Çarşamba, 25 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yahudi Varlığına Karşı Orduları Harekete Geçirmek ve Onun Kökünü Kazımak Dışında Bir Çözüm Yoktur

Haber-Yorum

Yahudi Varlığına Karşı Orduları Harekete Geçirmek ve Onun Kökünü Kazımak Dışında Bir Çözüm Yoktur

Haber:

"İsrail, birkaç füzenin hedefi olmasına yanıt olarak Güney Lübnan'ı bombaladı" (El Cezire Net, 22/3/2025)

Yorum:

Yahudi varlığının Lübnan'ın işgal altındaki Filistin sınırına yakın bir bölgeden fırlatılan üç ilkel roketin ardından Fransa, Amerika ve diğer büyük ülkeler bombardımanı kınayıp eleştirmiş ve Yahudi varlığı da buna onlarca baskınla karşılık vererek güney ve Bekaa halkından altı kişinin ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Yahudi varlığı İran partisi ile yaptığı son anlaşmayı bozmasına ve anlaşmanın mürekkebi bile kurumadan ateşkese uymamasına rağmen, o zamandan şu ana kadar bombalıyor, yıkıyor ve öldürüyor; bilakis Lübnan'dan tamamen çekilme taahhüdünde bulunmamakta, ordusunu beş noktada konuşlandırmaya devam etmekte, sonra o ilkel roketlerle bombalanmasının ardından Lübnan'a karşı şiddetli bir şekilde karşılık vermiştir. Burada aşağıdakiler üzerinde durmak gerekir:

Birincisi: Bu varlık Birleşmiş Milletlere başvurmadığı gibi eleştirip kınamamış, aksine demir yumrukla karşılık vererek bombalamış, öldürmüş ve yok etmiştir; dahası anlaşmayı bozup işgale, bombalama ve yıkıma devam ederek Birleşmiş Milletleri ya da Lübnan'la yaptığı anlaşmayı garanti eden büyük devletleri umursamamıştır. Bu nedenle bunun çözümü demir yumruktur; çünkü demir ancak demirle yok edebilir; bu yüzden Yahudi varlığına karşı tek çözüm, onun kökünü kazımak ve saldırganlığını püskürtmek için özellikle Ürdün ve Mısır orduları olmak üzere orduları harekete geçirmektir.

İkincisi: Bu varlık antlaşmaları bozma konusunda atalarının yolunu takip etmektedir; ayrıca Lübnan'la yapılan anlaşmayı bozduğu gibi aynı şekilde Suriye'yle 1974'te yapılan anlaşmayı da bozmuş, Suriye'de bombalamış, yıkıp öldürmüş ve hala da devam etmektedir. Aynı şekilde Gazze'de de bunu yapmaya devam etmiştir; zira anlaşmayı ihlal ederek Gazze halkına yönelik soykırımı yeniden başlatmış, Birleşmiş Milletleri ve uluslararası sözleşmeler olarak bilinenleri hiçe sayarak çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere yüzlerce insanı dakikalar içinde yakıp öldürmüştür.

Üçüncüsü: Büyük devletlerin ya da Birleşmiş Milletlerin Yahudi varlığının saldırganlığına karşı durduğunu hiç görmedik; aksine onu silah ve medya ile desteklediler ve suçlarını da meşrulaştırdılar. Dürziler, Nusayriler ve Hıristiyanlar gibi küçük etnik gruplara yönelik sahte ağlamalarını da unutmayalım.

Dördüncüsü: Bazı Arap ülkeleri, hiç Allah'tan utanmadan çekinerek kınayan ve eleştiren bir tutum sergilemiştir; her ne kadar bu varlıkla ilişki kesilmiş olmasa da aksine bazı ülkeler, bu varlığı açıkça desteklemiş, Gazze halkının kuşatılmasına ve açlığa mahkûm edilmesine ortak olan BAE’in Ruveybidası ve Mısır'ın Firavun'u gibi suçlulara ev sahipliği yapmaktadırlar.

Yukarıda geçenlere dayalı olarak aşağıdaki kanaatlerimizi vurguluyoruz:

- Birleşmiş Milletler ve büyük ülkeler, İslam'ın ve Müslümanların düşmanıdır. Nasıl olmasın ki; zira hastalığın başı ve belanın sebebi onlar olduğu gibi Osmanlı Hilafetini yıkan, ülkemizi işgal eden ve bölen, servetlerini yağmalayan ve başımıza bizim cinsimizden değil de kendi cinslerinden tiranlar dikenler de bizzat onlardır.

- Uluslararası sistem ise adaletin dilinden değil, sadece gücün dilinden anlar; çünkü onlar arasında hak, zalim, saldırgan ve suçlu olsalar bile güçlünün yanındadır.

- Batı'nın insan hakları, kadın ve çocuk hakları iddialarının tamamı, Gazze, Suriye, Lübnan, Burma, Irak, Afganistan, Bosna ve diğer yerlerdeki Müslüman çocuk ve kadınların kanlarının dökülmesiyle düşen sahte sloganlardır.

- Dinimiz bize otoriteyi gasp edenlere, hainlere ve ajanlara ya da Ruveybidalara değil, aksine bizzat kendi seçtiğimiz, bizi Allah'ın şeriatıyla yönetecek ve gaspçı varlığı kökünden söküp atmak için cihat ilan ederek mazlumları desteklemek üzere orduları harekete geçirecek kişiye boyun eğmemizi emretmiştir.

Sonuç olarak Allah bize saldırgan Yahudilerin ezileceğini, Müslüman ülkelerin birleşeceğini ve İslami hayatın yeniden başlayacağını vaat etmiştir. Allah'tan, bu mübarek günlerin gelmesini niyaz ediyoruz; bu ise aziz olan Allah'a hiç de zor değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Şeyh Muhammed İbrahim - Lübnan

Devamını oku...

Hollanda'da Çifte Standart: Yeni Sömürgeci Bir Silah Olarak İnsan Hakları

Haber-Yorum

Hollanda'da Çifte Standart: Yeni Sömürgeci Bir Silah Olarak İnsan Hakları

Haber:

Hollanda Kralı William Alexander Kenya'ya yaptığı resmi ziyaret sırasında insan hakları konularını ele aldı.

Yorum:

Hollanda, kendisini uluslararası sahnede sözde insan haklarının savunucusu olarak sunmayı seviyor.Örneğin Kenya'ya yaptığı resmi ziyaret sırasında Kral William Alexander, ülkedeki insan hakları ihlallerine ilişkin endişelerini dile getirmiştir.Ancak ideolojik olması gereken bu tutum, tamamen gülünç değilse bile son derece seçicidir. Zira Hollanda diğer devletlere seminerler verirken başka yerlerde, özellikle de Yahudi varlığında olan ağır insan hakları ihlallerine sessiz kalmakta, hatta aktif olarak suç ortağı olmakta ve yapısal-kurumsal ayrımcılığın kendi ülkesinde devam etmesine izin vermektedir.Bu bir tesadüf değil, aksine daha derin sömürgeci bir tepkinin yansımasıdır.

Ekim 2023'ten bu yana, aralarında binlerce çocuğun da bulunduğu on binlerce Filistinli Gazze Şeridi'nde Yahudi ordusu tarafından öldürülmüştür. Nitekim Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri ve hatta Uluslararası Adalet Divanı, potansiyel soykırım eylemlerine ve uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlallerine işaret etmiştir.

Ancak Hollanda, Yahudi varlığını siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak desteklemeye devam etmiştir; zira 2024 yılının Mart ayında, varlığın başkanı Isaac Herzog, Ulusal Holokost Müzesi'nin açılışı sırasında Amsterdam'da ayakta alkışlanarak karşılanmıştır.Ziyaretine karşı yapılan protestolar ise görmezden gelinmiştir.

2025 yılının başlarında Hollanda Temsilciler Meclisi, milletvekilleri tarafından Dışişleri Bakanlığı sözcüleriyle görüşmeye davet edilen BM Filistin Topraklarındaki İnsan Hakları Özel Raportörü Francesca Albanese'ye yaptığı daveti geri çekmiş ancak toplantı, Yahudi varlığına yönelik eleştirel açıklamalar nedeniyle iptal edilmiştir.Ayrıca Bakan Caspar Veldkamp da kendisiyle görüşmeyi reddetmiştir.Böylece Yahudiler tarafından işlenen insan hakları ihlallerini ve soykırımı eleştiren bir ses, Hollanda parlamentosundaki tartışmalardan sistematik bir şekilde dışlanmıştır.

Dolayısıyla Kenya'ya yönelik aleni bir şekildeki kınama ile tam bir tezat oluşturmaktadır.Bu da insan haklarının, jeopolitik çıkarlara ve Batılı müttefiklere sadakate dayalı olarak seçici bir şekilde kullanılan bir araç olduğunu ortaya koymaktadır.Hollanda kendi sınırları içerisinde de özellikle Müslüman toplulukların hakları olmak üzere insan haklarını ihlal etmektedir.Ayrıca kendisi BM tarafından ırkçılık, ırkçı profilleme ve İslamofobi nedeniyle defalarca eleştirilmiştir. Nitekim 2021 yılında Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi (CERD), başta Afrika ve İslami kökenliler olmak üzere göçmen kökenli kişilere yönelik yapısal eşitsizliğin altını çizmiştir.

Buna dair örneklerin bazıları şunlardır:

- Çoğu göçmen asıllı binlerce ebeveynin kurumsal ırkçılığın kurbanı olduğu çocuk bakım yardımları skandalı.

- 2023 yılına kadar insanları ten rengine ve Hollandalı olup olmayan görünümlerine göre açıkça seçen polis ve Hollanda Kraliyet Polisi tarafından yapılan ırkçı profilleme.

- Müslümanların potansiyel bir tehdit olarak gösterilmesinin normalleştiği İslam karşıtı siyasi söylem ve hedeflenen İslam karşıtı politikalar.

İnsan haklarının seçici bir biçimde uygulanması, sözde evrensel değerlerin jeopolitik kontrol aracı olarak kullanıldığı daha geniş bir Batı stratejisi kapsamına girmektedir.Görünen o ki eski bir sömürgeci olarak Hollanda, ahlaki açıdan üstün, iddia ettiği üzere dünyaya rehberlik eden, ancak doğru çıkarlara hizmet ettiği sürece yapısal olarak baskıya ortak olan bu durumu korumaya kararlıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Okay Pala

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi'nin, Hilafetin Yıkılışının Hicri 104. Yıl Dönümündeki Küresel Faaliyetleri Derlediği DVD'si - 1446 H – 2025 M

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi'nin,

Hilafetin Yıkılışının Hicri 104. Yıl Dönümündeki Küresel Faaliyetleri Derlediği DVD'si - 1446 H – 2025 M

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi, takipçileri ve ziyaretçileri için derlediği Hilafetin Yıkılışının Hicri 104. Yıl Dönümündeki Küresel Faaliyetler - 1446 H – 2025 M DVD'sini sunmaktan mutluluk duyar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Arşiv ve Yayıncılık Bölümü tarafından hazırlandı.

104 Cover 1

DP

DVD'yi indirmek için:TIKLAYINIZ

104 Sticker 2

104 Cover 2

 

DP

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

 

merkezi medya ofisi
 
Devamını oku...

Amerika, Nübüvvet Metodu Üzere Raşidi Hilafet’in Ufukta Belirmesinden Dolayı Alarm Zillerini Çalıyor

Ne zaman ümmet bir adım atsa, zincirlerini kırıp ayağa kalkmak istese… Ne zaman sömürgeciliğe “yeter artık!” dese… Batılılar korkuya kapılıyor, hemen alarm veriyorlar! Çünkü biliyorlar: Hilafet geliyor! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği o kutlu devlet yeniden doğuyor! Ve onlar buna asla engel olamayacaklar. Amerika ve Haçlı ittifakı, Şam’ın zorba yöneticisi Beşşar Esed’in kaçmasının ardından devrimcilerin Şam’a girmesiyle birlikte alarm durumuna geçtiler. Bu durumu büyük bir gelişme olarak gören Amerika ve müttefikleri, olayı kontrol altına almak amacıyla birbiri ardına hükümetlerini temsilen elçiler ve heyetler gönderdiler. Zira olayların kontrolden çıkması durumunda, bunun özellikle Batı dünyası için ciddi ve olumsuz sonuçlar doğuracağını gördüler.

İslam beldelerinin doğu ucunda yer alan Bangladeş’te, zorba Hasina’nın ülkeden kaçmasının ardından ola ki iktidar İslam ve Müslümanların eline geçer korkusuyla Amerika ve onun bölgedeki ajanı Hindistan, gelişmeleri büyük bir dikkat ve endişeyle izlemeye başladılar. Çünkü Batı kuklası yöneticilerin müdahalesi olmadan özgürce seçim yapıldığında, Bangladeş de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların kalplerinin yöneleceği tek seçeneğin İslam olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle Amerika, Bangladeş ordusunu zorba Hasina’yı görevden alıp Hindistan’a kaçırmaya mecbur bırakan öğrenci ayaklanmasını kontrol altına almak amacıyla, sürgünde bulunan adamı Muhammed Yunus’u yeniden sahaya sürdü.

ABD İstihbarat Başkanı Tulsi Gabbard, Hindistan merkezli NDTV kanalına verdiği röportajda, Bangladeş’teki dini azınlıklara yönelik baskılarla ülkedeki İslamcı grupların oluşturduğu tehdit arasında doğrudan bir bağ kurarak, bu tehdidin temelinde “İslam Hilafeti ile yönetilme hedefi”nin bulunduğunu iddia etti. ABD’li yetkili Tulsi Gabbard’ın bu açıklamaları, Hizb ut-Tahrir / Bangladeş Vilayeti’nin 7 Mart 2025 Cuma günü düzenlediği “Hilafet Yürüyüşü”nün hemen ardından geldi. Yürüyüşte, halka hilafetin kaldırılışı hatırlatıldı, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmak için çalışmaya çağrıldı, ülke içindeki güç ve kuvvet ehline yıkılış yıldönümünde Hilafeti yeniden kurmak için açık bir mesaj iletildi. Geçici hükümet, halkın yürüyüşünü bastırdı, meydanları zorla susturdu. Ama bu zulüm bile Amerika’nın adamı Nobel Barış Ödülü sahibi ve eski ABD Başkanı Bill Clinton’un 40 yıllık dostu olan Muhammed Yunus’u aklamaya yetmedi! Yunus liderliğindeki geçici hükümet, ABD yönetiminin açık desteğini aldı, hatta New York’ta eski Başkan Joe Biden ile de görüştü. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, halk onun kim olduğunu biliyor! Ve hiçbir “ödül” onu bu ümmetin gözünde temize çıkaramaz!

Bangladeş geçici hükümeti, ABD İstihbarat Başkanı Tulsi Gabbard’ın açıklamalarına beklenenden daha sert bir tepki verdi. Hükümet açıklamasında, Gabbard’ın sözlerini “yanıltıcı” ve “ülkenin itibarına zarar verici” olarak nitelendirirken, Bangladeş’in geleneksel olarak İslam’ı barışçıl bir şekilde yaşadığını ve “aşırıcılıkla mücadelede önemli mesafe kat ettiğini” savundu. Bangladeş geçici hükümeti ve derin devleti, İslam ile mücadele etmek ve Hilafet sisteminin dönüşünü engellemek için elinden gelen çabayı göstermektedir. Bangladeş’teki siyasi elitlerin Batı’ya olan bağlılığı geçici bir durum değil, uzun yıllara dayanan yerleşik bir siyasi tutumdur. Hasina kaçtı ama onun izinden yürüyenler hâlâ sahnede! Aynı kapılar çalınıyor, aynı elçiliklerden talimat alınıyor. Siyaset değişti sananlar, yüzeydeki makyaja aldanmasın! Asıl zihniyet, hâlâ Batı’nın dizinin dibinde! Bu nedenle, İslam’la mücadele etmek ve Hilafet’in yeniden tesis edilmesi çağrısında bulunanları bastırmak için var güçleriyle çalıştıklarını iddia ederek, kendilerini ihmalkarlıkla suçlayan bu açıklamaları şiddetle kınadılar.

Bangladeş ve diğer Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin çoğu zaman fark edemediği veya göz ardı ettiği bir gerçek vardır: Amerika, İslam ülkelerinde sadece “İslam” kelimesinin anılmasından bile tir tir titremektedir! Bunu çoğu zaman gizli tutmakta, nadiren de açıkça dile getirmektedir. Ayrıca, Bangladeş’te ve diğer İslam beldelerinde İslamî hayatın yeniden başlatılması yönündeki çağrıları asla hafife almamakta, aksine son derece ciddiye almaktadır. Tulsi Gabbard da, devleti de İslam’ın, onların çürümüş, açgözlü uygarlıklarına yegane alternatif olduğunu, Hilafet çağrısını taşıyanlar ümmet ile baş başa bırakıldıklarında, ümmetin bu çağrıyı bağrına basacağını, İslam ile hükmedilmeyi seçeceğini, Allah’ın Kitabı ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetiyle hükmetmek üzere bir Halifeye biat edeceğini gayet iyi biliyor.

Bu nedenle Amerika ve Haçlı müttefiklerinin politikası, önleyici bir stratejiye dayanmakta; İslam beldelerindeki işbirlikçilerine ve adamlarına, hilafet davetçilerini ümmetten izole etmeleri talimatını vermekte, bu uğurda yasaklama, takip, hapis, baskı ve ellerindeki tüm imkânları kullanmalarını istemektedir. Bu durum, tıpkı Kureyş’in, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ashabına yönelik uyguladığı boykot, işkence, karalama ve iftira politikalarını andırmaktadır. Fakat Allah, dinine yardım etmiş ve onu tüm dinlere üstün kılmıştır. Amerika istemese de, istihbarat başkanı kudursa da çok yakında, Allah’ın izniyle Hilafet davetçileri zafere ulaşacaktır!

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.” [Saf 60-61]

Bangladeş halkına ve Bangladeş ordusundaki samimi kimselere, kâfir Batılı güçlerin doğrudan hedefinde olduklarını hatırlatmak isteriz. Bu güçler, sizin iyiliğinizi, İslam’ın geri dönmesini ve Allah’ın indirdiğiyle hükmedilmesini asla istememektedirler. Bu nedenle bu güçler, hilafet çağrısında bulunan davetçilerle Bangladeş halkı ve özellikle ordu mensupları arasında herhangi bir yakınlaşma ve etkileşiminin meydana gelmesini önlemek için ellerinden gelen çabayı göstermektedirler. Bu yüzden Bangladeş halkı, bu kirli komplonun bilincinde olmalı, Hizb ut-Tahrir ile canla başla çalışarak onu akamete uğratmaya gayret etmelidir. Bangladeş ordusundaki samimi kimseler de, Amerika Bangladeş’teki ajanlarını güçlendirmeden ve belki de zalim Hasina’yı tekrar iktidara getirmeden önce partiye nusret vermek için acele etmelidirler.

مَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَاللهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ“(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” [Bakara 105]

Devamını oku...

Yahudiler Ramazan Ayında Gazze’de Soykırıma Yeniden Başladı, Peki, Ümmet Bu Ayı Tekrar Bir Zafer Ayına Dönüştürüp Yahudileri Ortadan Kaldıracak mı?

Yahudi varlığı, 18 Mart 2025 Salı günü şafak vakti, Gazze’ye yönelik vahşi soykırım savaşına yeniden başladı. 120 savaş uçağının katıldığı yoğun hava saldırıları ve rastgele bombardımanlarda 400’ün üzerinde kişi şehit oldu, 500’den fazla kişi de yaralandı. Yaralıların arasında durumu kritik olanlar var. Gazze’deki Hükümet Medya Ofisi’ne göre, saldırıda hayatını kaybedenlerin %73’ünü çocuklar, kadınlar ve yaşlılar oluşturuyor. Bu oranlara göre 174 çocuk, 89 kadın ve 32 yaşlı şehit edildi.

Gazze halkı kanlı bir gece yaşadı; Ramazan’ın on sekizinci gecesinde yiyebildikleri küçücük sahur sofraları kan ve ceset parçalarıyla kirlendi. Gazze halkı, Yahudilerin acımasız saldırıları karşısında büyük bir korku ve dehşet yaşadı. Ancak ümmet ve orduları Gazze halkına destek olmak için kılını bile kıpırdatmadı. Bu suçlara ortak olan hain yöneticiler tarafından ihanete uğradılar. Es Sisi, Gazze üzerindeki ablukayı sıkılaştırırken; Ürdün, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri yöneticileri de Yahudi ordusuna yiyecek, içecek ve yakıt temin etmeyi sürdürüyor. Yahudilerin izni olmadan Gazze’ye bir lokma ekmek bile sokamıyorlar. Sınır kapılarında bekleyen yardım konvoyları bozulma riskiyle karşı karşıya hatta çoğu bozulmuş durumda. Yöneticiler, Gazze halkına karşı tuzak kurmak ve efendileri Amerika’yı memnun edebilecek sözde çözümler üretmek için zirve ve konferanslar düzenliyorlar.

Gazze halkının gözleri karardı, kalpleri ağızlarına geldi. Kadınlar ve çocuklar yardım için feryat figan etti, ama o feryatları ne bir komutanın yüreğini titretti, ne bir askerin vicdanını sarstı. Şehit oldular, Rablerine kavuştular ve ümmetin ordularının eylemsizliğini ve suskunluğunu O’na şikâyet ettiler. Ne bir komutan, ne de bir lider çıkıp küstah Trump ve katil Netanyahu’ya haddini bildirmedi ve onların küstahlığına “cevap, duyduğunuz değil, gördüğünüzdür” diyemedi. Onlar da ceza görmeyeceklerini bildikleri için haram kan dökmeye devam ettiler, Gazze’nin geleceği için sanki kendi mallarıymış gibi planlar yaptılar, hayaller kurdular.

Yahudilerin suçları daha da vahşileşti, Müslümanlar ise Ramazan ayını, geçmişte olduğu gibi zafer ve hak ile batılın ayrıldığı bir ay haline getiremediler. Son iki yıldır bu ay, Gazze halkı için ölüm, yıkım ve zorunlu göç anlamına geliyor. Allah’ın Furkan Günü olarak adlandırdığı Bedir Savaşı’nın yıldönümünden bir gün sonra, küfrün ve suçun başı Amerika’nın yeşil ışığıyla Yahudiler Gazze’ye yönelik vahşi savaşlarına yeniden başladılar.

Peki, ümmet ve orduları harekete geçmek için daha ne bekliyor? Allah’ın gazabı ve azabının üzerlerine inmesinden korkmuyorlar mı? Ya da Allah’ın, kendilerinin yerlerine daha sorumluluk sahibi bir topluluk getirmesinden korkmuyorlar mı? Namaz, oruç, hac ve zekâtı onlara farz kılan Allah’ın, aynı şekilde mazlum kardeşlerini savunmayı da farz kıldığını bilmiyorlar mı?

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Peki ümmet ve orduları, ne zaman hain yöneticilerin tahtlarını yerle bir edecek, o sahte Sykes-Picot sınırlarını yıkacak ve “Allahu Ekber” nidalarıyla, tekbir ve tehliller eşliğinde Mübarek Toprağı özgürleştirip halkına zafer kazandıracak?

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ“O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Devamını oku...

Ümmetin Yöneticilerinin Düştüğü Zillet Artık Dayanılmaz Bir Noktaya Ulaşmış Durumda O Yüzden Ümmete Sahip Çıkacak Bir Yiğit ve İntikamını Alacak Bir Mutasım Yok mu?

Yahudi varlığı, Gazze Şeridi’ne yönelik ölümcül hava saldırılarını yeniden başlattı. Son 18 aydaki tüm suçlarını aşan, benzeri görülmemiş bir vahşet işledi. Salı günü şafak vakti, 120 savaş uçağıyla perişan çadırlarında uyuyan, ibadet eden veya sahur için bir lokma ekmek arayan savunmasız insanların üzerine füze ve bomba yağdırdı. Çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere 420 kişinin şehit olmasına ve 500’den fazla kişinin yaralanmasına neden oldu.

Bu acımasız katliamdan önce, Gazze zaten bir ölüm çemberindeydi! Gıda, ilaç, su, elektrik yoktu, tüm temel yaşam gereksinimlerinden yoksundu! Üstelik ne zaman? Ramazan ayında! Şu mübarek ayda!

Eş zamanlı olarak, savaş uçakları Suriye’nin Dera şehrine elliden fazla hava saldırısı düzenledi. Saldırılarda üç sivil hayatını kaybetti.

Yahudi varlığının bu vahşeti, ABD Başkanı Donald Trump’ın geçmişte yaptığı açıklamaları akıllara getirdi. Baş suçlu Trump, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Operasyonu sırasında mücahitler tarafından esir alınanların serbest bırakılmaması durumunda Gazze’ye “cehennemin kapılarını açacaklarını” söylemişti. İşte Yahudi varlığının bu acımasız saldırıları, bu tehdidin sahadaki yansımasıdır.

Allah’ın, kalplerinin taşlaşmış olduğunu söylediği Yahudilerin böylesi bir soykırım suçu işlemesi şaşırtıcı değil. Allah Subhânehu ve Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً“Sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu.” [Bakara 74] Yahudilerin, Hamas ile yaptıkları esir değişimi anlaşmasını bozmaları ve varılan ateşkes anlaşmasını ihlâl etmeleri şaşırtıcı değil. Nitekim Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

أَوَكُلَّمَاعَاهَدُواْعَهْداًنَّبَذَهُفَرِيقٌمِّنْهُمبَلْأَكْثَرُهُمْلاَيُؤْمِنُونَ“Onlar, her ne zaman bir ahit de bulunmuşlarsa içlerinden bir takımı onu bozmamış mıdır? Zaten onların çoğu inanmazlar.” [Bakara 100] Anlaşmanın uygulanması için garantör olan ülkeleri aldatmaları ve verdikleri güvenceleri hiçe saymaları şaşırtıcı değil, çünkü onlar Abdullah bin Selam’ın dediği gibi ‘yalancı ve iftiracı bir kavimdir’. Aynı şekilde, Yahudi liderlerinin, planlı ve vahşi saldırılarını meşrulaştırmak için utanmazca ve pervasızca yalan söylemeleri de şaşırtıcı değil. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ “Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir.” [Maide 42]

Kur’an-ı Kerim’de yer alan bazı ayetlerde, Yahudi topluluğu hakkında geçmişte sergiledikleri olumsuz davranışlara dair bilgiler verilmekte ve bu tür özelliklere karşı dikkatli olunması yönünde Müslümanlara uyarılarda bulunulmaktadır. Sabah akşam Kur’an’da okuyoruz bu uyarıları! Camilerdeki hutbelerde bile neredeyse her hafta anılıyor: Yahudilerin yalanı, haramla beslenmeleri ve verdikleri sözü bozmaları! Musa Aleyhisselam onlara apaçık ayetlerle geldi ama onlar, onun ardından buzağıya taptılar! Ve bugün… Aynı kavim, artık suçlarını gizlemiyor bile! Kadınları, çocukları, yaşlıları katlediyor, sonra çıkıp övünüyorlar! “Biz yaptık, biz vurduk!” diyerek kibirle meydan okuyorlar! Kendi halkımızdan sandığımız yöneticilerin ve politikacıların onları koruduğunu, desteklediğini, onayladığını, verdikleri sözlere güvendiğini, onlarla anlaşmalar imzaladığını, her defasında anlaşmayı bozmalarına rağmen onlara karşı nasıl da kendilerini küçük düşürdüğünü görüyoruz. Ümmetin yöneticilerinin bugünkü zilleti ve alçaklığı, tarihte eşi benzeri görülmemiş, tarif edilemez bir seviyeye ulaştı. Artık ümmetin yüzüne bakamadıkları, Allah’a ve Rasûlü’ne ihanet ettikleri gün gibi aşikâr.

Ümmetin, Yahudilerin tuzaklarından ve zulmünden kurtuluşun, antlaşmalar veya sözleşmeler yoluyla olamayacağını anlamasının zamanı gelmiştir. Ne saldırıların kınanması ne de yöneticilerin yaptığı göstermelik açıklamalar çözüm olabilir. Ne Uluslararası Adalet Divanı’na ne Birleşmiş Milletler’e ne de diğer uluslararası platformlara başvurmakla Yahudilerden kurtuluş gerçekleşmez. Çünkü bunların hepsi düşmanımızla işbirliği içindedir ve bize karşı komplo kurmaktadır.

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bizim için güzel bir örnektir. Onun hayatı, bizler için bir kanundur. Yahudilerin Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e olan ihanetini ve bu ihanetleri karşısında Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in onlara nasıl davrandığını bilmeyen yoktur. Allah Subhânehu ve Teâlâ onların bu ihanetini Kur’an-ı Kerim’de özellikle de Ahzab Suresi’nde detaylı biçimde anlatılmıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَنْزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقاً تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقاً * وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضاً لَمْ تَطَأُوهَا وَكَانَ اللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيراً“Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah’ın her şeye gücü yeter.” [Ahzab 26-27] Haşr süresinde de şöyle geçmektedir:

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ * هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُوا وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ * وَلَوْلَا أَن كَتَبَ اللهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاء لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ * ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللهَ وَرَسُولَهُ وَمَن يُشَاقِّ اللهَ فَإِنَّ اللهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ * مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَى أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir. Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O’nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın. Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada (başka şekilde) cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için cehennem azabı vardır. Bu, onların Allah’a ve Peygamberine karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezalandırması çetindir. Hurma ağaçlarından, herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir ve O’nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.” [Haşr 1-5]

Yahudilerden, onlarla birlikte komplo kuranlardan, onlarla işbirliği yapanlardan ve onlara destek verenlerden kurtulmanın tek yolunun, Allah’ın Kitabı’nda emrettiği ve ispat ettiği şekilde olacağı artık gün gibi ortadadır. Bu ise ancak ümmetin, Allah’ın Kitabı ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti üzerine biat edeceği tek bir Halife etrafında birleşmesi ve ümmeti kurtarmak ve düşmanı yerle bir etmek için Allah yolunda cihat ilan etmesiyle mümkündür. Ümmetin evlatlarından güç ve kuvvet ehlinin, bu davayı hayat memat meselesi olarak görmesinin, artık Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamasının zamanı gelmiştir.

Allah’ın kitabından bu ayetleri okuyup da mazlumların feryadına kulak vermeyen, İslam’ı savunmak, doğudan batıya düşmanlar tarafından ihlal edilen Müslümanların kutsallarını korumak için harekete geçmeyen samimi asker ve subaylara hayret ediyoruz. Düşmanlarımız hâlâ övünüyor! “Müslümanları ezdik” diyorlar… “Zenginliklerini yağmaladık, topraklarını aldık, başlarını öne eğdirdik” diye böbürleniyorlar! Neden mi? Çünkü karşılarında ne yiğit var ne koruyan! Ne adam görüyorlar ne asker! Gazze halkının sabrına bakın! Ne imanlarından taviz veriyorlar ne zilleti kabul ediyorlar! Ölümü çıplak göğüsleriyle karşılıyorlar, çünkü biliyorlar: Şehitler ölmez! Rablerinin katında diridirler, rızıklandırılıyorlar! Peki ya siz? Siz niye hâlâ susuyorsunuz? Hani nerede izzetiniz?

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Amerika, Yemen’i Vahşice Bombalıyor, Ama Ordularımız Ne Yemen Ne de Gazze’yi Desteklemek İçin Parmağını Bile Kıpırdatmıyor!

Amerika, günlerdir Yemen’deki halkımıza karşı vahşice saldırılar düzenliyor, “Daha önce hiç görmediğiniz bir cehennem üzerinize yağacak” tehdidinde bulunan ABD Başkanı Trump Yemen’de “Ezici bir ölümcül güç” kullandı.

Amerika, Müslümanlara ve onların ülkelerine karşı küstahça davranıyor ve hadsizlikle böyle bir tavır sergiliyor, onları cehennemle ve ezici bir savaşla tehdit ediyor, Müslümanların yöneticilerini, ordularını ve yeteneklerini hiçe sayıyor, ciddiye bile almıyor. Ülkelerimizi bombalıyor, çocuklarımızı katlediyor, kutsal değerlerimize ve topraklarımıza pervasızca saldırıyor, bizi yok sayıyor, tepkimizi zerre kadar önemsemiyor!

Direnişi desteklediklerini ve Amerika’nın Büyük Şeytan olduğunu iddia ederek Müslümanların kulaklarını patlatan İran liderleri, şimdi, kendi yol arkadaşları olan Husilerden yüz çeviriyorlar. Sanki hiç desteklememişler gibi sırtlarını dönüp onları Amerika ve Yahudilere yem ediyorlar!

ABD, sadece Arap liderlerini değil, kendilerini “direniş ekseni” olarak tanımlayan grupları da pasifleştirme çabasında. Lübnan’daki İran partisini Yahudilerle çatışmaktan vazgeçirdi. İran’ı, yıllardır desteklediğini öve öve bitiremediği Gazze ve direniş gruplarını kaderlerine terk etmeye zorladı. Şimdi sıra Yemen’deki Husilerde… Yemen’deki Husileri Yahudilerle çatışmaktan ve Kızıldeniz’deki ekonomik çıkarları tehdit etmekten vazgeçirmeye çalışıyor. Amaç belli, Gazze’yi yalnız bırakmak, Yahudi ordusu ve Trump’ın onu kolayca yutmasını sağlamak!

Trump’ın Amerika’sı Gazze’ye tek bir seçenek sunuyor: Ya teslim ol ya öl! Müslüman halklar ve orduları bu sessizlikten uyanmazsa, daha karanlık bir gelecekle karşı karşıya kalabilirler. Trump bu politikayı açık bir şekilde dile getirmekte ve engellenmediği sürece bölgedeki müdahalelerini artıracağını ifade etmektedir.

Bu sebeple Müslüman ordular içindeki samimi subaylar, İslam’ı ve Müslümanları savunmak, Yahudilere, Amerika’ya ve tüm küfür odaklarına karşı koymak için vakit kaybetmeden harekete geçmelidir. Yoksa kökümüzü kazıyacaklar ve artık kaçacak yerimizin olmadığı bir zamanla yüzleşmek zorunda kalacağız.

Devamını oku...

Tulsi Gabbard, Hindistan’a Yaptığı Ziyaret Sırasında, ABD-Hindistan Ortaklığının Yanı Sıra İslam ve Müslümanlara Karşı Yürütülen Mücadeleyi de Desteklediğini İfade Etti

Haçlı Amerika’nın Ulusal İstihbarat Şefi Tulsi Gabbard’ın Hindistan ziyareti sırasında Bangladeş’teki azınlıklara yapılan zulüm ve ‘İslam Hilafeti’ ile ilgili sarf ettiği o nefret dolu ifadeler, bu ülkenin siyasi bilinci yüksek ve İslam’a gönül vermiş insanlarını şaşırtmasa da, Bangladeş’teki Amerikan işbirlikçilerinin son yüzsüzlüklerini ve utanmazlıklarını gözler önüne serdi. Onlar, bu halkın gözünü boyadılar… “Amerika, artık eski Amerika değil,” dediler. “İslam’a savaş açmıyor, bizimle beraber Hindistan’a karşı duracak” diye fısıldadılar. Ama gerçek gün gibi ortada: Amerika’da kim oturursa otursun, onun ardında aynı dış politika durur. Maskeler değişir, yüzler değişir… ama niyet hep aynıdır. Bilakis, küstah Trump veya yönetimi, ajanlarını aşağılamaktan ve ‘dış politikalarının’ ardındaki gizli niyetleri ifşa etmekten hoşlanıyor. Bu yüzden, Bangladeş’in siyasi yapısını değiştirmek için o satılmışlara ödenen 29 milyon doların hesabını sordu. Oysa egemen bir ülkenin siyasetini bu şekilde parayla kontrol etmeye çalışmak büyük bir suçtur ve başka bir ülkenin iç işlerine alenen müdahale etmek anlamına gelir.

Bangladeş’teki Amerikan ajanları halkı her zaman yanlış yönlendirmişlerdir. Amerika’nın Filistin’deki Müslümanları katletmek ve yerlerinden etmek için lanetli Yahudi varlığını desteklese bile, Hindistan’ın saldırganlığına karşı hep ülkemizin yanında alacağını söylemişlerdir. Oysa gerçekte, Amerika, Arap coğrafyasında o gayrimeşru Yahudi oluşumunu kullanarak İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmıştır! Aynı kirli savaşı, bu bölgede de Hindistan eliyle yürütmektedir; onu bölgede bekçi köpeği gibi kullanmaktadır. Bu konuda Allah Subhânehu ve Teâlâ kâfir sömürgecilere ve onların yerli ajanlarına karşı bizleri apaçık uyarmaktadır!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” [Maide 51] Çünkü Amerika, Müslümanların, gayrimeşru Yahudi varlığı olan ‘İsrail’e ve çok tanrılı inanca sahip Hindistan devletine karşı en büyük tehdit olduklarını biliyor.

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواİnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” [Maide 82]

Geçici hükümet, kepazeliğini örtbas etmek için Tulsi Gabbard’ın açıklamasına ilişkin göstermelik bir kınama mesajı yayımladı, fakat bu Müslüman çoğunluklu ülkenin halkının İslami yönetim talebini ‘İslami terör’ olarak yaftalayarak Müslümanları bastırma konusundaki kararlılığını yineledi. Bu satılmışlar o kadar korkak ve aptal ki, Amerika’ya tek bir soru bile sormaya cesaret edememişlerdir! Tulsi Gabbard, Hindistan ziyareti sırasında, ülkedeki Müslüman azınlıklara yönelik Hindutva destekli şiddet olayları sürerken bu konuda neden herhangi bir açıklama yapmadı? Dünya, Tulsi’nin Hindistan’da bulunduğu esnada Hindutva aşırılıkçılarının Hindistan’daki azınlık Müslümanlara nasıl zulmettiğine canlı şahit oldu. Hindistan’ın neden ‘faşist Hasina’ya’ kucak açtığına dair bir tek laf bile etmediler. Amerikan ajanları, bölgedeki ABD-Hindistan kirli ittifakının farkında oldukları için bu soruları sormaya cesaret edemediler. Bırakın sormayı akıllarından bile geçirmediler.

  Ey İnsanlar! Vicdanınıza sorun, ABD-Hindistan kirli ittifakının bu ülkenin insanlarına karşı takındığı düşmanca tutuma rağmen, sömürgeci kafir Amerika ve onun bölgesel işbirlikçisi Hindistan’ı İslam ümmetinin düşmanı olarak addetmemek için başka hangi gerekçe öne sürülebilir? Hatta pek çok kişi Tulsi Gabbard’ın beyanında zalim Hasina’nın yeniden rehabilite edilip sahneye sürülmeye çalışıldığını hissediyor. Bu nedenle, Hizb-ut Tahrir, bilinçli halk kesimlerine, samimi siyasetçilere, entelektüellere ve ordu mensuplarına çağrıda bulunmaktadır: Zalim Hasina’nın geri getirilmesi ya da onun yerine başka bir Amerikan-Hindistan yanlısı ajanın yerleştirilmesi planına karşı birleşmeli ve İslam ile Müslümanlara yönelik bu komploları bozmalıyız.

Ey İnsanlar! Malumunuz, laik-kapitalist sistemin yılmaz savunucusu olan Amerika Birleşik Devletleri, artık bir ‘hasta adam’ konumundadır ve laik-kapitalist sistem dünya genelinde yanlış ve zulüm dolu bir sistem olarak lanetlenmektedir. İşte bu sebeple, Amerika Birleşik Devletleri, adil bir yönetim şekli olan Hilafet sisteminin yeniden hayata geçirilmesinden büyük bir endişe duymaktadır. Bu coğrafyada Müslümanların yedi yüz yıl hüküm sürdüğü dönemde Müslümanlarla gayrimüslimler huzur içinde barış yaşamışlardır. Bu nedenle, ABD istihbarat şefi Tulsi Gabbard’ın, İslami hilafetin yeniden ortaya çıkmasının gayrimüslimler üzerinde olumsuz etkiler doğuracağına dair “masalı” düpedüz bir yalandır ve siyasi iflaslarının bir göstergesidir. Gerçekte, bu bölgeyi Batılı sömürgeci ülkelerin ve zalim Kral Dahir’in mirasını devralan Hindutva egemen sınıfının kirli jeopolitik oyunlarından yalnızca Hilafet sistemi kurtarabilir. Ve yalnızca Hilafet bölgeyi yeniden istikrara kavuşturabilir. Bu nedenle, tüm insanlar Hizb-ut Tahrir ile birleşmeli ve Nübüvvet metodu üzere Hilafet’i kurma çalışmalarını hızlandırmalıdırlar.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık.” [Bakara 143]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER