Çarşamba, 18 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump’ın Bölge Ziyareti, Müslümanların Zenginliklerine El Koyma ve Yöneticilerin Köleliğini Pekiştirme Operasyonundan Başka Bir Şey Değildir

ABD Başkanı Donald Trump, önümüzdeki hafta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a gideceğini açıkladı. Yahudi yetkililerin Axios’a verdiği bilgiye göre, Gazze’ye yönelik savaş nedeniyle Yahudi varlığı ziyaret programında yer almıyor. Ancak aynı yetkililer, Trump’ın Netanyahu’ya gerekli gördüğü adımları atması için yeşil ışık yaktığını da belirttiler. Yahudi varlığı Başbakanı Binyamin Netanyahu, pazartesi akşamı yayınladığı bir video mesajında, mini Bakanlar Kurulu’nda Gazze’deki askeri operasyonların kapsamının genişletilmesi kararı alındığını duyurdu. ‘Gideon Arabaları’ adını verdiği askeri-politik entegre plan çerçevesinde, Gazze’nin tamamını yeniden işgal etmeyi, sakinlerini göçe zorlamayı, esirleri kurtarmayı ve tüm direnişçileri etkisiz hale getirmeyi hedeflediklerini açıkladı.

Böylece Allah düşmanı Trump, hain yöneticilerin desteğiyle Müslümanların servetini yağmalamak üzere bölgeye geliyor. Bu paralar, ABD ekonomisini canlandırmak amacıyla ülkeye yatırım olarak pompalanacak, İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen savaşın finansmanında kullanılacak, Gazze, Yemen, Suriye ve Lübnan’a karşı yürüttüğü katliamlara destek olmak için Yahudi varlığına milyarlarca dolar ve silah akışını sürdürecek. Diğer yandan Trump, Gazze’ye karşı yürütülen soykırım savaşını sürdürmesi için Yahudi varlığına yeşil ışık yaktı. Bunun üzerine Yahudi varlığı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze’yi haritadan silmek için yeni bir plan açıkladı. Smotrich “Savaş bittiğinde Gazze yerle bir olacak... Araplar yeni bir Felaket (Nekbe) yaşamalı.” dedi.

Yahudiler, Trump’ın silah anlaşmaları ve parasal yardımlar gibi sağladığı sınırsız destek ve Gazze’deki savaşa devam etmeleri için yaktığı yeşil ışık sayesinde daha da pervasız hale gelmişlerdir. Artık hiçbir şeyi umursamıyorlar. Özellikle Müslümanların yöneticilerinin desteğini aldıktan sonra işledikleri suçların sonuçlarına zerre kadar aldırış etmiyorlar. Artık Orta Doğu’nun çehresini değiştirmekten açıkça söz etmeye başladılar.

Müslümanların yöneticileri ise, Gazze halkına sahip çıkacakları ya da savaşı durdurmaları için Amerika ve Yahudilere baskı yapacakları yerde Trump’a oluk oluk para akıtıyorlar! Tabii bu paranın bir kısmı da Yahudilere gidiyor! Dahası, ellerinden Gazze ve Yemen halkının kanı damlayan Allah düşmanı Trump’ı ise, sanki en sevdikleri dostlarıymış gibi büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılıyorlar! Bu yöneticilerin bizi düşürdüğü şu hale bakın! Kendi paramızla katlediliyor, soykırıma maruz kalıyoruz! Düşmanımız, elleri bizim kanımızla kızıla boyanmış, dişleri etimize batmış halde ülkemize geliyor. Bizim yöneticilerimiz ise onu törenle karşılıyorlar!

Şüphesiz Müslümanların yöneticileri, ümmetin zayıflığının ve hor görülmesinin yegâne sebebidirler. Batı’nın ülkemiz ve kaynaklarımız üzerindeki hegemonyası ve hakimiyetinin birer aracıdırlar. Yahudi varlığı ve Batılı sömürgecilerin emniyet sibobudurlar. Dolayısıyla ümmet onlardan kurtulmak ve tahtlarının enkazı üzerine Raşidi Hilafeti kurmak için gerekli adımları atmadıkça, ölüm, zillet ve perişanlık kadehini yudumlamaya, öldürülüşümüze tanıklık etmeye devam edeceğiz ama hiçbir şey yapamayacağız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ey Pakistan Ordusu! Srinagar’da Hindu Hükümranlığına Son Verin! Savaşı Alevlendirin! Keşmir’i Özgürleştirin ve Hindistan Yarımadasının Liderliğini Ele Geçirin!

6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece, Hindistan devleti, Azad Keşmir ve Pakistan’daki bazı şehirlerdeki camilere ve sivil bölgelere saldırı düzenledi. Saldırılarda onlarca Müslüman şehit oldu. Bunun üzerine Pakistan Hava Kuvvetleri beş Hindistan savaş uçağını düşürdü ve bazı askeri bölgeleri hedef aldı. Hindistan devletinin, Pakistan silahlı kuvvetleri aslanlarının imanı, cesareti ve askeri yetenekleri karşısında hiçbir direnç gösteremediği görülüyor. Müşrik Hindu lider Modi, Trump’ın talimatıyla bölgenin jandarmalığına soyunarak Hint Alt Kıtası’ndaki Müslümanlar üzerinde otorite kurmaya çalışıyor. Hindu zorba, Arap yöneticilerin Müslüman ordularını Yahudilere karşı dizginlediği gibi, Pakistan yöneticilerinin de Pakistan ordusu aslanlarını dizginleyebileceği kuruntusuna kapıldı.

Ne var ki Pakistan ordusunda yürekleri şehadet aşkıyla yanıp tutuşan pek çok subay bulunmaktadır. Savaş meydanında düşmanla vuruşmaya can atmaktadırlar. Hindu müşriklerinin hakimiyetini kabul etmektense, savaş meydanında canlarını feda etmeye hazırdırlar. Pakistan ordusunun aslanları, iki iyilikten birine ya zafer ya şehadet onuruna erişmek için hazır ve nazır bekliyorlar. Allah Subhânehu ve Teâlâ, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve müminler uğruna canlarını feda etmeye hazır bu kahramanlar, gerçekten yiğitlik ve celadet örneği sergilemektedirler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ“Siz Allah’ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz.” [Ali İmran 152]

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Hindu Devletinin Pakistan’a saldırma cüreti göstermesi ve bölgesel hakimiyet arzusu, yöneticilerin cihadı terk etmelerinin doğrudan bir sonucudur. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emirlerine karşı gelindiğinde ve Keşmir’deki işgale yönelik şer’i hükümlere uyulmadığında, korkak bir düşman karşısında yenilgi ve zillet kaçınılmaz olacaktır. Yöneticilerimizin cihadı “terörizm” olarak tanımlaması, uluslararası düzene boyun eğmesi ve Pakistan ordusunu ulus-devlet sınırlarına hapsetmesi, Hindu Devletini ve Modi’yi güçlendirmiştir. Bugün gelinen noktada Modi Pakistan’a saldırma hakkını kendinde bulabiliyor. Pakistan yöneticileri, Hindistan’ın Batılı müttefiklerine Pahalgam saldırısını açıklamakla ve askeri inisiyatiften kaçınmak için gerekçeler üretmekle meşguller. Oysa Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَا تَرَكَ قَوْمٌ الْجِهَادَ إِلَّا عَمَّهُمُ اللهُ بِالْعَذَابِ“Bir kavim cihadı terk ettiğinde, Allah mutlaka onlara, hepsini bağlayan bir azap gönderir.” [Taberani]

Düşmanın saldırısını geri püskürterek elde ettiğiniz o şeref ve zafer, kazandığınız o muazzam başarı, yalnızca ve yalnızca Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın yolunda cihat etmenizin bir sonucudur. Peki, şimdi bu onur, zafer ve başarıdan yüz çevirip Amerikan ve Hindu yönetiminin köleliğine geri mi döneceksiniz? Allah Subhânehu ve Teâlâ cihat ile zafer ve başarının yolunu berrak bir şekilde ortaya koymuşken ulus devlet ve dünya düzeni, yeniden ayaklarınıza pranga mı olacak?! Düşmana yanıt vererek, gerçek gücünüzü ve kudretinizi keşfettiniz. Bu gücünüzün kaynağı, cihat ruhunuzdur, yalnızca Allah’a tevekkül etmenizdir ve İslam ümmetinin desteğidir. Öyleyse, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın emirlerine sımsıkı sarılın. Direnç, hoşgörü, dengeli karşılık, uluslararası toplumun arabuluculuğu, diplomasi ve müzakereler gibi siyasi ve askeri çözümleri reddedin. Keşmir’in kurtuluşu için savaş ateşini yakın. Korkak ve aşağılık düşmanın belini kırın! Kontrol Hattı’nı geçip Srinagar’a doğru ilerleyin. Bu dünya düzenini ayaklarınızın altına alıp ezin, Keşmir’in tamamını kurtarın, nehirlerimizin hakimiyetini yeniden ele geçirin, Modi yönetiminin belini kırın. Hint Alt Kıtası’nın gerçek varisleri olun, bu coğrafyayı İslam’ın nuruyla yeniden aydınlatın!

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri! Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti olarak biz, Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan size şu anki zaferinizden çok daha büyük bir zafer, çok daha görkemli başarılar bahşetmesine niyaz ediyoruz. Hindistan’ın fethine katılma onuruna nail olmanızı temenni ediyoruz. Allah’tan sizi tarih kitaplarına Selahaddin Eyyubi ve Sultan Abdülhamid’in varisleri olarak yazmasını diliyoruz. Her şeyden önce, Allah’tan sizlerin, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret veren, bu sayede ilk İslam Devleti’nin kuruluşuna zemin hazırlayan Sad b. Muaz ve Medineli Ensar’ının halefleri olmanızı niyaz ediyoruz. Haydi öyleyse ileri atılın ve Hizb ut Tahrir’e nusret verin! Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafetin kurulması için nusret verin. Ve üç büyük müjdeye: Hindistan’ın fethi, Filistin’in kurtuluşu ve İkinci Hilafet çatısı altında ümmetin vahdeti müjdesine nail olun. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ“Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Devamını oku...

Yahudi Ordusu Pervasızca Terör Estirerek Müslümanların Meskûn Mahallerini Bombalarken, Ordularımız Kışlalarında Pinekliyorlar!

Yahudi varlığı, Husi güçlerinin Ben Gurion Havalimanı’na yönelik son füze saldırısına misilleme olarak pazartesi akşamı Yemen’in Kızıldeniz kıyısındaki Hudeyde Limanı ve bir çimento fabrikasına ağır hava saldırıları düzenledi. Yahudi yetkililer, saldırıya 30’dan fazla savaş uçağının katıldığını, en az 8 hava saldırısı gerçekleştirildiğini ve Hudeyde Limanı ile çevresine 50 bomba atıldığını ifade ettiler. Aradan henüz 24 saat geçmeden, Yahudi hava kuvvetleri Yemen’e ikinci bir saldırısı daha düzenledi. Saldırıda, Sana Havalimanı’nın pistleri, kontrol kulesi, bir elektrik santrali, yakıt depoları ve başka bir bölgedeki bir fabrika hedef alındı. Saldırı sonucunda Sana Havalimanı’ndaki uçuşlar durduruldu.

Yahudi ordusu, bölgede pervasızca hareket etmeye devam ediyor. Savaş uçakları, bölge semalarında serbestçe dolaşarak Suriye, Lübnan ve Yemen’e hava saldırıları düzenliyor, sivilleri hedef alıyor ve altyapıyı yok ediyor. Yahudi varlığı, güvenliğini sağlamak, Gazze mücahitlerinin ellerinde paramparça olan o sahte prestijini kurtarmak için bu saldırıları gizleme gereği bile duymuyor. Gazze’yi tamamen tecrit edip katliamlarını rahatça sürdürmek istiyor! Gazze halkını göçe zorlamak ve direnişçileri teslim almak için uzun vadeli planlarını devreye sokmuş durumda.

Tüm bunlar Amerika’nın onayıyla, Yahudilere sağladığı silah ve parayla ve bölge yöneticilerinin tam bir suç ortaklığıyla gerçekleşiyor. Bu yöneticiler, Yahudi uçaklarının pervasızca dolaşması, cirit atması ve işlediği suçlarla övünmesi için hava sahamızı açıyorlar. Savaş uçaklarını önlemek için en ufak bir çaba bile göstermiyorlar. Ama Yahudi varlığına doğru fırlatılan füzeleri durdurmak için tüm güçlerini seferber ediyorlar. Ne hazin bir çelişki!

Asıl büyük felaket ise Müslümanların gözünü diktiği ve ümmetin umudu olan orduların takındığı tavırdır. Onların bu tavrı, büyük bir hayal kırıklığıdır. Nasıl tahammül edebiliyorlar kışlalarında yatmaya? Savaş ve cenk ehli olmayan bir avuç Yahudi’nin, Gazze’de kardeşlerini katlettiğini, Şam, Lübnan ve Yemen şehirlerini bombaladığını, tüm bölgede pervasızca terör estirdiğini görmüyorlar mı? Nasıl sessiz ve hareketsiz kalabiliyorlar?

Filistin, Suriye, Yemen ve tüm İslam ülkelerine yardım etmek, onları ümmetin bünyesine yerleşmeye ve yayılmaya çalışan kötü huylu kanser olan Yahudi varlığından kurtarmak, askeri, subayı ve genelkurmay başkanları olmak üzere tüm ümmetin ordularının görevidir. Yahudi varlığının suçlarını ve kötülüklerini durdurmanın tek yolu, Müslüman ordularının harekete geçmesidir. Bu yüzden, ey subaylar ve genelkurmay başkanları! Sizi, dininizi, ümmetiniz ve halkınızı savunmak için harekete geçmeye çağırıyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 39]

Devamını oku...

Bu İşin Şakası Yok, Durum Gayet Ciddi

Bu İşin Şakası Yok, Durum Gayet Ciddi
Suriye’deki Askeri Operasyonlarıyla Yetinmeyen Yahudiler, Siyasi Operasyonlarına da Başladılar

Suriye yönetimi ile Dürzi şeyhleri ve liderleri arasında Süveyda ili için varılan anlaşma dün pazar günü yürürlüğe girdi. Kudüs El-Arabi’ye bilgi veren güvenlik kaynaklarına göre, yerel polis güçleri Sura El-Kubra köyüne girdiler, genel güvenlik unsurları ise Süveyda ile Dera’yı ayıran idari sınırların dışına çekildiler.

Bu arada, Süveyda çevresindeki El-Sura El-Kübra ve El-Mezra’da bulunan güvenlik ve askeri güçlere, anlaşmanın birinci aşamasının yürürlüğe girmesiyle birlikte ana üslerine dönme talimatı verildi.

İki gün önce Dürzilerin liderleri, ileri gelenleri, şeyhleri ile dini ve sosyal grupların temsilcileriyle varılan anlaşma, Süveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve adli kolluk kuvvetlerinin rolünün arttırılmasını, buna karşılık tüm güvenlik ve askeri güçlerin Süveyda ili çevresinden çekilmesini öngörüyor.

Kaynaklara göre, Süveyda ve çevresinde konuşlanacak gruplar, yöre halkından olup İçişleri ve Savunma Bakanlıkları bünyesinde faaliyet gösterecekler.

Anlaşma, ‘adem-i merkeziyetçilik yönetimine doğru atılmış somut bir adım’ olarak değerlendirildi.

Şam yönetimine bağlı Genel Güvenlik güçlerinin kentten ayrılması, Şam ile Süveyda arasında varılan anlaşma uyarınca kente yerel polis gücünün konuşlandırılması, Vali Mustafa Bekur’un yetkilerinin sembolik düzeye indirgenmesi, Suriye’nin yeni siyasi haritasının Şam, Fırat’ın Doğusu ve Süveyda olmak üzere üç ana bölgeye ayrılmasının bir işareti olarak değerlendiriliyor.

Şam hükümetinin sözde “azınlıklar” meselesine yaklaşımındaki siyasi beceriksizliği ve azınlıklar meselesinin İslami hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturulmaması, ülkenin bölünmesine zemin hazırlamakta, “azınlıklar” sorununu daha da derinleştirmekte, dış müdahalelere kapı aralamakta, içerideki unsurların manipülasyonunu olanak sağlamaktadır.

2011’de devrime kalkışan Suriye halkı, dış güçlerin kökünü kazımak, Suriye halkının işlerine ve topraklarına karışılmasını engellemek gibi temel hedef ve ilke belirlemişti. Ancak bugün bu müdahalenin bu denli belirgin ve açık bir şekilde yaşanıyor olması gerçekten şaşırtıcı! Eski rejimin başındaki kasabın ülkeden kaçmasının ardından Yahudilerin Suriye’nin iç işlerinde söz sahibi olması, ülke için son derece kritik ve tehlikeli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Süveyda’daki anlaşmanın satır aralarında, Yahudi varlığının bazı Dürzi liderlerle temaslar kurduğunu ve onları adem-i merkeziyetçilik talebine yönlendirdiğini okumak mümkündür. Onlara fiili özerklik tanıyan bir anlaşma, pek çok tarafın kendi çıkar ve ayrılıkçı beklentileri için fırsat kolladığı bir ortamda, başkalarını da benzer adımlar atmaya cesaretlendirebilir.

Acaba silahlarını teslim etmemeleri neyin işareti?!

Peki ya kendi işlerini kendilerinin yönetmesi ve valilik makamının yalnızca “sembolik” bir pozisyon olarak kalacağının belirtilmesi ne anlama gelmektedir?

Kendilerini savunmak bahanesiyle silahlarını teslim etmemelerine izin verilmesi de neyin nesi? Neye ve kime karşı savunacaklar kendilerini?

Bir devlet, topraklarının bir köşesinde otoritesinin sarsılmasına nasıl göz yumabilir?!

Süveyda’da varılan bu anlaşma, devletin tüm topraklarında sağlaması gereken ulusal egemenlik anlayışının alenen ihlali anlamına gelmektedir! Nitekim Fırat’ın doğusunda SDG ile yapılan benzer anlaşma, rejim kalıntılarının sahil şeridindeki emellerini tetiklemiş ve geçtiğimiz Ramazan ayındaki provokatif eylemlerine zemin hazırlamıştır.

Yaşananlar, sadece eksik bir egemenliğe boyun eğmekten öte, adeta özerk bir yönetimin temellerinin atılması anlamına gelmektedir. Böyle bir yönetim şeklinin hayata geçmesi durumunda, kan gövdeyi götürecek demektir. Bu bölgeler, yeniden devletin otoritesine girene dek kanlı çatışmalar yaşanacaktır. O halde tüm bu çaba neden ve hangi amaç uğruna?

Uzun vadeli sonuçları olan böylesi bir anlaşmaya karşı çıkmanın farz olduğu ortadadır. Halk, ülkenin parçalanması için değil, İslam yönetimi altında birleşmesi için devrime kalkışmıştır. İslam Devleti, şeriat hükümlerine göre tüm vatandaşlarının haklarını herhangi bir ayrım gözetmeksizin güvence altına alacaktır.

Herhangi bir zümreye veya topluluğa özel ayrıcalıklar veya özerk bir yönetim tanıtan kararların hiçbir meşruiyeti yoktur. Suriyeliler bu kararları asla kabul etmeyeceklerdir! Bu tür kararlar ancak Suriye halkına komplo kuran devletleri ve onların işbirlikçilerini memnun edebilir.

Yahudi varlığının Suriye’ye müdahalesi ve bu işi kendi uşakları eliyle kotardığı artık su götürmez bir gerçektir! Dürzilerin savunuculuğuna soyunmuş, onların korunması gerektiğinden bahsetmiş ve nihayetinde Yahudi varlığı kuklalarının istediği şekilde bir anlaşma sağlanmıştır!

Bugün gelinen noktada yaşanan tüm bu gelişmelerin ardından net bir tavır sergilenmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde bu tür talepler, caydırıcılık ve hesap verilebilirlik olmadığı sürece, dışarıdan gelen telkinlere kulak veren, Şeriatın yasalarına ve devrimci halkın isteklerine sırt dönenler var olduğu müddetçe gündemde kalmaya devam edecektir.

Bu devrim, ulvi bir ideal uğruna başlamış ve bu ideal için sarsılmaz esaslar belirlenmiştir. Dolayısıyla bu ilkelere asla ve hiçbir surette halel getirmemeliyiz. Şu hâlde yapılması gereken, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet çatısı altında Rabbimizin Şeriatını uygulayarak devrimimizi ve kazanımlarını güvence altına almak ve devrimimizin değişmez ilkelerini hayata geçirmektir. Devletlerin sinsi planlarına, doymak bilmez hırslarına ve bencil çıkarlarına yem olmamanın yegâne yolu budur.

إِنَّفِيذَلِكَلَذِكْرَىلِمَنْكَانَلَهُقَلْبٌأَوْأَلْقَىالسَّمْعَوَهُوَشَهِيدٌ“Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]

 

Devamını oku...

Bir Davet Taşıyıcısının Vefat Duyurusu

وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” [Bakara 155]

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Allah’ın rahmetiyle mağfur olduğuna inandığımız merhum Âlimuddin Muhammed el-Hasan Ahmed’in vefatını teessürle bildirir.

Bu acı kaybımızda kalplerimiz hüzünle dolu, ancak Allah’ın takdirine olan rızamız tamdır.

Merhum, 12 Zilkade 1446 / 10 Mayıs 2025 Cumartesi günü Kadarif şehrinde ebediyete intikal etti. Küçük yaşlardan itibaren İslami hayatın yeniden başlatılması ve Hilafet Devleti’nin kurulması için mücadele eden merhum, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti encümen üyesi Şeyh Muhammed El Hasan’ın oğlu idi.

Allah’tan, hastalığını günahlarına kefaret kılmasını, gençliğine karşılık cenneti lütfetmesini, onu engin rahmeti ve mağfiretiyle kuşatmasını, onu Peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle birlikte Firdevs’e yerleştirmesini niyaz ederiz. Onlar ne güzel dostturlar. Ailesine, eşine, kardeşlerine ve tüm akrabalarına taziyelerimizi iletiyoruz. Ayrıca bu acı kayıptan dolayı, dava taşıyıcı tüm kardeşlerimize de taziyelerimizi iletiyoruz.

Gözlerimiz yaşlı, yüreklerimiz sızılı. Ey Âlimuddin! Senin ayrılığın ciğerimizi dağladı! Ancak biz, sadece ve sadece Rabbimizin razı olacağı bir söz söyleriz.

إِنَّا للهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ“Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.” [Bakara 156]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Ey Müslüman Orduları! Yahudi Varlığının Yemen, Gazze ve Şam Coğrafyasındaki Zulmünü Kim Durduracak?

Yahudi varlığına ait savaş uçakları, 6 Mayıs 2025 Salı günü Yemen’e 24 saatten kısa bir süre içinde ikinci kez hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılar kapsamında, Sana Uluslararası Havalimanı, başkent Sana çevresindeki Hizz, Zehban ve Asr bölgelerinde yer alan üç elektrik santrali ve Sana’nın kuzeyindeki İmran Çimento Fabrikası hedef alındı. Ayrıca, 5 Mayıs 2025 Pazartesi akşamı Hudeyde Limanı ve Bacil Çimento Fabrikası’na da bir dizi hava saldırısı gerçekleştirildi.

ABD ve Batı’nın koşulsuz desteğiyle Yahudi varlığı, Müslüman topraklarında pervasızca hareket ederek suçlar işlemektedir. Ne hesap soran var ne de denetleyen. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir Gazze’de soykırım işlemektedir. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 171 binden fazla insanı ya şehit etti ya da yaralamıştır. Lübnan, Suriye ve Yemen’de ölüm yağdırmakta, Müslüman topraklarında bozgunculuk çıkarmaktadır. Müslümanların yöneticilerinin ise onun bu suçlarına dünyayı dar edecek ve ona şeytanın vesvesesini unutturacak etkili bir yanıt verdiklerini görmedik.

Bu, Yahudi varlığının başkent Sana’daki sivil yerleşkeleri bombaladığı ilk vaka değildir. Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı günden bu yana, başkent Sana ve diğer bölgelerde birçok kez hava saldırısı düzenlemiştir. Bu saldırılarda hep Müslümanlar hedef alındı, altyapının yıkılmasından zarar görenler ise sıradan insanlar olmuştur. Bu cani varlığa ve arkasındakilere işledikleri suçlardan dolayı onlara hadlerini bildirecek bir kimsenin olmayışı, yeryüzünde daha da azgınlaşmalarına ve büyüklük taslamalarına yol açmıştır. Körfez’deki ve diğer Müslüman ülkelerdeki zararlı yöneticiler, Allah düşmanı tarafından kardeşlerine zulüm yapılırken seyirci kalmalarının cezasını er ya da geç ödeyeceklerini unutmamalıdırlar. Daha da acı verici olan ise, başta Körfez, Mısır, Ürdün ve Türkiye olmak üzere İslam dünyasındaki rejimlerin, bu zalim yapıya koruma kalkanı sağlamakla kalmayıp, onu ayakta tutmak için her türlü desteği vermeleridir!

Şüphesiz bu savaş, İslam ile küfür arasında bir ölüm kalım savaşıdır. Bugün Müslümanların yapması gereken, yöneticilerinin orduları savaşa sürmelerini beklemek değildir. Zira artık bundan tamamen ümit kesilmiştir! Nitekim onlar, vurdumduymazlıklarını, ümmete ve ölüm kalım meselesine olan düşmanlıklarını açıkça göstermişlerdir. Aksine asıl yapılması gereken, orduları ve güçlü Müslümanları, bu metamorfoz varlığı yok etmek için harekete geçirmek, arkasında savaşılacak ve korunulacak samimi mümin bir halifeye biat etmektir. İşte o zaman Müslüman orduları, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak için harekete geçeceklerdir.

Ey Müslümanlar! Gerçek bir lider, halkına asla yalan söylemez. Hizb-ut Tahrir, sizlere gerçeği apaçık beyan etmiş, samimi nasihatlerde bulunmuş ve mesajını dürüstçe iletmiştir. O şimdi size, tek ve en önemli bir konuda şu öğüdü veriyor: Gazze, Yemen ve diğer İslam beldelerinde Yahudi varlığının işlediği suçlar karşısında tüyleri diken diken olanlar, Gazze’de kadın, çocuk ve yaşlılara yapılan zulmü, yeşilin ve kurunun yakılıp yıkılmasını, halkın kuşatma altına alınıp aç bırakılmasını gören ve kanı damarlarında kaynayan her Müslüman, nusret arayışına yönelmeli. Arkasında savaşılan ve korunulan mücahit ve mümin bir halife var etmek için çalışanlarla omuz omuza vermelidir. Yahudi varlığına karşı mücadele etmek ve yetenekli kimseleri ordularda toplamak dışında bir yol yoktur. Yahudi varlığını ortadan kaldırmanın, Gazze’yi kurtarmanın ve Filistin’i tamamen İslam topraklarına geri döndürmenin tek yolu budur. Ancak bu şekilde, kapitalizmin karanlığında boğulan dünyayı İslam’ın adalet ve aydınlığına kavuşturabiliriz.

هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ“Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.” [Ali İmran 138]

Devamını oku...

Ürdün’de Düşmanlarla Yapılan Ortak Askeri Tatbikatlar ve Kurulan Askeri Üsler Sadece Doğrudan Bir Tehdit Değil, Aynı Zamanda Bölgede Uygulanması Planlanan Sömürgeci Projelere Bir Ön Hazırlık Niteliğindedir

Ürdün Haşimi rejimi, İngiltere’nin Balfour Deklarasyonu’nu hayata geçirme planlarının bir parçası olarak kendisine biçilen siyasi misyon ve rolün farkındaydı. İngiltere’nin biçtiği bu rol, Yahudiler için bir devlet kurulmasını öngördüğü gibi o devletin ayakta kalmasını, korunmasını ve istikrarını da öngörüyordu. Ürdün rejimi İngiltere ve ardından ABD’nin kendisine biçtiği siyasi rolü çok iyi oynadı. ABD, Yahudi varlığını güçlendirmek ve korumak için bu rejimi “dost ve stratejik ortak” olarak tanıdı ve onu her türlü desteği sağladı.

Sömürgeci projelerin gerçekleştirilmesi, Yahudi varlığının emellerinin hayata geçirilmesi, Ürdün rejimi ile etrafındaki Arap rejimlerinin bu Yahudi varlığını güçlendirmek için kurduğu kirli ittifak, bir anda vuku bulacak bir şey değildi. Aksine aldatıcı projelerle, sömürge anlaşmalarıyla ve ihanet kokan sözleşmelerle ilmek ilmek dokundu. Ümmetin dinine bağlılığını zayıflatmak için fikri saldırılar düzenlendi. Ulusal sınırlar ile ümmet parçalanıp zayıf düşürüldü. Sömürgeci güçler, dost ve müttefik maskesiyle bölgeye sinsice sızdılar. Ürdün ve diğer Müslüman topraklarında askeri üsler kurdular. Bölgede yapılan askeri tatbikatlar, manevralar ve toplantılar ile bizim zayıf ve güçlü yanlarımızı analiz ettiler, arazimizin özelliklerini ayrıntılı bir şekilde tanıdılar ve böylece olası kaçınılmaz çatışmaya karşı gerekli tüm hazırlıkları yaptılar.

Örneğin, uluslararası toplumun gözleri önünde Yahudi varlığının Gazze’ye yönelik vahşi bombardımanı ve aç bırakma politikaları devam ederken, sadece bir ay içerisinde Ürdün’de ABD, İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci ve Yahudi destekçisi güçlerle bir dizi askeri tatbikat ve görüşmeler gerçekleştirildi. Bu güçlerin Ürdün, Filistin ve Müslümanların düşmanı olduğu ve bölge kaynaklarında gözü olduğu biliniyor. Söz konusu etkinliklerden bazıları şunlar:

- Amerikan ordusunun internet sitesinde yer alan habere göre, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Michael Kurilla, 2 Nisan 2025 tarihinde Ürdün’ü ziyaret etti. Ziyareti sırasında Ürdün Genelkurmay Başkanı ve Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı ile bir araya gelen Kurilla, Ürdün Silahlı Kuvvetleri ile askeri ilişkilerin daha da geliştirilmesini ele aldı.

- “Jebel 6” Ortak Taktik Tatbikatı. 14 Nisan 2025 günü, Muhammed bin Zayed Al Nahyan Hızlı Müdahale Tugayı’na bağlı Komando Taburu, geniş katılımlı bir askeri tatbikata start verdi. Fransız özel kuvvetlerinden bir ekibin de yer aldığı tatbikat, tugay komutanının katılımıyla gerçekleştiriliyor.

- Amerika ile gerçekleştirilen Jade Chameleon 25.2 ortak askeri tatbikatı, 23 Nisan 2025’te sona erdi.

- İngiltere’nin Amman’daki büyükelçiliği, 29 Nisan 2025’te Ürdün ordusundan ve güvenlik birimlerinden subaylar ve astsubaylar için bir resepsiyon verdi. Büyükelçilik sitesindeki açıklamada, Ürdün’ün Birleşik Krallık için Orta Doğu’daki stratejik ortaklardan biri olduğu belirtildi.

- Genelkurmay Başkanı, 28 Nisan 2025 tarihinde İngiliz Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi Komutanı’nı kabul etti. Görüşmede, iki “dost” ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki askeri ve eğitim iş birliğinin güçlendirilmesi konuları ele alındı. Genelkurmay Başkanı, bu görüşmeden önce 24 Nisan’da İngiltere’nin Amman Büyükelçisi Philip Hall ile de savunma iş birliğini geliştirme konusunu görüştü.

Bu düşman sömürgeci devletler sadece ortak askeri tatbikatlarla yetinmediler. Yıllar içinde Ürdün’de askeri üsler de kurdular ve şimdi bu üslerden özgürce operasyonlar düzenleyebiliyorlar. “Terörle mücadele” adı altında yürüttükleri bu faaliyetlerin asıl hedefi ise, siyasal İslam ve onun bağrında yeşeren direniş ruhudur. ABD’nin, 2021’de Ürdün ile imzaladığı savunma anlaşması kapsamında, ülkede 11’den fazla askeri üssü ve 3000’den fazla daimî askeri bulunmaktadır. Bu askerler, yerel yasa ve düzenlemelere tabi olmayan bir dokunulmazlığa sahiptirler ve askeri lojistik, yani ikmal ve tedarik sanatı üzerine eğitim almaktadırlar. Aynı şekilde Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık’a ait askeri üsler de mevcuttur. Bu yabancı güçlerin bir kısmı, Arap Ordusu’nun üslerini ortak kullanmakta veya doğrudan kontrol etmektedir. Çoğu resmen açıklanmayan bu üslerden bazıları, 3 Amerikan askerinin öldüğü ‘Kule 22’ ve Macron’un Noel’i kutladığını gösteren bir videonun sızmasının ardından deşifre olan Fransız üssü gibi tesadüfi olaylar neticesinde ortaya çıkmıştır.

Ürdün Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü’nün bu ortak askerî tatbikatları ‘savaş doktrinini geliştirmek’, ‘uluslararası ortaklığı güçlendirmek’ ve ‘bireysel/kolektif güvenliği sağlamak’ gibi gerekçelerle savunması ne akla ne mantığa ne İslam şeriatına ne de egemen devletlerin siyasi bağımsızlık ilkelerine sığan bir açıklamadır! Ürdün Haşimi Krallığı’nın güvenliğinin bölgesel ve küresel güvenliğin parçası olduğu’ iddiası ise tam bir aldatmacadır. Ordunun doktrini, Batı’nın yoz değerleriyle yenilenmeyi bekleyen cılız bir ağaç değildir. Kökleri İslam’ın mübarek toprağına uzanan, dalları Allah yolundaki kavganın heybetiyle yükselen bir çınardır o...

Ortak askeri tatbikatlar, mutlak sömürgeci çıkarlar ve siyasi-ekonomik hakimiyet perspektifinden analiz edilmelidir. Amerikan Deniz Piyadeleri Hızlı Keşif Kuvvetleri Komutanı Albay Farrell Sullivan’ın ‘Hazır Aslan’ tatbikatlarına ilişkin Business Insider’a yaptığı, ‘Bu son derece eşsiz bir fırsattır... Bu kadar derin bir ortaklık kurma fırsatı her gün ele geçmez.” şeklindeki değerlendirmesi, bu durumu teyit etmektedir. Ümmetin akidesi ve Ürdün’ün çıkarları, Batı’nın hegemonya kurma ve Yahudi varlığını güçlendirme hedefleriyle kesinlikle bağdaşmamaktadır. Ürdün’deki rejimin, sömürgeci güçlerle askeri işbirliğine girerek Yahudi varlığını koruma çabaları, bu durumun en somut göstergesidir. ABD, bölgedeki insanları kendi çıkarcı değerleriyle eğiterek, kendisine bağlı askerler yetiştirmeyi planlıyor. Bu askerleri, ileride çıkabilecek çatışmalarda kendi yerine savaştırmayı amaçlıyor.

Günümüzde Müslüman ülkelerin yöneticileri, Müslümanları sömürgecilere boyun eğdirmek, özgürlüklerine mâni olmak, işgal altındaki topraklarını kurtarmalarını, ülkelerini ve servetlerini savunmalarını engellemek için çalışmaktadırlar. Amerika fiilen savaş halinde olduğumuz düşman bir devlettir. Zira Gazze’deki kardeşlerimize karşı yürütülen soykırım savaşını doğrudan desteklemekte, Yahudi varlığına mali ve askeri destek sağlamakta, ona her türlü yaşam kaynağını temin etmektedir. Dolayısıyla ABD ve Avrupa ile yapılan askeri anlaşmalar ve tatbikatlar, İslam’a göre haramdır, ümmete aşağılamak ve prangaya vurmaktır. Bu anlaşmaların ve askeri iş birliği faaliyetlerinin asıl amacı, ümmeti aşağılamak ve onu sömürgeci Batı ile Yahudi varlığının çıkarlarına boyun eğdirmektir. Bölgenin zenginliklerini kontrol altına almak ve ümmeti, Hilafetin yeniden kurulması hedefinden uzaklaştırmaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir. [Nisa 141]

Ey Ürdün halkı! Sizlerin, sömürgeci kâfirin tamahkarlığının, ABD, Avrupa ve Yahudi varlığının Ürdün’ün bereketli topraklarına göz dikmesinin ve rejimin bu güçlerle yaptığı işbirliğinin farkında olduğunuzu biliyoruz! Şüphesiz Ürdün, Müslümanların topraklarının bir parçasıdır ne yağmacılık ve egemenlik coğrafyasıdır ne de sömürgeci kâfirlere yardakçılık yapılacak bir siyaset sahasıdır. O halde, ülkenizi korumanıza engel olanlara karşı çıkın, Gazze ve Batı Şeria’daki mazlum kardeşlerinize yardım edin. Sizi sömürgecilerin boyunduruğundan kurtarmak, İslam Devletini kurmak, Allah’ın vaadini ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek için çalışanların yanında yer alın. Ancak bu şekilde ülkeyi ve insanları sömürgecilerin hegemonyasından ve onları dost edinen yöneticilerin vurdumduymazlığından kurtarabilirsiniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْماً غَضِبَ اللهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُور “Ey iman edenler! Kendilerine Allah’ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden (onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.” [Mümtehine 13]

Devamını oku...

Düşmana Karşı İtidalli Olmak! Bu Durumda Ümmeti Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?

Askeri uzmanlar ve kamuoyu, Hindistan’ın askeri gücünün içi boş bir balondan ibaret olduğunu artık apaçık görmüş durumda. Pakistan karşısında korkuya kapılan Hindistan, hava kuvvetlerini kullanmak yerine droneları sahaya sürdü. Ancak bu dronelar da Pakistan ordusu mücahitleri tarafından da birer birer avlandı. Pakistan’ın bu açık ve coşku verici zaferi, Başbakan Şahbaz Şerif’in elinde adeta heba oldu! Tıpkı daha önce kardeşi Navaz Şerif’in Kargil Tepeleri’nde yaptığı gibi, Şahbaz Şerif de bu zaferin moralini gölgeleyen adımlar attı. Başbakan Şahbaz Şerif, Pakistan ordusunun aslında on Hindistan savaş uçağını düşürebileceğini, ama “itidal gösterip” sadece beşini düşürdüğünü açıkladı.

Pakistan’ın siyasi ve askerî erkanı ve liderleri, bu ülke halkının yaşadığı acıları zerre kadar hissetmiyorlar, zira bizden değiller. Hindistan’ın saldırıları sonucu 26’dan fazla masum Müslüman hayatını kaybetti. Ve halen sınır bölgelerinde ve Keşmir’deki öldürmeye ve zulmetmeye devam ediyor. Peki Pakistan yöneticileri ne yapıyor? Hindistan’a karşı sessiz kalmayı ve “itidalli” olmayı tercih ediyorlar. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünü göz ardı ediyorlar:

لَزَوَالُ الدُّنْيَا أَهْوَنُ عَلَى اللهِ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ سَفْكِ دَمِ مُسْلِمٍ بِغَيْرِ حَقٍّ“Allah katında, dünyanın yok olması, bir Müslümanın haksız yere öldürülmesinden daha hafiftir” [Nesai] Pakistan yönetimi, bu tutumuyla iktidarda kalmayı bir an bile hak etmediğini göstermiştir. Zira Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler.” [Fetih 29] Münafıklar ise müminlere karşı sert, kâfirlere karşı merhametlidirler. Ayeti kerimenin tam tersiyle amel ediyorlar. Ne yazık ki bu, mücahitlere ve davayı omuzlayanlara zerre miskal hoşgörü göstermeyen, onları terörist olarak yaftalayan, enselerinde biten, tepelerine muhbir salan ve onlara can suyu veren hayır pınarlarını kurutan mevcut yöneticilerin realitesidir!

Pakistan ordusundaki samimi subayların, siyasi ve askeri liderlerin ihanetine karşı sessiz kalmaları için artık hiçbir mazeretleri kalmamıştır. Bu liderler, askerlerin sadakatini hak etmemektedir. Bu koyunların, silahlı kuvvetleri aslanlarına ve hava kuvvetlerinin kartallarına liderlik etmesi asla kabul edilemez. Bu nedenle, Allah ve Rasûlü düşmanlarına müsamaha gösteren bu liderliği çöpe atıp yerine Allah’ın indirdiğiyle yöneten ve orduya liderlik eden dürüst bir liderlik getirmelidirler. Hizb-ut Tahrir, Keşmir ve Filistin’i özgürleştirmek, ümmeti birleştirmek ve Hindistan’ı fethetmek için Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin sancağı altında size liderlik etmeye hazır ve nazırdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihat ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” [Maide 54]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER