Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kapitalizmin Gölgesinde, İnsani Anlamda İnsani Yardım Kuruluşları Yoktur

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kapitalizmin Gölgesinde, İnsani Anlamda İnsani Yardım Kuruluşları Yoktur

Haber:

Süleymaniye'deki Medya Özgürlüğü İzleme Merkezi 7 Eylül 2025 Pazar günü, silahlı kişilerin bir dizi yerel ve uluslararası örgütün bulunduğu bir ofise saldırdığını açıkladı ve merkez, bu olayın uluslararası yasaların “ciddi bir ihlali” olduğunu ifade ederek bu tür saldırıların Kürdistan Bölgesi'ni uluslararası örgütlerin faaliyet göstermesi için “güvenli olmayan bir ortam” haline getirebileceği uyarısında bulundu.

Merkez, Şafak Haber Ajansı'nda geçen açıklamasında, Süleymaniye- Sarchinar bölgesinde, Lahur Şeyh Cengi'nin evi ve Lale Zar Oteli'nin yakınında bulunan (Bayya) ofisinin, aşağıdakiler dahil olmak üzere birçok kültürel, çevresel ve uluslararası kuruluşu barındırdığını söyledi:Bahardahdar Gençlik Geliştirme Örgütü, Bayya Ajansı, Art Plus, Irak ve Kürdistan Su Koruma Örgütü ve İtalyan örgütü UPP.

Açıklama, “yerel ve uluslararası kuruluşların bulunduğu bir ofisi hedef alan, bu kuruluşların mallarına el koyan ve bunları bilinmeyen bir yere nakleden saldırının hiçbir yasal dayanağı olmadığına ve uluslararası insan hakları hukukunu açıkça ihlal ettiğine” ve ayrıca bu kuruluşların çalışmalarının devam etmesine engel teşkil ettiğine ve Kürdistan Bölgesi'ni yabancı kuruluşların faaliyet göstermesi için tehlikeli bir bölge haline getirme tehdidinde bulunduğuna dikkat çekti. (Şafak News, 7/9/2025)

Yorum:

İşgalci Amerika Irak rejimini devirmekle yetinmemiş, aksine devletin tüm alanlarındaki kontrolünü sıkılaştırmış, mezhepçilik ve milliyetçiliğe dayalı federal siyasi sistemini dayatmış, anayasasını hazırlamış ve hakikatte kendi kültürünü dayatmayı amaçlayan, bunun da ötesinde casusluk örgütleri olan, sözde sivil ve insani yardım kuruluşları adında birden fazla örgüt kurmuştur.

Metrocentre, Ağustos 2009'da Süleymaniye'deki gazeteciler ve insan hakları savunucularının girişimi ve Amerikan Savaş ve Barış Raporlama Enstitüsü ve ABD federal hükümeti tarafından finanse edilen Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü'nün desteğiyle kurulmuş olup yönetim kurulu üyelerinin çoğu da Cumhuriyetçi Parti ve ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan oluşmaktadır. Ayrıca Norveç Halk Yardımı ve Uluslararası Medya Desteği Örgütü gibi uluslararası kuruluşlardan da destek almaktadır.

İnsani olarak adlandırılan bu kuruluşlar, İşgalcinin hegemonyasını dayatmasına yardımcı olan ve Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Para Fonu gibi kapitalist devletlerin politikalarına boyun eğen siyasi kuruluşlardır.

Bu nedenle şayet özgürlük istiyorsak, işgalcinin ayrılmasıyla yetinmemeliyiz; aksine hangi isim adı altında olursa olsun ona tabi olan tüm kuruluşlardan kurtulmamız gerekir.Geçmişte ümmet, Cezayir, Libya ve diğer Müslüman ülkelerden işgalciyi çıkarmak için büyük fedakarlıklar gösterdi; peki sonuç ne oldu?Sonuçta Müslüman ülkeler siyasi, ekonomik ve kültürel sistemlerinin işgal altında kalmaya devam ettiği gibi kafir Batı ve onun kokuşmuş kapitalist sisteminin esiri olmaya da devam etmiştir.

Ey Müslümanlar: Nihai kurtuluş, tüm şekil ve kuruluşlarıyla birlikte kapitalist sistemi kökünden söküp atmak ve tüm siyasi, ekonomik ve kültürel sistemleri, tek bir devlet ve tek bir İmamıyla İslami bir yönetim kurmaktır; işte ancak o zaman Müslüman ülkelerin kurtuluşunu ilan edebiliriz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed Et-Tâi – Irak

Devamını oku...

Hiç Seraptan Su Beklenir Mi?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hiç Seraptan Su Beklenir Mi?!

Haber:

Birleşmiş Milletler, iki devletli çözüm konferansının yeniden başlamasına karar verdi, ancak ABD buna karşı çıktı. (El Arabiya Net)

Yorum:

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Suudi Arabistan'ın Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin konferansın yeniden başlamasıyla ilgili olarak önerdiği sözlü kararı kabul etti; bu haber dikkatlice incelendiğinde, Suudi Arabistan ve diğer Müslüman ülkelerin Gazze ve Batı Şeria'da yaşananlardan dolayı kendileri ve halkları için korktukları gözlemlenmektedir; bu tür girişimlerle, hala halklarının kendilerine ve sözlerine güvendiklerini zannederek belki onların öfkeleri hafifletilebilir, bu rejimleri kökünden söküp atma ve kafir Batı’nın ülkelerindeki ellerini koparma yönündeki hareketleri yavaşlatılabilir diye halklarına Yahudilerin ihlallerini durdurmak için uluslararası hukuka uygun diplomatik çaba ve eylemlerde bulundukları izlenimini vermeye çalışıyorlar.

Suud rejimi ve diğer aşağılık, itaatkâr ve bağımlı rejimler çok iyi bilsinler ki, halkları kendilerini çoktan geride bırakmış olup ihanetleri ve Allah’ın düşmanlarıyla İslam’a ve Müslümanlara karşı kurdukları komploları kanıtlandıktan sonra onlarla bağlarını koparmıştır; zira halklar, nasıl da onların Yahudilerin saflarında yer aldıklarını, nasıl Yahudilere ihtiyaç duydukları her şeyi temin ettiklerini, dahası Yahudi varlığını nasıl savunduklarını ve Gazze'deki halkımızın öldürülmesine, yerinden edilmesine ve aç bırakılmasına nasıl ortak olduklarını ve onların saflarında sadece cahillerin ve çıkarcıların kaldıklarını kendi gözleriyle görmüşlerdir.

Bu rejimler çok iyi bilsinler ki ümmet, tartışmasız dünyanın efendisi olan, her nerede olursa olsun İslam’ı ve adaleti yayan ilk siretine geri dönmeyi dört gözle beklemekte ve Allah’ın yardımıyla emin adımlarla ilerlemektedir. Bu ise Allah'ın vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin gölgesinde Allah’ın izniyle çok yakında geri dönecektir; bu da bunun için çalışan, ilk İslam Devleti’ni kurmada Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in metoduna bağlı kalarak yorulmadan, bıkmadan ve usanmadan gece gündüz çalışan, saf ve takva sahibi devlet adamları hazırlamasının yanı sıra tamamı Allah’ın Kitabı’ndan, Rasulü’nün sünnetinden ve bu ikisinin irşad ettiklerinden türetilmiş sistemleri ve kanunları hazırlayan ve metodundan zerre kadar sapmayan ve Allah’ın izniyle varış noktasının eşiğinde olan Hizb-ut Tahrir’in varlığı sayesinde olacaktır. وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباًNe zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Kurtuluşun Yolu!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kurtuluşun Yolu!

İnsanlığın, tuğyanın ve yozlaşmışlığın ağırlığı altında sendelediği ve ilkelerin çıkarlar kargaşasında kaybolduğu bir zamanda, geriye ivedilikle şu soruyu sormak kalıyor: Bu labirentten çıkmanın bir yolu var mıdır?Tüm karmaşıklığa rağmen cevap basitçe şudur: Selametin ve kurtuluşun sadece tek bir yolu vardır ki o, Allah'ın kullarından razı olduğu bir yol olan, hak yoldur.

Günümüzde siyaset, sanıldığı gibi artık sadece çıkarlar oyunu değil, bilakis hakikatte siyaset, halkların ahlak ve medeniyetlerinin aynasıdır. Bu yüzden politikalar hak ve adalet değerlerinden uzaklaşırsa, toplumlar parçalanır ve kalplere umutsuzluk yerleşir. Bu sapma ve kargaşanın ortasında, tiranlar doğar ve zulüm artar.

Ancak -Batı yasasının iddia ettiği gibi- kurtuluş, insanlarda ve sistemlerdeki yüzeysel değişimden değil, aksine adalet, merhamet ve hak gibi değerlerini semadan alan gerçek pusulayı yeniden tesis etmekle başlar. Böylece bu değerler istisnasız herkesin hayatını düzenleyen kanunlara dönüşür.

Gözlerini Allah Subhanehu ve Teala'ya diken ve ilahi değerler temelinde haklarını talep eden halklar, her şekilde zulme karşı savaşan ve yozlaşmış siyasetin pazarlarında satılan mallar olmaya razı olmayan halklardır.

Tiranlara gelince; konumları ne kadar yüksek olursa olsun, kaçınılmaz akıbetlerini biliyorlar; çünkü onlar, Allah’ın kulları için seçtiği yolun karşısında duruyorlar. Bundan dolayı bitmeyen bir savaş başlıyor: Yani hak ile tuğyan, Allah'ın yolu ile tiranların yolu arasındaki bir savaş. Allah'ın yolunun dışındaki tüm yollar, halkların enerjilerini yağmalayan ve hayallerini paramparça eden beyhude bir yoldur. Despot ilkeler ve rejimler, sadece kaos ve yıkım tohumları ekerek toplumu parçalamaktadır. Allah Azze ve Celle’nin yoluna gelince; hiçbir insan gücünün veremeyeceği ve hiçbir siyasi komplonun gerçekleştiremeyeceği gerçek adalet ve bir huzur vaadidir. Hak ve adalet değerlerini pekiştirmek için ümmeti sağlam temeller üzerine yeniden inşa etmek, bu acı çeken insanlık için kurtuluş yoludur.

Artık gaflet uykusundan uyanmamız ve gerekçeleri ne kadar yüksek olursa olsun zulmün tüm şekillerini reddetmemiz gerekir.

Siyasi ateşlerin ve ucuz komploların alev alev yandığı ve yolların karanlık olduğu bir dünyada, Allah'ın yolu asla sönmeyen bir ışık olmaya devam etmektedir; zira bu yol, ruh ile maddenin ve insan ile Rabbinin arasını birleştiren ve böylece insana huzur ve sükûnet veren bir yoldur.

Bu yola geri dönüş, halkına asla yalan söylemeyen bir lider aracılığıyla olmalıdır; çünkü o sizi, izleyenleri asla saptırmayan bu kayıp yolu yeniden tesis etmek için kendisiyle birlikte çalışmaya davet ediyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Munis Hamid - Irak

Devamını oku...

Trump'ın Gazze Halkının Yerinden Edilmesiyle İlgili Açıklamaları, Ülkelerimizi Yöneten Ajan Rejimleri İfşa Ediyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump'ın Gazze Halkının Yerinden Edilmesiyle İlgili Açıklamaları, Ülkelerimizi Yöneten Ajan Rejimleri İfşa Ediyor

Haber:

7 Eylül 2025 Pazar günü el-Mısri el-Yevm'in internet sitesinde yer alan habere göre, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Refah geçiş noktasının Filistinlileri yerinden etmek için bir çıkış olmayacağını, aksine bireylerin Gazze'ye girişi ve insani ve tıbbi yardımlarla sınırlı kalacağını vurguladı.Mısır'ın yayılmacı politikaları ve açlığı bir silah olarak kullanmayı reddettiğini yineleyen bakan, acil ateşkes ve saldırıyı durdurmak için ABD'nin önerisini kabul etmenin gerekliliğini vurguladı.Barışı sağlamanın tek çözümünün, 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması olduğunu belirterek yerinden edilmenin Mısır, Ürdün ve Arap ülkeleri için kırmızı çizgi olduğunu ve bu konunun aşılmasına müsamaha gösterilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

Yorum:

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin “Filistin halkını yerinden etmek isteyenlerin beş başka geçiş noktası var ancak Mısır bu tarihi sorumluluğu üstlenmeyecektir” şeklindeki açıklaması geniş çapta bir tartışma yaratmıştır. Bakan bu açıklamayla, Mısır'ın kendi topraklarından geçişi kesin olarak reddettiğini göstermek istedi ancak Mısır rejiminin politikalarının gerçekliği ve doğası daha yakından incelendiğinde bu reddedişin, ideolojik bir tutumun veya Filistin davasına yönelik şerî ve siyasi bağlılığın bir ifadesi olmaktan ziyade Amerikan yönetiminin krizi ele alış biçiminin bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır.

Gazze'ye yönelik son savaşın patlak vermesinden bu yana Mısır'ın gerçek rolünün, kuşatmaya ortak olduğu, silahların girişini engellediği, sınırları kontrol ettiği ve Yahudi varlığını Sina veya Mısır halkından gelecek olası herhangi bir hareketten koruduğu ortaya çıkmıştır. Zira Mısır, Yahudi varlığı ve Amerika'nın izin verdiği ölçü hariç gıda ve tıbbi malzemelerin geçişine izin vermek için Refah geçişini kesinlikle açmamış, aksine Gazze halkının açlık çekmesinin tanığı ve ortağı olmuş, bu da onları hayvan yemi yemeye zorlarken yüzlerce kamyon geçiş kapısında sıraya girmiş olup sadece işgalin şartlarına göre girişine izin verilmektedir.

Bundan dolayı Mısır rejiminin Gazze halkının Refah sınırını geçmesine izin vermemesi, Gazze'yi savunmak için değil, aksine bir takım temel hususlardan dolayıdır ki bunlardan bazıları şunlardır:

1- Amerikan yönetimi: Amerika, Gazze ve Batı Şeria'daki siyasi sahnenin tamamen çökmesine yol açacak ve meselenin kontrol edilmesi zor bir mülteci krizine dönüştürecek, dolayısıyla Yahudi varlığının güvenliğini tehdit edecek kitlesel bir yerinden edilmeyi istemiyor. Dolayısıyla Mısır rejimi bağımsız bir egemen karar çerçevesinde değil, Amerika Birleşik Devletleri tarafından çizilen sınırlar içinde hareket etmektedir.

2- Mısır halkından korkmak: Rejim, mücadele ve cihada sımsıkı sarılan yüzbinlerce Gazze halkının girişinin, zaten ekonomik ve siyasi baskının acısını çeken Mısırlıların kalplerine canlı bir direniş ruhu ihraç edeceğinin farkındadır. İşte rejim bundan korkuyor; çünkü Gazze'deki mücahitlerin Mısır halkıyla karışmasının Yahudilere karşı cihat ruhunu yeniden canlandıracağını biliyor.

3- İnsanların önünde skandal çıkmasından korkmak: Şayet rejim yerinden edilmeye kapı açarsa, rejimin kuşatmaya ortak olma işinin ifşa olmasının ardından Gazze'yi Yahudilere teslim etmede de açık bir ortak olmuş olacaktır. Bu nedenle rejim, Gazze'yi destekleyen herhangi bir askeri veya halk hareketini engellemek gibi daha tehlikeli bir role devam ederken yerinden edilmeyi reddetme söyleminin arkasına saklanıyor.

Filistin meselesi, sömürgecinin çizdiği sınırlara ve gerek Refah geçişine gerekse de işgalin geçişlerine kıyas edilemez. Filistin toprakları, Müslümanların kanlarıyla fethedilen haraci İslam toprağı olup bu topraklar sadece Filistin halkının değil, tüm ümmetin mülküdür. Nitekim Şafii Rahimehullah şöyle demiştir: “Zor kullanılarak fethedilen topraklar, tüm Müslümanlara aittir.” İbn Kudame de şöyle demiştir: “Zor kullanılarak alınan toprakların mülk edinilmesi ve satılması caiz değildir; çünkü bunlar, Müslümanlar için bir vakıf haline gelmiştir.” Dolayısıyla bu topraklar, tüm ümmetin boynunda bir emanettir.

Nitekim şeriat, işgale maruz kalan herhangi bir İslam toprağını savunmayı Müslümanların üzerine farz kıldığı gibi aynı zamanda onu savunmayı farz-ı ayn kılmıştır. Nevevi şöyle demiştir: Şayet kâfirler Müslümanların beldelerinden birine girerse, o zaman cihad her Müslümanın üzerine farz-ı ayn'dır. Maverdi de şunu vurgulamıştır: “Cihad farz-ı kifayedir, ancak kafirler bir beldeye inerse, o zaman herkes için farz olur.” Bu nedenle Mısır ve ordusunun görevi, Yahudileri korumak veya Gazze halkından bir lokma ekmeği kısıtlamak için sınırda beklemek değil, yakınlıkları ve güçleri nedeniyle Filistin'i tamamen kurtarmak için derhal harekete geçmektir.

Filistin'in ve ümmetin karşı karşıya olduğu tüm krizler, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet olan birleştirici bir devletin yokluğuyla bağlantılıdır. Şayet Müslümanların, Mutasım, Selahaddin Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı gibi orduları harekete geçirecek bir Halifesi olsaydı, Gazze kuşatma altında ve Kudüs de işgal altında kalmazdı. Bugün ümmetin görevi, Müslümanların saflarını birleştirecek, enerjilerini harekete geçirecek, topraklarını kurtaracak ve Filistin'e yardım etmeyi, uzlaşmayı kabul etmeyen merkezi bir mesele haline getirecek Hilafetin kurulması için çalışmaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

İzzet Sadece İslam’dadır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İzzet Sadece İslam’dadır

Haber:

Türk istihbarat raporunda belirtildiği üzere Türkiye, son haftalarda Yahudi varlığıyla olası bir çatışmaya karşı üç pratik önlem aldı; bu önlemler arasında hava savunma sistemlerinin geliştirilmesi, iç cephenin güçlendirilmesi ve nükleer tehditlere karşı koruma sağlayabilecek gelişmiş sığınakların inşa edilmesi yer almaktadır.

Erdoğan, Türk ordusunun yaklaşık yarım milyar dolar değerinde 47 hava savunma aracından oluşan Çelik Kubbe sistemini teslim aldığını açıkladı.

Türk şirketi ASELSAN'ın Ankara'daki merkezinde düzenlenen sistemin teslim töreninde, Türkiye'de son yıllarda yaşanan hararetli çatışmaların hava savunma ve radar sistemlerinin önemini ortaya koyduğunu vurguladı.

Türkiye'nin hava savunma sistemini güçlendirecek olan ve ASELSAN tarafından 7 yıl önce başlatılan proje, Korkut erken uyarı sistemi ve Hisar orta menzilli hava savunma sistemi gibi sistemlerin entegre ağ işletimiyle oluşturulan çok katmanlı hava savunma sistemlerini kapsamasının yanı sıra Türk savunma sanayi sitesi "savunmaTR" ve üreticinin internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Siper hava savunma sistemi ve gelişmiş elektronik harp sistemlerini de kapsamaktadır. (El Cezire Net, 1/9/2025)

Yorum:

Allah Subhanehu ve Teala aziz Kitabı'nda bize, diğer insanlar dışında tek bir ümmet olarak hitap etmiş olup bize, vatancı veya milliyetçi olarak hitap etmemiştir. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَSiz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız. Eğer Ehli Kitap’da (Yahudiler ve Hıristiyanlar) iman etseydi kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler vardır, fakat çoğu fasıktır.” [Al-i İmran 110] Müslümanların fikirlerini, duygularını ve hayat sistemlerini bu mefhum yönlendirdiğinden dolayı İslam'ı yaymak için ülkeler fethetmeye başladılar; tıpkı Ribi bin Amr Radıyallahu Anh'ın, Kadisiye savaşında Pers ordusunun komutanı Rüstem'e, “sizi buraya getiren nedir?” diye sorduğunda dediği gibi? Zira Ribi bin Amr Rüstem’e şöyle cevap vermiştir: “İnsanları kula kul olmaktan insanların Rabbine ibadet etmeye, dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkarmak için geldik.” Bu yüzden Irak, Mısır, Şam ve Kuzey Afrika'yı fethetmişlerdir; böylece İslam doğuda Çin'in, batıda Endülüs'ün sınırlarına kadar ulaşmış ve İslam akidesi temelinde birleşmişlerdir; hatta aralarında Araplar, Türkler, Berberiler ve Persler olduğu halde ancak İslam onları tek bir potada eritmiş ve tıpkı Abbasi Hilafeti günlerinde Roma kafiri Amuriye'de bir kadına hakaret etmek isteyince Va Mutasımah diye haykıran bir kadının haykırışıyla tek bir adam gibi ayağa kalkmışlardır. Zira Halife Mutasım, başı Amuriye'de, sonu da Bağdat'ta olan büyük bir ordu hazırlamış, bu beldeyi fethetmiş ve Romalı'dan intikamını almıştır; böylece Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in buyurduğu gibi gerçekten onlar, vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvların da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutuldukları gibi olmuşlardır.

Halifeler, yönetimin bir emanet olduğunu ve emanetin hakkını verip bu konuda üzerine düşeni yerine getiren hariç bunun kıyamet gününde bir utanç ve pişmanlık olacağını biliyorlardı;bakın Müslümanların Halifesi Ömer ibn Hattab Radıyallahu Anh şöyle diyor: “Irak topraklarında bir koyunun ayağı sürçse Allah’ın, ey Ömer neden onun için yolu açmadın diye beni hesaba çekmesinden korkarım?” Ve yine bakın Halife Ömer ibn Abdülaziz Radıyallahu Anh şöyle diyor: “Dağlara buğdaylar serpin ki Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler.”Ancak sömürgeci kafir ve Mustafa Kemal ve Şerif Hüseyin gibi onun içerideki kuyruklarının eylemleri yoluyla vatancılık ve milliyetçilik fikirleri Müslümanların saflarına nüfuz edince, İslam kardeşliği mefhumları zayıflamış ve Müslümanlar yalan ve iftirayla devlet olarak adlandırılan elli küsur parçaya bölünmüş, bunların her birinin kendi bayrağı, ordusu ve ulusal bayramı olmuş ve merhametli annelerini zehirli bir hançerle bıçaklamalarının ardından her yıl bağımsızlık günü olarak adlandırılan hayal kırıklıklarını kutlamışlar, kendilerinden bir sıcaklık ve sevgi bulmayı umarak kafir milletlerin peşinden gitmişler ve böylece başlarına Allah’ın yaratıklarının en aşağılıkları olan Yahudiler musallat olmuştur. Zira Yahudiler Lübnan'daki İran partisi liderlerini öldürdüler, bizzat İran'ı bombaladılar, nükleer bilim adamlarını ve askeri liderleri öldürdüler, Kuzey Yemen'i bombaladılar, Husi başbakanını ve bir dizi bakanını öldürdüler ve neredeyse iki yıldır da Gazze'de soykırım savaşı yürütmektedirler. Ama tüm bunlar, Yahudilerden intikam almak için Müslüman orduları harekete geçirmemiş ve yakın zamanda Yahudi Başbakan, Ürdün, Suriye, Mısır ve Irak'ın bazı bölgelerini de içine alan bir devlet (Büyük İsrail) kurmak için manevi bir görevde olduğunu açıklamış ve şimdi de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze, Şam ve diğer Müslüman ülkelerdeki katliamlar kendisini harekete geçirmemişken sanki uykusundan yeni uyanmış gibi Yahudilerle olası bir çatışmaya hazırlanmak için pratik adımlar atıyor!

Bu nedenle güç ve kuvvet ehlinin, Müslüman ülkelerdeki yapay sınırları ortadan kaldıracak, onları işgalden kurtaracak, hayatın tüm işlerinde İslam'ı tam olarak uygulayacak ve hidayet ve nur risaletini davet ve cihad yoluyla dışarıya taşıyacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir'e nusret vermesi gerekir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَEy iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah Abdulhamid – Irak

Devamını oku...

SAYI 564 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Savunma Bakanlığı’ndan Savaş Bakanlığı’na: Artık İslami Savunmanın Manasını Yeniden Gözden Geçirmenin Vakti Gelmiştir

Donald Trump’ın imzaladığı bir başkanlık kararnamesiyle ABD Savunma Bakanlığı’nın adı resmen Savaş Bakanlığı olarak değiştirildi. Bu değişiklik, yalnızca semantik bir düzeltme olmayıp, sömürgeci güçlerin saldırgan stratejik zihniyetini ve işgal temelli dış politika yaklaşımını da gözler önüne sermiştir. Trump, “Savunma anlayışı fazla pasif kalıyor... Ama biz saldırgan bir tutum da sergilemek istiyoruz.” diyerek bu niyetini açıkça dile getirmiştir.

Yüzyıllarca barış, diplomasi, uluslararası düzen ve işbirliği gibi kavramların arkasına sığınan Batı, artık hiç çekinmeden, tıpkı sömürgeci ve emperyalist dönemlerinde olduğu gibi, saldırgan bir savaş dili kullanmaktadır. Bu sırada İslam ümmeti ise, içine sıkışıp kaldığı bu çürümüş ve kısıtlayıcı ulus-devlet yapısı içinde, savunmacı bir dile ve teslimiyetçi politikalara mahkûm edilmiş durumdadır. Bir zamanlar Müslümanlar cihatla, fetihlerle ve İslam’ın mesajını taşımakla iftihar ederlerdi. Bugünse en büyük emelleri ve idealleri yalnızca savunma savaşlarına ve işgalden kurtuluşa indirgenmiştir.

Batı’nın pervasızca taarruz pozisyonu aldığını ilan ettiği bu vasatta, İslam ümmetinin kendi asli temellerine rücu etmesi elzemdir. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine-i Münevvere’de kurduğu devlet, en başından beri kararlı bir duruşa sahipti. Bu duruş, Batı’nınki gibi sömürgecilik, suç ve soykırım üzerine değil, İslam’ı yaymak ve insanlığa liderlik etmek üzerine kuruluydu. İslam’ın dış politikası, ta başlangıcında bile, dini yüceltme, sahte sınırları yıkma ve insanlığı diğer inançların karanlığından İslam’ın adaletine çıkarma üzerine kurulu idi.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Saff 9]

Gerçekte, dini yüceltme görevi sınırlara hapsedilemez ve seküler uluslararası sistemin çerçevesine indirgenemez. İslam, âlemşümul bir merci olmak üzere gelmiştir. Ümmet’in görevi de, diğer tüm dinlere üstün gelene dek İslam’ı davet ve cihat yoluyla yaymaktır. Ancak 19. yüzyıldan itibaren, özellikle de Hilafetin kaldırılmasından sonra yayılan ulus-devlet sistemi ve benimsenen savunmacı politikalar nedeniyle İslam ümmeti, saldırgan ve inisiyatif alan ruhunu kaybetmiştir.

Bu sırada sömürgeciler ise “barış ve istikrar” naraları atarak istila hareketine devam etmiş, İslam topraklarını işgal etmişlerdir. Nitekim bugün, bütün dünyanın gözleri önünde evlatlarını boğazladıkları Gazze’de buna şahit olmaktayız. Buna mukabil, savaş bakanlığına dahi savunma bakanlığı ismini layık gören Müslümanların yöneticileri, kendilerini ulusal sınırların bekçiliği ve kısıtlayıcı sözleşmelere riayet etmekle tahdit etmektedirler. Milliyetçi ve savunmacı politikaların kölesi ve esiri olup sus pus oturmayı seçmişlerdir. Beceriksizliklerini örtmek için de Batı’dan ithal ettikleri kavramlarla bu pısırıklığı ve geri çekilmeyi ‘büyük bilgelik’, ‘devlet aklı’ ve ‘usta siyaset’ diye yutturmaya çalışmaktadırlar!

Batı, sömürgeci hedeflerini gerçekleştirmek için bir kez daha saldırı savaşı bayrağını yükseltmiş durumda. Peki, İslam ümmeti ve Afganistan’daki yöneticiler, sınırları ilga etmeye, mazlumların yardımına koşmaya ve cihadı sadece işgale karşı bir savunma olarak değil, daha geniş anlamıyla dış politikanın temeli yapmaya amade midir?

Bu yüzden, ekonomiyi merkeze alan sözde dengeli ve savunmacı politikalardan vazgeçmeli, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurarak doğru yolu yeniden canlandırmalıyız. Hilafet, İslam’ı tüm dünyaya yaymak ve fitneyi kökünden silmek üzere dış siyasetini davet ve cihat üzerine inşa edecektir!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ“Fitne kalmayıncaya ve din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Tevbe 36]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Darfur’un Koparılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında El-Ubeyd Şehrindeki Hizb-ut Tahrir Gençleri, El-Ubeyd Büyük Camii’nde Müslümanlara Sıcak bir Çağrıda Bulundular

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin Darfur’un Koparılması Planını Akamete Uğratmak Amacıyla Yürüttüğü Kampanya Kapsamında El-Ubeyd Şehrindeki Hizb-ut Tahrir Gençleri, El-Ubeyd Büyük Camii’nde Müslümanlara Sıcak bir Çağrıda Bulundular ve Otobüs Terminalinde de Pankartlı Bir Gösteri Gerçekleştirdiler

6 Eylül 2025 Cumartesi günü El-Ubeyd’de Hizb-ut Tahrir gençleri, Sudan’ın parçalanması ve Darfur’un koparılması planını akim bırakmaya dönük kampanya kapsamında iki ayrı etkinlik gerçekleştirdi. El Ubeyd şehrindeki parti gençleri, ümmetin birliğinin hayat memat meselesi olduğu şuurundan hareketle el-Ubeyd Ulu Camii’nde toplanan Müslümanlara sıcak bir çağrıda bulundular. Vilayet Encümen üyesi Sayın en-Nezir Muhammed Hüseyin’in okuduğu çağrıda, siyasetçiler, medya mensupları, alimler, subaylar ve askerlere şer’i sorumlulukları hatırlatılıp Darfur’un ayrılmasını önleme yükümlülüklerini yerine getirmeye davet edildiler. Cemaatin çağrımıza gösterdiği büyük teveccüh, bu ümmetin İslam’a ve davetini taşıyanlara duyduğu derin sevgiyi bir kez daha gözler önüne serdi.

Kampanya kapsamındaki ikinci etkinlikte ise parti gençleri, pazar yerindeki otobüs terminalinde pankartlı bir eylem düzenlediler. Eylemde, “Darfur’u kopararak Sudan’ı parçalamayı hedefleyen Amerikan planına karşı durulması” çağrısı yapan pankartlar taşıdılar. Halkımızın eyleme olumlu yorumlar yaparak ve fotoğraf çekerek gösterdiği teveccüh, bir polis memurunu rahatsız etti. Memur, kalabalığın dağılmasını istedi. Ancak iş işten geçmiş, eylem çoktan amacına ulaşmıştı bile.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER