Cuma, 06 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/08/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Devlet, Vahşi Bir Soykırımın Yaşandığı Bir Dönemde Halkı, Sahte Bir Bağımsızlık Kutlamaya Zorluyor!

Ürdün halkı, sözde bir bağımsızlık mı kutlayacak? Oysa daha dün Gazze’de nöbet tutan o fedakâr doktor anne, soykırım canavarlarının bombalarıyla bir anda dokuz evladını toprağa verdi. İnsanlık böyle bir vahşeti daha önce görmedi!

Yahudilerin katliam, açlık ve yıkım sahneleri karşısında İslam kardeşliğinin duyguları bu kadar mı köreldi? Allah’ın emrettiği gibi onlara yardım etmek şöyle dursun, kalplerimiz bile sızlamıyor artık!

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Ümmet, ordularının harekete geçmesini beklemeye, hatta yaslılarla, yetimlerle ve açlarla kader birliği yapmaya alışmış görünüyor. Oysa Allah bizi, diğer insanlardan farklı olarak tek bir ümmet kılmıştır!

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ“Şüphesiz bu, tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” [Enbiya 92]

Hayır! Vallahi hayır! Ürdün halkı kayıtsız değil, damarlarındaki kan, Gazze’deki kardeşlerine yardım edememenin acısıyla yanıyor! Rejim bunu çok iyi biliyor; işte bu yüzden onların öfkesinden korkuyor. Bu nedenle, halkın duygularını, sözde bir bağımsızlık masalına kanalize etmeye çalışıyor. Ama bu nasıl bir bağımsızlık? Ülke sömürgeci kâfirlerin askerî üsleriyle dolu, ekonomi uluslararası sömürge bankalarının elinde ve millet için tek bir bağımsız karar bile alamıyor. Yahudi varlığının birkaç kilometre ötede işlediği vahşeti adeta bir turist gibi izlemekle yetiniyor. Kibirli ve küstah Yahudi varlığı, cezasız kalacağından emin olmasaydı, bu insanlık dışı soykırımı bu denli pervasızca işleyebilir miydi?

Bağımsızlık maskesi altında Ürdün’ün semalarını renkli ışıklarla süsleyenler, Gazze’nin kan kırmızısına boyanan gökyüzüne hiç mi bakmıyorlar? Devlet medyasında Ürdün’ün ekonomik başarılarını ballandıra ballandıra anlatanlar kimler? Ülke borç içinde, işsizlik almış başını gidiyor. Yeraltı kaynaklarını yabancılara satıyor, yolsuzluk yüzünden su bile bulamıyor. Bütün bunları da metamorfoz Yahudi varlığı ile ilişkileri normalleştirmek için bahane ediyorlar! O kimseler rejim ve adamları değil mi?

Gerçekte bağımsızlık fikri, tek bir dini, tek bir inancı ve aynı akide bağını paylaşan tek bir ümmeti parçalamak ve bölmek için ortaya atılmış sömürgeci bir çağrıdır. Bu ümmet, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de tesis ettiği ilk İslam devletinden 1924’te asrın mücrimi Mustafa Kemal’in eliyle yıkılışına dek tek bir siyasi sistem uygulaya gelmiştir. Hilafetin yıkılışının ardından sömürgeci kâfirler, İslam beldelerini parçalayıp elliyi aşkın cılız devletçiğe bölme fırsatı yakalamışlardır. Her biri çatışmaya gebe suni sınırlarla çevrili bu devletçiklere, kendilerinin yetiştirdiği, emirlerine amade ve makamlarını korumak için ulus-devlet dogmasını benimseyen idareciler yerleştirmişlerdir. Her birine, İslam devletinin şanlı tarihinde kopuk uydurma milli tarihler uydurmuşlardır.

Sözde bağımsızlık kutlamalarını organize eden ve halka dayatan aslında bizzat yönetimin kendisidir. Gazze’deki kardeşlerinin çaresizliğine öfkelenen halkı susturmak için gösterişli törenler düzenliyor, yapay bir tarih anlatısıyla, ümmete kendi döneminde asla yaşanmamış bir zafer bahşetmeye çalışıyor! bunu da, aslında gerçek dışı ve temelsiz düşüncelere dayanan, aşağı seviyeli bir vatanseverlik anlayışıyla yapıyor. Bu anlayışı, ümmetin doğal ve ideolojik bağı olan İslam kardeşliğinin yerine koymaya çalışıyor. Oysa ümmeti bir araya getiren inanç temelli bağı unutturmak için ortaya atılmış bu yapay milliyetçilik, ümmeti parçalamaktan başka işe yaramaz. Oysa yapılması gereken belli: Allah’ın kurallarına uyarak O’nun rızasını kazanmak, din kardeşlerimize sahip çıkmak, işgal altındaki yerleri kurtarmak ve sömürgecileri bölgemizden atmaktır. Sözde bağımsızlık kutlayanlar, gerçekte sınırların korunmasında ve Müslümanların birliğini engellemede çıkarı olanlardır. Onlar için, Yahudi varlığıyla ve Amerika’yla yaptıkları anlaşmalar, ezilen Müslümanlara yardım etmekten ve Allah’ın rızasını kazanmaktan daha önceliklidir.

Bu rejim, İslam’ı hem inanç hem yönetim biçimi olarak savunan herkesi tehdit ediyor, susturuyor, zindanlara atıyor! Allah’ın emirlerini hayata taşımak isteyenlerin sesini kesmek için “vatan sevgisi” maskesi takmış dalkavukları ekranlara taşıyor. Onlar zalimlerin dostudurlar. Allah’ın şu buyruğu tam da bunlar için geçerli!

رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا “Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar.” mı diyecekler?” [Ahzab 67] Bütün bu baskılar, ümmeti yıldırmak bir yana; azmini bileyecek, öfkesini büyütecektir! Ve bu ümmet, onu bu zillete mahkûm edenleri asla unutmayacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنِ امْرِئٍ يَخْذُلُ مُسْلِماً فِي مَوْطِنٍ يُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ، وَيُنْتَقَصُ فِيهِ عِرْضُهُ إِلا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنِ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْطِنٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَتُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ إِلا نَصَرَهُ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ“Her kim bir Müslüman’ın saygınlığının kaybolacağı, onurunun zayıflayacağı bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini arzu ettiği yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana onurunun zayıflayacağı ve saygınlığının yitirileceği bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini arzu ettiği bir yerde yardım eder.” Öyleyse, bu hadisin neresindesiniz bir bakın! Devletin, varsayımsal bir bağımsızlık anlatısını pekiştirmek için düzenlediği sembolik törenlere ayırdığı kaynaklar ile İslam kardeşlerinize gösterdiği kayıtsızlık arasındaki tezadı fark edin artık.

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” [Ali İmran 103]

Devamını oku...

Bayram Sevinciyle Gazze’nin Gözyaşları Arasında: Silahlı Kuvvetler Mensuplarına Bir Çağrı

Müslümanlar Kurban Bayramı’nı çocukları ve eşleriyle kutlamaya hazırlanırken, Pakistan’ın nükleer ordusundaki ve ümmetin diğer tüm ordularındaki samimi askerlere ve subaylara bir çağrıda bulunuyor, onlara Mübarek Toprak Filistin ve Gazze’deki halklarını, kadınlarını, çocuklarını, yaşlılarını ve erkeklerini yüzüstü bıraktıklarını ve ellerinden geldiği halde onlara yardım etmediklerini hatırlatıyoruz.

Onlara Kudüs’ün düşüşünden (H.583/M.1187) sonra bir daha asla tebessüm etmeyen, üzüntüsünden ağır hastalığa yakalanan ve “İslam beldelerinin bir bir düştüğünü görmek beni ne kadar acıtıyor!” diyen gerçek bir askeri deha ve hakiki bir savaşçı olan Selahaddin Eyyubi’yi hatırlatıyoruz. Hatta Hıttin Savaşı’ndan sonra Kudüs’ü Haçlılardan geri aldıktan sonra bile şehre mahzun bir çehreyle girmiş, fethin verdiği sevinç bile onun içindeki elemi dindirememişti. Neden üzgün olduğu sorulduğunda ise “Bu şehirde böylesine büyük felaketler yaşanmışken nasıl sevinebilirim?! Müslümanların çektiği acılar yüreğimi dağlarken nasıl gülebilirim?! diye yanıt vermişti. Selahaddin için Kudüs’ün fethi, bir övünç vesilesi ve fahr kaynağı değil, Allah’a karşı yerine getirilmesi gereken bir borçtu. Yegane amacı ümmetin mukaddesatını savunmaktı, zafer çığlıkları atmak değil!.

Selahaddin’in Kudüs’ün fethi öncesi ve sonrasındaki ruh hali işte böyleydi. Ne gariptir ki, Haçlıların Kudüs’te öldürdüğü 70 bin Müslüman, sadece son iki yılda Gazze ve Batı Şeria’da Siyonistlerce öldürülenlerin sayısına ya eşittir ya da daha azdır! Ey subaylar ve askerler! Şimdi kendinize bir sorun: Sizin haliniz, kendinize rehber edindiğiniz o büyük kumandanın haline benziyor mu? Yoksa sizler bayram tatilinde çocuklarınızı ziyaret etmeye, ailenizle bayram neşesi yaşamaya mı hazırlanıyorsunuz? Yoksa Gazze’de yaşanan ve hâlâ devam eden katliamların Lahor, Dakka veya Kahire’deki bir kesimhanenin günlük işleri kadar bile önemsiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?!

Eğer kalbiniz gerçekten Selahaddin’in kalbiyle aynı duyguları taşıyorsa, nasıl tat alırsınız bir dostla kucaklaşmaktan ya da eşlerinizin yanında huzurla uyumaktan? Halbuki sizler, ilk kıblemiz ve üçüncü haremimiz için, Selahaddin’in yaptıklarının onda birinin onda birini bile yapmadınız. “Eğer ‘Biz kendimizi o büyük insanlarla nasıl bir tutarız?’ diyecek olursanız, bu durumda sizler de Müslümanlara hıyanet edip aleyhlerine tuzaklar kuran, Yahudilerin safına geçip onlara arka çıkan güruhtan mısınız? O vakit, Allah Teâlâ’nın buyurduğu üzere, ha Firavun’la ha Haman’la ha zalim Firavun’un askerlerinden ne farkınız kalır?

إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ “Doğrusu Firavun da, Haman da, askerleri de yanılıyorlardı.” [Kasas 8] Mahşer günü Cehennemde onlarla beraber haşrolunmaya gönlünüz razı gelir mi? Allah sizi böyle bir akıbetten muhafaza eylesin! Ey aziz kardeşlerim, sizler Selahaddin’in soyundansınız! O ne bir peygamberdi ne de bir kral… o da sizin gibi iman eden, sizin gibi Allah’a umut bağlayan bir insandı. Sakın ha, üç günlük aldatıcı bir dünya için ebedi hayatını satan o ödlek yöneticilerin vesveselerine itibar etmeyin.

Şehitlerinin acısıyla tutuşan ve onların intikamını almaya ant içen Müslümanların bu derin kederi, sadece ordudaki mücahitlerin değil, bütün bir ümmetin yüreğine işlemişti. Tarih kitapları, Endülüs’ün düşüşüne üzülen Kuzey Afrika ve Şam’daki Müslümanların günlerce kutlama yapmadığını, aylarca yas tuttuklarını yazmaktadır. Kudüs düştüğünde ve Mescid-i Aksa’da katliam yaşandığında, bütün İslam âlemini hüzün ve keder kaplamıştı, Müslümanlar ne düğün dernek kurmuşlar ne de bir şenlik yapmıştılar, hatta Osmanlı Halifeliği’nin Sultanları bile Avrupa’da bazı şehirleri kaybettiklerinde saraylardaki şenlikleri yasaklar ve resmi yas ilan ederlerdi. Yavuz Sultan Selim’in şöyle dediği aktarılır: “İslam toprakları tehdit altında olduğu sürece ne yemeğin tadı, ne uykuda huzur, ne de kalbin neşesi vardır.”

İşte bütün bu örnekler, toprakları alınan, kutsalları kirletilen, canlarına kıyılan Müslümanlar için yas tutmanın imanın bir parçası olduğunu kanıtlamaktadır. Geçmişteki âlimler ve sultanlar, bu tür musibet anlarında sevinmeyi Allah’a, Peygamberine ve müminlere ihanet kabul ederlerdi. Peki ya bugün, mahlûkatın en alçağı olan Yahudilerin işlediği cinayetler karşısında susanlar için ne demeli?! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ne kadar da doğru söylemiştir:

مَنْ لَا يَهْتَمُّ بِأَمْرِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْ، وَمَنْ لَا يُصْبِحُ وَيُمْسِي نَاصِحاً لِلَّهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِإِمَامِهِ وَلِعَامَّةِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْMüslümanların derdiyle dertlenmeyen, onlardan değildir. Kim de sabah akşam Allah’a, Rasûlü’ne, Kitabı’na, imamına (yöneticisine) ve tüm Müslümanlara nasihat etmezse, o da onlardan değildir.” [Taberani]

Korkak ve cani Yahudilerin hava saldırısında dokuz çocuğunu ve eşini kaybeden Alaa el-Neccar’ın yürek dağlayan öyküsü mutlaka ulaşmıştır size. O kalbinin dokuz parçasını toprağa verirken, siz nasıl olur da afiyetle yemek yiyebiliyor, başınızı yastığa koyabiliyorsunuz? Gazze’de onun gibi binlerce kadının, binlerce annenin son iki yıldır evlat acısıyla paramparça olduğunu bilmiyor musunuz? Halife Mu’tasım’ın, Ammuriye’den ‘yetiş ya Mu’tasım!’ diye feryat eden tek bir kadının feryadını duyması, koca bir orduyu harekete geçirmeye yetmişti. Sind’deki kadınların zalim kral Dâhir Şah’ın zulmüne karşı yardım çağrısında bulundukları haberi ulaşınca, Haccâc bin Yusuf, Muhammed bin Kâsım komutasında bir ordu gönderip o kralı öldürtmüş ve iffetli Müslüman kadınların intikamını almıştı. O halde, Allah aşkına söyleyin, Filistin’in o necip kadınlarından binlercesinin imdat çığlıkları göklere ulaştığı halde neden hala cevap vermiyorsunuz? Nasıl hala yemek yiyebiliyor, su içebiliyor, rahat uyuya biliyorsunuz?!

Peygamberimizin siyerinde ve Raşit Halifeler zamanında kadınların, eşlerini savaşa gitmeye teşvik etmek için ya da korkaklıklarına tepki göstermek amacıyla onlarla birlikte olmadıkları rivayet edilir. Tebük Seferi esnasında bazı kadınlar, kocalarının cihada çıkmakta gönülsüz davranmaları üzerine onlarla beraber olmayı reddetmişler, “Ya Allah yolunda cihada gidersin, ya da bana yaklaşamazsın” diyerek onları cihada teşvik etmiştiler. İçlerinden biri kocasına “Allah yolunda cihada çıkana kadar yatağıma adım atma.” demişti. Ömer-ül Faruk, cihattan kaçınanlara ceza verir, anaları, eşleri gazaya teşvik ederdi. Hatta bazı kadınlar o kadar ileri giderdi ki, kocalarına, ‘Eğer Allah yolunda savaşa gitmezsen, beni boşa!’ derlerdi. Ümmü Hakîm bint el-Haris’in, bir zamanlar İslam’ın en amansız düşmanlarından olup sonradan hidayete eren İkrime bin Ebî Cehil’i savaşa gitmesi için teşvik ettiği rivayet edilir. Sefere çıkana kadar Ümmü Hakîm’in yatağını ayırdığı, bunun üzerine İkrime’nin savaşa katıldığı ve Yermük’te şehit düştüğü anlatılır.

İslam ordularındaki subay ve askerlerin ihmali ve kayıtsızlığı, korkunç neticeler doğurur, vebali ağır olur. Güç ve kudret onlardadır; mazlumları savunmak, Müslümanların namusunu korumak onların asli vazifesidir. Onlar sıradan insanlar gibi değildir. Cihattan geri duranlar, erkekliklerini ve onurlarını kaybederler! Ömer RadıyAllahu Anh, cihattan geri kalanları alenen ayıplar ve “Şer’i bir özür olmadan cihadı terk edenin şahitliği kabul edilmez” derdi.

Size, ‘Çok geç olmadan hatalarınızı telafi edin’ demiyoruz, zira gerçekten artık çok geçtir! Bunun yerine ihmallerinizi telafi edin, Allah’tan af dileyin ve yola koyulun diyoruz! Hazırlıklı olun ya da olmayın, kardeşlerinize yardım edin! Raşidi Hilâfet Devleti’ni kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir’deki kardeşlerinize nusret verin! Zira Hilafet, Allah’ın indirdikleriyle hükmedecek, İslam beldelerini kurtarmak, Filistin, Keşmir, Burma Rohingya ve diğer ülkelerdeki mazlumlara yardım etmek için orduları harekete geçirecektir. Bu ülkelerdeki mazlumlar, sizin o hain, korkak komutanlarınızdan ve idarecilerinizden artık ümitlerini kesmişlerdir. Tek umutları artık sizsiniz. O halde Dr. Alaa en-Neccar’ın ve bu ümmetin diğer asil kadınlarının çağrısına icabet edecek misiniz? Muhammed Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in havuzunun başında Selahaddin, Muhammed bin Kasım ve Halid bin Velid ile birlikte buluşacak mısınız? Yoksa zulme ortak olup Firavun’la, Hâmân’la ve onların gölgesindeki zararlı yöneticilerle birlikte cehennemdeki yerinizi alacak mısınız? Bu günler, aklı olan ve kalbinde zerre kadar iman bulunan herkesin, gerçekte neye layık olduğunu seçmesi için bir imtihan ve sınanma günleridir. Bilin ki, nihai kurtuluş takva sahiplerinindir.

وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ“Rabbinizin mağfiretine ve Allah’tan korkanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun.” [Ali İmran 133]

انفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” [Tevbe 41]

Devamını oku...

Feminist Örgütlerin ve LGBT Hareketlerinin Müminler Arasında Fuhşiyatı ve Hayasızlığı Yayacak Raddeye Gelmeleri, Müslümanların İffet ve İzzetine Yapılmış Alçakça Bir Saldırıdır

Beyrut Amerikan Üniversitesi Tıp Merkezi’ne (AUBMC) bağlı “Kadınlar için Bütüncül Cinsel Sağlık Programı” (Women Integrated Sexual Health Program) adı altında faaliyet gösteren bir derneğe mensup iki eşcinsel kadın, Lübnan Eğitim Bakanlığı’nın koordinasyonuyla Trablus’taki bir kız lisesini ziyaret etti. Daha sonra bu iki kişinin, bariz ve skandal bir şekilde ahlaksızlığı teşvik ettikleri ve kız öğrencilere uygunsuz konular anlatıp müstehcen görseller gösterdikleri iddia edildi. Bu rezalet üzerine okul idaresine giden veliler, okul yönetiminin ‘Onlar buraya Milli Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı’nın talimatıyla geldiler’ savunmasıyla karşılaştılar!

İşlenen bu alçakça fiiller ve ilgili çevrelerin suçu örtbas etmek için sıraladığı, cürümden beter mazeretler karşısında, daha fazla lafa gerek duymaksızın yetkilileri; sert, kararlı ve herkesin göreceği tedbirler almaya çağırıyoruz. Bu yetkililer şunlardır:

- Başbakan Nevaf Selam. Bakan Rima Karami’nin başında bulunduğu Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı, Başbakan Nevvaf Selam’ın başkanlığındaki hükümete bağlıdır. Başbakan’ı, Bakan’ın görevlerini askıya almaya, hesap sormaya ve eğer Bakanlığın bu olayla ilgili herhangi bir bağlantısı olduğu kanıtlanırsa, görevden alınması da dahil olmak üzere gerekli tüm adımları atmaya çağırıyoruz.

- Lübnan İçişleri Bakanlığı. Bakanlığa bu derneğin faaliyetlerini derhal dondurması, dernek yöneticilerini ve kızlarımız arasında fuhşu yayma girişiminde bulunan iki çalışanı sorgulamak üzere bakanlığa çağırması çağrısında bulunuyoruz. Bu kişilerin, güya yasal bir koruma altındalarmış gibi hareket etmeleri kesinlikle kabul edilemez. Kimse, ‘yasal kılıf’ arkasına saklanarak toplumun değerlerini kirletemez! Ahlaksızlığı yaymak için kullanılan her türlü araç ve yöntemin sahiplerinden hesap sorulması şarttır, hatta farzdır!

- Trablus ve Kuzey Lübnan Eğitim Müdürlüğü. İlgili okulun bağlı olduğu bu müdürlüğe, olayı detaylı bir şekilde inceleyip soruşturması, bu iğrenç fiilden tamamen uzak olduğunu kamuoyuna deklare etmesi ve ‘Ne hakla herhangi birinin kız öğrencilerle baş başa kalmasına izin verilmektedir?’ sorusuna bir açıklık getirmesi yönünde çağrıda bulunuyoruz. Kız öğrencilerle yalnız görüşme talebi ile başlı başına rahatsız edici ve şüphe uyandırıcı bir durumdur.

- Beyrut Amerikan Üniversitesi. Bu derneklerle ilgili işlerden sorumlu yetkili birimi, Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı’na bağlı üniversitelerle ilgili birim tarafından derhal sorgulanmalı ve eğer olayla bağlantısı sabit görülürse, hakkında gerekli tüm işlemler yapılmalıdır.

- Genel olarak Müftülük (Darü’l-ifta) ve özel olarak Trablus Müftülüğü. Bu kurumları, yaşanan olayı resmi olarak incelemeye ve ‘ahlaksızlığı yayma ve müstehcen yöntem ve araçlar kullanma’ başlığı altında, gerekli hukuki süreçlere başlatmaya çağırıyoruz.

Bu olay her ne kadar adı geçen okulda ortaya çıkmış olsa da, başka yerlerde neler olup bittiğini, kimlerin iyi niyetle ya da kötü niyetle bu tür olayları örtbas ettiğini kim bilebilir? Bu sebeple, alınacak önlemler kararlı ve köklü olmalı; bu tür fiiller daha gerçekleşmeden önlenmelidir. Zira olay olduktan sonra sadece sorumluluktan kaçmak ya da dinine, namusuna düşkün insanların öfkesinden çekinerek durumu toparlamaya çalışmak asla yeterli değildir.

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, bu olayın görmezden gelinmesinin ciddi sonuçları olacağı konusunda uyarıyoruz. Aileleri, âlimleri, öğretmen ve öğretmenleri, ayrıca sapkınlık ve radikal feminizmle mücadele eden tüm tarafları güçlü ve etkili bir şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu mesele yalnızca açıklama ve özür metinleriyle geçiştirilemez; bu derneklerin varlığına ve faaliyetlerine karşı açık ve somut adımlar atılmalıdır. Bir zamanlar Amerikan hükümetlerinin gözbebeği olan bu dernekler, artık ABD’de bile istenmiyor! Bizzat kurucuları bile bunları sınırlıyor; peki biz neden hâlâ ülkemizde barındırıyoruz?! Amerika’nın ihraç ettiği bu çürük fikirler, bugün ülkemizde kanserli hücre gibi yayılıyor! Bu yüzden ilgili merciler, yalnızca bu çirkin davranışın faillerine değil, bu fikri ve örgütsel sapmayı taşıyan yapıların kendisine karşı da kesin ve caydırıcı tedbirler almalıdır.

قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُوا بِاللهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ“De ki: Rabbim, açığıyla gizlisiyle her türlü hayasızlığı, günahı, haksız yere saldırıyı, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ve hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı haram kılmıştır.” [Araf 33]

Devamını oku...

İnsanlığın Ölümünü İlan Etmenin Zamanı Geldi

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İnsanlığın Ölümünü İlan Etmenin Zamanı Geldi

Ümmetin ordularının eylemsizliğinden ve yüzüstü bırakmasından bahsetmek ve tüm insanlığın ölümünü ilan etmek mecaz değil, bilakis bir hakikattir. Biz bunu kanlı gözyaşları içinde ve kalplerimiz parçalanarak söylüyoruz ve biz gerçekten bir taziye evinde yaşıyoruz. 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren tüm dünya ülkeleri tarafından desteklenen Yahudi devleti, Gazze'deki halkımıza karşı soykırım savaşı başlattı. Biz ve Gazze halkı, insanlığın harekete geçerek bu katliamı durdurmasını bekliyorduk ama Yahudiler her katliam işlediklerinde bizler ve onlar şöyle dedik: Belki bu son olur, belki dünyadaki insanlık duyguları harekete geçer, katliamlar durur ve sahife yırtılır. Ama Yahudi varlığı giderek daha fazla suç işler hale geldi ve Amerika ile Haçlı ittifakı, her bir Yahudi Gazze halkını öldürmekten başka bir işe yaramayan kasap bir askere dönüşene kadar öldürmeye devam etsin diye ona silah, siyasi ve ekonomik desteğini artırdılar. Öldürme sektörü dışında varlıklarının tüm sektörleri durdu ve durum öyle bir noktaya geldi ki, askere alınmak hiç akıllarına bile gelmeyecek olan kadınlar ve yaşlıların yanı sıra din adamları bile askere alındı. Buna karşılık Amerika ve müttefikleri üretim sektörlerindeki eksiklikleri gidermek için Yahudilere para, silah, gıda ve işçi sağladıkları gibi kendilerini Gazze ve mübarek Filistin halkını öldürmeye adamaları için de her şeyi sağladılar.

Aylar geçtikten ve bu katliamların yılları sayılmaya başlandıktan sonra, insanlık bunları durdurmak için harekete geçmedi ve dünyanın çeşitli başkentlerinde katliamları kınamak için sokağa çıkan nispeten “çok sayıda” insan, milyarlarca dünya nüfusuna kıyasla gerçekten çok azdı. Ayrıca bu kalabalıklar, devam eden suçun ağırlığıyla hiç orantılı olmayan barışçıl protestolarla sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla onlar, sanki suçluyu yakalayıp engelleyerek ondan intikam almaktan aciz olan biri gibi sadece çocukları ve kadınları katleden, evleri yakıp onları sakinlerinin başlarının üstüne yıkan bir suçluya karşı bağıran kimse gibidir. Bununla birlikte insanlık şunu yapmakla sınırlı kalmıştır: Asrın katliamına karşı izinli ya da yarı izinli bir şekilde haykırmak. Her protesto, sanki üzerlerine düşeni tamamen yerine getirmişler gibi günlük hayata dönüşle sonuçlanmıştır; bu yüzden insanlığın duygularının öldüğünü ve onun ruhsuz cesetlere dönüştüğünü ilan etmek Gazze halkının ve bizim hakkımızdır.

Gazze halkı, katliamların tekrarlanmasının milyarlarca ümmeti yöneten rejimleri utandırarak onların katliamları durdurmak için harekete geçeceklerini düşünüyordu; ancak katliamlar daha da şiddetlendi ve bu rejimler Yahudilerin yanında yer aldıklarını ve Amerika'nın emirlerine itaat ettiklerini teyit ederek Yahudi varlığına, öldürmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi temin ettiler. Bakın işte Türkiye'nin ikiyüzlüsü, Yahudilere Türk fabrikalarının hayati ürünlerini temin etti ve Ebu Leheb'in soyundan gelen bu kişi Yahudilere sebze ve meyve sağladı ve Gazze halkının ise ümüğünü sıktı. İşte Mısır'ın Firavunu da Gazze halkına şantaj yapıyor, kanlarının ticaretini yapıyor, ihtiyaçlarını istismar ediyor ve Yahudilere ordunun gıda fabrikalarında üretilen malları temin ediyor. Müslümanların başındaki diğer yöneticiler de Yahudilere destek verme ve Gazze halkını yüzüstü bırakma konusunda o lanetli komşularından daha az utanç verici ve rezil değillerdir. Hatta onların durumu öyle noktaya ulaştı ki orkestralarına yeni bir nefer daha eklediler; bu kişi de dün mücahitlere Şam ile sınır kalmayacağını, bilakis Aksa'da namaz kılacağını vaat etmişti ama onun da bizi yüzüstü bırakma konusunda diğer zararlı yöneticilerden geri kalır yanı yoktur. Dahası bu rejimlerin durumu, Gazze halkını daha fazla katletmesi için Amerika ve Yahudiler güçlensin diye Trump'a kasalarını boşaltma noktasına kadar ulaşmıştır; bu yüzden bizim, bu rejimlerin ölümünü ilan etmekle kalmayıp, bilakis cesetlerinin de burnumuzun direğini sızlatacak şekilde kokuştuğunu ilan etmemiz hakkımızdır.

Aylar boyunca Gazze halkı, kanlarının akmasından dolayı kendilerine yardım etmesi için Müslüman orduların mücahitlik duygularını harekete geçireceğini sanmışlardı; ama onlar sabah akşam spor yapıp kaslarını çalıştırıyorlar ve kılıçlarını bileyliyorlar ama bu, ümmetin düşmanlarıyla savaşmak için değil, bilakis yaslı ümmetin “ayaklanmasıyla” mücadele etmek, sömürgecinin çizdiği sınırları korumak ve sözde “barış gücü” adı altında sömürgeci kafirlerin çıkarlarını korumak içindir ama kendi ciltlerinden olan mustazaf evlatları için barışın sağlanması bunun dışındadır.

Hükümlerin cahili olanlar için Gazze halkına destek olma konusundaki görevlerini araştırmak için yeterli olan bu sürenin ardından, Rabbimin merhamet ettiği kimseler hariç -ki onlar azınlıktadır- alimler başlarını kuma gömmüşlerdir. Başta “Müslüman Alimler Birliği” olmak üzere çoğunluğa gelince; on beş aydan fazla bir süre boyunca fetva yayınlamakla yetindiler, Allah'ın kendilerine emrettiği gibi ümmeti cihada teşvik etmediler, bilakis cihada cevap vermemekle yetindiler, onlar ve alimleri ve öğrencileriyle Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in minberine çıkan diğer alimler, Gazze halkına yardımın dua ile olacağını vurguladılar. Hatta içlerinden biri, duanın nükleer silahtan daha güçlü olduğunu söyledi ve direnişten sünnete göre cihat etmesini talep ettiler! Alimlerin bu hayal kırıklığı ve zayıflığından dolayı Gazze halkının onlardan ümidini kesmesi hakkıdır.

Gazze halkı tüm insanlıktan ve İslam beldelerindeki mevcut rejimlerden umudunu kesmiştir; onların tek dayanakları, kendilerine hiç ummadıkları yerden yardım gönderecek olan tek ve kahhar olan Allah'tır; umulur ki bu yakında olur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Normalleşme, İhanetlerden Bir Aşamadır Ancak Sonuncusu Değildir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Normalleşme, İhanetlerden Bir Aşamadır Ancak Sonuncusu Değildir!

Haber:

Birçok haber ajansı, Yahudi ordusuna bağlı Golani Tugayı'ndan askerlerin Fas'ta “Afrika Aslanı” adı verilen askeri tatbikata katıldığını bildirdi; bu tatbikata, ABD ve diğer Arap ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülke askerleri katıldığı gibi bazı kanallar da, tünellere baskın için ortak tatbikatlar sırasında Yahudi varlığının askerlerinin görüntülerini ve videolarını yayınladı.

Yorum:

Yahudilerin Gazze ve Batı Şeria halkına karşı bir buçuk yıldır uyguladığı soykırım ve durmak bilmeyen kan şelalesinin yanı sıra aynı şekilde Arap rejimleri de bizi, ulaştıkları ihanetin boyutuyla hayrete düşürmekten, alçaklık ve çöküşün bir sınırı olmadığını her an ve her saniye kanıtlamaktan hiç vazgeçmediler.

Gazze'deki çocukların, Mısır rejimi tarafından kuşatılmış bir şekilde açlık çektikleri, Körfez'den Ürdün'e geçen yardım konvoylarının Yahudi varlığının ihtiyaçlarını karşılamak için yola çıktıkları ve Arap ülkelerinin sınır dışı edilerek serbest bırakılan tutukluları kabul etmeyi reddettikleri bir sırada, hala bu varlığın katil elçileri ağırlanmaya ve elçilikleri korunmaya devam edildiği gibi; bazı yabancı ülkeler, Yahudi varlığının soykırım silahlarıyla yüklü gemilerinin limanlarına yanaşmasını reddettikleri bir sırada Fas rejimi gibi bu rejimlerin limanları, bu gemileri kabul ediyorlar ve Mısır rejiminin yaptığı gibi de Süveyş Kanalı'ndan geçmelerine izin veriliyor.

Bakın işte onlar (rejimler), mübarek topraklardaki on binlerce şehidin ardından askerlerini harekete geçiriyorlar; bu ise halkına yönelik saldırıları püskürtmek veya çocuklarının açlık, bombalama ve yakma yoluyla öldürülmesinin intikamını almak için değildir. Bilakis bu, düşmanlarıyla tatbikatlar yapmak için olduğu gibi geri döndüklerinde ellerini yeniden Gazze'nin çocuklarının ve mücahitlerinin kanına bulaştırsın diye özellikle tünellere baskın yapma simülasyonları üzerinde Yahudi varlığının askerleriyle eğitim yapmak içindir.

Mübarek topraklarda katliamlar işlerlerken Yahudiler ve Hıristiyanlarla aşağılık bir şekilde dostluk kurmak ve onlara yardım etmek, ihanetle dolu son derece çirkin bir manzaradır.Nitekim Allahu Teala, bunu yapanların onlardan olduğunu haber vermiş olup bu rejimlerin hakikati ise onların bizzat onlardan (Yahudiler ve Hıristiyanlar) olduğudur.Ayrıca Allahu Teala, bunun akıbetinin vahim olduğunu da haber vermiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ * فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشَى أَن تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللهُ أَن يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِّنْ عِندِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنفُسِهِمْ نَادِمِينَEy iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. Kalplerinde hastalık bulunanların “Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların dostluklarını kazanmaya çalıştıklarını görürsün. Umulur ki Allah müminlere katından bir fetih veya bir emir getirir de onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olurlar.” [Maide 51-52]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yusuf Ebu Zer - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Uluslararası Para Fonu, Mısır'ı Felakete Sürüklüyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Uluslararası Para Fonu, Mısır'ı Felakete Sürüklüyor!

Haber:

Al-Masry Al-Youm internet sitesinde 21 Mayıs 2025 Çarşamba günü, Başbakan Mustafa Medbuli'nin, Uluslararası Para Fonu'nun Mısır'a şartlar koşmadığını, bize hiçbir şey dayatmadığını ve Fon'un varlığının Mısır ekonomisine duyulan güvenin bir kanıtı olduğunu söylediğini aktardı.Medbuli, haftalık kabine toplantısında yaptığı basın açıklamasında, hükümetin uyguladığı ekonomik reform programının tamamen Mısır'a ait olduğu ve bu programın Uluslararası Para Fonu ile olsun veya olmasın hükümet tarafından uygulanacağı eklemesinde bulundu.

Yorum:

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli'nin bu açıklamaları, Batılı finans kurumlarının dayatmalarına boyun eğmeyi örtbas etme girişiminden başka bir şey değildir. Zira bu Fon, kredilerini ancak zorlayıcı şartların yerine getirilmesi karşılığında vermektedir. Bu şartlar arasında ise döviz kurunun serbest bırakılması, emtia sübvansiyonlarının kaldırılması, vergilerin artırılması, varlıkların özelleştirilmesi ve toplumsal harcamaların azaltılması yer almaktadır.Peki bunlar şartlar değil midir?! Bilakis bunlar, yoksulların acılarının daha da artmasına yol açan ve Mısır'ın egemenliğini ve bağımsızlığını yok eden bir ekonomik ablukadır.

Fonun varlığını “güvenin bir kanıtı” olarak değerlendirmek ters bir mantıktır;zira Fon, büyük devletlerin elindeki bir sömürge aracı olup sadece küresel faizci finansal sisteme bağlılığını kanıtlayan ülkelere verilmektedir.Bu ise, kafirlerin memnuniyetinden dolayı övünmeyi değil onların pençesinden kurtulmayı emreden İslam'a aykırıdır.

IMF ile iş yapmak şer'an haram kılınmıştır; çünkü o, haram olan faize dayalı olup insanları yoksullaştırmayı ve servetleri büyük şirketlere aktarmayı amaçlayan şartlar dayatmaktadır ki böylece devlet, halkına karşı sorumluluğunu kaybetmektedir.

Gerçek çözüm, egemen kapitalist sistem içinde müzakere etmekle olmaz, bilakis bu sistemden çıkıp ümmeti bağımlılıktan kurtaran, faizi yasaklayan, servetleri ümmetin hizmetine sunan ve her bireyin temel ihtiyaçlarını karşılayan İslam Devleti'ni kurmakla olur.

Ey Mısır halkı; birçok rejim denediniz ve Abdunnasır'dan Sisiye'ye hepsi de size yoksulluk, aşağılanma ve bağımlılıktan başka bir şey getirmedi. Bu yüzden çözümün Batı'da veya Batı kurumlarında olduğunu söyleyenlere inanmayın; zira onlar, bir ülkeye sırf orayı yağmalamak için girdikleri gibi borç verdikleri zaman da ancak aşağılanma karşılığında verirler.

Ey Kenana halkı, ey hayır ve iman halkı:Artık bu sistemin sizin için çalışmadığını anlamanızın zamanı gelmedi mi?! Sizi onurlandıracak, sizleri özgürleştirecek olan sadece İslam'dır; zira İslam, yönetimi bir ganimet değil emanet ve bir despotluk değil gözetici ve hizmetkar kılmıştır.O halde Nübüvvet Minhacı üzere Raşi Hilafetin olduğu İslam Devleti'nin talep edin;zira hak sahiplerine haklarını iade edecek, faizi engelleyecek, bağımlılığı ortadan kaldıracak ve servetleri sömürgecilere değil size ait kılacak olan sadece Hilafet Devleti'dir.

Ey Kinane askerleri, ey içinizdeki güç ve kuvvet ehli ve ey siz silah ve izzet ehli: Ülkeye ve insanlara ne yapıldığını görmüyor musunuz?!Mısır'ın faizli fonlara ipotek edildiğini, topraklarının ve şirketlerinin satıldığını ve ümmetinin vergilerle ve açlıkla ezildiğini görmüyor musunuz?Bugün sizler bir dönüm noktasındasınız: Ya dininizi ve ülkenizi yok eden rejimin muhafızları olarak kalacaksınız, ya da Allah'ın sizden razı olacağı şekilde ayağa kalkıp İslam'a yardım ederek ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak Mısır'ı daha önce olduğu gibi ümmetin tacı haline geri getireceksiniz.Tarih, yüzüstü bırakanlara asla merhamet etmeyecek ve Allah, kıyamet gününde size verdiği iktidarı nasıl kullandığınızı soracaktır; o halde Saad bin Muaz, Usama bin Zeyd ve Selahaddin gibi olun... Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaya adamlar gibi olun ve dininize yardım edin; böylece umulur ki Allah sizin elinizle zafer ve izzet yazar da dünyada ümmetin gururu ve ahirette de Allah'ın rızasını kazananlardan olursunuz. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِOnlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.” [Hac 41]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Ey Zalimler! Gözlerinizi Açın Artık!

19 Mayıs 2025 tarihinde, yaklaşık 8 aydır devam eden Hizb-ut Tahrir üyesi 33 kişinin yargılaması sona erdi. Mahkeme kararına göre Musaev Şükrullah, özel rejimde 17 yıl, Selimov Dilşad özel rejimde 16 yıl, 20 kişi ise özel rejimde 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 8 kişiye, 4’ü özel rejimde, 4’ü ise ağırlaştırılmış rejimde olmak üzere, 8 ila 10 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. Geriye kalan 3 kişi ise, 4 ila 5 yıl arasında değişen süreyle ev hapsine mahkûm edildi. Kararın okunmasının ardından, hâkim beddualar eşliğinde alelacele mahkeme salonundan ayrıldı. Oysa ki bu son duruşma, önceki duruşmalardan farklı olarak, Devlet Güvenlik Servisi çalışanları, terörle mücadele birimi mensupları ve askerî muhafızlardan oluşan kalabalık bir güvenlik varlığı eşliğinde gerçekleştirilmişti. Özbekistan 24 kanalı başta olmak üzere, basın mensupları, bazı blog yazarları ve bir özel güvenlik görevlisi duruşmayı kamerayla kayda aldı.

Mahkeme prosedürlerine göre yaptıkları son konuşmalarında bu gençler, Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’e ve güvenlik güçlerine (Devlet Güvenlik Teşkilatı) yüksek bir İslami konumdan hitap ettiler. Elbette, hakkın dile getirilmesinden tir tir titreyen Özbekistan rejiminin güvenlik birimleri, bu konuşmanın ardından adeta ne yapacaklarını şaşırdılar! Rejimin İslam’a ve Müslümanlara karşı işlediği ve işlemeye devam ettiği suçlar tarihin kara sayfalarına yazılacaktır. Tüm bu suçlarına rağmen rejim, kalbinde İslam aşkı taşıyan halkımızın imanını kıramamış, kararlılığını sarsamamıştır. Allah’ın kelamını yüceltmek için canlarını ve mallarını feda eden Hizbin gençlerinin kararlılığını da kıramamıştır ve Allah’ın izniyle asla kıramayacaktır. Ayrıca, bu gençler mahkeme gününe kadar süren soruşturma süreci boyunca benzeri görülmemiş düzeyde işkenceye, baskıya ve şiddete maruz kalmışlardır. Zalim Kerimov döneminden bu yana elleri mazlum Müslüman gençlerin kanına bulanan güvenlik birimleri, yarın Allah huzurunda nasıl hesap vereceklerini hiç düşünmüyorlar mı? Mazlumların bedduasının mutlaka kabul edileceğini ve bu bedduaların kendilerine, ailelerine, çocuklarına ve sevdiklerine isabet edebileceğini hiç mi düşünmüyorlar?! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

اتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ فَإِنَّهُ لَيْسَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ اللهِ حِجَابٌ“Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.” [Buhârî ve Müslim] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem yine şöyle buyurdu:

إِنَّ اللهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ“Allah zalime mühlet verir. Ama gazabını indirmeye hükmettiğinde ise o kişiyi hiç kimse kurtaramaz.” [Buhârî ve Müslim] Allah Subhânehu ve Teâlâ da şöyle buyurdu:

فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللهِ عَلَى الظَّالِمِينَ“Ve aralarından bir çağrıcı, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.” [Araf 44]

Özbekistan’daki zalim yöneticiler ve güvenlik kurumlarının zulmü bırakmak ve tövbe etmek için hala bir fırsatları var. Ama yarın artık çok geç olabilir! Zira Allah’ın vaat ettiği zafer şafağı yakında sökecektir Allah’ın izniyle. Şafak doğmak üzere...Eğer kendilerini dünyanın zilletinden ve ahiretin azabından kurtaramazlarsa, vay hallerine!

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Geçici Hükümet, Amerika’ya Sadakati Yüzünden Halktan Kopuyor; Ordumuzun ‘Koridor’ ve ‘Liman’ Konularında Ülke Egemenliğinden Yana Tavır Alması ise, Halkın Sesine Tercüman Oluyor

Geçici yönetim ne Rohingya Müslümanlarını umursuyor ne de ülkenin egemenliğini! Amerika’nın jeopolitik çıkarları için bir ‘koridor’ sağlamaya ve ‘New Mooring Konteyner Terminali’nin işletmesini Amerika’nın etkisindeki ‘DP World’ şirketine devretmeye can atarken, ordumuzun ülke egemenliğinden yana sergilediği güçlü duruş halk tarafından büyük beğeni topladı. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“Hepiniz çobansınız ve her biriniz kendi güttüklerinden sorumludur. Emir insanların çobanıdır ve güttüklerinden sorumludur.” [Buhari] Bu hadisten de açıkça anlaşıldığı üzere, her makam sahibine tevdi edilen sorumluluk bir emanettir ve bu emaneti koruması farzdır. Bu emaneti korumamak ise halka ihanettir. Bunun bedelini hem bu dünyada hem de ahirette ödeyecektir. Geçici hükümetin, halkın tüm itiraz ve öfkelerini görmezden gelerek, Amerika’nın sömürgeci projelerini hayata geçirme sözü vermesi, halk nezdinde ciddi şüpheler uyandırmış ve Amerikalılara sadık bir hükümet olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Bu eylemiyle geçici hükümet, halktan tamamen kopmuş ve ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalmıştır.

İngiltere yanlısı devrik Hasina hükümeti, İngiltere destekli Myanmar cuntasının savaş gemilerine, Arakan Ordusu’na karşı yürütülen operasyonlara kolaylık sağlamak amacıyla St. Martin ve Teknaf açıklarındaki deniz alanlarında faaliyet izni vermiştir. ABD destekli Budist suç örgütü Arakan Ordusu da tıpkı Myanmar cuntası gibi, Rohingya Müslümanlarının yerinden edilmesinden, işkenceye uğramasından ve soykırıma maruz kalmasından sorumludur.

Bu nedenle, geçici hükümetin Arakan Ordusu’na verdiği destek, Rohingya Müslümanlarına bir ihanettir ve aynı zamanda, Filistin, Irak, Afganistan, Suriye ve Yemen başta olmak üzere dünya genelinde Müslümanlara karşı işlenen soykırımlarda parmağı olan ABD’ye duyulan yüzsüzce sadakatin açık göstergesidir. Öte yandan, Amerikan yanlısı siyasi partiler ve entelektüellerin de maskesi artık düşmüştür. Onlar, ABD’nin sömürgeci projesini körü körüne desteklemekte, ABD’nin çıkarları için ordumuzu bölmeye çalışmaktadırlar. Benzer şekilde Hasina da ordumuzu zayıflatmak ve Hindistan’a boyun eğdirmek için Pilkhana komplosunu hayata geçirmişti. Esasen, halkın çıkarlarını gözetmek siyasetin temelini oluşturmalıdır. Bu, toplumu birleştiren en güçlü unsurdur. Ancak bu akılsız siyasi gruplar, iktidarda kalmak ya da iktidara gelmek uğruna Batı’ya körü körüne itaat etmekte ve bu sebeple halktan uzaklaşmaktadırlar.

Ey Bangladeş ordusunun samimi subayları! Seçilmiş olsun ya da olmasın, hiç kimsenin ülkenin egemenliğine aykırı kararlar alma hakkı yoktur. Batı’ya sadık yöneticilerin halkı temsil etmediği, artık apaçık bir gerçektir. Sizler halkın çıkarları doğrultusunda sergilediğiniz doğru duruş nedeniyle halkın takdirini kazandınız. Bu duruşunuz, Allah’a olan bağlılığınızı göstermiş ve Allah katında size izzet kazandırmıştır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” [Müslim] Eğer İslam’ı savunmak, halkın haklarını korumak ve ülkenin egemenliğini muhafaza etmek istiyorsanız, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmalısınız!

İslam’ın izzeti ve Rohingya Müslümanlarının kurtuluşu, ancak Arakan topraklarının yeniden fethiyle ve Hilafet çatısı altında birleştirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle biz, Hizb-ut Tahrir olarak, sizleri Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için bize nusret vermeye davet ediyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER