Cumartesi, 21 Muharrem 1446 | 2024/07/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir Özbekistan’ın Viyana Büyükelçiliğine Bir Heyet Gönderdi

11 Muharrem 1446 / 17 Temmuz 2024 Çarşamba günü, Hizb-ut Tahrir’den bir heyet, Almanca konuşulan ülkelerdeki medya temsilcisi Mühendis Şakir Asim başkanlığında, Özbekistan’daki Hizb-ut Tahrir gençlerinin yaklaşık 20 yıllık hapis cezalarını çektikten sonra yeniden tutuklanmalarına karşı bir protesto notası vermek üzere Özbekistan’ın Viyana Büyükelçiliğine gitti. Heyeti bir konsolosluk görevlisi karşıladı.

Heyet başkanı, partiyi tanıttı ve partinin tamamen siyasi ve fikri bir hareket olduğunu ve herhangi bir maddi eylemde bulunmadığını açıkladı. Hedeflerine ulaşmak için şiddeti bir araç olarak reddettiğini ve İslam ülkelerinde Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalıştığını dile getirdi. Dolayısıyla Özbekistan hükümetinin sırf Rusya gibi sömürgeci ülkeleri memnun etmek için Hizb-ut Tahrir’i terör örgütü olarak sınıflandırmasının vahim bir hata olduğunu kaydetti. Yeniden tutuklanmalarının ardından gençlere sahte itirafnameler imzalatılmasının, imzalamayı reddetmeleri halinde eşlerine tecavüz edileceği ve çocuklarının tutuklanacağı tehdidinde bulunulmasının kabul edilemez bir durum olduğu belirtildi.

Konsolosluk görevlisi, notu Özbekistan Dışişleri Bakanlığı’na gönderme sözü verdi. Heyet bunun için kendisine teşekkür etti ve görüşmeyi İslami bir selamla sona erdirdi.

Devamını oku...

Fas Rejimi ile Yahudi Varlığı Arasında Gerçekleşen Askeri İlişkiler, Ümmetin Duygularına Meydan Okumadır, Yaraları Üzerinde Dans Etmektir

Yahudi varlığının Gazze’de insanları katlettiği, evlerini başlarına yıktığı, yerlerinden edip açlığa mahkûm ettiği, geride kalanları en temel yaşam ihtiyaçlarından mahrum bıraktığı bir zamanda Fas’taki suç rejimi, Yahudi varlığıyla askeri anlaşmalar imzaladı. Dünya çapındaki Müslümanların duygularını hiçe saydı, Allah’a savaş ilan etti. Bu suç rejimi, Gazze ve Filistin halkına destek olmak, Yahudi varlığıyla savaşmak ve onu toz duman etmek için ordusunu seferber etmek yerine bu mutant varlıkla ilişkilerini normalleştirdi ve yüz milyonlarca dolarlık askeri anlaşmalar imzaladı.

Temmuz’un 10’unda haber ajansları, Fas’ın 1 milyar dolarlık anlaşma kapsamında Yahudi varlığından bir casus uydu satın almak için anlaşma imzaladığını bildirdi. Bu anlaşma, Fas’taki suç rejimi ile Yahudi varlığı arasında 2021 yılında imzalanan istihbarat, askeri sanayi ve tedarik alanlarını kapsayan savunma anlaşmasına dayanıyor.

Fas’taki suç rejimi, Müslüman ülkelerdeki diğer suç rejimleri gibi, Allah’tan, Rasûlü’nden ve müminlerden utanmıyor. Açıkça Yüce Allah’a savaş işe ilan ediyor, Gazze ve Filistin’de yaşananlar nedeniyle acı ve keder içinde sızlanan Fas ve tüm Müslüman ülkelerdeki ümmetin duygularını ayaklar altına alıyor. Fas Kralı, Yahudi varlığının ekonomisini güçlendiriyor, Filistin ve Gazze’deki halkımızı öldürmesi için ona parasal destek sağlıyor. Vallahi Fas Kralının ve Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin bu yaptıkları büyük bir günahtır. Ordular, İslam ümmetini parçalayan, sömürgeci kafir ülkelerin ümmetin zenginliklerini yağmalamalarına olanak tanıyan bu yöneticileri ve çarpık tahtlarını ortadan kaldırmak için seferber olmadıkları gibi, Müslümanlar da ordularına baskı yapmak ve o hükümdarları devirmek, ardından da Kudüs ve tüm Mübarek Toprak Filistin’i Yahudilerin pisliğinden arındırmak için seferber olmuyorlar.

İslam, Müslümanların kafirlerle askeri antlaşmalar veya sözleşmeler imzalamasını yasaklar. Çünkü Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَاتَسْتَضِيئُوابِنَارِالْمُشْرِكِينَ“Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın” [Ahmed, Nesai] Bir kavmin ateşi, savaştaki varlıkları hakkında bir metafordur. Buna ek olarak, kafir düşmandan silah ve askeri teçhizat satın almak, Müslümanlar aleyhine kafirlere bir yol ve otorite sağlar. Bu ise Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünden dolayı caiz değildir:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Bu ayet, her ne kadar haber sığasında gelmiş olsa da aslında bir emir niteliğindedir, yani müminler aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyin demektir.

Müslümanların, bu Ruveybida yöneticileri değiştirmek ve aralarında Allah’ın Şeriatını uygulayacak, birlikte tüm insanlara İslam’ı taşıyacak bir halifeye biat etmek, gasp edilen toprakları kurtarmak ve Yahudi varlığını kökünden söküp atmak için tek bir adam gibi hareket etmelerinin zamanı gelmiştir.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Twitter Fırtınası: "Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!"

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Twitter Fırtınası:
"Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!"
 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, şu başlık altında (X'te) Twitter fırtınası düzenleyecek:

"Ey Ümmet; Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlardan Bir Çağrı!"

Özbekistan'ın zalim rejimi tarafından sadece Allah'ın vaadini ve Allah Resulünü müjdesine yerine getirmek için Nübüvvet metodu üzerine ikinci Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalıştıkları için zulüm gören samimi davet taşıyıcılarına destek için.

Bugün ecir kazanmak için bizimle birlikte olun ki Yüce Allah bize bir süre sonra da olsa zafer nasip etsin.

Cumartesi, 21 Muharrem 1446 Hicri - 27 Temmuz 2024 Miladi

merkezi medya ofisi
merkezi medya ofisi
 
- Kampanyanın çeşitli dillerdeki sayfaları -

Arabic

Türkçe

Français

Deutsch

Urdu

Swahili

merkezi medya ofisi

- Etiketler -

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Devamını oku...

Avusturya: Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

  • Kategori Avusturya
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Avusturya:

Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!

Sadece “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için Özbekistan hapishanelerinde tutuklu bulunan kardeşlerimize destek için, Hizb-ut Tahrir/ Avusturya'nın, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi tarafından başlatılan "Özbekistan'daki Siyasi Mahkumlara Destek!" başlıklı küresel kampanyanın faaliyetlerine katılımı.

Çarşamba, 11 Muharrem el-Haram 1446 Hicri - 17 Temmuz 2024 Miladi

avusturya

ozbek avusturya

Hicri 11 Muharrem 1446, miladi 17 Temmuz 2024 Çarşamba günü, Hizb-ut Tahrir'den bir heyet, partinin Almanca konuşulan ülkelerdeki medya temsilcisi Mühendis Şakir Asım başkanlığında, Hizb-ut Tahrir üyelerinin yaklaşık 20 yıllık hapis cezalarının tamamını çektikten sonra Özbekistan'da yeniden tutuklanmalarına yönelik bir protesto mektubunu teslim etmek üzere Viyana'daki Özbek Büyükelçiliğine gitti. Heyet bir konsolosluk çalışanı tarafından kabul edildi.

Heyet başkanı partiyi tanıttı ve partinin tamamen entelektüel ve siyasi bir hareket olduğunu ve herhangi bir maddi (şiddet içeren) faaliyette bulunmadığını açıkladı. Aksine, parti hedeflerine ulaşmak için şiddeti bir araç olarak reddetmekte ve İslam beldelerinde Nübüvvet metodu üzerine Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmaktadır. Dolayısıyla Özbek hükümetinin sırf Rusya gibi sömürgeci ülkeleri memnun etmek için Hizb-ut Tahrir'i terör örgütü olarak sınıflandırması büyük bir hatadır. Ayrıca üyelerin yeniden tutuklanmasının ardından kendilerine imzalamaları için sahte itirafnameler sunulması, imzalamayı reddetmeleri halinde eşlerine tecavüz edileceği ve çocuklarının tutuklanacağı tehdidinde bulunulması da kabul edilemez.

Konsolosluk görevlisi mektubu Özbek Dışişleri Bakanlığına göndereceğine söz verdi. Heyet bunun için kendisine teşekkür etti ve toplantı İslami selamlama ile sona erdi.

Çarşamba, 11 Muharrem el-Haram 1446 Hicri - 17 Temmuz 2024 Miladi

avusturya

#ÖzbekistandanÇağrı
#PleaFromUzbekistan
#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД
#صرخة_من_أوزبيكستان

Devamını oku...

Özbekistan’ın Siyasi Tutukları için Bir Şeyler Yapmalıyız!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan’ın Siyasi Tutukları için Bir Şeyler Yapmalıyız!

9 Mayıs tarihinde Özbekistan güvenlik güçleri, 23 Hizb-ut Tahrir üyesini yeniden tutukladı. Bu insanlar, 1999-2000 yılları arasında zalim diktatör Kerimov sayesinde haksız suçlamalarla 20 yıla yakın hapis yatmış ve işkence görmüşlerdi. Şimdi ise aynı haksız suçlamalarla tekrar aynı şekilde yargılanmaya başladılar.

Özbekistan’da işlenmekte olan zulümler, on yıllardır Amnesty International ve Human Rights Watch gibi insan hakları örgütlerinin en kalın dosyalarını oluşturmaktadır. On yıllar boyunca eski diktatör Kerimov, Müslüman halka karşı Andican katliamı gibi kitlesel katliamlar dahil her türlü zulmü yaşattı. On binlerce masum insanı, bilhassa yüzlerce Hizb-ut Tahrir gencini, iftiralara dayalı ve hukuksuz tutuklamalarla gayri insani şartlarda zindanlara attı. Gece yarısı operasyonlarıyla masum Müslümanları yargısız infaz etti. Mahkumları, kaynar sularla yakarak vahşi işkencelerle öldürdü. Sonra da cesetlerini ya ortadan kaybetti ya da haftalar sonra getirip ailelerinin kapısının önüne attı. Müslüman kadınları yeni doğmuş bebekleriyle birlikte tutukladı. Bebekleri annelerinin kucağından alıp aç susuz bıraktı ve hem anneye hem bebeye işkence etti… Velhasıl, Müslümanlara her türlü işkenceyi yaptı.

Müslümanları her türlü haktan mahrum ederken, Özbekistan’da yaşayan yahudilere ayrıcalıklar verdi, vergi borçlarını sildi, düşük faizli krediler verdi, elektrik, doğalgaz ve su gibi enerjileri halka pahalıya satarken, yahudi ailelere ve şirketlerine ayrıcalıklı fiyatlardan sattı.

Bu insan kılıklı şeytan, zulümleriyle dünya hayatını ebediyete kadar satın aldığını zannederken, bir gün öldü gitti. Yerine şimdi Mirziyoyev geldi. Tüm dünyanın ve kendi halkının gözüne baka baka artık bunda sonra ülkesinde özgürlükler, demokrasi ve insan hakları için çalışacağına, yargısız infaz ve işkence ile mücadele edeceğine dair söz verdi.

Tabi ki de Allah’ı ve Allah’ın hakimiyetini hiçe sayan bir yönetici olarak, Kerimov’un mirasını aynen devraldı, zulümlerini de bıraktığı yerden artırarak devam ettirmeye başladı.

İşte şimdi de 25 yıl önce haksız yere ve işkenceler altında zorla alınan itiraflarla, gayri insani şartlar altında 20 yıl hapis yatmış olan bu 23 kişiyi aynı hukuksuzluk ve cebirle, aynı barbarca uygulamayla tekrar tutuklattı. Aynı 25 yıl öncesindeki gibi haksız yere ve ağır işkencelere tabi tuttu. Eşlerine tecavüz etmekle, evlatlarını tutuklamakla, elektrikli işkence ile tehdit ederek düzmece itiraflar imzalamaya zorladı.

İnsan hakları örgütleri, Özbekistan’da olan zulüm, baskı ve katliamların boyutunu, özellikle Hizb-ut Tahrir’li tutsaklara karşı işlenen vahşi işkence ve katliamları fotoğrafları ile belgelediler. Ancak bu belgeler, zulmü değiştirmeye değil, diktatörlerin küfür düzenlerini korumadaki gayret ve başaralılarını raporlamaktan başka bir şeye yaramıyor.

Kıymetli Müslümanlar!

Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan ve Doğu Türkistan İslam’ın ve Müslümanların en kıymetli incileridir. Bu topraklar, İslam’ın ilim kubbesi olarak bilinmektedir. Bu topraklar, tarihi boyunca İslami ilimlerin ve İmam Maturidi, İmam Buhari ve İmam Tirmizi gibi âlimlerin beşiği olmuştur. Bu beldeler İslam’ın ilim bahçeleri olmuştur. Orada yetişen âlimler, bugüne dek İslam’ın canlı kalmasına, insanlığın aydınlanmasına vesile olmuştur.

İşte sömürgeci kâfirler bundan dolayı bu beldelerde İslam’ın canlanmasına, hareketlenmesine zerre kadar tahammülleri yoktur. Bundan dolayı, Müslümanlara karşı en şiddetli, en vahşi zorbalıklarını tatbik etmektedirler. Özellikle Özbekistan; yahudi nüfusuna ayrıcalıklı uygulamalarıyla bilinmektedir.

Dolayısıyla, Mirziyoyev’in Hizb-ut Tahrir’in gençlerine karşı yeniden bu denli şiddetle harekete geçmesi, Gazze’de siyonistlerin Müslümanlara karşı işlemekte olduğu soykırımdan ayrı düşünülemez.

Zira Özbekistan’daki Müslümanlar da tüm dünyadaki Müslümanlar gibi Gazze’nin tüm İslam âleminin kurtuluşu için hak davaya daha sıkı sarıldılar ve tüm dünyadaki Müslümanlar gibi Allah’ın emrettiği köklü çözüme davet ediyorlar. Bu ise siyonist hizmetkârı kapitalistler için çok büyük bir tehdit ve tehlike oluşturmaktadır.

Gördüğünüz gibi, sömürgeci, siyonist hizmetkârı kapitalist nizam ve onun demokrasi, özgürlükler ve insan hakları gibi söylemleri, yasa ve ilkeleri, uluslararası sözleşmeleri ve hukuku, ancak içi boş birer illüzyondur. Bunlar; sömürgeci Batı’nın, Müslümanları ezmek üzere kendisine kayıtsız şartsız itaat etmeye adayacak, ruhsuz ve itaatkâr diktatörleri seçmek için belirlemiş olduğu kriterlerdir.

Ne var ki, bu siyonist hizmetkârı sömürgeciler ve onların ajan ve kuklası yöneticilerin bir türlü kabullenmek istemediği bir hakikat var:

Onlar bu zulümleriyle ancak kendi sonlarını hızlandırmaktalar. Onlar bu zulümleriyle ancak Müslümanların Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın vaadine olan imanlarını pekiştirmektedirler. Onlar, işlemekte oldukları bu zulümler sayesinde Müslümanların davalarına daha bilinçli bir şekilde tutunmasına ve daha çok sayıda Müslümanın, hatta gayrimüslimin dahi İslam’ın yönetimini arzulamasına vesile olmaktadırlar.

Bu zaten, Allah’ın vaadi olan bir haktır. Allah vaadinde durandır.

إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ لِيَصُدُّوا۟ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ ۚ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ ۗ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِلَىٰ جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ

“Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.” [Enfal36]

Ey Müslümanlar!

وَلَا تَهِنُوا۟ وَلَا تَحْزَنُوا۟ وَأَنتُمُ ٱلْأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” [Al-i İmran 139]

Özbekistan’ın siyasi tutukları ve tüm Müslümanlar için artık bir şeyler yapmalıyız! Ama herhangi bir şey yapmakla olmaz bu işler!

Özbekistan’da, Gazze’de ve tüm dünyada siyonist hizmetkârı, sömürgeci kapitalizmin hakimiyetini sonlandırmak için en başta Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Sonra bu zulümleri herkese duyurun! Ve bu zulümleri kesin ve ebediyete kadar sonlandıracak olan tek çözüme davet edin! Bu çözüm, Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın’ın vaadi ve Rasulu Sallallahu aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafeti ikame etmektir. İslam nizamını yeniden yeryüzüne hâkim kılmak için çalışın, insanları buna davet edin!

Muhakkak:

وَمَا ٱلنَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِندِ ٱللَّهِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَكِيمِ

“Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır.” [Al-i İmran 126]

#ÖzbekistandanÇağrı

#PleaFromUzbekistan

#ЎЗБЕКИСТОНДАН_ФАРЁД

#صرخة_من_أوزبيكستان

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Zehra Malik

Devamını oku...

Ey Kenane Mısır Halkı: Müslüman Müslümanın Kardeşidir; Ona Zulmetmez Ve Onu (Düşmana) Teslim Etmez!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ey Kenane Mısır Halkı: Müslüman Müslümanın Kardeşidir; Ona Zulmetmez Ve Onu (Düşmana) Teslim Etmez!

Haber:

Sudanlıların Mısır'dan sınır dışı edilmesini teşvik eden birçok video yayıldı ve hâlâ devam eden ve ekini ve nesli yok eden savaştan kaçarak Mısır'daki kardeşlerinin yanına sığınan Sudan halkına yönelik kışkırtma ve nefreti yaymak için elektronik medya aracılığıyla birçok hashtag, kampanya ve program devreye sokuldu.

Yorum:

Kesinlikle Mısır ve Sudan halkı din kardeşleri olup onları birbirine bağlayan İslam akidesidir ve Mısır ve Sudan tüm Müslümanların içinde yaşama hakkına sahip olduğu İslam topraklarıdır; şayet sömürgeci kafirlerin, ülkelerini bölmek, güçlerini zayıflatmak ve kelimelerini farklılaştırmak için dayatmış oldukları Sykes-Picot sınırları olmasaydı, onları kırmak ve iktidarlarını çökertmek kolaylaşırdı. Bizzat olan işte budur; zira Müslüman, kendisine sığındığı ve yasal sorumluluk olmaksızın ikamet etme hakkına sahip olduğu kendi ülkesinde bir yabancı haline gelmiştir. Bu, Medine-i Münevvere’deki Müslüman Muhacir ve Ensar’ın başına da gelmişti; nitekim Kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Muhacirlerle birlikte oraya hicret ettiklerinde, Ensar onlarla her şeylerini paylaştılar, onları çalışmak için pazara götürdüler, onlarla evlerini paylaştılar ve böylece en güzel kardeşlik, en güzel toplum ve en adil bir devlet oldu; işte bu, tüm dünyaya nur taşıyan ve Kisra, Kayser, Pers ve Roma krallarını ortadan kaldıran Medine Devleti’dir.

Evet, bu, İslam kardeşliğinin bir nimetidir; bizler Sudan halkından olan kardeşlerini sınır dışı etmeye kışkırtan Mısır’daki kardeşlerimize Allah Subhanehu ve Teala’nın şu kavlini hatırlatıyoruz: وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّناً وَهُوَ عِندَ اللهِ عَظِيمٌBunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.” [Nur 15] O halde ey Mısır halkı; size sığınan kardeşleriniz hakkında Allah’tan korkun ve sakın onların rızkınızı keseceğini sanmayın; zira rızık, sadece Allahu Teala’nın elindedir; her ne kadar bazıları hata yapıyor olsa da bunu genellemeye gerek yoktur; Sudan halkından Mısır ve diğer yerlerde kim bulunursa bulunsun, şerî hükümlere bağlı kalmaları, İslami nefsiyetin simgesi olmaları ve düzen, sükûnet ve güzel bir ahlaka bezenmeleri gerekir.

İnsanları ülkelerine dönmeye teşvik eden ve bunu savunan videoların tekrarlanmasına gelince; bu, orduların görevidir; eğer orduların görevi insanları korumak değilse, o zaman onların görevi nedir Allah aşkına?!

Güçlü ordunun içerisinde, yumuşak olmayan, gücü kırılmamış ve cesaretten yoksun olmayan adamlar vardır; ancak bu, ülkemizi parça parça bölmek ve bu ülkenin bol miktardaki zenginliklerini ve servetlerini yağmalamak için planmış bir savaştır. Çevremizdeki tüm ülkelere karşı yürütülen bu plan,Sudan’ın yöneticilerinin, kendi cildimizden Müslüman evlatlarımızın eliyle başka bir şekilde yeniden sömürgeleştirmek için içine düştükleri lanetli bir plandır. Vallahi bu, elem verici bir şeydir; ama bizler, bir zorluğun ardından bir kolaylığın olacağını söylüyoruz. Tıpkı şöyle denildiği gibi:Halkalar iyice sıkışıp daralınca, bir anda kurtuluş geliverdi, oysa ben kurtuluşun olmayacağını zannetmiştim.

Müslümanlar, daha önce hallerinin iyi olduğu döneme geri dönmeyecekler mi; zira o zaman Allah katında birbirlerini seven kardeşler olacakları gibi bu sayede dünyanın efendileri olacaklar; böylece yeryüzüne hayır ve bereket yayılacaktır.

Hepimiz Allah’ın şeriatının hakim olması için çalışmalıyız; zira tüm sorun ve meselelerin etkili ilacı ve tedavisi budur. Nitekim Mısır sokaklarında çay ve kahve satan mülteci kadınlar, sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalmış olup artık bundan korkar hale gelmişlerdir. İslam’a gelince; ailesine bakacak kimsesi olmayan her kadını gözetmek ve onun ve çocuklarının görevini yerine getirmek devletin üzerine vaciptir; işte bu, kadını bir anne, ev hanımı ve korunması gereken bir namus kılan İslam’ın hükmünün faziletidir. Ayrıca İslam’ın ilk dönemlerinde bir kadının namusunu geri almak için koca bir ordu seferber edilmiş ve bir kadın için Yahudiler Medine-i Münevvere’den sürgün edilmiştir. İşte bu, artık zamanı gelmiş olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’nin gölgesinde geri dönecek olan İslam’ın yönetiminin azametidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hüveyde Osman (Ümmü Muaz) – Sudan

Devamını oku...

Türkiye ve İran’ın Kuzey Irak’ta Harekete Geçmesinin Arkasında Ne Var?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Türkiye ve İran’ın Kuzey Irak’ta Harekete Geçmesinin Arkasında Ne Var?

Haber:

18 Temmuz 2024 Perşembe günü İran yargısı, Irak hükümetinden Kürdistan bölgesinde konuşlanmış yaklaşık 120 Kürt muhalefet partisi lideri ve üyesini teslim etmesini talep etti ve yargı, Irak tarafına arananların isimlerinden oluşan bir liste verdi. (Bağdat El Yevm Ajansı, 18 Temmuz 2024)

Yorum:

Amerika’nın 09/04/2003’te Irak'ı işgal ettiği ve halkın evlatları arasındaki mezhepsel ve etnik sorunların kalmasını ve kaosu devam etmesini sağlamak ve Amerika ile ajanları Türkiye ve İran’ın, Irak’ın coğrafyasında ve bağımlılığında herhangi bir değişikliği önlemek amacıyla bölgeye müdahale etmelerine bir neden olsun diye tasarlanmış anayasasıyla modern bir Irak devleti kurduğu günden bu yana sorunlardan biri de, 1990’lı yıllarda uluslararası irade, İngiliz baskısı ve Barzani ve İngiliz bağlantılı ailesinin liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) egemen olduğu Saddam rejiminin onayıyla tesis edilen bölgesel sorundur. Bu da Amerika’nın merkez pahasına bölgeyi güçlendirmek olan temel hedefini gerçekleştirmek içindir ki böylece merkezin, ABD ve uluslararası toplum tarafından tamamen reddedilen ve komşuları (İran ve Türkiye) tarafından Mesut Barzani’nin ilanını geri çektiğini açıklamaması halinde onu devirmekle tehdit ettiği 25 Eylül 2017 referandumunda (hayalindeki) Kürt devletini ilan etme arzusu meselesi açığa çıkmış olsun. Nitekim bu, merkezin askeri olarak harekete geçip başta Kerkük olmak üzere Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) kontrolü altındaki tartışmalı bölgelerin çoğunu ele geçirmesinin ardından gerçekleşmişti ki son hamle, bölgedeki ilmiği daha da sıkılaştırmak için Amerika’nın kolu Türkiye’den geldi ki bunun birkaç nedeni vardır ve onlar şunlardır:

Birincisi: Merkezi hükümetin kuzeydeki sahalardan elde edilen petrol gelirlerinin devredilmesi yönündeki taleplerinin uygulanmaması.

İkincisi: Bütçedeki paylarının artırılması.

Üçüncüsü: Sünni bölgenin savunucularıyla ittifak edilmesi ve onların desteklenmesi.

Dördüncüsü: Kuzey Irak’taki Demokrat Parti’nin etkisinin oldukça zayıflatılması.

Nitekim Türk kuvvetleri, Demokrat Parti’nin nüfuz bölgelerinin %60’ından fazlasını işgal etti; dahası Kuzey Irak merkezli Kürdistan İşçi Partisi’ni takip etme yaftası altında Türk kuvvetlerinin Dohuk ilinin merkezine girdiklerine dair bazı haberler bile aktarıldı.Bu da Mesud Barzani’nin, mesajı anladıktan sonra meseleyi tasfiye etmek ve siyasi varlığını korumak için uzun bir aradan sonra Bağdat’a gitmesine yol açtı. Görünen o ki bu ziyarette mesele bitmemiş ve her şey çözülmemiştir ya da belki de onun ve hükümeti üzerindeki baskıyı artırmak için Amerika’nın ikinci kolu olan (İran), Irak hükümetinden, daha doğrusu Kürdistan bölgesel yönetiminden (IKBY) muhalefet liderlerini kendisine teslim etmesini talep etmek üzere harekete geçmiştir.

Ey Irak halkı: Kuzey Irak’taki hareketin dürtüsü işte budur; dolayısıyla bu, Müslüman yöneticilerden oluşan kuyrukların ve ajanların uyguladığı ve kafir ülkelerin çıkarları için ümmetin evlatlarının yakıtları olduğu uluslararası bir vekalet çatışmasıdır! Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın sağlam ipi İslam’ı terk etmenizin ardından milletlerin sizin üzerinize üşüştüklerini gördüğünüz halde bu zillet daha ne zamana kadar devam edecek ey Müslümanlar?! Şöyle buyuran Aliy ve Azim olan Allah doğru söyledi: وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناًHep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.” [Al-i İmran 103]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

Kuluçka Merkezindeki Basit Bir Halkçı Hareket, Hesapları ve Kartları Yeniden Düzenledi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kuluçka Merkezindeki Basit Bir Halkçı Hareket, Hesapları ve Kartları Yeniden Düzenledi

Haber:

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Washington’un Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesini desteklemediğini söyleyerek Washington’daki Rudaw ajansı ofisine verdiği eposta yanıtında Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri normalleştirme çabalarına dikkat çekti ve şunları söyledi: “Washington bu çabaları desteklemiyor.” (RT, 17/07/2024)

Yorum:

Türkiye rejiminin kontrol ettiği yerlerdeki kuluçka merkezinde halkçı ayaklanmanın üzerinden daha birkaç gün geçmişti ki suçlu rejimle iletişimi kınayan, onu reddeden ve buna teşvik etmeyen açıklama üzerine açıklamalar gelmeye başladı; zira kimisi zamanı değil dedi, kimisi sizleri teslim etmeyeceğiz dedi, kimisi yakın gelecekte değil dedi, kimisi cumhurbaşkanıyla ilgili özel işleri gerekçe gösterdi, kimisi ekonomik olarak nitelendirdi ve bir diğeri de büyük öğretmenlerinin ilişkileri normalleştirmeyi reddettiğini açıkladı; bu ise suçlu Esad rejiminin, toprakları işgal edildiği sürece oturmayacağı şeklindeki açıklamalarının ardından geldi!

Oysa birbiri ardında normalleşme fikirleri gelmişti; bu normalleşme fikri Ebu Zendin sınır kapısının açılması niyetiyle başlamış, ardından Erdoğan’ın Esad’la hiçbir sorunu olmadığı, onunla ailevi ilişkilerinin olduğu ve onu Türkiye’yi ziyaret etmeye davet edeceği şeklindeki açıklamaları gelmişti.

Bütün bunlar gerilimi arttırmış, insanların kalplerini ve sabır taşlarını zorlamış, hatta Kayseri olayları gerçekleşmiş ve insanların evlerinden çıkıp bize devrimin ilk günlerini hatırlatan volkanik bir patlama yaşamalarına neden olmuştur; zira insanlar, onların vesayetini reddettikleri gibi teslim etmek için olan normalleşme eylemlerini de reddettiklerini ifade ettiler, geçişlerden ve başka şeylerden bahsettiler ve insanlar, göğüslerini daraltan her şeyi ifade ettiler. Nitekim birçok kişi, bölgenin soğuyup sakinleşmesini ve insanların evcilleştirilmesini bekliyorlardı ancak yaşananlar bunun aksini kanıtladı. Burada görünür ve güçlü olan devrimci ruhtan değil, insanların hareket etmeleri halinde bir etki oluşturabilecekleri gücüne inanmayanlardan ve insanların hiçbir şey yapamayacağını söyleyenlerden bahsediyorum; nitekim onların düşündükleri şeyin yanlış olduğu kanıtlandı; bunun üzerine onlardan birçoğu, Vallahi her şey insanların elinde, isteseler birçok şeyi başarabilirler demeye ve devrimci ruhun mevcut ve güçlü olmasından büyük mutluluk duymaya başladılar.

Bütün bunlardan sonra sokağın yeniden sakinleştirilmesi ve kartların yeniden düzenlenmesi gerekiyordu; bunun üzerine bu normalleşmeyi kınayan açıklamalar geldiği gibi sahada insanları sakinleştirmeyi, hareketlerini saptırmayı ve zafer coşkusunu ortadan kaldırmayı hedefleyen hareketler ortaya çıkmaya başladı.

Devrimci halkın kendi güç ve kuvvetlerine inanmaları ve bunu kanıtlayan birçok olayları hatırlamaları gerektiği gibi kendilerini bundan alıkoymaya çalışanların olduğunu, onların gayelerinin temiz olmadığını ve niyetlerinin de masum olmadığını bilmeleri gerekir.

Bugün devrim, kuluçka merkezinde önemli bir role sahip olup büyük olayların içinden geçmektedir; zira Binniş’te yaşanan ayaklanma buna dair bir kanıttır. Bu nedenle herkes kendini hazırlayıp bir düzene sokmalıdır; çünkü gelecekte devrim için çok büyük bir hayır olacaktır. Ancak bunun için çalışmak ve süreklilik niyetiyle desteklenecek birine ihtiyaç vardır. Zira bizler, güçlü olduğumuzu ve “Terazinin ayarı kuluçka merkezidir” şeklindeki sözün gerçek ve doğru bir ifade olduğunu bilmeliyiz; bu yüzden gücümüzün kaynağını idrak etmeyelim diye bunu çarpıtmaya çalışıyorlar. Ancak Allah bunu kanıtlayan olayların meydana gelmesini sağlıyor. O halde Allah’ın izniyle nusret, zafer ve alçakların yenilgisiyle randevunuz olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER