Pazartesi, 30 Şevval 1446 | 2025/04/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
AB-Orta Asya Zirvesi, Uluslararası Durum ve Jeopolitik Hedefler!

بسم الله الرحمن الرحيم

AB-Orta Asya Zirvesi, Uluslararası Durum ve Jeopolitik Hedefler!

AB ve Orta Asya liderleri 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde Özbekistan'ın Semerkant kentinde ilk zirvelerini gerçekleştirmiş ve karşılıklı ilişkileri geliştirmek üzere yeni bir stratejik ortaklık ilan etmişlerdir. Zirveye, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan cumhurbaşkanları katılmışlardır. İlk bakışta bu zirvenin 2022'de Astana'da ve 2023'te Çolpon-Ata'da Orta Asya devlet başkanları ve Avrupa Konseyi Başkanı'nın katılımıyla düzenlenen “Orta Asya-AB” zirvelerinin bir devamı olduğu söylenebilir; çünkü Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev geçtiğimiz Eylül ayında Semerkant'ta yapılacağını duyurmuştu. Nitekim bu bilgiler Aralık ayında, AB Orta Asya Özel Temsilcisi Terhi Hakala tarafından da teyit edilmiştir. Ayrıca AB-Orta Asya Dışişleri Bakanlarının 23 Ekim 2023 tarihinde Lüksemburg'da gerçekleştirdikleri gayri resmi toplantıda, “AB ile Orta Asya Arasındaki Bağların Derinleştirilmesine Yönelik Ortak Yol Haritası” benimsenmiştir.

Evet, yukarıda bahsi geçen diyaloglar bir ölçüde Semerkant zirvesinin temelini oluşturuyor ancak uluslararası arenadaki son gelişmeler, bunun organik bir devamı niteliğinde olduğunu söylememize izin vermiyor; çünkü Trump yönetiminin iktidara gelmesiyle birlikte Amerika'nın Rusya ile yakınlaşması ve Ukrayna meselesinin çözümü ışığında Avrupa Birliği'ne itibar etmemesi güç dengesinde bir değişmesine yol açmıştır. Trump'ın hedefi, Rusya ile ilişkilerini düzeltmek suretiyle Çin'e ekonomik bir darbe indirerek onu zayıflatmaktır; çünkü İslam'ı ve Müslümanları ilk ve tek düşmanı, Çin'i ise bir numaralı ekonomik ve jeopolitik rakibi olarak görmektedir. Bu ise hem önceki başkanlığı sırasında hem de mevcut göreve gelmeden önce yaptığı açıklamalarda görülebilir. Zira 2018 yılında şöyle demişti: “Çin on yıllardır ABD'yi ekonomik olarak yutuyor. Şimdi buna bir son vereceğiz.” 2024 yılında “Geri döndüğümde Çin değil, Amerika bir numara olacak” dedi. 2024 seçim kampanyasında, “Çin dünya için bir tehdit. Dünyaya hükmetmek istiyorlar.” dedi.

Washington Post “Tersine Kissinger” başlığı altında şunları yazdı: “1970'lerde dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Çin'in Sovyetler Birliği ile iş birliğini baltalamak için Çin ile ilişkileri geliştirmişti. Şimdi Trump aynı numarayı deniyor ama bu kez Çin ile değil, aksine Rusya ile.”

AB'ye gelince; Trump'ın politikaları onu “iki ateş arasında” bırakıyor ve Putin'in ifadesiyle “yakında efendisinin ayakları altında kuyruğunu sallamak” istiyor.

Öte yandan ABD'nin Münih Güvenlik Konferansı'nda Avrupa'nın savunmasını kendi sorumluluğu olarak görmediğini açıklamasının ardından AB'de güvenliğin geleceği konusunda “kolektif bir kafa karışıklığı” yaşanıyor. Zira Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen şunları söylemiştir: ABD'nin Ukrayna'ya askeri yardımı kestiği bir dönemde, Avrupa ve Ukrayna'nın güvenliği bir “dönüm noktasında” bulunuyor. Von der Leyen 6 Mart Perşembe günü yaptığı açıklamada, “Durum çok ciddidir” demişti.

Öte yandan Ukrayna meselesi Rusya'nın “zaferiyle” sonuçlanırsa, o zaman Putin'in Avrupa topraklarına yönelik “iştahı” artacak ve bu da sonunda, Avrupa ile Rusya arasında feci bir savaşa yol açacaktır. Nitekim Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen şunları söylemişti: “Bizim Danimarka ve Avrupa'da yeniden silahlanmamız gerekiyor ve bizim, Rusya'nın savaşı Ukrayna'dan diğer Avrupa ülkelerine taşımasını önlemek için bunu yapmamız gerekiyor.” Yine Estonya'da Kraliyet Dragoon Muhafızları'nda subay olan binbaşı Alex Humphreys da şöyle demişti: “Benim görüşüme göre NATO, bir bütün olarak kendini korumasız hissediyor. Biz bunun bir savaşa yol açmasını istemiyoruz, ancak bu olursa, biz tam bir dayanışma içindeyiz ve ölümcül bir karşılık vermeye hazırız.”

Kısacası Trump'ın hedefi, dünyada Amerika ile askeri ve ekonomik olarak rekabet edebilecek hiçbir güç bırakmamaktır.

Uluslararası arenadaki bu durum ışığında, ilk "AB-Orta Asya" zirvesi Semerkant kentinde gerçekleştirildi. Tabii ki AB, hayati önem taşıyan sömürgeci ve güvenlik çıkarlarını bu tür toplantılar aracılığıyla belirlemektedir. Bunu aşağıdaki şekilde yorumlamak mümkündür:

1- Rusya'yı bypass eden ticari ulaşım koridorları inşa etmek. Zira bilindiği gibi bu bölge, özellikle Özbekistan, petrol, gaz, uranyum, altın, dünya manganez cevheri rezervlerinin %38,6'sı, kromun %30,07'si, kurşunun %20'si, çinkonun %12,6'sı ve titanyumun %8,7'si gibi stratejik öneme sahip doğal kaynaklar açısından zengindir. Bilgilerin, özellikle Rusya-Ukrayna savaşının patlak vermesinden sonra kendisine uranyum sağlayan Nijer'den kovulmasının ardından, özellikle Fransa olmak üzere Avrupa'nın, enerji alanında Rusya ve hatta Amerika ile olan bağlarından kurtulmak ve nükleer kapasitesini güçlendirmek istemesi mesabesinde olduğu söylenebilir. Orta Asya; yani Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan, uranyum rezervleri ve üretimi açısından dünyanın önde gelen bölgelerinden biridir ve Avrupa için Nijer ve Rusya'dan bağımsız alternatif bir kaynaktır. Ayrıca Avrupa, özellikle de Fransa için nükleer enerjinin rolü Amerika'ya kıyasla çok daha yüksektir. Çünkü Amerika'da nükleer enerji, enerji bütçesinin %20'sinden fazlasını oluştururken, Fransa'da ise %50'sinden fazlasını oluşturmaktadır. Buna ek olarak bu, Alman enerji sisteminin ana yükünü taşımaktadır.

Von der Leyen Orta Asya devlet başkanlarına şunları söylemiştir: “Bu hammadde, gelecekteki küresel ekonomisinin can damarıdır. Ancak aynı zamanda küresel oyuncuların da avı durumundadır. Nitekim bazıları, sadece onları sömürmek ve çıkarmakla ilgileniyor. Avrupa'nın teklifi ise farklıdır; zira biz, yerel sanayinin gelişiminde sizin ortağınız olmak istiyoruz.” Avrupa Komisyonu Başkanı şunları da ekledi: “Stratejik konumunuz, küresel ticaret yollarını ve yatırım akışlarını açabilir. Bu yeni yatırımlar egemenliğinizi ve ekonominizi güçlendirecek ve daha da önemlisi yeni dostluklar kurmanızı sağlayacaktır.”

Zirve sonunda kabul edilen ortak bildiride şu ifadelere yer verilmiştir: “Avrupa Birliği ve Orta Asya, ekonomik büyüme ve bölgesel entegrasyon için bir motor olarak sabit ulaşım bağlantılarının güçlendirilmesine yönelik desteklerini vurguladılar. Ocak 2024'teki "Küresel Geçit Forumu'nda" (Global Gateway) Orta Asya'ya 10 milyar Avroluk destek ve yatırım seferberliği, bölgesel ulaşım koridorları, lojistik hizmet sistemleri, değer zincirleri ve ortak pazarlarımıza erişimi sağlayacak etkili mekanizmaların oluşturulması yolunda önemli bir adımdır. Ayrıca Trans-Hazar Ulaştırma Koridoru Koordinasyon Planını ve Orta Koridor (Мiddlе Corridor) boyunca önemli altyapı projelerini destekleme konusunda mutabık kaldık. Bu projelerin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için Güney Kafkasya'da barış ve istikrarın önemi vurgulanmıştır.”

Bilgi için: Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Koridoru veya Orta Koridor, Avrupa ile Çin arasında mal taşımacılığı için Hazar Denizi'nden geçen önemli bir koridordur. Zira Çin, Kazakistan, Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve Avrupa ülkelerini birbirine bağlamaktadır.

Ayrıca Rusya ve ABD pazarlarında bir durgunluğun yaşandığına tanık olunurken AB için yeni pazarların açılması önemli bir mesele haline gelmiştir. Orta Asya, 80 milyondan fazla nüfusa sahip bir bölgedir ve halen ticaret dengesinde ithalat hacmi ihracat hacminden daha yüksektir. Bunun da ötesinde ağırlıklı olarak hammadde ihraç ederken çoğunlukla da hazır ürünler ithal etmektedir.

2- AB'nin hedefi, Rusya ve Çin'in bölgedeki nüfuzunu en aza indirmek, bu ikisinin hayati çıkar alanlarını daraltmak ve Rusya'nın yaptırımlardan kaçmasını engellemektir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen şunları da söylemiştir: “Rusya uzun zamandır güvenilir bir ortak olamayacağını göstermiştir. AB'nin, ilişkilerinin güvenilir ve istikrarlı bir iş birliği için elverişli olduğunu kanıtladığı söylenebilir. AB projelerine bakacak olursak, ortaklarımızın da bu projelerden kâr elde etmesi bizim için önemlidir. Yukarıda bahsedilen ülkelerin aksine AB, örneğin önemli hammaddeler söz konusu olduğunda çok farklı bir ortaktır. Geçmişte Çin ve Rusya hammaddeleri çıkarıyor, onları kendi ülkelerine taşıyor ve orada dönüştürüyorlardı, yani başka bir ülkede ek bir değer yaratıyorlardı. Dolayısıyla hammaddelerin çıkarıldığı ülkede hiçbir ek değer kalmıyor. Bizim farklı bir yaklaşımımız var. Zira bizler, yerel düzeyde ek değer yaratmanın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bu da istihdam ve hammaddelerin üretildiği ülke içinde bir ek değer zinciri oluşturma fırsatı yaratacaktır. Bizim bakış açımıza göre bu, uzun vadede ortaklarımız ve AB için de daha iyi olacaktır.” "Yeni küresel engeller ortaya çıkıyor, yatırımlar yeniden dağıtılıyor ya da azaltılıyor ve ülkeler etki alanlarını genişletmeye çalışıyor” diyerek Rusya ve Çin'e atıfta bulunmuştur. Ve şunları da ekledi: “Ancak bizler, Orta Asya'da başka bir yolun daha olduğuna dikkat çekiyoruz.” “Güvenilir ortaklar artık her zamankinden daha önemlidir. Stratejik ortaklığımız birbirimizi desteklemek için bir taahhüttür.”

Stratejik Ortaklık Deklarasyonunda şu ifadeler yer almıştır: “Rusya'nın yaptırımlardan kaçınmasını önlemeye yönelik iş birliğimiz, ilişkilerimizin önemli bir boyutunu oluşturmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, özellikle öncelikli ürünlerin yeniden ihracatının önlenmesi amacıyla, AB Yaptırımlar Özel Temsilcisi ile çalışmaya devam etme konusunda mutabık kaldık.”

Antonio Costa yaptırımlardan kaçınma konusuna değinerek şunları söyledi: “Avrupa gerektiğinde Rusya üzerindeki baskıyı arttırmaya devam edecek ve Orta Asya ülkeleriyle “paha biçilemez” iş birliği olacaktır. Ve şöyle dedi: “Bu yöndeki çabalarınızın artmasını bekliyoruz.”

Ayrıca AB'nin Orta Asya devlet başkanlarıyla gerçekleştirdiği ilk zirvede, özellikle insan haklarına odaklanılması çağrısında bulunuldu. Zira İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Iskra Kirova şunları söyledi: “Bu yeni ortaklık çok önemlidir, ancak AB bölgede hukukun üstünlüğünü ve hakları korumazsa, bölgede istikrar sağlanamayacak ve AB'nin çıkarları gerçek anlamda korunamayacaktır.”

AB'nin ekonomik çıkarlar ile insan hakları arasında doğru dengeyi bulup bulmadığı sorulduğunda liberal Estonyalı milletvekili şöyle dedi: “AB ile Orta Asya arasında verimli bir ortaklık kurulursa, her şeyin daha iyiye gideceğine inanıyorum. Tabii ki bu zaman alacaktır. Ayrıca bizim bulundukları konumu da dikkate almamız gerekiyor: Zira onlar, Rusya ve Çin arasında kalıyorlar. Ve onlar, dengeyi korumaya çalışıyorlar.” Bu cevap, AB'nin ekonomik çıkarlar ve insan hakları arasında doğru dengeyi bulmasının, Orta Asya'nın Rusya ve Çin arasındaki dengeyi AB lehine korumasına bağlı olduğu anlamına gelmektedir.

Ayrıca AB, Rusya'nın bölgedeki, özellikle de Özbekistan'daki nüfuzunu azaltmak için, işçi göçmenleri konusunu kullanabilir. Çünkü Rusya, göçmen işçi meselesini bölge ülkelerini kendi nüfuz alanında tutmak için bir kaldıraç olarak kullanıyor. Nitekim İçişleri Bakan Birinci Yardımcısı Aleksandr Gorovoy'a göre, 2024 yılı sonu itibarıyla Rusya'da 1,4 milyon Özbek, 1 milyon Tacik ve 663 bin Kırgız bulunuyordu; yani toplam nüfus üç milyondan fazladır. 27 üyesi olan AB için, üç milyon göçmen işçiyi çalışmak üzere Avrupa'ya çekmek kesinlikle bir sorun değildir.

3- Avrupa Birliği, Orta Asya'daki güvenlik sorununa, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş, Taliban'ın Afganistan'da iktidara gelmesi, Çin'in artan ekonomik büyümesi, bölgedeki Müslümanlar arasında "siyasal İslam"ın artan etkisi ve mevcut rejimlere yönelik artan hoşnutsuzluk merceğinden bakıyor.

Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, güvenlik konularına ilişkin şunları söyledi: “Bizi tehdit eden ortak güvenlik sorunları giderek küreselleşirken, bu tehditlerin artık ulusal sınırlar ötesi bir karaktere büründüğünü kabul etmeliyiz. Hiçbir bölge, bu tehditlere karşı korunaklı değildir. Bu nedenle ikili, bölgesel ve uluslararası düzeyde iş birliğimizi daha da güçlendirmemiz gerekiyor. Avrupa Birliği, Orta Asya'nın uzun yıllardır güvenlik ortağıdır. Sınır denetimi ve uyuşturucuyla mücadele konularını ele alan programlarımız, AB'nin uzun yıllardır bölgeye olan bağlılığını ortaya koymaktadır. Ayrıca terörle mücadele, kolluk kuvvetleri, terörizmin finansmanıyla mücadele, şiddet içeren aşırılıkçılık ve radikalizmin önlenmesi gibi çeşitli girişimleri de destekledik. Uyuşturucuyla mücadele alanında bölgelerimiz arasında devam eden diyaloğumuz, bu konuda iş birliğimizin güçlenmesi için fırsatlar sunmaktadır. Özellikle terörizme karşı ortak mücadele ve şiddet yanlısı aşırılığa karşı özel bir diyalog başlatma konusunda mutabakata vardık. Bu, genel güvenlik tehditleriyle mücadelede önemli bir adımdır. Afganistan'da ise terörizm, aşırıcılık ve uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere birçok tehdit, Orta Asya ve Avrupa'ya yayılma tehdidi taşıyor. Orta Asya, bu risklerin en iyi şekilde nasıl azaltılacağı konusunda değerli deneyim ve bilgiye sahiptir. Bölgesel istikrarın sağlanması için birlikte çalışmamız gerekiyor. Ayrıca siyasi manipülasyon amacıyla kullanılan yanlış bilgilerin de arttığına tanık oluyoruz. Avrupa Birliği bu tehdidi ciddiye almakta olup yalnızca kendi topraklarında değil, aynı zamanda ortak ülkelerde de bilgi manipülasyonu ve diğer tehditlerle mücadele kapasitesini güçlendirerek bu tehditleri ortadan kaldırmaya kararlıdır. Günümüzün en önemli güvenlik sorunu Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik devam eden saldırganlığıdır. Zira bu savaş, Ukrayna ve Avrupa sınırlarını aşmıştır. Rusya'nın savaşı yerel bir çatışma değil, aksine kurallara dayalı uluslararası düzenin temel ilkelerine yönelik bir saldırıdır. Rusya, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak üç yıldır BM Şartı'nı ve uluslararası hukuku açıkça ihlal ediyor ve uluslararası sistemin istikrarını baltalıyor. Şimdi Ukrayna barış sürecinde kapsamlı, adil ve sürdürülebilir bir barışa yol açabilecek yeni bir ivme ortaya çıkıyor.Bunu hep birlikte sağlamalıyız. Avrupa Birliği bu çabayı, tüm yönleriyle desteklemekte ve katkıda bulunmaktadır.”

Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ise konuşmasında şunları söyledi: “Toplantımız, hızlanan ve öngörülemeyen küresel süreçlerin yaşandığı bir ortamda gerçekleşiyor. Jeopolitik çatışmaların, güvenlik sorunlarının, büyük bölgesel çatışmaların, sürdürülebilir kalkınmaya yönelik sosyal ve ekonomik tehditlerin giderek arttığına tanık oluyoruz.” Şunları da ekledi: “Özellikle terörizm, aşırılıkçılık, radikalizm, siber suç, uyuşturucu kaçakçılığı ve yasadışı göç gibi ortak güvenlik tehditleriyle mücadelede iş birliği giderek önem kazanıyor. Avrupalı ortaklarımızın, terörle mücadele konularında diyalog kurulması yönündeki önerilerini destekliyoruz.”

Daha önce de Özbekistan Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi Abdulaziz Kamilov 24 Mart'ta, Brüksel'de, Avrupa Birliği Terörle Mücadele Koordinatörü Bartjan Wegter ile terörizm ve aşırıcılık tehditlerine karşı mücadelede iş birliği ve Afganistan'daki durum hakkında görüş alışverişinde bulunmuştu.

Özbekistan Cumhurbaşkanı başkanlığında Güvenlik Konseyi Sekreterliği ile Kazakistan Güvenlik Konseyi arasında 28 Mart'ta Taşkent'te düzenlenen istişarelerde, uluslararası terörizm ve dini aşırıcılığın önlenmesi ve mücadele edilmesi, kanun ve düzenin sağlanması ve ulusaşırı örgütlü suçlarla mücadele alanlarında iş birliği konuları ele alınmıştır.

Yukarıda geçenler bize gösteriyor ki Avrupa Birliği, hayati çıkarlarını, yani stratejik hammaddeleri ve güvenliği güvence altına almak için Kremlin'in "Doğu'ya yönelme" zaafını istismar ediyor. Uluslararası hukuk ve ticaret alanında katı kurallara uyulmasının önemini vurgulamakta ve iş birliği teklifinde bulunmaktadır. Zira Avrupa Komisyonu Başkanı, Avrupa Birliği'nin "Küresel Geçit" (Global Gateway) adlı Avrupa altyapı girişimi kapsamında Orta Asya ülkelerine 12 milyar Avro tahsis edeceğini duyurdu. Ulaşım, hammaddeler, yenilenebilir enerji ve dijitalleşme olmak üzere dört alana da vurgu yapılmıştır. Diğer hususların yanı sıra Avrupa uydularının bölgeye, "komşuların müdahalesi olmadan" yüksek hızlı internet erişimi sağlayacağını duyurmuştur. Von der Leyen, açıkça Rusya ve Çin'i kastetmiştir. "Avrupa önerisinin" diğer ülkelerin niyetlerinden farklı olduğunu vurgulamıştır. Avrupa Birliği, Çin'i borçlanmaya bağımlı olması nedeniyle, Rusya'yı ise enerji ve silah tedarikinde Orta Asya'ya bağımlı olması nedeniyle eleştiriyor.

Özbekistan Devlet Başkanı, beş bölge ülkesi ile Avrupa Birliği arasında müzakerelerin birkaç yıl önce hayal bile edilemeyeceğine dikkat çekti ve Orta Asya'nın, onlarca yıl süren anlaşmazlıkların ardından artık birleşik bir blok olarak çalışmayı hedeflediğini, ülkelerin Rusya ve Çin'in sağlayamadığı ileri teknolojilerden yararlanmayı umduğunu söyledi. Bu da Taşkent'in, Batı'ya yakınlaşma konusundaki resmi arzusunun giderek arttığına işaret ediyor.

Tıpkı ABD, Rusya ve Çin gibi Avrupa Birliği'nin de İslam'a ve Müslümanlara karşı yoğun bir düşmanlık beslediğinin, Hilafetin yeniden kurulmasını kendisi için bir felaket olarak gördüğünün, bu nedenle İslam ümmetinin yeniden kalkınmasını engellemek için sürekli olarak çalıştığının, koyun postuna bürünmüş sırtlan gibi ülkemize girmeye ve nüfuz alanını genişletmeye çalıştığının vurgulanması gerekir. Başkaları bir şeker veriyorsa ben iki şeker vereceğim demeye çalışıyor; ama aslında açgözlü bir sömürgeci örgüt olarak, kabul edilmiş bir iş gibi ülkemizin servetlerini alma arzusuyla yanıp tutuşuyor. Yahudi varlığının ümmetin kalbine bir hançer gibi saplayan ve mübarek Filistin topraklarında kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere Müslümanlara karşı katliamlar yapmasını için Yahudi varlığını teşvik eden ve destekleyen güçler arasında, ​​sömürgeci kâfir Avrupalı devletler de bulunmaktadır. Ancak bizi yöneten korkak ve zayıf rejimler, kendilerine çürümüş tahtlarında kalma garantisi veren herkese izin vermekte, ümmetin toprağını, servetini, onurunu, hatta dinini sömürgeci efendilerinin ayakları altına atmakta ve onların İslam ile alay etmelerine ve kutsallıklarımızı ayaklar altına almalarına sessiz kalıp göz yummaktadırlar.

Son yıllarda Avrupa ülkelerindeki bazı Yahudi bireylerin, insanların önünde ve güvenlik güçlerinin koruması altında Kur’an-ı Kerim’i yakmaları, iddialarımızın doğruluğuna dair açık bir delilidir. Bu nedenle isimleri farklı olsa da gerçek amaçları aynı olan sömürgeci kâfirlerin vaatlerine aldanmamalı, aksine gök ve yer ehlinin razı olacağı ve İslam'ın ve Müslümanların izzetini yeniden tesis edecek olan İkinci Raşidi Hilafeti yeniden kurmak için çalışmalıyız; çünkü sadece Müslümanları değil, tüm insanları içinde bulunduğumuz kriz bataklığından çıkarmanın tek doğru yolu budur. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Ayrıca Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşid Hilafet Devleti olan devletimizi kurup İslam'ı hidayet ve nur risaleti olarak davet ve cihat yoluyla bütün dünyaya taşıdığımızda, işte o zaman Allah'ın bize yüklediği görevi yerine getirmiş ve O'nun bizi en hayırlı ümmet olarak nitelemesini gerçekten hak etmiş olacağız: كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِSiz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” [Ali İmran 110]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulaziz Özbeki

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER