ABD Başkanı Trump’ın ‘İbrahim Anlaşmaları’nı dayattığı o uğursuz bölge ziyaretinden bu yana estirilen ‘Yahudilerle barış’ rüzgârına Arap ve İslam dünyasının yöneticileri de bir bir katılıyor. Hatta birilerinin ‘Normalleşmede son sırada olacağız!’ demesi bile, bu ihanet sürecinin bir parçası! Lübnan Başbakanı Nevaf Selam’ın 30 Mayıs 2025’te CNN’e verdiği röportajda, ‘Normalleşme yarın görmek istediğimiz barışın vazgeçilmezidir, daha fazla beklenemez’ demesi bile işbirlikçi Arap rejimlerinin Siyonistlerle uzlaşma çabalarının yeni bir halkasıdır! Selam, müzakere süreçleri ve bunların birbiriyle bağlantısına dair sorulan bir soruya “süreçler fikrini sevmediği” yanıtı vermiştir. Selam’ın ‘süreçler’ konusundaki bu tutumu, Filistin davasını tamamen göz ardı ederek Yahudilere hızlıca teslim olma niyetinin açık bir göstergesidir! Bu skandal açıklamalar kamuoyunda büyük bir tepki ve tartışmaya yol açınca, Selam’ın basın ofisi bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada röportajın tamamının izlenmesi, cımbızlanarak yanlış bağlamlara oturtulmaması gerektiği belirtildi. Ayrıca, Başbakan Selam’ın tutumunun gayet net olduğu, farklı yorumlara veya çarpıtmalara izin verilmeyeceği de vurgulandı. Açıklamada “Lübnan, Arap dünyasının temel ilkelerine bağlıdır. İsrail’le herhangi bir normalleşme, sadece bir yol haritası üzerinde anlaşarak değil, ancak ve ancak bir Filistin devleti kurulduktan sonra gündeme gelebilir.’ denildi. Ayrıca açıklamada, ‘İsrail’le kabul edilebilecek tek barışın, Beyrut’ta kararlaştırılan Arap Barış İnisiyatifi’ne dayalı adil ve kapsamlı bir barış olduğu’ ifade edildi.” ‘İster ilk açıklamasında olduğu gibi aceleci bir teslimiyet olsun, ister sonradan düzeltildiği gibi sözde Arap ilkelerine bağlı bir teslimiyet olsun, her iki yol da teslimiyete çıkıyor. Dolayısıyla bu pozisyonların tamamı saçmalıktır ve Müslümanlar nezdinde hiçbir surette kıymet-i harbiyesi yoktur.
Arap Barış Girişimi’ni veya sözde Filistin devletinin kuruluşunu bahane etmek -yani toplu ihaneti ya da Filistin halkını temsil ettiğini iddia edenlerin teslimiyetini mazeret göstermek- bu rezil açıklamaları ve bu acıklı çabaları asla meşrulaştırmaz. Çünkü Filistin meselesi, ne Arapların ulusal bir sorunudur ne de Filistinlilerin vatani bir meselesidir. Bu dava, İslam’ın ve tüm Müslümanların ortak davasıdır. Bu toprakları, İslam’ın şeref yurdu yapmak uğruna mübarek kanlarıyla sulayanların davasıdır. Bu dava, bu toprakları şehit kanlarıyla sulayarak bu ülke ve toprakları İslam’a ve müminlere aziz bir yurt yapan ecdadımızın davasıdır! Bugün Müslümanlar bu toprakları işgalci gasıp Yahudilerden temizlemek için canları feda etmeye devam etmektedirler! Bu yüzden bu tür açıklamalar yalnızca sahibini bağlar, Müslümanları temsil etmez. Aslında bu açıklamalar, o kişiyi iktidara getirenlerin düşüncesini yansıtır. Lübnan’daki Müslümanların duruşu ise, bir ülkenin değil, tüm ümmetin ortak duruşudur...
Bu tür açıklamaların en tuhaf yanı ise, tam da Allah ve Müslüman düşmanı Yahudilerin, başta Gazze olmak üzere Filistin’de kardeşlerimizin kanını dökmeye devam ettiği bir zamanda yapılmış olmasıdır. Yahudiler, dünyanın gözleri önünde kuşatma, yıkım, açlık, katliam ve zorunlu tehcir gibi Filistinli kardeşlerimize karşı tüyler ürpertici suçlar işlemektedirler! İşin daha da acısı, Yahudilere ait uçaklar ve insansız hava araçları, bir yılı aşkın süredir Başbakanlığını yaptığı ülkenin hava sahasında cirit atmakta, katliam ve yıkım gerçekleştirmektedirler. Sözde egemenlik ve bağımsızlıklarını zerre kadar umursamamakta, ateşkes anlaşmalarına, uluslararası kınamalara ve Amerikan güvencelerine hiçbir şekilde önem vermemektedirler! Amerika’ya göre Yahudilerin bombardımanı ve saldırıları altında inim inim inlemenizi, bölgedeki projesine boyun eğmeniz ve itaat etmeniz için en uygun ortamdır. Kaldı ki Nevaf Selam, başbakan olmadan önce Uluslararası Adalet Divanı’nda görevli bir yargıçtı. Böyle bir konumdaki birinden beklenen, Yahudi suçlularını insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı yargılamaktır; onlarla barış masasına oturmak değil!
Ey Başbakan! nedir bu telaş? Yahudilerle barış ve normalleşmeyi “yarın, hatta bir an önce” görmek istemenizdeki bu acele niye? Neden bu kadar heveslisiniz Yahudilerle normalleşmeye? Bu durum, Yahudilere teslimiyet sürecinde önemli bir merhale kat ettiğinizin bir göstergesidir. Artık mesele, Allah’tan, Rasûlü’nden ve müminlerden utanılarak gizli kapaklı yürütülen bir süreç olmaktan çıkmış; son derece açık ve net ifadelerle, doğrudan Müslümanların yüzüne söylenen bir politikaya dönüşmüştür. Bu açıklamalar, Lübnan’daki Müslümanlara işgalci Yahudilerin bu kez turistik bir çerçevede ülkede dolaşmalarına hazırlıklı olmaları gerektiğini telkin etmektedir. Bütün bu yaşananlar, bu yeni dönemin Lübnan’ın ıslahına ve kalkınmasına yoğunlaşmak bahanesi altında aslında Yahudiler ile normalleşme ve ülkenin onlara açılması dönemi olduğunu gözler önüne seriyor.
Ey Başbakan! Size ve bu ihanet kervanına katılmış veya katılacak olanlara son sözümüz şudur: Lübnan da tıpkı Filistin gibi İslam toprağının ayrılmaz bir parçasıdır ve herhangi bir sayıya ya da bölünmeye konu olamaz. Müslümanların davalarını yok etme çabanızda ne kadar başarılı olduğunuzu düşünürseniz düşünün, bu topraklar hain projelerinize karşı Allah’ın izniyle tek yumruk olarak kalacaktır. Sesimiz, Allah, kaderde yazılı olanı gerçekleştirinceye ve Müslümanlar da bu sendelemeden kurtulup Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kuruncaya kadar siz ve arkanızdaki güçlerin hoşuna gitmeyen gerçekleri haykırmaya devam edecektir. Hilafet, Yahudilerle barış yapmayacak, onlarla uzlaşmayacak; sizin imzaladığınız ve imzalayacağınız tüm anlaşmaları yırtacak ve sonunda, Rabbimizin vaadini ve Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek üzere onlarla savaşacaktır:
فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]
تُقَاتِلُكُمْ يَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ، حَتَّى يَقُولَ الْحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ، هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ“Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki. Bir kaya parçası: Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahudi’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”
İşte Kur’an ve Sünnete göre yaşayan Müslümanların inancı budur. Müslüman çocukları, Yahudi düşmanlığı üzere yetiştirilirler; çünkü onlar peygamberleri öldürmüşler, Filistin’i işgal edip gasp etmişler, Filistinli Müslümanları katletmişlerdir. Siz ne söylerseniz söyleyin, ne imzalarsanız imzalayın, bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Ey Lübnan Müslümanları! Bugün duruşunuz net ve açık olmalı! Bunu minberlerinizden, meydanlarınızdan, toplandığınız her yerden ve yaptığınız her açıklamayla ilan etmelisiniz. Sakın tereddüt edip bu büyük günaha ortak olmayın, bu ihanetin oldu bittiye getirilmesine izin vermeyin. Zira bu tür açıklamalara karşı sessiz kalmak ya da tereddüt göstermek, bu büyük günahın bir parçası hâline gelmenize neden olabilir. Ebu Davud’un Sünen’inde sahih bir senetle rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إِذَا عُمِلَتْ الْخَطِيئَةُ فِي الْأَرْضِ كَانَ مَنْ شَهِدَهَا فَكَرِهَهَا كَانَ كَمَنْ غَابَ عَنْهَا، وَمَنْ غَابَ عَنْهَا فَرَضِيَهَا كَانَ كَمَنْ شَهِدَهَا“Yeryüzünde bir günah işlendiğinde onu görüp de kalben nefret eden kişi, günahı görmeyen kimse gibi olur. Orada bulunmadığı halde, işittiğinde ona rızâ gösteren kimse de gören kimse gibidir.”
Müslim’in rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إِنَّهُ سَيَكُونُ عَلَيْكُمْ أَئِمَّةٌ تَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ، فَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ بَرِئَ، وَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ سَلِمَ، وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ“İleride birtakım emirler (yöneticiler) olacaktır. Tanıyacaksınız ve inkâr edeceksiniz. Kim tanırsa beri olur. Kim inkâr ederse kurtulmuş olur. Fakat kim razı olursa ve tabi olursa...” Yani, kim bir kötülüğe razı olur, peşinden gider, onu çirkin görmez ve ona karşı çıkmazsa, işte o kişi hem sorumlu tutulur hem de cezalandırılır. Sakın kötülüğün ve kötülerin yaygın olması gözünüzü korkutmasın veya sizi duruşunuzdan caydırmasın! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
قُل لَّا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ فَاتَّقُوا اللهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.” [Maide 100] Yani Allah katında, O’na isyan edenle itaat eden bir olamaz. Günahkârların sayısı fazla olsa ve bu çoklukları seni şaşırtsa da... Çünkü asıl başarıya ulaşacak ve Kıyamet Günü Allah’ın mükafatını kazanacak olanlar, sayıları ne kadar az olursa olsun, O’na itaat edenlerdir. İsyan edenler değildir. Allah’a isyan edenler, sayıca fazla olsalar bile, en büyük kayba uğrayanlar ve hüsrana düşenlerdir. O hâlde Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya, açık, net ve cesur tutumlar sergileyerek O’nun hoşnut olacağı ve razı geleceği bir duruş gösterin.
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ“Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.” [Muhammed 35]