudi sevicisi, İslam’ın ve Müslümanların baş düşmanı ve küfrün mızrak başı Amerika ve onun başkanı olan bir adamdan için Erdoğan’ın dostum diye hitap etmesi asla kabul edilebilir bir durum değildir. Bu söylem en hafif bir tabirle tam bir akıl tutulması, büyük bir garabet ve büyük bir zillettir!

Trump’ın bir önceki başkanlığı döneminde kendisine hakaret içeren bir mektubu yazmasını Erdoğan ne de çabuk unuttu! 2019 yılında Türkiye'nin Suriye'deki operasyonları sırasında Trump, Erdoğan'a yazdığı bir mektupta onu "sert adam" veya "aptal" olmaması konusunda uyardı ve ekonomik yaptırımlar tehdidinde bulundu. Aynı şekilde Papaz Andrew Brunson'ın 2018'de Türkiye'de tutuklanması da iki lider arasındaki ilişkileri etkiledi. Trump yönetimi, Brunson'ın serbest bırakılması için güçlü taleplerde bulundu ve bu süreçte Türk lirası ciddi bir değer kaybı yaşadı. İlaveten Amerika, Trump döneminde Türkiye'ye bazı ekonomik yaptırımlar ve gümrük tarifeleri uyguladı. Bu yaptırımlar, Türkiye ekonomisinde ciddi dalgalanmalara neden oldu.

Türkiye'nin o dönem Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alımı, ABD'nin tepkisini çekmiş ve Türkiye'nin F-35 programından çıkarılmasına yol açmıştı. Amerika bundan dolayı Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında, Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerinin alımı nedeniyle Türkiye’ye bir dizi yaptırımlar uygulamıştı. İktidarın yıllarca terör örgütü kabul ettiği PKK/PYD’ye Amerika’nın onlarca tırla silah ve mühimmat gönderdiği biliniyorken Erdoğan’ın daha halen Trump’tan dostum diye hitap etmesi nasıl bir zillettir!

Tüm bu olup bitenlerden sonra daha halen Erdoğan’ın izzeti, şerefİ ve itibarı Amerika ve Trupm’ın yanında araması ne ile izah edilir?

Allah Subhanehu ve Teâla şöyle buyuruyor:

اَلَّذٖينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَؕ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعاًؕ

“Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa 139)

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yılmaz Çelik

Devamını oku...

İran Cumhurbaşkanı'na: Sabırdan Önce… Dostların ve Düşmanların Kimler?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İran Cumhurbaşkanı'na: Sabırdan Önce… Dostların ve Düşmanların Kimler?

Haber:

Resmi medya organları salı günü, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın şunları söylediğini aktardılar: Tahran, ABD’yi görmezden gelmeyecektir ve “düşmanlarıyla sabırla başa çıkmak” zorundadır.

Cumhuriyetçi Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasından bir hafta sonra Pezeşkiyan şunları söyledi: “Hoşumuza gitse de gitmese de bölgesel ve uluslararası arenada ABD ile uğraşmak zorunda kalacağız.Dolayısıyla bu ilişkiyi ve çatışmayı kendimiz yönetmemiz daha iyi olacaktır.” Ve şöyle ekledi: “Dostlarımıza cömert, düşmanlarımıza ise sabırlı davranmalıyız.” (El Cezire Net)

Yorum:

İran rejimi her gün bize, en hafif tabirle içi boş ve pratikte hiçbir karşılığı olmayan açıklamalar sunuyor; zira o, birçok yerde cömertlik ve sabır gibi iki onurlu ve övgüye değer seciyeden bahsediyor ama sorun burada değil; zira bu iki özellik sadece İran Cumhurbaşkanı tarafından değil, birçok kişi tarafından da iddia edilmektedir. Ama sorun dostların ve düşmanların sınırlandırılmasındadır; yani İran’ın en önemli dostları kimlerdir? Onun düşmanları kimlerdir? İran rejimi için dostluk ve düşmanlığın ölçüsü nedir? Yoksa bunlar da daha önceki açıklamalar gibi içi boş açıklamalar mıdır?

İslam, dostluğun ve düşmanlığın ölçülerini belirlemiştir; zira Subhanehu ve Teala veciz ve hikmetli nâssında şöyle buyurmuştur: الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَO gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.” [Zuhruf 67] “الخُلّة – el-Hulletu”, dostluk demektir; dolayısıyla takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) temeline dayanmayan her dostluk, kıyamet günü düşmanlığa dönüşecektir.Peki İran rejimi, dostluk ve düşmanlıklarında takvayı mı esas almaktadır?Takva, bir Müslümanın tüm fiillerinde Allahu Teala'nın rızasını araması anlamına gelmektedir.Peki İran rejimi, Müslümanlar ile kendi devletinin tebaasının bir parçası gibi mi muamele ediyor?Yahudilere ve kafirlere düşmanlar olarak muamele edip onlara karşı Allah Subhanehu ve Teala'nın emrettiği şerî tedbirleri mi benimsiyor? Yoksa dostlarını öldürmeleri için düşmanlara teslim edip kılını dahi kıpırdatmıyor mu?Dahası Irak'ta, Suriye'de ve başka yerlerde Müslümanları öldürme cüretini gösterdi mi? Yoksa ümmetin düşmanlarıyla ümmete karşı komplo kurup birçok yerde düşmanlarına imkân mı sağladı?

Gerçek olan şu ki, İran rejimi Müslüman ülkelerde Müslümanlara karşı en çok suç işleyen rejim değilse de Müslümanlara karşı en az suç işleyen rejim de değildir.Olayları ve haberleri takip eden veya takip etmeyen biri bunu fark eder ve açıklamaya ve ayrıntıya da bir ihtiyaç duymaz.Sonuç olarak, Müslümanların, bu ajan rejimleri kökünden söküp atmaları ve Allahu Teala'nın kendilerine kurmalarını emrettiği devleti, yani Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Hilafeti kurmaları gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Aşağılık Zirve!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Aşağılık Zirve!

Haber:

Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad, Yahudi varlığının Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırılarını görüşmek üzere Pazartesi günü İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.Zirve, Müslüman liderlerin, Yahudi varlığının Gazze'de Filistinlilere karşı sürdürdüğü soykırımı ve Lübnan’a karşı devam eden saldırganlığı kınayan konuşmalarına sahne oldu.

Zirvede Filistin devletine tam destek verilmesi ve işgal altındaki tüm Filistin topraklarını kapsayacak şekilde Filistin birliğinin sağlanması çağrısında bulunuldu.

Yorum:

400 günden fazla süren katliamların, dökülen kanların ve Gazze’de 45.000’e yakın şehidin ardından bir avuç aşağılık bir araya gelmiş, her bir yönetici ceviz kabuğunu doldurmayan içi boş sözlerle birbirleriyle yarışıyorlar!Bu onlar için yeni bir şey değildir; zira onların ceviz kamuslarında, izzet, onur, zafer ve himmet gibi kelimelere yer yoktur; zira bunlar, ihanet, zillet ve aşağılanmayla dolu bir duyguyla yaptıkları konuşmaların yanında onların dillerinin söylemeye dahi cesaret edemeyeceği sözlerdir.

Bu onların her zaman olduğu gibi onlar tarafından tanık olunan utanç verici kapanış açıklamalarıdır ki açıklamada şuna çağrı bulunuldu; “Filistin halkı ve Filistin devleti için her türlü siyasi ve diplomatik desteğin ve uluslararası korumanın sağlanması, Filistin ulusal birliğinin sağlanması ve Kudüs şehri de dahil Gazze Şeridi’nin Batı Şeria ile birleşmesi de dahil olmak üzere işgal altındaki tüm Filistin toprakları üzerindeki sorumluluklarının etkin bir şekilde üstlenilmesi.”

Peki her türlü siyasi ve diplomatik desteğin sağlanmasını kimden talep ediyorlar?!Amerika’dan mı, Avrupa’dan mı, yoksa Güvenlik Konseyi’nden mi?Filistin halkının korunmasını kimden talep ediyorlar?!Katillerine sabah akşam her türlü askeri desteği sağlayan kimselerden mi?

Sonra maddi destek şekilleri nelerdir? Buna gıda ve ilaç dahil olabilir; askeri desteğe gelince, bu, onlardan hiçbirinin akıllarının ucundan dahi geçmemektedir; dahası bu onlara yasaklanmıştır!

Bundan daha da kötüsü inkarcılar, Gazze'ye ve halkına destek için askeri harekât yapılmasını talep edenleri reddediyorlar; bu onlara göre kesinlikle yasaktır.Dolayısıyla bu rejimlerin kötülüklerine sessiz kalmanın ve onlardan “Siyonist ölüm makinesini durduracak stratejiler” geliştirmelerini ümit etmenin ötesinde... Tüm medya platformlarının, hiç utanmadan ve sıkılmadan insanlar arasında her türlü kötülüğü ve alçaklığı yaymalarının ardından onları ifşa etmek ve ümmet içindeki güç ve kuvvet ehlini de onlardan kurtulmaya davet etmek için kullanılması gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hüsameddin Mustafa

Devamını oku...

Gazze, Riyad’daki Hayal Kırıklığı Zirvesinden Allah’a Sığınıyor ve Akıbetlerinin Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi’nin Akıbeti Gibi Olmasını Diliyor

Gazze halkı defalarca yardım çığlıkları atmış, binlerce kez yardım talep etmiş, iki milyarlık ümmetten ve din kardeşlerinden medet ummuş olsa da kesinlikle Riyad Zirvesi gibi bir zirveden bir yanıt beklememiştir. Ne bu zirveye ne de buradaki komploculara çağrılarına yanıt verecek ve feryadını duyacak bir güç olarak bakmamıştır. Aksine ümmetin geri kalanı gibi Gazze halkı da bu hainlerin hayal kırıklığı yaratacaklarını, komplo kuracaklarını, büyük güçlere yalvaracaklarını ve boyun eğeceklerini yakinen biliyordu. Onlar, Filistin ve halkına karşı komplo kurmaktan, cani Yahudi varlığı lehine Filistin davasını tasfiye etmekten başka bir karar alamazlar.

Gazze’deki tek bir sahne bile ülkeleri ve orduları harekete geçirmek ve dünyayı altüst etmek için yeterlidir, ancak İslam ümmeti, Riyad’da bir kez daha Gazze’yi yalnız bırakan yöneticilerden en ufak bir beklenti içerisinde olmamıştır.

Filistin halkı hiçbir zaman, kendilerini düşmanlarının eline bırakan, ölümlerine, açlıklarına ve kuşatılmalarına sessiz kalan yöneticilere bel bağlamamıştır ve asla bağlamayacaktır. Bu yöneticiler, düşmanı ayakta tutmak, binaları sakinlerinin tepesine yıkmak ve Gazze’nin izlerini silmek için düşmana her türlü yardım ve desteği sağlamışlardır.

Gazze, kendisini yüzüstü bırakıp Yahudilere satan bu yöneticilerden asla yardım talebinde bulunmamış ve onlara bel bağlamamıştır. Zira bunlar, ümmetin rızası olmaksızın sömürgeciler tarafından zorla iktidara getirilen ajanlar ve işbirlikçilerdir. Gazze, İslam ümmeti ve askerlerine umut bağlamış, onlardan bizi boğazlaması için düşmanımızın bıçaklarını bileyen zalimlerin engellerini aşmalarını beklemiştir. Filistin halkı, ümmetten asla umudunu kesmemiştir, ümmet çocuğu için ağlayan bir anne gibi Gazze halkı için gözyaşı dökmekte, ona yardım etmek için yanıp tutuşmaktadır.

Gazze halkı, ümmetin evlatlarının yüreğinde biriken kıvılcımların ve erkeklerindeki öfke birikiminin hain yöneticileri ve rejimlerini yakan bir ateş topuna dönüşeceğine dair ümidini asla kaybetmemiştir. Filistin halkı, Riyad zirvesine katılanların akıbetinin, Mübarek, Bin Ali ve Kaddafi’nin akıbetiyle aynı olacağına dair umudunu asla kaybetmemiştir. Hâlâ, Allah’ın bu ümmetten durumu tersine çevirecek ve denklemi değiştirecek, “bugün savaş günüdür, bugün destan günüdür, bugün mağduriyeti giderme günüdür, bugün kurtuluş günüdür” diyecek yiğitler çıkaracağına inanmaktadır.

Filistin halkı, Gazze’ye yardım etmek yerine onları satan hain yöneticilerden umudunu tamamen kesmiş olsa da kardeşleri ve ümmetin diğer bireylerinden umudunu asla kesmemiştir. Onları eleştirip kınamaları, onlardan hayır beklediklerinin bir işaretidir. Zira eleştiri, genellikle sevilen ve saygı duyulan kişilere yöneltilir.

Ey İslam ümmeti ve İslam’ın askerleri! Artık Gazze ve Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Mescid-i Aksa’sının beklentilerini karşılamanın zamanı gelmedi mi? Allah ve Rasûlü’ne yardım etmenizin, kardeşlerinize yardım ettiğinizde Allah’ın da size yardım edeceğine inanmanızın zamanı gelmedi mi? Bu yardım, Riyad’daki zalim ve komplocu yöneticilerin tahtlarını yıkacak, İslam devletinin kurulmasına, İslam bayrağının yükselmesine ve cihada vesile olacaktır. Böylece siz kurtarıcılar ve değiştiriciler olacaksınız. Allah sizinle belaları kaldıracak, size zafer nasip edecek ve ahiret vaadini gerçekleştirecektir.

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]

Devamını oku...

Riyad’daki Arap-İslam Zirvesi, Yöneticilerin İhanetinin ve Bağımlılığın Bir Kanıtıdır

Müslümanların yöneticilerinin her zirvesi, halklarına ihanetlerini perçinlemek ve sağlamlaştırmak anlamına gelmektedir. Birçok kişi hala bilmese de Arap ve Müslümanların yöneticileri, vahşi sömürgeci projelerini İslam ümmetine ve ülkelerine dayatmak isteyen kafir Batı’nın kölesidirler.

Bu akılsız yöneticiler, dilsel açıdan iflas etmiş durumda. ‘Kınama’ kelimesinden öteye gidemiyorlar. Bu dilsel yetersizlikleri onları 11 Kasım 2024’te Riyad’da gerçekleştirilen zirvenin kapanış bildirisinde “en güçlü ifadelerle” ibaresini eklemelerine yol açtı. Bir yıl önceki zirvelerinde de Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlediği ve devam etmekte olan katliamları “kınadıkları”nı söylemişlerdi. Ancak Yahudi varlığı bu katliamları durdurmak yerine daha da şiddetlendirip Lübnan’a da saldırdı. Tüm bunlar, bu zirvelerin başlangıcından itibaren bölge halkları için yalnızca daha fazla felaket ve komploya yol açtığının, Amerikan projelerinin dayatılmasına, Yahudi varlığının güçlenmesine ve onunla normalleşmeye hizmet ettiğinin açık kanıtıdır.

Sadece bu zirvenin kapanış bildirisine, 2023 yılındaki zirveye kıyasla daha fazla madde eklenmiştir. 38 maddeden oluşan bu bildirinin, yazıldığı mürekkep kadar bile değeri yoktur. Sadece talep, kınama ve uyarı içermektedir. Bu 38 maddelik bildiride, halklarının karşısında, itaatkâr yöneticilerinin yüzlerini azıcık da olsa aklayacak somut ve elle tutulur tek bir madde bile yok. En dikkat çekici maddeleri şunlardır:

- İşgal ordusunun Gazze’de işlediği soykırım suçu kapsamında ortaya çıkan toplu mezarlar, işkence, infaz, zorla kaybetme, yağmalama ve özellikle Gazze’nin kuzeyinde son haftalarda yaşanan etnik temizlik suçlarını şiddetli şekilde kınıyoruz.

- Yahudi varlığının Lübnan’a yönelik süregelen saldırganlığını ve Lübnan’ın egemenliğinin ihlal edilmesini şiddetle kınıyoruz.

- Uluslararası toplumu, Yahudi varlığının uluslararası hukuka saygı göstermesini sağlamak için etkin şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz.

- Yahudi varlığının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve ilgili tüm kuruluşlara katılımını askıya almak için uluslararası destek toplama çalışmalarına başlamak.

- Tüm ülkelerden Yahudi varlığına silah ve mühimmat ihracatının veya naklinin yasaklanmasını talep etmek.

- Filistin topraklarını gasbeden yerleşimcilerin Filistin vatandaşlarına ve mülklerine karşı sistematik olarak artan, işgalci hükümetin desteği ve silahlandırılmasıyla gerçekleştirilen terör eylemlerinin şiddetle kınanması.

- Etkin uluslararası aktörleri, 4 Haziran 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini kurma ve işgalin sona erdirilmesini amaçlayan belirli adımlar ve zamanlamalara sahip, iki devletli çözüm temelinde ve kabul edilmiş referanslar ile 2002 Arap Barış Girişimi doğrultusunda uluslararası bir plan başlatmaları çağrısında bulunulmaktadır.

Arap’ı ve Acemiyle Müslümanların yöneticilerinin devasa bir katılımla düzenledikleri bu zirve ve yayınladıkları sonuç bildirgesi, bu yöneticilerin İslam ümmetine, Filistin ve Lübnan halkına ihanet etmeye ve hayal kırıklığı uğratmaya edecekleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu yöneticiler, ordularını harekete geçirerek Filistinlilere yardım etmeyeceklerini, Amerika ve Avrupa’nın izinden giderek Yahudi varlığına silah ve mühimmat sağlamaya devam edeceklerini ve böylece Yahudilerin Gazze’deki direnişi ve varlığını tehdit edenleri yok etmesine yardımcı olacaklarını net bir şekilde ortaya koydular. Uluslararası sisteme ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulundular. Oysa dünya, çifte standartlı olduğu söylenen uluslararası hukukun aslında Amerika ve Müslüman ülkeleri hedef alan büyük güçlerin elinde bir araç olduğunu çok iyi bilmektedir.

Burada, Ürdün kralının diğerlerinden pek farklı olmayan konuşmasından bir pasaj paylaşmak yeterlidir; zira bu yöneticiler, başta Filistin meselesi olmak üzere Müslümanların sorunlarını, ümmetin birliği ve gasp edilen egemenliğini geri alma projesini tasfiye etmek ve sömürgeci kâfir Batının kollarına atılmak konusunda her zaman konsensüs içerisindedirler. Ürdün kralı yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

- “İsrail”in uluslararası toplum onu ​​durdurmadan Gazze’ye savaş açmasının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti ve bu durum İsrail’i suçlarına ve saldırılarına devam etmeye itti. Uluslararası toplum Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci ülkeler değil mi?

- “Ülkemizdeki genç kuşakları nasıl muhatap alabiliriz?” Dünyanın İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırısını durduramamasını gençlere nasıl izah edebiliriz?” Aslında bu, sizin başarısızlığınız ve ordularınızı Filistin’deki kardeşlerinizi desteklemek için harekete geçirmekte gösterdiğiniz vurdumduymazlıktır.

- “Uluslararası hukukun tüm halkların ve yaşam haklarının korunması için var olduğunu genç kuşaklara nasıl anlatabiliriz?” Aslında bu tamamen yalan ve iftiradır zira uluslararası hukuk, Amerika ve Yahudi varlığı tarafından uzun zaman önce mezara gömülmüş zalimlerin bir yasasıdır. Uluslararası hukuk bir seraptan ve yöneticilerin kullandığı sahte bir bahaneden başka bir şey değildir.

- “Boş sözler değil, trajediyi sonlandırmak, Gazze halkımızı kurtarmak ve ihtiyaç duydukları yardımı sağlamak için ciddi tavırlar ve elle tutulur çabalar görmek istiyoruz.” Samimiyetle söylüyoruz, ey münafıklar! Artık söz değil icraat istiyoruz!

Gerçekten de İslam ümmeti, şeref ve haysiyetten yoksun süslü boş sözler duymak istemiyor. Müslümanlar, liderlerinden, geçmişte liderlerinin düşmanlarına karşı kullandıkları gibi, onurlu ve gururlu bir dil kullanmalarını bekliyor. Tıpkı bir kadının halife Mutasım’a yardım çağrısı yaptığında hemen harekete geçildiği veya Harun Reşid’in Nikiforos’a verdiği cevap gibi, Müslümanlar da liderlerinin sıkıntılarına hızlıca çözüm bulmasını istiyor. Harun Reşit, Nikiforos’a “Ey kâfirin oğlu, mektubunu okudum; cevabım duydukların değil, bizzat göreceklerin olacaktır.” cevabını vermişti.

Trajediyi sona erdirmek için sözü edilen ciddi duruşlar ve somut adımlar, ancak Yahudilerle ciddi bir savaşa girerek mümkün olabilir. Yahudiler, bu savaşta İslam ümmeti erkeklerinin kahramanlıklarını somut bir şekilde görecekler, varlıklarını yeryüzünden silecekler ve tüm Filistin’i geri alacaklardır.

Ey onurlu ümmet! Ey Ürdün halkı! Yöneticilerinizin maskesi düşmüştür. Size ve ülkenize karşı ihanetleri açıkça ifşa olmuştur. Yandaşlarının maskesi de düşmüştür. İhanet konusunda onlardan geri kalır değillerdir. Hilafet Devletini kurmak için artık gasp edilen otoritenizi geri almanın zamanı gelmiştir. Hilafet, onur ve haysiyetinizi koruyacaktır. Amerika, İngiltere ve onların peşinden giden diğer kâfir ülkelerin zorba uluslararası yasalarını Hilafet Devleti ile değiştirmelisiniz. Hilafet, işgal altındaki topraklarınızı kurtarmak için ordularını harekete geçirecek, ihanet ve bağımlılık yolunda dökülen her bir Müslümanın bir damla kanının hesabını küfür ve zulüm güçlerinden soracaktır. Yarını bekleyenler için o çok yakındır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ “Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]

Devamını oku...

Yerel Güçler, Kâfir Batının Politikalarını Uygulamak İçin Kullanılan Birer Piyonlardır, Yemen Halkı İçin Tek Çözüm, Allah’ın Şeriatını Hâkim Kılmaktır

Amr bin Hubreş El Ali (son dokuz yıldır Hadramut Valisinin birinci yardımcısı) liderliğindeki Hadramut Kabileleri Koalisyonu ve Hadramut Konferansı, Hadramut’un gasp edilen haklarını geri almak amacıyla üç ayı aşkın bir süredir Hadramut Platosu’nda oturma eylemi başlattı. PetroMasila şirketinden dizel ihracatını durdurarak, şirketin üretimini durdurmasına neden oldular. Şirketten çıkıp yerel pazara ve Mukalla’daki elektrik santralleri gibi bazı tesislere yakıt taşıyan kamyonların geçişini engellediler.

Bu oturma eylemi, Yemen Başkanlık Konseyi hükümeti ile Husiler arasında Hadramut’tan petrol ihracatının yeniden başlatılması konusunda bir anlaşma yapıldığına dair haberlerin yayılmasının ardından gerçekleşti. Bilindiği gibi, Husilerin, başkanlık konseyi hükümetine ait petrol limanlarına yaptığı saldırılar nedeniyle petrol ihracatı uzun süredir durmuştu. Bu oturma eylemi, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı’nın 27 Temmuz 2024’te Hadramut’a yaptığı ziyaretle aynı zamana denk gelmiş, fakat başkan bu oturma eyleminden hiç bahsetmemişti. Buna karşılık Hadramut Birliği Konferansı, Hadramut’un hizmet ve yaşam koşullarının kötü durumda olduğu gerçeği karşısında bir açıklama yaptı. Konferans, Hadramut’un önemine rağmen yetkililerden hak ettiği değeri görmediğini ve hatta tüm fedakarlıklarına ve sergilediği duruşa rağmen kasıtlı olarak dışlandığını ve ihmal edildiğini belirtti. Yapılan basın açıklamasında, Reşad el Uleymi’nin Hadramut’a yapmayı planladığı ziyaretin hoş karşılanmayacağı, talepler yerine getirilip Hadramut’un tüm hakları verilene kadar kabul edilmeyeceği ifade edildi.

Hala oturma eylemi devam etmektedir, henüz hedeflerinden hiçbirini ulaşmış değildir. Ne protestocuların talepleri karşılanmış ne de Husilerle yapılan sözde anlaşmaya göre petrol ihracatı başlatılmıştır. Bu sırada Hadramut Valisi Mubhut bin Madi oturma eylemini ziyaret etmiş ve talepleri desteklediğini bildirmiş, ancak eylemi sonlandırmak ya da talepleri karşılamak için somut herhangi bir adım atmamıştır. Bunun sonucunda bölgede yakıt krizi yaşanmış ve PetroMasila şirketinden dizel sağlanamadığı için elektrik kesintileri artmıştır. Bu durum, Aden’deki elektrik sistemini de olumsuz etkilemiştir.

Bu durumu inceleyen biri, Yemen’deki şiddetli çatışma ortamında yerel güçlerin siyasi çıkarlar için nasıl kullanıldığını açıkça görebilir. Yemen’deki petrol anlaşması konusunda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri karşıt yönlerde hareket etti. Suudi Arabistan anlaşmayı desteklerken, BAE Hadramut İttifakı aracılığıyla anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu çerçevede Suudi Arabistan, 8 Ekim 2024’te Hadramut Ulusal Konseyi üyeleriyle bir araya gelerek konseyin yeniden aktive edildiğini ve yeni bir idari yapı oluşturulduğunu duyurdu. Bu durum, yerel unsurların görünüşte Hadramut’a hizmet etmek gibi ortak bir hedefi olmasına rağmen, gerçekte siyasi bağlılıklarının farklı olduğunu ve bu bağlılıklar temelinde pozisyon aldıklarını, bazen de işgalci güçlerin çıkarlarına hizmet etmek için kanlı çatışmalara girdiklerini göstermektedir. Sömürgeci güçler ise bölgesel ajanları aracılığıyla hiçbir çaba sarf etmeden rahatça müdahalede bulunmaktadırlar.

Hadramut ve Yemen’in diğer bölgelerindeki halkımız, Yemen’in kuzeyindeki ve güneyindeki siyasi liderlerin, Yemenlilerin sorunları ya da ihtiyaçlarına duyarsız kaldıklarını, kötüleşen ekonomi, elektrik ve su gibi temel hizmetlerin eksikliği konusunda sıkıntılarını daha da ağırlaştırdıklarını fark etmelidir. Bu kişilere artık güvenemeyiz. Çünkü onlar ya Batı’ya hizmet ediyorlar ya da ülkenin kaynaklarını çalıyorlar. Hiçbir şekilde halkın çıkarlarını gözetmiyorlar.

Size Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu buyruğunu hatırlatıyoruz:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً“Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır.” [Taha 124] Bugün biz, Allah’ın dininden, siyaset, ekonomi ve hayatın çeşitli alanlarındaki hükümlerinden uzaklaşmış durumdayız. İslam’ın hükümlerini uygulayan bir devletin yokluğu, tüm sıkıntılarımızın, geçim zorluğumuzun ve hakkımızda hiçbir yemin ve ahit gözetmeyenlerin bize musallat olmasının başlıca nedenidir. Bu yüzden, sizi bu işbirlikçi yöneticileri devirmek, İslam’ı uygulayan Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti altında Allah’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetine göre yöneten bir yöneticiye biat etmek için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER