Pazar, 22 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

“Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.” [Zuhruf 19]

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ

Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.” [Zuhruf 19]

Haber:

Mısır'daki Dâru'l-İftâ, Müslüman Âlimler Birliği'nin, Filistin'de silahlı cihadın ve işgalin kara, deniz ve hava ablukasına alınmasının vacip olduğuna dair fetva verdiği açıklamasını reddederek, ümmetin kapasiteleri ile onun askeri, siyasi ve ekonomik gerçeklerini hesaba katmadan cihat çağrısında bulunmanın, sorumsuz ve şerî ilkelere aykırı olan bir çağrı olduğunu söyledi.Sadece siyasi liderlik, cihat ilan etme yetkisine sahiptir ve meşru yetkisi olmayan örgütlerden gelen bu tür çağrılar, istikrarı tehlikeye atabilir ve Filistinlilere daha fazla felaketler getirebilir dedi.(Rassd, 07/04/2025)

Yorum:

Allah, Kerim Kitabı'nda alimleri övmüş ve şöyle buyurmuştur:إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” [Fatır 28]Dolayısıyla alimlere, bu dini insanlara taşıma, onu uygulamak için çalışma ve yöneticileri onu uygulamaya zorlama sorumluluğunu yüklemiş ve zalim yöneticiye karşı duran, ona iyiliği emredip kötülükten men edenlerin mükafatının, cennette şehitlerin efendisi Hamza ile birlikte olmak olduğunu bildirmiştir. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَامَ إلَى إمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ، فَقَتَلَهُ Şehitlerin efendisi Hamza İbn Abdulmuttalib ve zalim yöneticiye marufu emrettiği ve onu münkerden nehyettiği için zalim yönetici tarafından öldürülen kişidir.”Ancak Allah Subhanehu onları, bu dinin emanetini gereği gibi yerine getirmedikleri ve omuzlarına yüklenen sorumluluğu eda etmedikleri takdirde en şiddetli azapla tehdit etmiştir.Zira onları, ilmi gizledikleri takdirde ateşten bir gem vurulmasıyla tehdit etmiştir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ سُئِلَ عَنْ عِلْمٍ فَكَتَمَهُ أُلْجِمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِلِجَامٍ مِنْ نَارٍBir kimse kendisinden sorulan bir meseleyi gizler de cevap vermezse, Allah, kıyamet gününde ona ateşten bir gem vurur.” Ve Allah Subhanehu ve Teala da şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَİndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.” [Bakara 159]

Hiç şüphe yok ki Mısır'daki Dâru'l-İftâ, Gazze'yi desteklemeye ve Filistin'i kurtarmaya yönelik cihat çağrısını inkâr ederek ve kelimelerin yerlerini değiştirip tahrif ederek, Allah'ın gizlenmesini nehyettiği ilmi gizlemiş ve Mısır Firavunu'nu razı etmeyi Allah'ı razı etmeye tercih etmiştir.Dolayısıyla Mısır Müftüsü, Yahudilerin işlediği suçlara ve Gazze'deki halkımızı on yedi aydan fazla bir süredir yakarak, bombalayarak ve aç bırakarak öldürmelerine sessiz kalmakla yetinmemiş, siyasi liderliğinden, aç ve susuz bir şekilde mafsalları parçalanan çocuklar için içme suyu sağlamasını bile talep etmemiştir. Bu yüzden konuştuğunda, cihat çağrısına karşı konuşması, şöyle diyenin sözüne intibak etmektedir; “uzun bir süre sessiz kaldı, sonra da küfür konuştu!”

Peki bu müftü, mübarek Filistin topraklarında yaşananların, gaspçı işgalciye karşı bir savunma cihadı olduğunu, bütün Müslümanlar birleşse bile yeterlilik (kifayet) hasıl olduğunda düşecek bir farz olduğunu, bu konuda fetvaya gerek olmadığı gibi sancak ve emir gibi taleb-i cihat için şart olan şeyin burada şart olmadığını ve mübarek Filistin topraklarının halkının, can ve malın yok olmasına yol açsa bile Müslümanların esaretten kurtarması gereken esirler hükmünde olduğunu bilmiyor mu?! Kesinlikle biliyor.Ayrıca o, Müslüman ülkelerdeki diğer liderlikler gibi kendi siyasi liderliğinin de, sömürgeci kafir Batı tarafından mutant Yahudi varlığını koruyup ve kollamak için istihdam edilen bir ajan ve işbirlikçi olduğunu ve ümmetin kalkınmasını ve bu kindar Haçlı Batı'nın pençelerinden kurtulmasını engelleyen bir bariyer olduğunu da biliyor.O halde böyle bir liderliğin, Filistin'i kurtarmak için cihat ilan edeceği nasıl beklenebilir ki? Bilakis o, bu liderliğin Gazze'nin kurtarılmasının önünde bir engel olduğunu ve Gazze halkına karşı savaşlarında Yahudilerle birlikte olduğunu da çok iyi biliyor. Aynı şekilde o, bir grup mücahidin bu cani varlığın başını nasıl ezdiğini, onun ayıplarını ve korkaklığını nasıl ortaya çıkardığını ve Yahudi varlığının ordusunun, Kinane ya da Naşeme Ürdün'ün askerlerinin bir tümeni ya da tugayıyla yüzleşemeyecek kadar zayıf olduğunu da görüyor ve tanık oluyor. Evet, bütün bunları bildiği halde cihat çağrısına karşı çıkmakta, yalan şahitlik yapmakta, Müslümanları kandırmakta, Allah'a iftira atmakta ve O'na yalan isnat etmekte olup kıyamet gününde bu şahitliğinin sorunluluğunu taşıyacak ve bundan dolayı sorguya çekilecektir. 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Velid Belibel

Devamını oku...

Müslümanların Kanı Kâfirlerin Planlarına Hizmet Etmektedir!

Haber-Yorum

Müslümanların Kanı Kâfirlerin Planlarına Hizmet Etmektedir!

Haber:

Sudan hükümeti, kendisini davet etmeden İngiltere'nin Sudan konusunda konferans düzenlemesine itiraz ettiğini dile getirdi. (El Cezire Net, 06/04/2025)

Yorum:

İngiltere'nin habis girişimi, İngiltere'nin Sudan'daki siyasi sahneye geri dönmeyi amaçladığı tüm komplolara ve konferanslara ek olarak gerçekleşmektedir;bu ise hem hükümet hem de Hızlı Destek Kuvvetleri'nden oluşan ordunun çerçeve anlaşmasına darbe indirip hükümet yanlısı sivil kanadın iktidarı devralmasını engellemesinin ardından gerçekleşmiştir.

Sudan'da yaşananlar, dökülen kanlara ve ihlal edilen kutsallara aldırmaksızın Sudan'daki ajanları aracılığıyla Amerika ve İngiltere arasındaki sömürgeci bir çatışmadır;nitekim bu ajanlar, kâfirlerin ajandasını gerçekleştirmek için ülkeyi yaktılar, insanları aşağıladılar, göç ettirdiler, iltica ettirdiler, tecavüz ettiler, yağmaladılar ve kan döktüler.

Sudan'ın gerçekliği işte budur; zira dünyanın ekmek sepeti olduğu halde, Müslümanlar arasındaki savaşın haram olduğu dikkate alınmaksızın tarımda çöküş yaşandığı gibi ekonomide ve her alanda çöküş yaşanmaktadır.

Kâfir Batı, İslam'a ve ehline karşı yürüttüğü sömürgeci savaşında Müslümanların evlatlarını daha ne zamana kadar kullanmaya devam edecek?

Müslüman ordular, kafir Batı'nın gerçekleştirmekten aciz kaldığını, onun adına gerçekleştiren hain ve itaatkar yöneticiler ve liderlere boyun eğmeye daha ne zamana kadar devam edecekler?

Ey Müslüman ordular içindeki evlatlarımız ve kardeşlerimiz;içinizde, Rabbi Allah'tan korkan, kafir Batı'nın ajanları olan alçak yöneticilerle ipleri koparacak, ümmetin projesine, yani kendisinden yer ve gök sakinlerinin razı olacağı Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafete yardım ettiğini yüksek bir sesle ilan edecek ve Allah'ın izniyle kendisi için de cennetin olacağı aklı başında bir adam yok mu; işte yarışanlar sadece bunun için yarışsınlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdulilah Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Postmodernizm (Modernizmin Sonrası) Aşamasındaki İslam Ümmeti!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Postmodernizm (Modernizmin Sonrası) Aşamasındaki İslam Ümmeti!

Postmodernizmin ortaya çıkışı, geçen 60'lı ve 70'li yıllardaki kültürel ve siyasi krizlerle aynı döneme denk gelmektedir. İki dünya savaşı, faşizmin yükselişi, (Cezayir ve Vietnam savaşları şeklindeki) sömürgeci şiddet ve sınıf eşitsizliği ile kendini gösteren modernitenin başarısızlıklarına ilişkin hayal kırıklığı, postmodernizmi eleştirmeye yönelik bir motivasyon oluşturmuştur. Michel Foucault ve Jacques Derrida gibi figürler, modernitenin doğrusal ilerleme ve aklın otoritesi iddialarına meydan okumuş, bunun yerine gerçeğin ve nesnelliğin (objektifliğin) göreliliğine odaklanmışlardır.

Postmodernizm, Batı'nın evrensel iddialarına meydan okumanın bir aracı olarak ortaya çıkmıştı ancak son yıllarda bazı düşünce okulları bunu, İslamcı siyasi grupları çökertmek için kullanmaya başladılar. Dolayısıyla kimliklerin ve geleneklerin yapay ve “icat edici” doğasına vurgu yapılmak yoluyla postmodernizm, İslam’ı ve onun uygulamalarını meşruiyetsizleştirmek için kullanılmıştır.

Salman Sayyid, "Hilafeti Hatırlamak" adlı kitabında postmodernizmin yaygın taktiklerinden birinin, İslamcılığı, (burada İslam'ın siyasi yönüne atıfta bulunmak için kullanılmıştır) İslami geleneğin meşru bir devamı olarak değil, asıl olmayan (sahte) bir icat olarak sunmak olduğunu şu şekilde belirtmektedir: (İslamcılık, aslın özüne yönelik yanılsamadan ilham alan bir söylem olarak sunulmaktadır (El-Azma, 1993: 7). Yani İslamcıların gerçek İslam'ı keşfettiklerini iddia ettikleri şey, çeşitliliği inkar edilen İslami geleneğin uydurulmasından başka bir şey değildir. Bu diyalektik yaklaşıma göre, ‘İslami kıyafet’ ya da ‘İslami yaşam tarzı’ gibi kültürel şekiller, dini geleneklerin yeniden canlandırılması değil, modern icatlardır (1993: 21). Bu tür argümanlar, İslamcı iddiaları, dünyadaki bağımsızlık ve dekolonizasyona (sömürgeciliği sona erdirme) yönelik derin İslami arzuya ilişkin meşru ifadeleri çarpıtmayı amaçlamaktadır).

Postmodern düşüncenin bu şekilde silahlandırılması, İslam'ın seküler bir yol izlemedeki başarısızlığına bir tepkiydi. Salman Sayyid şöyle yazıyor: (Yirminci yüzyılın son çeyreğine kadar İslam'ın, Batılılaşma ve bunu takip eden sekülerleşme ve modernleşmenin küresel ilerlemesiyle birlikte kaybolup gideceği yönünde kesin bir beklenti vardı. İslam, sadece Hıristiyanlığın çeşitli biçimlerinin izlediği yolu izlemekte, -yani özel alana hapsolmak ve siyasallaşmayı terk etmekte- başarısız olmakla kalmamış, aksine buna mukabil dünyadaki aleni varlığını, güçlü bir şekilde yeniden teyit etmiştir. İslam adına yapılan hareketler, jeopolitik, kültürel ve felsefi farklılıklar şeklinde mevcut dünya düzenine yönelik bir dizi meydan okumalar ortaya atmıştır).

Siyasal İslam'ı “uydurma bir gelenek” olarak nitelemeye yönelik bu postmodern taktikler, bizzat İslam teriminin ve aynı şekilde ümmet mefhumu gibi İslam diniyle ilişkilendirilen mefhumların meşruiyeti konusunda şüpheciliği kapsayacak şekilde daha da genişlemiştir. Salman Sayyid'in adlandırdığı gibi "şüphe metafiziğini" kullanan postmodernist metinler, İslam'ın, tutarlılığını koruyamayacak kadar çeşitli ve parçalı olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Müslümanlar arasındaki coğrafî, kültürel ve siyasî bölünmeler, ortak İslami toplumun bir delaleti olan ümmet teriminin her türlü dayanağını kaybettirmektedir.

Bu argümanların hizmet ettiği gündemleri anlamak önemlidir. Profesör Joseph J. Kaminsky, "İslam, Liberalizm ve Ontoloji (Islam, Liberalism and Ontology)" adlı kitabında bu tür postmodern metinlerin siyasi çıkarımlarını şu sözleriyle detaylandırmaktadır: (İslam'ın tutarsız bir grup olarak tasvir edilmesi, nihayetinde onun anlamını, düşman hegemonik odakların kaprislerine ve kaba kuvvete tabi kılmaktadır. Eğer Müslümanların arasında kendisine güvenebilecekleri birleşik bir metinsel/teolojik bir referans yoksa, şüphesiz bu boşluğu onlar adına bir başkası dolduracaktır. İslam'ın bir din olarak nitelendirilmesinin gölgesinde, İslam'ın mahiyetini tanımlama ayrıcalığına sahip olanların sadece Müslümanların olması için hiçbir neden yoktur. Dini tanımlama gibi yaklaşımlar, nihayetinde Müslümanlardan otoritelerini çekip almakta yani dini söylemlerini tanımlama keyfiyetini kontrol etme güçlerini ellerinden alınmaktadır. Bu söylemsel geleneğin dışındaki odakların, onu şekillendiren terimleri ve anlamları kontrol etmesi -özellikle de bu terim ve anlamlar, geleneğin içindekilerin itiraz edeceği türden olduğunda-, işte bu mükemmel bir emperyalizmdir).

Batılı hükümetler ve laik akademisyenler gibi baskın aktörler, İslam'ı muğlak bir şekilde yorumlayarak kendi yorumlarını empoze edebilirler. Böylece Müslümanlar zahiri olarak "aşırılık yanlıları" ve "ılımlılar" olarak kategorize edilebilir ve kabul edilebilir İslami uygulamalar dayatılabilir.

Üstelik postmodernist eleştiri, ümmeti gerçek ve bağlayıcı bir toplum olmaktan ziyade sadece söylemsel bir mefhum olarak tasvir ederek, İslami cemaatsel dayanışmanın altını oyabilir. Müslümanların ümmeti meşru bir mefhum olarak ortaya koyma gücünden mahrum bırakılmasıyla, Müslümanlar izole edilmiş vatancı veya mezhepsel gruplara bölünmüş bir halde bırakılmış ve Batılı egemen güçlere meydan okuma ve Hilafet vizyonu gibi birleşik siyasi bir vizyon formüle etme güçleri zayıflatılmıştır.

Tabi ki Müslümanların tepkisinin, kendi gelenekleriyle yeniden bağlantı kurmak yoluyla başkalarının kendi dinlerini kendileri adına tanımlamasına izin vermemek olması gerekmektedir. Profesör Talal Asad, “İslam Antropolojisi Fikri” başlıklı makalesinde, Batılı akademik çevrelerin İslam terimine yönelik şüpheci yaklaşımını ele alarak, İslam hakkında yazmak için şunlara dikkat çekmiştir: “...Müslümanların yaptığı gibi, Kur'an ve hadisin temel metinlerini içeren ve bunlarla ilişkili olan söylemsel (retorik) gelenek mefhumlarından başlamamız gerekir.”

Elbette İslam, bizim için Allah Subhanehu ve Teala tarafından seçilmiş ve Nebi Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in son risaletiyle tamamlanmış olan bir dindir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا"Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum." [Maide 3]

Allah'a ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e iman edenler, işte onlar Müslümanlardır ve onlar tek bir ümmettir. Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِİşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.” [Enbiya 92] Ve Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ هَذَا كِتَابٌ مِنْ مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ ﷺ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُؤْمِنِينَ مِنْ قُرَيْشٍ وَيَثْرِبَ وَمَنْ تَبِعَهُمْ فَلَحِقَ بِهِمْ وَجَاهَدَ مَعَهُمْ أَنَّهُمْ أُمَّةٌ وَاحِدَةٌ دُونَ النَّاسِRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; bu yazı Peygamber Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından Kureyşli ve Medineli müminler, Müslümanlar, bunlara tabi olanlara sonradan iltihak edenler ve onlarla beraber cihat edenler içindir. İşte bunlar, diğer insanlar dışında tek bir ümmettir.” [Beyhaki Süneni Kübra’da rivayet etmiştir]

İslam'ın hakikatinin ve tek bir ümmet olduğunun idrak edilmesiyle birlikte Müslümanlar, Allah Subhanehu ve Teala'ya karşı farz-ı kifaye olan cemaatsel yükümlülüklerini yerine getirme ve Allah Subhanehu ve Teala'nın indirdikleriyle hükmedecek Hilafet kurma yönünde çalışmalıdırlar.

Temim ed-Dari Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre Ömer Radıyallahu Anh döneminde insanlar yüksek binalar inşa etmekte yarışmaya başladılar; bunun üzerine İkinci Raşid Halife Ömer Radıyallahu Anh şöyle dedi: “Ey Arap topluluğu! Toprak, toprak! İslam, İslam olamaz, cemaat olmadıkça!.. Cemaat, cemaat olamaz, emiri olmadıkça!.. Emir, emir olamaz, ona itaat olmadıkça!.. Herhangi bir kimseyi, onun kavmi, fıkıh (ilmi) üzere başlarına geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi için de hayat olur. Herhangi bir kimseyi kavmi, fıkıh (ilmi) olmadan başa geçirecek olurlarsa, bu, o kişi için de kavmi içinde helak (sebebi) olur.” [Dârimi rivayet etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halil Musab - Pakistan

Devamını oku...

Grönland Felaketi ve ABD'nin Ukrayna'ya Karşı Politikası Batı İttifakının Kırılganlığını Ortaya Koymaktadır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Grönland Felaketi ve ABD'nin Ukrayna'ya Karşı Politikası Batı İttifakının Kırılganlığını Ortaya Koymaktadır

Haber:

Donald Trump'ın ikinci döneminin başlangıcından bu yana, kendisi ve yönetimi, Grönland'ı alma arzularını birkaç kez açıkça ortaya koymuşlardır.Büyük adanın egemenliği ve Danimarka Milletler Topluluğu içindeki yeri, bu tehditler nedeniyle Danimarka'da sıcak bir gündem maddesi olmuştur.Trump, uluslararası güvenlik için Grönland'ın ABD'ye ait olması gerektiğini tekrarlarken, Başkan Yardımcısı J.D. Vance de dahil olmak üzere ABD'li yetkililer son zamanlarda Grönland'a çok sayıda ziyaret gerçekleştirdiler.

Avrupalılar da Amerika'nın Ukrayna'ya yönelik davranışlarını 80 yıllık ittifakın gerilemesinin ve Amerika'ya olan bağımlılığın bir işareti olarak görmekte ve onlar, Rusya'ya karşı NATO ve bir bütün olarak Avrupa güvenliği açısından zayıf bir konumda bulunmaktadırlar.

Yorum:

Amerika'nın Ukrayna ve Grönland'a yönelik hamleleri, kendisi ve Avrupa arasında ittifak olarak görülen şeyde bir çatlağa neden olmuştur.

Avrupa'nın 80 yıl boyunca ABD'nin güvenlik garantilerine ve iş birliğine bel bağlamasının ardından, Danimarka ve diğer Avrupa ülkeleri parçalanmış durumdadır.Nitekim onlar, askeri ve güvenlik konularında Amerika'dan bağımsız olma arzusunu dile getiriyorlar ancak bunu etkin bir şekilde yapmaya muktedir olmadıklarını, dolayısıyla hala Amerika ile bir ittifak ilişkisine ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar.

Amerika'nın Grönland'ı ve kaynaklarını elde etme önerisini temsil eden son politikaları ve birçok Avrupalının Ukrayna'ya yönelik hayal kırıklığı olarak gördüğü durum, sıradan Danimarkalıların Amerikan ürün ve hizmetlerini boykot etmelerine yol açmıştır.

Avrupa, askeri ve güvenlik açısından birlik olmaya muktedir olamamakla mücadele etmekte ve Rusya tehdidi ve ABD'nin NATO'ya daha önemli katkılar yapması yönündeki talepleri karşısında da aşağılanmaya maruz kalmaktadır.

Bu son olaylar, uluslararası sistemin zayıflığının ve ABD yönetiminin çıkarları ve kaprisleri tarafından dikte edilen ittifakların kırılganlığının işaretleridir. Dolayısıyla sözde özgür dünya ve Amerika'nın kapitalist liderliği, dünya halklarına liderlik etmeye uygun olmayan yozlaşmış bir liderliktir.

Bu küresel liderlik boşluğunda Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmeti, maddi çıkarlara, milletlerin sömürülmesine ve çatışmalarına yönlendiren bir dünya düzeni yerine, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet aracılığıyla dünyaya liderlik edecek gerçek bir ideolojiye sahip tek ümmettir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Yunus Biskurçik

Devamını oku...

Kırgızistan Peçe Takmayı ve İslam'a Davet Etmeyi Yasaklıyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kırgızistan Peçe Takmayı ve İslam'a Davet Etmeyi Yasaklıyor

Haber:

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, dini alanda peçe takılmasını kısıtlayan yasal değişiklikleri onayladı.21 Ocak Salı günü Kırgızistan cumhurbaşkanının resmi internet sitesi, cumhurbaşkanının kamusal alanlarda “herhangi bir kişinin kimliğinin tanınmasına izin vermeyen” kıyafetlerin giyilmesini yasaklayan bir yasa tasarısını imzaladığını bildirdi.

Buna ek olarak değişiklikler, “diğer dinlerin tabiilerinin, dini açıdan tarafsız bireylerin ve ateistlerin din değiştirmesinin” yanı sıra huzurevleri, hapishaneler, askeri birlikler ve diğer kurumlarda dini ayinler düzenlenmesinin yasaklanmasını da içermektedir.Ayrıca eğitim kurumlarında, kamuya açık yerlerde ve aile ziyaretleri sırasında dini yayın ve diğer materyallerin dağıtılması da yasaklanmıştır.

Bu hükümlerden herhangi birinin ihlali, 20.000 Som (yaklaşık 220 Avro) para cezası ile cezalandırılacaktır.Kırgız parlamentosu Jogorku Keneş, tasarıyı Aralık 2024 sonunda onaylamıştı.Yasanın kabul edilmesinin hemen ardından polis, peçe takan kadınları tespit etmek için kamusal alanlarda baskınlar düzenlemeye başladı.

Yorum:

Rusya'da geçen yıldan bu yana kamuya açık yerlerde peçe takılmasını yasaklayan bir yasanın kabul edilmesi tartışılıyor, hatta Dağıstan Müftüsü, onun (peçenin) giyilmesinin caiz olmadığını ilan eden bir fetva da yayınladı!Ayrıca peçe ve burka gibi dini kıyafetler İsviçre, Fransa, Danimarka ve Hollanda gibi bir dizi Avrupa ülkesinde de zaten yasaklanmış durumdadır.

Sadır Caparov, 2020'de bir başka devrimin zirvesinde Bişkek'e geldiğinde, amiri Dmitry Kozak'a verdiği Rusya'ya yönelik taahhütleri açıkça yerine getiriyor.Bunun ardından Caparov ve Milli Güvenlik Devlet Komitesi'nin başına atadığı sadık müttefiki Kamçıbek Taşiyev, Rusya'nın öngördüğü şekilde ülkede “düzeni yeniden tesis etme” planını uygulamaya başladı.Bu da ülkede bir diktatörlük kurulması, Batı yanlısı tüm siyasi güçlerin ortadan kaldırılması, muhalefetin bir olgu olarak yok edilmesi, hükümetin kontrolü altında olmayan medya kuruluşlarının kapatılması ve İslam'a yönelik kısıtlamalarla birlikte İslamcı gruplara yönelik sert baskı kampanyalarının başlaması anlamına gelmektedir.

Gördüğümüz üzere Caparov, ne yazık ki şu ana kadar planını başarılı bir şekilde uygulayabildi ve tüm bunlar halkın tam bir sessizliği içinde gerçekleşti.Bunu gerçekleştirmek için Caparov, ikisi arasındaki tartışmalı topraklar üzerinden Tacikistan ile küçük bir savaş düzenledi.Bunu yaparken de vatancılık duygularını harekete geçirmek yoluyla toplumu da harekete geçirdi ve toplumsal coşku istenilen düzeye ulaşınca da her muhalifi hain olarak ilan etti.

Böylece bir zamanlar Müslümanlar için nispeten de olsa güvenli bir liman olan Kırgızistan, giderek yavaş yavaş 1990'lı yıllardan bu yana baskıcı politikaların uygulandığı ikinci bir Özbekistan'a dönüşüyor.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER