Çarşamba, 22 Zilhicce 1446 | 2025/06/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Yahudi Varlığının Normalleşen Rejimlere Yönelik Tokadı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının Normalleşen Rejimlere Yönelik Tokadı

Haber:

El Cezire'nin internet sitesinde yer alan ve birçok haber kaynağı tarafından aktarılan habere göre Ürdün, Yahudi varlığının, Arap dışişleri bakanları heyetinin işgal altındaki Batı Şeria'nın hava sahasından girişini reddetmesi üzerine heyetin Ramallah ziyaretini ertelediğini duyurdu.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı, Yahudi varlığının, heyetin Ramallah'a ziyaretini ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Filistinli yetkililerle görüşmesini engelleme kararıyla, işgalci güç olarak yükümlülüklerini açıkça ihlal ettiğini belirtti.

Ayrıca Gazze konusunda olağanüstü ortak Arap-İslam zirvesi tarafından görevlendirilen bakanlar komitesinden oluşan heyet, Yahudi varlığının Ramallah ziyaretini engellemesinin, hükümetinin küstahlığını ve uluslararası hukuku hiçe saydığını gösterdiğini, ayrıca meşru olmayan politikasının adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik fırsatları baltaladığını ifade etti.

Yorum:

Ürdün Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında da belirtildiği gibi Yahudi varlığının Arap dışişleri bakanlarının girişini engellemesiyle ilgili davranışları sadece kibrini ve uluslararası hukuku hiçe saydığını yansıtmamakta, bilakis aksine bu rejimlerin ulaştığı zillet ve aşağılanma boyutunun yanı sıra Yahudi varlığının uluslararası hukuku her zamanki küçümsemesinden daha fazla hafife aldığını yansıtmaktadır.

Bu varlığın gözle görülür küstahlığıyla birlikte bu küstahlığın en büyük gerekçesi bu rejimlerin, kendi elleriyle yaptıkları ve kendilerine getirdikleri aşağılanma durumudur ki bu da utanç verici tutumlarından dolayı bir saygı görmemelerine neden olmuştur;zira Yahudi varlığını, bir buçuk yıldan fazla bir süre boyunca Gazze'de elli binden fazla insana karşı yıkım, öldürme ve soykırım uygulamasına terk ederek bu sırada oraya Yahudi varlığının izni olmadan bir damla su bile sokamadılar, bilakis kuşatmada ona ortak oldular.Bu nedenle Yahudi varlığının kendileriyle olan ilişkilerinde kullandığı aşağılayıcı üslup hiç de şaşırtıcı değildir.

Birkaç gün önce Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt'ın “İsrail ile ilişkilerin kesilmesi akıllıca bir politika değildir” şeklindeki sözü aktarıldı; ayrıca Ebu Gayt'ın, normalleşenlerin “diplomatik ilişkiler ve iletişim olmadan İsrail'den herhangi bir şey elde etmelerinin imkansız olacağını” savunup iddia ettiği aktarıldı.Nitekim kısa bir süre sonra yani dün Yahudi varlığı Ebu Gayt'ın iddiasını yalanlayarak, özellikle normalleşen ülkelere ya da Suudi Arabistan gibi normalleşme yolunda ilerleyen ülkelere, bakanlarının işgal altındaki topraklara girmesini yasaklayarak yüzlerine bir tokat atmıştır.

Yahudi varlığı bu bakanların girişini reddetmiyor, aksine onlar onun izniyle giriyorlar ve onun silahlarının gölgesinde geçiyorlar; çünkü onlar Filistin halkına yeni bir şey veya şanlı bir zafer getirmiyorlar. Zira onların tek amacı, onlarca yıldır efendileri Amerika'nın “iki devletli çözüm” planının kalıntılarını tekrarlayıp durmak ve çökmekte olan bir otoriteyi desteklemek yoluyla bu eylemi gerçekleştirme arzularıdır ancak Yahudi varlığı onların gelişini reddediyor. Çünkü Yahudi varlığı, gömmek için çalıştığı Filistin devleti fikrini reddettiği gibi aşağılık otoritenin kendi izni olmadan misafir davet etme hakkını da reddediyor.Sonuç olarak bu varlık, kendilerine zillet damgası vurulmuş olan bir varlıktır; ama o, bu rejimlerin kendisinden daha aşağılık olduklarını görünce aşağılık davranışlar uygulamaya başlamış olup Allah ümmetin izzetine ve aşağılık yöneticilerinin ortadan kalkmasını izin verinceye kadar bu davranışına devam edecektir. وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَHâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Rasulü’nün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikun 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yusuf Ebu Zer - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Orta Asya Ülkelerinin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne İhtiyacı Var Mı?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Orta Asya Ülkelerinin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne İhtiyacı Var Mı?

Haber:

28 Mayıs 2025 tarihinde, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üye devletlerinin savunma bakanları, Bişkek şehrinde olağan toplantılarını gerçekleştirdi.Kırgızistan Savunma Bakanı Ruslan Mukambetov başkanlığındaki örgüt üye ülkelerinin savunma bakanları kurulunun çalışmalarına, genel sekreterlik ile örgütün ortak genel kurmay başkanlığı temsilcileri katıldı.

Yorum:

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü kendisini, Sovyetler Birliği sonrası ülkelerin askeri ittifakı olarak sunmakta ve kolektif güvenliği sağlamayı hedeflemektedir.Ancak son yıllarda, özellikle Orta Asya ülkelerindeki uzmanlar ve politikacılar, bu örgütün etkinliği ve önemi konusunda giderek daha fazla şüphe duymaya başladılar.Zira birçok durumda örgütün Orta Asya ile bir ilgisi olmadığı, aksine zararlı bir varlık olduğu değerlendirildi.Bundan daha önemlisi, bu örgütün sadece Rusya'nın çıkarlarına hizmet ettiği değerlendirildi.

Nitekim Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nde egemen bir güç olarak kabul edilmekte ve bu da örgütün aldığı kararları doğrudan etkilemektedir.Pratik olarak örgütün çalışma gündemlerini ve önceliklerini kontrol eden bizzat Rusya'dır.Diğer üye ülkeler ise karar alma sürecinde eşit bir zeminde değillerdir.Çoğu zaman Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün müdahalesi, sadece Rusya'nın stratejik çıkarlarıyla uyumlu olmaktadır.Örneğin Ocak 2022'de, örgütün güçleri (kanlı Ocak olarak bilinen olaylarda) Kazakistan'a gönderilmiş olup bu müdahale ise dış tehdide bir yanıt olarak değil, bilakis Tokayev rejimini korumak için bir operasyon olarak görülmüştür.Ama Kremlin'in krizlere müdahil olma arzusuna rağmen örgüt, fiili tehditlere ve gerçek çatışmalara yanıt verme konusunda yetersizliğini ortaya koymuştur.

Aynı şekilde 2020 ve 2022 yıllarında Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki askeri çatışmalarda, Ermenistan'ın ona üye olmasına rağmen örgüt herhangi bir tepki göstermemiştir.Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki sınır anlaşmazlıklarında ise örgüt, herhangi bir fiili müdahale olmadan sadece açıklamalar yayınlamakla yetinmiştir.Hatta Taliban'ın Afganistan'da iktidarı ele geçirmesinin ardından Orta Asya ülkeleri, örgütten koordineli hareketler ve bir destek bekliyordu ancak böyle bir şey olmadı.

Bu gerçekler, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün gerçek bir güvenlik kaynağı olarak güvenirliğini zayıflatmaktadır.Ayrıca Orta Asya ülkelerinin, şu sözlerle özetlenebilecek olan Rusya'nın küstah politikasının tırmanması nedeniyle bu örgütten nefret etmeye başladığı görülmektedir: “Karar sahibi benim ve istediğimi yaparım.”

2022 yılında Ukrayna'da kapsamlı bir savaşın patlak vermesinden bu yana, Rusya ile olan askeri ittifaka üye olmak, Orta Asya ülkelerinin Batı ve Çin ile olan ilişkiler üzerinde bir yük oluşturmuştur.Çok yönlü bir dış politika izlemeye ve Türkiye, Çin ve Amerika gibi ülkelerle iş birliğini güçlendirmeye çalışan bu ülkeler için Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ile ilişkileri, bu hedeflerin gerçekleştirilmesinin önündeki bir engel haline gelmiştir.

Rusya için Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü sadece bir askeri ittifak değil, aksine siyasi bir baskı aracı, Orta Asya ülkelerinin içişlerine müdahale etme aracı olmasının yanı sıra kendisine sadık rejimleri destekleme aracıdır.Dolayısıyla mevcut haliyle örgüt, Orta Asya'nın çıkarlarına hizmet etmemekte ve gerçek tehditlere etkili bir şekilde meydan okumaktan aciz kalmaktadır. Faaliyetleri çoğunlukla Rusya'nın jeostratejik çıkarlarına hizmet etmektedir.

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Sovyetler Birliği sonrası dönemde ortaya çıkan, Rusya'ya bağlı klasik bir askeri ittifak olup Orta Asya'da önemini yitirmeye başlamıştır.Zira o, etkili askeri bir güce sahip olmadığı gibi gerçek bir siyasi etkisi de yoktur.

Şerî açıdan, Müslüman ülkelerinin böyle bir örgütün üyesi olması caiz değildir.Bilakis ondan çekilmeleri gerekir; bu da Orta Asya ülkelerinin stratejik bağımsızlıklarını kazanmalarına, Rus hegemonyasından kurtulmalarına ve güvenliklerini başka standartlara göre güçlendirmelerine imkan verecektir.

Orta Asya ülkelerinin bu örgüte olan üyeliklerini sonlandırmaları gerekir; çünkü bu, kendi misaklarına aykırıdır. Ayrıca bölgenin güvenliğini korumak için alternatif yollar aranması gerekir.Müslüman çoğunluğa sahip olan bu ülkeler, birleşik bir İslam Devleti aracılığıyla siyasi, kültürel ve savunma egemenliğini gerçekleştirebilir; Bu da Allahu Teala'nın izniyle yakında Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla gerçekleşecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Huccet El-Camia

Devamını oku...

Ümmet ve Orduları, Gazze Halkını Öldürmek İçin İşbirliği Yapan Ajan Yöneticilerine Karşı Ne Zaman Ayaklanacaklar?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ümmet ve Orduları, Gazze Halkını Öldürmek İçin İşbirliği Yapan Ajan Yöneticilerine Karşı Ne Zaman Ayaklanacaklar?!

Haber:

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu Salı günü, bölgedeki ve dünyadaki güncel olayları ve durumlardaki gelişmeleri ele alarak Filistin davasını desteklemek, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek, insani yardımların akışını sağlamak ve işgal makamlarının uluslararası hukuk ve teamülleri ihlallerine son vermek için Krallığın uluslararası toplum üyeleriyle iletişim çabalarını sürdüreceğini vurguladı.Bu ise Veliaht Prens ve Başbakan Muhammed bin Selman'ın başkanlığında Cidde'de düzenlenen toplantısı sırasında geldi; zira toplantıda, bölgesel ve uluslararası konularda ikili ve kolektif düzeyde iş birliği ve koordinasyonu güçlendirmek için Suudi Arabistan ile diğer ülkeler arasında son günlerde yapılan görüşmeler ve toplantıların içerikleri ele alındı. (Şarkul Avsat, 27/05/2025)

Yorum:

“Eylemler sözlerden daha etkilidir” diye güzel bir söz vardır; işte bu söz, Gazze'deki savaşı sona erdireceklerini söyleyen Müslümanların başındaki yöneticiler için de geçerlidir. Zira belki de onlar eylemleriyle, yirmi aydan fazla bir süredir Yahudiler tarafından her gün katliama maruz kalan Gazze halkını yok etmeyi kastediyorlardır!

Nitekim yöneticiler, Müslüman orduların sadece kendi tahtlarını korumak için harekete geçmelerine hırs gösteriyorlar.Ayrıca yöneticiler, Müslüman orduların sömürgeci Batı'ya karşı harekete geçmesinden ve böylece Sykes-Picot Anlaşması'nın salgıladığı ajan yöneticileri ve yapay sınırları kaldırıp atmalarından korkuyorlar.Yine yöneticiler, Yahudilerin Filistin'i işgal etmesine, Hilafetin yıkılmasına ve bu ikisinin bölünmesine izin vermesinin yanı sıra Müslüman ülkelerde otoriteyi gasp edenlerin ve Batı ülkelerinin ajanı olan eşkıyaların iktidarına da izin veren uluslararası kanun ve örflerden de korkuyorlar.

Evet, özellikle Müslümanların başındaki yöneticiler olmak üzere yöneticiler söz konusu olduğunda, eylemler sözlerden daha etkilidir.Ama onlardan, İslam ümmeti için utanç ve aşağılanmadan başka bir şey gelmeyecektir. Bu yüzden artık Müslüman orduların Gazze halkını desteklemek, Yahudi devletine ve onun Müslümanların başındaki yöneticilerden oluşan müttefiklerine son vermek ve onları sadece tarih kitaplarında geçen bir parça haline getirmek için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ * أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَAllah’ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara elim bir azapla müjdele! Onların bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onları azaptan kurtaracak hiçbir yardımcıları da yoktur.” [Al-i İmran 21-22]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  

El-Vakiye TV Programı: Anayasa Müzakereleri Programı

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi takipçilerine ve ziyaretçilerine yeni TV kanalı El-Vakiye TV'de yayınlanan "Anayasa Müzakereleri Programı" programını duyurmaktan mutluluk duyar. İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıkların konuşulduğu programda, Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı hakkındaki diyaloglar yer alıyor. Takipte kalınız.

El-Vakiye TV

No.
BÖLÜM
İZLE
02

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – Birinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

21 Muharrem 1442 H. - 20 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 02
01

[Neden Anayasa]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

14 Muharrem 1442 H. - 13 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 01
Devamını oku...

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

Haber:

Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan enerji bakanları 26-27 Mayıs tarihlerinde Dubai'de bir araya gelerek “Kambar-Ata-1” hidroelektrik santrali inşaatı projesini görüştü.Kırgızistan Enerji Bakanlığı'nın açıklamasına göre bu toplantı, Dünya Bankası'nın desteğiyle düzenlendi.

Edinilen bilgilere göre üç ülke, teknik ekonomik çalışmanın güncellenmesi ve projenin çevresel ve insani etkilerinin değerlendirilmesi de dahil olmak üzere Dünya Bankası'ndan projeye teknik destek sağlamasını talep etti.Ayrıca toplantıya, Dünya Bankası'ndan üst düzey temsilciler de katıldılar ve diğer uluslararası kuruluşlarla birlikte üç ülkenin Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşası için ortak çabalarını destekleyeceklerini açıkladılar.

Bu yılın başında Enerji Bakanı Talaybek İbraev, Kambar-Ata-1'in inşası için gerekli finansmanın neredeyse tamamlandığını açıklamıştı.Taşkent'te düzenlenen enerji bakanları toplantısında taraflar, Dünya Bankası'na her bir ülkeye 500 milyon Dolar tahsis edilmesi talebini içeren bir mektup sunduklarını belirttiler.Ayrıca Dünya Bankası'nın bu projeye 18 milyon Dolardan fazla bir bütçe ayırdığı belirtildi; bu bütçe, teknik ekonomik çalışmanın revizyonu ve güncellenmesi ve aynı şekilde projeyle ilgili yasal maliyetler için harcanacak.

Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşasına, 2023 yılının başında Orta Asya'daki üç ülke arasında ortaklaşa karar verilmiştir. Anlaşmaya göre, üç ülke arasında Kambar-Ata-1 projesini yönetecek ortak bir şirket kurulacak ve Kırgızistan'ın payı %34, Kazakistan ve Özbekistan'ın payı ise %33 olacaktır. İnşaat çalışmalarının 2024 yılında başlaması ve ilk ünitenin 2028 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.İnşaat tamamlandığında, santralin kapasitesi 1860 megavat olacak (Bir megavat (MW), bir milyon watta veya 1.000 kilovata eşit bir güç birimidir) ve yıllık 5,6 milyar kilovat/saat elektrik üretecek.İlk tahminlere göre, barajın yüksekliği 256 metre olacak ve 5,4 milyar metreküpten fazla su tutacak. Projenin maliyetinin 4 milyar Doları aşması bekleniyor.

Daha önce de Uluslararası Para Fonu temsilcisi, Akılbek Caparov ile yaptığı görüşme sırasında Kırgızistan ile iş birliğinin güçlendirilmesine dikkat çekmiş ve Kambar-Ata-1 santralinin inşası ile ilgili bilgiler edinmişti.

Yorum:

Uluslararası finans kuruluşlarının, kredileri ve hibeleri belirli şartlara bağlı olarak verdikleri bilinmekte olup bu şartların en önemlileri arasında, ülkedeki hizmet ücretlerinin artırılması yer almaktadır.Örneğin geçen yıl Dünya Bankası, Kırgızistan'a 20 milyon Dolar yardım etme-hibe kararı aldığında, bankanın eski başkan yardımcısı Anna Bjerde şöyle demişti: “Düşük tarife, gereğinden fazla tüketime yol açıyor. Biz bunun değiştirilmesini destekliyoruz.”

Bunun sonucunda ülkedeki elektrik tarifesinin yıllık olarak artırılmasına karar verilmiştir. Nitekim yeni rejimin iktidara gelmesinden bu yana elektrik fiyatları %53 oranında artmıştır.

Şüphesiz Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşları, sömürgeci güçlerin elindeki araçlardır.Zira sömürgeciler “yardımlarını”, ülkeleri borç batağına sürüklemek ve siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanıyorlar.Fiyatların artırılmasını dayatmak yoluyla, yerli üretim maliyetlerini artırmayı hedefliyorlar; bu da yerli sanayinin yabancı kapitalistlerin ürettiği ucuz mallarla rekabet edememesine yol açmaktadır.Bu şekilde bu uluslararası finans kurumları, bize dayatılan küresel kapitalist sistemin mezalimlerini uygulamaktadır.

Elektrik kamu mülkiyetinden olup İslam'da devletin veya özel şirketlerin bunları mülk edinmesi ve bunu kendi çıkarları için kullanılması caiz değildir; bilakis elektrikten elde edilen menfaat veya kârın, doğrudan tebaanın tüm fertlerine geri dönmesi gerekir. Nitekim İbn Abbas Radıyallahu Anh Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثَةٍ: فِي الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّارِMüslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, merada ve ateşte.” Aynı şekilde Enes bunu İbn Abbas’tan rivayet etmiş ve şu eklemede bulunmuştur: وَثَمَنُهُ حَرَامٌOndan para kazanmak da haramdır.”Bu hadise binaen devletin görevi, kamu mülkiyetinin menfaatini veya kazançlarını, istisnasız tüm tebaaya ulaşmasını sağlamaktır.

Sonuç olarak, Kırgızistan halkı da dahil olmak üzere Orta Asya halkları, öncelikle kapitalist sistemi terk edip sömürgecileri kovmadıkça kamu mülkiyetleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunamayacaklardır.Sömürgecileri kovup ümmetin çıkarlarını hakkıyla koruyacak olan sisteme gelince; bu sadece İslam'da mevcuttur; bu nedenle ümmetin ve liderlerinin bu yolda ciddiyetle çalışmaları gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Ürdün ile Yahudiler Arasındaki Askeri ve İstihbarat İşbirliği En Üst Seviyede!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ürdün ile Yahudiler Arasındaki Askeri ve İstihbarat İşbirliği En Üst Seviyede!

Haber:

Amerikan Atlantik Araştırma Konseyi, Ürdün ile Yahudi varlığı arasındaki güvenlik ve istihbarat iş birliğinin, Amman'ın Gazze savaşını protesto etmek için son zamanlarda attığı siyasi adımlara rağmen devam ettiğini ve hatta yükselen bir eğilim gösterdiğini vurguladı.(Savtu'l Ürdün Sitesi, 28/05/2025)

Yorum:

Bu haberde yeni bir şey yoktur, sadece kesin olanın bir teyididir. Zira Arap ve Acemiyle Müslümanların başındaki yöneticilerin, İslam ümmetiyle hiçbir ilgileri yoktur. Dolayısıyla onlar bizden değildir, biz de onlardan değiliz. Onların bizden olmasından, bizim de onlardan olmamızdan Allah'a sığınırız; zira onlar, İslam'a ve Müslümanlara kin besleyen Batı'nın sofralarında yetişmiş pis bir güruhtan başka bir şey değillerdir.Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.Ayrıca Batı ülkeleri Yahudi varlığını kurup desteklediği gibi özellikle Filistin çevresindekiler olmak üzere Müslümanların başındaki yöneticiler de, Yahudi varlığının sınırlarını koruyorlar ve onun yaşam nedenlerini temin ediyorlar; hatta Yahudi varlığını savunmak için savaşlara bile girebilirler. Ürdün'deki sefil rejim işte böyledir; zira Yahudiler Gazze'yi ve halkını yakıp yıkarken, onlardan yiyecek, içecek ve ilacı engellerken, bu rejim Yahudilere en lezzetli yiyecekleri göndermekle yetinmemiş, aksine istihbarat ve güvenlik alanlarında Yahudilerle yakın iş birliğini sürdürmüştür. Hatta Yahudilerle iş birliği yaptığına dair haberler medyada manşetlere taşınmıştır. Yani Ürdün, Ürdün halkını ve onların Gazze'de olup bitenlere karşı duydukları öfke dolu duygularını hiç umursamıyor.

Bu Ürdün'de olandı. Fas'a gelince; geçtiğimiz Mayıs ayında “Afrika Aslanı” adı verilen tatbikatlara ev sahipliği yapmış ve İbrani medyası, suçlu olarak bilinen Golani Tugayı'nın bu tatbikata katıldığını bildirmiştir.Fas rejimi bunu yaparak, Gazze'deki kardeşlerinin başına gelenler nedeniyle acı içinde yanıp tutuşan Fas halkının duygularını hiçe saymıştır.

Hiç kimse diğer yöneticilerin bu iki rejimden daha iyi olduğunu zannetmesin;zira onların hepsi ajanlık içinde boğulmuşlardır. Dolayısıyla ümmet, onların hakikatini bildiği halde sessiz kalıp onlara karşı bir şey yapmadığı sürece, durum daha da kötüleşecek ve onlar daha da küstahlaşacaklardır. Hatta nefislerini şeytana satan ordularını gönderip Yahudilerle birlikte kardeşlerine karşı suç işlemeleri bile olasılık dışı değildir.Bu nedenle ümmetin evlatlarının, mübarek Filistin topraklarının her santimetrekaresini kurtarmak için onları devirmeleri ve orduları harekete geçirmeleri gerekir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...

Aile, Forum Düzenlemekle Değil Allah’ın Hükümleri ile Korunur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Aile, Forum Düzenlemekle Değil Allah’ın Hükümleri ile Korunur!

Haber:

İstanbul'da 26 ülkenin katılımıyla 22-23 Mayıs tarihlerinde Uluslararası Aile Forumu düzenlendi.

Yorum:

Türkiye’de son yıllarda evlilik sayısındaki düşüş, boşanma sayısındaki artış, doğum oranlarındaki azalma ve nüfustaki yaşlanma üzerine, bu durumun önemli bir tehdit unsuruna dönüşmeye başladığı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilmiş ve 2025 yılı aile yılı olarak ilan edilmişti.

Bu çerçevede "Küreselleşen Dünyada Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi" temasıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Aile Forumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcı ülkelerin yetkilileri ve akademisyenler konu hakkında değerlendirmelerde bulundular.

Yapılan değerlendirmelerde özetle şu hususlara dikkat çekildi.

“1970’lerden itibaren aile kurumunda önemli değişmeler olmuş, doğurganlık hızı azalmış, evlenme yaşı ve yalnız yaşayan birey sayısı artmış, aile kurumunu olumsuz etkileyecek değişmeler uzun vadede toplumları tehdit edecek bir duruma gelmiş ve birçok ülke aile kurumunu güçlendirecek politika arayışları içine girmiştir.

Bugün küresel ölçekte doğurganlık hızında ve demografik yapıda yaşanan değişimler, alarm verici düzeye gelmiştir.

Günümüzde ülkede genç nüfus azalırken, yaşlı nüfus artmaktadır. Kentleşme, istihdam, cinsiyetsizleştirme, gibi birçok faktörler, bu değişimi hızlandırmaktadır. Ayrıca sağlık hizmetleri ve gelir gider dengesizliği aileler üzerine baskı oluşturmaktadır. 

Aile ve evlilik kurumu önemini hedef alan olumsuz söylemlerin çoğalması, aileyi tehdit eden dijital zararlı akımların artış göstermesi, internet mecralarında yer alan materyalist değerlerin hâkim olduğu yaşam tarzının teşvik edilmesi gibi faktörler, aile ve evlilik kurumu için ciddi risk oluşturmaktadır.

Bu problemlerin üstesinden gelinmesi, ailenin korunması, sağlıklı nesiller yetiştirilmesi, güçlü nüfus yapısının süregelmesi için politikalar uygulamaya ihtiyaç vardır.

Uluslararası Aile Forumu, aile ve evlilik kurumunun korunup ve güçlendirilmesi için platform oluşturmayı amaçlamaktadır.”

Sorunu üreten kaynağı ve sebepleri doğru bir şekilde tespit etmeden sadece sonuçlar üzerinden yapılan çözüm yaklaşımları ile sorunlar sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulamaz.

Forumda dile getirilen aile kurumunun önemini kaybetmesi, boşanma oranlarının artması, doğum oranlarının azalması ve nüfusun yaşlanmasına neden olarak gösterilen kentleşme, istihdam, cinsiyetsizleştirme, ekonomik sebepler ile aile ve evlilik kurumu önemini hedef alan olumsuz söylemlerin çoğalması, aileyi tehdit eden yayınlar ile dijital zararlı akımların artış göstermesi, internet mecralarında yer alan materyalist değerlerin hâkim olduğu yaşam tarzının teşvik edilmesi gibi faktörlerin gerçek nedeni Türkiye’de uygulanan laik, demokratik kapitalist sistem ve bu sistemi oluşturan anayasa ile kanunlardır.

Bütün dünyada insanları etkisi altına alan liberal ideoloji ile insanlığın üzerine çöreklenmiş küresel çetenin kendi dünya ve insan tasarımı kapsamında dünya nüfusunu azaltmaya yönelik iğrenç projelerinden halkını korumayan aksine buna hizmet eden devlet ve yöneticilerdir.

Laik, demokratik kapitalist sistemle halklarını yönetip bu sistemin ürettiği ağır toplumsal çöküntüden şikayetçi olmak ve sistemin yol açtığı bu sorunlara yine aynı sistem içinde çözüm aramak, yöneticilerin içinde bulundukları şaşkınlık, çelişki ve paradoksal durumu göstermek açısından hayret vericidir.

İnsanların arasında cereyan eden ve süreklilik arz eden, toplumsal ilişkileri düzenleyen anayasa ve kanunlar bozuk ise bu anayasa ve kanunlar toplumu ifsad ederek çok yönlü ağır bir toplumsal çöküntüye yol açar.

Bugün bütün dünyada ve Türkiye’de de gözlemlenen şey budur.

Dolayısı ile toplumu bozan esasi unsur olarak bu anayasa ve kanunlar doğru anayasa ve kanunlarla değiştirilmediği sürece düzgün bir toplum ortaya çıkamaz, toplum yaşanan yozlaşmadan kurtulamaz.

Kısaca kanunların bozup yozlaştırdığını yine kanunlar düzeltip ıslah edebilir.

Bu nedenle laik, demokratik, kapitalist sistemi esas alan anayasa ve kanunların yol açtığı toplumsal çöküntü ve bozuk toplum yapısı sadece ve sadece İslam’ı esas alan anayasa ve kanunların yeniden yürürlüğe konulması halinde düzeltilip ıslah edilebilir, temiz ve seçkin bir İslami toplum inşa edilebilir.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ

‘‘Bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez.’’ [Rad 11]

Sözün özü, aile ve toplum ancak Alemlerin Rabbinin yasaları ile korunabilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Remzi Özer

Devamını oku...

Ümmeti Yeniden Diriltmenin Doğru Yolu, İslam Temelinde Kalkınmadır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Ümmeti Yeniden Diriltmenin Doğru Yolu, İslam Temelinde Kalkınmadır!

İslam ümmetinin bugün acısını çektiği çöküntü ve parçalanmanın ortasında, vahyin çizdiği yola, yani kapsamlı bir yaşam tarzı olarak İslam'a sımsıkı sarılmaktan başka gerçekleşmesi mümkün olmayan gerçek kalkınma yoluna geri dönme ihtiyacı yeniden canlanmıştır. Zira bugün Müslümanlar, ülkelerini bölüp kendilerini demir yumrukla yöneten, onlara azabın en kötüsünü reva gören, şerefli kişileri takip eden, sadık ve dine yardım etmek için çalışanları tutuklayan, ülkeyi küfür ülkeleri için bir oyun alanı haline getiren, kamu mülkiyetinin paralarını yağmalayıp İslam'ın ve Müslümanların düşmanlarının yararına kullanan Ruveybida yöneticiler tarafından kontrol edilip hakir görülüyorlar! Böylece Müslümanlar, ölü ve yerinden edilenler arasında sayılan rakamlara dönüştüler, üçüncü dünya olarak sınıflandırıldılar, onlara Küfrün başı Amerika'nın liderliği altında Uluslararası Para Fonu ve birleşik tiranların yasası tahakküm etmekte olup milletler ve devletler arasında bir yerleri kalmamıştır. Oysa yüzyıllar boyunca Müslümanların devleti dünyanın süper devletiydi. Dolayısıyla kanun, devletlerinin söylediği şey olup karar da onun istediği şeydir; böylece parçalanıp vücut parçalarına dönüştüler ve toplu katliamlara maruz kaldılar ki şu anda Gazze'de yaşananlar bunun en iyi kanıtıdır. Aynı şekilde sınırlar, savaşlar, çatışmalar, kin gütmeler ve komplo yuvalarının yanı sıra nefret dolu milliyetçilikler ve aşağılık vatancılık fikri yüzünden birbirleriyle çatışmaktadırlar...

Bunun nedenleri, ülke üzerindeki etkileri ve bizim yapmamız gerekenler hakkında kısaca konuşacak olursak:

Birincisi: Çöküşün kökleri

İslam ümmeti Osmanlı Hilafetinin son dönemlerinde, Kur'an dilinin ihmal edilmesi ve ictihad kapılarını kapatılması sonucu çeşitli alanlarda büyük bir gerileme yaşamış, bu da değişimlere ayak uydurmaktan ve yeni ortaya çıkan şeyler için çözümler istinbat etmekten aciz kalmasına yol açmıştır. Bu yüzden parçalanma ve kaybolma yaşanmış, parçalanma, zayıflık ve benzeri durumların en kötüsü meydana gelmiştir...

Ümmetin Hilafetin gölgesinde olduğu zamana gelince; dünyaya egemen olduğu gibi adalet ve izzet timsali olmuş, kendi bünyesindeki zimmet ehline zulmetmemiş ve Halife, topraklarda adaletsizliğe uğrayan bir mazlum varken uyumamıştır. Böylece İslam, doğuda Çin'den, batıda Atlantik Okyanusu'na kadar yayılmış ve yeryüzünün zorba kralları ona boyun eğmiştir.

İkincisi: Başarısız kalkınma girişimleri

Ümmetin kalkınması için çalışan birçok hareket ortaya çıktı ancak onların çoğu, sömürgecinin ümmeti parçalamak için bedenine aşıladığı Arap ve Türk milliyetçiliği, vatancılık ve benzerleri gibi Batı'dan ithal edilen fikirleri benimsemeleri nedeniyle başarısız olmuşlardır. Ayrıca bu hareketler, ümmetin akidesine ve onun İslami kültürüne göre hareket etmemişler, bu da onların arzu edilen kalkınmanın gerçekleşmesinde başarısız olmalarına yol açmıştır. Bu yüzden uzun yıllar bu kapitalist, demokratik, askeri ve monarşik rejimler altında yaşamış ancak bunlardan elde ettiği tek şey zayıflık, bağımlılık, yolsuzluk, kayıp, dağınıklık ve bölünme olmuştur. Böylece Müslüman ülkeler yabancı müdahalelerin otlağı haline gelmiş, servetleri sömürgeci çevreler tarafından yağmalanmış ve bir caydırıcı bir gücü olmaksızın dünyanın gözü ve kulağı önünde kanları akıtılmıştır.

Üçüncüsü: Kalkınmanın doğru yolu

Gerçek bir kalkınma, bir yaşam tarzı olarak geri İslam'a dönmekle ve hayatın her alanında İslam şeriatını uygulayacak Hilafet Devleti’ni kurmakla olacaktır. Bu devlet, erişmesi zor olan bir hayal değildir, aksine o, şerî bir farz ve yüzyıllardır süren tarihi bir hakikat olup adalet ve refahın bir numunesi olmuştur. Hilafet sadece tarihsel bir yönetim sistemi değildir, aksine o, azim bir farz ve onsuz ümmetin hayatının istikamet bulamayacağı ve İslam'ın hükümlerinin kamil bir şekilde uygulanamayacağı farzların tacıdır. Bu, Allah'ın kulları için razı olduğu bir sistem olup bu da aralarında O'nun şeriatıyla hükmetmeleri ve onları, içeride İslam'ı siyasi, ekonomik, içtimai, kültürel, eğitim ve diğer bütün alanlarda uygulayacak, dışarıda da davet ve cihat yoluyla İslam'ı yayacak birleştirici Raşid bir liderliğin yönlendirmesi içindir.

Dördüncüsü: Kalkınmanın gerçekleşmesinde ümmetin rolü

İslam ümmetinin, Hilafeti kurmak için çalışmanın önemini idrak etmesi ve kendisini bu devleti kurmak için samimi olarak çalışanlarla birlikte hareket etmeye sevk edecek kamu bilincinden kaynaklı kamuoyu oluşturmak için çalışması gerekir. Zira Hilafet, Allah Subhanehu'nun vaadi ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi ve ümmetin, gerçekleştirmesi için çalışması gereken farzların tacıdır. Nitekim bugün Hilafet hakkında, gerçek bir kalkınma projesi olarak konuşulmakta olup ümmetin gençlerinin kalplerinde yeniden canlanan geniş bir talep haline gelmiştir. Bu nedenle kâfir Batı'nın ona yönelik düşmanlığı şiddetlenmiştir; çünkü onlar, Hilafetin geri dönüşünün kendi hegemonyalarının sonu, nüfuzlarının çöküşü ve sömürgecilik ve yağma dönemlerinin sona ermesi anlamına geldiğini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden dün onu devirmek için komplo kurmuşlardı, bugün de onun geri dönmesini engellemek için komplo kuruyorlar.

Beşincisi: Tek kurtuluş Hilafetin geri dönmesidir

Ümmet ancak, hayat vakıasında Allah'ın dinini tatbik edecek ve kendisinin ekonomik, siyasi, eğitim ve içtimai sorunlarını çözecek Hilafetin geri dönmesiyle gerçek kurtuluşa kavuşabilir; zira Hilafet olmadığı sürece ümmet, bağımlılığın, geri kalmışlığın ve bölünmüşlüğün acısını çekmeye devam edecektir…

Evet, kalkınmanın yolu, onu takip etmek isteyenler için açıktır ki bu da; İslam'a geri dönmek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla hayatın her alanında İslam'ı uygulamaktır. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Hilafet, Allah'ın izniyle gelecektir; ümmetin üzerine düşen bu ilahi vaadi gerçekleştirmek için gayret ve ciddiyetle çalışmasıdır. Bu ümmetin kalkınmasının gerçek yolu, İslam tarafından açıkça ortaya konmuştur; dolayısıyla bu çöküşten kurtulmanın tek yolu, ümmeti, İslam'ı hayatın her alanında uygulayacak devletine ve liderliğine geri döndürmektir. Bu devlet, ütopik bir hayal ya da hayali bir vehim değildir, aksine o, on üç yüzyıl boyunca onur sayfalarını dolduran tarihi bir hakikattir. Dolayısıyla Hilafet Devleti, adalet ve merhamette bir örnek, öncülük ve liderlikte de bir güç olmuştur.

Hilafeti kurmak için çalışmak, lüks bir fikir ya da alternatifler arasındaki siyasi bir seçenek değil, aksine şerî bir farz, dahası farzların tacıdır. Bu yüzden konumu ne olursa olsun her bir Müslümanın, bu ümmete kaybolmuş devletine yönelik duygusunu yeniden kazandırmak ve hadari projesine yönelik bağlılık ve aidiyet duygularını yeniden canlandırmak için üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekir. Bu bireysel duygu, saf ideolojik fikirden kaynaklanan genel bir bilince dönüştüğünde, işte o zaman ümmet ayağa kalkacak ve bu Rabbani varlığı kurmak için çalışan muhlislerin arkasında tüm gücüyle hareket edecektir.

Hilafetin geri gelmesi için çalışmadan bir kurtuluş beklemeyin; zira Allah'ın dini yönetimden kaldırılıp hayatın liderliğinden uzaklaştırılmışken nasıl kurtuluş gelebilir ki?! Bizler küfür sistemleri ve kanunlarıyla yönetilirken, ekonomik, siyasi, eğitim ve içtimai sorunlarımıza nasıl bir çözüm bekleyebiliriz ki?! Kurtuluş, temenniyle gelmez, bilakis İslam'ın, devleti, yani Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti aracılığıyla hayat vakıasına geri dönmesi için ciddi bir şekilde çalışarak gelir. Allah Subhanehu'nun vaadi ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi hala geçerlidir. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Bu, asla geri dönülmeyecek olan bir vaat, bilakis kaçınılmaz bir kader olup Allah'ın izniyle, kendilerini bu azim farza adayan sadık ve samimi insanların eliyle gerçekleştirilecektir.

Ey Müslümanlar, ey bu onurlu ümmetin evlatları; Hilafetin kurulması bir hayal değil, aksine şerî bir vacip ve kurtuluşu arzulayan ümmetin kaderidir. Bu yüzden her birimiz, bilinçlendirme, davet etme ve bu büyük varlığı kurmak için çalışanlarla birlikte samimi bir şekilde çalışma konusunda üzerimize düşeni yerine getirelim ki böylece Allah'ın dinine yardım edip Allah'ın da kendilerine yardım ettiği ve Dinini ikame edenleri izzetli kıldığı kimselerden olalım.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55] Ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِSonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Haydi bu nübüvvet müjdesi, tüm muhlisler için bir motivasyon kaynağı, tüm gayretli kişiler için bir ilham kaynağı ve ümmetinin kalkınması için çalışan herkes için bir kandil olsun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mayas El-Mukardi – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER