Pazartesi, 23 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

San’a Dahil Birçok Şehrin Hava Saldırılarına Maruz Kaldığı Bu Dönemde, Biz de Onları Kendi Silahlarımızla Öldürmek İstiyoruz, Sadece Korkutmak Değil!

Sana’da yayımlanan günlük es Sevra gazetesi, 31 Mart 2025 Pazartesi tarihli manşetinde şu iki başlığa yer verdi: “Silahlı kuvvetlerimiz, Truman savaş gemisi ve düşman deniz unsurlarıyla saatler içinde 3 kez çatışmaya girdi. Zülfikar füzesi Ben Gurion Havalimanı’nı vurdu; milyonlarca yerleşimci sığınaklara koştu.”

16 Mart 2025’ten bu yana Kızıldeniz’deki Amerikan uçak gemisi USS Harry Truman’ın balistik füzeler ve insansız hava araçlarıyla hedef alındığı; işgal altındaki Lud şehrindeki Ben Gurion Havalimanı’na art arda (neredeyse on kez) füze saldırıları düzenlendiği haberleri geliyor. Ancak bu saldırılarda Yahudi tarafında herhangi bir can kaybının olduğuna dair herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Peki, Yahudi varlığı ordusunun, bir yılı aşkın süredir Gazze’de bizden kaç can aldığını hiç görmüyor musunuz? Peki 2023 sonundan bugüne Yemen’e düzenlenen hava saldırılarında kaç can kaybı oldu? Bu katliamların hesabını kim verecek?! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ“Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin.” [Nahl 126]

Truman uçak gemisi, Kızıldeniz’in kuzey ve orta kesimlerinde defalarca hedef alındıktan sonra, 21 Mart 2025 tarihinde Yemen sahillerine doğru ilerlemiş ve 31 Mart Pazartesi günü itibarıyla da limanlarımızda çatışmalara girmiştir. Oysa bir gün önce, 17 Mart 2025’te yapılan açıklamalarda Truman’ın Kızıldeniz’in kuzeyine doğru 1300 km geri çekildiği duyurulmuştu!

Yemen halkı ve tüm Müslümanlar, ABD’nin küstahlığına ve vahşetine son vermek, Kızılderililerin (yerli halkın) soykırımıyla başlayan, 1777’de Kanada, 1846’da Meksika, 1898’de Küba, 1899’da Filipinler, 1917’de Almanya savaşları devam eden, 1945’te Hiroşima ile Nagazaki’ye atom bombaları atan, 1953 Kore Savaşı, 1989’da Panama’yı işgal eden ve 2001’den beri İslam’a ve Müslümanlara karşı Haçlı Seferleri yürüten kanlı sömürge tarihini sona erdirmek için USS Harry Truman’ın denizin dibini boylamasını arzu etmektedir.

Başta Amerika ve Yahudi varlığı olmak üzere kafir Batı, Müslüman topraklarında pervasızca dolaşmakta; katliam yapmakta, insanları yerinden etmekte, servetleri yağmalamakta ve her türlü ahlaksızlığı işlemektedir. Çünkü Müslüman coğrafyasının koruyucusuz ve savunucusuz olduğunu biliyorlar. Yemen’den yapılan saldırılar gibi karşı eylemlerin de etkisiz ve cılız kaldığının bilincindeler. Amerikalıların, Yemen’den gelen bu darbeleri şişirerek dünyaya sunması ise, boş bir medya gösterisinden ibarettir. İslam’ın buyurduğu üzere küfrün azgınlığını durdurmanın yegâne çaresi, İslam Devleti’nin kurulmasıdır. İslam Devleti, Müslümanları tek bir bayrak altında toplayacaktır. Bugünkü parçalanmış devletçikler ise –ki aralarında Amerika’ya füze atıp tek bir can dahi alamayanlar bile var– bu derde deva olamazlar!

Yemen her yönden felaketlerle kuşatılmış durumda. Aden, Marib, Batı Sahili ve kontrol altındaki diğer bölgelerdeki ‘Başkanlık Konseyi’ yanlısı gruplar, insanlara karşı acımasızca zulmediyor. Kuzey ve orta kesimlerdeki Husilerin baskısı ise had safhaya ulaşmış durumda. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, koalisyon güçlerinin ve şimdi de ABD’nin eylemleri bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır.

Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından Medine’de temelleri atılan ve Raşidi Halifelerle devam eden İslam Devleti, Müslümanlara güç ve itibar kazandırmıştır. Fakat 1924’te İslam Devletinin yıkılmasıyla birlikte Batılı sömürgeciler, kaynakları kontrol altına almak için Filistin’den Afganistan’a, Irak’tan Yemen’e kadar İslam coğrafyasını birer birer parçalamaya ve sömürmeye başladılar. Örneğin Irak ve Hazar bölgesi petrolünün, Türkmenistan-Afganistan-Pakistan rotası üzerinden Umman Denizi’ne ve Gwadar (Cevadher) Limanı aracılığıyla Pasifik Okyanusu üzerinden ABD’ye taşınması bu sömürgeci politikaların somut göstergeleridir. Müslümanlar, İslam’ın temel kavramlarının kapitalist uygarlığın yozlaşmış değerlerine -ki bu uygarlık sapkınlığı norm haline getirmiştir- uyum sağlayacak ve gaspçı Yahudi varlığını himaye edecekleri şekilde tahrif edilmesini kabule zorlanmaktadırlar.

Kapitalist uygarlığın liderine karşı gerçek zafer, ancak İslam uygarlığıyla, Müslümanların Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmalarıyla mümkündür. Doğuda Endonezya’dan batıda Fas’a kadar onunla savaşmaktan ve üslerini Müslüman ülkelerden kovmaktan, tüm kukla yöneticileri, Suud Hanedanı yöneticilerini, İran yöneticilerini ve hatta Filistin’deki Abbas Yönetimi çetelerini yeryüzünden silip atmaktan bahsetmiyorum bile. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ “Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem de şöyle buyurdu:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”

Biz, Hizb-ut Tahrir olarak -ki halkına asla yalan söylemeyen bir öncüdür- Yemen halkını, Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için bizimle birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ“İşte o gün, inananlar, Allah’ın yardımına sevineceklerdir.” [Rum 4]

Devamını oku...

Rusya’nın Baş Hahamı, Yahudi Varlığının Gazze’ye Yönelik Bombardımanına Yeniden Başladığı Bir Dönemde Özbekistan’a Geldi

Rusya’nın Baş Hahamı Berel Lazar, 19 Mart 2025’te Taşkent’e geldi. Ziyaretinin amacının, bölgedeki Yahudi diasporasının gelecekteki gelişimini ve Habad hareketini ele almak olduğu belirtildi. Ziyaret kapsamında bir Yahudi mezarlığını ve sinagogunu ziyaret etmesi, ayrıca belediye başkanıyla görüşmesi planlanıyor. Berel Lazar’ın bu ziyareti, lanetli Yahudi varlığının Gazze’deki Müslümanlara tonlarca bomba yağdırdığı, kadın ve çocukları katlettiği bir dönemde gerçekleşti. Berel Lazar, 2024 yılında Russia Today (RT) uluslararası medya grubuna verdiği bir röportajda, lanetli Yahudi varlığını “barış yanlısı” olarak tanımladı. Gazze’deki katliamları açıkça destekledi ve özgürlük mücadelesi veren Müslümanları ise “terörist” ve ‘savaş yanlısı aşırılıkçılar’ olarak yaftaladı. Özbekistan, bir İslam ülkesidir. Demografik yapısı itibarıyla çok uluslu ve çok dinli bir ülke olmakla birlikte, nüfusunun yaklaşık %95’ini Müslümanlar oluşturmaktadır. Tüm bunlara rağmen, Berel Lazar’ın ülkemize bu kadar rahatlıkla gelebilmesinin arkasında çeşitli sebepler vardır.

1- Özbekistan rejimi ve uygulamakta olduğu sistem İslami değildir; İslam’ın ve Müslümanların çıkarlarını korumamaktadır.

2- Mirziyoyev liderliğindeki Özbek rejimi, İslam’a ve Müslümanlara sınırsız düşmanlık besleyen Rusya, Çin ve Batı’nın önünde korkakça ve zelilce eğilmekte, iktidarını korumak uğruna onların emirlerine boyun eğmektedir! Bu rejim, ümmetin servetini açgözlü efendilerinin ayakları altına sermekte, halkı, sadece bir lokma ekmeğin peşinde koşmaya mahkûm etmektedir.

3- Özbekistan rejiminin güvenlik aygıtları, Müslümanların inançlarını, onurlarını, itibarlarını ve güvenliklerini tehdit ederek halkın hak talebinde bulunmasının önüne geçmektedir. Müslüman halkın değil, sömürgecilerin çıkarlarını koruyan bir güç haline gelmişlerdir. Söyleyin bize; bugün Buhari’nin memleketinde daha onurlu ve şerefli olanlar kim? Müslümanlar mı, yoksa Yahudiler ve Hristiyanlar mı? Berel Lazar’ın operasyonunu sorunsuz yürütmesi ve Hindu-Çinli grupların Müslümanlara yasak olan etkinlikleri serbestçe düzenlemesi durumunda, rejimin dini ayrımcılığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır.

Ey Mirziyoyev rejimi ve güvenlik güçleri! İzzet ve şerefi İslam’ın ve Müslümanların düşmanları olan efendilerinize itaat etmekte arıyorsanız yanılıyorsunuz. İzzet ve şeref, bizi doğru yola ileten Allah’a ve Rasûlü’ne itaattedir.

Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi ve Beşşar Esed’in akıbetleri sizin için bir ibret değil midir? Sömürgecilere boyun eğmenin sonu sadece zillet ve hezimettir! Sizi yaratan Rabbiniz şöyle buyuruyor:

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ“Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikun 8]

Devamını oku...

Ürdün’deki Baskıcı Rejimin Güvenlik Güçleri, Kesintisiz Bir Şekilde Gazze’ye Askeri Müdahale Çağrısı Yapan Hizb-ut Tahrir’in İki Gencini Acımasızca Gözaltına Aldı

Ürdün güvenlik güçleri, 24 Mart 2025 Pazartesi gecesi Hacı Ahmed Abdullah el-Cemel (Ebu Şehab) ve Hamza Meceli Beni İsa adındaki iki Hizb-ut Tahrir üyesini acımasızca gözaltına aldı. Güvenlik güçleri, Ebu Şihab el-Cemel’in evine baskın düzenleyerek yatak odasına girdiler, ilerlemiş yaşını ve evinin dokunulmazlığını hiçe sayarak onu uykusundan uyandırdılar. Oğlunun teslim olması için yaşlı adamı baskı aracı olarak kullandılar. Oğlunun teslim olmaması üzerine babasını gözaltına aldılar.

Hamza Beni İsa ise gözaltına alındıktan sonra ağır bir şekilde darba maruz kaldı. Bu darp sonucunda gözünde ciddi bir yaralanma meydana geldi ve acil ameliyat gerektiren bir durum oluştu. Ramazan’ın son günlerinde, ne bu mübarek ayın ne de insanların evlerinin dokunulmazlığına saygı gösterilmeden işlenen bu suç, hangi vicdana ve hangi hukuka sığar?

Gözaltına alınan kişiler, Devlet Güvenlik Birimi’ne sevk edildi. Ancak bu birim, “yetki alanı dışında” olduğu gerekçesiyle dosyayı sivil savcılığa devretti. Sivil savcılık ise üç ayrı suçlama yöneltti:

- Yasa dışı bir derneğe üye olmak.

- Bildiriler dağıtmak.

- Terörle Mücadele Yasası’nın 3. maddesinin (b) fıkrası kapsamında: Ürdün Krallığı’nı düşmanca eylemlerle tehdit altına sokacak, yabancı ülkelerle ilişkilerini bozacak veya Ürdün vatandaşlarını misilleme eylemlerine ya da mal varlıklarını tehlikeye atacak faaliyetlerde bulunmak.

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti olarak biz, Ürdün rejimi güvenlik güçlerinin bu insanlık dışı uygulamaları karşısında bir kez daha şunu vurguluyoruz:

- Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir, Hilafet Devletini kurmak ve bir asır önce hayattan uzaklaştırılan Allah’ın şeriatını hakim kılmak için siyasi ve fikri çalışma yürütür. Bu baskıcı uygulamalar ve keyfî tutuklamalar, Hizbi Allah’ın ümmete farz kıldığı bu farzı yerine getirme çalışmasından asla yıldıramaz. Sömürgeci kâfirlerin uydusu rejimlerin engellemeleri, ona asla zarar veremez.

- Hizb-ut Tahrir’in genel olarak Filistin’e özel olarak Gazze’ye yardım için ordulara yaptığı çağrı, Allah’ın kitabında emrettiği o kutsal kardeşlik borcunun bir gereğidir:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Ürdün rejimi, Gazze halkını yüzüstü bıraktığı, Yahudi varlığı ve sömürgeci Batı’ya dost edindiği için utancından yerin dibine girmeliydi. Ama bunun yerine, Yahudi işgalcilerle savaşmaya çağıran takva sahibi samimi insanları gözaltına almayı tercih etti.

- Gazze halkının soykırıma uğraması, öldürülmesi, yerinden edilmesi ve açlığa mahkûm edilmesi, tarihte eşine az rastlanır yüz kızartıcı bir felakettir. Biz bu yüzden hâlâ ordulara çağrıda bulunuyor ve korkak Yahudilerle savaşarak Gazze halkına yardım etmelerini istiyoruz. Ordular, Allah’ın şu ayetinde geçen kimseler gibi olmamalıdır:

وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلاً * يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَاناً خَلِيلاً“O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!” [Furkan 27] Yalnızca Allah’ın emirlerine itaat edilir, tağutların buyruklarına değil!

Ey Ürdün halkı! Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir, İslam’a, müminlere ve İslam davetini yüklenenlere düşmanlığı ayan beyan ortada olan uşak rejimlerin tehditlerinden asla korkmaz. Parti, Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için çalışacağına dair verdiği söze bağlı kalmaya devam edecektir. Hilafet, Müslümanları savunmak ve işgal altındaki toprakları özgürleştirmek için orduları harekete geçirecektir. Allah’a davet edenlerin gözaltına alınması, bu rejimlerin tükenmişliğinin ve hak sözden korktuklarının en açık göstergesidir. Bu rejimler, kendi halkları pahasına sömürgeci kâfir Batı ve onun yerli iş birlikçilerini dost ediniyorlar. Bu rejimler, İslam ümmetinin düşmanlarına yaslanarak çarpık tahtlarını ve yıkılmak üzere iktidarlarını ayakta tutmaya çalışıyorlar.

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti’nden Mübarek İyd’ul Fıtr Tebriki

Allah’a hamdolsun ki bize İslam’da iki bayram —Ramazan Bayramı ve Kurban ihsan etti, bu günlerdeki sevinci dahi bir kulluk vesilesi kıldı. Salât ve selâm ümmetin lideri Efendimiz Muhammed Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, onun Âli’nin, ashabının ve din gününe kadar ihsanla onların izinden gidenlerin üzerine olsun.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak, Mısır Kinane ve Mübarek Toprak Filistin halkının, sabırlı mücahitlerin ve yeryüzünün dört bir yanındaki İslam ümmetinin mübarek Ramazan Bayramı’nızı en içten dileklerimizle tebrik ediyoruz. Her yılınız hayırla olsun. Allah bizlerin ve sizlerin ibadetlerini kabul buyursun. Gelecek bayramın, Mübarek Toprağın özgürlüğüne kavuştuğu Siyonist işgalin sona erdiği, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet sancağı altında ümmetin yeniden şaha kalktığı bir bayram olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederiz.

Ey İslam ümmeti! Gazze’de kardeşlerimiz boğazlanırken ve kuşatma altındayken biz nasıl bayram sevinci yaşayabiliriz? Onlar yerinden edilirken, evlerinden sürülürken, işgalci Yahudi varlığı zorba rejimlerin himayesi altında yeryüzünde fesat çıkarırken biz nasıl sevinebiliriz? Bayram geldi çattı... Fakat Mübarek Topraktaki Müslümanlar; kan revan içindeler... Yıkılmış yuvalar... Açlığa mahkûm edilmiş çocuklar... Bir yanda zalim kuşatmalar, diğer yanda Yahudilere kalkan olan hain yöneticiler! İşbirlikçi yöneticiler, Gazze’ye yardım etmek ve tüm Filistin’i kurtarmak için orduları seferber etmek yerine, Yahudileri koruyorlar.

Gazze’nin sabırlı murabıtları gerçek bir bayramı, zafer ve kurtuluş bayramını hak etmiyorlar mı?! Mescid-i Aksa, Yahudilerin kirli ayaklarından kurtulmuş özgür bir mabet olmayı hak etmiyor mu?! Mısır, İslam’la yönetilmeyi, İslam’ın sancağı ve adaleti altında yaşamayı hak etmiyor mu?! Tüm Müslümanlar, tıpkı Hilafet dönemlerinde olduğu gibi, izzetli ve onurlu bir şekilde İslam’ın yönetimi altında yaşamayı hak etmiyorlar mı?

Ey özelde Mısır halkı ve genelde İslam ümmeti! Gerçek bayramınız, Hilafetin yeniden kurulduğu, Müslüman orduların tüm Filistin’i özgürleştirmek üzere ayağa kalktığı, Allah’ın şeriatının yeniden egemen olduğu, mazlumların üzerinden zulmün kaldırıldığı ve toprakların zalimlerin ve sömürgecilerin pisliğinden temizlendiği gündür.

Ey Kinane ordusu ve ümmetin orduları içindeki samimi subaylar! Gazze halkı soykırıma uğrarken, Mescid-i Aksa kirletilirken bayramları nasıl iç rahatlığıyla kutlayabiliyorsunuz? Siz güç ve silah sahibi insanlar değil misiniz? Allah size kendi yolunda cihat etmeyi emretmedi mi? Müslümanları savunmayı farz kılmadı mı? Filistin’in kurtarılmasını size emanet etmedi mi? Peki nasıl oluyor da kurtarıcı olacağınıza, sınır bekçisi olmayı kabul edebiliyorsunuz?!

Ey özelde Mısır halkı ve genelde İslam ümmeti! Sakın bayramınız, hain yöneticilerinizin bayramı gibi olmasın! Onlar içi boş sözlerle bayramınızı tebrik ederken, bir yandan da düşmanlarınızla işbirliği yapıyorlar. Yahudi varlığının bekçiliğini yapıyor, Gazze’yi kuşatıyor, düşmanınıza destek veriyor ve sizi cihattan alıkoyuyorlar! O halde bayramınızı, dininiz için bir zafer, zalimlere karşı bir haykırış, Allah’ın Şeriatının hâkim kılınmasına bir çağrı, sizi zafer ve kurtuluşa yönlendirecek olan Raşidi Hilafetin kurulması için bir çalışma haline getirin. Gerçek bayramımız, orduların harekete geçtiği, Mübarek Toprağın temizlendiği ve Mescid-i Aksa’nın özgür minarelerinden tekbirlerin yükseldiği gün olacaktır. Gerçek bayramımız, Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurduğumuz, yeniden insanların içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak eski şanlı günlerimize döndüğümüz gün olacaktır.

Allah’ım! Bu bayramı bizler için bir zaferin ve hâkimiyetin başlangıcı kıl. Allah’ım! Gazze’deki kardeşlerimizin üzerindeki sıkıntıyı gider, onlara ferahlık ver. Allah’ım! Yahudi varlığını ve onlara destek verenleri helâk et. Ve bize, senin şeriatınla hükmedecek, ümmeti mukaddesatını kurtarmaya götürecek İslam Devleti’ni nasip eyle.

Ey Kinane halkı! Ey İslam ümmeti! Allah her yılınızı hayırlara vesile kılsın, sizleri de hayırların müjdecisi eylesin.

Bayramınız mübarek olsun. Ümmetimiz, Allah’ın izniyle mutlaka galip gelecektir. Kuşkusuz bu, Allah’a zor değildir.

Devamını oku...

Varrak Adası, Rejimin Düşmanı Haline Gelirse!

Bu artık klasikleşmiş bir senaryo: Despot rejimler, artık sadece siyasi tutuklular ve Müslüman düşünürleri değil, çürümüş kapitalist çıkarlara ve hegemonya projelerine karşı çıkan herkesi hedef alıyorlar! Varrak Adası’nda yaşananlar, yalnızca güvenlik güçleri ile halk arasında yaşanan bir çatışma olarak görülemez; bu olaylar, Mısır’da ve pek çok İslam ülkesinde yaşanan yapısal sorunların minyatür bir yansımasıdır. Zira İslam ülkelerindeki iktidarlar, halkın kalkanı ve koruyucusu olması gerekirken, onları ezen bir demir yumruğa dönüşmüşlerdir.

Peki Varrak Adası’nda neler oluyor?

Nil’in mavi sularıyla çevrili o küçücük toprak parçası Varrak Adası, yıllardır süren zorunlu göç dayatmalarına karşı direnen yerliler ile Mısır rejimi arasında bir mücadele sahnesine dönüşmüştür. Rejim, rejim yandaşı iş adamları ve emlak baronlarından oluşan bir avuç asalak yararına dev yatırım projeleri için adayı boşaltmanın peşinde. Buna karşılık ada sakinleri ise, hakkaniyetli bir karşılık veya insanca bir yaşam alternatifi sunulmadan, karanlık bir geleceğe terk ediliyor.

Özetle manzara şu:

Ada boğucu bir kuşatma altında. Temel ihtiyaç maddelerinin adaya girişi yasak!

Adanın 12 evladı, sırf evlerini terk etmedikleri için keyfi olarak gözaltına alındı.

Polis artık halkın polisi değil, baskı rejiminin sopası haline dönüştü!

Zorla tahliye politikalarının kurbanı olmayı reddeden ada halkı, destansı bir direniş sergiliyor.

Zorla yerinden etme hem hukukî hem de şeri açıdan bir suçtur. İslam’a göre toprak, sahiplerine aittir; zorla gasbedilemez veya haksız yere el konulamaz Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَنْ أَخَذَ شِبْراً مِنْ الْأَرْضِ ظُلْماً فَإِنَّهُ يُطَوَّقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ سَبْعِ أَرَضِينَ“Kim bir karış toprağı haksız yere alırsa, kıyamet günü yedi kat yer onun boynuna dolanır.” Mısır rejiminin Varrak Adası’nda yaptığı, insan haklarına açık bir saldırı ve İslam’ın hükümlerine apaçık bir ihanettir! Çünkü bu rejim,

1-    İnsanların topraklarını gasp etmekte ve silah zoruyla evlerini terk etmeye zorlamaktadır.

2-    İnsanların meşru insanca yaşam haklarını ellerinden almakta ve adil alternatifler sunmadan onları yerlerinden etmektedir.

3-    Korumakla yükümlü olduğu halka baskı uygulayarak devleti kendi vatandaşlarının düşmanı haline getirmektedir!

Tüm bunlar, şer’an haram ve büyük bir cinayettir, çünkü İslam, yöneticiyi halkın çıkarlarını korumakla sorumlu tutar, onları yok etmekle değil!

Peki Varrak halkını sürgün etmek kimin çıkarına?

Rejimin ‘adanın geliştirilmesi’ ve turistik/yatırım bölgesine dönüştürülmesiyle ilgili öne sürdüğü gerekçeler, tamamen bir aldatmacadan ibaret! Asıl amaç, toprakları asıl sahiplerinden temizleyip, hükümet ve rejimle sıkı bağları olan nüfuzlu iş adamlarına ve yatırım şirketlerine peşkeş çekmektir!

Bu hiç de yeni bir şey değil! Mısır’da daha önce de benzer operasyonlar yapıldı, örneğin:

  • Sina sakinleri, terörle mücadele gerekçesiyle zorunlu göçe tabi tutuldu. Ancak uygulamanın arka planında, bölgeyi demografik olarak boşaltmaya yönelik ve Yahudi varlığının güvenlik çıkarlarıyla örtüşen stratejik planlar bulunmaktadır.
  • Kahire’de bazı mahalleler, milyarlarca dolarlık emlak projeleri için boşaltıldı. Halkın bir kuruş fayda görmediği bu projeler, iktidar sınıfı ve nüfuz sahipleri tarafından kapışıldı.
  • Kamu varlıkları satıldı, ulusal kaynaklar özelleştirilerek değerinin çok altında yabancı yatırımcılara peşkeş çekildi. Mısır halkı ise her geçen gün daha da yoksullaştı ve marjinalleşmeye maruz kaldı.

Öyleyse Varrak Adası’nda yaşananlar bir ‘kalkınma’ değil, zorla gasp operasyonudur! Bu, İslam coğrafyasındaki işbaz rejimlerin uyguladığı açlık ve zulüm politikalarının bir uzantısıdır. O rejimler, sömürünün kara çarkından başka bir şey döndürmezler!

Asker de polis de halkı korumak için var! Zulme hizmet etmek için değil! Ne yazık ki Mısır’da – diğer Müslüman ülkelerdeki gibi – güvenlik güçleri, halkın haklarını savunmak için değil, yozlaşmış sistemin ve onun çıkar çevrelerinin bekçiliğini yapmak için varlar!

Ordu neden Varrak halkını korumuyor da, iktidarın jandarmalığını yapıyor?

Bu askeri güç neden Mısır’ın gerçek düşmanı olan Yahudi varlığına karşı değil de kendi halkına karşı kullanılıyor?

Ordu ve güvenlik güçlerinin görev tanımlarındaki bu sapma, rejimin yozlaşmışlığının açık bir göstergesi! Bu durum, sözde yönetimlerin aslında ümmeti temsil etmediğini, aksine ona ihanet ettiğini kanıtlıyor.

İslam, halkına zulmeden veya topraklarını gasbeden yöneticiyi asla tanımaz! Böylesi bir zalimi, emanete ihanet eden bir hain, iktidarı gasp eden bir haydut ve meşruiyetini yitirmiş bir zorba olarak kabul eder! Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ “Cihadın en üstünü zalim sultana karşı doğruyu söylemektir” Mısır rejimi bu denli zulümler işleyip, güvenlik aygıtını bir avuç yozlaşmışın çıkarlarını korumak için kullanıyorsa, o halde Mısır halkına düşen, bu rejimi devirip yerine haklarını koruyacak, İslam’ın adaletiyle hükmedecek gerçek bir İslami yönetim getirmektir.

Gerçek çözüm, sızlanmalarda veya sistemin insafına sığınmakta aranmamalı. Asıl çare, bu çürümüş yapıyı temelden değiştirecek köklü bir dönüşümü gerçekleştirmekte yatmaktadır.

1-    Mevcut durum kabullenmemeli ve bu suçlara karşı her türlü meşru yolla mücadele edilmelidir.

2-    Sorunun yalnızca Varrak Adası’yla sınırlı olmadığı, tüm ülkeyi yağma ve talan mantığıyla yöneten rejimde yattığı bilinmelidir.

3-    Bu acılara son vermek, insanların haklarını korumak ve aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek için İslamî bir yönetimin kurulmasına çağrıda bulunulmalıdır.

4-    Ordu ve güvenlik birimleri, zalimlerin ve suçluların hizmetinde olmak yerine ümmetin safında yer almaya çağrılmalıdır.

Varrak Adası’nda yaşananlar, Mısır halkına ve tüm İslam ümmetine karşı işlenen sistematik bir suçtur! Halkını sürgün eden ve baskı altında tutan bu rejim, aynı zamanda Yahudi varlığına karşı cihadı yasaklayan ve Batı’nın çıkarı için yoksullaştırma ve açlık politikaları güden işbirlikçi bir rejimdir!

Ey Mısır halkı! Zulme ve zalime karşı sessiz kalmayın. Zilleti kabul etmeyin. Dininiz, toprağınız ve onurunuz için harekete geçin.

إِنَّ اللهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” [Rad 11]

Devamını oku...

Zelenski’nin Trump'ın Şantajını Reddetmesi İle Muhammed Bin Selman'ın Buna Boyun Eğmesi Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Zelenski’nin Trump'ın Şantajını Reddetmesi İle Muhammed Bin Selman'ın Buna Boyun Eğmesi Arasında

ABD Başkanı Donald Trump 19/02/2025 tarihinde, Ukrayna'daki nadir mineraller anlaşmasını imzalamasını ve Amerika'nın bundan %50 pay almasını talep etmesi de dahil birtakım konular hakkında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile Oval Ofis'te görüşmeden önce, dünyanın gözü ve kulağı önünde Zelenki'ye hakaretler yağdırdı. Ukrayna ve onun Devlet Başkanı üç yıldır Rusya'nın savaş yükünün altında olmasına rağmen Zelenski, Trump'ın taleplerine boyun eğmeyi reddetti.

Çok uzak olmayan bir tarihte Trump, 23/01/2025 tarihinde Davos Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada Muhammed bin Selman'dan ABD ekonomisindeki çöküşü sakinleştirmek için ABD ekonomisine -600 milyar Dolar yerine- 1 trilyon Dolar yatırım yapmasını istemiş ve bin Selman da onun bu talebine boyun eğmişti. Peki Zelenski'nin reddetmesinin, Trump ve yardımcısıyla atışmasının ve bin Selman'ın ise icabet etmesinin ardındaki sır nedir?

Trump, Suud Krallığı'nı, Amerika'nın ağzına sağılması gereken bir süt ineği olarak görüyor. Nasıl olmasın ki; zira Trump ilk başkanlığında, çökmekte olan ekonomisinin acılarını sakinleştirmek için Amerika'ya 450 milyar Dolar pompalamak üzere Bin Selman'ın onayını almış ve aynı şekilde Trump'a krallığın en büyük “onur madalyası” olan Kral Abdülaziz Altın Madalyası'nı vermişti.

Trump'ın bin Selman'dan talepleri bununla da sınırlı kalmamış, aksine küresel piyasalarda petrol fiyatını düşük tutmasını ve petrol fiyatlandırmasını sadece Dolar üzerinden yapmaya devam etmesini istemiştir.

Trump çeşitli münasebetlerle defalarca Suudi Arabistan'ın zenginliğinden bahsetmiş, sürekli olarak Cumhuriyetçi destekçilerinin önünde bu zenginliğin büyük bir kısmını rekor bir sürede elde edebileceği ve bin Selman'ın isteklerini yerine getirmeyi kabul edeceği konusunda övünmüştür.Bin Selman'ı Trump'a bu derece boyun eğdiren şey, İngiltere'nin kendisine yönelik planlarından duyduğu korku ve Trump'ın bin Selman'a koruma sağlama karşılığında yakın vadede Yahudi varlığıyla normalleşerek Trump liderliğindeki “Yüzyılın Anlaşması'nı” ilerletmeyi planladığı bir zamanda Trump'ın onu her ikisiyle korkutmakta başarılı olduğu Amerika'nın istihbarat ve askeri korumasına ihtiyacı olmasıdır.

Ayrıca Trump 2016'da, 11 Eylül 2001'le ilgili ABD Jasta kanununu Krallık yöneticilerine şantaj yapmak için kullanmış olup Trump, Cemal Kaşıkçı'nın 02 Ekim 2018'de ülkesinin İstanbul'daki konsolosluğunda öldürülmesine karıştığına dair kanıt elde etmekten yararlanarak Bin Selman'ı mali ve diğer taleplerle takip etmeye devam edecektir.Nitekim bin Selman'ın Ekim 2022'de, Amerika'da akaryakıt fiyatlarını arttırmak ve ara kongre seçimlerinde Amerikan seçmenine daha düşük akaryakıt fiyatları vaat eden Cumhuriyetçilerin yanında yer almak amacıyla Cumhuriyetçilerin, ülkesinin günlük petrol üretimini iki milyon varil azaltma taleplerini nasıl da karşıladığını gördük.

Amerika, Selman bin Abdülaziz'in bir sonraki veliaht prensi Mitab bin Abdullah bin Abdülaziz'i Muhammed bin Nayif ile görevden alındıktan sonra Selman bin Abdülaziz'in de görevden alınmasının, onun 2020'den beri hapiste tutulup mal varlığına el konulmasının ve Muhammed bin Selman'a ulaştırılmasının ardından uluslararası rakibi İngiltere'ye karşı, Selman'ın çocuklarını Krallığın yöneticisi yaparak tüm ağırlığını bin Selman'ın arkasına vermiştir. Amerika, Kasım 2017'de yolsuzlukla mücadele bahanesiyle İngilizlerle bağlantılı kuzenlerini tutukladığında bin Selman'ı desteklemiş ve ABD Başkanı Trump o dönemde şöyle bir tweet atmıştı: “Kral Selman ve Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi'ne büyük güven duyuyorum. Zira (kral ve veliaht prens) ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar.”

Trump, Mayıs 1931'de Washington'un Necd ve Hicaz Sultanı Abdülaziz El Suud'u tanıması ve 1933'te “Aramco” adı altında birleşen dört Amerikan şirketinin Necd ve Hicaz'da petrol arama imtiyazı almak için hazırlık yapması ve daha sonra Abdülaziz El Suud'un temsilcisi olan istihbaratçı John Philby “Hacı Abdullah” tarafından temsil edilen İngiltere'nin şiddetli direnişine rağmen bunu başarmasıyla başlayan Washington ile Riyad arasındaki ilişkilerin tarihinden faydalanmıştır.ABD Genelkurmay Başkanı Leahy'nin 1943'te Başkan Roosevelt'e “Amerika'nın silahlı kuvvetlerin ve temel sivil ihtiyaçların karşılanması için yeterli yerli ham petrol stokuna sahip olmadığı uyarısında bulunan” memorandumundaki talebi yerine getirmiş, bu da ABD Başkanı Roosevelt'in 1945'te Mısır'ın Süveyş kentinde Quincy kruvazöründe Abdülaziz El Suud ile görüşmesine ve petrol tedariki garantisi karşılığında El Suud ailesinin ABD tarafından koşulsuz olarak korunmasına yol açmıştır. Nitekim bu süreç sonunda Amerika'nın petrol ve gelirlerine el koymasıyla son bulmuştur.

Muhammed bin Selman -tıpkı dedesi Abdülaziz ve Körfez'deki komşularının sandığı gibi- petrolün Allah'ın bir lütfu olduğunu ve sadece kendisine ait olduğunu sanıyor ama şerî hüküm bunun aksini söylemekte olup petrolü de su gibi tüm Müslümanların ve zimmilerin ortak olduğu kamu mülkiyetleri kılmaktadır.Trump'a gelince; Müslüman yöneticiler arasında kendisini bu yanlıştan döndürecek bir dengini bulamamıştır. Fakat biz Trump'a, Müslümanlar arasında, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde onun dürtülerini dizginleyecek ve aklını başına getirecek kimselerin olduğunu vadediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Gazze'de Modern Çağın En Fazla Yetim Çocuğu Kaydedildi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'de Modern Çağın En Fazla Yetim Çocuğu Kaydedildi!

Haber:

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu 3/4/2025 perşembe günü yaptığı açıklamada, Filistin nüfusunun %43'ünü çocukların oluşturduğunu, Gazze Şeridi'nin modern tarihin en büyük yetim krizini yaşadığını ve Gazze Şeridi'ndeki yetim çocuk sayısının 39.000'e ulaştığını belirtti. (El Cezire)

Yorum:

Yahudi varlığının Gazze'ye yönelik yürüttüğü imha savaşında stratejik bir hedef haline gelen Gazzeli çocukların durumuna ilişkin rapor ve haberlerde endişe verici rakamlar yer alıyor; zira Merkezi İstatistik Bürosu'nun raporuna göre, bu savaşın kurbanlarının %60'ından fazlasını çocuklar oluşturduğu gibi yine rapora göre, 534 gün süren savaş boyunca 17.954 çocuk şehit olmuş, on binlerce çocuk da çeşitli derecelerde yaralanmış ve ne yazık ki sayılar sürekli artıyor. Ayrıca rapora göre, Gazze'de yaklaşık 60.000 çocuğun, sistematik aç bırakma politikası ve sağlık ve gelişimlerini olumsuz etkileyen içme suyu ve ilaç eksikliği nedeniyle akut yetersiz beslenmenin acısını çekmesi bekleniyor.

Yahudi varlığının genel olarak Gazze halkına ve özel olarak da çocuklarına karşı işlediği vahşi suçlar ve Gazze halkının çocukları arasında bu kadar çok sayıda şehit, yaralı ve yetimin bulunması, Yahudilerin ilk destekçisi ve Gazze'deki acımasız imha savaşında ortakları olan Amerika'nın başını çektiği küfür ve suçlu ülkelerin ve Müslüman yöneticilerin onlara karşı komplo kurması nedeniyle Müslümanların bugün yaşadıkları yetimlik durumunun, “alçakların sofralarındaki yetimler gibi olmalarının” bir yansıması olduğu gibi milletlerin onların üzerine üşümelerinin ve düşmanlarının kalbinden onlardan korkma duygusunun çekip alınmasının ve onların kalbini de vehn sokulmasının da bir yansımasıdır; zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا» فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ» فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir." Dediler ki: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacak, sizin de kalbinize vehn sokacaktır.” Dediler ki; "Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih-kötü görmektir."

Artık İslam ümmetinin kendi işlerinin dizginlerini yeniden ele almasının, zayıflık, korkaklık ve endişe tozunu üzerinden silkelemesinin ve çok geç olmadan Gazze halkını desteklemek için harekete geçmesinin zamanı gelmiştir; yine artık İslam ümmetinin insanlar için çıkarılmış en hayır ümmet olmasının ve yeniden düşmanlarının kendisinde korktuğu izzetli ve muvahhit bir ümmet olmasının zamanı da gelmiştir; ayrıca artık İslam ümmetinin, pasif rolden aktif bir role geçmesinin zamanı da gelmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُوا فِي سَبِيلِ اللهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” [Tevbe 38-39]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Beraa Munasıra

Devamını oku...

Trump Kabine Üyelerini İşte Böyle Seçiyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump Kabine Üyelerini İşte Böyle Seçiyor!

Haber:

Başkan Donald Trump'ın desteklediği ABD Senatörü Randy Fine, 6. Kongre Bölgesindeki boş koltuğu doldurmak için yapılan özel seçimlerde kazandı.İşgale ve Gazze'de işlediği suçlara verdiği destekle tanınan Randy, Demokrat rakibi Josh Will'in bağış toplama konusunda kendisinden yaklaşık on kat daha fazla para toplamasının ardından, Cumhuriyetçi Parti içinde seçim performansına ilişkin artan baskılara rağmen Florida'daki iki seçim bölgesinde de seçimleri kazandı. (Arabi 21)

Yorum:

Randy Fine'ın seçim zaferi, Amerika'ya hakim olanın çıkarlar olduğu konusunda daha da emin olmamızı sağlıyor; çünkü Randy'nin aday mevkidaşı Josh Will popüler olmasına rağmen ancak Trump'ın bakış açısına göre tek kusuru demokrat olmasıdır.Bu nedenle Trump Randy'yi destekledi ki böylece Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçi sayısı demokratların sayısından fazla olacak ve Trump, demokratlar karşısında üstünlük sağlayana kadar Amerika'daki tüm pozisyonları Cumhuriyetçilerle doldurmaya çalışacaktır. Dolayısıyla Amerika'da başkandan yönetimle bağlantısı olan herkese kadar, bulundukları konuma en uygun olana göre değil de, kendi çıkarlarına göre hareket etmektedir.

Peki Randy Fine kimdir?

Amerikalı Yahudi bir Cumhuriyetçi politikacı, Siyonist bir aktivist ve bir yıldır 19. Bölgeden Florida Senatosu üyesidir.

Bu da Trump'ın, koltuğa daha uygun olanları değil de, kendisi gibi olanları seçtiğini daha da kesinleştiriyor.

Trump gelip İslam'a ve Müslümanlara olan düşmanlığını gösterdikten ve Gazze'yi cehenneme çevirmeye yemin ettikten sonra bu Siyonist Yahudi Randy karşımıza çıkıp, bir gün X platformunda Gazze hakkında şöyle bir tweet attı: “Bu hayvanlara yeterince acı verilmiyor, Gazze sokaklarının kanla dolmasını diliyorum.”

İşte bunlar, dünyadaki birinci devletin adamları olup pençelerini güçlendirmek ve devletlerinin birinci olarak kalmasını sağlamak için İslam'ın ve Müslümanların gerçek düşmanları olmalarından dolayı dikkatlice ve özenle seçilmişlerdir ancak hayal kırıklığına uğradılar ve kaybettiler; zira her ne kadar bu tur kazanmış olsalar da, İslam'ın birçok turları olacaktır; şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir.

Onlar İslam'dan daha çok nefret eden birini görevlendirmek için tüm güçleriyle çalışsalar, ellerinden geleni yapsalar ve ideolojilerini yüceltmek için ellerinden geldiğince çalışsalar da, Allah'ın izniyle Allah'ın dini ve onun yakında gelecek olan devleti galip gelecek ve Amerika ve onun dostları yaptıklarının cezasını tadacaklardır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER