Cuma, 20 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/12
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, Batı Modernitesi Takipçilerini Açık Bir Münazaraya Davet Ediyor

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti’nin 26 Nisan 2025’te “Modern Devletin Çöküşü ve Hilafet Devletinin Kaçınılmazlığı” başlığı altında düzenlediği yıllık Hilafet Konferansı, Tunus halkı üzerinde sözde hak iddia eden ve Batı’ya aşağılık bir fikri ve siyasi bağımlılık dayatmaya çalışan Batı modernitesi yandaşlarının partiye karşı yürüttüğü çirkin bir karalama ve kışkırtma kampanyasıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Bu kimseler, Tunus halkının Müslüman bir halk olduğunu ve yıllardır ülkeyi kuşatan kültürel, siyasi ve ekonomik sömürgeden kurtulmayı arzuladığını görmezden geldiler.

Bu yoğun karalama kampanyasına karşı, Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Medya Bürosu şu noktaların altını çizmek ister:

1-    Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, 2025 Hilafet Konferansı kapsamında, İslam akidesinden kaynaklanan bir uygarlık projesi sunmuştur. Bu proje, modern devletin yönetim, eğitim, ekonomi ve dış politikada yol açtığı derin krizlere karşı İslam’ın çözüm gücünü ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu sunumla parti, Tunus halkının ve ülkenin bilinçli kesimlerinin dikkatini İslam’ın hayata dair her alanda sunduğu muazzam yasama mirasına çekmeyi hedeflemiştir. Çünkü İslam, sadece bir inanç değil, uygulanabilir bir yaşam sistemidir. Bu sistem ancak Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletinde uygulanabilir. Hilafet, bugün tüm insanlığı seküler sistemlerin ve modernitenin ateşinden kurtarabilecek yegâne yoldur.

2-    Modernite savunucularının, Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini tartışmak yerine karalama kampanyalarına, iftiralara ve otoriteyi tahrik etmeye başvurmaları, aslında fikrî anlamda iflas ettiklerinin açık göstergesidir. Alternatif sunamıyor, kendi düşüncelerinin içine düştüğü çıkmazdan çıkamıyorlar. Bu yüzden de delil ve mantıkla karşı koymak yerine iftiraya, karalamaya ve ucuz provokasyonlara başvuruyorlar. Bu da onların zayıflıklarının ve fikri mağlubiyetlerinin en bariz alametidir!

3-    Görünüşe göre Tunus’taki modernite yanlıları, Batı düşünce sahnesindeki gelişmeleri takip edememektedirler. Batılı düşünürlerin modernizmin başarısızlığını itiraf edip ‘postmodernizm’ diye yeni bir kavram icat etmeleri, bu batıl uygarlık projesinin iflas bayrağını çektiğinin bir resmidir! Aynı Batılı düşünürler, tüm yamama girişimlerine rağmen çöküş sürecini durduramadıklarını itiraf etmişlerdir. Madem Batı’nın kendi aydınları bile modernizmin iflas ettiğini kabul ediyor, o halde Tunus’taki takipçilerinin İslam’ın sunduğu mükemmel çözümler varken hâlâ bu sömürgeci Batı düşüncesinin dışında çözümler aramamaları akıl alır şey midir?

4-    Hizb-ut Tahrir, ülkeyi her türlü Batı hegemonyasından ve inancımızı, kültürümüzü ve kimliğimizi hedef alan sömürgeci projelerden kurtarmayı amaçlamaktadır. Parti, siyasi kararın İslam’a göre alınması ve ülkeye gerçek egemenlik kazandırılması için çalışmaktadır. Bu bağlamda zenginliklerin geri alınmasını talep etmiş ve bugün Tunus topraklarında gerçekleşen Amerikan “AFRİCOM” askeri manevralarını reddetmiştir. Bu uğurda mensupları kovuşturmalara maruz kalmış ve askerî mahkemelerde yargılanmışlardır. Modernizm yandaşları ise Amerikan ordusunun ülke egemenliğini ihlal etmesi ve Gazze’deki kardeşlerimize karşı Yahudi varlığına destek vermesi hakkında tek bir söz dahi etmemişlerdir!

5-    Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, modernist düşünce yanlılarının Hilafete karşı yürütülen savaşta, Yahudi varlığı başbakanı Netanyahu ile aynı safta yer almalarını istememektedir. Netanyahu, Hilafet Konferansı öncesinde, Akdeniz kıyılarında bir İslami hilafetin kurulmasına asla izin vermeyeceklerini açıklamıştır. Parti, bu çevreleri kendi ümmetlerinin ve onun uygarlık projesi olan Raşidi Hilafetin yanında yer almaya çağırmaktadır. Hilafet, Yahudilere şeytanın vesvesesini unutturacak ve arkalarındaki Batı’yı darmadağın edecektir.

6-    Hizb-ut Tahrir, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmaya çağırdığı gibi, Batılı düşünürleri ve onların Tunus’taki takipçilerini de gerçeklerin çarpıtılmadığı veya yanıltılmadan sunulacağı açık ve dürüst bir fikir münazara yapmaya davet ediyor. Böylece hakkın delilleri ortaya çıkacak ve sahte Batı modernliği ve demokrasisinin gerçek yüzü ve maskesi ifşa olacaktır. İslam, Batı’ya ve yandaşlarına akıl ve mantık temelinde meydan okumaktadır. Onların ise bu fikrî münazaradan kaçmaları ve yerine tahrik ve baskıya yönelmeleri, zayıflıklarının ve delillerinin çürüklüğünün açık göstergesidir.

7-    Sonuç olarak diyoruz ki: Batı uygarlığı güneşi batmak, İslam uygarlığı güneşi ise doğmak üzeredir. Hizb-ut Tahrir, hilafeti kurma yolunda kararlılıkla ilerlemektedir. Hilafet, insanlığı vahşi kapitalizmin ve krize saplanmış modernitenin karanlığından kurtaracaktır. Yeryüzüne adalet ve rahmet nurunu yayacaktır. Ve o gün Allah’ın izniyle çok yakındır.

Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ“Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” [Hac 41]

Devamını oku...

Filistin, Gösteriler Ya Da Hayali Hava veya Deniz Savaşıyla Değil Müslüman Orduların Da Katıldığı Bir Kara Savaşıyla Kurtarılır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Filistin, Gösteriler Ya Da Hayali Hava veya Deniz Savaşıyla Değil
Müslüman Orduların Da Katıldığı Bir Kara Savaşıyla Kurtarılır
!

Husiler, her Cuma öğleden sonra Sana'da ve kontrolleri altındaki bölgelerde bulunan diğer şehirlerin meydanlarında düzenledikleri gösterilerin ardından, birçok camide akşam namazından sonra yaptıkları konuşmalarda, kendi liderlikleri altındaki Yemen halkının Filistin davasını destekleyen ve Gazze'yi yok eden ve Gazze'deki ekini ve nesli helak eden Yahudi varlığına karşı savaşlarında Gazze halkını desteklediklerini söylemeyi alışkanlık haline getirdiler... Dolayısıyla Husiler, üç haftadır kontrol ettikleri bölgelerdeki pek çok şehirde kendilerine karşı başlatılan Amerikan saldırıları ne kadar fedakârlığa mal olursa olsun, Amerika ve Yahudi varlığının gemilerine saldırarak Gazze'yi desteklemeye devam ediyorlar ve Gazze'ye yönelik vahşi saldırılarını durdurana kadar Yahudi varlığına roket atmaktan ve milyonlarca Yemenliyi her hafta onlara karşı gösteri yapmak üzere harekete geçirmekten vazgeçmiyorlar.

Meydanlardaki gösteriler, camilerdeki dualar, Babülmendep Boğazında yaptıkları eylemler ve Yahudi varlığının savunması tarafından engellenen veya ıssız bölgelere düşen ve Yahudilere ne can ne de mal açısından hiçbir zarar vermeyen roket ve insansız hava araçlarının fırlatılması, evet tüm bu eylemler, Filistin'in kurtuluşuna yol açar mı?!

Aklıselim birinin kabul ettiği ve hiçbir tartışma kabul etmediği ayın dördü gibi açık olan gerçek şudur ki, işgal altındaki herhangi bir ülke ancak kendi ordusuna sahip olan bir güçle ya da kendisine akide bağıyla bağlı olan ve hatta milliyetçilik bağı ile bağlı olan çevre ülkelerin orduları tarafından kurtarılabilir.

Filistin, çevresindeki ülkeleri İslam akidesi bağıyla bağlayan İslami bir belde olup Müslüman ülkelerin ayrılmaz bir parçasıdır ve bir orduya sahip olmadığı için de kurtuluşu içeriden olamaz. Bu yüzden Ayn Calut'ta Tatarları yenen Mısır ordusu, Konstantinopolis'i fetheden Türk ordusu ya da diğer Müslüman ordular gibi dışarıdan bir ordu tarafından kurtarılması gerekir.Bu orduların ya da bir kısmının bir araya gelerek Filistin topraklarına girip bir kara savaşının başlatılması ise, kaçınılmaz olarak dengeleri Müslümanların lehine çevirecek, toprakları ve namusları kurtaracak, Yahudileri hezimete uğratacak ve onları aşağılanmış ve küçülmüş bir şekilde oradan çıkaracaktır.

Tarih buna şahittir, zira Haçlılar Filistin'i işgal ettiler ve orada Müslümanların kanını döktüler ve bugünkü Yahudilerin yaptıklarını yaptılar ve Nasır Selahaddin Eyyubi liderliğindeki kurtuluş ordusu Filistin dışından gelip Filistin'i onların kirlerinden temizleyene, onları ağır bir yenilgiye uğratana, onları aşağılayıcı ve küçülmüş bir şekilde Filistin'den kovana ve Filistin'i tamamen Müslümanların yurduna döndürene kadar 88 yıl boyunca Haçlıların süngüleri altında kalmaya devam etti. Nitekim Filistin’in kurtuluşuyla birlikte halkı, yüzlerce yıl özgürlüğün tadını çıkardılar ta ki İslam düşmanları İngiltere önderliğinde yeniden komplo kurana kadar. Zira İslam düşmanları Yahudilere Balfour Deklarasyonu'nu verdiler ve 1948'de bugün hala süngüleri altında olan Filistin'e Yahudilerin varlıklarını yerleştirdiler. Nitekim buradaki suçları hiçbir gün durmamıştır. Zira Gazze'yi yıkmaları ve oradaki ekini ve nesli helak etmeleri vahşi suçlarına dair bir kanıttır.Eğer Müslümanların başındaki yöneticilerin Filistin'e ve halkına yönelik ihanetleri olmasaydı, Allah'ın hışmına uğramış ve miskinliğe mahkûm edilmiş olanlar bunu yapamazlardı ama aslanın yokluğunda fare güvende oluyor.

Ey Müslümanlar: Hepinizin görevi, orduları kışlalarından çıkmaya ve hain yöneticiler tarafından kendilerine takılan prangaları kırmaya ikna etmek ve böylece Allahu Ekber, Allahu Ekber nidalarıyla Yahudiler helak olduğu diye haykırmaktır. Zira azap yurtlarına indiğimizde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olacaktır! Filistin, gösterilerle, camilerdeki dualarla, ister havada ister denizde hayali savaşlarla ya da mali bağışlarla değil, aksine sebepleri müsebbiblere bağlayan ve Filistin topraklarında kara savaşı veren, Yahudileri hezimete uğratan ve onları aşağılanmış ve küçük düşürülmüş bir şekilde Filistin topraklarından çıkaran ordular tarafından ya da tahtları devirmek ve onların enkazı üzerine Hizb-ut Tahrir'in liderliğinde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için ayağa kalkan ümmet tarafından kurtarılacaktır. Böylece ordular, Filistin'i ve kardeşlerini kurtarmak ve İslam'ı davet ve cihat yoluyla tüm dünyaya bir nur ve hidayet risaleti olarak taşımak için harekete geçecektir. إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيداً * وَنَرَاهُ قَرِيباًDoğrusu onlar (o azabı) ihtimalden uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz.” [Mearic 6-7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hâşid Kasım – Yemen

Devamını oku...

Mısır, Sudan Siyasi ve Sivil Güçler Konferansının İkincisine Ev Sahipliği Yapıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mısır, Sudan Siyasi ve Sivil Güçler Konferansının İkincisine Ev Sahipliği Yapıyor!

Haber:

Mısır, çözüm çabalarını hızlandırmak ve Sudan'da devam etmekte olan savaşı sona erdirmek amacıyla Sudanlı siyasi ve sivil güçler konferansının ikincisine ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu açıkladı ve Sudan İşlerinden Sorumlu Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı konferansın önümüzdeki dönemde gerçekleştirilmesi için hazırlıkların sürdüğünü vurguladı. (Et-Tayyar Gazetesi, 01/05/2025)

Yorum:

Bir yıldan kısa bir süre önce, tam olarak 6 Temmuz 2024 tarihinde Kahire'de, Sudanlı siyasi ve sivil güçlerin ilk kez bir araya geldiği bir konferans düzenlenmiş ve konferanstan iki gün sonra, bazı toplumsal güçler, kalıcı ateşkesin mekanizmaları, araçları ve izlenmesi de dahil olmak üzere savaşın derhal durdurulmasının gerekliliğini belirten sonuç bildirgesini imzalamayı reddetmişti. Ayrıca katılımcılar, Cidde Deklarasyonuna bağlı kalınması ve savaştaki son gelişmelere ayak uyduracak şekilde geliştirilmesi için uygulama mekanizmalarının ele alınması gerektiğini vurgulamışlardı. Bunun yanı sıra katılımcılar, kalıcı barışa ulaşmak için yapılacak çalışmaları takip etmek ve tartışmaları geliştirmek üzere bir komite kurulması konusunda da mutabakata varmışlardı.

Kimin imzalayıp kimin imzalamadığına bakılmaksızın, konferans sadece genel ilişkiler festivaliydi ve onda ciddi bir şey yoktu. Aslında konferansın yapılmasından maksat, yeniden harekete geçen ve aynı zamanda bu kez sahada var olduklarını kanıtlamak için harekete geçen ve açıklamalar yapmaya başlayan İngiltere ve Avrupa'nın sivil adamlarını kontrol altına almaktı; zira Amerika’nın adamları olan ordu, şu ana kadar onların kontrol altına alamamıştır.Görünen o ki Amerika'ya sadakati ve Sudan ordusunun yanında yer almasıyla bilinen Kahire'de başka bir konferans düzenlenmesi düşüncesi, özellikle bu haberi Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdul Ati'nin Çarşamba günü BM Genel Sekreteri Ramtane Lamamra'nın özel temsilcisini Sudan'daki siyasi ve saha gelişmeleri hakkında istişarelerde bulunmak üzere kabul ettiği haberiyle birlikte okuduğumuzda Amerika'nın İngiliz ve Avrupalı adamların hareketlerini kontrol altına almaya yönelik başka bir girişimdir. Nitekim Lamamra'nın siviller lehine çalışan İngilizlerin adamı olduğu ve aynı zamanda Sudan konusunda ABD'ye bağlı Arap Birliği'nin genel sekreteriyle de görüştüğü bilinmektedir.

Sudan'daki savaş yaş kuru her şeyi yiyip bitirmeye, onlarca insanı soğukkanlılıkla öldürmeye ve milyonlarcasını yerinden etmeye devam ediyor.Tüm bunların ise Amerika için bir önemi olmadığı gibi sadece kendi koltuklarıyla ve kendilerini yöneten efendilerini memnun etmekle ilgilenen Amerika'nın ajanları için de önemli değildir.Dolayısıyla Sudan meselesi, konferanslarla veya müzakerelerle değil, bilakis hakka dönerek, Sudan halkını komplolar ve komplocular hakkında bilinçlendirerek, onların elinden tutarak ve sömürgeci kâfirlerin kökünü kazıyacak İslam'ın sultanı-otoritesi olan Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurarak çözülecektir. Çalışanlar, işte sadece bunun için çalışsınlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

“Allah Sizin Kalbinize Vehn Yerleştirecektir”

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

وَلَيَقْذِفَنَّ اللهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ
“Allah Sizin Kalbinize Vehn Yerleştirecektir”

Haber:

Irak İstihbarat Şefi Hamid eş-Şatri ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara arasında Şam'da yapılan görüşmenin ardından Irak'ın, Suriye halkına hediye olarak 220.000 ton buğday göndereceğini açıklaması, Şam'ın, yaşadığı kıtlık nedeniyle 100 bin tonluk alım ihalesi açmasıyla aynı zamana denk gelmektedir.Açıklanan rakamlara göre Irak tarafından gönderilen miktar Suriye'nin açığının yaklaşık %17'sini karşılayacak ve bu da yaklaşık 27 gün yetecektir.

Küresel Platform raporuna göre Suriye yılda 1,7 milyon ton buğday üretiyor, ancak gerçek ihtiyacı 3 milyon tondur; dolayısıyla açık, 1,3 milyon tona ulaşmıştır. Verilere göre, Irak'ın Şam'a göndereceği 220 bin tonluk yardım, Suriye'nin açığının %17'sini karşılayacaktır.Suriye'nin aylık 250 bin ton buğdaya ihtiyacı vardır ve bu da Irak'ın bağışladığı 220 bin ton buğdayın, ülkenin yaklaşık 27 günlük ihtiyacını karşılayacağı anlamına gelmektedir.

Ayrıca mühendis Osman, Irak'ın Suriye halkına hediye olarak 220 bin ton buğdayı ulaştırmak üzere başlattığı kampanyadan dolayı Irak'a şükranlarını sundu ve bu kardeşçe davranışın, iki kardeş ülke arasındaki köklü ve tarihi bağları yansıttığını söyledi. (+964, 26/04/2025)

Yorum:

Hilafetin H. 28 Receb M. 3 Mart 1924 günü yıkılmasından bu yana Müslümanların hali, ne bir dostu sevindirmiş, ne de bir düşmanı öfkelendirmiştir; zira Müslümanların ülkeleri, yalan ve iftira ülkeleri olarak adlandırılan elliden fazla parçaya bölünmüş ve devletleri bir olup doğuda Çin sınırlarından batıda Endülüs'e kadar İslam'ın sancağı dalgalanmaya devam etmesinin ardından başlarına, yönetimi aşağılık birinden aşağılık birine miras bırakan, dokunan eli geri çevirmeyen ve ilk ve son kaygıları efendilerini memnun etmek ve ayakları çarpık koltuklarını korumak olan ajan yöneticiler musallat olmuştur.Bakın işte bu yaralı Gazze, 60.000 şehit ve 120.000 yaralı ile bir buçuk yıldan fazla bir süredir kan ağlamakta, yardım için feryat etmekte ama yardım edecek kimse bulunmamakta ve çocukların, kadınların ve yaşlıların çığlıklarına cevap verecek kimse ve bir Mutasım bulunmamaktadır. Oysa İslam ümmeti, kendisinden hayatın tüm işlerini çözen bir nizamın kaynaklandığı siyasi ve ruhi akide, genç enerjiler, yeraltı ve yerüstü servetler de dahil olmak üzere Allah bahşettiği birçok nimete sahiptir. Ancak Batı düşüncesinin ümmetin evlatlarının zihinleri üzerindeki tahakkümü ve onların habis vatancılığı ve kokuşmuş milliyetçiliği kutsamaları ülkelerini, ümmetin evlatları tarafından korunan ve düşmanlarının lehine kendisi için savaştıkları yapay sınırlarla parçalanmış hale gelmiştir!

Dolayısıyla bütün Müslümanların, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavliyle geri döneceğini müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanlarla birlikte çalışmaları farzdır:ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” Zira Hilafet Devleti, yapay sınırları ortadan kaldıracak ve tebaanın tüm evlatlarına yiyecek gönderecek ve bunu bir minnet olarak değil, bir görevi olarak yapacaktır. Tıpkı kıtlık (Ramada) yılında meydana geldiği gibi; zira Müslümanların Halifesi Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh Mısır ve Irak valilerinden yardım istemiş ve kendisine şu cevap gelmişti: Lebbeyk ey müminlerin emiri; bu kervanların başı senin orada sonu da benim burada olacaktır; böylece kadınların, yaşlıların ve çocukların feryatlarına cevap verilmiş ve tek bir kadına bile saldırılmasına izin verilmemiştir. Yine tıpkı Mutasım günlerinde meydana geldiği gibi; zira Amuriyeli bir kadın kendisinden yardım istediğinde ona şöyle cevap vermiştir: Lebbeyk, onun için büyük bir ordu gönderiyorum; hem de o günlerde iletişim, bugünkü gibi de değildi! Ancak Kerim Peygamberimiz Salavatu Rabbi ve Selamuhu Aleyh’in şu kavliyle hakkında uyarıda bulunduğu vehn: يُوشِكُ الْأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمْ كَمَا تَدَاعَى الْأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا» فَقَالَ قَائِلٌ: وَمِنْ قِلَّةٍ نَحْنُ يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ: «بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ وَلَيَنْزَعَنَّ اللَّهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ» فَقَالَ قَائِلٌ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، وَمَا الْوَهْنُ؟ قَالَ: «حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir." Dediler ki: Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacak, sizin de kalbinize vehn yerleştirecektir.” Dediler ki; "Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve ölümü kerih-kötü görmektir."

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid – Irak

Devamını oku...

Ortadoğu'nun Yeniden Şekillendirilmesi Amerika'nın Suriye Krizindeki Rolü ve Aksa Tufanı Operasyonunun Yansımaları Üzerine Stratejik Bir Okuma

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Ortadoğu'nun Yeniden Şekillendirilmesi Amerika'nın Suriye Krizindeki Rolü ve Aksa Tufanı Operasyonunun Yansımaları Üzerine Stratejik Bir Okuma

Giriş:

2011'de Suriye devriminin patlak vermesinden bu yana ister destek ister sessizlik ya da dolaylı müdahale yoluyla olsun, krizin gidişatındaki her büyük değişimin arkasında Amerika'nın olduğuna inanılıyor. Ancak bu genel anlayışa rağmen bazıları, ABD'nin özellikle Suriye rejiminin bekasına yönelik rolünün çelişkileri hakkında sorular sormaktadır. Amerika, Esad'ın düşmesine rağmen neden onu devirmedi ve onu korumaya devam etti? Şimdi neden hızla onun varlığını aşamalı olarak sona erdirecek siyasi bir çözümden bahsediliyor? Neden Amerika, 7 Ekim 2023'ten sonra bölgedeki kartları tamamen yeniden karıyor gibi görünüyor?

Bu çalışma, bu sorulara, soruna yönelik köklü İslami çözümü ortaya koyan şerî bir sonuçla tamamlanan dört ana eksende analiz ederek cevap arayacaktır.

Birinci Eksen: Amerika'nın önceliği Esad'ı devirmek değil, aksine bir alternatif üretmekti.

1-1 Beşar Esad kişisel değil, işlevsel bir araçtır.

Esad rejimi on yıllardır Yahudi varlığıyla “güvenli” sınırları muhafaza ediyordu ki Amerika'nın istediği şey de buydu.

ABD, daha sonra BM raporlarında da ortaya çıktığı üzere, 2013 yılında kimyasal silahın kullanılması konusunda sessiz kalmıştır.

Bu nedenle Esad'ı devirme kararı onun işlediği suçlarla ilgili değil, aksine bir araç olarak hayatta kalmasının faydasıyla ilgiliydi. Kaynak: İnsan Hakları İzleme Örgütü - Suriye'de Kimyasal Saldırılar (Human Rights Watch – Chemical Attacks in Syria)

1-2 ABD'nin güvendiği alternatifin olgunlaşması

Amerika, (daha önce Özgür Ordu gibi) alternatif bir siyasi ve askeri cephe olarak sözde “ılımlı İslam'ı” desteklemiştir.

Heyet Tahrir el-Şam, savaşan bir gruptan hareketi kontrol etme gündemine hizmet eden idari bir varlığa dönüşmesi üzere tasarlanmıştır.

Kontrolü kaybetme korkusuyla hiçbir gerçek cihatçı grubun Şam'a doğru ilerlemesine izin verilmemiştir.

İkinci eksen: Yahudi varlığını korumak kırmızı çizgidir

Yahudi varlığının güvenliği, ABD’nin politikasında değişmez sabit bir ilkedir.

ABD, Lübnan'ın güneyinde reddettiği gibi Suriye'nin güneyinden de bu varlığa düşman herhangi bir gücün çıkmasını reddetmektedir.

Bu nedenle Esad'ın devrilmesinden önce, “geçici varlığa” yönelik yeni bir tehdidin ortaya çıkmaması gerekiyordu. (Kaynak: Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü)

Üçüncü Eksen: Önceliğin Çin'e doğru kayması, sonra da sürpriz

1-3 ABD dış politikasının Asya'ya doğru yönelmesi

Doğrudan savaşların (Afganistan ve Irak) başarısızlığa uğramasının ardından ABD'nin, ekonomik ve askeri rakip olarak Çin'e odaklanma yönünde kendini yeniden konumlandırması.

Orta Doğu'daki askeri varlığın azaltılması, Obama döneminden bu yana ABD yönetimlerinin önceliği olmuştur. (Analiz: Brookings Enstitüsü – Asya'ya Dönüş)

3-2 7 Ekim 2023 Sürprizi

Aksa Tufanı Operasyonu, ABD'nin tüm hesaplarını altüst etti:

Filistin davasını, küresel ölçekte yeniden ön plana çıkardı.

Arap halkı olarak giderek artan bir öfke patlaması oldu.

Ajan rejimleri utandırdı ve istikrarlarını tehdit etmeye başladı.

Bu nedenle Amerika şunlara başladı:

Öfkeyi kontrol altına almak için Mısır’ın "şekli tırmanışına" izin verdi.

Ürdün Kralı'nın halk hareketini absorbe etmesini destekledi.

İşleri kontrol altında tutmak için Türkiye'yi dengeleyici bir rol oynamaya teşvik etti.

Dördüncü eksen: Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme projesi

Amerika bugün, aşağıdaki yollarla bölgeye yönelik "yeni mimariyi" pekiştirme çabalarını hızlandırıyor:

Zayıf rejimlerin parçalanması ve yeniden şekillendirilmesi (Sudan, Yemen, Libya).

İran ile Türkiye ve Yahudi varlığıyla nüfuz paylaşımına yönelik anlaşmalar yapılması.

Bölgede Yahudi varlığının "meşru" bir devlet olarak kabul edilmesini sağlayacak yeni bir normalleşme dalgasının geçirilmesi. (Analiz: RAND Corporation – Yeni Orta Doğu Düzeni)

Peki bu gerçeklik karşısında İslam'ın tutumu nedir?

Bugün yaşananlar, Amerika'nın planlarını yerel araçlar ve bölgesel vekillerle uyguladığı modern sömürgeleştirme silsilesinin tekrarından başka bir şey değildir. Bugün herhangi bir Müslüman'a şöyle sorulsa: Bütün bunlarla nasıl yüzleşeceğiz? Cevap kısmi ya da geçici olamaz.

* Tek şerî çözüm, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıdır:

Beyaz Saray'ın rızasına değil, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti üzere biat edilen bir Halife.

Bağımlılığı ve bölünmüşlüğü sona erdiren siyasi bir vahdet.

Düşmanı caydıran ve Güvenlik Konseyi'nin onayını beklemeyen tek bir ordu.

Batı hegemonyasından bağımsız bir ekonomi.

Amerika'nın bugünkü hesapları ne olursa olsun, bir gün gelecek, kendisi ve bölgedeki ajanları için bir felaket olacak ve ümmet liderliğini, devletini ve İmamına Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti üzere biatini yeniden tesis ettiğinde doğrudan ümmetle karşı karşıya gelecektir. İşte o zaman her şey güzel olacak ve tüm bölgenin çehresi değişecektir. Batı, İslam beldelerini tehdit eden herhangi bir eylemde bulunmadan ya da bunu düşünmeden önce binlerce kez hesap yapacaktır. Yahudi varlığına gelince; işte o zaman onu bütün yeryüzünden kaldırmak günün bir piknik saatini alacak ve ne onu koruyacak bir toprak parçası, ne de gölgeleyecek bir gök olacak ve ondan hiçbir eser kalmayacaktır. İşte o gün müminler, Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir.

Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı Üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” [Ahmed]

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

İşte bu, bağımlılığı ve ihaneti sona erdirecek, Yahudi varlığını ezecek ve Amerika ile Batı'nın tuzağını püskürtecek tek alternatif hadari projedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Baha El- Hüseynî – Irak

Devamını oku...

Katar, Filistin Meselesini İslami Değil, İnsani Bir Mesele Olarak Değerlendiriyor!

Haber - Yorum

Katar, Filistin Meselesini İslami Değil, İnsani Bir Mesele Olarak Değerlendiriyor!

Haber:

Başbakan ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdulrahman bin Casim es-Sani, 30 Nisan'a kadar sürecek olan “Devlet Dışı Aktörlerin Küresel Güvenliğe Etkisi” başlıklı Küresel Güvenlik Forumu 2025'in yedincisinin açılışını yaptı.Küresel liderleri, hükümet yetkililerini, akademisyenleri ve güvenlik uzmanlarını bir araya getiren forum, uluslararası güvenlik ortamında meydana gelen değişiklikler ışığında, sınır ötesi terörist gruplar, özel askeri şirketler, suç örgütleri ve dijital suçlular gibi aktörlerin etkisi altındaki hükümet güvenlik çerçevelerinin karşı karşıya kaldığı zorlukları vurgulamaktadır. Açılış konuşmasında şunları söylemiştir: “Katar devletinin çatışmaların çözümüne yönelik vizyonu ateşkesler ve savaşların sona erdirilmesiyle sınırlı olmayıp, kolektif sorumluluk ve gerçek bir uluslararası taahhütle kapsamlı ve sürdürülebilir iyileşme için sağlam temeller inşa etmeyi de kapsamaktadır. Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında da şunları söyledi: En acı ve utanç verici olan şey, gıda ve ilacın bu savaşta bir silaha dönüşmüş olması, dar siyasi hedeflere ulaşmak için çocukların açlık ve soğuktan ölmesinin bir silah olarak kullanılması, halkın bir bütün olarak kuşatılması ve hesap sorulmaksızın yardımların elde edilmesi gibi en basit hakların bile engellenmesidir.” (Hükümet İletişim Ofisi-Katar, 28/4/2025)

Yorum:

Küfrün yönetimi altında dünya nasıl güvende olabilir ki?Sömürgeci kafir devletlerin çıkarlarını koruyan kukla rejimler varken nasıl güvenlik olabilir ki?Bu ajan rejimler Müslüman ülkelerdeki siyasi bölünmeleri ve Sykes-Picot sınırlarını korurken nasıl güvenlik olabilir ki?!

Sadece İslam ideolojisiyle yöneten bir devlette güvenlik olabilir; aksi takdirde ümmet, ister maddi kısıtlamalar isterse İslam temelinde yeniden kalkınmasının engellenmesi şeklinde olsun yöneticilerinin tuzaklarından kurtulamayacaktır.İkiyüzlü yöneticiler, efendilerini memnun etmek için İslam ideolojisini ve onun için çalışanları, terörizm ve aşırıcılıkla nitelendirmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.Yöneticiler, Gazze halkına uçaklardan yiyecek kırıntıları atmakla yetinmektedirler. Ayrıca yöneticiler hala Filistin meselesini, Filistin halkıyla sınırlamakta ısrar etmektedirler.

Gazze, İslam ümmeti ile ümmetin başına musallat olmuş ajan yöneticiler arasındaki büyük uçurumu ifşa etmiştir.Ümmet, orduların tüm mübarek toprakları kurtarmak için harekete geçmeleri çağrısında bulunurken, yöneticiler ise Yahudilerin ihlallerini onaylıyorlar, Gazze'deki katliamları gördükleri halde orduları buna yardım etmekten alıkoyuyorlar ve halklarını, Filistin meselesinin insani bir mesele olduğu konusunda kandırıyorlar.

Tüm bunlar, İslam ile hükmedecek ve İslam'ı tüm insanlara bir hidayet ve nur risaleti olarak taşıyacak Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesi dışında küresel bir güvenliğin olmayacağını vurgulamaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nizar Cemal

Devamını oku...

Hilafet Devleti'nde Kadın Hakları İptal Kültürüne Tabi Tutulamaz!

Haber - Yorum

Hilafet Devleti'nde Kadın Hakları İptal Kültürüne Tabi Tutulamaz!

Haber:

Prens Harry ve Meghan Markle'nin bağlı olduğu Archwell Vakfı, kurucusunun “Nehirden Denize” sloganını kullanması ve Yahudi varlığını “apartheid devleti” olarak nitelendirmesinin ardından ABD'li Müslüman bir kuruluşla ilişkisini sonlandırdı.Vakıftan toplamda yaklaşık 42.000 Sterlin tutarında iki hibe alan Milwaukee Müslüman Kadınlar Koalisyonu, ABD merkezli News Nation tarafından yürütülen bir soruşturmanın ardından artık destek alamayacağı konusunda bilgilendirildi.2024 yılında Müslüman toplumunun bir temsilcisi olan Sayın Necib şöyle yazmıştır: “İsrail'in" Filistin'i 75 yıl boyunca işgal altında tutması ve Gazze'de uyguladığı soykırım büyük bir zulümdür.Kalıcı bir ateşkes, apartheid "İsrail" devletinin silahlanmasına son verilmesini ve Filistin'in özgürleştirilmesini talep ediyoruz.Nehirden denize, Filistin özgür olacak. Denizden nehre, Filistin sonsuza kadar yaşayacaktır!”

Archwheel'in icra direktörleri James Holt ve Shona Knapp, Necib'e yönelik mesajında şunları söyledi: “Canan, kısa süre önce yazdığın ve kuruluşumuzun değerlerine aykırı olan bir yazıdan haberdar olduk. Bir kuruluş olarak farklı bakış açılarını ve geçmişleri kutluyoruz, ancak nefret dolu sözlere, eylemlere veya propagandaya karşı sıfır toleransımız vardır.”

“Project Welcome'ı başlattığımızda bunu, toplumun oluşturulmasında Afgan kadınlarına destek olmak için yaptık ve Milwaukee'deki kadınları desteklemek için yaptığımız çalışmadan dolayı gurur duyuyoruz. Kuruluşumuzun değerlerini yansıtan ve teşvik eden ortaklıkları destekleme taahhüdümüzü sürdürüyoruz.”

Yorum:

Archwell Vakfı, Afgan kadınların ABD'de bir topluluk oluşturmalarına destek olmak amacıyla hayırseverlik ve savunuculuk yoluyla "toplulukları yükseltme ve birleştirme" misyonuyla 2020 yılında kurulmuştur.

Bu çalışma yapılırken, Müslümanların bir şekilde Batı'nın laik gündemine göre tek konulu siyasette Batı versiyonuna bağlı kalacakları beklentisi vardı.Tabi ki bu mümkün değildir; çünkü Müslümanlar, ideolojilerini tamamen hayır işlerine veya bireysel toplumsal sorunları çözmeye dayandırmazlar.

Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlığa, güçlülerin zayıflar aleyhine karar vermeleri zulmüne yönelik bir çare olarak kamil risaleti tebliğ etmek için gelmiştir. Akıldan ve kişisel görüşlerin önyargılarından kaynaklanan kanunlar ve kurallar, kendilerine katılan her millet için her zaman kaosa ve acıya neden olmuştur. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغاً لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينŞüphesiz bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır. (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiya 106-107]

Müslümanın bu sessizliği, birkaç Dolar karşılığında satın alınmamalıdır. Bizim vacibimiz, ümmetin işlerinin tüm yönleri hakkında konuşmamız ve davet etmemizdir. Herhangi bir vacibin terk edilmesi imkansızdır. Hem İslami hem de İslami olmayan ilkelere sadık kalabileceğimiz şeklindeki bir fikri, Allah Subhanehu ve Teala'ya ve Rasulü'ne ihanettir. Sahabeler bu tür tavizleri asla kabul etmemiş ve İslam'ın egemenliğini hiçbir zaman pazarlık konusu yapmamışlardır. Gayrimüslimlerin egemen olduğu bir otoritenin varlığıyla herhangi bir anlaşmaya varmak mümkün değildir. Yahudi varlığının Müslümanlara karşı işlediği suçlar hakkında konuşmak bir utanç değildir, bilakis asıl utanç, Müslümanların hayatlarını ve onurlarını koruma görevlerini terk eden Müslümanların başındaki yöneticilerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed

Devamını oku...

Trump Netanyahu'ya Gazze'ye İyi Davranmasını Tavsiye Etti!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Trump Netanyahu'ya Gazze'ye İyi Davranmasını Tavsiye Etti!

Haber:

25/04/2025 tarihinde Rai Al-Youm internet sitesi, ABD Başkanı Trump'ın Papa Francis'in cenaze törenine katılmak için Roma'ya gitmek üzere uçağa binmeden önce yaptığı şu açıklamalarını yayınladı: Gazze'de acil ilaç ve gıda ihtiyacı olduğunu, ülkesinin bu yardımların ulaşmasını sağlamak için çalıştığını ve Netanyahu ile yardımların ulaştırılması konusunu görüştüğünü söyledi. Ve şöyle ekledi: “Netanyahu’ya, Gazze'ye iyi davranmak lazım dedim; bu insanlar acı çekiyor, çok ciddi ilaç ve gıda ihtiyacı var ve biz bununla ilgileneceğiz.”

Yorum:

Ne kadar naziksin ey Trump! Senden sonra gelecek olanlara yorucu bir şey bıraktın!

Amerika, 18 aydır süren Gazze'ye yönelik soykırım savaşının ana finansörüdür, çünkü bu onun ilk ve son savaşıdır ve Netanyahu ve onun varlığı, Amerika'nın elindeki araçlardan başka bir şey değildir ve onları istediği gibi hareket ettirmektedir. Eğer Gazze halkının çektiği acıları gerçekten durdurmak isteseydi, savaşı uzun zaman önce durdururdu ancak şu ana kadar bu savaşı sürdürmek için Yahudilere gerekli tüm silahları sağlamakta ısrar etmiştir. Nitekim 08/02/2025 tarihinde BBC internet sitesi, Amerika'nın Yahudi varlığına 7,4 milyar Dolar değerinde bomba, füze ve diğer ekipmanların satışını onayladığı haberini yayınladı. Bu ise 18 aylık soykırım süresince sağlanan yıkıcı silahlara ek olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca Trump kaç kez Hamas'ı, mahkumları serbest bırakmaması halinde cehennemin kapılarını açmakla tehdit etmiştir! Bu savaşın dizginlerini elinde tutanın ve onu kontrol edenin Amerika olduğunu vurgulamak için BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Jeffrey Sachs 13/04/2025 tarihinde şunları açıklamıştır: “ABD'nin desteği olmasaydı “İsrail” bir gün bile savaşamaz ve Gazze'de soykırım işleyemezdi. Suriye'deki durumdan ve bölgedeki çatışmalardan Amerika ve CIA sorumludur.” Tüm bunlardan sonra Trump gelmiş, Netanyahu'ya Gazze halkına karşı iyi davranmasını tavsiye ettiğini söylüyor!

Gazze'deki katliamları durdurmak sizin göreviniz ey Müslümanlar; çünkü kıyamet günü kardeşleriniz hakkında sorulacak olanlar sizlersiniz; bu yüzden ümmetin düşmanlarının yardım etmesini ya da sempati duymasını beklememeliyiz. Çünkü bizim yanmamız ya da yok olmamız onların umurunda değildir.Bizler, doğru planlandığı ve yönetildiği takdirde tüm Filistin'i kurtarabilecek ve Mescid-i Aksa'yı işgalcilerin iğrençliğinden arındırabilecek olan Tanca'dan Cakarta'ya uzanan iki milyardan fazla Müslüman'dan oluşan büyük bir ümmetiz.Gazze'de çocukların saçlarını ağartan katliamlar, ümmetin Rabbani alimlerinin ve İslami hareketlerin liderlerinden ciddi bir tavır sergilemesini gerektirmektedir. Zira onlar, ümmetin umudu ve odak noktasıdır; o halde onlar öfkeli ümmeti, öfkelerini boşaltmak ya da bildiriler yayınlamak için gösteri ya da yürüyüşlerde yönlendirmesinler, bilakis onu, komplolar kuran ve kararlar alan tiran yöneticilerin saraylarına yönlendirsinler. Böylece ne kadar büyük fedakarlıklara yol açarsa açsın bu tiranları ayaklarının altına alıp ezsinler; zira artık bu işin daha fazla geciktirilmesi mümkün değildir. وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir.” [Tevbe 105]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Ebu Hişam

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER