Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Suriye: Hicri 1446 Mübarek Ramazan Bayramı Tebriği

  • Kategori Suriye
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti:
Hicri 1446 Mübarek Ramazan Bayramı Tebriği

Muhammed Salih

Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Bürosu

Pazar, 01 Şevval 1446 H. - 30 Mart 2025 M.

suriye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Alim Ata bin Halil Ebu Raşta’dan 1446 / 2025 Yılı Mübarek İydü’l Fıtr Vesilesiyle Facebook Sayfası Ziyaretçilerine Yönelik Bir Hitap

Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Alim Ata bin Halil Ebu Raşta’dan
1446 / 2025 Yılı Mübarek İydü’l Fıtr Vesilesiyle Facebook Sayfası Ziyaretçilerine Yönelik Bir Hitap

Hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam Rasûlullah’a, onun Âline, ashabına ve onu dost edinenler üzerine olsun. Ve badu

İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan İslam ümmetine, ﴿كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” [Ali İmran 110]

Güzel söz söyleyip, Salih amel işleyen dindar ve takvalı -ki biz kimseyi Allah’a karşı temize çıkarmayız- davet taşıyıcılarına. Allah, bu niteliğe haiz olanlara övgüde bulunmuştur: ﴿وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” [Fussilet 33]

Doğruluk ve samimiyetle sayfayı ziyaret edip hayır arayan saygıdeğer ziyaretçilerini Allah en güzel şekilde ödüllendirsin.

Hepinizin mübarek İydü’l Fıtr’ını tebrik ediyorum... Allah itaatlerinizi kabul etsin... Şüphesiz Allah Salih kimselerin velisidir...

Ey değerli kardeşlerim! Bu bayram, hilkat garibesi Yahudi devletinin kendisine füze, roket ve uçak sağlayan Amerika’nın desteğiyle Gazze ve tüm Filistin’de insanlara, ağaçlara ve taşlara karşı vahşet işlediği bir döneme denk geliyor... Yahudi varlığının Amerikan desteğiyle bu suçu işlemesi garip değil. Zira onlar, İslam ve Müslümanların düşmanıdırlar. Ancak garip olan, başta Filistin’e komşu ülkeler olmak üzere Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin hiçbirinin, Gazze ve halkını desteklemek, Mescid-i Aksa ve çevresinin yardımına koşmak, Yahudi varlığının kökünü kazımak, sonra da tüm Filistin’i halkına iade etmek için ordularını seferber etme zahmetinde bulunmamasıdır... Müslüman toprağını işgal edenler ve halkını oradan çıkaranlar, Müslüman orduları ile savaşmayı ve halkını çıkardıkları gibi oradan çıkarılmayı hak etmiyor mu? ﴿وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ “Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Nasıl oluyor da yöneticiler bunun farkında değiller? Azgınlıkları onları altetmiştir. Başta Amerika olmak üzere sömürgeci kâfirlerin emrine amadedirler. Çarpık koltuklarını korumak için Amerika’nın hiçbir emrini geri çevirmiyorla﴿قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ “Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!” [Münafikun 4]

Hadi ey Müslüman orduları! Gazze’deki kardeşlerinizin yardımına koşun. Müslüman ülkelerdeki baskıcı rejimler yolunuza çıkarsa, onları devirin... Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek için onların yerine Nübüvvet metodu üzere Hilafet’i kurun. «ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، ثُمَّ سَكَتَ» “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra da sustu” [Ahmed] O zaman Halife, yardımcıları ve en üst rütbeden en alt rütbeye kadar İslam’ın askerleri zaferden zafere koşacaklar, ümmetle birlikte tekbirler getirecekler, Rableriyle güçlü ve dinleriyle izzetli olacaklardır. Hiçbir düşman, İslam topraklarında bir varlık göstermeye cesaret edemeyecektir...﴿وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Sonuç olarak kardeşlerim, İydü’l Fıtrı’nızı kutluyor, bu mübarek ayda oruç ve kıyamı Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i razı edecek şekilde eda etmiş olmanızı diliyorum... Ayrıca Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan bu bayramın İslam ve Müslümanlar için hayırlara, bereketlere ve zaferlere vesile olmasını niyaz ediyorum. ﴿وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Ve’s Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

 

Kardeşiniz

Ata bin Halil Ebu El-Raşta
Hizb-ut Tahrir’in Emiri

 

H. 1 Şevval 1446
M. 30 Mart 2025

Devamını oku...

H. 1446 Yılı Şevvâl Hilalini Gözetleme Duyurusu ve Mübarek İyd’ul Fıtr Tebriki

Basın Açıklaması

H. 1446 Yılı Şevvâl Hilalini Gözetleme Duyurusu ve Mübarek İyd’ul Fıtr Tebriki

Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallahu Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd

Bismillahirrahmanirrahim Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, gönderilenlerin en hayırlısı Efendimiz Muhammed’in, onun Âli’nin ve tüm ashabının üzerine olsun...

Buhari’nin Sahihinde Muhammed ibn Ziyad yoluyla rivayet ettiğine göre “Ben, Ebu Hurayra’yı şöyle derken işittim: Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu ya da Ebu’l Kâsım şunları söyledi: «صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ، وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُبِيَ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلَاثِينَ»“Hilali görünce oruç tutun, hilali görünce iftar edin.Eğer hilal bulutlu bir günde görünmezse otuza tamamlayın.”

Bu mübarek pazar gecesi Şevval hilalinin gözetlenmesi sonrasında hilalin bazı Müslüman ülkelerde şeran görüldüğü saptandı. Buna göre yarın pazar günü Şevval ayının ve mübarek İyd’ul Fıtr’ın ilk günü olacaktır.

Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir, İslam ümmetinin mübarek İyd’ul Fıtr’ın en kalbi duygularla tebrik eder ve gelecek yıl devletleri kurulmuş, dinleri yüceltilmiş ve İslam ile onurlandırılmış olarak İyd’ul Fıtr’a kavuşmasını Yüce Allah’tan niyaz eder. Ayrıca şahsım, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Başkanı, daire ve birimlerinde çalışan erkek-kadın tüm kardeşlerim adına Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Alim Ata Bin Halil Ebu Raşta’nın bayramını özel olarak tebrik ediyor ve Yüce Allah’tan, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafetin kurulması müjdesine nail olması için muvaffakiyet diliyorum.

İslam ümmetinin onlarca yıldır maruz kaldığı ve biri sönmeden diğeri parlayan, evlatlarını yok eden, canlarını alan savaşların yarattığı felaketlerin dehşet verici acısı yüreklerimizi dağlıyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze ve Batı Şeria’daki kardeşlerimize karşı devam etmekte olan barbar savaş, bu trajedilerin son halkası değildir! Ancak tüm bu acılara rağmen, büyük bir değişimin ayak seslerinin duyulmaya başladığını görüyoruz. Bu değişimle birlikte, ümmetin yaşadığı katliam ve zilletin yerini, zafer ve izzet alacak ve Allah’ın izniyle bu değişim, ümmetin yaşadığı trajedilerin sonu olacaktır.

Arap Baharı devrimlerinden, ardından gelen Aksa Tufanı Operasyonu’ndan ve suçlu Beşşar’ın devrilmesinden bu yana İslam ümmeti kaynayan bir kazan gibi ve Batı’nın dayattığı gerçeklikle çatışma halindedir. Çünkü ümmet, dayatılan bu gerçekliğin iğrenç yüzünü artık iliklerine kadar hissetmeye başlamış ve ondan kurtulma arzusu ve ateşi daha da palazlanmıştır. İslam’a yakınlığı ve bağlılığı daha da artmıştır. Öyle ki, otoritesini yöneticilerden geri almak için onlarla daha sert ve daha kararlı bir şekilde mücadele etmeye başlamıştır.

Ümmet, ajan rejimlerin boyunduruğu altında yaşamanın ağır bedelini artık iliklerine kadar hissetmiştir. Yöneticilerin, ümmetin zenginliklerini sömürgeci kafir Batıya nasıl peşkeş çektiklerine, kendisine ve davalarına nasıl ihanet ettiklerine, orduları, Filistin’i Yahudilerin pençesinden kurtarmak için harekete geçmekten nasıl alıkoyduklarına, Batı’nın dinine ve iffetine nasıl açıkça müdahale ettiğine, ümmeti zoraki Yahudi varlığına boyun eğdirme çabalarına ve normalleşme ya da ölüm arasında bir seçim yapmaya mecbur bırakıldığına tanık olmuştur. Tüm bu sahneler ve olaylar, ümmetin, İslam’ın yönetimi olmadan sömürgeleştirilmiş, hedef alınmış ve aşağılanmış bir ümmet olarak kalacağını fark etmesini sağlamıştır. Bu yüzden Hilafet Devletine ne kadar da ihtiyaç duyduğuna dair kanaati pekişmiş ve Hilafet artık bir talebi haline gelmiştir.

Allah’ın lütfuyla, ümmet artık bir yol arayışına girmiştir. Artık İslam’ı bir yaşam biçimi olarak uygulanmasının daha fazla ötelenmesini kesinlikle kabul etmemekte ve laikliği de tüm benliğiyle, açık ve net bir şekilde reddetmektedir. İşte, Şam’da ümmet, yeni yöneticilerinden Şam’ın halis ve muhlis yalnızca Allah’a ait olduğunu ilan etmelerini talep etmektedir. Diğer ülkelerdeki Müslümanlar da Şam’daki ümmeti yakından izlemekte, Allah’tan onlara doğru yolda olma ve hakkaniyet dileğinde bulunmaktadır.

Batıya gelince, ümmet üzerindeki kontrolünün en zayıf olduğu bir aşamadadır. Bu nedenle Müslümanlar ve ülkeleri üzerindeki kontrolünü daha da sıkılaştırmak amacıyla son derece vahşi ve sert politikalar izlemektedir. İşte bu yüzden, doğrudan veya vekâleten İslam ümmeti ve ülkeleri üzerine lav gibi savaşlar yağdırdığını, bu savaşların katliam işlediğini ve ülkeleri tamamen yok ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda Batı’nın, İslam coğrafyasının zenginliklerini sömürme konusunda ne denli iştahlı olduğunu da görüyoruz. Bütün bunlar, bu savaşların Müslüman topraklarındaki nüfuzunu ve ajanlarını sonsuza dek kaybetmeden önceki son dansı olduğunun bilincinde olmasından kaynaklanıyor.

Doğrudur, Batı’nın büyük bir savaş makinesine sahip olduğu, Müslümanların başına musallat ettiği ajanları olduğu, dünyadaki stratejik tesisleri kontrol ettiği, Müslüman ülkeleri gözetleyip casusluk yaptığı ve her anlarını takip ettiği söylenebilir. Ancak Batı da nihayetinde bizim gibi insandır. Allah onları kendi dertleriyle meşgul etmiştir. Nitekim bugün bunu açıkça görmekteyiz; Kalpleri paramparçadır. Biz bu toprakların insanlarıyız, Batı ise burada bir yabancı. Bu yüzden biz bu topraklarda daha güçlüyüz. Bunun da ötesinde İslam ümmeti Irak, Afganistan, Filistin, Suriye ve sair yerlerde onunla doğrudan bir çatışmaya girmiş, çabaların samimi ve uyumlu olduğu her yerde Batı’nın kırıldığını ve hüsrana uğradığını net bir şekilde görmüştür. Batı’nın bu topraklara geri dönüşü, yöneticilerin iş birliği ve ihaneti sayesinde gerçekleşmiştir; bizi bir kez daha arkamızdan hançerlemesine izin verdiler! Bu durum, bizi şu kaçınılmaz gerçeğe götürüyor: Batı, hain yöneticilerin desteği olmadan İslam ümmetiyle karşı karşıya gelemez. Bu, Hilafet’in yıkıldığı günden bugünü dek izlediği bir stratejidir. Bu nedenle, İslam ümmeti kukla yöneticilerden kurtulmalı, bu hedefe ulaşmak ve eski gücünü yeniden kazanmak için Hizb-ut Tahrir gibi samimi bir liderliğin rehberliğinde yekvücut olarak hareket etmelidir. Çünkü ümmet ile zafer arasında yalnızca çok ince bir çizgi kalmıştır.

Ey Müslümanlar! Kurtuluş an meselesi. Allah’ın size birçok yerde nasıl zafer ihsan ettiğini ve yalnızca Allah için samimiyetle çalıştığınızda nasıl üstün geldiğinizi gördünüz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: ﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ“Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.” [Muhammed 7] Allah’ın yardımı ve Müslüman gençlerin gayreti sayesinde, Şam, Afganistan ve Filistin’de Batı’ya yeni bir gerçeklik dayattınız. Batı, göründüğünden çok daha zayıf!

Ey kamuoyunu şekillendirenler! Ümmetinizi dar kapsamlı önerilerle ve çabalarını boşa harcayan avuntu ve meşgalelerle meşgul etmeyin. Tüm gayretlerinizi, İslam şeriatının eksiksiz ve kapsamlı bir hayat sistemi olarak uygulanmasına yoğunlaştırın. Sykes-Picot boyunduruğundan kurtulup yeniden bütüncül bir ümmet bilinciyle düşünebilmesi ve hareket edebilmesi için ümmete destek olun. Unutmayın, Batı, o birleşmiş ve güçlü ümmetin karşısında asla duramaz!

Ey güç ve kuvvet ehli! İşte karşınızda, ümmeti o muhteşem şerefe ve o sarsılmaz güce ulaştırmak, onu hain ve suçlu yöneticilerden ve kâfir sömürgecinin o aşağılık egemenliğinden sonsuza dek kurtarmak için yakaladığınız o altın fırsat! İşte Batı’nın ümmetinize, ülkenize ve zenginliklerinize karşı sergilediği o küstahlık ve suçluluğu görüyorsunuz. Öyleyse, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ensar’ı olan selefi Salihlerinizin yaptığı gibi, geleceğin sayfalarını nurdan mürekkeple yazmak için Sa’d, Es’ad ve Useyd gibi olun. Hadi acele edin, acele edin, ey Müslüman ordularının subayları ve genelkurmay başkanları! Allah’tan başka kimseden korkmayın, zira O, kulları üzerinde mutlak hâkimiyet sahibidir ve her şeye kadirdir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿إِن يَنْصُرْكُمُ اللهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” [Ali İmran 160]

Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber, La İlahe İllallahu Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd. Allah itaatlerinizi kabul etsin. Nice hayırlı bayramlara.

30 Mart 2025 Pazar gecesi, 1446 yılı Şevval ayının birinci günüdür.

 

Mühendis Selâhaddin Addade
حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Müdürü

Devamını oku...

Husiler ve Sahte Petrol Sorunu

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Husiler ve Sahte Petrol Sorunu

Haber:

Sahte petrol sorunu, Sana'da ve Husi kontrolündeki bölgelerde yaşayan halkın karşı karşıya kaldığı yeni bir kriz olarak ortaya çıkmıştır; zira kısa süre önce dağıtılan bu petrol, kullanımı nedeniyle çok sayıda aracın bozulmasıyla halkın büyük maddi kayıplar yaşamasına neden olmuştur; nitekim araştırmalar, Hudeyde limanına büyük miktarlarda kalitesiz benzin taşıyan LOVE gemisinin bu krizin odak noktası olduğuna işaret ediyor. (Yemen Press)

Yorum:

LOVE gemisi, 26 Aralık 2024'te Hudeyde'deki Ras Isa limanına 60.639 ton petrolle ulaştı ki bu daha önceki ithalatlara kıyasla eşi benzeri görülmemiş bir miktardır.Zira Hudeyde'ye ulaşmasından bugüne kadar başka hiçbir tankerin boşaltma rıhtımına girmemesi, tüketicileri doğrudan etkileyen krizde bazı tarafların parmağı olduğuna dair şüpheleri güçlendirmektedir. Sana ve çevre bölgelerde yüzlerce aracın arızalanmasının ve insanların bu yakıtı kullanmaları sonucunda maddi kayıplara ve önemli risklere maruz kalmalarının ardından, Husilerin kontrolü altında bulunan Sana'daki petrol şirketi, standart dışı benzinin yayılmasının ardından insanlara uyarılarda bulunmuş ancak petrol tesislerinin ve laboratuvarların tahrip edilmesini istismar ederek piyasaya sahte yakıt sürenlere karşı başka bir rol üstlenmemiştir;zira petrol ithalat izinlerinin verilmesinden, petrolü ve dağıtımını denetlemekten sorumlu olan bu şirket, görevini ihmal eden petrol şirketini sorumlu tutmamakta, sorumlulara karşı gerekli önlemleri almamakta ve insanların bu yakıtı kullanmaları sonucunda uğradıkları zarar ve ziyanı tazmin etmemektedir.

İslam akidesinin fiili otoriteye (Husiler) yüklemiş olduğu vacip, dinlerinin ve akidelerinin hükümlerine göre insanların işlerini gözetmektir; bu ise insanların mallarını ve canlarını korumayı, üzerlerine yöneticileri olmaları nedeniyle insanların karşılaşmış olduğu zarar ve ziyanı tazmin etmeyi ve sahte yakıtın ithalatına ve piyasaya sürülmesine karışanları sorumlu tutmayı kapsamaktadır. Sadece bu kadar da değil, bilakis İslam'ı hayatın her alanında kamil bir şekilde uygulamaları gerekmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerdir” [Maide 45]

Ancak Müslüman ülkelerin başındaki istisnasız diğer tüm yöneticiler gibi Husiler de, dini devletten ve hayattan ayıran laik kapitalist sistemin hükümlerini benimsiyorlar ve Sykes-Picot Anlaşması ile sömürgeci kafirin dayattığı sınırları tanıyarak ve petrol ve diğer madenler de dahil bireysel mülkiyet, devlet mülkiyeti ve kamu mülkiyeti olmak üzere üç mülkiyeti benimsemeyerek Müslüman ülkelerin bölünmesini kabul ediyorlar; bu yüzden Kerim Peygamberimiz Aleyhi Efdalu's Salati ve Ezke et-Teslim'in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet kurulmadıkça İslam kamil bir şekilde tatbik edilmeyecektir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah el-Kadi – Yemen

Devamını oku...

Yanlış Kimlikler İçin Mücadele Etmek

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yanlış Kimlikler İçin Mücadele Etmek

Haber:

Belucistan'daki isyanın tarihi, neredeyse ülkenin kendisi kadar eskiye dayanıyor. Zira isyan 1948 yılında bölgenin zorla ilhak edilerek söylenildiği gibi yeni kurulan Pakistan'ın bir parçası haline getirilmesiyle başlamıştır. Kabilelerin liderlik ettikleri şiddetli ayrılıkçı ayaklanmalar 1958, 1962 ve 1973'te yenilenmiştir. (The Guardian)

Yorum:

Sömürgeci dönemin sona ermesiyle birlikte, dünya yüzeyinde bağımsızlıklarını kutlayan ve kendilerine tahsis edilen topraklarda barındırdıkları milliyetlerin ve ırkların yeni sömürgeci efendileri haline gelen uluslar ve ülkeler ortaya çıkmıştır. Böylece savaştıklarını iddia ettikleri unsuru, yani devletin taşıdığı kimliğin kabulünü dayatmaya başladılar. Bu ise iktidar aygıtının çıkarlarına dayalı bir kimliktir. Dolayısıyla Belucistan, İngiliz yönetimi altında buna tanık olmuş, Pakistan'ın bir parçası haline gelmiş ve Britanya Rajı döneminden önce olduğundan çok da farklı muamele görmediğini fark etmiştir. Hakeza Belucistan, Pakistan'a katıldıktan sonraki ilk 30 yılda, yani 1977'ye kadar üç askeri operasyona tanık olmuştur. Ayrıca 1947'de Raj'ın bölünmesinin ardından Belucistan'ın geleceğiyle ilgili anlaşmazlıklar, bölünmeden sonraki ilk ayaklanmanın patlak vermesine yol açmıştır. Yine 1950'li yılların başında yeni doğal kaynakların keşfedilmesi, Pakistan karşıtı duyguların artmasına yol açmıştır. Nitekim 1952 yılında yetkililer Sui'de büyük hidrokarbon rezervleri keşfettiler; bu da Belucistan'da enerji altyapısına yapılan yatırımların artmasına yol açmıştır. Bu doğal kaynakların keşfedilmesi sayesinde Belucistan, Beluc yerleşimlerini tedarik zincirine entegre etmeden kaynakların çıkarılması ve taşınmasına odaklanılan Pakistan'daki marjinal siyasi konumda olmanın acısını çekmesine rağmen büyük bir stratejik önem kazanmıştır; Belucistan sakinleri için bu, İngiliz yönetiminden farklı olmamış ve direniş onların bir aracı olmuştur; bu yüzden İngilizlere direndikleri gibi Pakistan hükümetine de direnmişlerdir. Ayrıca Bangladeş'in ayrılması da endişelerin artmasına neden olmuştur.

İngiliz yönetimi altında Ketta, İngilizlerin bölgedeki kontrolü için önemli bir askeri merkez haline gelmiştir. İngiltere'nin kömür, bakır ve diğer değerli madenler de dahil olmak üzere kaynakları sömürmesi ve yerel liderlerin otoritesini zayıflatması, yerel halk arasında öfke ve isyana yol açmıştır. Yerel sakinler, Belucistan'da bir altyapı gelişimi olarak lanse edilen demiryolu ağı aracılığıyla madencilik ve bu kaynakların çıkarılması ve taşınması operasyonlarına tanık olmuştur. 1887'de Ketta-Şaman demiryolu tamamlandı ve Belucistan'ı daha geniş Hindistan demiryolu ağına bağlayarak malların ve askerlerin hareketini güçlendirdi. Aynı zamanda başka toplumsal ve kültürel değişiklikler de yaşanmıştır. Zira nüfusun sınırlı bir kesimine eğitim sağlayan kurumlar, İngiliz yönetimine yardımcı olabilecek yerel elitler sınıfı üretmek için geliştirilmiştir. Ayrıca geleneksel kabile adaletinin yerine yeni bir hukuk sistemi getirilmiş ve bu dönüşüm de gerginliklere yol açmıştır.

Pakistan'daki farklı rejimler Belucistan'ı kontrol etmek için İngiliz reçetesini denemişler ve başarısız olmuşlardır. İşlerin biraz olsun kontrol altına alındığı tek dönem General Ziya-ül Hak dönemi olmuştur; zira o dönemde iç isyanlara tahammül edilemediği için Beluç milliyetçilerine bazı haklar verilmiş ve durumu sınırlı bir süre için kontrol altına almıştı.

Belucistan Müslümanları ile Pakistan ve dünyanın diğer bölgeleri için çıkarılacak ders, geçici hızlı çözümlerin, çözümü uzun bir süre geciktirebilecek ve Pervez Müşerref gibi daha büyük ve daha zorlu sorunların ortaya çıkabilecek olmasıdır. Şimdi de mevcut askeri ve sivil hükümetlerimizin aynı yolu izlediğini görüyoruz. Önde gelen Beluç aktivist Mahrang Baloch'un şu şekilde dediği gibi: “Hangi hükümet iktidara gelirse gelsin, Belucistan'da insan hakları ihlalleri ve yargısız infazlar devam edecektir. Bu ihlaller hiçbir zaman liderlik için gerçek bir endişe kaynağı olmamıştır.” Öte yandan Beluci milliyetçiliği temelinde direniş yaklaşımını benimseyenler, savaşlarının herhangi bir orduya ya da askere karşı olmadığının farkına varmalıdırlar; çünkü bu onları nesilden nesle öldürmeye ve öldürülmeye devam edecekleri bir çete savaşıyla sınırlayacaktır. Bilakis onların savaşları Allah'ın düşmanlarına karşı olmalıdır. Belucistan Kurtuluş Ordusu, bu çatışmada haklarından mahrum bırakılmış ya da sevdiklerini kaybetmiş kişileri içerebilir; ancak bu onlara başkalarına zarar verme ve kendi intikamlarını alma hakkı vermez. İslam, savaş ve direniş hükümlerini çok net bir şekilde belirlemiş ancak ne Pakistan ordusu ne de Belucistan Kurtuluş Ordusu bu hükümlere uymuyorlar.

Bu ümmet için gerçek endişe, sadece Allah'tan korkan bir kalpte ve O'na itaat eden bir bedende bulunabilir. Dünya Müslümanlarını birleştirebilecek tek kimlik onların dinleri olup sadece İslam Devleti ümmetin kaynaklarını insanların ihtiyaçlarına göre kullanacaktır. Zira İslam'ın merkezi sisteminde dilin, rengin ve etnik kökenin hiçbir değeri yoktur. 1.300 yıllık İslami yönetim boyunca Müslümanlar arasında anlaşmazlıklar ve ihtilaflar olmuş ancak Allah'ın indirdiklerine karşı çıkmaya cesaret edememişlerdir. Oysa son 100 yıl içinde Müslümanların, merkezi otoritelerini kaybettiklerinden beri, bir parçadan başka bir parçaya bölündüklerini gördük. Dolayısıyla ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu parçaların herhangi birinin tek başına bekasını sürdürmesi imkansızdır; zira Müslümanların bekası sadece Hilafet Devleti'nin gölgesinde birlik içinde olmakla mümkündür.

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُم عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعلَّكُمْ تَهْتَدُونَHep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” [Al-i İmran 103]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahlak Cihan

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti: 2025 Ramazan Ayı Faaliyetleri Tamamlandı

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak; Ramazan ayı Kur’an ayıdır, bu mübarek ay, Kur’an ile yüzleşme, vahyin yörüngesinde istikamet üzere olma zamanıdır dedik ve H. 1446 – M. 2025 Ramazan ayı faaliyetlerimizin tamamını “Ramazan İstikamet Zamanı” başlığı altında gerçekleştirdik.

Ramazan ayının hemen başında 2 Mart Pazar günü İstanbul’da “İstanbul’dan Kudüs’e Geleceği Hilafet ile İnşa Etmek” başlıklı büyük bir konferans düzenlendik. Hilafetin kaldırılışının üzerinden geçen 101 yıldan sonra İstanbul’da yine Hilafet konuşuldu, yine Hilafet’e özlem duyuldu, yine Gazze ve Filistin’in ancak Hilafet ile işgal ve soykırımdan kurtulacağı vurgulandı.

Ramazan ayı boyunca Türkiye genelinde 15 ayrı ilde; STK, siyasi parti ve medya temsilcileri, alim ve kanat önderleri, gazeteci yazar ve akademisyenlere yönelik iftar programları düzenlendik. Ankara, İstanbul, Adıyaman, Van, Aksaray, Kırıkkale, Diyarbakır, Bitlis, Batman, İzmir, Aydın, Bursa, Kocaeli, Konya ve Düzce’de yapılan bu programlarda davetliler ile birlikte yuvarlak masa toplantıları yaptık. Hasbihal şeklinde yapılan bu toplantılarda 17 aydır Gazze’de devam eden işgali, Filistin, Suriye, Yemen’in durumunu ve Türkiye’deki sorunları konuşup çözümler üzerinde yoğunlaştık. Yine Türkiye genelinde çalışma yaptığımız bölgelerdeki bütün illerde Ramazan ayının manevi atmosferinde iftar programları, davet meclisleri, panel, seminer ve sohbetler düzenledik.

Gasıp Yahudi Varlığı, ateşkese ihanet edip Ramazan ayında azgınlığına devam ederek Gazze’yi ağır şekilde bombalayınca Türkiye genelinde 12 yerde “Gazze’de Katliam Var! Bu Vahşeti Kim Durduracak” çağrısı ile basın açıklamaları ve dua amelleri yaptık. Son olarak Kur’an’ın kendisinde indiği bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde şehirlerin meydanlarında ve camilerde kunut amelleri gerçekleştirdik.   

Düzenlediğimiz iftar programlarına iştirak eden, Gazze ve diğer beldelerdeki işgal ve zulümler sebebiyle yaptığımız basın açıklamaları ve kunut amellerine katılan, davet ve sohbet meclislerimizde bulunan bütün Müslümanlardan Rabbimiz razı olsun. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine Türkiye’nin her bölgesinde, işgal ve zulümlerin bitmesi için Müslümanların meydanları doldurması hayrın göstergesidir. Bu ümmette hayır vardır ve bu ümmet Hilafet’in ikamesinde hayrın öncüsü olacaktır. Rabbimiz bu ayı Hilafetsiz geçirdiğimiz son Ramazan kılsın, Rabbimiz Gazze ve Filistin’in işgalden kurtulduğu, Kudüs’ün özgürleştiği günleri yakınlaştırsın. Amin…

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER