- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Fesadın Olduğu ve Nübüvvet Rehberliğinden Uzak Bir Zamanda İslami Düşüncenin Saf ve Berraklığının ve Metodun Netliğinin Adresi Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilayeti - Ebu Eymen El-Esvari’nin Kaleminden
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini zelil değil de diniyle izzetli kılan Allah’a hamd olsun
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini zayıf değil de diniyle güçlü kılan Allah’a hamd olsun
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini düşük değil de diniyle kalkınmış kılan Allah’a hamd olsun
Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetini emredilen değil de diniyle emir veren kılan Allah’a hamd olsun
Ümmetlerin kalkınması, temeli üzerine yaşadıkları ideolojilere bağlıdır. Eğer bir ümmet, ideolojisini güzel bir şekilde anlar, onu güzel bir şekilde tatbik eder, dünyaya onunla hitap etmeye başlar ve onun risaletini yayarsa, işte bu ümmet, yükseklere doğru tırmanmış ve zaferin zirvesine ulaşmış demektir. İdeoloji ümmetin zihninde canlı olarak yaşıyor, hayatında cisimleşiyor ve tüm insanlığa bir risalet olarak taşınıyorsa işte bu ümmet altın çağını yaşıyor demektir. Yok eğer ideolojisini kötü bir şekilde anlıyor ve kötü bir şekilde uyguluyorsa ümmetin ideolojiye olan güveni veya ondan çıkan çözümlere olan sadakati sarsılmış demektir. Nitekim ordular fetih için harekete geçip geçitleri korumak için gözcülük ederler ve geri çekilmeyi bile düşünmezlerken, çöküntü ümmet üzerinde tedrici olarak görülmeye ve ümmet çöküntüyü en derinden hissetmeye başladı.
-Çok tehlikeli bir durumda olan- ümmet, şefkat duygusu ve değişim iradesine sahip, heybetini geri kazanmaya ve daha önceki konumuna geri dönmeye çalışan muhlis evlatlara sahip olursa, bu muhlisler ümmetlerinin başına gelen korkunç fikri düşüş görüntüsüyle mücadele edecekleri gibi ideolojinin ve metodunun açık olmaması, ümmetin fikri işitmeye hazır olmaması, ona yeteri kadar güvenmemesi ve fikrin değişim üzerinde etkisinin olmamasından dolayı ümmetin üzerinde olduğu durum ile de mücadele edeceklerdir…
İşte böyle karanlık bir gecede zihninde ideolojik bir fikir ortaya çıkmış ve elinde ideolojiyi uygulayacak bir metodu olan, ideolojiyi ümmete ve onun hayatına geri döndürmek için gerekli olan öncelikli hususlara dönük yapısal bir düşünceye sahip olan bir Müceddid’e acil ihtiyaç hasıl oldu.
Müceddid bu keskin bakış açısına sahip olup ideoloji onda somutlaşır ve o da bu ideolojide erirse, hayata artık onunla bakmaya başlar, dünya onun peşinden gelir, dünya malında ölçülü olur, bu ağır davayı taşımak için yeterli iradeye sahip olur, gücünü kendisini kuşatan adamlardan değil doğrudan imanından ve ideolojiden alır. İşte o zaman ümmet Müceddid’i ortaya çıkarmış olur. Böylece Müceddid, ideolojik esasa dayalı hizbi bir kitleleşmeyi filizlendirmek ve ümmete onunla hitap etmek için zor bir yola talip olur, her zaman ümmetin sorunlarına vurgu yapar, ideoloji ve hükümleri yoluyla ümmete çözüm yolunu açıklar, doğrudan diğer tüm fikirlere ve hayat sistemine karşı fikri çatışmaya girdiği gibi ajan yöneticileri ve ümmete tuzak kuran kafir Batı’nın planlarını ifşa ederek siyasi mücadeleye girer, yanlış fikirler ve çözümler ile diğer ideolojiler altındaki kötü gözetimi açıklar, ideolojik esasa dayalı olarak yöneticileri muhasebe eder ve ümmeti de bu esasa dayalı olarak yöneticileri muhasebe etmeye davet eder.
Hizb-ut Tahrir’in Ortaya Çıkışı
Hizb-ut Tahrir’in ortaya çıkışı Müessis (Kurucu) Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani Rahimehullah ile ilgilidir. Nitekim Şeyh Takiyyuddin, ümmetin en büyük hezimetleri ve korkunç felaketleri yaşadığı bir dönemde yaşamış, bu dönemde ümmeti rahatsız eden bu olaylardan ibret almış ve bu dönemde reform için çalışan birçok hareketleri incelemiştir. Dindar bir ailede büyümesinden ve ondan aldığı eğitimden istifade etmiştir. 1909 yılında İczim köyünde doğmuş, Filistin Maarif Nezareti’nde şeri ilimler müderrisi olarak çalışan babası fakih İbrahim’in elinde elverişli bir şekilde büyümesi ve Osmanlı Devleti’nin önde gelen alimlerinden birisi olan büyükbabası Şeyh Yusuf Nebhani’nin gözetiminde olması kendisine kolaylık sağlamıştır. Almış olduğu özel bir eğitim sayesinde daha on üç yaşına basmadan Kur’an-ı Kerim’i tamamen ezberlemiştir. Sergilediği üstün yeteneği ve zekası dedesinin dikkatini çekmiş ve 1928 yılında şeri eğitimini sürdürebilmesi için onu El-Ezher’e göndermesi noktasında babasını ikna etmiş ve 1932 yılında buradan mezun olmuştur. Sonra şeri ilimler müderrisi olarak çalışmak için Filistin’e dönmüş, 1948 yılında El-Kuds (Kudüs) Şeri Mahkemesi’ne Kadı olarak tayin edilmiş ve İstinaf Mahkmesi’ne üye olmuştur.
Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani Hilafetin yıkılış felaketine tanık olmuş, ümmete musallat olan ve onun bedenini parçalayan felaketleri, ümmetin üzerine çöreklenen sömürgeciliği ve 1948 yılında Filistin’in işgal edilmesini yaşamış, fikri ve kültürel savaşın başarısına, İslam’ı savunan bir dille bu tehlikeli savaşla karşı karşıya gelen Müslüman alimlerin tutumuna, bunların yazmış oldukları metinlerde Batı düşüncesinin güçlenmesine ve ümmetin bir yaşam biçimi olarak İslam ile olan bağının sarsılmasına sağlamış oldukları katkıya tanık olmuştur. Ayrıca El-Ezher’de yapmış olduğu çalışmalar sırasında Müslümanların başına gelen durumun nedenini ve kafirlerin yıkmış olduğu bu yüce yapıyı geri getirmenin doğru yolunu sorguladığını, tartıştığını ve araştırdığını gördük.
Nitekim soruların, araştırmanın ve düşüncenin sonucunda, İslam ideolojisini Müslümanların hayatına geri getirmenin fikrine ve metoduna ulaştı. Dolayısıyla bu bina için geometrik planlar çizmeye ve bunun için gerekli olan araçların miktarını ve türünü hesap etmeye başladı ki böylece elinde, kuruluşundan bu yana kuruluşunun her aşamasında bu binanın üzerinde olacağı net bir vizyon olsun ve halkıyla güçlü bir hale gelsin. Peki hizbin benimsediği ve Allah rahmet eylesin emirinin belirlediği bu geniş hatlar ve alanlar nelerdir?
Birincisi: Fikri alan:
Şeyh Takiyyuddin en-Nebhani, aklın, vakıayı ve nasları anlamanın bir aracı olduğu ve onun insanda muhatabı için gerekli olan güçlü bir idrak olduğu görüşündedir. Böylece dakik bir şekilde aklın tanımını yapmıştır. Dolayısıyla aklı, vakıanın hisler, yani beş duyu organı aracılığıyla bağlantı kurmak için beyne iletilmesi, vakıayı yorumlamak için ön bilginin varlığı ve ona dair bir yargıya varmak olarak ifade etmiştir. Böylece insan, doğru düşünme metodunun idrakine ulaşmış olur. Böylece de hükümleri, tamamen vakıaya mutabık gerçekleşmiş olur. Ayrıca toplumun sadece fertlerden oluşmadığını, bilakis fertlerden, fikirlerden ve nizamlardan oluştuğunu ifade ettiği gibi; kalkınmanın, yaşam düzeyindeki veya ilmi düzeydeki ya da maddi görüntülerdeki bir yükseliş olmadığını, bilakis ruhi esasa dayalı aydın bir fikir yoluyla fikri bir yükseliş olduğunu ifade etmiştir. Sonra kalkınmanın ancak ideoloji ile olacağını açıklamış ve ideolojiyi de kendisinden nizamın çıktığı akli akide olarak tanımlamıştır. Vatancı, milliyetçi ve menfaatçi bağların, kalkınma yolunda yürüyen insanı birbirine bağlamaya elverişli olmayan geçici, duygusal ve insani olmayan bağlar olduğu, ideolojik bağın ise insanı birbirine bağlamaya elverişli bir bağ olduğu ve bunun da [لا اله اﻹ الله محمد رسول الله]’ın olduğu İslami akidevi bir bağ olduğu görüşündedir. Ardından hadarat ile medeniyetin, kültür ile bilimin, yönetim ile idarenin ve birçok ıstılahların arasını da ayırmıştır.
İkincisi: Siyasi alan:
Hizbin anlamak, analiz etmek ve uygulamak için siyasette takip edeceği sabit siyasi kaideler koyduğunu görüyoruz. Nitekim siyaseti ümmetin dahili ve harici işlerini gözetmek olarak tanımlamış ve İslam akidesini, siyasi ve ruhi bir akide olarak ifade etmiştir. Dolayısıyla dünya siyasetine, İslam akidesinin olduğu küresel bir bakış açısı ve özel bir zaviyeden bakar ve siyaseti İslam akidesi açısından tahlil ve takip eder. Bu yüzden siyasi mefhumlar, siyasi görüşler, siyasi fikirler ve siyasi meselelerden oluşan bir kitap yayınladı. Böylece uluslararası durum ve uluslararası arenada tam bir bilgi sahibi oldu ve İslam ümmetine karşı kurulan plan ve komploları ortaya çıkardı. Bu nedenle, her bir ülkenin gücünün ve tehlikesinin nedenleri ile vatandaşların zayıf, güçlü ve benzeri yönlerini açıklamak için Hilafet Devleti kurulduğunda İslam ülkelerindeki açgözlü sömürge ülkeleriyle nasıl başa çıkılacağına dair geniş bir bilgiye sahip olduk…
Üçüncüsü: Fıkhi alan:
İslam’ın metodunu açıkladı ve içtihattaki metodun İslam’ın dört temel kaynağına dayandığını belirtti ki bunlar usul kaidelerine ve delilin kuvvetine dayalı olarak (Kitap, Sünnet, Sahabe İcmaı ve Kıyas’tır.) Nitekim Hizb içtihat ederken, menatın araştırılması ve vakıanın anlaşılmasına, sonra bu vakıaya ilişkin şeri nasların incelenmesi ve çözümlerin bu vakıaya uygun olduğundan emin olmak için araştırılmasına dayalı sahih bir yol benimsedi. Ayrıca Hizb, vakıayı düşüncenin kaynağı değil de düşüncenin alanı olduğu ayrımını ortaya koydu.
Ayrıca İslam’ın anlaşılması için, İslam Devletinin kurulması yoluyla İslam’ın hayat sahasında uygulanmasının zorunlu olduğu şeklinde dakik bir açıklama ortaya koydu. Nitekim devletin kuralları, rükünleri ve sistemleri için tam bir vizyon geliştirdi ve bunu, kitapları, kitapçıkları, yayınları ve neşriyatlarında açıkladı. Bu kitaplardan bazıları şunlardır: İslam Devleti, İslam’da Yönetim Nizamı, Hilafet Devleti’nde Yönetim ve İdari Cihazlar, İslam’da Ekonomi Nizamı, İslam’da İctimai Nizam, Cezalar Sistemi, Muamelatlar, Hilafet Devleti’nde Maliye, İslam Nizamı, İslam Şahsiyeti (Üç cilt), Hizbi Kitleleşme, Hizb-ut Tahrir Mefhumları, Demokrasi Küfür Sistemedir Kitapçığı, Hilafet Kitapçığı ve bu alanda sayılmayacak kadar diğer birçok kitap, kitapçık ve yayınlar… Bu şekilde Hizb, yapmış olduğu çalışmanın seyri için dakik ve net bir vizyon belirlemiş oluyor.
Böylece Hizb, İslam’ın geri dönüşü için dakik bir bakış açısıyla karakterize olmuş olup İslam’ın geri dönüşünün İslam’ın ancak hayat sahnesine geri dönüşüyle mümkün olacağına dair dakik bir bakış açısı ortaya koymuştur. Bunun da şu iki hususun gerçekleşmesiyle ortaya çıkacağını söylemiş ve bu ikisini çalışmasının gayesi olarak kabul etmiştir ki bunlar şunlardır:
1- İslami hayatı yeniden başlatmak
2- İslam’ın tatbik edilmesi için Hilafet Devleti’nin kurulması ve İslam’ın davet ve cihat yoluyla yayılması.
Bu gayeden dolayı Hizb, İslami hayatın tüm yönleri için tam ve kapsamlı bir vizyon sunmuş ve İslam Devleti’nin kurulması için çalışmıştır.
Belki de sömürgeci kafir Batı’nın anladığı ve başından beri sömürgeciliğini üzerine bina ettiği şey, Müslümanların güç kaynağı olan bu iki husustur. Bundan dolayı bu iki hususu Müslümanların hayatından uzaklaştırmaya ve bunları Müslümanların zihinlerinden silmeye odaklanmıştır. Bu bağlamda, Müslümanların gücünün sırrının Kur’an ile yönetilmelerinde, bir Halife’nin etrafında birleşmelerinde ve cihad fikrinin kanlarında dolaşmalarında gizli olduğunu açıklayan Louis IX’un sözlerini hatırlatırız.
Evet, izzetin kaynağı (Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek, İslam ümmetinin bir tek Halife’nin etrafında birleşmesi ve İslam’ın zirvesi olan cihad) olup bunların tamamı, İslam şeriatının uygulanması için dünyadaki tüm Müslümanların genel başkanlığı olan ve İslam’ı dünyaya davet ve cihad yoluyla taşıyan Hilafet Devleti’nde toplanmıştır.
Bu nedenle İslami Hilafet Devleti, H. 28 Receb 1342 El-Muvafık M. 3 Mart 1924 tarihinde yıkıldığında İngiliz Başbakanı Curzon şöyle demiştir: Müslümanların iki büyük gizli gücü olan (İslam ve Hilafet’i) yok ettik.
Hizb-ut Tahrir’in fikrini tatbik etme metoduna gelince:
Bu metodu ortaya koymadan önce şu üç sütun olmadıkça İslam’ın hayat sahasında var olmayacağını belirtmek isterim ki bunlar şunlardır: Akide, devlet ve cihad. Nitekim Allahu Teala, Tevbe suresinin 20. Ayetinde şöyle buyurmuştur:
الَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِندَ اللّهِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ “İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” Azim olan Allah doğru söyledi. (İman edenler): Akide. (Hicret edenler): Devlet. (Cihad edenler): Allah yolunda cihad etmek.
Metoda gelince: Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İslam Devleti’ni kurmak için takip etmiş olduğu metodundan sahih şeri bir içtihat ile istinbat edilmiştir. Zira Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Mekke döneminde şu üç merhaleden geçtiğini görüyoruz:
Birinci merhale: İslami şahsiyetler inşa etmek için kültürlenme, ruhi ve ideolojik bir kitleleşme, yani kitlenin oluşması ve İslam ile kültürlenmesi.
İkinci merhale: Davetle kaynaşma merhalesi, bu merhalede fikri çatışma, siyasi mücadele ve nusret talebinin ortaya çıkmasının yanı sıra topluma hizbin benimsemiş olduğu İslami fikir ve mefhumlarla hitap edilmesi de ortaya çıkmıştır.
Üçüncü merhale: Devletin kurulması ve yönetimin dizginlerinin teslim alınması.
Bu özetlenen şeri metot, İslami daveti taşımanın açık bir metodu olup Hizb bunu, korkusuzca veya yağcılık yapmaksızın, tedriciliği, yamalı çözümleri, İslam ideolojisi pahasına iltifatı kabul etmeksizin taşımış ve Kureyş’in teklif etmiş olduğu krallığa, paraya ve servete karşı koyan, karşılığını sadece Allah’tan umarak sabreden ve Allah kendisine nusret verinceye kadar Allah Subhanehu’nun rızasını göz önünde bulunduran Allah’ın Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek almıştır.
Özet olarak!
Hizb-ut Tahrir, dakik bir tasavvur ve İslam’a ve İslam Devleti’ne dönük doğru bir anlayışla karakterize olmuştur. Dolayısıyla Hizb, projesini gerçekleştirmek için benimsemiş olduğu şeri kaynaklara ve şeri usullere dayalı olarak sahih bir içtihat ve kuvvetli delille istinbat edilmiş hayatın tüm yönlerini içeren (191) maddelik bir anayasa taslağı hazırlamıştır. Biz bunu söylüyor ve Hizbi buna muvaffak kılmasından dolayı sadece Allah Subhanehu ve Teala’ya hamdu senalar ediyoruz. Nitekim Allahu Teala, şöyle buyurmuştur:
فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى “Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” Azim olan Allah doğru söyledi.” [Necm-32]
Bu fikri safiyet ve berraklık sayesinde Hizb, Hilafet’i ikame etmek için şeri metoda bağlı kalarak ve Muhammed Mustafa Aleyhi Efdalu’s Salatu ve’s Selam’ın hadisini tasdik ederek istenilen hedef İslami Hilafet’in kurulması yönünde kararlı bir şekilde devam ederek hala tüm İslam ümmetine, dahası tüm dünyaya fikrini ve projesini sunmaya devam etmektedir. Zira o, şöyle buyurmuştur:
تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ، ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا ، فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ، ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً ، فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ، ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ،ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةٍ. ثُمَّ سَكَتَ “Nübüvvet Allah'ın dilediğince aranızda kalacaktır. Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra nübüvvet yolu üzerinde bulunan Hilâfet olur. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar kalır. Sonra ısırıcı melikler dönemi gelir. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar bulunur. Allah kaldırmayı dilediği zaman onu kaldırır. Sonra zorba iktidarlar gelir. Allah'ın dilediği kadar kalırlar. Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Sonra nübüvvet yolu üzere Hilâfet gelir. Sonra sustu." (Ahmed rivayet etti)
Tüm bunlara göre muhlis uyanık bir liderliğe sahip olan ve nübüvvet yolu üzere hareket eden Hizb-ut Tahrir olup Hizb, Allame Takiyyuddin En-Nebhani tarafından kurulup inşa edilmiş, Celil Alim Abdulkadim Zellum (Ebu Yusuf) onun izinden yürümüş ve şuan ise bu küresel ve yüce davete Ata İbn-u Halil Ebu Raşta liderlik etmektedir. Bu liderlik, sahih uyanıklığı ve sahih iradeyi tamamlamış olup bunlarla ilgili çalışmayı da tamamlamıştır. Allah’tan, başarının devam etmesini temenni ediyoruz.
Allah’a hamd olsun İslam ümmeti Hizbin davetinden kısa bir zaman sonra İslam’ın yeniden yönetime gelmesini ister ve arzular bir hale geldi. Umulur ki Allah’ın indirdiklerinden dışında bir yönetimden ve üzerine tatbik edilen mücrim vahşi Kapitalizmin uygulanmasından kurtulmak için İslam ümmetinin ihtiyaç duyduğu muhlis siyasi liderlik Hizb-ut Tahrir’dir… Bu liderlik, İslam Devleti’ni ikame etmek ve İslam’ı tatbik etmek yoluyla İslam ümmetini birleştirecek ve dünyaya yeniden liderlik edecektir. Nasıl hayır! Zira bugün halkına yalan söylemeyen bu liderliktir.
Ey Allah’ım! Senin vaadin haktır. Yerin ve göğün sakinlerinin razı olduğu Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet’in, İslam Devleti’nin kurulması yoluyla bizlere göz aydınlığı ver. Ey alemlerin Rabbi, Amin.