Salı, 24 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mısır’ın Ateşkes Önerisi... Gazze Halkının Kanı, Artık Müzakere Masalarında Pazarlık Konusu Edilen Bir Meta mı Haline Geldi?

Gazze’de korkunç katliamların sürdüğü, Gazzelilerin kuşatma ve bombalar altında yaşadığı bir dönemde Mısır’dan yeni bir ateşkes önerisi geldi. Öneri, biri Amerikalı olmak üzere beş canlı esirin serbest bırakılması karşılığında Gazze’ye insani yardım girişine izin verilmesini ve birkaç haftalık ateşkes ilan edilmesini öngörüyor. İlk bakışta bu teklif durumu sakinleştirmeye yönelik bir adım gibi görünebilir, fakat aslında oldukça acı bir tabloyu ortaya koyuyor. Öyle ki Gazze meselesi, artık Müslüman kanının pazarlık unsuru haline geldiği bir siyasi pazar haline gelmiş durumda. İşgalci düşman hâlâ güven içinde! Hâlâ cezasızlık zırhıyla korunuyor!

Söz konusu önerinin temel paradigması, şu sabit çerçeveyi aşmamaktadır: Her ne şekilde olursa olsun Yahudi varlığıyla yürütülen her türlü müzakere, onun varlığını meşrulaştırmak, işgalini sağlamlaştırmak ve işlediği suçların ömrünü uzatmak anlamına gelmektedir. Gazze halkına insani yardım ulaştırılmasını bir avuç esirin serbest bırakılması şartına bağlanması nasıl bir skandaldır, nasıl bir komedidir bu? Binlerce şehidin kanını Amerikan iradesi ve Siyonist onayıyla yönetilen bir müzakere masasında pazarlık konusu yapmak nasıl bir alçaklıktır?

Gazze halkına yardım ulaştırılması (her ne kadar onların trajedisinin asıl çözümü olmasa da), ne Yahudi varlığının ne de sözde arabulucuların bir lütfu veya iyiliği değildir; bu, onların en temel hakkıdır. Ayrıca bu hakkın ötesinde, tüm İslam topraklarının özgürleştirilmesi ve onların yardımına koşulması, ümmetin boynunun borcudur. Gazze halkını kuşatma altında tutmak ve temel yardımlardan mahrum bırakmak her açıdan bir suçtur; Bu suç sadece Yahudi varlığının değil, aynı zamanda ona boyun eğen korkak ümmet yöneticilerinin, onlara destek veren elitlerin ve yardım etme gücü olduğu halde sessiz kalanların da ortak olduğu bir suçtur.

Mısır rejimi, ihanetin simgesi hâline gelmiştir. Sınır geçişlerinin kontrolünü elinde bulunduran Mısır, aylarca Gazze’ye gıda ve ilaç girişine izin vermedi ve bu yardımların ancak “siyasi mutabakatlar” çerçevesinde ulaştırılması gerektiğini savundu. Bu nasıl bir rezil rüsvaylık? Sınır kapılarının kayıtsız şartsız açılması ve kuşatmanın diplomasiyle değil askeri güçle kırılması gerekmez mi? Bu ablukayı kırmak, bu sınırları yıkmak ve zulüm altındaki Gazze halkına destek olmak en temel görev değil mi? Mısır ordusundan yapılacak tek bir açıklama, Yahudi varlığının damarlarında akan kanı durdurmaya yeteceği gibi, işlediği katliamları da sonlandıracaktır. Mısır silahlı kuvvetlerinin bir tugayı dahi, kısa sürede tüm Filistin topraklarını özgürleştirme kapasitesine sahiptir. Bu güce sahip olup da harekete geçmeyenlerin, Kıyamet günü Allah katında hiçbir mazereti olamaz.

Mısır bu krizde adeta Amerika ve Yahudilerin talimatlarını harfiyen uygulayan bir taşeron gibi hareket etti. Gazze halkının yanında duran bir İslam ülkesi gibi değil, Amerikan vizyonuna uygun ‘işleri yoluna koyan’ bir aracı gibi davrandı.

  • Mısır ordusu, neden mevcut durumu değiştirmek ve Yahudileri hiçbir şart koşmadan ablukayı kaldırmaya zorlamak için sahaya inmedi?

• Gazze, ümmetin yüreğidir, canıdır! Neden bir parçamız olarak değil de, sanki bir dosya gibi masalara yatırılıp pazarlık konusu ediliyor?!

• Mısır neden askerî olarak harekete geçip Filistin’i kurtarmayı önermedi de, sadece komisyonculuk yapmayı tercih etti?

Filistin krizini esirler dosyasına indirgemek büyük bir suçtur. Bu kriz, ne bu kimselerin esir alınmasıyla başladı, ne de onların serbest bırakılmasıyla sona erecektir. Çünkü meselenin aslı, Yahudi varlığının Filistin’i gasp etmesi, orada yerleşmesi ve Müslümanlara karşı durmaksızın suç işlemesidir!

Şer’i bakış açısı tamamen nettir:

• Filistin meselesi bir ‘insani kriz’ meselesi değil, bir cihat ve kurtuluş meselesidir.

• Denizden nehre kadar tüm Filistin, işgalden temizlenmesi gereken bir İslam toprağıdır. İşgalci varlıkla herhangi bir müzakere meşru değildir.

• Geçici ateşkesler çözüm değildir. İslam ümmetinin orduları, tıpkı Selahaddin Eyyubi’nin yaptığı gibi, bu Mübarek Toprağı kurtarmak için harekete geçmelidir.

O halde ordular ne zaman harekete geçecek?

• Mısır başta olmak üzere tüm Müslüman ordularının komutanlarına soruyoruz:

• Madem Mısır ordusu yeterince güçlü, o hâlde neden Filistin’i kurtarmak için harekete geçmiyor?

• Gazze’de kardeşleri katledilirken, ordu komutanları nasıl rahat bir şekilde uyuyabiliyor?

• Orduların görevi, ümmet topyekûn yok edilirken yalnızca rejimleri korumak mıdır?

Tüm bu müzakereler ve öneriler, İsra ve Miraç topraklarına çöreklenmiş Yahudi varlığını ayakta ve hayatta tutma çabasından başka bir şey değildir. Yegane çözüm, İslam ümmetinin harekete geçmesi ve Filistin’in tamamını kurtarmak üzere cihat görevini yerine getirmesidir.

Ey Mısır halkı! Ey Kinane askerleri! Siz arabulucu değilsiniz! Siz dava sahibisiniz! Ya bugünden tezi yok hemen harekete geçersiniz ya da tarih sizi, fark yaratabilecekleri anda ümmetin hakkını heba eden gafiller ve vurdumduymaz kimseler arasında anacaktır!

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلَّهِ“Fitne kalmayıncaya ve din sadece Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Tevbe 36]

Devamını oku...

Güç Manyağı Politikacılar, Hindistan’a Yaltaklanmak İçin Faşist Awami Lig’i Aklamaya Çalışıyorlar! Ama Aynı Politikacılar, Awami Rejiminin Haksız Yasaklarının Mağduru Olan Samimi Siyasi Parti Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Zulme Bigâne Kalıyorlar!

Güç Manyağı Politikacılar, Hindistan’a Yaltaklanmak İçin Faşist Awami Lig’i Aklamaya Çalışıyorlar! Ama Aynı Politikacılar, Awami Rejiminin Haksız Yasaklarının Mağduru Olan Samimi Siyasi Parti Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Zulme Bigâne Kalıyorlar!

قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ

“Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!” [Münafikun 4]

Geçici hükümetin Başdanışmanı’nın “Avami Ligi’ni yasaklama gibi bir planımız yok” açıklaması, halk arasında son derece büyük bir endişeye sebep oldu. Çünkü 15 yıldan fazla bir süredir Avami hükümeti halka karşı benzeri görülmemiş zulümler işledi. Kaçırmalar, cinayetler ve zindanlara (ayna ghor) atma gibi yöntemlerle muhalefet partilerini sindirdi. Pilkhana katliamı ile Hindistan’ın komplosunu uygulayarak orduyu Hindistan’a bağımlı hale getirdi, yolsuzlukla kara para aklayarak ülke ekonomisini çökertti. Görevden alınan Şeyh Hasina, şu anda Hindistan’da olmasına rağmen Awami Ligi’ni devlet karşıtı faaliyetlerde kullanmaya devam ediyor ve intikam için geri döneceğini iddia ederek halka karşı tehditler savuruyor. Halk, devrilmiş Avami Ligi rejiminin yarattığı vahşet ve zulmün travmasını henüz üzerinden atamamışken, 1 Ekim 2024’te haber ajansı UNB ile yaptığı röportajda BNP Genel Sekreteri Mirza Fakhrul İslam Alamgir, Awami Ligi’nin yaklaşan seçimlere katılmasının engellenmesi ya da faşist bir parti olarak yasaklanması, demokrasi kültürünü zayıflatır” ifadelerini kullandı. Bangladeş Cemaat-i İslami Emiri, 1 Eylül 2024’te Kuştiya’daki Kumarkhali Alauddin Nagar Shiksha Palli Parkı Oditoryumu’nda gazetecilerin bir sorusuna yanıt olarak, “Onlar (Avami Ligi) bu ülkenin insanları, herkesin siyaset yapma hakkı var. Bizim siyaset yapma hakkımızın elimizden alınması nasıl yanlışsa, aynı tutumu onlara karşı sergilemek da o kadar yanlıştır. Biz bu yanlışın tarafı olmak istemiyoruz.” dedi.

Bazı kesimler, halkın gözünde siyaset meydanından silinen Awami Lig’ini, sırf ABD ve Hindistan’a yaranmak amacıyla yeniden diriltmeye çalışıyorlar! 15 yıl boyunca Hasina’nın zulmüyle inim inim inleyen bu halk, şimdi de aynı cellatları iktidara taşıyacak olanlara nasıl güvensin?

Ey insanlar! Bilmelisiniz ki, Hizb-ut Tahrir son 15 yıldır Awami hükümetinin yolsuzluklarına, zulmüne, despotluğuna ve devlet karşıtı faaliyetlerine karşı açık ve kararlı bir duruş sergilemiştir ve ve siyasi mücadelesinde asla taviz vermemiştir. Kamuoyu, 2009 Pilkhana katliamında Hasina-Hindistan ittifakının oyunlarını ilk ortaya çıkaranın Hizb-ut Tahrir olduğunu ve bu nedenle rejim tarafından yasaklandığını görmüştür. Öte yandan, Amerika’nın Bangladeş’te sözde teröre karşı savaş adı altında yürüttüğü sömürgeci projelerini ve İslam’a karşı yürütülen savaşı da ifşa etmiştir. Hizb-ut Tahrir bu Müslüman coğrafyanın asli talebi olan Hilafet mücadelesine de öncülük etmektedir.

Ey insanlar! 15 yıl süren zorlu siyasi mücadele sonucunda devrilen Hasina rejiminin ardından Hizb-ut Tahrir’in sesi hala kimin çıkarına susturuluyor? Faşist siyasetin rehabilitasyonu gibi bir konunun gündeme dahi gelmemesi gerekirken; Amerika ve Hindistan’a olan bağlılık sebebiyle hem bu siyasi yapının yeniden canlandırılması hem de Hizb-ut Tahrir üzerindeki haksız yasağın devam ettirilmesi girişimleri ikiyüzlülük ve Allah’a, Rasûlüne ve müminlere ihanet değil midir? Bu sözde ifade özgürlüğü, fikir özgürlüğü ve çoğulculuk iddiaları, demokrasi havarisi geçinenlerin sahte propagandası ve aldatmacası değil midir? Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَاللهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ“Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.” [Münafikun 1]

Ey insanlar! Demokratik olduğunu iddia eden siyasi partiler, aslında faşizmin mimarları olan kâfir sömürgeciler Amerika-İngiltere ve bölgesel uşakları Hindistan’ı hamileri ve dostları olarak benimsemişlerdir. Nasıl ki düşmüş Hasina hükümeti, Hindistan’ın komplosunu uygulayarak Ordu ile BDR arasında bölünme oluşturduysa, benzer şekilde bugün de Amerika’nın çıkarları doğrultusunda ajanları, ordumuz içerisinde ayrım ve çatışma yaratmaya çalışmaktadır. Ancak herkes tarihten ders almalıdır. Sömürgeciler, bu ajanları ekonomik ve jeopolitik çıkarları için peçete gibi kullanırlar. Halk desteğini kaybettiklerinde onları bir kenara atıp yerine başkalarını getirirler. Devrimci gençliği uyarıyoruz: Politikada bu uluslararası güçlere güvenmek intihardır! Zira sömürgeci emelleri uğruna sizi bir anda terk edip herhangi bir faşist gücü yeniden iktidara taşımaktan çekinmeyeceklerdir. Tulsi Gabbard’ın Hindistan ziyareti, faşist Awami Lig’in yeniden meşrulaştırılma çabalarının bir göstergesidir. Amerikan sömürgeciliğinin askerleri olmak yerine, halkın gücüne dayanarak faşist güçlere ve onların arkasındaki odaklara karşı durmalısınız. Temmuz ayaklanmasında sloganlaştırdığınız “itaat mi siyasi mücadele mi? Siyasi mücadele, siyasi mücadele” “Taviz mi, direniş mi – direniş, direniş!” ruhunu canlı tutmalısınız.

Son olarak, Hizb-ut Tahrir bilinçli halk kesimlerine, gençliğe, samimi siyasetçilere, entelektüellere ve orduya açık bir çağrıda bulunmaktadır: Faşist unsurların siyasi sahneye dönüşüne müsaade etmeyin! ABD-İngiltere-Hindistan ekseninin ülkemiz üzerindeki emellerine set çekin! Sömürgeci güçlerin İslam’a ve ülkeye yönelik komplolarına karşı birleşik cephe oluşturun! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللهِ الْمَصِيرُ“Müminler, müminleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” [Ali İmran 28]

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Aydınlatma Programı "Gazze'ye Yönelik Savaş Geri Döndü Ve Beraberinde İhanetin Acısını da Getirdi!"

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye TV Aydınlatma Programı:
"Gazze'ye Yönelik Savaş Geri Döndü Ve Beraberinde İhanetin Acısını da Getirdi!"

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Üyesi Müh. Bahir Salih

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#

H. 22 Ramazan 1446 - M. 22 Mart 2025

Devamını oku...

Yahudi Varlığı, Gazze’de Soykırım ve Cinsel Şiddet Suçları İşliyor Bu Gafletten Bir Uyanış Olacak Mıdır?

7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı Operasyonundan bu yana Yahudi varlığı, Gazze’nin sebatkar halkını acımasızca hedef alarak kinini onların üzerine kusmuştur. Peş peşe işlenen katliamlar, on binlerce masumun şehadetine yol açtı. Ne yazık ki İslam âlemi zincire vurulmuş, orduları ise ölüm sessizliğine bürünmüş durumda!” Yahudi varlığı, ateşkesi bozduktan sonra, Batı’nın aleni desteği ve Müslüman ülkelerdeki zararlı rejimlerin utanç verici işbirliğiyle katliamlarına yeniden başladı.

BBC, 13 Mart’ta yayınladığı çarpıcı haberde, BM Bağımsız Uluslararası Araştırma Komisyonu’nun işgal altındaki Filistin’de vahşeti belgeleyen raporuna yer verdi. Raporda, 7 Ekim 2023’ten bu yana işgal altındaki topraklarda yaşayan masum Filistinlilerin – kadınların, çocukların, yaşlıların – uğradığı akıl almaz zulümler gözler önüne seriliyor. BM raporu, Yahudi varlığının Gazze’deki savaşta kadın sağlığı merkezlerini bilinçli hedef alarak ve cinsel şiddeti silah haline getirerek ‘soykırım politikaları’ uyguladığını ortaya koydu. Bu korkunç eylemler; anneliği bitirmek, nesilleri kurutmak ve doğumu engellemek için sağlık altyapısının, doğum kliniklerinin ve üreme sağlığı merkezlerinin sistematik biçimde yok edilmesini; annelerin tedaviye ulaşımını engellemeyi; gebelik, doğum ve bebek bakımına dair hayati ilaç ve ekipmanların bilinçli şekilde önlenmesini içeriyor! BM, bu eylemleri soykırım ve cinsiyet temelli sistematik şiddet kapsamında değerlendirdi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, kadınlara yönelik sözlü tacizler, fiziksel şiddet, tecavüz tehditleri ve insanlık dışı zorla çıplaklaştırma uygulamalarıyla sistematik bir aşağılama politikası izlenmektedir.

İki milyarlık bir ümmet olarak bu zillet daha ne kadar sürecek? Yahudiler Müslüman topraklarında daha ne kadar at oynatacak? Yöneticilerin ihanetine ve orduların sessizliğine daha ne kadar göz yumacaksınız? Yahudi varlığını durdurmak için askeri güçten başka çare mi var?!

Uluslararası sistemin Filistin halkının yanında yer alacağını düşünenler büyük bir yanılgı içindedir. Zira bu mücrim sistemin daha önce Bosna, Irak, Arakan (Rohingya) ve Uygur Müslümanlarına nasıl “yardım ettiğini” hep birlikte gördük!

BM’nin Yahudi varlığını kınayan bu iki yüzlü raporlarıyla Filistin’e adalet geleceğini sananlar gözlerindeki perdeyi kaldırmalı! Zira bu raporların içeriği incelendiğinde, işgalci Yahudi varlığını Filistin topraklarının büyük bölümünde meşru bir devlet olarak tanıdığı, Filistinlilere ise toprakların ancak %20’sinde bir devletçik kurma hakkı tanıdığı görülecektir.

Ey Müslümanlar! Ey Müslüman orduları ve özellikle çevre ülkeler! Sessiz kalmanın sizi bu tehlikeden koruyacağını düşünen varsa, aldanıyor! Zira bu zalim düşman, aramızda ayrım yapmıyor, hepimizi aynı kılıçla biçmek için sabırsızlanıyor! Cihatsız zafere ulaşılacağını düşünenler, Allah’ın şeriatı dışında izzet arayışı içerisinde olanlar, hem dünyasını hem de ahiretini kaybetmiştir. İşte bu apaçık bir hüsrandır!

يَدْعُو مِن دُونِ اللهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنفَعُهُ ذَٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ * يَدْعُو لَمَن ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِن نَّفْعِهِ لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ * إِنَّ اللهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ إِنَّ اللهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ * مَن كَانَ يَظُنُّ أَن لَّن يَنصُرَهُ اللهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ“Zararı faydasından daha yakın olana tapar. O (taptığı) ne kötü yardımcı, ne fena yoldaştır! Muhakkak ki Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?” [Hac 13-15]

Devamını oku...

Ordular Harekete Geçmedikçe, Bugün Gazze ve Yemen, Yarın Diğer Müslüman Ülkeler Olacaktır

ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM), 15 Mart 2025 Cumartesi akşamı Yemen’deki Husi hedeflerine bir dizi baskın düzenlediğini duyurdu. Yapılan açıklamada, Yemen’in dört bir yanında Husi güçlerine ait hedeflerin “nokta atışıyla” vurulduğu, bu operasyonların “Amerikan çıkarlarını savunmak, düşmanları caydırmak ve deniz seyrüsefer özgürlüğünü yeniden sağlamak” amacıyla yapıldığı belirtildi. 20 Mart Perşembe akşamına kadar Amerika, Yemen’e onlarca hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılarda 53 kişi şehit oldu, 100’den fazla kişi yaralandı. Yaralıların çoğu kadın ve çocuk. Operasyonların haftalarca sürebileceği söyleniyor. Bunlar, Trump’ın ‘onları tamamen yok edeceğim’ tehdidinin ardından, Yahudi varlığı ve Hamas arasında Gazze’de geçen ocak ayında yapılan ateşkes anlaşmasından bu yana Yemen’e yapılan ilk saldırılar.

Amerika, zillet ve utanç elbisesi giymiş, uysal ve entrikacı yöneticilerin teslimiyeti sayesinde tüm Müslüman ülkelerde istediği gibi at oynatıyor; tehditler savuruyor, terör estiriyor, arbede çıkarıyor ve katliamlar işliyor. Yöneticiler, bu ümmetin felaketine sebep oldular, onun itibarını yerle bir ederek güçsüz ve etkisiz hale getirdiler. Bugün Müslümanlar, kâfirlerin gözünde küçük düşürülmüş ve zayıf bir konumda. Kafirler, Müslümanlara işkence, tehcir, katliam ve soykırım gibi her türlü zulmü reva görmektedir.

Ey Müslümanlar! Amerika, sizi kendi planlarına boyun eğdirmek için acımasız bir politika izliyor: Ya boyun eğip teslim olacaksınız ya da cehennem ve soykırımla yüzleşeceksiniz! Olayların ardı arkası kesilmez bir hızla gelişmesi, felaketlerin katmerleşmesi, Gazze’deki kardeşlerimizin başına gelen bu büyük felaket, Amerika’nın kendi ve Yahudi varlığının çıkarlarını tehdit eden herkesi cezalandırması, yenilgi psikolojisini yerleştirmekten ve gerçekliği değiştirebilecek her girişime daha doğmadan kürtaj yapmaktan başka bir şey değildir. Gazze ve Yemen’de kopan fırtına, aslında bir olup bu zulme karşı dikilmezsek ve bu saldırıyı geri püskürtmezsek, bütün İslam diyarlarını tehdit eden kara bulutların birer öncüsüdür.

Ey Müslüman orduları! Bu azim musibet karşısında, meşruiyetten yoksun yöneticilere itaat caiz değildir! Bilakis, onları azletmek ve Mübarek Toprak Filistin ile tüm İslam beldelerini özgürlüğüne kavuşturmak, Amerika ve Yahudi varlığının küstahlığını ve suçlarını ortadan kaldırmak, Müslümanların kanını döken, ırzlarına saldıran, kadın ve çocuklarını katleden, acizlerini merhamet etmeyen ve mukaddesatını kirleten herkese savaş ilan etmek için umumi seferberlik ilan etmek farz olmuştur! Dini ikame eden, düşmanı püskürten, İslam’ı koruyan ve sınırları savunan Allah’ın askerleri olun. Canlarınızı Allah’ın kelimesini yüceltme yolunda feda edin ki, din tamamen Allah’ın olsun. Cihadı terk etmek suretiyle kendinizi tehlikeye atmayın. Çünkü savaş zamanında seferber olmamak büyük bir günahtır ve çetin bir azabı gerektirir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

“El-Vela ve’l-Bera” Tartışmasız Bir İslami Hükümdür ve Sarsılmaz Bir Dini İlkedir, Asla Ulusal Çıkarlar Uğruna Kurban Edilemez

Trump’ın Rehine İşleri Özel Temsilcisi Siyonist Adam Boehler ve eski ABD Afganistan barış elçisi Zalmay Halilzad, Kabil’deki iktidar rejiminin dışişleri bakanı Amir Khan Muttaqi ile görüştü. Bu görüşmenin ardından rejim, iyi niyet göstergesi olarak bir Amerikan mahkûmu serbest bıraktı. Amir Khan Muttaqi, “Amerika Birleşik Devletleri ile olumlu siyasi ve ekonomik ilişkiler” kurulması çağrısında bulundu. Boehler bu hamleyi “güven inşa etme” yolunda atılmış bir adım olarak nitelendirirken, Halilzad, “George Glezmann’ın serbest bırakılması Taliban’ın iyi niyetinin bir göstergesidir” açıklamasında bulundu.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, Afgan rejiminin, şu anda İslam ümmeti ile doğrudan savaş halinde olan Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini, El-Vela ve’l-Bera’ İslami hükmüne aykırı olarak değerlendiriyor ve en sert biçimde kınıyor. Bu bağlamda, Müslümanların dikkatine aşağıdaki hususlara çekiyoruz:

1- Amerika Birleşik Devletleri, onlarca yıldır İslam Ümmeti’ne karşı aralıksız bir savaş yürütmektedir. Gazze’ye yapılan barbarca saldırıların başladığı ilk andan itibaren, melun Yahudi varlığına tam askerî, ekonomik ve siyasi destek sunmuştur. Şu an, Yahudi devletine Gazze’deki Müslümanları yerlerinden sürmek için cehennemin kapılarını açma yetkisi vermiştir. Bununla da yetinmeyip, “güvenlik” bahanesiyle Suriye ve Lübnan’ı da düzenli olarak hedef almaktadır. Dahası, Amerika Birleşik Devletleri bizzat İslâm beldesi Yemen’e yönelik ağır hava saldırıları düzenlemiş ve çok sayıda Müslümanın şehit olmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla ister bireysel ister devlet düzeyinde olsun, hiçbir Müslümanın İslam’a karşı aktif olarak savaş halinde olan hükümetlerle bu türden ilişkilere girmesi meşru değildir.

2- Kendisini Müslüman dünyasındaki tek İslâm devleti olarak tanıtan ve kuruluşunu Afganistan başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki mücahitlerin kutsal fedakârlıklarına dayandıran Afgan rejimi, dış ilişkilerinde “müminlere sadakat ve kâfirlere karşı tavır alma” esasına dayanan El Velâ ve’l Berâ ilkesini açıkça ihlâl etmektedir. Bu ilke kesin ve bağlayıcı bir İslami hükümdür. Rejimin izlediği bu tür politikalar, gerçekte “Müslümanların barışı da savaşı da birdir” şeklindeki şeri hükmünden ve anlayışından bir sapmadır. El Velâ ve’l Berâ ilkesini bırakıp onun yerine ulusal çıkarları koymak, İslam’ın açık hükümleri yerine belirsiz ve şüpheli olanı tercih etmek demektir.

3- En üzücü olanı ise, bir Amerikan vatandaşının “iyi niyet göstergesi” olarak serbest bırakılmasıdır. Buna karşın Nübüvvet metodu üzere Hilâfet’i savunan ve Ümmet’in birliği için mücadele eden samimi Müslüman davetçilerden onlarcası, hâlen ağır şartlar altında, uzun hapis cezalarına mahkûm edilmiş durumdadır. Bu çifte standart, hem İslam’ın temel hükümlerine hem de Allah’ın açık emrine ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yerleşmiş sünnetine aykırıdır. Zira Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, müminlerin kâfirlere karşı sert, kendi aralarında ise merhametli olmalarını emretmiştir. Geçtiğimiz yüzyıl, ulusal çıkarlara dayalı dış politikanın İslam Ümmeti’ne en büyük zararı verdiğini, Müslümanları kafa karışıklığına ve siyasi çıkmaza sürüklediğini defalarca kanıtlamıştır. Bu nedenle, İslam’ı temsil ettiğini iddia eden herhangi bir hükümet, dış politikasını davet ve cihat esası üzerine inşa etmelidir. Bu mesele içtihadi bir mesele değildir, dini tebliğ etmek ve İslam’ı tüm dinlere ve sistemlere üstün kılmak hedefiyle ilgili kesin bir İslami yükümlülüktür. Bu amaca ulaşmak, ancak Müslümanların milliyetçilik temelli ideolojileri ve çıkar odaklı politikaları bırakıp, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilâfet’in kurulması için çaba göstermeleriyle mümkün olacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَنْ تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُبِيناً “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [Nisa 144]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER