Perşembe, 27 Safer 1447 | 2025/08/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Medya Savaşı ve Halkların Birbirleriyle Dayanışmasının Önemi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Medya Savaşı ve Halkların Birbirleriyle Dayanışmasının Önemi!

Haber:

Özgürlük Filosu Koalisyonu, Madleen gemisinin Gazze'ye ulaşmasını engellemesinin ardından Yahudi varlığını, Madleen gemisinin aktivistlerini kaçırmakla suçladı.Yahudi Dışişleri Bakanlığı, donanmanın, yasak bölgeye yaklaştığında teknenin rotasını değiştirmek için yöneldiğini ve yaklaşık bir saat sonra teknenin Yahudi varlığının kıyılarına doğru çekildiğini söyledi.Madleen, yardım malzemelerini ulaştırmak ve Yahudilerin uzun yıllardır süren Batı Şeria'ya dayattığı ablukasını kırmak için geçen Pazar günü Sicilya'dan Gazze'ye doğru yola çıkmıştı. (BBC)

Yorum:

Madleen gemisi, aktivistleri ve erzak malzemelerini taşıyordu ve Yahudilerin Gazze Şeridi'ne uyguladığı kuşatmayı kırmak için yola çıkmıştı.Gemi İngiliz bayrağını dalgalandırıyor ve Filistinlileri destekleyen Özgürlük Filosu Koalisyonu tarafından yönetiliyordu.Avrupa Parlamentosu'nda görevli Fransız milletvekili Rima Hasan, gemide bulunan bir video klibi Instagram hesabından paylaşarak oraya “Onlar burada” yazmıştı.Görünen o ki bununla, Yahudi varlığının güçlerinin gelişini kastetmişti.Yahudi varlığının Dışişleri Bakanlığı'nın cevabına gelince; bakanlık sosyal medya sitelerinde şunları yazdı: “Yolcuların ülkelerine dönmeleri bekleniyor.” Ve şöyle ekledi: “Yatın üzerinde bulunan ve ünlüler tarafından tüketilmeyen az miktardaki yardım malzemeleri, gerçek insani yardım kanalları aracılığıyla Gazze'ye ulaştırılacak.”Bundan ne anlamalıyız?Sosyal medyadaki tepkiler, medya savaşının şiddetine ve bundan duyulan korkuyu işaret ediyor; sakinleştirme çabalarıyla şöyle denmiştir: “Yolcuların ülkelerine dönmeleri bekleniyor.” Yardımların miktarının azlığına dikkat çekmek, bu tür hareketlerin medya kamuoyunun gözündeki önemini azaltmak ve Gazze'deki ablukayı kırmada bir işe yaramayacağı algısını oluşturmak içindir.“Ünlüler tarafından tüketilmeyenler” cümlesi ise, aktivistleri ünlüler olarak nitelendirerek onları şöhret peşinde koşan kişiler olarak damgalamak ve savaş, açlık ve yardımların ulaşmasının engellenmesiyle kuşatılmış halka destek verenlerin niyetlerini sorgulamaktır; peki bu yardımların akıbeti ne olacak?“Gerçek insani yardım kanalları aracılığıyla Gazze'ye ulaştırılacak” demek, yardımların sadece onların kanalıyla, onların rızasıyla ve onların gördüğü şekilde girmesine izin verecekleri anlamına gelmektedir.

Ayrıca haberde, Yahudi ordusunun bakanı Yisrael Katz’ın, Özgürlük Filosu'na ait Madleen gemisinin Gazze kıyılarına yaklaşmasını engellemek için ordusuna talimat verdiğini söylediği belirtildi.Varlığa ulaşmalarının ardından aktivistlere, 7 Ekim 2023'te “katliam” olarak adlandırdığı olayın videosunu izletmelerini emretti. Bu da Yahudi varlığının ordusu tarafından yürütülen medya savaşını teyit etmektedir.

Bu haber, halkların birbirleriyle dayanışması açısından önemlidir; mesafeler ve ülkeler ne kadar uzak olursa olsun, hükümetler halklarını gerçek politikalarının gerçekliğinden ne kadar izole etmeye çalışırsa çalışsınlar, bu sahtekarlık ve yalanlar, yıllardır savunmasız ve kuşatma altında olan bir halka yönelik bu soykırımla ortaya çıkmış olup hükümetlerinin iddia ettiği demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü ise sırf bu halkları aldatmaktan ibarettir.Bu halkların uyanışı başlamış olup senin özgürlüğünü kullanmana izin verilir ama siyasetten uzak durmak şartıyla;düşünce ve ifade özgürlüğü ise siyasetçileri ve hükümetlerin halka karşı aldığı adaletsiz kararları eleştirerek kırmızı çizgileri aşmamaya bağlıdır.

Nitekim onların kendileriyle gurur duydukları hükümetleri, yıllar boyunca hükümetlerinin kendilerine uyguladıkları aldatmacanın boyutunu ortaya çıkardıktan sonra düşmüş, bu yüzden duyguları harekete geçmiş, sesleri yükselmiş ve bundan dolayı aşağılanma ve utanç hissetmişlerdir.

Emmâ ba’d: Bu, bu tahtları yıkmak için ne zaman harekete geçeceksiniz ve kendi evlatlarınızdan oluşan bu ordulardan tahtları yıkmak ve Gazze'ye yardım etmek için derhal ve gecikmeden ne zaman harekete geçmelerini talep edeceksiniz şeklinde Arap halklarına yönelik bir haykırıştır!Allah Subhanehu ve Teala Nisa suresinden geçtiği gibi şöyle buyurmuştur:وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] Razi’ye ait Tefsir-i Kebir’de: وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَSize ne oldu da savaşmıyorsunuz” kavli, vacip olan cihada delalet etmektedir; bunun anlamı, Müslüman erkekler, kadınlar ve çocuklardan oluşan zavallıların durumu bu kadar zayıf bir hale ulaşmışken savaşmayı bırakmak için hiçbir mazeretiniz yoktur demektir.Dolayısıyla bu, savaşmaya şiddetle teşvik etmek olup savaşı vacip kılan illeti açıklamaktır; savaşın illeti ise, o müminleri kâfirlerin elinden kurtarmaktır; çünkü bu topluluğun cihada katılması, bir esirin kurtarılmasına benzemektedir.

Peki sonra ne olacak?Bu kıtlıkla ve Gazze'yi çevreleyen ülkelerin, özellikle Mısır ve Ürdün'ün başındaki yöneticilerin abluka darbesiyle nasıl olacak; yarın Allah’ın huzurunda ne diyeceksiniz?! Kendinizi ateşten kurtarın ey Müslüman orduları ve çok geç olmadan çok uzun zamandır bekleyen ümmetinizin yanında yer alın.Son olarak size, Allahu Teala'nın Tevbe suresinde geçen şu kavlini hatırlatıyorum: إِلَّا تَنفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” [Tevbe 39]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müne Semih (Ümmü Meryem)

Devamını oku...

Tarih Pakistan Ordusuna Çağrıda Bulunuyor: Artık Gerçek İslami Liderliğin Zamanı Gelmiştir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tarih Pakistan Ordusuna Çağrıda Bulunuyor: Artık Gerçek İslami Liderliğin Zamanı Gelmiştir!

Haber:

2025 yılının Nisan ayında Pahalgam'da meydana gelen saldırı, silahlı kişilerin 26 sivili öldürmesine, diğerlerini yaralamasına ve Keşmir'in yeniden karmaşık bir siyasi durumun içine sürüklenmesine yol açmıştır.Bu arada yetkililer, derhal Pakistan destekli silahlı grupların sorumluluğuna işaret ederken, olay hızla siyasallaştırıldı ve Narendra Modi'nin on yıldan uzun süredir iktidarını şekillendiren daha geniş şu anlatılara entegre edildi:Hindu milliyetçi devlet ile iç ve dış olarak iddia edilen düşmanları arasındaki çatışmadır.

Yorum:

Pakistan ve Hindistan arasında Keşmir'deki kontrol hattında yaşanan son askeri çatışma, artan jeopolitik dengenin kırılganlığına ışık tutmaktadır.Hindistan'ın başarısız saldırıları ve Pakistan'ın gelişmiş karşı saldırıları, Hindistan'ın askeri yeteneklerindeki zayıflıkları ortaya çıkardı ve Hindistan'ı ateşkes arayışına itti.Bu sadece Pakistan için taktiksel bir zaferi temsil etmiyor, aynı zamanda potansiyel stratejik bir fırsatı da temsil ediyor. Nitekim on yıllar boyunca Pakistan, aralarında Çin'in de olduğu odakların yardımıyla modern askeri teknolojiye yatırım yapmış ve kapasitesini geliştirmiştir.

Buna karşılık Hindistan, son zamanlarda Fransa, Yahudi varlığı ve Amerika gibi Batılı ortaklarından moderniteler almış olmasına rağmen, eski teknolojilere güvenmeye devam etmektedir.Saldırı, iktidardaki Bharatiya Janata Partisi (BJP) yönetiminin yıllardır pekiştirdiği söylemle tamamen uyumluydu.Modi hükümeti için failler sadece teröristler değil, aksine daha büyük bir düşmanın, yani İslam ve Müslümanların sembolleriydi. Bu yüzden kapsamlı bir soruşturmayı beklemeden, Leşker-i Tayyibe ile ona bağlı olduğu iddia edilen militan örgüt Direniş Cephesi olarak adlandırılan Pakistan merkezli grupları suçlamıştır.Direniş cephesi bunun sorumluluğunu reddetmesine ve güvenilir kanıtların eksikliğine rağmen, bu anlatı zaten pekişmişti.Ulusal krizleri siyasi sermayeye dönüştürme konusunda uzun süredir deneyimli olan Bharatiya Janata Partisi, Pahalgam katliamını “Hindu Rashtra” siyasi vizyonuna dahil etmiştir.

Ram Tapınağı'nın Ayodhya'da açılması, on yıllardır süren mezhep politikasının doruk noktasıydı; ayrıca şu şekildeki açık bir işaretti:Hindistan'da Modi liderliği, diğer dinlere şüpheyle bakarken Hindu devletini kabul etmektedir.2019 yılında 370. madde yürürlükten kaldırıldığından beri Keşmir’in bağımsızlığı elinden alınmış ve Hindistan hükümetinin geniş kapsamlı idari ve askeri kontrolüne boyun eğmiştir.

Geçmişte İslam'ın adalet ve merhametinin hüküm sürdüğü bir bölge olan bu yer, artık fiilen askeri bir bölge haline gelmiş olup Yeni Delhi tarafından yönetilmekte ve milliyetçi arzularla şekillenmektedir.Keşmir'i Hindistan'ın ana karasına bağlayan yeni demiryolu köprüsü gibi altyapı projeleri, ilerlemenin sembolleri olarak sunulmaktadır.Ancak gerçekte bu gelişmeler, bir bütünleşmeyi değil, bir işgali temsil etmektedir.Keyfi tutuklamalar, internet kesintileri, zorla arazi gaspı ve yasal baskı, bölgedeki yönetimin kullandığı yaygın araçlar haline gelmiştir. Böylece güven pahasına güvenlik sağlanmaya çalışılmakta ve her bir yeni olay, daha fazla baskının bir gerekçesi ve etkisizliğinin bir kanıtı haline gelmiştir. Bu da tam olarak Yahudi güçlerinin Filistinlilere karşı on yıllardır kullandığı taktikleri yansıtmaktadır.

Saldırının sonuçları Keşmir'in de ötesine uzanmaktadır. Zira kısa bir süre sonra Modi hükümeti, 1960 yılından bu yana Hindistan-Pakistan diplomatik ilişkilerinin temel taşı olan İndus Su Anlaşması'nın önemli bir bölümünü askıya almak için harekete geçmiştir.Pakistan'a su akışının kısıtlanması, sembolik ve stratejik bir tehdit sayılmaktadır. Bu sadece misilleme amaçlı bir tepkiyi değil, aynı zamanda ortak kaynakları siyasi oyunlarda silah olarak kullanmaya hazır olduğuna işaret etmektedir.

Pakistanlı seçkinler, Amerika'yı hâlâ vazgeçilmez bir müttefik olarak görüyor, ancak gerçekte Amerika, Asya'daki ana stratejik ortağı olarak Hindistan'a giderek daha fazla güveniyor.Bu durum sadece ekonomik ve askeri nedenlerden kaynaklanmıyor, aksine Hindistan'ın ABD'nin Çin'i çevreleme stratejisindeki rolünden de kaynaklanıyor.Pakistan, küresel güçlerin çıkarları arasında sıkışmış gibi görünüyor;zira bir yandan ABD'nin desteğinin, diğer yandan ise Çin-Pakistan ekonomik koridoru ve askeri ilişkiler yoluyla Çin'in artan iş birliğinin peşinde koşuyor.

Pakistan tarihi bir dönüm noktasında duruyor: Ya büyük güçlerin stratejilerinin bir aracı olarak kalmaya devam edecek ya da kendi kaderini kontrol edip İslam ümmetinin itibarını yükseltecektir.Keşmir'in kurtuluşu ve Amerika'ya bağımlılıktan kurtulmak, bu stratejik ve ideolojik dönüşümün anahtarıdır.Mevcut küresel çalkantılar sadece bir tehdit değil, bilakis İslam'ın liderliği ve dönüşümü için altın bir fırsattır.Bu yüzden Pakistan, mevcut durum veya ateşkes için çalışmamalı, aksine tüm Keşmir'i kurtarmak ve hayati kaynakları üzerindeki kontrolü sağlamak için tarihi bir adım atmalı, dolayısıyla değişen bir dünya düzenindeki liderliği üstlenmelidir.İşte bu, Pakistan'ın Raşidi Hilafetin kurulmasında merkezi bir rol oynayacağı yeni bir dönem için zemin hazırlayacaktır.Bu, sadece askeri gücü ve siyasi liderliği değil, aksine mevcut dünya düzenine meydan okumak için siyasi bir iradeyi gerektiren derin bir vizyondur.Pakistan'ın, Modi'nin “Hindu milleti” vizyonuna son vermek için Orta Asya ülkeleriyle birleşerek, Keşmir'in tamamını kurtarmak ve Ram Tapınağı ve Hindu milleti vizyonunun enkazı üzerine Raşidi Hilafeti kurmasının zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhib Abdullah

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti İman ve Hikmet Ehli Yemen Halkının ve Tüm İslam Âleminin İydü’l Edha’sını Tebrik Eder

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, iman ve hikmet ehlinin, partinin değerli emiri âlim Ata bin Halil Ebu Raşta’nın, partinin tüm gençlerinin ve yeryüzündeki tüm İslam ümmetinin en içten duygularla Kurban Bayramı’nı tebrik eder. Allah’tan bu bayramı bizlere, Müslümanlara ve tüm dünyaya hayır, bereket ve mutluluklarla tekrar yaşatmasını niyaz eder. Rabbimiz Yüce Allah dağılıp parçalanan, ayrılığın acısını yüreklerinde hisseden İslam ümmetini yeniden birleştirsin, Hizb-ut Tahrir’i, Raşidi Hilafeti kurma görevinde muzaffer kılsın, tekbirlerle Gazze ve tüm Filistin’i maymun ve domuzların kardeşlerin pisliğinden, Keşmir’i Hinduların kirliliğinden ve tüm işgal altındaki Müslüman beldeleri işgal boyunduruğundan kurtarsın, tüm İslam topraklarını İslam ümmetine geri versin. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin ilanıyla Halife Ata bin Halil Ebu Raşta eliyle Ukab Sancağını dünyanın her yerinde dalgalandırsın. Doğu’da ve Batı’da gönülleri ve akılları İslam’a açsın da, onları kullara kulluktan âlemlerin Rabbine kulluğa yöneltsin. Bugün dünya, dini kamusal alandan dışlayan kapitalist paradigmanın yarattığı sosyal cehennemde debelenmektedir. Bu sistem, insanı metalaştırarak onu hayvani dürtüler seviyesine indirgemiş; ahlaki çöküşü ve sapkınlığı normalleştirip yaygınlaştırmakla övünür hale gelmiştir. Tüm bunları yaparken ne ilahi otoriteden çekinmişler ne de insani değerlerden utanmışlardır. Bu yüzden onlarca yıldır bu baskıcı sistemin zulmü altında inleyen dünyada artık tekrar adaletin hâkim olması elzemdir. Altın sisteminin kaldırılması ve paranın sadece değersiz kâğıtlara dayandırılması ve insanların mallarının zayi edilmesi yüzünden bugün dünya, eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik çöküşle karşı karşıyadır.

Farzların tacı olan Hilafet Devletinin yıkılmasından bu yana ümmetin çektiği sıkıntılar yüzünden bayramlar sevinçten çok acı ve hüzünle geçmektedir. Şüphesiz bugün Haşim Gazze’de gördüğümüz manzaralar, ümmetin ordularını, âlimlerini, gençlerini, partilerini ve medya mensuplarını Yahudi varlığını ve ümmetin yolunda duran yöneticileri kökünden söküp atmak gibi yüce hedefe doğru harekete geçirmelidir.

Son olarak, medya çalışanlarına ve kalem sahiplerine sesleniyoruz: İnsanlığı kurtaracak çözüm gözlerinizin önünde, ellerinizin altındadır. Bu çözüm, İslam’ı hayatın her alanında uygulamaktır. İşte karşınızda, kökleri sağlam, dalları her yeri sarmış olan Hizb-ut Tahrir var. Sakın Batı’nın ve onun piyonu olan yöneticilerin sizi bu çözümden ve Müslümanların hayati meselelerinden uzaklaştırmasına izin vermeyin ve olayları her zaman İslam inancının penceresinden değerlendirin.

Allah, Beytullah’ı ziyaret eden hacıların ibadetlerini ve hacca gidemeyenlerin de yaptığı hayırları ve salih amelleri kabul eylesin. Bayramınız mübarek olsun. Allah’a daha yakın olmanız dileğiyle nice hayırlı bayramlara. Allah’ım, kurtuluşu bir an önce nasip eyle ve bizlere büyük bir zafer sevinci yaşat.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ“İşte o gün, inananlar, Allah’ın yardımına sevineceklerdir.” [Rum 4]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Irak Vilayeti’nden 1446 Yılı Mübarek İydü’l Edha Tebrik Mesajı Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe İllallah... Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd.

Hizb-ut Tahrir / Irak Vilayeti’nden 1446 Yılı Mübarek İydü’l Edha Tebrik Mesajı

Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe İllallah... Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd.

Hizb-ut Tahrir / Irak Vilayeti Medya Bürosu, İslam ümmetinin mübarek Kurban Bayramı’nı en samimi dileklerle tebrik eder. Bu bayramda özellikle daveti omuzlayan kardeşlerimizin ve Hizb-ut Tahrir Emiri âlim Ata b. Halil Ebu Raşta’nın (Allah onu korusun ve ona zafer ve hakimiyet bahşetsin) bayramını ayrı bir muhabbetle kutluyoruz.

Ey Müslümanlar! Bu bayram, tıpkı ondan önce gelen bayramlar gibi ne dostları sevindiren ne de düşmanları öfkelendiren bir hâl üzere gelmektedir. Hilafet devleti, cani Mustafa Kemal tarafından yıkıldığından beri durum böyledir. Peki, Gazze yok edilirken nasıl bir bayramdan söz edilebilir? Nasıl bayram edelim ki, Müslümanların iffetine saldırılırken! Nasıl sevinebiliriz ki, hacıların ‘Buyur Allah’ım’ diyerek yöneldiği Mukaddes Topraklar, şimdi her türlü çirkinliğin işlendiği, sefahat ve ahlaksızlığın değersizlerin idaresinde alabildiğine yayıldığı bir diyar haline gelmişken?!

Ey Müslümanlar! Bir yanda bu bayrama sevinirken ve kalplerimiz Alemlerin Rabbinin Beyt’ül Haramı Hac etme çağrısına yanıt vermek için atarken, diğer yanda İslam ümmetinin -iyilik ve hidayet ümmetinin- içine düştüğü perişan hali gördükçe yüreğimiz acıyla parçalanmaktadır. Tam bir kaybolmuşluk, zillet ve onursuzluk içindeyiz. Öyle ki, yeryüzünün en aşağılık ve en korkak topluluğu olan Yahudiler ve işgalci varlıkları, Batılı kâfirlerin desteğiyle, Müslümanların hain yöneticilerin teslimiyetçi duruşu ve Müslüman orduların ölüm sessizliği sayesinde Filistin, Lübnan ve Suriye’de sağa sola saldırıp suçlar işlemektedir. Bu hâli, bir şairin sözü ne güzel anlatmaktadır: Eğer bir diriye seslenseydin, elbette duyururdun... Lakin, seslendiğin kimsede hayat yok ki!

Ey Müslümanlar! Allah nasıl bize haccı, namazı, zekâtı ve orucu farz kıldıysa, şeriatını hâkim kılmamızı ve Hilafet devletini kurmamızı da farz kılmıştır. Bu farz, farzların tacıdır. Çünkü siz ümmet olarak yapmanız gereken diğer bütün farzlar buna bağlıdır. Çünkü halife, had cezalarını uygulayan, namazı terk edeni ve zekâtı vermeyeni denetleyen, hac organizasyonunu yöneten; cihadı ilan eden ve İslami daveti taşımak, mazlum Müslümanlara yardım etmek üzere orduları harekete geçiren kişidir...

Ey İslam ümmeti! Şüphesiz sen, milletlere liderlik etmeye layık bir ümmetsin. Devletin, dünya sahnesinde rakipsiz birinci güç olmalı ve uluslararası siyasetin rotasını belirlemelidir. Bu ancak Hilafet devletini kurmakla mümkün olabilir. Artık değişim vakti gelmiştir! Uzun süren bu gaflet uykusundan uyanma zamanı çoktan gelmiştir. Ey İslam ümmeti! Haydi kolları sıva ve Hilafet’i kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaya koyul. Hilafet, muhkem ve sarsılmaz bir kaledir ve Âlemlerin Rabbi’nin farzlarının tacıdır.

Devamını oku...

Gazze’nin Düşündürdükleri, İbrahim Aleyhisselam Örneği ve Acil Yardım Çağrısı

Ümmet olarak, Hac ibadetinin devam ettiği bu kutsal Teşrik tekbiri günlerinde, İslam’ın bu asil rüknünün, sadece fiziksel bir yolculuk değil, Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya saf bağlılığı gösteren manevi bir yolculuk ve ilahi bir farz olduğunu hatırlıyoruz. Haccın menâsiki, Hz. İbrahim’in, Hz. Hacer’in ve Hz. İsmail’in sünnetini yaşatır. Bu ailenin yaşadığı imtihan, ümmete tevekkülün, Allah’a sarsılmaz bir şekilde güven duymanın ve aklın sınırlarını zorlasa bile O’nun emrine tam bir teslimiyet göstermenin ne demek olduğunu öğretmiştir.

Asırlar sonra yine teşrik günlerinde, Evs ve Hazreç kabilelerinden Müslümanlar gizlice Allah Rasûlü ile Akabe’de buluşmuşlardır. Onlar, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e kişisel kurtuluş için değil, dini desteklemek, O’na nusret vermek ve İslam’ın otoritesini tesis etmek üzere biat etmişlerdir. Harp Biati olarak adlandırılan bu antlaşma, İslam’ı zulüm gören bir davet statüsünden çıkarıp örgütlü ve devlet kurucu bir misyon statüsüne dönüştürmüştür. Bu biat, Hicret’e, Medine’de ilk İslam Devleti’nin kurulmasına ve İslam’ın dünya sahnesinde siyasi bir güç olarak doğuşuna zemin hazırlamıştır.

Bugün ümmet olarak korkunç bir haldeyiz. Sorunumuz inançsızlık, nüfus azlığı veya fakirlik değil; asıl sorunumuz güçsüzlüktür. Gazze’den Keşmir’e, Doğu Türkistan’dan Sudan’a kadar her yerde dağılmış ve ezilmiş durumdayız. Başımızda zalim yöneticiler, karşımızda bizi kendi çıkarları için kullanan düşmanlarımız var. Halid bin Velid’in, Selahaddin’in torunları olan İslam orduları ise, Allah’tan çok Batı’nın başkentlerinden korkan rejimlerin prangası altında ölüm sessizliğe gömülmüş durumdalar.

Gazze, terk edilmişliğimizin en acı sembolüdür. Ümmetin bedeninde kanayan bir yaradır. Ümmetin muazzam potansiyeli, hain düşmanlar ve kukla yöneticiler tarafından boğulduğunda bizlere ne kadar savunmasız kaldığımızı hatırlatıyor. Filistinli çocuklar, sadece yardım ya da slogandan ziyade güce ve eyleme dayanan gerçek bir destek için feryadı figan etmektedirler.

Hac ve ikinci Akabe biati, bugün eyleme geçilmesi için ilahi bir rehber niteliğindedir. Medineli Ensar, Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret vererek yeryüzünde Allah’ın hükmünü tesis etmesinin yolunu açmıştır. Bugün bizim ordularımızın da onların izinden gitmesinin zamanı gelmiştir. Biz, âlimleri, liderleri ve sıradan halkıyla İslam ümmetinin tüm bileşenlerinden Müslüman ordularına yalnızca İslam’a sadakat göstermeleri çağrısında bulunmalarını talep ediyoruz. Onlardan ihanet tahtlarından uzak durmalarını, kâfirlerin sınırlarını ve emirlerini ayaklar altına almalarını ve Nübüvvet metodu üzere Hilafeti yeniden kurulması için nusret vermelerini talep etmeliyiz.

Hz. İbrahim’in fedakarlığını ve Ensar’ın cesaretini hatırladığımız bu mübarek günlerde, bizler de Allah’a güvenerek, O’nun emrine itaat ederek ve Gazze’deki Müslümanların çektiği acılara son vermek üzere sarsılmaz bir kararlılıkla bir kez daha ayağa kalkmalıyız. Artık yeniden diriliş vaktidir. Bugün hepimiz, gücü elinde tutanları, Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in çağrısına kulak vermeye ve Ensar’ın yaptığı gibi ümmete nusret vermeye çağırmalıyız! Onlara Ensâr’ın şu tarihi biatini hatırlatmalıyız:

بَايَعْنَا رَسُولَ اللهِ ﷺ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي الْمَنْشَطِ وَالْمَكْرَهِ وَأَنْ لَا نُنَازِعَ الْأَمْرَ أَهْلَهُ وَأَنْ نَقُومَ أَوْ نَقُولَ بِالْحَقِّ حَيْثُمَا كُنَّا لَا نَخَافُ فِي اللهِ لَوْمَةَ لَائِمٍ“Biz, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e zorlukta ve kolaylıkta, sevinçli ve kederli anlarda, başkaları bize tercih edildiği zamanlarda devleti yönetenleri dinleyip itaat etmeye, onların işlerine karışmamaya, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize ve Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair biat ettik.” [Buhari] İşte bugün ihtiyacımız olan ruh budur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti, Mübarek İydü’l Edha Vesilesiyle Tüm Müslümanların Bayramını Tebrik Eder ve Dini İbadetlerde Birliği, Şeri Bir Hüküm Olarak Kabul Eder

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti, Mübarek İydü’l Edha Vesilesiyle Tüm Müslümanların Bayramını Tebrik Eder ve Dini İbadetlerde Birliği, Şeri Bir Hüküm Olarak Kabul Eder

Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe İllallah... Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, İslam ümmetinin mübarek Kurban Bayramı’nı tebrik eder. Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan, ümmetin ibadetlerini, itaatlerini, cihadını, fedakârlıklarını, dualarını ve hac ibadetini rahmeti ve lütfuyla kabul buyurmasını niyaz eder.

Kurban Bayramı, İbrahim’in yoluna tam bir teslimiyetin bir sembolüdür ve İslam ümmetinin birliğinin bir hatırlatıcısıdır. Bu bayram, ümmet için, Âlemlerin Rabbi ile ahdini yenileme ve dağılmış evlatlarını yeniden bir araya getirme vesilesi olmalıdır. Ne var ki, en büyük dini ve siyasi vesilelerimizden birinde ümmetin bir kez daha bölündüğüne tanık oluyoruz. Afganistan Yüksek Mahkemesi yaptığı açıklamada ‘Zilhicce hilali ne komisyon üyeleri ne de vatandaşlarımız tarafından görülmemiştir. Binaenaleyh önümüzdeki Cumartesi günü Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.” denilmiştir.

Taliban yönetimi bu kararı kendi siyasi sınırları içindeki yetkisine dayandırsa da, İslami perspektiften ve İslam ümmetinin birliği açısından bu kabul edilemez! Haremeyn’in ve tüm İslam dünyasının şahitliğini yok sayıp sadece Afganistan’da hilal aranması, milliyetçi bakışını dini hükümlerin önüne koymak anlamına gelir. Bu ise çok tehlikeli bir tutumdur; çünkü bu iletişim çağında hilal konusunda ayrılığa düşmek şer’î olarak kabul edilemez. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, hilalin görülmesi hakkında açıkça şöyle buyurmuştur:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا عِدَّةَ شَعْبَان ثَلَاثِينَ“Hilali gördüğünüz zaman oruç tutun. Hilali gördüğünüzde iftar edin. Eğer hava kapalı olursa, Şaban ayını otuza tamamlayın” [Buhari]

Eğer hacılar, hilalin görülmesi ve güvenilir şahitlerin ifadesine göre Arafat’ta vakfeye durmuşsa, o zaman başka ülkelerde farklı bir günde bayram yapılması kabul edilemez. Çünkü İslam’da dinî hükümlerin muhatabı ümmettir, devlet ya da sınırlar değil. İslam, milliyetleri değil, tüm insanlığı muhatap alan evrensel bir dindir.

Üzülerek belirtmek gerekir ki, günümüz İslam dünyasında hâkim olan ulus-devlet temelli sapkın anlayış, yalnızca bayram gününün bölünmesine neden olmadı, aynı zamanda ümmetin Gazze’deki mazlumlara yardım etmesini de engelledi. Keşmir’de akan Müslüman kanını görmezden geldi ve Doğu Türkistan’ı kendi kaderine terk etti. Bu durum, ümmetin parçalanmışlığının somut bir göstergesidir. İran ve Pakistan’ın, şeriatın hükümlerini ve insanlığı hiçe sayarak, zulme uğramış Afgan mültecileri sınır dışı etmesi de, bu gayri İslami milliyetçi bakış açısının bir sonucudur. Bu nedenle, Müslüman topraklarını bu bölünmüşlüklerden, kargaşalardan ve süregelen zulümden kurtarmanın tek yolu, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i ikame etmektir. Hilafet, ümmeti İslam akidesi ve şeri hükümler etrafında birleştirecek; Endonezya’dan Fas’a, Kafkaslardan Yemen’e, Afganistan’dan Filistin’e kadar tek bir saf halinde kenetlenmelerini sağlayacaktır. Ve ümmetin en büyük bayramı, bu ilahi vaadin, nebevi müjdenin ve ümmetin yakıcı ihtiyacının gerçekleştiği ve hilafetin yeniden kurulduğu gün olacaktır.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ“O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Devamını oku...

Başbakan Nevaf Selam’ın Yahudilerle Normalleşme Arzusunu Dile Getirdiği Açıklamaları, Hiçbir Şekilde Müslümanları Temsil Etmez, Bu Sözler Sadece Onu ve Onu İktidara Taşıyanları Bağlar, Bu Açıklamalar, Allah’a, Peygamber’e ve Müminlere İhanettir!

  • Kategori Lübnan
  •   |  

ABD Başkanı Trump’ın ‘İbrahim Anlaşmaları’nı dayattığı o uğursuz bölge ziyaretinden bu yana estirilen ‘Yahudilerle barış’ rüzgârına Arap ve İslam dünyasının yöneticileri de bir bir katılıyor. Hatta birilerinin ‘Normalleşmede son sırada olacağız!’ demesi bile, bu ihanet sürecinin bir parçası! Lübnan Başbakanı Nevaf Selam’ın 30 Mayıs 2025’te CNN’e verdiği röportajda, ‘Normalleşme yarın görmek istediğimiz barışın vazgeçilmezidir, daha fazla beklenemez’ demesi bile işbirlikçi Arap rejimlerinin Siyonistlerle uzlaşma çabalarının yeni bir halkasıdır! Selam, müzakere süreçleri ve bunların birbiriyle bağlantısına dair sorulan bir soruya “süreçler fikrini sevmediği” yanıtı vermiştir. Selam’ın ‘süreçler’ konusundaki bu tutumu, Filistin davasını tamamen göz ardı ederek Yahudilere hızlıca teslim olma niyetinin açık bir göstergesidir! Bu skandal açıklamalar kamuoyunda büyük bir tepki ve tartışmaya yol açınca, Selam’ın basın ofisi bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada röportajın tamamının izlenmesi, cımbızlanarak yanlış bağlamlara oturtulmaması gerektiği belirtildi. Ayrıca, Başbakan Selam’ın tutumunun gayet net olduğu, farklı yorumlara veya çarpıtmalara izin verilmeyeceği de vurgulandı. Açıklamada “Lübnan, Arap dünyasının temel ilkelerine bağlıdır. İsrail’le herhangi bir normalleşme, sadece bir yol haritası üzerinde anlaşarak değil, ancak ve ancak bir Filistin devleti kurulduktan sonra gündeme gelebilir.’ denildi. Ayrıca açıklamada, ‘İsrail’le kabul edilebilecek tek barışın, Beyrut’ta kararlaştırılan Arap Barış İnisiyatifi’ne dayalı adil ve kapsamlı bir barış olduğu’ ifade edildi.” ‘İster ilk açıklamasında olduğu gibi aceleci bir teslimiyet olsun, ister sonradan düzeltildiği gibi sözde Arap ilkelerine bağlı bir teslimiyet olsun, her iki yol da teslimiyete çıkıyor. Dolayısıyla bu pozisyonların tamamı saçmalıktır ve Müslümanlar nezdinde hiçbir surette kıymet-i harbiyesi yoktur.

Arap Barış Girişimi’ni veya sözde Filistin devletinin kuruluşunu bahane etmek -yani toplu ihaneti ya da Filistin halkını temsil ettiğini iddia edenlerin teslimiyetini mazeret göstermek- bu rezil açıklamaları ve bu acıklı çabaları asla meşrulaştırmaz. Çünkü Filistin meselesi, ne Arapların ulusal bir sorunudur ne de Filistinlilerin vatani bir meselesidir. Bu dava, İslam’ın ve tüm Müslümanların ortak davasıdır. Bu toprakları, İslam’ın şeref yurdu yapmak uğruna mübarek kanlarıyla sulayanların davasıdır. Bu dava, bu toprakları şehit kanlarıyla sulayarak bu ülke ve toprakları İslam’a ve müminlere aziz bir yurt yapan ecdadımızın davasıdır! Bugün Müslümanlar bu toprakları işgalci gasıp Yahudilerden temizlemek için canları feda etmeye devam etmektedirler! Bu yüzden bu tür açıklamalar yalnızca sahibini bağlar, Müslümanları temsil etmez. Aslında bu açıklamalar, o kişiyi iktidara getirenlerin düşüncesini yansıtır. Lübnan’daki Müslümanların duruşu ise, bir ülkenin değil, tüm ümmetin ortak duruşudur...

Bu tür açıklamaların en tuhaf yanı ise, tam da Allah ve Müslüman düşmanı Yahudilerin, başta Gazze olmak üzere Filistin’de kardeşlerimizin kanını dökmeye devam ettiği bir zamanda yapılmış olmasıdır. Yahudiler, dünyanın gözleri önünde kuşatma, yıkım, açlık, katliam ve zorunlu tehcir gibi Filistinli kardeşlerimize karşı tüyler ürpertici suçlar işlemektedirler! İşin daha da acısı, Yahudilere ait uçaklar ve insansız hava araçları, bir yılı aşkın süredir Başbakanlığını yaptığı ülkenin hava sahasında cirit atmakta, katliam ve yıkım gerçekleştirmektedirler. Sözde egemenlik ve bağımsızlıklarını zerre kadar umursamamakta, ateşkes anlaşmalarına, uluslararası kınamalara ve Amerikan güvencelerine hiçbir şekilde önem vermemektedirler! Amerika’ya göre Yahudilerin bombardımanı ve saldırıları altında inim inim inlemenizi, bölgedeki projesine boyun eğmeniz ve itaat etmeniz için en uygun ortamdır. Kaldı ki Nevaf Selam, başbakan olmadan önce Uluslararası Adalet Divanı’nda görevli bir yargıçtı. Böyle bir konumdaki birinden beklenen, Yahudi suçlularını insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı yargılamaktır; onlarla barış masasına oturmak değil!

Ey Başbakan! nedir bu telaş? Yahudilerle barış ve normalleşmeyi “yarın, hatta bir an önce” görmek istemenizdeki bu acele niye? Neden bu kadar heveslisiniz Yahudilerle normalleşmeye? Bu durum, Yahudilere teslimiyet sürecinde önemli bir merhale kat ettiğinizin bir göstergesidir. Artık mesele, Allah’tan, Rasûlü’nden ve müminlerden utanılarak gizli kapaklı yürütülen bir süreç olmaktan çıkmış; son derece açık ve net ifadelerle, doğrudan Müslümanların yüzüne söylenen bir politikaya dönüşmüştür. Bu açıklamalar, Lübnan’daki Müslümanlara işgalci Yahudilerin bu kez turistik bir çerçevede ülkede dolaşmalarına hazırlıklı olmaları gerektiğini telkin etmektedir. Bütün bu yaşananlar, bu yeni dönemin Lübnan’ın ıslahına ve kalkınmasına yoğunlaşmak bahanesi altında aslında Yahudiler ile normalleşme ve ülkenin onlara açılması dönemi olduğunu gözler önüne seriyor.

Ey Başbakan! Size ve bu ihanet kervanına katılmış veya katılacak olanlara son sözümüz şudur: Lübnan da tıpkı Filistin gibi İslam toprağının ayrılmaz bir parçasıdır ve herhangi bir sayıya ya da bölünmeye konu olamaz. Müslümanların davalarını yok etme çabanızda ne kadar başarılı olduğunuzu düşünürseniz düşünün, bu topraklar hain projelerinize karşı Allah’ın izniyle tek yumruk olarak kalacaktır. Sesimiz, Allah, kaderde yazılı olanı gerçekleştirinceye ve Müslümanlar da bu sendelemeden kurtulup Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletini kuruncaya kadar siz ve arkanızdaki güçlerin hoşuna gitmeyen gerçekleri haykırmaya devam edecektir. Hilafet, Yahudilerle barış yapmayacak, onlarla uzlaşmayacak; sizin imzaladığınız ve imzalayacağınız tüm anlaşmaları yırtacak ve sonunda, Rabbimizin vaadini ve Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek üzere onlarla savaşacaktır:

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً“İki vaatten ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz.” [İsra 7]

تُقَاتِلُكُمْ يَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ، حَتَّى يَقُولَ الْحَجَرُ: يَا مُسْلِمُ، هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ“Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki. Bir kaya parçası: Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahudi’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.

İşte Kur’an ve Sünnete göre yaşayan Müslümanların inancı budur. Müslüman çocukları, Yahudi düşmanlığı üzere yetiştirilirler; çünkü onlar peygamberleri öldürmüşler, Filistin’i işgal edip gasp etmişler, Filistinli Müslümanları katletmişlerdir. Siz ne söylerseniz söyleyin, ne imzalarsanız imzalayın, bu gerçeği değiştiremezsiniz.

Ey Lübnan Müslümanları! Bugün duruşunuz net ve açık olmalı! Bunu minberlerinizden, meydanlarınızdan, toplandığınız her yerden ve yaptığınız her açıklamayla ilan etmelisiniz. Sakın tereddüt edip bu büyük günaha ortak olmayın, bu ihanetin oldu bittiye getirilmesine izin vermeyin. Zira bu tür açıklamalara karşı sessiz kalmak ya da tereddüt göstermek, bu büyük günahın bir parçası hâline gelmenize neden olabilir. Ebu Davud’un Sünen’inde sahih bir senetle rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

إِذَا عُمِلَتْ الْخَطِيئَةُ فِي الْأَرْضِ كَانَ مَنْ شَهِدَهَا فَكَرِهَهَا كَانَ كَمَنْ غَابَ عَنْهَا، وَمَنْ غَابَ عَنْهَا فَرَضِيَهَا كَانَ كَمَنْ شَهِدَهَا“Yeryüzünde bir günah işlendiğinde onu görüp de kalben nefret eden kişi, günahı görmeyen kimse gibi olur. Orada bulunmadığı halde, işittiğinde ona rızâ gösteren kimse de gören kimse gibidir.”

Müslim’in rivayet ettiği hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

إِنَّهُ سَيَكُونُ عَلَيْكُمْ أَئِمَّةٌ تَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ، فَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ بَرِئَ، وَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ سَلِمَ، وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ“İleride birtakım emirler (yöneticiler) olacaktır. Tanıyacaksınız ve inkâr edeceksiniz. Kim tanırsa beri olur. Kim inkâr ederse kurtulmuş olur. Fakat kim razı olursa ve tabi olursa...” Yani, kim bir kötülüğe razı olur, peşinden gider, onu çirkin görmez ve ona karşı çıkmazsa, işte o kişi hem sorumlu tutulur hem de cezalandırılır. Sakın kötülüğün ve kötülerin yaygın olması gözünüzü korkutmasın veya sizi duruşunuzdan caydırmasın! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

قُل لَّا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ فَاتَّقُوا اللهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ  “De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.” [Maide 100] Yani Allah katında, O’na isyan edenle itaat eden bir olamaz. Günahkârların sayısı fazla olsa ve bu çoklukları seni şaşırtsa da... Çünkü asıl başarıya ulaşacak ve Kıyamet Günü Allah’ın mükafatını kazanacak olanlar, sayıları ne kadar az olursa olsun, O’na itaat edenlerdir. İsyan edenler değildir. Allah’a isyan edenler, sayıca fazla olsalar bile, en büyük kayba uğrayanlar ve hüsrana düşenlerdir. O hâlde Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya, açık, net ve cesur tutumlar sergileyerek O’nun hoşnut olacağı ve razı geleceği bir duruş gösterin.

فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللهُ مَعَكُمْ وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ“Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.” [Muhammed 35]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER