Osmanlı Hilafeti'nde Kadın: Efsanelere Meydan Okumak Kadın ve Ekonomik Hakları - Bölüm 2
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
"Kadın ve Ekonomik Hakları"nı ele alan iki bölümlük bu makalenin birinci bölümü, Osmanlı döneminde kadınların istifade ettikleri ekonomik ortama, Şeriat'in kendilerine sunmuş olduğu temel ekonomik haklara ve bunların devletin kurumları olan Şeriat mahkemeleri tarafından tatbik edilişine ve korunmasına dair bir fikir sunmuştu. Makalenin ikinci bölümü ise, Osmanlı Hilafeti'nin mahkeme kayıtlarından elde edilen örneklerden, kadınların yürütmüş oldukları iktisadi faaliyetlere dair daha teferruatlı bilgiler sunmayı amaçlamaktadır. Bunlar sayesinde kadınların İslam hâkimiyeti altındaki iktisadi konumlarına dair çoğu kez Batılı Oryantalistlerin, feministlerin ve yazarların ileri sürdükleri boş iddiaların aksine, daha doğru bir bakış açısı elde edilecektir.
Çeşitli Osmanlı belgelerinden kadınlara dair elde edilen genel resim, kadınların, tarım ve ip eğirmek, örgü ve dokumacılık gibi zanaat dâhil, Osmanlı Hilafeti'nin her çeşit iktisadi alanında faal olduklarını göstermektedir. Ürettiklerini pazar yerlerinde sattıkları gibi başka mali işleri de idare eder, borç verir, sözleşmeler yapar, şirketler, kuruluşlar ve vakıflar yönetirlerdi; işveren veya işçi olurlardı ve birçok başka iktisadi faaliyetlerde bulunurlardı.
Sadece Anadolu'nun Karahisar şehrinde (16. yüzyılda) kadınların da ürünlerini pazarladıkları dört büyük pazar yeri bulunurdu. Kadınların serbestçe bu tür ticari işlere katılabilmeleri onların sosyal hayattan dışlanmadığını ispat etmektedir, hatta onların katılımları kabul ve takdir gördüğü gibi kolaylaştırılırdı da. Kadınlara ticaret imkânlarının kolaylaştırıldığını kanıtlayan bir örnek de, 'Avrat Pazarı' denen kadınlara özel pazar yerleridir. Burada kadınlar kendi ürünlerini ve ticari mallarını satabilirdi ve buralara sadece kadınların girmesine izin verilirdi. Bunların en çok bilinenleri Karahisar, Bartın ve Konya'daydı. En ünlü 'Avrat Pazarı' ise, İstanbul'da Halife Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan tarafından kurulmuş olanıdır. Hatta bu pazar yeri 1912 yılına kadar kullanılmıştır.
Kırsal alanlarda yaşayan kadınların iktisadi faaliyetleri genelde aileleri için tarımsal üretimden ve buna ilaveten fazlalık üretimlerini pazar yerlerinde satmak iken, kentlerdeki kadınların iktisadi faaliyetleri daha çeşitli olmakla birlikte daha çok üretim tesislerine sahip olmak ve üretimi kontrol etmekten oluşurdu.
Osmanlı toplumunda geleneksel üretim, 'atölye/ev üretim sistemi' olarak da bilinen, 'Putting Out Sistemi" şeklinde uygulanmaktaydı. Ailelerin evde yaptıkları üretim için gerekli ham maddeler anlaşmalı bir tüccar tarafından getirilir, tamamlanan ürün yine tüccar tarafından pazarlara ulaştırılırdı.
Tereke kayıtlarına bakıldığında, şehirli kadınların daha çok ev, ev ve süs eşyası ve nakit paraya sahip oldukları görülürken, kırsal bölgelerdeki kadınların ev ve mutfak eşyaları ve hayvanların yanı sıra toprak, arazi, bahçe, ev ve tarım aletlerine sahip oldukları görülmüştür. Dolayısıyla kadınların kendilerine ait mülkiyetleri vardı ve bunu hibe eder, takas eder veya satarlar, bazen de elde ettikleri parayla yatırım yapar veya başka mallar satın alırlardı.
Buna dair bir örnek de merhum kocası Malkoç Bey'den miras kalan bağı Hüseyin Çelebi'ye 8000 akçe karşılığında satan kadının örneğidir. Bu satış akdi de mahkeme kayıtlarında yer almıştır. (Koca, sayfa 88)I) Başka bir dava da aşağıda örnek verilmiştir:
"Saliha bint Süleyman Üsküdar'daki bahçesini Fatma bint Sefer'e 30 kuruşa sattım." (*)
Kadınlar özellikle ip eğirme, dokuma ve tekstil boyama ile meşguldüler. 17. yüzyıl Bursa Şer'i sicillerini araştıran, Hebron Üniversitesi emekli İslam Araştırmaları Profesörü Haim Gerber, şehirdeki tekstil dükkânlarının neredeyse yarısının kadınlara ait olduğunu tespit etmiştir. Yine 17. yüzyılda, Ankara ve Manisa gibi şehirlerdeki tekstil sanayi çoğunlukla kadınların elinde olduğu gibi kadınların çoğu da loncalara kayıtlıydı. II)
Ogier Busbecq1), Avrupalı bir seyyah, 1550'de Ankaralı kadınların meşhur 'sof' u kendi hayvanlarından elde ederek eğirip, boyayıp sattıklarını yazıyor. Ayrıca Ankaralı kadınların da, birçok başka şehirlerdeki kadınlar gibi, sık sık ev, dükkân, arsa gibi mülk alıp satarlar, hamam ve değirmen işletirlerdi. (Koca, Sayfa 102) Aşağıda, Ankara Şer'iye Sicillerinden 1588-1590 yılları arası kadınların mülk sahipliği ve iktisadi faaliyetlerinden örnekler verilmektedir III):
1) Ogier Ghiselin de Busbecq (1522-1592); Avusturya İmparatorları tarafından istihdam edilmiş Flaman yazar ve diplomat; 1555-1562 de İstanbul'da Osmanlı İmparatorluğu'na Büyükelçi olarak gönderilmiş. Burada geçirmiş olduğu dönem hakkında "Türk Mektupları" adı altında bir kitap yayınlamıştır.
"...Gülhatun zaviyesine ait yerleri ziraat eden Abdurrahman dede ölmekle kızları Ayni, Hatice ve Kadınbula'ya vekâleten kocalarının bu yerleri eskisi gibi ekip biçeceklerini eskisi gibi mütevelli Lütfü karşısında ikrar ettiklerine dair hüccet."
"...Hacı Bekir kızı Hatice'nin İğneci mahallesindeki ev ile Uzunçarşı'daki dükkân hissesini satmak hususunda Mehmet oğlu Halil'i tevkil eylediğine dair hüccet..."
"...Hacı Arap mahallesinden Hacı Dede kızı Efendibula'nın Samiye kadun köprüsü yanındaki Hakan Çelebi adlı değirmenle yanındaki bağ ve bahçeyi kızı Şahkadun'a 50 bin akçeye satıp mukabilinde 35 bin akçe ile Kayaş'taki bağdan yarı hisseyi aldığına dari hüccet..."
Kadınlar ayrıca aileden olmayan kişilere de borç para verirdiler - hem kadınlara hem erkeklere. Bazen bir kadın, iki taraf arasında bir borç anlaşmasına kefil de olabiliyordu (kefil bil-mal).
"Gulli bint Süleyman: Oğlum Ali Paşa bn Abbas'ın Musa, Iskender, Cafer ve Hacı Mehmed'e olan borcuna kefilim (kefil bil-mal)." (*)
"Hacı Şaban bin Sinan, merhum Hacı Ömer bin Hacı Mahmud'un vakfının mütevellisi, Mihriban bint Emir Ali'nin huzurunda şu iddiayı ileri sürüyor: Oğlu Ebu Bekir bin Hacı Yusuf vakıftan 30 kuruş aldı ve (Mihriban) ona kefil oldu. Ben parayı istiyorum. İki şahit tasdik etti. Mihriban Hacı Şaban'a borcuna karşılık Hisar'daki bir üzüm bağını sattı." (*)
"Cami'-ı Kebir Mahallesinden Fatma bint Abdul Kerim, oğlu Abdul Kerim bn Mahmud'un huzurunda kabul eder: Oğlum Abdul Kerim'in mahalle halkı için çalışan vakfa 60 kuruş borcu var. Ben de malımla kefil oluyorum (kefil bil-mal). [...] Bunun için mahalledeki bir evimi ve Gederis nahiyesindeki bir bahçemi güvence gösteriyorum." (*)
"Kirkor: Bahar kocasının bana olan 30 kuruş borcu için kefil oluyor." (*)
Benzer örnekler Osmanlı Hilafeti'nin başka yerlerinde de bulunmuştur.
Ayrıca kadınlar arazi sahibi olmuşlar, kendi şirketlerini işletmişler ve başkalarının şirketlerinde yöneticilik yapmışlardır. Kayseri'de 1602 yılındaki emlak ve arazi transferlerinin %40'ında en az bir kadın taraf olmuştur. 17. yüzyıl Bursa Tereke kayıtlarının araştırılması, tespit edilen kadınların üçte birinin ev sahibi olduğunu ortaya çıkarmıştır. 18. yüzyıl Halep Şer'iye Sicilleri üzerinde yapılan bir araştırma, emlak alışverişlerinin %63'ünde kadınların dâhil olduğunu bulmuştur. Buna benzer sonuçlar Hayfa ve Kudüs'de bulunmuştur.
"Ayşe bint Ahmed Boyacı Kapu'daki 8 dükkânın 12 hissesinden 9 ½ hissesini 40 kuruş'a satın aldı." (Kayseri sicilleri H. 1018) (*)
"Ahmed bin Ramazan, Dib değirmeni'nin Kara Su köyündeki Ahi değirmeni'nin 2400 dirhemlik hissesinden 2400 dirhemlik hissesini Güllü bint Hacı Kasım'a 20 altına sattığını kabul eder." (Kayseri Sicili) (*)
Hiçbir koca, baba veya başka bir akraba, kadının izni olmadan onun mülkünden herhangi bir kısmı satamaz, kiralayamaz veya kullanamazdı. Bir kız evladının miras aldığı herhangi bir mülk münhasıran kendisi tarafından kullanılabilir, ekip biçilebilirdi veya uygun gördüğü şekilde kiraya verilebilirdi. Ve bundan elde ettiği tüm gelir sadece kendisine aitti. Evli bir kadının mülkiyeti - ister evlilikten önce veya sonra olsun - kesinlikle sadece kendi yönetimi altındaydı. Ve buradan elde ettiği herhangi bir gelir, kanunen tümüyle kendine aitti.
Bir kadının mülkiyeti, rızası dışında satılmışsa, mahkeme bu satışı hükümsüz kılar ve mülkiyeti ispat edilir edilmez kendisine iade ederdi. Bu mülkün anında iadesi emredilirdi ve satıcıdan zilliyete dair geçerli delil talep etmediği için kısmen ihmalkâr sayılan alıcıya da zerre kadar hoşgörü gösterilmezdi. Eğer kadının rızasını almak için zor kullanılmışsa veya kendine ait mülk yaşı küçükken vasisi tarafından haksız yere satılmışsa, kadın reşit olduktan sonra mahkemeye başvururdu ve mülkiyet hakkı kendisine iade edilirdi.
"Meryem (zimmi), Tatar'ın da (zimmi) hazır bulunduğu mahkemede şöyle bir iddiada bulunur: "Annem Cevher öldüğünde, ondan bana Kuşakçılar Harmanı mahallesinden bir ev miras kaldı. Kardeşim Şirvan onu benim iznim olmadan Tatar'a sattı. Buna razı değilim." Böylece Tatar'ın ev üzerindeki mülkiyeti kaldırılır." (*)
"Emine bint Hacı Musa'nın vekili Huseyn bin Huseyn'dir: "Benim muvekkilem henüz reşit değilken, naziri Seydi Ahmed Hacı Hasan, ona ait Sultan Hamamı mahallesindeki evleri sattı. Şimdi artık reşittir ve onları geri istiyor." Mahkeme onların Emine'ye geri verilmesini emrediyor. " (*)
"Bektaş Mahallesinden Gül Ana bint Uğurlu (zimmiye) İsa bin Mehmed huzurunda şikayetini dile getiriyor: Kocam İskender oğlu Kutluşeh bana ait üzüm bağını benden izin almadan sattı. Onu istiyorum. Kutluşeh üzüm bağını Gül Ana'ya mehir olarak verdiğini ama sonra izinsiz (fuzulen) olarak 17 kuruşa sattığını itiraf ediyor. Mehmet Kutluşeh'in ve Gül Ana'nın kendisinden habersiz satıldığına dair yemin etmelerini istiyor. Onlar da yemin ediyorlar. Üzüm bağı Gül Ana'ya iade ediliyor." (*)
Araştırmalar ayrıca Osmanlı Hilafeti'nde kadınların büyük miktarda servet biriktirebildiklerini de göstermektedir. Bu da toplum yararına kurulan vakıfların (vakıflar) yüksek sayıda kadınlar tarafından kurulmuş olmasında yansımaktadır. Bu vakıflar; cami ve medreselerin faaliyetlerini ve bakımını ve yoksullar için aşevlerinin işletilmesini finanse ediyordu. İstanbul'da 1546'da, vakıfların %35'i kadınlar tarafından kurulmuştu. Ortadoğu tarihçisi Profesör Gabriel Baer'in tespitlerine göre, erkekler tarafından kurulmuş %6,1 oranındaki vakıfların ve kadınlar tarafından kurulmuş %25,4 oranındaki vakıfların aynı zamanda yine kadınlar tarafından idare edilmiş ve vakıfların %75'inin ilk mütevellisi yine kadınlar olmuştur. (Koca)
Bunlar; Şeriat kanunlarının tatbik edilmesiyle kadınların istifade edebildikleri finansal haklar ve iktisadi faaliyetlere dair fikir veren ve İslami hükümlerin uygulanması altında kadınların gerçek iktisadi statülerini gösteren sadece birkaç örnektir. İşte bu dönem, Avrupalı kadınların Müslüman kadınların hayatlarına gıbta ile baktıkları bir dönemdi. Müslümanların ve İslam'ın koruyucu kalkanı olan İslami Hilafet sisteminin ortadan kalkmasıyla birlikte, İslam beldelerindeki kadınlar; Allah'ın onlara vermiş olduğu mali ve mülki haklardan mahrum edilmişler ve hayatlarını maddi güvensizlik ve ciddi ekonomik sıkıntılar içinde sürdürmek zorunda bırakılmışlardır. İslam beldelerinde Allah (st)'nın nizamını kaldırıp onun yerine geçen kapitalist sistem, kadınlara İslami yönetim altında tattıkları huzur ve adaletin zerresini bile tattıramamakla olağanüstü bir başarısızlık sergilemiştir.
"Kadınlara gelince, belki de erkeklerden daha fazlasını görürsünüz sokaklarda [yani günlük işlerinin peşinde koşturan vs.] [...] Düşünüyorum da, hiçbir zaman Türkiye'de olduğu gibi, kadınların bu kadar özgürlük tattıkları, her türlü ayıplanmadan münezzeh oldukları bir ülke görmedim [...]Türk kadınlarının gördüğü muamele bütün milletlere emsal teşkil etmelidir... - ve onların (Türk kadınlarının) yaşam tarzlarıyla, nefes alan en mutlu varlıklar olduklarına inanıyorum."
Lady Elizabeth Craven, 'Kırım'dan Konstantiniyye'ye Yolculuk'(1789), İngiliz gezgin ve yazar
I) Koca, Kadriye Yılmaz; Osmanlı'da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, 1998
II) Gerber, Haim; kadınların sosyal ve ekonomik konumu bir Osmanlı şehri Bursa, 1600-1700, uluslararası Ortadoğu araştırmaları dergisi, Cilt 12, No. 3 (Kasım 1980)
III) Tüm örnekler: Koca, Kadriye Yılmaz; Osmanlı'da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, İstanbul, 1998; Sayfa 35
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadınlar Kısmı