Çarşamba, 22 Zilhicce 1446 | 2025/06/18
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hac, Vahdetin Gerçekleşmesidir; Peki Müslümanlar Gazze'yi Desteklemek İçin Birleşecek Mi?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Hac, Vahdetin Gerçekleşmesidir; Peki Müslümanlar Gazze'yi Desteklemek İçin Birleşecek Mi?

Haber:

Gazze Şeridi sakinleri iki yıl art arda yaşadıkları sonu gelmeyen acıların ortasında, yıllarca süren acı ve kuşatma altında hayalini kurdukları ve arzuladıkları İslam'ın beş şartından biri olan hac ibadetinden acı verici bir şekilde mahrum kalıyorlar.

Hac, her Müslümanın özlemle beklediği manevi bir yolculukken, Gazze halkı açlık ve yıkım ile Mekke-i Mükerreme'ye seyahat etmelerini engelleyen sınır kapılarının tamamen kapatılması arasında kuşatma altında kalmaya devam ediyor.

Gazze'de hacca gitme hayali artık sadece bir temenni değil, aksine yıllardır kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin yaşadığı devam eden kuşatmanın bir sembolü haline gelmiştir; ancak "İsrail'in" katliamları ve askeri operasyonları ile sıkı ablukanın ardından durum daha da kötüleşmiş, bu da sakinlerin, özellikle dışarıya açılan tek çıkış kapısı olan Refah sınır kapısı yoluyla olmak üzere dışarı çıkması veya seyahat etmesinin engellenmesine yol açmıştır.(Filistin Medya Merkezi)

Yorum:

Dünyanın dört bir tarafında Müslümanlar için giderek artan şiddetin ve acıların yaşandığı günlerden geçiyoruz; bu acıların gerçekliği ülkeden ülkeye değişiyor ve bu günlerde en önemlisi Gazze'de yaşanıyor; zira kan akmaya devam ederken her gün verilen şehitler insanlar için sıradan bir hale gelmiştir. İnsanların dikkatini çeksin ya da çekmesin her gün sayılar kaydediliyor ve savunmasız insanların, kurtuluş için kulların Rabbine umut bağlamaktan başka çareleri yoktur.

Evinde yaşamak için gerekli her şeyden mahrum bırakılan kişi, aynı zamanda İslam'ın beş şartından birini yerine getirmekten de mahrum bırakılıyor!Hatta bu sistemler geçişleri kapatmasa ve Gazze halkının hac farzını yerine getirmesine izin verseler bile, yaralı olanları saran fıtri duygu, bu ritüelleri ve menâsikleri yerine getirmeyi talep etmekten daha çok destek vacibine ihtiyaçları olduğudur.Dolayısıyla Allah'ın hükümlerine uymayı en çok arzulayan ve en çok hırs gösteren bir Müslüman, dininin ibadetleri ve hükümleri arasındaki önceliğini, Allah'ın rızasına göre belirlemelidir;nitekimbir Müslümanın kanının kutsallığı ve kutsallığının ihlal edilmesi her şeyden daha kıymetlidir; bu yüzden Müslümanın kanının, malının ve şerefinin korunması için elden gelenin en iyisinin yapılması, bugün Müslümanlar için diğer her şeyden daha önemli ve daha öncelikli olan bir husustur.

Peki bunun yolu nasıldır?

Yöneticilerin Amerikan düşmanına altın tepside sunduğu paraları gören bir kimse, Müslümanların buna ihtiyacı varken onların Müslümanların paraları hakkında böyle bir davranışta bulunmalarına karşı çıkmalıdır; ancak bu karşı çıkışla yetinmemeli, bilakis paranın heba edilmesinden daha büyük bir şeye başvurmalıdır ki bu da, bu yöneticilerin Müslümanlara karşı kurdukları komployu, kafirleri güçlendiren ve Müslümanları zayıflatan her şeyle kâfirlere yardım ettiklerini ve bunu da yaslı ve mazlumların önünde açıkça yaptıklarını göstermektir.

Müslümanların, bunun sebebinin Allah'tan başkasına muhakeme olunmak olduğunu kesin olarak bilmeleri gerekir. Peki bu suçtan daha büyük bir suç ve bundan daha büyük bir kayıp olabilir mi?!Bu çatışmada bu korkak düşmanın gücünü tercüme eden bundan daha büyük bir neden olabilir mi?!

Bu nedenle Müslümanların, vaktinde yerine getirilen bir ibadetin kaybından daha büyük bir emrin olduğunu, onun ecrinin büyük olduğunu ve bunun için çalışmanın kendilerine farz olduğunu idrak etmeleri gerekir ki bu emir, Allahu Teala'nın şeriatıyla yeniden hükmetmek için çalışmaktır.

Umutsuzluğa kapılmayın!Zira düşmanların Müslümanları bölme ve ritüelleriyle toplumlarına zarar verme çabalarına rağmen bu mahrumiyeti, muhlis olanların kalkınma ve tek kurtuluş yolunu görmeleri takip edecektir; zira Müslümanlar, kafir rejimleri ve ajan yöneticileri devirmek için bilinçlerinde ve görüşlerinde birleşeceklerdir.Müslümanlara yönelik bu acı haberler, onların kalplerindeki, İslam'ın izzeti ve hayrı olan kuvveti sarsmamalıdır; zira Allah Subhanehu ve Teala, Kendisinden bir çıkış yolu ve yardım bekleyen sabırlı kullarına razı olan bir gözle bakmaktadır. Ayrıca Subhnahu, Müslümanların kanını Kabe'nin yıkılmasından daha kutsal saydığı gibi, Kendi yolunda savaşan mücahitlerin konumunu, Beyti'ni haccedenlerden daha üstün tutmakta ve dünyadaki en güzel günlerde şehitlerin kanları ve halkının ribatıyla temizlenen topraklara, Kendi izniyle rahmet ve rıza gözüyle bakmaktadır. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَا مِنْ أَيَّامٍ الْعَمَلُ الصَّالِحُ فِيهِنَّ أَحَبُّ إِلَى اللهِ مِنْ هَذِهِ الْأَيَّامِ الْعَشْرِ. فَقَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، وَلَا الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: وَلَا الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ، إِلَّا رَجُلٌ خَرَجَ بِنَفْسِهِ وَمَالِهِ فَلَمْ يَرْجِعْ مِنْ ذَلِكَ بِشَيْءٍBu günlerde yapılan salih amelin Allahu Teala'ya daha sevimli olduğu bu on günden (Zilhicce'nin ilk on gününden) başka gün yoktur." Allah uğrunda yapılacak cihat da mı üstün değildir, Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem? dediler. «(Evet) Allah yolunda yapılacak cihat da. Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihada çıkan, şehit olup dönmeyen kimsenin cihadı başka. (O, bundan üstündür).” [Tirmizi] Bakın işte Gazze halkı, cihat etmek için çıktılar, kendilerini ve mallarını tehlikeye attılar ve hiçbir şekilde de geri dönmediler.

Kolları sıvayanlar hani nerede? Allah'ın şeriatıyla hükmetmek için çalışan kimseye gelince; şüphesiz Allah onu, diğer kullarından üstün kılar; çünkü o kimse, bütün farz ve ibadetleri uygulamak için çalışmasını kalbinde ve amelinde birleştirir, tüm sapkınlıkları ve ifratı inkar eder ve daveti taşıma ve Allah’ın şeriatıyla kamil bir şekilde hükmetme vacibinin ancak kendisiyle gerçekleştiği Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatma vacibini yerine getirir; böylece Hilafet sayesinde İslam ve ehlinin izzeti yeniden tesis edilecek ve kafirlerin ve yandaşlarının kökü kazınacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ümmü Osman Sebatin – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Kolera Halkı Kırıp Geçiriyor! Devlet ise Kendi Görevini Yapmayıp Uluslararası Kuruluşlara Yalvarıyor! Bu Ne Perhiz, Bu Ne Lahana Turşusu!

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Sudan’da yaklaşık 60.000 kolera vakasının kaydedildiğini ve bu salgının 1.640’tan fazla ölüme yol açtığını açıkladı. Örgüt, ülkedeki sağlık sisteminin çökmesinin ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda uyardı. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu açıklaması, koleranın özellikle Hartum eyaletinde büyük bir hızla yayıldığı bir döneme denk gelmektedir. Ülkedeki vakaların %90’ından fazlası özellikle Kerrî, Umdurman ve Umbedde bölgelerinde kaydedilmiştir. Sudan Sağlık Bakanlığı, 27 Mayıs 2025 Salı günü yaptığı açıklamada yalnızca bir hafta içinde 2.729 vaka ve 172 ölüm kaydedildiğini duyurdu. Sudan Sağlık Bakanı Dr. Heysem Muhammed İbrahim, Hartum’daki kolera yayılımının çevresel koşulların bozulması ve içme suyu kaynaklarındaki sorunlardan kaynaklandığını söyledi. Basına yansıyan haberlere göre, yeni Başbakan Kâmil İdris’in, ülkedeki kolera ile mücadele çabalarına destek sağlamak amacıyla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ile görüştüğü bildirildi.

Sudan’ın sağlıkta yaşadığı bu çöküş, mevcut rejimin apaçık bir beceriksizliğidir! Kolera salgınını umursamazlıkla geçiştirenler, şimdi DSÖ’nün kapısını çalıyor. Oysa bu destek geldiğinde, ölümler çoktan katlanmış olacaktır! Salgınla mücadeleden sorumlu Sağlık Bakanı’nın ise nedenleri açıklamak dışında somut adımlar atmadığı görülüyor. Çözüm konusunda beklenen düzeyde bir müdahale ortaya koymuş değildir. Bakan işini ciddiye almış olsaydı, bu kriz çoktan çözülmüş olurdu!

Bu yöneticiler halkın derdiyle dertlenmiyor! Hastamız, açımız, ölümüz umurlarında değil! Hükümet, insanların sağlığına sorumluluk duygusuyla yaklaşmış olsaydı, kolera salgını önlenebilir, hatta hiç yaşanmayabilirdi. Zira temiz içme suyu sağlamak, ardından hastaları izole edip tedavi etmek zor bir iş değildir. Bu tedbirlerin maliyeti çok yüksek olmadığı gibi, tedavi için gerekli olan intravenöz sıvılar da sağlanması en basit tıbbi malzemelerdendir. Ancak devlet temel rehidrasyon solüsyonlarını dahi tedarik edememiş, arz yetersizliği ve fiyat spekülasyonları nedeniyle bu hayati ürünlere erişim sosyoekonomik olarak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Bu yozlaşmış beşerî rejimler, insanlara liderlik etmeye layık değildir! Sudan’daki Müslümanlar, sağlıklarını, güvenliklerini ve huzurlarını koruyacak bir yönetim kurmak için harekete geçmelidir. Bunlar ise sadece ve sadece yöneticinin halkın ihtiyaçlarını gözetmesini farz kılan İslam sistemi altında gerçekleşebilir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

فَالْإِمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur”

مَنْ أَصْبَحَ مِنْكُمْ آمِناً فِي سِرْبِهِ ، مُعَافًى فِي جَسَدِهِ ، عِنْدَهُ قُوتُ يَوْمِهِ ، فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا“Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu, günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur.”

Gelin ey Sudan halkı, ey Müslümanlar! Gelin, hep birlikte halkın derdiyle dertlenen Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kuralım!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Gazze’de Yaşanan Açlık, İslam Ümmeti İçin Bir Utançtır Trump’ın Onlara Bir Elinde Lütufkâr Bir Edayla, Diğerinde Ölüm ve Sürgün Tehdidiyle Yardım Sunması da Sizin İçin Bir Utançtır!

Uzun açlık gecelerinden sonra... Karnına taş bağlayan çocukların çığlıklarından sonra... Açlığın kemikleri oyup, etleri erittiği o karanlık günlerden sonra... Gazze’de canlı iskeletler sıradan manzaralar haline geldikten sonra...Her baba, evladının açlık feryadını dindirecek bir lokma bulmak için sokaklarda çaresizce dolaştıktan sonra... Ve Trump’ın, lütfedercesine ve aşağılayarak Gazze halkına biraz yiyecek ‘atacağını’ açıklamasından sonra... Gazze’yi doyurma projesinin ardındaki sır perdesi kalktı. Gazze’ye “yardım” projesi, aslında Amerika’nın Irak ve Afganistan’da suç işlemiş bazı unsurlarıyla bağlantılı, kötü şöhretli güvenlik şirketlerinin bir “yatırımına” dönüşmüştü!

Söz konusu Amerikan şirketi, bir eliyle yemek dağıtırken diğer eliyle tüfek doğrultuyor. Onurlu Gazze halkını aşağılamak için insanları güvenlik taramasından geçiriyor. Yahudilerin izin verdiği kişiler dışında kimseye yemek verilmiyor. Üstelik daha yardım kolisini almadan önce üzerlerine bomba yağdırılıyor, kimisi öldürülüyor. Bu yardım süreci, insanlık onuruna aykırı görüntülere sahne oluyor. İnsanlar saatlerce upuzun kuyruklarda bekletiliyor, ama aslında bu bir gıda kuyruğu değil—sinsi bir tehcirin sessiz hazırlığı. Trump hâlâ Gazze’yi ele geçirme ve halkını tehcir etme hayalleri kuruyor. Aynı şekilde, işgalci rejimin başındaki cani de tehciri savunmayı sürdürürken, soykırım ve katliamlar da tüm şiddetiyle devam ediyor.

İşin en acı tarafı da, Gazze halkı aslında yardıma muhtaç değil; çünkü binlerce yardım tırı Refah Sınır Kapısı’nda yığılmış durumda. Eğer Mısır rejimi bir anlık onur gösterip sınır kapılarını açsa ve konvoyları korusa, Gazze’deki açlık bir günde değil, bir saatte son bulurdu! Ama o ne yaptı? Gıda girişine izin vermek yerine, sınır kapısının Yahudi varlığı tarafından işgal edilmesine göz yumdu. Gazze halkının nefesini bile kontrol etmesine izin verdi. Ve artık her nefes Gazze’de, Mısır’ın rızasıyla, işbirliğiyle işgalcinin iznine tabi.

Gazze halkının açlık çekmesi akılla izah edilemez. Ümmet, kardeşlerine kısmen yarım elini uzatsa, Gazze’de ne aç kedi kalır ne de kuş!

Gazze halkının, Trump’ın minnet ve katliam dolu eline bakacak kadar aç bırakılması çok garip! Oysa İslam ümmeti içinde öyle kimseler vardır ki, isteseler Yahudi varlığını birkaç saat içinde haritadan silebilirler.

Nasıl olur da aç Gazze halkı, Amerikan ve Yahudi (Siyonist) canilerinin insafına terk edilebiliyor? Oysa onlar, bırakın çoğunluğu, tek bir kişinin bile aç kalmasına dininin ve evlatlarının merhametinin caiz görmediği bir ümmetin parçasıdırlar. İki milyon insan nasıl aç kalabiliyor? Dahası, nasıl olur da bu iki milyon Müslüman açlıktan kıvranırken, işbirlikçi hain yöneticiler Müslümanların parasıyla iki milyon Amerikalıya iş imkânı sağlayabiliyorlar?

Yöneticilerin ihaneti olmasaydı, ümmet de onların bu suçlarına sessiz kalmasaydı, Yahudiler ve Amerikalılar Gazze halkının üzerine ölüm ve açlık yağdıramazlardı. Zira ne ümmetten ne de ordularından, bu mücrimleri ürkütecek, saldırganların kolunu kanadını kıracak bir tavır görememişlerdir!

Amerikalıların ve Yahudilerin, Gazze’nin masum çocuklarının ağzındaki lokmayı dahi kontrol etmelerine imkân verenler, Gazze’yi bizzat Yahudilerden daha şiddetli bir kuşatma altına alan ve düşmana ölüm vesileleri sunarak yardakçılıktan apaçık hasımlığa terfi eden bu yöneticiler değil midir?

Gazze halkının aç kalması, İslam ümmeti için bir utançtır; ancak bundan daha büyük bir utanç ise, Trump’ın onlara bir elinde lütufkâr bir edayla, diğerinde ise ölüm ve sürgün tehdidiyle yardım sunmasıdır.

Bu öyle bir utançtır ki, onu ancak ümmetin şahlandığı, ordularını sevk ettiği, önce kendi idarecilerini alaşağı edip yüzünü Kudüs’e döndüğü doğru bir duruş paklayabilir. O zaman ümmet, dökülen her damla kanın hesabını soracak, Mübarek Toprağın her taşını ve köşesini bu habis varlığın pisliğinden arındıracak ve onu, kötü huylu bir uru söküp atar gibi kökünden söküp atacaktır! İşte ancak o zaman ümmet, bu utancı silmiş olacaktır. Aksi takdirde her açlık çığlığı, her dayanılmaz susuzluk, her mide yanması, Allah huzurunda bu ümmete karşı şahitlik edecektir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER