Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sömürgeci Amerika, Stratejik Limanlarımız ve Denizlerimiz Üzerinde Hegemonya Kurmak ve Böylece Jeopolitik Hakimiyetini Pekiştirmek Üzere Taşeronu Excelerate Energy’i Kullanıyor

Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Bangladeş Büyükelçisi Peter D. Haas, 4 Eylül Perşembe günü Dışişleri Bakanı Esad Alem Siam ile yaklaşık bir saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin içeriğine dair resmi bir açıklama yapılmadı; ancak basına yansıyan bilgilere göre, görüşmede ABD’den sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatı olasılığının yanı sıra mevcut iş birliği ve gelecekteki projelerin ele alındığı bildirildi.

Haas şu anda merkezi Teksas’ta olan çok uluslu Excelerate Energy şirketinde stratejik danışmanlık yapıyor. Halihazırda şirket, Cox’s Bazar’daki Maheshkhali’de bir yüzer sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminali işletiyor. Gelecekte de Patuakhali’deki Payra’da bir başka LNG terminali daha kurma planları bulunuyor. Haas, Dakka’da Dışişleri Bakanı ile bu şirketin temsilcisi olarak bir araya geldi. Excelerate Energy gibi şirketler, ABD’nin jeopolitik etkisini artırmada kritik rol oynuyor. Bu rol, daha geniş Hint-Pasifik stratejisiyle tamamen uyumlu. ‘Yumuşak sömürgecilik’ olarak nitelendirilebilecek bu olgu, Amerika’nın iktisadi diplomasi enstrümanları vasıtasıyla icra ettiği bir yöntemdir. Günümüz Amerikası, küresel etki alanını 18. yüzyıl usulü sömürgeci işgallerle genişletmeye çalışmıyor. Onun yerine enerji anlaşmaları gibi ince bir stratejiyle dünyaya yön veriyor. Enerji anlaşmalarıyla ülkeleri kendine bağlıyor ve onları gönüllü bir müttefik haline getirerek kendi jeopolitik çıkarlarına hizmet ettiriyor. Nihayetinde bu küresel düzen, stratejik deniz yollarının ve jeopolitik açıdan kritik geçiş noktalarının Amerika’nın kontrolü altında kalmasını sağlıyor.

Bu yüzden Amerika ile yapılan enerji anlaşmaları, yalnızca enerji altyapımızı onlara teslim etmek ve ekonomik egemenliğimizi riske atmak anlamına gelmez. Zira mesele sadece ithal ve pahalı LNG’ye (sıvılaştırılmış doğal gaz) daimî bir bağımlılık yaratarak enerji güvenliğimizi tehdit etmekle kalmıyor. Bunun çok daha ötesinde, Bangladeş’i uzun vadede enerji ihtiyacını karşılayabilmek için Amerika liderliğindeki deniz güvenlik sistemine muhtaç hale getiriyor. Böylece ekonomik istikrarımız, Amerika’nın kendi hegemonyasını sürdürmek için bize sağlayacağı korumaya bağımlı hale gelecektir.

Bangladeş’in bu denli eşsiz bir stratejik konuma sahip olması, Amerika’nın bölgedeki küresel üstünlüğünü koruma mücadelesinde ülkeyi kilit bir rekabet alanına dönüştürmesinin asıl nedenidir. Bengal Körfezi, kritik Malakka Boğazı’nın hemen yanında ve Çin’in ana enerji hatlarının geçtiği güzergâh üzerinde yer aldığı için stratejik öneme sahiptir. İşte bu yüzden Amerika, bölgedeki en güçlü müttefiki (vekili) olan Japonya’yı Bangladeş’teki Matarbari derin su limanına yatırım yapmaya yönlendirmiştir. Devasa gemileri ağırlayabilen bu liman, kilit bir stratejik avantaj sunuyor. Bu liman sadece dev ticaret gemileri için değil, aynı zamanda gelecekte Amerikan, Japon, Hint ve OUAD ortaklarının savaş gemileri için de bir üs olma potansiyeli taşıyor. Bu durum, bizim ulusal çıkarlarımız pahasına, doğrudan Amerika’nın stratejik çıkarlarına hizmet ediyor.

Ey Bangladeş halkı! Sizi, egemenliğimizi ve geleceğimizi tehdit eden bu yakın tehlikeye karşı uyarıyoruz. Bu tehlike, kıyılarımıza ordularıyla bayrak dikerek değil, bakanlık koridorlarında imzalanan enerji anlaşmalarıyla sızan, Amerika’nın dizginlenemez sömürgeci hegemonyasıdır. Bu yöntem çok daha sinsi ve dolayısıyla çok daha tehlikelidir. Amerika kendisini bir ortak gibi gösterse de aslında stratejik limanlarımızı ve denizlerimizi sömürüyor, egemenliğimizi zayıflatıyor.

Söz konusu anlaşmaların, yozlaşmış zenginlerimizin ve rüşvetçi siyasetçilerimizin sessizliğini satın alması şaşırtıcı değil. Ancak asıl endişe verici ve hayal kırıklığı yaratan durum, özellikle Temmuz ayaklanmasından sonra, tanıdığımız samimi siyasetçilerin ve düşünürlerin bu Amerikan anlaşmaları karşısında sus pus olup sessizliğe bürünmesidir! Onların bu sessizliği, Amerika’nın siyasi kurumlarımızla ve ‘sivil toplum’la uzun yıllara dayanan ilişkisinin bir sonucudur. Bu ilişki, Amerikan dünya görüşüyle uyumlu liderler ortaya çıkarmıştır. Bu kişiler en iyi ihtimalle, bu anlaşmalara salt ekonomik birer mesele olarak bakıyorlar. Oysa bu anlaşmaların bizi siyasi olarak Amerika’nın bir ortağı değil, ‘daimî bir piyonu’ konumuna düşürdüğü gerçeğini göremiyorlar.

Bu nedenle, biz Hizb-ut Tahrir / Bangladeş olarak sizleri, bu boyun eğişe artık sessiz kalmamaya çağırıyoruz. Gelin, bizimle birlikte hareket edin. Çünkü bizim, sömürgeci Amerikan hegemonyasına karşı koyacak net bir projemiz var. Sizin güçlü ve kararlı desteğinizle Hizb-ut Tahrir, Allah’ın izniyle, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurarak sizi sömürgecilerin köleliğinden kurtaracak kolektif bir güce ulaştıracaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

Devamını oku...

Arap Rejimlerinin Ulusal Egemenliklerini Koruma Konusundaki Acizlikleri

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Arap Rejimlerinin Ulusal Egemenliklerini Koruma Konusundaki Acizlikleri

Haber:

9 Eylül 2025 Salı günü Yahudi varlığı, Müslüman ülkesinin egemenliğini zedeleyen ve tüm bölgenin güvenliğini tehdit eden tehlikeli bir tırmanışla Katar'ın başkenti Doha'ya saldırdı.

Yorum:

Bu, ABD dış politikasının Yahudi varlığıyla olan suç ortaklığını ifşa etmekte ve Arap rejimlerinin sözde ulusal egemenliklerini korumaları konusunda aciz olduklarını ortaya koyduğu gibi Yahudi varlığıyla normalleşme ve güvenlik koordinasyonu politikalarının, kendilerinin güvenliğini sağlamadaki başarısızlığını da ortaya koymaktadır.

Yahudilerin Katar, Yemen, Lübnan, Suriye, İran ve diğer İslam beldelerine yönelik saldırıları, Amerika'nın önderliğindeki kafir Batı'nın İslam ümmetine karşı yürüttüğü ve Yahudi varlığını uygulayıcı bir araç olarak kullandığı kapsamlı haçlı seferi çerçevesinde gerçekleşmektedir; zira Amerika, ülkelerimizi parçalamaya ve onların zayıf ve gerçek egemenliği olmayan devletçiklere bölünmüş bir halde kalmalarını sağlamaya çalışmaktadır.

Ayrıca Katar da dahil olmak üzere İslam beldelerinde var olan devletçikler, sömürgecinin elindeki araçlardır; zira bu devletçikler, bu ülkelerin itaat etmelerini sağlamak ve onların egemenliklerine nüfuz etmeyi kolaylaştırmak için Batı tarafından kurulmuşlardır. Nitekim bu devletçikler, Yahudi varlığıyla normalleşmek ve şantaj ve nüfuz etmeyi açık hale getiren güvenlik ve askeri anlaşmalar imzalamak yoluyla Yahudi varlığının güçlenmesine katkıda bulunmaktadırlar.Ayrıca bu saldırı ile, ümmeti korkutmak, aciz çaresiz hissettirmek ve “tehditlerle yüzleşme” gerekçesi altında onu daha fazla normalleşmeye ve taviz vermeye sevk etmek istemektedirler.

Dolayısıyla, Yahudilerle iş birliği yapan yöneticilerin ihanetini ifşa etmek ve ümmetin vahdeti için gerekli olan bir adım olarak onları ortadan kaldırmak için çalışmak gerekir. Aksi takdirde Yahudilerin saldırıları güçlü bir tepkiyle karşılanmazsa daha da artacaktır. En kötü senaryo ise saldırganlığı diğer İslam beldelerine de kapsayacak şekilde genişleyecektir.

Son olarak Katar ve diğer İslam beldelerinde yaşananların, Yahudi saldırganlığının sınırları ve egemenlikleri tanımadığını, onlarla barışın ölümcül bir yanılsama olduğunu ve İslam ümmetinin gerçek bir birlik ve caydırıcı güç olmadan güvenli ve istikrarlı olamayacağını ümmete hatırlatan bir uyarı olduğunu söyleyebiliriz.Dolayısıyla zafer ve kurtuluşa giden yol, kanı, namusu ve ülkeyi koruyacak olan Raşidi Hilafetin yeniden kurulmasıyla başlayacaktır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌKendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf «Rabbimiz Allah'tır» dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” [Hac 39-40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fadi Es-Sülemi – Yemen

Devamını oku...

Darfur'a Her Yerden Ölüm Geliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Darfur'a Her Yerden Ölüm Geliyor!

Haber:

Darfur'daki Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteci Kampları Genel Koordinasyonu, Darfur bölgesinde koleradan ölenlerin sayısının 429'a yükseldiğini ve 10.854 vaka bildirildiğini açıkladı.

Darfur'da kolera vakaları ve ölümler geçen haziran ayında kaydedilmeye başlandı ancak temmuz ayından bu yana toplam sayı sürekli olarak artıyor.Darfur'daki Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteci Kampları Genel Koordinasyonu Sözcüsü Adem Rical'in yayınladığı rapora göre, Darfur bölgesinde dün, perşembe günü 192 yeni kolera vakası ve altı vefat kaydedildi.Raporda, salgının Darfur'un çeşitli bölgelerinde yayılmaya devam ettiğini vurguladı ve bu bölgeler arasında Zalingei çevresindeki alanlar ve köyler, Orta Darfur'daki Jebel Marra, Güney Darfur'daki Nyala ve Doğu Darfur'daki Sharia bölgesindeki yeni bir rezervuarın yanı sıra aynı şekilde hastalığın benzeri görülmemiş bir hızla yayıldığı yerinden edilmiş kişilerin bulunduğu kamplar da yer alıyor.(Sudan Tribune, 12 Eylül 2025)

Yorum:

2003 yılından bu yana savaşlar ve çatışmalarla harap olan Darfur’a, şu anda canlı olan her şeyi yok eden her türlü savaş ona doğru ilerliyor; zira Hızlı Destek Güçleri'nin Hartum ve el-Cezire'deki kontrol alanları daraldıktan sonra Sudan'ın dört bir yanından toplanan saha savaşları, tüm savaşları ülke dışından ve içinden gelen paralı askerlere devrederek medya tarafından bile unutulmuş olan Darfur'a ağırlığını koymuş olup böylece bu sıkıntılı bölgede her türlü vesileyle ölüm en çok ulaşılabilir ve erişilebilir bir şey haline gelmiştir. Ardından izolasyon merkezlerindeki tıbbi malzeme ve diğer hizmetlerin yetersizliği nedeniyle hastalıklar ortaya çıkmaktadır.

El Faşir kuşatmasına gelince; insanlığın alnındaki bir utanç lekesi olan başka olayların gerçekleştiği bir trajedidir; zira savaşın belirleyicisi olan ve kendileri için geriye kalan son yer olması itibariyle Darfur hareketlerinden İngiliz ajanlarının çaresizce savaştığı bu şehirde canlar kaybediliyor ve buraya her türlü yaşam kaynağının girmesi engelleniyor.Amerikan planlarını uygulayan Hızlı Destek Güçlerine gelince; kimin ölüp kimin sağ kaldığı onların umurlarında değildir. Zira her savaş kaybından sonra masum sivillerden intikam almaya başvuruyorlar. Şehrin dış bölgelerinde yer alan Abu Shouk mülteci kampını defalarca saldırdılar ve sakinlerine karşı katliamlar yaptılar, dolayısıyla onları öldürdüler ve onlara işkence ettiler.Darfur'un dört bir yanındaki yerinden edilmiş kişiler, beraberlerinde getirdikleri saman ve kumaştan yapılmış yırtık pırtık çadırlarda, açık havada ve yerde yatarak yaşıyorlar, hayvanların içtiği yağmur suyu birikintilerinden topladıkları kirli içme suyunu ve hayvanlarla paylaştıkları yetersiz ve kalitesiz yiyecekleri (ambaz) paylaşıyorlar. Böylece yağmurların etkisiyle yayılan doğal afetler ve her zaman refah içindeki köyleri kasıp kavuran mevsimsel foseptiklerin yayılmasıyla birlikte acımasız bir kıtlık yaşanıyor.

Bizler burada, güç ve kuvvet ehlinde olan muhlis evlatlarımıza acil bir soru yöneltiyoruz:Darfur halkının, kendilerine hiçbir faydası olmayan bu savaş ve çatışmalardan kurtulmalarının zamanı gelmedi mi?Onlara yardım etmek ve sizin de tanık olduğunuz Amerika ile İngiltere arasındaki vekalet savaşında on yıllardır süren mezalimlerini ortadan kaldırmak için harekete geçmenizin zamanı gelmedi mi? Bu yüzden Allahu Teala’nın şu çağrısına icabet etmeniz gerekir: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Gâde Abdulcabbar (Ümmü Evâb) – Sudan

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Katar’ı Vurması ve Buna Yönelik Tepki

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yahudi Varlığının Katar’ı Vurması ve Buna Yönelik Tepki

Haber:

Çeşitli medya kuruluşları, Yahudi varlığının 9 Eylül 2025 tarihinde Doha'yı vurduğu haberini aktardı.

Yorum:

Beyaz Saray, Trump'ın Orta Doğu'ya barış getirmek istediğini açıklarken, İngiltere ise Doha'ya yapılan bombalı saldırıyı en şiddetli şekilde kınadığını söyledi.

Böylece diğer ülkeler Yahudi varlığının Katar'ı bombalamasını kınayıp eleştirirken Katar Başbakanı ise şöyle dedi: “Ülkemiz egemenliğini koruma hakkına sahiptir.” Aynı şekilde şöyle dedi: “Netanyahu haydut bir adamdır.” Ve şöyle dedi: “Netanyahu gibi birinin hain olması doğaldır.” Ve şöyle dedi: “Netanyahu, kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek için bölgenin güvenliğini istikrarsızlaştırıyor.”

Amerika'nın suçlu Yahudi varlığının önemli bir ortağı ve destekçisi olduğu bilinmekte olup her ne kadar ondan daha az suçlu olmasa da Gazze ve Batı Şeria'daki halkımıza karşı işlediği tüm katliamlara ortak olmaktadır; Başkan Trump'ın barış ve istikrarla ilgili yaptığı açıklamalar ise Amerika'nın Orta Doğu'yu kontrol etme ve burayı kendi çıkarlarına göre bölme hedefine ulaşmak için zaman kazanmaktan başka bir şey değildir.Barış ve istikrar ise saptırma, aldatma ve apaçık yalandan ibarettir.Bu bombalamayı kınayan ve eleştiren ülkeler ise, halklarının gözüne kum serpmekten başka bir şey yapmıyorlar.Katar'a gelince; Katar'ın ne olduğunu biliyor musunuz?O, Amerika'nın bölgedeki vaftiz annesidir; o halde hangi egemenlikten bahsediyorlar? Sonra eğer bu egemenlik size aitse, o halde bu egemenliği korumanın neresindesiniz?

İbret almıyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Akletmiyor musunuz?!Amerika sizin egemenliğinizi, güvenliğinizi veya istikrarınızı umursamıyor.Zira Amerika'nın kendini sevmesi ve kendi çıkarı, tüm değerlerin ve anlaşmaların üstündedir.Dolayısıyla Amerika, her zaman krizler yaratmaya çalışıyor; bu yüzden Amerika lanetli Bush'un Irak'ı işgali sırasında söylediği gibi “yaratıcı kaosun” sahibi olup uluslararası anlaşmaları ihlal eden, gittiği her yere yıkım, tahribat ve bölgesel veya yerel savaşlar çıkaran ve uluslararası terörizmin sahibi de bizzat Amerika'dır.

Amerikan hegemonyasından kurtulmak için ondan bağımsız olmak ve ondan ayrılmak gerekir;bu ise ancak İslam'ın otoritesini yeniden tesis etmek ve Allah'ın emirlerine uymak için ciddi bir şekilde çalışmakla olacaktır. Zira Allah Subhanehu ve Teala muhkem Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّEy iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir.” [Mümtehine 1] Ve şöyle buyurmuştur: مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعاًKim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.” [Fatır 10]Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh bunu şu sözleriyle yazmıştır: “Şüphesiz biz zelil bir kavimdik Allahu Teala bizi İslam ile aziz kıldı. Eğer biz izzeti Allah’ın bizi aziz kıldığı yerden başka bir yerde ararsak Allah bizi yeniden zelil edecektir.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mustafa El-Emin – Irak

Devamını oku...

Bu Mutant Varlığın Arbedesini Kim Durduracak?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bu Mutant Varlığın Arbedesini Kim Durduracak?

Haber:

Birçok Arap ve uluslararası haber kanalı, Yahudi varlığının ordusunun 9 Eylül Salı günü Katar'ın başkenti Doha'daki toplantıları sırasında Hamas'ın üst düzey liderlerini hedef aldığını ve istihbarat bilgilerin sağlanmasının ardından hassas bir saldırı düzenlediğini bildirdi ve İbranice kaynaklar da operasyon hakkında ABD'ye önceden haber verildiğini belirtti.

Yahudilerin savaş uçakları Çarşamba günü öğleden sonra Sana ve Hudeyde limanı da dahil olmak üzere Yemen'in birçok bölgesine gelişmiş füzelerle şiddetli bir bombardıman başlattı ve saldırıda binalarda büyük hasar meydana geldi ve onlarca kişi de hayatını kaybetti.

Daha önce de bu varlığın uçakları Suriye'deki birçok yeri bombalamıştı. Bu suç eylemlerine paralel olarak El Cezire ve El Arabiya dahil olmak üzere çeşitli haber kaynaklarına göre Gazze'deki halkımıza uygulanan ablukayı kırmak amacıyla Tunus'un Sidi Bou Said limanında demirlemiş olan Özgürlük Filosu gemilerinden biri de yangın bombası atan bir insansız hava aracı tarafından saldırıya uğradı.

Tunus İçişleri Bakanlığı, 10 Eylül Çarşamba akşamı yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Dün Sidi Bu Said limanında demirlemiş gemilerden birine yapılan saldırı önceden planlanmış bir saldırı olup Bakanlık, sadece Tunus'ta değil, tüm dünyada kamuoyunun bu saldırıyı kimin planladığını, kimin iş birliği yaptığını ve kimin üstlendiğini öğrenebilmesi için tüm gerçeği ortaya çıkarmak üzere gerekli tüm soruşturma ve incelemeleri yürütüyor.” 

Yorum:

Yahudi varlığının bu tekrarlanan saldırıları, onun vahşi ve iğrenç yüzünü açıkça ortaya koymaktadır; zira onun suçları tarif edilemez bir boyuta ulaşmış olup bu, artık tüm dünyanın gözü önünde açık bir olgu haline gelmiştir;onu destekleyen ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki halk hareketleri bunun delilidir. Uydu televizyon kanalları tarafından yayınlanan öldürme, yıkım ve açlık görüntüleri, liderlerinin medeniyet ve kentleşmeyle ilgili söylemlerine rağmen onun kanlı Nazi yüzünü ortaya çıkarmıştır.

Belki de bazı Avrupalı politikacıların ve büyük spor kulüplerinin bazı üst düzey antrenörlerinin yaptığı açıklamalarda, bu varlığın işlediği suçları açık bir şekilde kınamaları ve reddetmeleri ve onun cezalandırılması ve onunla ilişkilerin kesilmesi yönündeki açık çağrıları, bu varlığın açığa çıkmasının ve kan dökme eğiliminin açık bir kanıtıdır.

Ayrıca Sidi Bou Said limanındaki gemilerden birine saldırı düzenlendiğini duyduklarında Tunus halkının büyük bir halkçı destek göstermesi ve Sidi Bou Said limanında bulunan Özgürlük Filosu'na bu gece gösterdiği destek, bu ümmetin halklarının bu gaspçı varlığın gerçek doğasının farkında olduklarının ve onu tanımayı ya da onunla normalleştirmeyi reddettiklerinin açık bir kanıtıdır; hatta normalleşmenin suç sayılması için açıkça çağrıda bulunmuşlardır.

Gerçekten yürekleri ısıtan şey, bugün Tunuslu gençlerin bilinç düzeyi ve sınırların açılması ve Gazze'deki halkımıza destek olmak için orduların harekete geçirilmesi çağrısında bulunan sloganların atılmasıdır. Aynı zamanda Arap yöneticilerin ajanlıklarını, çarpık iktidar koltuklarına sarılmalarını ve efendilerinin emirlerine boyun eğmelerini ifşa etmeleridir.

Gazze'yi desteklemek için düzenlenen bu gösteride atılan sloganlar arasında şunlar vardı:

"Bizim korkacağımızı veya gideceğimizi mi sanıyorsunuz!

Biz buradayız ve burada kalacağız; kardeşlerimizin acısı dinene ve umut geri dönene kadar burada kalacağız.

Zincirler kırılana ve kuşatma kaldırılana kadar

Gazze'deki çocuklarımızın üzerine zafer güneşi doğana ve karanlık dağılana kadar

Biz Filistin'in yanındayız; Filistin'i ve onu desteklemek isteyen ve Filistin halkına uygulanan ablukayı kaldırmak isteyen herkesi destekliyoruz.

Allah'ın bize yardım edeceğinden ve Allah'ın yardımının yakın olduğundan eminiz.”

Allah'ın yardımı, onu hak edenler ve Allah'ın vaadinin hak olduğuna imanı ve yakinliği sarsılmayanlara kişiler için olup düşmanlarına güvenip onların ayaklarına kapanan ya da geçici bir mevki ya da geçici bir iktidar koltuğu uğruna efendilerinin önünde boyun eğmiş ve aşağılanmış bir şekilde yaşayanlar için değildir.

Bu ümmet hala hayattadır. Sayıları az olmasına ve birçokları boyun eğip çoğu insan da düşmanın saldırganlığını ve suçlarını kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabul etmiş olmasına rağmen fırtına karşısında başlarını eğmeye razı olmayan erkekler ve kadınlar yetiştirmektedir.

“Gazze'deki halkımızın onurlu bir şekilde öldüğü gibi, biz de onurlu bir şekilde yaşamaya ve onurlu bir şekilde ölmeye devam edeceğiz ve buradan ayrılmayacağız.”

Bu bilinç bir umut ışığıdır; çünkü bu ümmet, bu varlığın sadece bir işgal değil, kendi başkentindeki sömürgecinin süngü başı olduğunu, onun gayesinin ümmeti parçalamak olduğunu, onunla normalleşmenin ve onu tanımanın büyük bir ihanet olduğunu ve şeri olarak reddedilmesi gerektiğini ve tek ve pratik çözümün, İslam ümmetinin şerî ve hadarî projesinin, yani Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin arkasında kenetlenmesi gerektiğini idrak etmiştir.

Bugün ümmetin açıkça idrak etmesi gerekenin, köklü çözümün Yahudi varlığını koruyan ve onun nefesini tutan ajan rejimlerin elinde olmadığı, bilakis İslam'a yardım etmek ve bu varlığı ortadan kaldırmak ve onu kökünden söküp atmak için harekete geçtiğinde ümmetin ordularının elinde olmasıdır; Allah'ın izniyle çok yakında kurulacak olan Hilafet, ümmeti birleştirecek, onun enerjisini harekete geçirecek ve ordularına sadece Gazze'yi değil, denizden nehre tüm Filistin'i kurtarmak için liderlik edecektir.

Peki bu gaspçı varlığın arbedesini kim durduracak? Bu mesele, yöneticilerini kökünden söküp atarak otoritesini yeniden tesis ettiğinde ve kendisini tam bir kurtuluşa götürecek Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurduğunda İslam ümmetinin elinde olacaktır. وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباًNe zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ali İbn Salim – Yemen

Devamını oku...

Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir’in (Ebu Usame) Vefat Duyurusu

Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir’in (Ebu Usame) Vefat Duyurusu

﴿مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. Bir kısmı da beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” [Ahzab 23]

Hizb-ut Tahrir Emiri, Emirin ofisinin üyeleri, Mezalim Divanı, Merkezi Medya Ofisi ve genel olarak Hizb-ut Tahrir… H. 22 Rabiu'l Evvel 1447, M. 14 Eylül 2025 tarihinde, yani bugün sabah seksen yedi yaşında vefat eden Emirin Ofisinin Üyesi Üstad Ahmed Bekir (Ebu Usame) için İslam ümmetine baş sağlığı diler.

Ebu Usame Hizb ut-Tahrir'in ilk kuşağından olup Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için Allah yolunda daveti taşımıştır... Nitekim kendisi hak üzere sebat etmiş, ölünceye kadar daveti taşımış ve ne rejimler ve onların tiranlığı, ne de uzun yıllar tutsak kaldığı Hafız ve Beşar Esad gibi zalimlerin korkunç hapishaneleri onu korkutamamıştır! Hapishaneden çıkınca oturup sessiz kalmamış, aksine adam gibi adamlar gibi güçlü ve kararlı bir şekilde Allah yolunda daveti taşımaya devam etmiş ve gözlerini, Hilafetin şafağına ve akidesi ve nizamıyla İslam'ın tatbik edilmesine dikmiştir... Ancak Rahman ve Rahim olan Allah, Allah Subhanehu ve Teala'nın izniyle onun için en büyük ve en yüce olanı seçmiştir. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍMuktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.” [Kamer-55]

Allah sana rahmet eylesin ey Eba Usame, bizler senin ayrılışından dolayı mahzunuz ve biz, sadece Allah Subhanehu’nun razı olacağı şeyi söyleriz: الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَOnlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara-155] Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz. 

H. 22 Rabiu'l Evvel 1447
M. 14 Eylül 2025

Özelde Kardeşiniz ve
Genelde Hizb-ut Tahrir Şebabı

Ata bin Halil Ebu El-Raşta

Devamını oku...

Müslümanlar Ne Zaman Bağımsızlıklarını Kazanacaklar?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Müslümanlar Ne Zaman Bağımsızlıklarını Kazanacaklar?

Sovyet iktidarının yıkılmasının ardından, 31 Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan eden Kırgızistan da dahil olmak üzere Orta Asya'da bir dizi ulus-devlet ortaya çıktı.

Tarih kitaplarına baktığımızda, Müslümanların 1924 yılında Osmanlı Hilafetinin yıkılmasıyla gerçek bağımsızlıklarını kaybettiklerini görmekteyiz. İngiltere ve Fransa, Arap ve Afrika bölgelerini Osmanlı Hilafetinden ayırmak için “bağımsızlık” sloganı attılar ve insanlar arasında Arapçılık ve Türkçülük gibi milliyetçi ve asabiyetçi sloganları yaydılar ve böylece ulus-milliyetçi devletler ortaya çıkmaya başladı.

Ardından I. Dünya Savaşı patlak verdi ve bu, Hilafetin yıkılmasına yol açan faktörlerden biri oldu.Sömürge ülkeleri işgallerinden dolayı daralınca, bu kez de İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.Bu savaşın sonucunda, dünya liderliği için çalışan Amerika, “bağımsızlık” sloganlarının propagandasını yaptı.“Bağımsızlık” terimi, diğer sömürgeci güçlerin elinden kolonileri koparmak için bir fırsat yaratmak amacıyla icat edilmiş bir Amerikan projesiydi. Zira İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika süper bir güç olarak ortaya çıktı ve diğerlerinin nüfuz bölgelerine göz dikmeye başladı.

"Sömürgecilikten kurtulma" süreci Hindistan'da başladı; zira Amerika'nın "bağımsızlık" sloganı altında Hindistan ve Pakistan'daki devrimci hareketleri desteklemesinin ardından İngiltere, 1947'de bu iki ülkeye şekli bağımsızlık vermek zorunda kaldı. O tarihten bu yana Hindistan'da Amerika ile İngiltere arasındaki çatışma devam ediyor; nitekim İngiltere, Hindistan Ulusal Kongresi'ni desteklerken, Amerika bağımsızlık sloganı altında Hindistan Halk Partisi'ni desteklemektedir. Pakistan'a gelince; Amerika onu İngilizlerden tamamen koparmıştır.

Böylece her bölgede sömürgeciliğin sonlandırılması süreci, eski ve yeni sömürgeciler arasındaki bir çatışma olarak devam etti. Geçen yüzyılın altmışlarında sömürgeciliğin sonlandırılması, Sömürgeciliğin Sonlandırılması ve Özgürleşme Bildirgesi'ni onaylayan Birleşmiş Milletler'den güçlü bir destek aldı. Bunun üzerine 1960 yılında Sömürge Ülkelerine ve Halklarına Bağımsızlık Verilmesine Dair Bildirge’yi kabul etti. 1961 yılında, Amerikan başkanı Viyana'da Sovyetler Birliği lideri Kruşçev ile sömürgeleri aralarında paylaşmak üzere anlaştılar.Bunun sonucunda bağımsızlık hareketleri, Amerika ve Sovyetler Birliği'nin İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci güçlerin sömürgelerine sızmalarının yolunu açtı.

İngiltere, İngiliz Milletler Topluluğu aracılığıyla sömürgelerindeki nüfuzunu korumaya çalışırken, Fransa da Fransız Topluluğu aracılığıyla aynı şeyi yapmaya çalıştı. Sovyet iktidarının çöküşünden sonra Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu ve daha sonra askeri olarak Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ve ekonomik olarak da Avrasya Ekonomik Birliği aracılığıyla onların izinden gitmeye çalıştı.Ancak eski sömürgelerinin diğer uluslararası örgütlere açılması ve yeni sömürgecilerin buralara girmesi nedeniyle etkisi azalmaya devam etti.

Bugüne gelince; Kırgızistan'da eski sömürgeci güç olan Rusya'nın nüfuzu hala egemen durumdadır; ancak Amerika Birleşik Devletleri iç işlerimize sızmayı başarmış ve özellikle medya ve kadroların hazırlanması alanlarında somut başarılar gerçekleştirmiştir. Öte yandan yeni sömürgeciliğine başlayan Çin, en büyük kredi veren ve en büyük yatırımcı olarak ortaya çıkmış ve “Çin-Kırgızistan-Özbekistan Demiryolu” gibi stratejik projeler yoluyla önemli bir ekonomik nüfuza sahip olmuştur. Aynı şekilde maden ve hammaddelerin değerinin artmasıyla birlikte Avrupa'nın Orta Asya'ya olan ilgisi de artmış, bu da bölgede sömürgecinin sızmasına yönelik yeni girişimlere yol açmıştır.

Bu nedenle 31 Ağustos Kırgızistan halkı için Bağımsızlık Günü değil, yeni sömürgeciler arasında ülkemizdeki nüfuz çatışmasının başladığı gündür.Zira siyasi, ekonomik ve askeri bağımsızlığın gerçek tezahürleri, sömürgeci güçlerle bağlantılı kalmaya devam etmektedir.

Bu nedenle Müslümanlar olarak bizim, sömürgecilikten kurtulmanın yolunun İslam'ımızda olduğunu idrak etmemiz gerekir. Bu yüzden bizim İslam'ı öğrenmemiz ve hızla onunla amel etmemiz gerekir; çünkü sadece o zaman 1924'te kaybettiğimiz bağımsızlığımızı tekrar kazanabiliriz.Bunun için Müslüman ülkelerin suni sınırları tanımaması ve ulus devletlerin şekli bağımsızlığına aldanmaması gerekir. Bu yüzden bugün, ihtilaflarımızı bir kenara bırakıp birleşmemiz gerekir.

İşte sadece o zaman Gazze, Doğu Türkistan, Rohingya, Sudan ve diğer yardımsız bırakılan bölgeleri terk eden yöneticileri muhasebe edebileceğiz. Ve işte o zaman önümüzde ve arkamızda koruyu olarak duracak olan Hilafet Devleti'ne geri döneceğiz ve böylece gerçek bağımsızlığımızı kazanacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Yersiz Beklentiler: Türkiye'nin İade Ettiği Bir Vaiz Özbekistan'da Yargılanıyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yersiz Beklentiler: Türkiye'nin İade Ettiği Bir Vaiz Özbekistan'da Yargılanıyor

Haber:

Taşkent'teki Oçtepa Ceza Mahkemesi, “Mübaşir Ahmed” müstear adıyla tanınan din adamı Alişer Tursunov’a karşı açılan ceza davasının duruşmalarına 19 Ağustos'ta başladı. Bu haberi, Özbekistan Yüksek Mahkemesi Basın Dairesi Başkanı Aziz Ubeydov ifade etti. İddianameye göre Tursunov, Özbek Ceza Kanunu'nun şu üç maddesi uyarınca suçlanmaktadır:

* Madde 156, İkinci Kısım- Milli şeref ve haysiyeti rencide eden, din veya ateist inançlar temelinde vatandaşların duygularını rencide eden, cinsiyet, ırk, etnisite veya din temelinde toplumun grupları arasında düşmanlık, taassup veya fitne yaratmak amacıyla işlenen kasıtlı fiiller...

* Madde 244-1, Üçüncü Kısım, “g” fıkrası- medya organlarını, iletişim ağlarını veya interneti kullanmak yoluyla kamu güvenliği ve kamu düzeni için tehdit teşkil eden materyallerin üretilmesi, depolanması, dağıtılması veya sunulması.

* Madde 244-3- Dini materyallerin yasadışı bir şekilde üretilmesi, depolanması, ithali veya dağıtımı.

Bu suçlamaların toplamı, uzun bir hapis cezasına maruz bırakacaktır.

Yorum:

Diğer birçok dini şahsiyetler gibi Mübaşir Ahmed’in de, Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in iktidara geldikten sonra yaptığı reform vaatlerinin samimiyetine inandığını belirtmekte fayda vardır. Bu yüzden 2017 yılında Azon.uz web sitesi, Azon FM online radyosu ve Azon TV online TV kanalını bünyesinde barındıran Azon New Media Group'u kurmuştur. Böylece Azon.uz portalı, ​​dini ve eğitim konularını ele alan önde gelen Özbek medya kuruluşu haline gelmişti.

Mübaşir Ahmed 2021 yılında, Özbekistan Din İşleri Komitesi'nin portalın yayın politikasına yönelik baskı yaptığını bildirmişti ancak komite bunu o dönemde aleni bir şekilde yalanlamıştı.Daha sonra Azon.uz çalışanlarına, mahkemenin Özbekistan'ın dış ilişkilerine zarar verebileceğini ileri sürdüğü dini materyallerin yayınlanması nedeniyle para cezası verildi!

Portalın Ağustos 2023'te kapanmasının ardından Mübaşir Ahmed, birçok din adamı gibi çalışmalarını sürdürmek için güvenli bir yer olarak gördüğü Türkiye'ye taşındı.Aynı yılın kasım ayında Azon Global adında yeni bir online portal başlattı.Ancak aynı yılın Aralık ayı sonunda Türk kolluk kuvvetleri Mübaşir Ahmed'i gözaltına aldı, onu bir sınır dışı merkezine yerleştirdi ve birkaç ay gözaltında tuttuktan sonra serbest bıraktı.

Son olarak Özbek güvenlik güçleri, bu yılın Şubat ayında Tursunov hakkında "aşırılıkçı, ayrılıkçı, köktendinci veya diğer yasaklı örgütler gibi dini örgütler kurmak, liderlik etmek veya katılmak" suçlamasıyla ceza davası açıldığını duyurdu.Mayıs ayında Türk istihbarat servisleri tarafından tekrar gözaltına alınan şahıs, bu kez hızla Özbekistan'a iade edildi.

Mübaşir Ahmet meselesi, İslam ülkelerinin başındaki yöneticilerle iş birliği yaparak güvenlik ve fırsatlar bulmayı uman günümüz aktivistleri için bir örnek teşkil etmektedir. Bu yöneticilerin, her türlü ahlaki sınırı kaybettikleri ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri söylenebilir. Bu yüzden şayet siyasi çıkarları söz konusuysa, Müslüman kardeşlerini teslim etme konusunda asla tereddüt etmeyeceklerdir. Bu yöneticilerin gerçekte kendilerinin yönetmedikleri, aksine büyük ölçüde onları iktidara getiren sömürgeci Batılıların kendilerine verdiği rolü oynadıkları gerçeğinden bahsetmiyorum bile.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER