Pazar, 29 Şevval 1446 | 2025/04/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam Perspektifinden Gazze'deki Son Olaylar!

İslam'ı kendisinden bir nizamın çıktığı akli akide kılan, bu akide temelinde düşünmeyi bir kurtuluş, bu akideden dallanan ve çıkan hayatı dünya ve ahiret saadeti kılan, Kendi yolunda cihadı bu akideyi taşımanın ve onu korumanın yolu ve bu dinin zirvesi kılan Allah'a hamd olsun ve Salat ve Selam, yaratılmışların ve peygamberlerin en şereflisi Muhammed bin Abdullah'a, Âline ve tüm Ashabına olsun.

Bugün, Gazze'de tüm dünyanın gözü ve kulağı önünde işlenen en iğrenç katliamların ve en korkunç suçların yaşanmasıyla birlikte İslam ümmetinin tarihinde, en elem verici ve en derin yaraların olduğu anlarından birini yaşıyoruz. Olaylara İslami perspektifte ve İslami akide temelinde ışık tuttuğumuzda, belki o zaman gerçekliği-vakıayı dakik bir şekilde anlayabilir ve aydın bir şerî çıkarımda bulunabiliriz.

Gazze'de olup bitenleri, siyasi, şerî, askeri ve insani olmak üzere farklı açılardan ele alacağız ve halklar ve ordular olarak İslam ümmetinin bu meseleyle ilgili muameledeki rolünü, Arap rejimlerinin konumunu ve şerî vacibini yerine getirmesi halinde bu ümmetin akıbetinin ne olacağını vurgulayacağız. Sözlerimizin Allah için öfke ve O'nun kutsalları için kıskançlık alevini tutuşturması ümidiyle hoş geldiniz.

Gazze, 365 kilometrekareyi geçmeyen bu küçük alan, kararlığın ve çelik iradenin kalesine ve İslam ümmetinin hayati meselelerine yönelik pusulasını yeniden belirleyen bir alana dönüşmüştür. Gazze'nin önemi, sadece coğrafi konumundan değil, bilakis onurun ve akidenin koruyucusu ve sömürgeciliğin en acımasız şekillerinden birine karşı direnişin meşalesinin sembolü olmasından kaynaklanmaktadır. Gazze 2007'den bu yana, insan haklarını hiçe sayan uluslararası sistemin yardımıyla ve başta Gazze'nin tek can damarı olan Refah sınır kapısını kontrol eden Mısır rejimi ve işlediği tüm korkunçluklara rağmen işgalle güvenlik koordinasyonu rolü oynayan Filistin otoritesi olmak üzere bazı Arap ülkelerinin doğrudan katılımı ya da utanç verici suç ortaklığıyla işgal tarafından karadan, denizden ve havadan uygulanan boğucu bir kuşatmanın altındadır. Bu acı gerçeğe rağmen Gazze, dağlar gibi dimdik ayakta durmakta, canlı bedeniyle savaşmakta ve tüm ümmete sebat ve fedakârlık konusunda ilham vermektedir.

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan son saldırıda işgal, modern tarihin en iğrenç soykırımlarıyla karşılaştırabilecek kadar vahşetinde hayal gücünü bile aşan en iğrenç katliamları ve en iğrenç suçları işlemiştir. İşgal, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde vakum bombaları ve tahrip gücü yüksek patlayıcılar kullanmış, bu da Gazze halkından on binlercesinin şehit olmasına yol açmıştır. Ayrıca halkı aç bırakma ve su, elektrik ve ilaçları kesme yoluna başvurmuş, bu da gerçek bir insani felakete neden olmuştur. Hatta uluslararası insan hakları örgütleri bu saldırıyı “sistematik bir savaş suçu” olarak nitelendirmiştir. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA)'nin raporlarında, Gazze nüfusunun %85'ine denk gelen 1,9 milyondan fazla Filistinlinin evlerinden çıkarılmaya zorlandıklarına ve evsiz bir şekilde bırakıldıklarına dikkat çekilmiştir. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hastanelerin tekrar tekrar bombalanması ve malzeme eksikliği nedeniyle Gazze'deki sağlık sisteminin “tamamen çöktüğünü” bildirmiştir. Yine UNICEF, tanık oldukları katliamlar ve yıkım nedeniyle ağır psikolojik travma yaşayan yüz binlerce çocuktan bahsetmiştir. Tüm bu suçlar Gazze'nin kararlılığını durduramamış, aksine daha da kararlı ve ısrarcı bir hale getirmiş ve küresel tiranlık karşısında bir meydan okumanın ve gururun meşalesi olarak kalmaya devam etmiştir.

  • Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 52.000'den fazla şehit. (Mart 2025)
  • Birçoğu kalıcı olarak sakat kalan 70.000'den fazla yaralı.
  • Hastaneler, üniversiteler, okullar, camiler, su ve elektrik şebekeleri olmak üzere Gazze'nin altyapısının %60'ından fazlası yıkılmıştır.
  • Dini ve kültürel kimlik doğrudan hedef alınarak 250'den fazla cami ve 8 kilise bombalanmıştır.

Buna rağmen Gazze kırılmamış, aksine yüzüstü bırakılmanın denizinde kararlılığın bir vahası olduğunu kanıtlamıştır. İşgalin bugünden sonra güvenlik tanımayacağını ve direniş ateşinin silahlardan önce kalplerde yandığını ilan etmek için Kassam Tugayları, Kudüs Tugayları, Nasır Selahaddin Tugayları ve diğerleri ortaya çıkıştır. Yaralara ve kuşatmaya rağmen Gazze, düşman Yahudi varlığını sarsan gerçek bir caydırıcı üsse dönüşmüş ve onun “kesin zaferi” gerçekleştirmeye yönelik tüm çabalarını başarısız kılmayı başarmıştır. Zira bu, sadece askeri bir çatışma değil, bilakis imani iradenin ve Allah'a olan tevekkülün demir ve ateş cephaneliğinden daha üstün olduğunu pekiştiren bir kararlılık destanıdır. Böylece Gazze halkı, İslam sayesindeki izzetiyle düşmanın vehimlerini paramparça etmiş ve maddi güç dengesi onların lehine olmasa da Yahudi varlığını sarsmışlardır ancak Allah'ın sünneti, O'na yardım edenlere yardım etmektir.

İdrak edilmesi gereken ilk şey, Gazze'de yaşananların sadece siyasi bir saldırı değil, bilakis bizzat İslam'a yönelik kapsamlı bir saldırı olduğu gibi ümmetin akidesine, onuruna ve varlığına yönelik açık bir saldırı ve Allah yolunda isabet edenlerden dolayı gevşeklik göstermeyen Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetinin evlatlarının doğrudan hedef alınması olduğudur. Zira düşman, caminin kutsallığına, çocuğun bedenine ya da kadınların onuruna saygı göstermeyerek tüm sınırları aşmış ve tüm bunlarda, Arap rejimlerinden kendisini sessizlik, destekle ya da kuşatmayla destekleyen kimseler bulmuştur. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da Allah yolunda ve çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa 75] Nitekim ilim ehli, gücü yettiği halde mustazaflara yardım etmeyi terk etmenin, en büyük günahlardan biri olduğunu açıklamışlardır. Örneğin İmam Kurtubi -Allah ona rahmet etsin- bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Bu ayet, yeryüzünün dört bir köşesindeki mustazafları/çaresizleri kurtarmanın farz olduğuna ve bunun duruma göre farzı kifaye ya da farzı ayn olarak tüm ümmet üzerine farz olduğuna dair bir delildir.” İbn-i Teymiyye Rahımehullah ise şöyle demiştir: “Eğer bir düşman Müslüman bir ülkeye girerse, oranın sakinlerinin orayı savunması farzdır ve eğer onlar yeterli değilse, o zaman onlara yakın olanların da üzerine farz olur ki böylece bu, herkes kapsar.”

Bakın işte bugün Gazze haykırıyor ve haydi bize yardıma gelin diye yiğit askerlere hitap ediyor, liderlerin vicdanlarını harekete geçiriyor ve tüm Müslümanların kalplerini teşvik ediyor; çünkü katliam gırtlaklara kadar ulaştı ve düşman yaşlı ile genç, direnen ile silahsız arasında hiçbir ayrım yapmıyor. Peki başkalarını kökünden söküp attıkları gibi Gazze halkının da kökünden söküp atıncaya kadar bekleyecek miyiz? O halde İslam'ın askerleri ayağa kalksın; Allah'a yemin olsun ki ümmetin gönülleri onları özlemekte ve onlardan Allah'a yakınlaşacakları doğru bir saat beklemektedir ki böylece İslam'ın sancağını dalgalandırsınlar, çemberi kırsınlar ve mübarek Aksa'ya doğru zafer yolunu açsınlar. وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da Allah yolunda ve çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa 75] Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ؛ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ كَانَ اللهُ فِي حَاجَتِهِMüslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir.” [Buhari]

Gazze'yi desteklemek her muktedir Müslüman için şerî bir vaciptir, bilakis özellikle saldırganlık şer'an sessiz kalınmayacak ve iman olarak da görmezden gelinmesi affedilmeyecek vahşet seviyesine ulaşmışsa, ümmetin kendisinden geri duramayacağı en büyük vaciplerden biridir. Nitekim İbn Hazm şöyle demiştir: “Düşman bir ülkeye girdiğinde, o ülke halkından gücü yeten herkesin baba, anne veya alacaklının izni olmadan cihad için düşmana karşı çıkmasının farz olduğu konusunda ittifak ettiler.”

Bu nedenle işgali ortadan kaldırma ve mübarek toprakları kurtarma sorumluluğunu taşıyanlar, Mısır, Türkiye, Pakistan ve Suudi Arabistan orduları başta olmak üzere Müslüman ordulardır; ancak bu, söz ve söylemlerle değil, bilakis kalabalıklarla, tanklarla ve füzelerle olmalıdır; tıpkı Allah Azze ve Celle’nin şöyle buyurduğu gibi: وَأَعِدُّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍOnlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” [Enfal 60] Böylece bu orduların saflarına, İslam'ın ruhuyla yetişmiş ümmetin evlatlarından sadık olan adamlar katılacak ve tarih, Ayn Calut'ta Kutuz ve Hıttin'de Selahaddin'in yaptığı gibi mustazaflara yardım etmek için harekete geçen askerlerin büyük tutumlarını yazacaktır; peki bugün sizler, Gazze ve Aksa'yı kurtarmak için harekete geçmekten aciz misiniz?!

Ey İslam’ın askerleri; ümmetin umudu ve koruyucu kalkanı sizsiniz ve gerçek değişimin anahtarlarına sahip olanlar da sizlersiniz; o halde Allah'ın dinine yardım edin ve ümmete sizde bir hayır olduğunu gösterin; çünkü siz hareket ederseniz geriye zalimler kalmayacağı gibi şayet seferber olursanız geriye Yahudi varlığı da kalmayacaktır. وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْSizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 191]

Şerî görüş şunu teyit etmektedir:

Filistin'i kurtarmak için ordular göndermek kesinlikle farzı ayn olup bu zamanda, sessizliğin düşürmeyeceği, geri durmanın meşru görülmeyeceği, diplomasi ya da uluslararası sözleşmeler argümanlarıyla ertelenemeyecek olan en büyük şerî vaciplerdendir; bilakis bu, Kur'an ve sünnetin sabiteleriyle muhkem olan şerî bir vacip olduğu gibi Müslüman ordulardan muktedir olan herkesin, mustazaflara yardım etmek, saldırganlığı püskürtmek, İslam ümmetinin toprakları ve kutsalları üzerindeki haklarını gerçekleştirmek için ayağa kalması da vaciptir. Orduların harekete geçmeksizin geçirdiği her an günah defterine kaydedilmekte olup dökülen her bir damla kan, geride duran, sessiz kalan ya da yardımı engelleyenler için Allah'a şahitlik edecektir. وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72]

Alimler, vaizler, düşünürler, gençler ve cemaatler de dahil olmak üzere tüm bileşenleriyle İslam ümmetinin, ümmetin ordularının Filistin'deki kardeşlerini kurtarmak için derhal harekete geçmesini talep etmesi gerekmektedir. Aynı şekilde İslam ümmetinin, her türlü samimi hareketin önünde aşılmaz bir engel olduğu kanıtlanmış olan mevcut rejimleri yıkmak için tüm enerjileriyle çalışmaları gerekir; zira bu rejimler, orduları zincire vurup onları zalim uluslararası anlaşmalara bağladılar ve ümmet katledilirken ve kutsallar ihlal edilirken “barış” ve “uluslararası meşruiyet” adına onların harekete geçmelerini engellediler.

Arapların ve uluslararasının yardımsız bırakması, açık bir ihanettir

Ülkemizi yöneten rejimlerin sessizlik aşamasını geçerek işgalin çirkin yüzünü güzelleştirme, meşrulaştırma ve zımni destek aşamasına geçtiğini görmek acı ve üzüntü vericidir; zira bu rejimler, halkların bilincini, düşmanın suçlu gaspçı varlık olması yerine “barış ortağı” olarak kabul etmesi için yeniden formüle etmek için çalışmaktadırlar. Ayrıca bu rejimler, Gazze halkının maruz kaldığı günlük katliamlara seyirci kalmakla yetinmemiş, aksine işgalin suçlarının meşrulaşmasına katkı sağlayan siyasi, medya ve diplomatik uygulamalarda bulunmuşlar, hatta bazen işgalin hedeflerini gerçekleştirmesi için ona yardım etmişlerdir. Örneğin Mısır rejimi, en kritik zamanlarda Refah sınır kapısını kapatarak yardım girişlerini engellemiş ve sanki Gazze halkının tek kurtuluş kapısını, kendi elindeki siyasi bir baskı aracına dönüştürmüştür. Diğer bazı ülkelere gelince; Yahudi varlığıyla ekonomik, askeri ve güvenlik gibi kapsamlı normalleşme projelerinin içine dalmışlardır; bu ise Filistin davasının bağrına saplanmış bir hançer olup düşmanın dost ve kalkınmanın ortağı olabileceğini ifade eden yanlış bir mesaj vermektir! Bu tutumlar halkların iradesini değil, bilakis rejimlerin, Batı'nın ve uluslararası karar merkezlerinin çıkarlarına olan bağlılığını ifade etmektedir. Dolayısıyla işgalin imajını güzelleştirmek artık sadece gerçekleri tahrif etmekten ibaret değil, aksine apaçık bir ihanet, suç ile fiili olarak iş birliği yapmak, ümmetin kutsallarını ve evlatlarının kanını ihlal etmektir.

Gazze'yi Refah sınır kapısından kuşatan ve yardımların geçişlerini engelleyen Mısır rejiminin, mübarek toprakları kurtarmak ve mustazaf halkına yardım etmek için derhal ordusunu harekete geçirmesi gerekir.

7 Ekim 2023 olaylarını "ulusal mutabakattan sapma" olarak niteleyen Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın liderliğindeki Filistin otoritesi, ülkemizi yöneten ve tek dertleri Yahudi varlığını korumak ve varlığını pekiştirmek olan tüm hain ve ajan rejimler gibi, Filistin'den ve ümmetten koparak işgalin vekili olarak hareket eden bir otoritedir.

BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan gibi işgalle ilişkilerini normalleştiren ülkeler, Yahudi varlığı ile güvenlik ve ekonomik anlaşmalar imzalamışlardır.

Uluslararası düzeye gelince: Uluslararası sistemden hiçbir hayır umulmamalıdır; zira uluslararası sistem, İslam'a ve Müslümanlara karşı savaşında Yahudi varlığını destekleyen bir ortaktır; bilakis bu varlık, Batı’nın İslam ülkelerindeki ileri üssü, yani ümmetin birliğini engellemek ve ümmeti, bir zamanlar olduğu gibi dünyanın efendisi konumuna geri döndürecek İslam Devleti’nin kurulmasını önlemek için ümmetin bağrına saplanmış bir hançer olarak görülmelidir. Zira ABD, saldırının ilk haftalarında Yahudi varlığına silah ve mühimmatın yanı sıra 14 milyar Doları aşan benzeri görülmemiş bir destek sağlamıştır. Amerika’nın tutumu, gaspçı varlığı dini, siyasi ve askeri olarak desteklemek ve çatışmaya "kutsal savaş" niteliği kazandırmaktır. Bunu ise Batılı liderlerin, Gazze'ye yönelik savaşın sadece askeri bir çatışma değil, bilakis Batı'nın propagandasını yaptığı gibi medeniyet ve din savaşının bir parçası olduğu yönündeki açıklamaları teyit etmektedir.

Birçok önde gelen Amerikan şahsiyetleri, Gazze'ye yönelik savaş sırasında, savaşın dini doğasına açıkça atıfta bulunarak Yahudi varlığını açık ve koşulsuz olarak desteklediklerini ortaya koyan açıklamalarda bulundular. İşte bu açıklamalardan öne çıkanlardan bazıları aşağıdaki şekildedir:

- ABD Başkanı Joe Biden: “Eğer bir İsrail olmasaydı, Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki çıkarlarını korumak için bir İsrail icat etmek zorunda kalacaktı.” (Ekim 2023’teki konuşması). "Amerika'nın İsrail'in güvenliğine olan bağlılığı sarsılmazdır." (Resmi Tweet, Kasım 2023). “Teröre karşı savaşında İsrail'in yanında yer alacağız.” (Basın toplantısı, Ekim 2023).

- Dışişleri Bakanı Antony Blinken: “İsrail, gerekli her türlü yolla kendisini tamamen savunma hakkına sahiptir.” (Kasım 2023’te Tel Aviv’e yaptığı ziyaret sırasında yaptığı açıklama). "Hamas, İsrail için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor ve ortadan kaldırılması gerekir." (CNN ile röportajı, Ekim 2023).

- Senatör Lindsey Graham: "Bu, iyilik güçleri “İsrail” ile kötülük güçleri “Hamas” arasındaki bir savaştır." (Ekim 2023)

- Kongre Üyesi Michael McCaul: "İsrail'e ihtiyaç duyduğu tüm silahları sağlıyoruz; çünkü bu, kutsal bir savaştır." (Kasım 2023)

- Rahip John Hagee (Hristiyan Siyonist lider): "Bu, radikal İslam'a karşı yeni bir haçlı seferidir." (Ekim 2023)

- CPAC 2023 konferansında Amerikalı muhafazakarlar: "İsrail, Batı medeniyetinin İslam barbarlığına karşı ilk savunma hattıdır."

İşte Amerikalı askerlerin yaptığı açıklamalardan bazıları: Pentagon'daki bir Amerikalı general, "İsrail'e gelişmiş silahlar gönderiyoruz; çünkü onun zaferi Batı'nın zaferidir" dedi. (Kasım 2023)

Bu açıklamaların birçoğu, Gazze'deki çatışmanın sadece siyasi ya da insani değil, bilakis açık bir şekilde dini boyutları olduğunu göstermektedir; zira Yahudi varlığı, “İslami terörizm” ile yüzleşen "kutsal bir devlet” olarak tasvir edilmektedir. Bu da, özellikle Amerika'daki Siyonist Hıristiyan sağın yükselen rolüyle birlikte, Haçlı söyleminin Batı siyasetinde devam ettiğini yansıtmaktadır.

Güvenlik Konseyi, 2024 Mart ortasına kadar ateşkes kararı çıkarmayı başaramadı, daha doğrusu ihmalkâr davrandı; şayet bir ateşkes kararı alsaydı bile, ne Yahudi varlığı ne de onun arkasında güçlü bir şekilde duran Amerika buna uyacaktı.

Batı medyasına gelince; katliamların dehşetine rağmen haberlerinin çoğunda Siyonist anlatıyı benimsemektedir.

Tüm bunlar, gaspçı varlığın izole olmuş bir varlık değil, zalim uluslararası sistem tarafından korunan sömürgecinin gelişmiş bir üssü olduğunu ortaya koymaktadır.

Mevcut zamanımızın en önemli sorusu şudur: Ümmet nerede? Cesurca ortaya atılması gereken bir sorudur.

Müslüman halklar öfkelerini dile getirdiler: Zira Türkiye, Ürdün, Fas, Malezya, Endonezya ve Pakistan'da milyonlar sokaklara döküldüler... Binlerce doktor ve gönüllü Gazze'ye yardım için seferber oldular. Ancak gerçek etki sadece ordular aracılığıyla olacaktır; Mısır'ın ordusunun bir milyondan fazla askeri vardır. Türkiye'nin ordusu: NATO'da Amerika'dan sonra en güçlü ordudur. Pakistan ordusu: Nükleer silaha sahiptir.

Eğer bu ordular harekete geçmiş olsaydı, Yahudi devleti günlerce değil, sadece bir günün saatleri boyunca ayakta kalabilirdi. Bu orduların küçük bir kısmı bile denklemi değiştirebilir ve yardımı gerçekleştirebilir; zira Kinane ordusunun bir kısmı bile tüm Filistin'i kurtarmaya muktedirdir ve gaspçı varlık da bunu biliyor ve rejimin düşmesinden ve sayısıyla, teçhizatıyla ve askeri mekanizmasıyla Mısır ordusunun, Batı'nın güvenmediği ve onun yanında yer alanların emin olmadığı kişilerin eline geçmesinden korkuyor.

Ey Kinane askerleri: Orduların Allah için ve O'nun kutsalları ve mukaddesatları için öfkelenerek harekete geçmesi için Yahudilerin yaptıklarından daha fazla katliam yapmasını ve ümmete karşı işlediklerinden daha fazla suç işlemesini mi bekliyoruz?! Orduların harekete geçmesi, Yahudilerin mübarek topraklarımıza ayak bastığı ilk günden itibaren vacipti ve şimdi bu mustazaflara/acizlere yardım etmek en önemli vacip olduğu gibi Mısır ve ordusu için de en önemli bir vaciptir; çünkü onlar, en yakın, en güçlü ve en değerli olanlardır ve onlar, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nitelendirdiği hayırseverlikle övünmektedirler ve bu hayırseverlik, bu şekilde nitelendirilen kişilerin, Allah'ın ümmeti, onun dinini ve kutsallarını korumak için vacip kıldığı şeyleri yerine getirmesiyle bağlantılıdır; peki Mısır'ın askerleri bunu mu yapacak, yoksa mübarek topraklardaki halkımızı yüzüstü bırakıp Allah'a ve Resulüne ihanet eden yöneticilere mi itaat edecekler?!

Ey Kinane askerleri: Sizler Kudüs'ü Haçlılardan kurtaran Nasır Selahaddin'in, Moğolların ilerleyişini durduran ve onları geri püskürten Muzaffer Kutuz ve Zahir Baybars'ın torunlarısınız; sizler bu ümmet için her zaman bir kalkan ve yardımcı oldunuz; o halde işinizi tamamlayın ve Allah'ın size farz kıldığı şeyi yerine getirin. Sizler, Filistin'deki halkımıza yardım etmeye ve günün birkaç saatinde topraklarını özgürleştirmeye gerçekten muktedirsiniz; o halde bunu yapın ve sizi bu büyük farz ve onurdan alıkoyan zararlı yöneticileri üzerinizden kaldırıp atın ki böylece Allah'ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağını taşıyan, ümmete yardım eden ve ümmet için halkını ve kutsallarını koruyacak ve onun haklarından ödün vermeyecek bir kalkan olan kişinin gerçekten hak etmiş olduğu hayırseverlik aranızda gerçekleşmiş olsun. O halde bu yöneticileri ve onların yaptıkları tüm batıl sözleşmeleri kaldırıp atın ve İslam’a ve ehline destek olmak ve İslam’ı ve kutsallarını korumak için sizleri harekete geçirip seferber edecek olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni kurarak ümmete yardım edenlerden olun; Allah’tan, bu hayırseverliğin sizinle ve sizin aranızda olmasını diliyoruz ey Kinane askerleri.

Gerçeklik, Hilafet olmadan Filistin meselesine yönelik bir çözümün olmayacağını kanıtlamaktadır; zira mevcut uluslararası sistem işgali desteklemekte olup Arap rejimleri de aciz ve suç ortağıdırlar.

Filistin'i kurtarmanın yolu aşağıdaki şekildedir:

Laik rejimleri devirmek.

Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmak.

Ümmeti tek bir bayrak ve tek bir ordu altında birleştirmek.

Denizden nehre kadar tüm Filistin'i kurtarmak.

Hilafet bir hayal değildir; bilakis şerî bir vacip ve İslam'ın heybetini ve Müslümanların izzetini yeniden tesis edecek olan mütekamil siyasi bir projedir. Bugün Gazze'de yaşananlar, gerçekliği ortaya koymakta ve duyguları harekete geçirmektedir. Bu yüzden ya harekete geçeceğiz ya da Allah'ın huzurunda hesap vereceğiz. Gazze sizden gözyaşı istemiyor, bilakis orduların harekete geçmesini istiyor, halkların ayaklanmasını istiyor ve adamların zulme hayır demelerini istiyor.

Bizler bu vizyonu ortaya koyarken sadece sloganlar atmıyoruz, bilakis ümmetin projesine, yani Müslümanların dağılmışlığını birleştirecek ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İsra'sını kurtaracak Hilafete davet ediyoruz. O halde ey ümmetin evlatları; haydi harekete geçin, hakkı haykırın ve Gazze’ye yardım edin… Şüphesiz ki Allah, Kendisine yardım edene mutlaka yardım edecektir.

إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ

Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Mahmud El-Leysî

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER