- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
24 HAZİRAN SEÇİMLERİ VE ADAYLARIN SEÇİM VAATLERİ ÜZERİNE
Muhammed Hanefi Yağmur
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve milletvekilliği seçimlerinin erkene alınması kararının ardından cumhurbaşkanı adayları seçim vaatlerinde bulunmaya başladılar. Yapmış oldukları konuşmalarda ve seçim beyannamelerindeki seçim vaatleri parasal yardımlar, vergiler, adalet, yatırımlar, kalkınma gibi başlıkları içermektedir. (Haberler)
1- Demokratik sistemlerde seçimler başlı başına ümmet üzerinde ilave maliyetler getiren hususlardandır. Farklı nedenlerle erken seçim kararlarının alınması, parlamento, cumhurbaşkanlığı ve belediye başkanlığı seçimleri, maliyetleri bakımından toplumdan daha fazla vergi alınmasına neden olmaktadır. Örneğin 24 Haziran seçimleri nedeniyle siyasi partilere toplamda 822 Milyon TL (210 milyon Dolar) hazineden yardım yapılmış olup bu yardımlar meclisteki milletvekili sayısına göre de her yıl yapılmaktadır.
2- Farklı alanlardaki yatırım vaatleri: İktidar partisi başta olmak üzere tüm siyasi partiler halkı etkileyip oy alabilmek için ümmet üzerine mali yük getiren harcamalar yapacaklarını söylemektedirler. Yapacakları bu harcamaları karşılamak için ise insanlardan almış oldukları vergiler daha da ağırlaşmakta ve hayatı yaşanılmaz hale getirmektedirler. Toplum için zarureti olmayan, lüks ihtiyaçların da ötesinde bulunan alanlara devasa bütçelerle para harcamaktadırlar ve harcayacaklarını söylemektedirler. Örneğin Erdoğan Ankara’ya yeni büyük bir park ve 55.000 kişilik yeni stadyum yapacağını açıkladı. Yine İstanbul’da havaalanı arazisinin tümünü park haline getireceğini ve buralara milyarlarca para harcanacağını söyledi. Bütün bu harcamaları ise vergilerle karşılamakta ve insanları vergilerini ödeyemez hale getirmektedirler. Bunların ardından da “vergi yapılandırma kanunları” adı altında kolaylıklar(!) getirerek vergi borçlarını faizli ve zamlı olarak taksitlendirmektedirler. Böylelikle gerçek vergi borcunun kat kat üzerinde vergi tahsilatı yapmalarına rağmen insanların borçları yine de bitmemektedir. Seçim vaatleri arasında emekli maaşlarının ve asgari ücretin yükseltilmesi, sosyal yardımların artırılması gibi birbirinden farklı vaatlere de yer verilmektedir.
3- Ülkede adaletin var olmadığı, seçimi kazanacak olmaları halinde adaleti hâkim kılacakları ve insanlar arasında partisel ayrım yapmayacakları, demokrasiyi ve demokratik özgürlükleri en iyi şekilde uygulayacakları gibi vaatlerde bulunmaktadırlar.
Hangi partiden olursa olsun seçim beyannamelerinde ortaya koydukları vaatleri tümüyle buraya aktarmamız mümkün değildir. Ancak onların seçim ortamında yapmış oldukları konuşmaların tümünü İslâmî hükümler çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman şu hususları söylememiz mümkündür.
a- Hangi hali ve şekliyle olursa olsun demokratik sistem küfür sistemidir. Bu sistemde cumhurbaşkanı seçimleri için de milletvekili seçimleri için de oy vermek caiz değildir. Seçim meydanlarında yapmış oldukları konuşmaların hiçbirisinin İslâmî temeli yoktur. Halkının % 90’dan fazlasının Müslüman olduğu ülkede cumhurbaşkanı adaylarının ve siyasi partilerin hiçbir tanesi tek konuda dahi İslâm’ı referans almamakta, Allah’ın hükümlerini kabul etmemektedirler. Vaatleri ve konuşmaları tümüyle beşer sözü olup İslâm şeriatı nezdinde kesinlikle geçerliliği olmayan vaatler ve sözlerdir. Seçim beyannamelerinde İslâm'a değil, demokrasiye, İngiliz ya da Amerikan tipi laikliğe, Allah’ın hükümlerinin ayaklar altına alınıp küfür hükümlerinin ayakta tutulmasına davet etmektedirler. İnsanları cehennem çukurundan çıkartmayı değil o çukurda kalmaya ve o çukura düşmeye davet etmektedirler. Allah’tan ve azabından korkmaya değil kendilerinden korkmaya, cennete değil cehenneme çağırmaktadırlar. İslâm'ı ve Müslümanları düşman, İslâm'ın ve Müslümanların düşmanlarını ise dost kabul etmektedirler. İslam’ı değil demokratik küfür sistemini tatbik edeceklerini söylemektedirler. İnsanlara huzur yerine huzursuzluğu vaat etmektedirler.
b- İslâm şeriatı hiçbir surette kişilerin kendi keyiflerine göre harcama yapmalarına ve bunun gereği olarak da insanlara vergi salınmasına cevaz vermez. Ümmetin ihtiyaçlarının karşılanması açısından zorunluluk arz etmedikçe ve devletin kasasında da yeterli miktarda para bulundukça vergi alma yoluna gitmez. İslâm ekonomisinde vergi asıl değil arızi durumlarda devletin başvurduğu ve yalnızca hayat standartlarının üzerinde gelir sahibi olanlardan ihtiyaç miktarında toplanan geçici gelir kaynaklarıdır. Bu nedenle büyük parklar, kültür merkezleri veya bunun gibi zorunlu olmayan işlerle ilgili olarak halife vergi toplayamaz. Bunların maliyetlerini ümmetin sırtına yükleyemez. Oysa kapitalist sistemlerde iktidarlar harcamalarının tümünü vergi gelirlerinden karşılamaktadırlar. Üstelik ümmet açısından gerekli olup olmamasına bakmadan siyasilerin veya toplumun “sanatçı” diye isimlendirilen belli kesimlerin kişisel çıkarları dikkate alınarak faturası tüm ümmete yansıtılan yerlere harcamalar yapılmaktadır. İslâm şeriatı ise bu türden harcamalara cevaz vermediğinden vergi toplanmasına da gerek kalmaz.
c- Adaylar tarafından insanlara sağlanacağı vaat edilen diğer vaatlerle ilgili olarak da halife kendi kafasına göre birtakım şeyleri yapıp birtakım şeyleri de yapmama hakkına sahip değildir. İslâm, devlet başkanının neler yapabileceğini, neleri ise yapamayacağını tüm detayları ile belirtmiştir. Örneğin İslâm şeriatına göre emeklilik sistemi ve asgari ücret kavramı yoktur. Bu nedenle emeklilere maaş artışı sağlanması veya asgari ücretin yükseltilmesi gibi konuların hiçbir surette yeri olmaz. Şayet toplumda fakir insanlar varsa ve zekât fonunda da para bulunması halinde buradan onlara harcama yapar. Zekât fonunda para bulunmaması halinde ise ihtiyaç miktarınca zenginlerden vergi almak suretiyle fakirlerin ihtiyaçlarını karşılar. Toplum içindeki tüm bireylerin; yiyecek, giyecek ve mesken ihtiyaçlarının garanti altına aldığı gibi lüks ihtiyaçlarını da temin edebilme imkânlarını garanti altına alır. Hangi gerekçe ile olursa olsun İslâm aşırı vergi yükü altında insanlara zulmetmez.
d- İslâm devletinde seçimler günümüzde olduğu gibi büyük bütçeleri ve devlet hazinesinden harcamaların yapılmasını gerektirmez. Zira bu paralar ümmetin parasıdır ve şeriatın izin vermediği hiçbir yere harcanamaz. Harcanması haramdır ve harcayan kimsenin cezalandırılmasını gerektirir. İslâm şeriatına göre halife, hilafet şartlarını taşıdığı müddetçe halife olarak kalır. Hilafet makamında kalmasının sınırlandırılmış bir vakti yoktur. Bu süre, hilafet şartlarını taşımaya devam etmesi ve Allah’ın ona vermiş olduğu ömürle sınırlıdır. Ölmesi veya hilafet şartlarından yoksun olmasına bağlı olarak bir halifenin görev süresi sona erdiğinde ise ümmet üç gün içerisinde halife adaylarından dilediğini seçer. Böylelikle de aylar süren seçim süreçleri yaşanmaz ve bunun için devlet bütçesinden harcamalar yapılmaz. Dolayısıyla İslâm nizamında seçimler sürekliliği olan bir işlem değildir. İslâm nizamı istikrarın her daim var olduğu ve korunduğu bir sistemdir.
Kaynak: El Raye Gazetesi