Perşembe, 19 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Unutulan Sudan!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Unutulan Sudan!

Haber:

Sudan Dışişleri Bakanlığı 04/05/2025 Pazar günü yaptığı açıklamada, Hızlı Destek Güçleri tarafından (güneyindeki) Batı Kordofan eyaletinin en-Nuhud şehrindeki sivillere yönelik gerçekleştirilen katliamda hayatını kaybedenlerin sayısının 21'i çocuk ve 15'i kadın olmak üzere 300'e yükseldiğini ve insansız hava aracının da Sudan'ın doğusundaki Eritre sınırında bulunan Kassala şehrini hedef aldığını duyurdu. (El Arabiya)

Yorum:

Hızlı Destek Güçleri suçlarında ısrar etmekte, dahası işlemiş olduğu her katliamda daha da vahşileşmekte, kasıtlı olarak doğrudan sivilleri hedef almakta ve onları hiç acımadan öldürmektedir.Nitekim Kordofan ve Darfur'u birbirine bağlayan bir kavşak noktası olmasının yanı sıra bölgede önemli bir ekonomik, ticari ve hizmet arteri olan en-Nuhud şehrinin hedef alınması, bir yandan en temel yaşam ihtiyaçlarının yokluğu nedeniyle sivil hayatın felç olmasına neden olacak ve böylece şehir, sakinlerinin kitlesel yerinden edilme dalgalarına tanık olacak, diğer yandan ise kuzeyin güneyden ayrılması gibi Darfur bölgesinin de Sudan'dan ayrılması hedefine doğru ilerlemek için bir zemin hazırlayacaktır.

Ey muhlis alimler, askerler, subaylar, liderler ve ey Sudan'daki halkımız:Bu çatışma topraklarınızı yakıp yıkmış, (Uluslararası Kurtarma Komitesi tahminlerine göre) yaklaşık 150.000 kişiyi öldürmüş, yerinden edilmişler ve mülteciler arasından 12 milyondan fazla kişiyi yerinden etmiş ve 18 milyon kişiyi de gıda güvencesinden yoksun bırakmıştır;o halde bu vekalet savaşının yakıtları olmayın, ülkenin ve insanların birleşmesinden başka bir çözüm olmadığını ve Amerika, İngiltere ve onların etrafında toplananların, Sudan'daki nüfuzlarını daha da sıkılaştırmadıkça tatmin olmayacak olan kana susamış vampirlerden başka bir şey olmadıklarını bilin, Mevlanız olan Allah’a tevekkül edin ve Peygamberiniz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alın. Zira kâfirlerin ellerini koparacak ve onları topraklarınızdan söküp atacak bir devlet olmadan sizin için bir egemenlik olmayacaktır; işte bu devlet, sizin izzetinizi tesis edecek, sizleri tevhid sancağı altında birleştirecek, aranızda Allah’ın şeriatıyla hükmedecek ve çalınmış olan haklarınızı size geri iade edecek olan bir devlettir.

وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Durra El-Bakuş

Devamını oku...

Mısır’daki Yeni İmamlar, Ordunun Bir Türetmesidir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Mısır’daki Yeni İmamlar, Ordunun Bir Türetmesidir!

Haber:

Mısır'da bir ilk yaşandı; zira Vakıflar Bakanlığı'na bağlı yeni imamlar, Askeri Akademi'de düzenlenen resmi törenle Cumhurbaşkanı Sisi'nin önünde bağlılık yemini ettiler.İmamlar Bölümü, mezun olan imam ve vaizler için yeni bir program olup mezunlara Vakıflar Bakanlığı Teknik Ofisi üyesi Dr. Ahmed Nebevi tarafından eğitim verilmiştir. Mezun ve yeterlilik sahibi olan imamlar kadrosunda 550 imam yer alırken hazırlık süreci 24 hafta sürmüştür. "İmam Muhammed Abduh" adı verilen kadro, Mısır Askeri Akademisi de dahil olmak üzere ilgili devlet kurumlarıyla koordinasyon halinde, çeşitli seviyelerdeki imamların kapasitelerini güçlendirmeyi hedefleyen kapsamlı bir eğitim programının geliştirilmesi için Sisi’nin Vakıflar Bakanlığı'na gönderdiği direktifin bir parçası olarak gelmiştir; bu da dini söylemin ilerletilmesine, özellikle de aşırılık düşüncesiyle mücadele ve onları çürütmek amacıyla iletişim mekanizmalarının geliştirilmesinin yanı sıra çeşitli fikri meseleler ve güncel zorluklar hakkında bilincin, bilginin ve anlayışın güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. (El Kuds El Arabi, 23 Nisan 2025)

Yorum:

Bunlar, hain politikacıların kendilerine dikte ettiği doğrultuda kürsülerden vaaz vermek için askeri kışlalarda türetilen ve Sisi'nin talimatları doğrultusunda eğitilen imamlardır; dolayısıyla onlar, kendilerine itaat edenlerin cehenneme atan cehennem kapılarının davetçileridir! Zira onlar, az bir pahaya şereflerini satmışlardır!

Sisi konuşmasında, İslam'ın sabitelerini değiştirmeye yönelik habis niyetlerini ilan ederek bunları, “yüzlerce yıldır kutsallaştırılmış ve kendisinden çıkılması çok zor bir hale gelmiş metinler ve fikirlerdir ki bunlar tüm dünyaya düşmandır” olarak nitelendirmiştir. Onun için dünya Yahudi varlığıdır ve artık düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmiştir;zira bir imam ancak onun kampında, kendisi ve onun gibilerin istediği aydınlanma düşüncesiyle yetiştirilirse bir imam olabilecektir.

Bu imamlar bilmelidir ki, Hilafeti kurmak için çalışmayan, tiran yöneticileri devirmek için çaba göstermeyen ve değişim meydanlarında hiçbir payı olmayan bir âlim, Rabbani bir âlim olarak kabul edilmez ve ondan bir şey alınmaz!

Sisi sadece kendi imamlarını ve cami hatiplerini türetmekle yetinmemekte, aksine kendi öğretmenlerini ve yargıçlarını da türetmeye hazırlanmaktadır; zira “El Kuds El-Arabi’de” şöyle geçmiştir: “…Son yıllarda Mısır rejimi, devlet memurluklarına atama yapılması için Askeri Akademi'de sınav yapma geleneğini pekiştirmektedir.Nitekim mesele, askeri akademi tarafından denetlenen 30.000 öğretmenin yarışmak için başvuranların girdiği sınavlarla başlamış ve tüm devlet kadrolarına kadar yayılmıştır. Hatta iş yargıya kadar ulaşmıştır; nitekim geçtiğimiz temmuz ayında, yeni atanan yargı mensuplarından oluşan bir grubun Mısır Askeri Akademisi Müdür Yardımcısı Tümgeneral Muhammed Salah el-Türki ile birlikte çekilmiş fotoğrafı geniş çaplı bir tartışmaya yol açmıştı.”

Sisi ve benzerlerini bu saçmalıklarından caydıracak olan sadece Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafettir. Onların saçmalıkları, tuzakları ve kindarlıkları ne kadar uzarsa uzasın, Allah'ın yardımı kaçınılmaz olarak gelecektir. وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müne Semih (Ümmü Meryem)

Devamını oku...

İslam Ümmeti, Çaresizliği ve Alimlerinin Yüzüstü Bırakması ile Amerika'nın ve Yahudilerin Kendisine Karşı Açık Savaşı Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslam Ümmeti, Çaresizliği ve Alimlerinin Yüzüstü Bırakması ile Amerika'nın ve Yahudilerin Kendisine Karşı Açık Savaşı Arasında

Lübnan ile Yahudi varlığı arasındaki savaşın 27 Kasım 2024'te durdurulması anlaşmasından ve 8 Aralık'ta Esad rejiminin düşmesinden sonra, Yahudi varlığının Müslüman ülkelere yönelik saldırıları büyük ve çarpıcı bir şekilde arttı ve bölgedeki hiçbir ülkeden herhangi bir yanıt gelmeden istediği gibi öldürdü ve yok etti.Tüm Müslümanları ve ülkelerini, kendisini tehdit eden herkese karşı sert bir şekilde saldırmaya yönelik tehdidinin artırdı ve elinin istediği her yere ulaştığını ve zorla Ortadoğu'nun çehresini değiştirdiğini söyleyerek kibirlendi.Müslümanlar tüm bunlara maruz kaldıkları halde herhangi bir yüzleşme veya tepki göstermediler!

Lübnan ile Yahudi varlığı arasındaki savaşın durdurulması anlaşması Amerikan iradesiyle yapılmış olup Esad'ın devrilmesine yol açan saldırının, savaşın durdurulduğu gün, yani 27 Kasım 2024'te başlaması da dikkat çekiciydi.Çatışmanın tarafları ile Suriye'de nüfuz sahibi olanlarla önceden planlar yapılmamış olsaydı bu hızlı çöküş gerçekleşemezdi; bu da tüm bu olayların arkasında Amerika'nın olduğunu göstermektedir.

Yahudi varlığının saldırıları yeni değildir, ancak yeni olan, saldırıların kapsam ve yoğunluğunun günlük hale gelecek kadar genişlemesidir. Zira tıpkı Yemen'de olduğu gibi Lübnan ve Suriye'de de gözetimsiz ve hesapsız bir şekilde öldürüp yok ediyor.Bu varlık Suriye'de sınırlarını, herhangi bir kontrol ve caydırıcı olmaksızın genişletmekte, İran'ı tehdit etmekte, Suriye'de Türkiye'ye kendi politikalarını dayatmakta, Ortadoğu'yu değiştireceğini ve Hilafetin varlığını kabul etmeyeceğini ilan etmektedir ki bu da Türkiye'ye yönelik tehditkâr bir mesajdır.Bir buçuk yılı aşkın bir süredir Gazze'ye ve halkına karşı gece gündüz sürdürülen vahşi katliamlardan, insanların açlıktan öldürülmesinden ve tüm uluslararası yasaları ihlal ederek sivillerin bombalanmasından bahsetmiyorum bile.Tüm bunlar tüm Müslümanların ve dünya ülkelerinin gözü ve kulağı önünde ve ABD'nin açık yardımı ve desteğiyle gerçekleşiyor.

Bu gerçekliğin herhangi biri için bir sır olmadığı gibi bunu isteyenin, destekleyenin ve engelleyenin de Amerika olduğu bir sır değildir. Zira Amerika, kendi politika ve çıkarlarına hizmet ettiği sürece bu desteği durdurmayacak ya da bu saldırıları hiçbir şekilde engellemeyecektir.Ancak yeni olan, bu saldırı ve katliamların artması, Yahudilerin bölgeye açıkça müdahale etmesi ve Amerika'nın Yahudi varlığına mutlak koruma sözü vermesidir. Bu da Amerika'nın, onun her zamanki rolünden daha büyük bir rol oynamasını istediği anlamına gelmektedir.ABD ve araçlarının, terörizmle mücadele adı altında tek rolleri halkları ezmek, onların haklarını gasp etmek ve onları her türlü güçten yoksun bırakmak olan rejimlerin silahları hariç, bölgedeki tüm silahları etkisiz hale getirmekte ısrar ettikleri gözlemlenmektedir.Bundan sonra bu rejimlere fikir, ahlak, davranış ve ilişkiler konusunda her şey dayatılabilir.Buna mukabil Yahudi varlığının gücü artırılmakta, tampon ve güvenlik bölgeleri adı altında kendisine yetkiler ve güvenlik rolleri verilmekte, böylece Yahudi varlığı, güvenlik ve rejimlerin rollerini yerine getirmediği bahanesiyle ister sınırlarda ister demografik yapıda olsun öldürmek, yok etmek ve istediği değişiklikleri veya koşulları dayatmak için ordusu ve uçaklarıyla müdahale etmektedir.Bakın işte Gazze'yi yıkmakta ve sakinlerini de ABD desteği ve yardımıyla yerlerinden etmekte ya da yok etmekte ısrar etmektedir.Ortadoğu'nun çehresini değiştirdiğini ve güvenliğini savunma bahanesiyle elinin istediği her yere uzandığını defalarca beyan etmesinin anlamı işte budur; bu da ister Biden ister Trump döneminde olsun ABD'nin açık askeri ve siyasi desteğini teyit etmektedir.

Bu, çatışma kurallarının değiştirilmesinden öte bir şeydir; zira bu, bölgedeki güç dengesinde büyük bir değişiklik içeren yeni bir siyasi, askeri ve jeopolitik gerçekliğin dayatılmasıdır.Bunun, Amerika'nın İran'a yönelik yaptıklarını ve kollarını kesmek, etkisini sınırlamak ve askeri güç unsurlarını tasfiye etmek gibi İran için yapmak istedikleriyle bütünleşen bir planın parçası olmaktan hiç de uzak değildir.Bu ise demokratik dönüşümü sağlamayı amaçlayan ve ümmet içinde yayılan İslami siyasi düşünceyi ortadan kaldırmayı hedefleyen Batı'nın bölgeye yönelik fikri, siyasi ve kültürel istila stratejilerinin art arda başarısızlığa uğramasının yanı sıra George W. Bush'tan Obama'ya, Trump'tan Biden'a kadar tüm bu ciddi ve çelişkili stratejilerin başarısızlığa uğramasının ardından gelen bölgeye yönelik plan ya da stratejinin bir parçasıdır.Şimdi ise Trump, her türlü diplomasi, ahlak ya da hukuktan yoksun bir güç ve kanlı dayatma stratejisiyle gelmiştir.Amerika'nın, tüm Batı'nın, Yahudi varlığının ve Arap varlıklarının yöneticilerinin lisanı halleri şöyle demektedir; dünyadaki, özellikle de dünyanın kalbi olan bu bölgedeki, yani Ortadoğu, Kuzey Afrika ve bu ikisinin civarındaki Müslümanlar, ister yumuşak, ister askeri isterse her ikisi arasında olsun, ister Filistin'de, ister Irak'ta, ister Afganistan'da olsun, Batı'nın tüm değişim girişimlerine direndiler ve ehlileştirilmek ve boyun eğdirilmek yerine, demokrasi ve kamu özgürlükleri fikirleriyle, ılımlı İslam dedikleri sapkınlıkla ve modernite dedikleri küfürle savaşmaya başladılar.Bunun da ötesinde bu bölgelerde İslam'la yönetilmeyi talep eden İslami siyasi eğilimler ortaya çıkmış ve siyasi birliği, ümmetin ve İslam ülkelerinin birliğini ve Hilafetin yeniden tesis edilmesini arzulayacak kadar da büyümüştür.Dolayısıyla Amerika, bu sert ve şiddetli yaklaşımdan başka bir şey bulamamıştır. Bu nedenle Müslümanların denizlerinde askeri uçaklar ve taşıyıcıları ve Müslüman ülkelerdeki askeri üslere çok sayıda Amerikan uçakları, füzeleri ve silahlarının yığıldığını gördük. Bu stratejinin altında, Amerika'nın Yahudi varlığına hiçbir yasayı dikkate almadan verdiği yetkiler ve nüfuz yatmaktadır.

Buna bir de Gazze'de yaşanan katliam ve yıkım ve ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde Yahudi varlığının kınanmasını engellemesi ve katliamlarını meşru müdafaa olarak göstermesi de dâhil edilmiştir ki böylece suç her türlü sınırı ve hayal gücünü aşmıştır. Burada Müslüman ister istemez düşünmekten ve soru sormaktan kendini alamıyor ve daha birçok sorular da onu daha birçok düşünceye yöneltiyor ki bunlardan biri de şudur: Dünyanın tüm ülkeleri Gazze'yi yüzüstü bıraktı ve birçoğu Gazze'yi ortadan kaldırma girişimlerine katkıda bulunduğu gibi dünya düzeni ve uluslararası hukuk da Gazze'yi yüzüstü bıraktı ancak:Müslümanlar Gazze'yi yüzüstü bıraktı mı?Cevap: Hayır, onu yüzüstü bırakmadılar; çünkü onlar da onun gibi yüzüstü bırakılmışlardır; dolayısıyla Müslümanlar, Gazze'ye destek vermek için yanıp tutuşuyorlar ama çaresizler, hiçbir şey yapamıyorlar ve bir çıkış yolu da bulamıyorlar.O halde Gazze'yi ve İslam ümmetini yüzüstü bırakan kim?Cihat ve kurtuluş için yola çıkmak üzere ümmetin ordularını harekete geçirmeye ve seferber etmeye muktedir olan herkes; bunların başında da fıkhî, fikrî ve uzman olarak ümmetin âlimleri geliyor; zira alimlerin, ümmete ve kendisine yönelik olanlara önem vermeleri ve bedeli pahalıya mal olsa bile vacibi ve çözümü açıklamak için her toplantıya, safa ve minbere koşmaları gerekiyor.Çünkü Gazze ve İslam ümmeti bugün, bir yandan çaresizlikleri ve âlimlerinin yüzüstü bırakmaları, diğer yandan da Amerika ve Yahudilerin yıkıcı savaşı arasında kalmışlardır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مَّا كَانَ اللهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِAllah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir.” [Al-i İmran 179]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Mahmud Abdulhâdi

Devamını oku...

Kırgızistan'da Elektrik Fiyatları, Her Yıl Yükselecektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kırgızistan'da Elektrik Fiyatları, Her Yıl Yükselecektir!

Haber:

Kırgızistan Bakanlar Kurulu, 2025-2030 yıllarını kapsayan orta vadeli elektrik tarife politikasının onaylanmasına ilişkin kararı kabul etti.Kararda, enerji sektöründe alınan tedbirlerin, tüketicilere kesintisiz elektrik sağlamanın korunmasını hedeflediği belirtildi.Artık şu andan itibaren her yıl mayıs ayında elektrik fiyatına zam yapılacak.Karara göre, 1 Mayıs'tan itibaren elektriğe 26 milim zam yapılacak, yani 1 kilovolt/saat elektriğin fiyatı 1,11 Som yerine 1,37 Som olacaktır. Ancak elektrik tüketimi 700 kWh'ı geçtiği takdirde, elektrik fiyatı 2,39 Som yerine 2,60 Som olacaktır.

Yorum:

Ülkemizde elektrik sektörü, giderek yaygınlaşan bir yolsuzluk yuvası haline gelmiştir.Kırgızistan, yakın tarihimizde aldığı kredilerin yarıdan fazlasını bu sektörde harcamıştır.Ancak buna rağmen bu sektör iyileşmemiş, aksine halkın sırtına ağır bir yük bindirilmiştir! Elektrik sıradan insanlar için yetersiz kalmaktadır; zira kış aylarında sık sık elektrik kesintisi olduğu gibi elektrik kaynakları da yetersiz kalmakta ancak aynı zamanda, büyük miktarda elektriğe ihtiyaç duyan kripto para madenciliği şirketleri, kış-yaz aralıksız bir şekilde faaliyet göstermektedir. Hatta bazı zenginler "gerekli gördüğünde" kendi trafolarını kurdurttukları gibi birçok özel şirket de halka elektrik satmakla meşgul olmaktadır. Aynı zamanda sıradan insanlar, giderek pahalılaşan elektrik parasını ödemek zorunda kalıyorlar ve bu sektöre ayrılan kredilerin ağır yükünü de taşıyorlar.

Kırgız rejimi, bu sorunu çözmek için büyük hidroelektrik santrallerinin yanı sıra küçük hidroelektrik santralleri de inşa ettiğini iddia ediyor. Nitekim bu hidroelektrik santrallerinin inşası için, yatırımcılara çağrıda bulunulmaktadır.Ancak bu yatırımcıların talepleri kamuoyuyla paylaşılmıyor. Doğal olarak yatırımcılar, paralarını halkın sorunlarını çözmek için yatırmayacaklar; aksine daha fazla kar elde etmeyi hedefleyeceklerdir. Bu nedenle halen inşaatı devam eden hidroelektrik santralleri, halkın elektrik ihtiyacını karşılamayacaklardır. Zira buradan elde edilen elektrik, bahsi geçen kripto para madenciliği şirketlerinin ve yer altı kaynaklarımızı çıkarıp Batı'ya taşıyan şirketlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmakta, yani kapitalistlerin ihtiyaçlarına hizmet etmekte olup bunun sadece küçük bir kısmı halka verilecektir. Bunun sonucunda durum aynı kalacak, daha doğrusu insanlar giderek daha fazla yükselen elektriğe para ödemeye devam edecekler, ancak yetersiz arz nedeniyle elektriğe bağımlı kalmaya de devam edeceklerdir.

Enerji politikasının halkın çıkarlarına değil, aksine kapitalistlerin çıkarlarına hizmet ettiği açıktır ki bu da şaşırtıcı değildir; çünkü biz, kapitalist sistemin ve onun kurallarının egemen olduğu, faydanın ön planda tutulduğu, dolayısıyla sadece faydanın dikkate alındığı bir toplumda yaşıyoruz.Dolayısıyla halk tam elektrik alamazken kapitalistlerin ise tam olarak elektrik aldığını görebiliyoruz.

Buna mukabil İslam, insanların ihtiyaçlarını ön planda tutmakta, yani insanların ihtiyaçlarının karşılanmasını birinci öncelik olarak görmektedir.Sonra insanlara makul fiyatlarda elektrik sağlanmasına odaklanılacaktır. Ayrıca elektrik, insanların günlük yaşamlarında vazgeçemeyecekleri kamu mülkiyetlerinden kabul edilmektedir. Bu yüzden herhangi bir özel şirketin veya şahsın bunlara sahip olması caiz değildir; çünkü bu bütün Müslümanların hakkıdır. İnsanların refah içinde yaşamaları için Allah'ın bir rahmeti olan İslamî şerî hükümler, insanlara sadece elektrik sağlamakla kalmamakta, aynı zamanda barınma, giyim ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını da karşılamaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Harun Abdulhak

Devamını oku...

Keşmir Sorunu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Keşmir Sorunu!

Haber:

Pakistan, Cammu ve Keşmir'in Pahalgam bölgesine yönelik gerçekleşen saldırısının ardından Hindistan ile yaşanan gerilimin akabinde BM Güvenlik Konseyi'ne acil bir oturum için resmi bir talepte bulundu.Açıklamaya göre bu, Pakistan'ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği ofisi tarafından Pazar günü yapılmış ve bir nüshası da Anadolu Ajansı'na ulaşmıştır.Açıklamada Hindistan ve Pakistan arasında yükselen gerginliklerin ve özellikle Cammu ve Keşmir'deki durumun, “bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu” belirtildi.Toplantının 5 Mayıs'ta gerçekleşmesi ve Pakistan temsilcisi Asim İftihar Ahmed'in toplantı sonrasında bir basın açıklaması yapması bekleniyor. (Rai Al Youm)

Yorum:

Siz ne kadar da hainsiniz ey Pakistan yöneticileri?!Zira sizler, Keşmir'i, dahası tüm Hindistan'ı Hindulardan kurtaracak olan orduyu zincirliyorsunuz ve Keşmir'deki Müslümanların sorununu çözmek için kafir sömürgeci Amerika'nın aracı olan sömürgeci Güvenlik Konseyi'ne koşuyorsunuz!

Keşmir'in sorunu Pakistan'ın hain yöneticilerinde yatmaktadır: “Zira Eyyub Hân 1965 savaşının ardından, Pakistan’a ait olan üç nehri Hindistan’a verdi.Yahya Hân ve Zulfikâr Ali Butto ise 1971 yılında Pakistan’ın Doğusunu kaybettiler ve orası Bangladeş’e dönüştü. Ziyâ-ul Hak zamanında da Hindular Siyanşin Tepeleri’ni işgal ettiler.Nevvaz Şerif zamanında ise mücahitler ve Pakistan Ordusu, neredeyse zafer elde edecek bir durumda iken 1999 yılında Kargil Tepeleri’ni korumaktan mahrum bırakıldılar. O gün Müslümanların kanları pahasına, Hindistan’da rakibi Kongre Partisi karşısında dönemin Hindistan Başbakanı Vajpayi’nin desteklenmesi ve halkı nezdinde kahramanlaşması için Amerika’dan gelen emirlere icabet eden Nevvaz Şerîf orduya ve savaşçılara geri çekilmeleri emrini verdi! Pervez Müşerref zamanında da Keşmir halkına self-determinasyon ve 2004 yılında Hinduların otoritesinden kurtulma hakkının verilmesinden ilk defa tümüyle vazgeçildi.” (Hizb-ut Tahrir’in yayınladığı Siyasi Meseleler kitabından uyarlanarak aktarılmıştır).

Bugün onların, uluslararası hukuk denen küfür kanunu kararlarına dayanan ve Hindularla stratejik ortaklığı olan suçlu Amerika tarafından kontrol edilen sömürgeci bir konseye doğru koştuklarını gördüğümüz gibi yine onların zayıf açıklamalar yaptıklarını, barış ve gerginliğin azaltılması ve tepkinin aynı şekilde olacağı çağrısında bulunduklarını görmekteyiz! Peki gözü sizi hiçbir şekilde görmeyen işgalci ve saldırgan bir kâfirle nasıl bir barış, gerilimi azaltma ve misilleme olacak Allah aşkına?!

İslam ehlinin, işgal edilmiş topraklara karşı şerî vacibi, milyonlarca şehit verilmesini gerektirse bile, en yakından başlayarak tüm Müslümanları kapsayacak şekilde cihat etmektir. Zira Allah Subhanehu ve Teala, Fi Muhkemi Tenzilihi’de şöyle buyurmuştur: وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” [Bakara 191] Ve Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: فَمَنِ اعْتَدَى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَى عَلَيْكُمْKim size saldırırsa siz de onun size saldırısının misli ile ona saldırın.” [Bakara 194] Ve Celle Şânuhu şöyle buyurmuştur: وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermez.” [Nisa 141] Dolayısıyla Pakistan yöneticilerinden şer’an talep edilen, Keşmir’i müşriklerden kurtarmak için büyük orduları Keşmir’e, dahası tüm Hindistan’a doğru harekete geçirmesi olup meselelerimizi kafirlere tevdi etmeleri ve Allah Subhanehu ve Teala’nın haram kıldığı, onları üzerimizde otorite sahibi kılmaları değildir!

Eğer yöneticiler icabet etmezlerse, ordu onları devirsin ve Allah Subhnehu ve Teala’nın vaadi olan Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret versin: وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْAllah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55] Aynı zamanda da Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan: ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا، ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُبُوَّةِSonra zalim yöneticiler gelecek ve onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Bunların ardından ise yine Nübüvvet metodu üzere hilâfet olacaktır.” Böylece Allahu Teala’nın yardımı gerçekleşecektir: وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُO gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5] Ayrıca onun eliyle, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hindistan’ın fethedilmesiyle ilgili müjdesi de gerçekleşecektir: عِصَابَتَانِ مِنْ أُمَّتِي أَحْرَزَهُمَا اللهُ مِنَ النَّارِ عِصَابَةٌ تَغْزُو الْهِنْدَ وَعِصَابَةٌ تَكُونُ مَعَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّلَام Ümmetimden iki grup vardır ki Allah onları ateşten korumuştur; birincisi Hindistan'a karşı savaşan grup, diğeri Meryem oğlu İsa Aleyhisselam ile beraber olan gruptur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulaziz Munîs

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER