Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti: 2025 Ramazan Ayı Faaliyetleri Tamamlandı

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti olarak; Ramazan ayı Kur’an ayıdır, bu mübarek ay, Kur’an ile yüzleşme, vahyin yörüngesinde istikamet üzere olma zamanıdır dedik ve H. 1446 – M. 2025 Ramazan ayı faaliyetlerimizin tamamını “Ramazan İstikamet Zamanı” başlığı altında gerçekleştirdik.

Ramazan ayının hemen başında 2 Mart Pazar günü İstanbul’da “İstanbul’dan Kudüs’e Geleceği Hilafet ile İnşa Etmek” başlıklı büyük bir konferans düzenlendik. Hilafetin kaldırılışının üzerinden geçen 101 yıldan sonra İstanbul’da yine Hilafet konuşuldu, yine Hilafet’e özlem duyuldu, yine Gazze ve Filistin’in ancak Hilafet ile işgal ve soykırımdan kurtulacağı vurgulandı.

Ramazan ayı boyunca Türkiye genelinde 15 ayrı ilde; STK, siyasi parti ve medya temsilcileri, alim ve kanat önderleri, gazeteci yazar ve akademisyenlere yönelik iftar programları düzenlendik. Ankara, İstanbul, Adıyaman, Van, Aksaray, Kırıkkale, Diyarbakır, Bitlis, Batman, İzmir, Aydın, Bursa, Kocaeli, Konya ve Düzce’de yapılan bu programlarda davetliler ile birlikte yuvarlak masa toplantıları yaptık. Hasbihal şeklinde yapılan bu toplantılarda 17 aydır Gazze’de devam eden işgali, Filistin, Suriye, Yemen’in durumunu ve Türkiye’deki sorunları konuşup çözümler üzerinde yoğunlaştık. Yine Türkiye genelinde çalışma yaptığımız bölgelerdeki bütün illerde Ramazan ayının manevi atmosferinde iftar programları, davet meclisleri, panel, seminer ve sohbetler düzenledik.

Gasıp Yahudi Varlığı, ateşkese ihanet edip Ramazan ayında azgınlığına devam ederek Gazze’yi ağır şekilde bombalayınca Türkiye genelinde 12 yerde “Gazze’de Katliam Var! Bu Vahşeti Kim Durduracak” çağrısı ile basın açıklamaları ve dua amelleri yaptık. Son olarak Kur’an’ın kendisinde indiği bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde şehirlerin meydanlarında ve camilerde kunut amelleri gerçekleştirdik.   

Düzenlediğimiz iftar programlarına iştirak eden, Gazze ve diğer beldelerdeki işgal ve zulümler sebebiyle yaptığımız basın açıklamaları ve kunut amellerine katılan, davet ve sohbet meclislerimizde bulunan bütün Müslümanlardan Rabbimiz razı olsun. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine Türkiye’nin her bölgesinde, işgal ve zulümlerin bitmesi için Müslümanların meydanları doldurması hayrın göstergesidir. Bu ümmette hayır vardır ve bu ümmet Hilafet’in ikamesinde hayrın öncüsü olacaktır. Rabbimiz bu ayı Hilafetsiz geçirdiğimiz son Ramazan kılsın, Rabbimiz Gazze ve Filistin’in işgalden kurtulduğu, Kudüs’ün özgürleştiği günleri yakınlaştırsın. Amin…

Devamını oku...

Dinini Kimden Alıyorsun?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Dinini Kimden Alıyorsun?

Herkes olmasa da neredeyse birçok kişi şu sözü duymuştur: “Bunu alimin boynuna bağla ve güvenli olarak çık” (Bu söz, verdiği fetvanın Allah'ı razı etmediğini ve zulmü ve fesadı meşrulaştırmak için olduğunu bildiği halde hevasına meyleden ve batılı takip eden biri için söylenmiştir). Bu söz halk arasında o kadar çok tekrarlanmıştır ki bu sözün yayılmasının kendiliğinden değil, kasıtlı olarak yapıldığını düşünüyoruz.

Şüphesiz bu söz bir Müslümanın kanaati haline gelirse, bu bir felakettir; çünkü basitçe bu bir Müslümanı, halklar üzerindeki kontrolünü pekiştirme gayelerini gerçekleştirmek için rejimler tarafından türetilip ortaya çıkarılan alimlerin, şahsiyetlerin ve referansların sadece bir takipçisi haline getirir.

Halkları kontrol etmenin en kolay yolu, onlara kutsallık, saygı ve hürmet havası veren referanslar ya da papalık makamları oluşturmak ve bunlar aracılığıyla da insanları çok basit ve kolay bir şekilde istediğiniz yöne ve size uygun hedefe yönlendirmektir. Müslüman ülkelerdeki rejimlerin yaptıkları da işte budur.

Nitekim bu referanslar gelip yöneticilere karşı sokağa çıkmanın (ayaklanmanın) haram olduğuna, ehven-i şer ve zararı def etme anlamında masiyette bile yöneticilere itaat etmenin caiz olduğuna, yöneticilerin zaruret ve acizlik nedeniyle İslam'dan başkasıyla yönetmelerinin caiz olduğuna, rejimlerin Irak, Çeçenistan ve Afganistan'daki Müslümanlara karşı yapılan savaşa katılmalarının ve rejimi istikrarsızlaştırabilecek hiçbir cismin oluşmaması için insanlar için partilerin ve kitlelerin yasaklanmasının caiz olduğuna dair fetva verdikleri gibi aynı şekilde faizin, faizli bankaların, zaruret ve çağdaş yaşam sistemi gereği sözde İslami bankaların caiz olduğuna, yöneticilerin on sekiz yaşın altındaki evliliği engellemelerinin caiz olduğuna ve listesi uzayıp giden birçok fetva ve fikirlere dair fetva verdiler.

Böylece rejimler, insanlar farkına varmadan insanlar için Allah'tan başka ibadet edecekleri putlar türettiler, bilakis onlardan bazıları bu alimlerin fetvalarını takip ederek iyi bir şey yaptıklarını ve Allah'a ibadet ettiklerini sandılar. Oysa bu bir felakettir.

Gelin benimle birlikte Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlini düşünün: “Bir Hıristiyan olan Adiy bin Hatem Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in geldiğinde şu ayeti okuduğunu işitti: اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَهًا وَاحِدًا لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (Hristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem Oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hak ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.” [Tevbe 31] Adiy Bin Hatem dedi ki: Ey Allah’ın Rasulü, biz onlara ibadet etmiyoruz ki: Bunun üzerine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: أَلَيْسَ يُحَرِّمُونَ مَا أَحَلَّ اللهُ فَتُحَرِّمُونَهُ وَيُحِلُّونَ مَا حَرَمَ اللهُ، فَتَسْتَحِلُّونَهُ؟Onlar, Allah'ın helal kıldıklarını haram sayınca siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar, Allah'ın haram kıldıklarını helal sayınca siz de helal saymıyor musunuz?” Evet, dedi. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle dedi: فَتِلْكَ عِبادَتُهُمْİşte bu da onların ibadetidir.

Peygamber efendimizin hadisinden, helal ve haram kılma meselesinin kolay bir mesele olmadığı, çünkü bunun rablerin Rabbi ile bir tartışma olduğu açık olduğu gibi bunu (helal ve haramı) Allah'tan başkasından alanların büyük bir felaketin içine düştükleri de açıktır.

Bu nedenle alim, fakih veya müftüye teslimiyet gösterme konusunda hoşgörülü olma meselesi ciddi bir meseledir; zira nasıl ki bir insan hayatıyla ilgili meselelerde iyi işler yapmak ve başarıya ulaşmak için çaba ve gayret sarf ediyorsa, en basit bir kararı bile düşünmeden almıyorsa ve herhangi birinin kendisine gülmemesine ve kendisini hafife almamasına özen gösteriyorsa, aslında dinî meselelerde daha fazla ve daha aşırı özen göstermelidir.

Dolayısıyla bir Müslümanın dinini, sırf mevkii, unvanı ve şöhreti sebebiyle bir alimden alması caiz değildir; bilakis dinini en muttaki-dindar, en temiz ve en bilgili olandan almaya özen göstermesi gerekir. Örneğin takva olmadan bilgi birikimi yeterli değildir. Bu yüzden Gazali Rahımehullah şöyle demiştir: Eğer ilimde takvadan başka şeref bulunsaydı *** Allah'ın yaratıklarının en şereflisi İblis olurdu. Dolayısıyla hiç kimse birçok alim ve kuruluşlar için hazırlanıp konulmuş olan diplomalara ve unvanlara aldanmasın; bilakis bunların en önde gelenleri insanların dinini ifsat etmek amacıyla oluşturulmuştur.

İbn Sirin Rahımehullah’ın sözüyle bitiriyorum; zira Sahih-i Müslim’de Muhammed bin Sirin’in şöyle dediği geçmektedir: Bu ilim bir dindir; o halde dininizi kimden aldığınıza dikkat edin.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Yahudi Varlığı Kinane Ordusundan Korkuyor.. Ey Mısır'daki (Dünyanın Anası) Güç ve Kuvvet Ehli, İcabet Edecek Kimse Yok Mu?!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Yahudi Varlığı Kinane Ordusundan Korkuyor..

Ey Mısır'daki (Dünyanın Anası) Güç ve Kuvvet Ehli, İcabet Edecek Kimse Yok Mu?!

İbrani basınına göre, Yahudi varlığı ordusunun görevden ayrılan Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, “Mısır'dan gelen güvenlik tehdidi” olarak adlandırdığı durumla ilgili endişelerini dile getirerek, şu anda Tel Aviv için bir tehdit oluşturmadığını ancak durumun “bir anda değişebileceğini” söyledi. Özel İbrani Kanalı 14'ün ifade ettiğine göre bu, Holon (Yazur) kentindeki subay mezuniyet kursunda yaptığı açıklamalarda yer aldı.

Bu, son zamanlarda bir Yahudi varlığının yetkilisinin Mısır'ın askeri durumuyla ilgili endişelerini açıklaması ilk kez olmuyor; zira Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Danny Danon da Mısır ordusunun silahlanmasıyla ilgili endişelerini dile getirmişti. Zira Ocak 2025'in sonunda Danon şunları söylemişti: “Bölgede herhangi bir tehditle karşı karşıya olmamasına rağmen o halde neden (Mısırlılar) tüm bu denizaltılara ve tanklara ihtiyaç duyuyorlar?” Ve şöyle devam etti: “Biz bu konuda çok endişeliyiz.” “Bu bizim önceliklerimizden biri değil ve bunu söylemek zorundayız” dedi. Genelkurmay Başkanı sözlerine şöyle devam etti: “Mısır'ın büyük bir ordusu var. Gelişmiş silahları, gelişmiş uçakları, gelişmiş denizaltıları ve füze gemileri var. Çok sayıda gelişmiş tankları ve kara kuvvetleri birlikleri var.” (Anadolu Ajansı, 27/02/2025)

“Mısır dünyanın anasıdır” sözünü sık sık duyarız ve gerçekten de o dünyanın anasıdır; zira coğrafi ve jeopolitik konumuna bakarsanız, bu sözü doğrularsınız. Dolayısıyla Mısır dünyanın anasıdır; çünkü dünyanın kalbinde yer almakta olup coğrafi olarak Orta Doğu'nun merkezindedir; zira Süveyş Kanalı aracılığıyla Akdeniz'den Kızıldeniz'e, Pasifik Okyanusu'na, Hint Yarımadası ülkelerine, Japonya'ya, Avustralya'ya ve Endonezya'ya kadar tüm dünya ile önemli bir su bağlantısına sahiptir. Akdeniz'den Atlas Okyanusu'na, Batı Avrupa ve kıyılarına, İngiltere ve Baltık Ülkelerine, Amerika ve Batı Afrika'dan Sierra Leone, Liberya, Kongo ve Angola'ya kadar dünyanın su gerçekliğini kontrol eden bir denge merkezi gibidir. Dolayısıyla burayı kim kontrol ederse, bölgedeki dünya hareketinin bir kısmını da kontrol edebilir.

Jeopolitik olarak; inisiyatife sahip olan kimse, güçlü bir baskı kartını temsil eder; eğer onu kontrol edebilirse, o zaman zaferin anahtarı ve dünyanın anası olan Mısır'a sahip olan kimsenin kolu olur.

Yahudilerin görevden ayrılan Genelkurmay Başkanı'nın açıklaması, varlıklarının umutlarının parçalanmasına, komşu ülkelere karşı güvenliğinin kırılmasına, onun kalıcı olarak ortadan kaldırılmasına ve varlığının silinmesine yönelik gerçek bir korkuyu ve uzun vadeli stratejik bir boyutu yansıtmaktadır. Bu korku, bu mutant varlığın askeri ve siyasi liderliğinin koridorlarında derin bir saplantı oluşturmaktadır.

Her ne kadar bu konunun önceliklerinden biri olmadığını idrak edip iddia etse de, ancak varlığının gerçekliğine dair bilgisi onu bu açıklamayı yapmaya zorlamış ve kırılgan buluntu varlığının geleceğine dair bir güvenlik okuması yapmıştır; zaten Müslümanların başındaki yöneticilerin ihaneti ve Amerika ve Avrupa'nın ipi-yardımı olmasaydı, şimdiye kadar yok olup giderdi. Aslında Yahudi varlığı, gerçekliğin tersine döndüğü bir saatte kendisi için bir çıkış yolu bulmaları amacıyla kendisini oradan buradan toplayıp getiren Amerikalı ve İngiliz efendilerine tehlike çanı çalmak istiyor ve bunun bir uyarı olmadan aniden gerçekleşebileceğini ifade ediyor; Herzi'nin korktuğu şey de işte budur.Bilakis varlığının uzun vadeli geleceğini güvence altına almak istiyor.Zira Yahudi varlığı, bu ümmetin dağınıklığını toplayıp bir araya getirerek ümmeti Ukab Raye'si altında birleştirdiğinde, tek bir Halife'nin Allah'ın Kitabı ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünneti ile yönettiğinde ve Yahudi varlığına karşı cihat ilan ettiğinde bölgede büyük bir fark yaratacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti devinin gelişinin farkında olduğu gibi İslam ümmetinin ona karşı dayanışmasının, Mısır'ın yeteneklerinin bölgeye yönlendirilmesinin ve bunun Yahudiler üzerindeki etkisinin boyutunun da farkındadır.

Yahudi askeri liderlerinin, İsra ve Mirac topraklarındaki zorla ikametlerinin sona erecek karanlık varlıklarının geleceğinin farkında olmaları ama bizim, aşamanın büyüklüğünün ve özellikle Müslüman ülkelerdeki güç ve kuvvet ehli, özellikle de Yahudilerin ya da Amerika'nın Kinane'si değil de, Allah'ın Kinane'si olan dünyanın anası (Mısır) olmak üzere bunun ümmetin lehine geliştiğinin, zafer saatinin geldiğinin, artık zamanın da geldiğinin, ümmetin hazır olduğunun ve önceki şartların değiştiğinin farkına varmamamız gerçekten üzücüdür; işlerin dizginleri sizin elinizde ey güç ve kuvvet ehli; o halde rütbe sahibi kardeşlerim neyi bekliyorsunuz?

Yahudi varlığı başına gelecekleri hissetmeye başladığı gibi ikamet döneminin sona erdiğini de hissetmeye başlamıştır; peki sizler ne yapıyorsunuz? Nitekim bizim için altın tepside sakin bir siyasi okuma sunmuştur; bu ise manevra ve istidrac (bir kimseyi, kendi arzusuna göre bir noktaya kadar götürüp, sonunda felâkete atmak) babından değildir; ancak Yahudi askeri liderlerin içinde yaşadıkları gerçekliğin doğruluğu, yaklaşmakta olan yok uluşun ve binalarının yapısının temellerinden yıkılacağının idrak edilmesi bakımından çok dikkatli bir okumadır; zira Aksa Tufanı operasyonu ile başlayan bölgedeki gelişmelerin, Suriye'nin direniş fikrinin gitmesinin, İran'ın Lübnan partisinin ölümünün ve en uzak batıdan en uzak doğuya kadar Müslümanların huzursuzluğunun ardından, dünyayı ve içindeki münafıkları ve kafirleri sarsan bir kükreme olmuştur. Nitekim böyle bir okuma, güç ve kuvvet ehlinin adımlarını hızlandırmaya, önce Allahu Teala'ya sonra da siyasette deneyimli, uzun bir geçmişi olan ve aşamayı mükemmel bir şekilde idare edebilecek bir partiye, yani Hizb-ut Tahrir'e güvenmeye teşvik etmelidir.

Mısır halkı, Yahudilerin mübarek topraklar olan Filistin'deki Müslüman kardeşlerine karşı işledikleri suçlardan dolayı yıllardır çektikleri acıyla kıvranmakta ve bunu an be an yaşamaktadırlar; bilakis ayrım gözetmeksizin tüm İslam ümmeti, güç ve kuvvet ehlinin Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti ilan etmelerini ve şöyle demelerini beklemektedir; Beyaz Saray, Kremlin ve İngiliz Avam Kamarası lobilerinde ümmetin kanını satan hain yöneticilerle artık bağlar kopmuştur. Hatta bu yöneticiler daha da ileri giderek kendilerini Yahudileri korumaya adamışlar ve ayakları çarpık koltukları karşılığında ümmetin servetlerini, hatta ümmetin azim İslam dinini satmışlardır. O halde ey Kinane Mısır (dünyanın anası) topraklarındaki güç ve kuvvet ehli, haydi Rabbinize icabet ederek ümmetinize yardım edin.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Muhammed Semâni

Devamını oku...

Gazze Halkını Desteklemek, Yahudi Varlığını İslam Haritasından Silmek İçin Orduları Harekete Geçirmekle Olur

Haber-Yorum

Gazze Halkını Desteklemek, Yahudi Varlığını İslam Haritasından Silmek İçin Orduları Harekete Geçirmekle Olur

Haber:

El-Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib'in, Filistin'deki kardeşlerimiz için Allah'ın onlara zafer vermesi ve onları kendi topraklarında ve vatanlarında sabit kılması için dua edilmesi talebinde bulunduğu ve tüm Müslümanları dua etmeye çağırdığı bildirildi.

Aynı şekilde Ramazan ayının son on gününün ilk gecesinde Mısır'daki Ezher'de ve Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram'da Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere destek vermek için dua edildi.

Yorum:

Yahudi varlığı, Ramazan ayının son on gününde Gazze'deki halkımıza yönelik saldırılarını vahşi bir şekilde sürdürerek çocukları katletmiş, kadınları ve yaşlıları öldürmüş ve çadırlarında ve harap olmuş evlerinde bulunan savunmasız sivilleri hiçbir kutsala saygı göstermeden ve iki milyarlık ümmete meydan okurcasına uçaklarla, füzelerle ve roketlerle bombalamıştır.

Peki destek olmak için sadece dua etmek yeterli midir? Bu açıkça meydan okuyan saldırganlık karşısında bize düşen görev nedir?

Peygamberlerin varisleri olan âlimlerin rolü, dua etmeye yönlendirmek midir?

Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيّاً وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيراًSize ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa 75] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلَّا عَلَى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَSizden din konusunda yardım istediklerinde, aranızda barış anlaşması bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartıyla yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: انْصُرْ أَخَاكَ ظَالِماً أَوْ مَظْلُوماً (Din) kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Ahmed ve Ebu Davud, Cabir ve Ebu Talha’dan merfu olarak şunu rivayet etmiştir: مَا مِنْ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلَّا نَصَرَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُ Her kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolması, şerefinin elden gitmesi söz konusu olan bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana şerefinin elden gitmesi ve saygınlığının yitirilmesi söz konusu olan bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yardım eder.” Ahmed, Sehl bin Huneyf’den şunu rivayet etmiştir:مَنْ أُذِلَّ عِنْدَهُ مُؤْمِنٌ فَلَمْ يَنْصُرْهُ وَهُوَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يَنْصُرَهُ أَذَلَّهُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى رُءُوسِ الْخَلَائِقِ يَوْمَ الْقِيَامَةِKim bir müminin horlandığını görür ve ona yardım etmeye gücü yettiği hâlde ona yardım etmezse Allah Teâlâ, kıyamet günü onu bütün mahlukat önünde rezil eder.

Gazze'deki mustazafları ve halkımızı destekleme görevi, cihat için seferber olmak ve saldırganlığı püskürtmek, onları korumak, bu kanserli varlığı ortadan kaldırmak ve onu İslam beldeleri haritasından silmek için Müslüman orduları harekete geçirmektir; tıpkı rol modelimiz, liderimiz ve gözbebeğimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Amr bin Salim el-Huzai'nin kendisine yardım için başvurduğunda yaptığı gibi; nitekim Amr bin Salim, Beni Bekr kabilesinin kendilerine yönelik vahşi ve iğrenç saldırısına uğramalarına ve Kureyş'in de onlara silah ve cephane desteği vermelerinden dolayı Haram'ın içinde rüku ve secde ederken öldürülmekten kurtulamadıkları için yardım ve saldırıyı püskürtme talebinde bulunmak amacıyla gelmiş ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevap vermiştir:نُصِرْتَ يَا عَمْرَو بْنَ سَالِمٍ Ey Amr bin Salim, sana yardım edilecektir.” Ve şöyle demiştir: لَا نَصَرَنِي اللهُ إِنْ لَمْ أَنْصُرْ بَنِي كَعْبٍEğer ben Beni Ka'b'a yardım etmezsem Allah da bana yardım etmez.” Sonra Sallallahu Aleyhi ve Sellem orduyu Mekke'ye doğru harekete geçirmiştir;bunun üzerine fetih olmuş, Kureyş siyasi haritadan silinmiş, devlet olmaktan çıkarılmış ve Darü'l-İslam haritasının bir parçası haline gelmiştir.

Ey peygamberlerin varisleri; vacip olan, Allah'ın emrine icabet ederek Allah yolunda cihada çağırmaktır.Ey peygamberlerin varisleri; sizin vacibiniz, Allahu Teala'nın şu kavline icabet ederek Allah yolunda cihada çağırmaktır: كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُوا شَيْئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّوا شَيْئاً وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَHoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [Bakara 216] 

Sizin göreviniz, yöneticilere, orduları harekete geçirecek siyasi bir karar alma çağrısında bulunmanızdır; şayet karşı çıkıp reddederlerse, o zaman onların hain tahtlarının yıkılması ve ümmeti birleştirip orduları harekete geçirecek ve Yahudi varlığını ortadan kaldıracak ve onu birkaç saat içinde yok edecek Hilafet Devleti’ni temsil eden muhlis bir varlığın kurulmasını talep edin.

Şimdi sizlere, Abbasi Hilafeti döneminde, Mescid-i Aksa, Haçlıların katliamlarına ve onların işgaline maruz kaldığında bu ümmetin seleflerinden olan âlimlerden birinin tavrını, Müslümanları ve mazlumları nasıl desteklediğini, yani Ebu Said el-Herevi'yi hatırlatıyorum;zira kendisi Ramazan ayında bir gün minbere çıktı, yani insanlar namaz kılmak için camide toplandığında minbere çıktı ve orucunu bozar gibi yaptı; ardından orada bulunan herkes sinirlendi ve öfkeyle ona yaklaştılar; bunun üzerine el-Herevi şöyle dedi: “Oturun ve dinleyin, binlerce Müslümanın katledilmesine ve kutsallarının yıkılmasına öfkelenmezken bir kişinin orucu bozmasına nasıl bu kadar öfkelenebilirsiniz Allah aşkına?!

Bunun ardından el-Herevi ayağa kalktı, başı açık ve traşlı perişan bir şekilde, aynı durumda olan diğerleriyle birlikte Halifenin huzuruna girdi ve Halifeye şöyle dedi:İmanın savunucularının zayıfladıklarını görüyorum; kardeşlerimiz ve bacılarımız öldürülürken siz nasıl güvende olmayı kabul edebiliyorsunuz? Bunun üzerine herkes ağladı, etkilendiler ve cihat etmek, yardım etmek ve Haçlıları Kudüs'ten püskürtmek için harekete geçtiler.

İşte Allah'tan korkan, her türlü üslup ve araçları kullanarak yöneticileri şerî ve pratik çözüm konusunda harekete geçirip nasihatte bulunan, ümmetin bir uçtan bir uca katledildiği ve Müslüman ordularının kışlalarında beklediği bir zamanda sadece dua isteyip bununla yetinmeyen Rabbani alimlerin tavrı böyleydi!

Bugünkü âlimlerin görevi ise ümmete, düşmanla (Amerika ve Yahudi varlığı) ilişkileri normalleştiren bu hain tahtları devirme, Hilafeti kurma ve cihat şiarını yerine getirerek Müslüman ülkeleri birleştirme çağrısında bulunmaktır. كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُوا شَيْئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّوا شَيْئاً وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [Bakara 216] İşte o zaman ümmetin orduları, cihat ve zafer arzusuyla hareket geçecek, müminlerin kalpleri şifa bulacak ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Yahudi varlığının ortadan kaldırılması hakkındaki müjdesi gerçekleşecektir.

Müslim Sahihi’nde Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.

Fetihler ve zaferler ayı olan Ramazan ayının bu günlerinde Allah'tan, Yahudi varlığının silinmesine, Mescid-i Aksa'nın, tüm Filistin'in ve gasp edilmiş Müslüman ülkelerin kafirlerin kirlerinden temizlenmesine yol açacak büyük değişimin gerçekleşmesi için ümmetin lehine şartları hazırlamasını niyaz ediyoruz.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ
O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder.” [Rum 4-5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hüseyin (Ebu Muhammed Fatih) - Sudan

Devamını oku...

Trump Tiranlığına ve Zorbalığına Devam Ediyor ve Onu Durduracak Kimse Yok

Haber-Yorum

Trump Tiranlığına ve Zorbalığına Devam Ediyor ve Onu Durduracak Kimse Yok

Haber:

ABD Merkez Komutanlığı Yemen'de Husilere karşı operasyonların devam ettiğini açıkladı.ABD uçakları, başkent Sana ile Saada, El-Beyda ve El-Cevf vilayetlerine bir dizi saldırı düzenleyerek can kayıplarına ve mülkiyetlerde maddi hasara yol açtı.

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, Husileri tamamen yok etme sözü verdi ve İran'ı onları desteklemeye devam etmemesi konusunda uyardı. (BBC)

Yorum:

ABD'nin Husilere yönelik son saldırıları, tabii ki Trump'ın Yahudi varlığıyla barışı kastettiği bir barışı gerçekleştirmek için güç kullanma stratejisi kapsamında ABD'nin açık bir şekilde tırmandırma aşamasının bir parçası olarak gelmiştir.Trump yönetimi, esas olarak önceki Joe Biden yönetiminin politikalarından tamamen farklı bir imaj sergilemekle ilgilendiğini düşünüyor; bu ise Trump'ın ilk saldırılarla ilgili açıklamalarında ve saldırıdan ziyade önleyici nitelikte olan Biden dönemindeki saldırılardan farklı olarak hava operasyonlarında açıkça görülmektedir.

Ayrıca dikkat çeken diğer bir husus da Washington'un Kızıldeniz'deki Husi saldırılarına karşı kurduğu “Refahın Koruyucusu” koalisyonundan uzaklaşarak yeni bir hamlede bulunmasıdır; bu da Kızıldeniz'de kontrol ve varlığına dayanan askeri stratejisiyle ilgili hedefleri olduğunun bir göstergesi olup bu ise Çin ile çatışma bağlamında daha önemli bir hale gelmiştir.Dolayısıyla Husilere yönelik operasyonlar, ABD'nin Kızıldeniz'i güvence altına almaktan ziyade rekabet ve bölgedeki varlığı bağlamında bir ihtiyaç haline gelmiştir ki ABD Kızıldeniz'i güvence altına almayarak Avrupa'yı, başta petrol olmak üzere emtia elde etme konusunda kendi insafına bırakmaya çalışmaktadır.

Husilerin tepkisine gelince; Bu koşullarda etrafında yerel, Arap ve İranlı bir halk kitlesi oluşturarak daha fazla direnmesi konusunda kendisine destek olmalarını ve aynı zamanda ABD saldırıları karşısında istikrar ve uyum göstererek Arap koalisyonu ülkeleri ve bölgede, Husilerle askeri bir çatışmaya girme konusunda bir tereddüt oluşturmayı hedeflemektedir.

Bakın işte Trump'ın yeni liderliği altındaki Amerika iki şeyden birini dayatmakta olup bir üçüncüsü yoktur; bu da Müslümanlar ve orduları gaflet uykularından uyanmadıkça ya teslimiyet ya da ölümdür. Bu yüzden onları (Müslümanlar ve orduları) kara kaderleri beklemekte olup Trump, kendisini durduracak ve geri çekilmeye zorlayacak birini bulamazsa teker teker onların ülkelerine girecektir.Trump'ın Yemen'de, Netanyahu'nun ise Filistin'de ve diğer Müslüman ülkelerde yaptıkları şerî olarak haramdır; bu yüzden Müslüman orduların içindeki muhlislerin üzerine düşen, İslam'ı ve Müslümanları desteklemek için harekete geçmeleri ve istisnasız geri kalanları yok etmeye gelmeden önce Yahudilere, Amerika'ya ve tüm küfür güçlerine karşı koymalarıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah el-Kadi – Yemen

Devamını oku...

Özbekistan'da Ramazan "Farklı" Bir Şekilde Geçiyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Özbekistan'da Ramazan "Farklı" Bir Şekilde Geçiyor!

Günlerdir dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, şevk ve istekle Ramazan ayı orucunu tutuyorlar ve bu faziletli aya sağ salim ulaştıklarından dolayı Allah'a şükrediyorlar. Bu günlerin fazileti hiçbir şeye denk değildir; zira gündüz açlığın lezzetini, yaratıcıdan ecir ummayı, camilerde ve evlerde gece namazı kılmayı sadece mümin hisseder. Özbekistan'daki Müslümanlar ise Ramazan ayına, sıkıntı ve tedirginlik hissederek başladılar.

Telegram'da Özbekistan halkı tarafından yayınlanan haberlere göre (resmi kaynaklar, Müslümanların acısını çektikleri sorunları, ülke içinde yaşadıkları baskı ve zulümleri yayınlamıyor tabii ki) Ramazan ayında Müslümanlara yönelik zulüm şiddetlenmiştir. Örneğin yerel bir polis memuru, askeri üniformalı diğer kişilerin eşliğinde, mübarek Ramazan ayının gelişini duyurmak için sokaklara asılan “Mübarek Ramazan” yazılı balonları ve pankartları kaldırmak için geldiler ve bu ülkede başka dinlerin temsilcilerinin de yaşadıklarını ve Özbekistan'da bunun mümkün olmadığını iddia ettiler. Aynı şekilde okullardaki öğretmenlerden, Ramazan ayının gelişini kutlamak için sınıflara asılan çeşitli süslemeleri ve balonları kaldırmaları talep edildi.

Ayrıca küçük çocukların ve 18 yaşına ulaşmış gençlerin teravih namazına gelmelerine izin verilmemekte ve namaz kılmak için camilere girmeleri engellenmektedir. Zira camilerin kapılarına özel muhafızlar yerleştiriliyor ve ayrıca bazı namaz kılan kişiler, teravih namazı kılmak için gizlice içeri giren çocukları ve gençleri dışarı atıyorlar. Bunun nedeni ise daha Ramazan başlamadan önce bile, cami imamlarının Cuma hutbelerinde sürekli olarak küçük çocukların teravih namazlarına katılmamaları ve bunun yerine okul ödevlerini yapmak için evde kalmaları hakkında konuşmalarıdır.

Ücretli imamlara gelince; bunun devletin bir emri olduğunu açıkça ifade etmediler (çünkü herkes çok iyi biliyor ki dinimizde çocukları ve gençleri camiden ve teravih namazından uzak tutmaya yönelik kesin bir emir yoktur); bu yüzden İslam şeriatında olmayan deliller getiriyorlar ve tüm güçleriyle çocukları camilerden engellemeye çalışıyorlar. Bilakis onlar, kerim sahabe Ömer ibn Hattab Radıyallahu Anh'ın şöyle dediğini iddia etmekten bile çekinmiyorlar: “Çocuklarınızı camilerinizden uzak tutun!”

Ayrıca kamu çalışanları ve öğretmenlerden teravih namazlarına katılmamaları talep ediliyor. Çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olan Özbekistan'daki imamların, gelişmiş Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan milyonlarca kişi ve gençlerin İslam'a akın ettikleri bir zamanda gençlerin camilere girmesini engellemeleri gerçekten çok şaşırtıcıdır.

Allahu Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de İslam ümmetini eğiten Rabbani âlimler olarak nitelendirdiği muhlis ve muttaki imamlar ve âlimler cami minberlerinden uzaklaştırılırken, aksine bazıları hapse atılıp diğer bazıları ise ülkeyi terk ederek yabancı ülkelerde yaşarlarken onların minberlerdeki yerlerini devletin çıkarlarına hizmet eden ajan imamlar almıştır. وَلَكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونFakat “kitabı okuyup incelediğiniz ve öğrendiğinize göre Rabbani olun” derler.” [Al-i İmran 79]

İsrailoğullarının lanetlenmesinin sebebinin, onların Allah’ın şeriatını değiştirip kendi çıkarlarına uygun hale getirmeleri ve bazı hükümleri gizlemeleri olduğu bilinmektedir; bu nedenle dinleri konusunda insanların kafasını karıştıran bu imamlar, Allah'ın rahmet ve mağfiretini hak etme ve Ramazan ayında ateşten kurtulanlar listesinde yer alma fırsatını kaçırmaktadırlar.

Kur’an-ı Kerim, kıyamet gününün çok yakın olduğunu ve o gün ne malın ne de çocukların bir fayda sağlamayacağını açıklamıştır; o halde kendileri için ne olacağını hiç düşünmüyorlar mı?!

Dünyada meydana gelen olaylar, Allah'ın nusretinin çok yakın olduğuna, Allah'ın kendi dinini diğer tüm dinlere üstün kılacağına ve Müslümanlar için zafer ve iktidarın gerçekleşeceğine işaret etmektedir. İşte o gün geldiğinde, devrilecek, zelil ve hakir olacak bu güçlü ülkelerin yöneticileri, İslam ümmetinin adil mahkemelerinde yaptıklarından dolayı hesaba çekileceklerdir.

Bu nedenle ajan devletlerin yozlaşmış politikalarına hizmet etmek ve genç nesilleri İslam'dan alıkoymak için onların işledikleri büyük suçlara ortak olmak yerine siz ajan imamlara, hidayet yolunu takip etmenizi ve bizzat işgal ettiğiniz camilerin minberlerini ümmete hakkı ulaştırmak için kullanmanızı tavsiye ediyoruz; işte o zaman kıyamet günü parlayan yüzlerle diriltileceksiniz. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَإِيَّايَ فَارْهَبُونَO halde yalnız benden korkun!” [Nahl 51] Aslında bu tiran yöneticiler çok zayıftır ve yakında akıbetleri korkunç olacaktır.

İslam ümmetinin yeni nesli her geçen gün İslam'a daha da yaklaşmakta olup artan engellere rağmen ilim ve cami peşinde koşmaları her insanın gözüne hoş görünüyor; çünkü yarın İslam'ın sancağını dalgalandıracak olanlar, bu genç gruplar olacaktır. Görünen o ki bu, kâfir efendilerine samimiyet ve sadakatle hizmet eden Mirziyoyev rejimini derinden rahatsız etmiştir.

Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Allah'ın nurunu söndüremeyeceklerdir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرِيدُونَ أَن يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَه بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Tevbe 32-33]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhlise Özbekî

Devamını oku...

Uluslararası Hukuk İslam Beldelerine Başarı Getirmiyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Uluslararası Hukuk İslam Beldelerine Başarı Getirmiyor!

Wall Street Journal gazetesi geçtiğimiz günlerde öfkeyle karşılanan bir makale yayınladı; makalenin başlığı şöyleydi: “Hintliler ve Pakistanlılar intikal edebiliyorsa, Gazzeliler neden intikal edemiyor?” Makale, Filistin halkının Filistin topraklarına geri dönüş hakkının reddedilmesi fikrini meşrulaştırmak için Gazze ile Pakistan ve Hindistan'ın bölünmesinin arasını karşılaştırmıştır.

Makalede, (nüfus transferi operasyonlarının, Gazze Şeridi'ni kontrol etmeye ve Filistinlileri komşu ülkelere naklederek boşaltmaya kararlı olan ABD Başkanı Donald Trump'ın icadı olmadığı) (ve 1947'de Hindistan'ın bölünmesi gibi 20. yüzyıldan pek çok örnek bulunduğu belirtilmektedir. Hiç kimse Pakistan'ın Hindu ve Sih mültecilerin torunlarına geri dönüş hakkı tanıyarak dini demografisinin değiştirilmesini beklemiyor. “İsrail” için durum neden farklı olsun ki?) Ayrıca makale şöyle diyor; Filistinlilerin, mültecilerin ve torunlarının yerlerinden edildikleri topraklara geri dönme hakkına sahip oldukları yönündeki hukuki argümana da atıfta bulunulmaktadır.

Tepkiler, Gazze'yi ele geçirme ve sakinlerini zorla yerlerinden etme kararının alınması halinde uluslararası hukukun uygulanması hakkındaki yansımaları konusunda duyulan endişeden kaynaklanmaktadır; korkulanın ise, bunun yansımalarının korkunç olacağı, çatışmalara bir çözüm olarak zorla yerinden etmenin normalleşmesine katkıda bulunacağı ve diğer hususların yanı sıra Filistin'deki Yahudi işgalini meşrulaştıracağı yönünde olmasıdır.Çatışmalara meşru bir yanıt olarak böyle bir çözümün teşvik edilmesi şöyle bir tehlikeli emsal teşkil edecektir; o halde neden bu yakında Keşmir veya Ukrayna'nın durumunda kullanılmasın?

Tepkinin sebebi bu korku ve anlayıştır ama aynı zamanda bizim için de, uluslararası sistemin nasıl işlediğine dair bir anlayışa da işaret ediyor.Hukuk uzmanları bu tür davalarda çok sayıda teknik ayrıntının olduğunu ileri sürse de uluslararası hukukun nasıl daha önceki siyasi ve hukuki kararlar üzerine inşa edildiğini, ülkeler arası ilişkilerin politikacıların açıklamalarını nasıl etkilediğini ve devlet liderlerinin mevcut uluslararası yasaları sürekli olarak desteklemek yoluyla onları nasıl güçlendirdiklerini gördük.

Netanyahu 7 Ekim 2023 olaylarına verdiği tepkiyi haklı çıkarmak istediğinde, Amerika'nın 11 Eylül 2001 olaylarına verdiği tepkiye işaret etmiştir.Mısır, Yahudi varlığının su yollarını kullanmaya devam etmesine izin verme kararını haklı çıkarmak istediğinde, 1949 Ateşkes Anlaşması ile 1967 anlaşmalarına işaret etmiştir.Putin'in Ukrayna'yı işgalini haklı çıkarmak için uluslararası hukuk maddelerine atıfta bulunması da dahil olmak üzere uluslararası ilişkilerde her gün yaşanan benzer birçok örnekler vardır.

Bu açıklamalar ve kararlar kendiliğinden ortaya çıkmış değildir, aksine uluslararası hukuk sınırları içerisinde çalışmaya devam etme niyeti, anlayışı ve arzusuyla sadır olmuştur.Bu nedenle uluslararası hukuk, İslam ülkesine başarı getirmeyecektir.

Uluslararası hukuku destekleyenler, biz bunu değiştirmeye muktediriz ve bu İslam beldesine başarı getirecektir tartışmasını yapacaklardır. Böylece uluslararası hukuka uymayı reddedersek başarılı olamayacağımız, hükümetler uluslararası sistemin değerlerine ve normlarına uymazlarsa dezavantajlı duruma düşeceğimiz ve bunun da halklara zarar vereceği bahanesiyle bu mefhumu zihinlerimize aşılıyorlar.

Şu ana kadar meyvesini toplayamadığımızın nedenini sorduğumuzda bize, bunun zaman alacağı, uluslararası hukukta gerçek bir değişime (İslam beldelerine faydası olacak bir değişim) tanık olmamız için sabırlı olmamız gerektiği, zamanla bağımsızlığımızı kazanacağımız, İslam'a destek verebileceğimiz ve her bir ülkenin haklarını almasını sağlayacağımız söyleniyor.

Hatta bu, Yahudilerin Filistin üzerindeki haklarını kabul etmek ya da Pakistan'ın, Keşmir konusunda devam eden çatışmaya rağmen Hindistan ile ilişkilerini normalleştirme yönünde hareket etmeyi talep etmek anlamına gelse bile.

Bu politikaların, planların, fikirlerin ve değerlerin ümmet olarak bize zarar verip vermediği önemli değildir; zira bunlar uluslararası hukuka bağlıdır ve bunlara uyulması gerekir. Çünkü bizi nihayetinde başarıya götürecek olan yolumuza devam etmenin tek yolu işte budur. Eğer bocalar ya da görüşlerimizi değiştirirsek bu, kendimizi dünyadan soyutlamamız anlamına geldiği gibi bu da çöküşümüze yol açacaktır.

Ancak uluslararası hukuka baktığımızda, savaşlar ve çatışmaların yanı sıra tüm Müslüman ülkelerde bizi sömürmekten ve baskı uygulamaktan başka bizlere ne verdi ki?

Uluslararası hukukta alınan her karar, Hilafetin yıkılmasından ve Müslüman ülkelerin bölünmesinden sonra imzalanan emsal kararlara ve anlaşmalara atıfta bulunurken neden bunun değişeceğine inanıyoruz ki? Yöneticiler her seferinde bunu yaptıklarında, bu yasaları pekiştirip bunların değiştirilmemelerini mi sağlıyorlar?

(Uluslararası hukuk, esasen uluslararası toplum içinde paylaşılan değerlere dayanan ve savaş, diplomasi, insan hakları ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda uygun davranış beklentilerini belirleyerek devletlerin davranışlarını yönlendirmek ve işbirliğini teşvik etmek için bir çerçeve görevi gören bir dizi hukuki kural ve normlardır; özünde normlar ve değerler, antlaşmalarda veya sözleşmelerde her zaman açıkça belirtilmeseler bile, uluslararası hukukun üzerine inşa edildiği ve uygulandığı temeli oluştururlar...Uluslararası hukukun önemli yönlerinden bir de, devlet uygulamalarından ve opinio juris'ten-hukuki görüşten (uygulamanın hukuken bağlayıcı olduğu inancı) kaynaklanan örf hukukudur.)

Uluslararası hukuku sorunlarımıza çözüm ve başarı için bir araç olarak görmekten vazgeçmemiz gerekmez mi?İslam'ın emrettiği gibi başarının peşinde koşmaktan, yani laik sistemden uzaklaşıp kanunların Kuran ve sünnete dayandığı İslam Devleti’ni kurmaktan korkmayı bırakmamız gerekmez mi?

Bu duruma doğru ilerlemek için Ramazan'dan daha iyi bir ay olabilir mi?Kur'an'ı ve onun tefsirini okuyup siret ve hadisleri inceleyerek bunların sadece geçmişten gelen kıssalardan ibaret olmadığını anlamamız güzel olmaz mı?Bu, Allah'ın tüm İslam ümmetine yönelik bir mesajıdır; bu ise bizi O'na itaat etmeye, İslam ümmeti olarak vahdete ve bizi koruyacak bir sistem altında yaşamaya teşvik eden bir mesajdır.

Bu zamanı sistemi nasıl değiştireceğimizi anlamak için kullanmamız, böylece İslam Devleti'nin kurulmasını ideal bir gerçeklik ya da çağdaş dünyamızda gerçekleştirilemeyecek uzak bir hayal olarak görmekten vazgeçmemiz gerekmez mi?Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı, hiç kimse onlara inanmadığı halde başarılı oldular; o halde Allah'ın vaadi hala geçerliyken be sefer de neden biz başarılı olmayalım ki?

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Fatıma Musab

Devamını oku...

Gazze: Çağımızın En Büyük İmtihanı!

Ey Müslümanlar! Allah’ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Üzerinize Olsun. Bu mesajın ulaştığı tüm Müslüman kardeşlerimize, özellikle de ülkemizdeki din kardeşlerimize en içten selamlarımızı iletiyoruz. Ramazan ayınızın mübarek ve dualarınızın makbul olmasını niyaz ederiz. Bu ayın, gönlünüzü neşe, mutluluk ve ibadetle doldurmasını dileriz.

Size yazıyoruz çünkü Filistin’in Müslümanları feryat ediyor! Çığlıklarını duymanızı, acılarını paylaşmanızı ve üzerlerine örtülen siyasi toz perdesini aralayarak gerçeği görmenizi bekliyorlar. Artık bahanelere sığınma zamanı değil, sorumluluğu üstlenme vaktidir!

Ümmeti asıl yaralayan, işgalcinin barbarlığı veya Batı’nın sinsiliği değil – hatta işbirlikçi yöneticilerin satılmışlığı bile değil! Bunlar malumun ilamıdır. Asıl facia, bu ihanetler karşısında hâlâ topyekûn bir kıyamın olmayışıdır! Asıl yürek yakan, Müslümanların bu kadar dağınık, kararsız ve etkisiz kalışıdır! Neden tek yürek olamıyoruz? Neden gerçek bir sonuç için direnemiyoruz?

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Filistin’deki Müslüman kardeşlerimiz kendileri için gözyaşı dökmenizi istemiyor. Vicdan azabı duymanızı da istemiyorlar. Somut adımlarla desteklenmeyen dualarınızı bile istemiyorlar, zira bu gibi durumlarda Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan yardım beklemek beyhudedir.

Filistinli Müslümanlar, Birleşmiş Milletler’i, Arap Ligi’ni, İslam İşbirliği Teşkilatı’nı, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni veya başka hiçbir devlet kurumundan medet umuyor. Çünkü hepsi, başından beri işgalin suç ortağıdır ve en son ateşkesin ihlali de dahil olmak üzere işgalin her bir suçunu meşru görmüşlerdir.

Filistinli Müslümanlar, tıpkı geçmişte olduğu gibi İslam dünyasını düşmanla el tutuşan hain yöneticilerden temizleyecek yeni bir Selahaddin bekliyorlar. Müslümanları arkasında toplayacak, küfrün ajanlarını ezip geçecek ve ümmetin düşmanlar tarafından gasp edilen kolektif gücünü yeniden ayağa kaldıracak bir liderin doğuşunu bekliyorlar.

Müslümanların güç ve kuvvet sahibidirler. Ordulara, ekonomilere ve ölçülemeyecek düzeyde maddi ve entelektüel imkânlara sahiptirler. Hepsinden önemlisi, Allah Subhânehu ve Teâlâ onlarla birliktedir. Mesele şu ki, tüm bu güç, düşman tarafından zincire vurulmuş durumda; zincirin ucu ise, efendilerinin entrikalarını uygulamak için var olan kukla yöneticilerin elinde. İşgalin dört bir yanında koca ordular beklerken, yorgun ve çaresiz bir halkın dünyanın süper güçlerinin kudretiyle karşı karşıya bırakılması ne büyük bir kepazeliktir.

Filistinli Müslümanlar sizden ne bekliyor? Nerede olursanız olun ve hangi yolla olursa olsun, bu hain yöneticilere karşı ayaklanmanızı istiyorlar. Onların devrilmesini ve yerlerine İslam’ı gerçekten dert edinen liderlerin getirilmesini talep etmenizi istiyorlar. En önemlisi, Müslüman orduların Filistin’de ve diğer İslam beldelerinde mazlum halkın yanında yer almalarını, üzerlerine düşen İslami sorumluluğu yerine getirerek tüm İslam topraklarını özgürlüğe kavuşturmalarını talep etmenizi istiyorlar. Bütün bunlar, bu projenin merkezinde yer alan Hilafet’in yeniden kurulmasını amaçlayan yoğun bir çaba ile yapılmalıdır.

Tanıdığımız dünya gözlerimizin önünde yeniden şekilleniyor. Siyasi dengeler değişiyor, güç yeniden dağılıyor, uluslararası kurumlar çöküyor ve haritalar baştan çiziliyor. Öyleyse neden hala biz artık Batı’nın bile saygı duymadığı siyasi sınırlara bağlı kalıyoruz? Müslüman ordular Müslümanlarındır, öyleyse bize ait olanı geri almanın vakti gelmiştir!

Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

والَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بالْمَعْرُوفِ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّه أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْهُ، ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلا يُسْتَجابُ لَكُمْ“Nefsim elinde olana yemin derim ki ya marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ya da Allah katından size bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz ama size icabet edilmez.” [Tirmizi]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER