Çarşamba, 26 Safer 1447 | 2025/08/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kuşatmayı Kırma Konvoyundan, Kısıtlamaları Kırma Ve Orduları Harekete Geçirme Konvoyuna!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kuşatmayı Kırma Konvoyundan, Kısıtlamaları Kırma Ve Orduları Harekete Geçirme Konvoyuna!

Haber:

9 Haziran Pazartesi günü Tunus'tan bir yardım konvoyu, Libya ve Mısır'dan geçerek Refah sınır kapısına ulaşmak için yola çıktı.

Yorum:

Müslüman ülkelerde olaylar hızlanıyor; zira Gazze'deki kardeşlerimizin yaşadığı acılar ve aylardır süren kuşatmanın gölgesinde, ablukayı kırmak için bir yardım konvoyu yola çıkıyor.Bu konvoy, Müslümanlar tarafından büyük destek ve coşkuyla karşılandı; zira bu konvoy, yöneticilerden ve partilerden izole olmuş aynı inanç ve duyguları paylaşan ancak araları zayıf sınırlarla ayrılmış ve Yahudi varlığını koruyan yöneticiler tarafından zincirlenmiş halklardır.Müslümanlara yardım etmek farz olup Kabe'nin yıkılması, Allah Azze ve Celle katında bir Müslümanın kanının dökülmesinden daha hafiftir; peki ya düşman tarafından işkenceye maruz kalıp kanları ihlal edilen ve sadece okunup kaydedilen istatistiklere dönüşen binlerce şehit olursa nasıl olur acaba?!

Bu meselenin üzerinde nesiller yetişti ve onun yükünü taşıdılar ama eksik olan halka, Gazze'ye nasıl yardım edeceğimizdir.Müslümanlar olarak bizler, bu Tunuslu, bu Filistinli, bu da Libyalı diyoruz... Bu sözler doğru değildir... Oysa bizler tek bir ümmetiz ve Filistin, bu vücudun azalarının bir parçasıdır; peki vücudun bir azası acı çekiyorken beden nasıl sağlıklı olabilir ki?!

Nitekim Aksa Tufanı, hainlerin ve münafıkların ayıplarını ifşa etmiş ve aşağıdakileri açıkça ortaya koymuştur:

1- Zafer, kemmiyete (sayıya) bağlı değildir; zira bizler, gücünü Allah Azze ve Celle'ye olan ihlastan alan bir ümmetiz.كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإذْنِ اللهِ واللهُ مَعَ الصَّابِرِينَNice az sayıda topluluk Allah'ın izniyle çok sayıdaki topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” [Bakara 249] Dolayısıyla zafer, azınlıkla da elde edilebilir; zira çok az sayıdaki muhlis bir grup Yahudi varlığını korkutmuş ve ona acılar tattırmıştır; nitekim onda görmüş olduğumuz çırpınışlar, sinirlerini kontrol edemeyen bir delinin histerik tepkisidir.

2- Gösteriler ve yürüyüşler değişim için bir yol değildir, aksine orduları harekete geçirmek amacıyla yöneticilere baskı yapmanın bir aracıdır; zira halkları harekete geçirme gayesini belirleyen kimse ile sadece bir faydası ve zararı olmayan, dahası faydasından çok zararı olan sloganlar atmak için sokağa çıkan kimse arasında fark vardır! Duygular, imanî bir atmosferin ortasında fikre tabi olmalıdır; yani muğlak, müphem ve sınırlı olmayan sloganlar için gösteriler yapmak bu anlamı taşımaz.Zira Filistin, tüm Müslümanların meselesi olup dostlukla ya da kâfirlerle el ele vererek ümmetin bağrına geri dönmeyecektir.Çünkü zorla gasp edilen bir şey, ancak zorla ve orduların gücüyle geri dönecektir.Ancak bazıları, bu orduların zayıf olduğunu ve küfrün başındakilere karşı koyamayacaklarını veya direnemeyeceklerini söylüyorlar.Bu ise gerçeklikten tamamen uzak olan bir sözdür;zira istatistiklere göre İslam ümmeti dünyanın en güçlü ordularına sahiptir ve tek bir ordu bile Yahudi varlığını tamamen yok etmeye muktedirdir ancak önündeki gerçek engel yöneticilerdir.

3- Müslümanların başındaki yöneticilerin rolü kötüdür; zira kınama ve eleştirmekle sınırlı kalıp en fazla yaptıkları şey, ateşkes veya iki devletli çözüm talep etmektir ki bu da zımnen Yahudi varlığını bir devlet ve sınır olarak kabul etmek anlamına geliyor!İşte burada zamanın silemediği bir başarısızlık yatmaktadır;zira Yahudilere yardım gönderen, onlara yardım eli uzatan, onlarla normalleşen, sonra da Filistin karanlık bir gecede yok oluncaya kadar milliyetçilik, Arapçılık ve barış gibi zehirli söylem ve ifadelerle halklarını razı etmek amacıyla Filistin için ağlıyormuş gibi yapan bizzat bu yöneticilerdir.

Direniş konvoyu, Sisi ve tahtını bir teste tabi tutacaktır; zira ya konvoyun geçişine izin verecek ki bu onu, efendileriyle başını derde sokacaktır, ya da konvoyu durduracaktır ki bu da onun varlığını tehdit edecek ve sadece onu halkıyla karşı karşıya getirmeyecek, aksine aynı zamanda bölgede ve tüm dünyadaki manşetleri değiştirecek bir ateşin kıvılcımı olacak.

Dolayısıyla yöneticiler üzerinde baskı kuran, kamuoyunu aydınlatan ve ümmet arasında bir bilinç yayan tüm araç ve yöntemler olumlu bir adımdır;zira ümmet arasında genel bilince dayalı bir kamuoyu oluşmadıkça, bir değişim olmayacaktır; işte o zaman devletin kurulması için gerekli unsurlar oluşacak, meşale, güç ve kuvvet sahibi muhlis kişilere teslim edilecek, onlar da zincirleri kırıp Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olsun diye bu zorba yönetimini ortadan kaldıracaklardır.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zeyneb Bint Rahuma

Devamını oku...

Fadi Sakr: Suriye'deki Savaş Suçlularını Kurtarmanın Sponsoru ve Kapısı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Fadi Sakr: Suriye'deki Savaş Suçlularını Kurtarmanın Sponsoru ve Kapısı!

Haber:

Birkaç gün önce, Esad rejimine bağlı “Ulusal Savunma” milislerinin liderlerinden biri olan Fadi Sakr, suça karışanların serbest bırakılmasına aracılık ettiği görülen bir video kaydında ortaya çıktı.2025 yılının Şubat ayının dördünde, Şam dikkat çekici bir olaya tanık oldu; zira Suriye'nin eski İçişleri Bakanı ve sistematik baskı politikasının mimarı olan General Muhammed Şaar, saklandığı yerden çıkarak kendini gönüllü olarak Genel Güvenlik Müdürlüğü'ne teslim etti.Daha sonra bir televizyon röportajında ortaya çıkarak, Esad rejiminin işlediği ihlallerin hiçbirinin üzerinde sorumluluğunun olmadığını açıkladı.

Yorum:

Olanlardan bahsetmeden önce, “Kurda güven olur mu?” ve benzerleri gibi vakıaya intibak eden atasözlerini sormadan önce, Tunus ve Mısır'daki daha önceki deneyimlerden bahsetmeden önce, Hasan Sofan'ın konuşmasında hazırladığı “liderlik vizyon olarak daha geniştir” sözünden bahsetmeden önce -ki bu sözü biz, devrimi ilan ettiğimiz günden itibaren arkamıza attık... Biraz “Menakıp!” (Erdemli) sayın katil Muhammed Şaar'dan ve uzlaşma ve iç barışın kapısı olan Fadi Sakr'dan bahsedelim.

“Muhammed Şaar, Mart 2011'de Suriye'nin en üst düzey güvenlik karar alma organı olarak kurulan “Kriz Hücresi"nin bir üyesiydi; bu hücre, göstericilere karşı suç niteliğindeki güç kullanımının sınırlarının çizilmesinde önemli bir rol oynamıştır ve Şaar bu hücrenin temel bir üyesiydi.

2011 ve 2012 yılları arasında, slogan adıyla imzalanmış belgeler ve talimatlar sızdırılmış ve bu belgeler, siyasi güvenlik şubelerine, göç ve pasaport idarelerine ve nüfus kayıtlarına yönelik sözlü emirlere işaret ediyordu.Bu talimatlar arasında “tutuklama kotalarının” belirlenmesi, muhalefet destekçilerinin takip edilmesi ve zorla kaybedilen kişilerin bulunması yer alıyordu.

Muhammed Şaar döneminde, yani Nisan 2011 ile Ekim 2018 arasında bakanlık, geleneksel görevlerini yerine getirmekten, despot bir otoriteye hizmet eden kapsamlı bir güvenlik rolüne geçiş yaptı. İdari ve güvenlik işlevlerinin Şaar'ın liderliğinin altında birleştirilmesi, Esad yönetiminin uygulamalarında niteliksel bir dönüşümü temsil ediyordu. Dolayısıyla geleneksel otoriter rejimlerin, gizli polis ve sivil idare arasında sembolik bir ayrım yaptıkları bir sırada, “Esad'ın Suriye'si” bu iki taraf arasında tam bir bütünleşme sağlamıştır.

Suriye İnsan Hakları Ağı'nın belgelerine göre, teorik olarak belge düzenlemekle görevli olan Göç ve Pasaport Dairesi, 73'ü resmi "güvenlik düzenlemeleri" almış olanlar olmak üzere 1.608 sivili tutuklayan bir güvenlik aygıtına dönüşmüştür.Ayrıca doğum ve ölüm kayıtlarını tutması gereken nüfus daireleri de, zorla gözaltına alınanları gizlemek için kayıtlarda sahteciliğe karışmıştır.

Siyasi faaliyetlerin izlenmesinden sorumlu olan Siyasi Emniyet Müdürlüğü'nün çalışma alanı, tüm devlet dairelerinde varlığını hissettirecek şekilde genişlemiştir.Geleneksel olarak adi suçlarla ilgilenen kriminal güvenlik birimlerine, muhalif faaliyetleri damgalamak için sıklıkla kullanılan bir nitelendirme olan “terör” soruşturması için yeni yetkiler verilmiştir.

Suriye İnsan Hakları Ağı, doğrudan İçişleri Bakanlığı'na atfedilen toplam 256.364 ihlali belgelemiş olup bu rakam, otoriter rejim altındaki belgeleme zorlukları göz önüne alındığında, gerçek rakamdan daha az olabilir.Gösterilerde ölen sivil sayısının 10.542 olması, sadece kalabalığı kontrol etmedeki başarısızlığı değil, öldürmek kastıyla ateş açma politikasının benimsendiğini yansıtmaktadır.Bu operasyonların muhaliflerin kaleleriyle sınırlı kalmayan coğrafi yayılımı ise, yerel sapmalardan ziyade merkezi planlamaya işaret etmektedir. (Kaynak: Şam Haber Ağı)

Başladığımız girişe dönecek olursak, bugün yaşananların Mısır ve Tunus'ta yaşananlara benzer bir adım olduğu, yani suçluların, şebbihaların ve pisliklerin dolaylı olarak güçlendirildiği artık herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla, onlar da sonuçları övgüye değer olmayan davranışlarda bulunabilirler ve senaryo da, bahsettiğimiz örneklerin bir benzeri olacaktır.

Eğer sonuç böyle değilse ve her şey büyük ölçüde “kontrollü” ise, o zaman neden insanların duygularını kışkırtmak için böyle bir şey yapılıyor?!Neden kurbanların yaraları üzerinde bu dans yapılıyor?! Tüm bu saçmalıklar neden?! Sizi buraya getiren kuluçkanın (halk desteğinin) iradesini mi kırmak istiyorsunuz? Ona iletmek istediğiniz mesajlar mı var?

Konferansta yaşananlar hiçbir şekilde haklı gösterilemez, tevil edilemez ve yorumlanamaz.Geçirmek için üzerinde çalışılan “liderlik vizyon olarak daha geniştir” ifadesi, bizim uzun zaman önce geride bıraktığımız bir şey olup firari devlet politikasına karşı halkın öfkesinin nedenlerinden biridir.Bu terim artık geçerliliğini yitirmiştir, ey Eba el-Bera!Sana, Sednaya günlerinden itibaren çağrıda bulunmayı sevdiğin şeyi hatırlatırım.

İnsanlardaki öfkenin en önemli nedenlerinden biri de, bu tür söylem ve terimlerdir.Zira devrimci kuluçka, vizyon olarak daha geniştir ve her şeyin ambarı ve itici gücüdür; bu ise Şam'a ulaşan birinin ağzından çıkan sözdür.Halkçı kuluçka ise bir temel olup onun hareketi ve itici gücü esastır; tıpkı bu yılın 31 Mayıs tarihinde yayınlanan “El Cezire” makalesinde belirtildiği gibi.

Suçları ve açıklamalarıyla tanınan, İran'ın Suriye'deki suç örgütünün vurucu eli olan “rejimin suçları mühendisi” Fadi Sakr'ın (Fadi Ahmed) kullanılması, yani doğrudan veya dolaylı olarak birçok katliamdan sorumlu olan bu adamın iç barışın mimarı olarak nitelendirilmesi, ne kadar haklı gösterilip yorumlanmaya çalışılırsa çalışılsın onun içinde bulunduğu durum haklı çıkarılamaz, mazur görülemez ve açıklanamaz.

İnsanların öfkesinden sakının, onların duygularıyla oynamaktan sakının veya bu tür davranışlarla onları kışkırtmayın; zira kurt, ne kadar uzun süre yaşarsa yaşasın asla dost olmayacak ve suçlu da ne kadar uzun süre yaşarsa yaşasın bir kurtarıcı olmayacaktır.

Tüm bunlardan sonra, anlatılan ve anlatılmayan ve herkesin bildiği detaylardan sonra, Fadi Ahmed için kullanılacak en az şey, onun sorumsuzca davranmış olması ve sonuçları övgüye değer olmayan bir emir vermesidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Shangri-La Diyaloğu Forumu ve Amerika ile Çin Arasındaki Gerginlik

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Shangri-La Diyaloğu Forumu ve

Amerika ile Çin Arasındaki Gerginlik

Üstad Esad Mansur’un Kaleminden

22. Shangri-La Diyaloğu Forumu, 30 Mayıs ve 1 Haziran 2025 tarihlerinde Singapur'da, 47 ülke ve kuruluştan yaklaşık 500 siyasi ve askeri temsilci ile savunma bakanlığı yetkilisinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Bu savunma ve güvenlik diyaloğu forumu, en acil bölgesel güvenlik meselelerini ele almak ve siyasi çözümleri paylaşmak amacıyla her yıl Singapur'da düzenlenmekte ve katılımcı ülkelerin yetkilileri arasında ikili görüşmeler için bir fırsat sunmaktadır.

Amerika'yı forumda temsil eden Savunma Bakanı Pete Hegseth, Çin'i en acil mesele olarak gündeme getirdi ve “Çin'in, Hint-Pasifik okyanusu bölgesindeki güç dengesini değiştirmek için askeri güç kullanmaya açıkça ve emin bir şekilde hazırlandığı” uyarısında bulundu. Ve “Çin'in oluşturduğu tehdit gerçek ve eşikte olabilir; zira Pekin, Asya'da hakimiyet ve kontrolü ele geçirmeyi ümit ediyor” dedi.

Çin, savunma bakanını göndermedi ve onun yerine ordusuna bağlı Ulusal Savunma Üniversitesi'nden bir heyet göndererek, forumun önemini azaltma ve ABD Savunma Bakanı'nın Çin'e saldırarak forumu kendi çıkarları için istismar etmesini engelleme yönünde Amerika'ya bir mesaj vermek istedi. Zira Çin, ABD Savunma Bakanı'nın üslubunu bildiği için bunu yapacağını biliyordu. Çünkü ABD Savunma Bakanı saldırılarında, aleni bir şekilde diplomasiden uzak bir üslup benimsiyor.

Bu nedenle Çin, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı sözcüsü lisanı üzerinden resmi televizyon kanalında, “ABD Savunma Bakanı Hegseth'in, bölge ülkelerinin başlattığı barış ve kalkınma çağrısını kasten görmezden gelerek, bloklar arası çatışmayı temsil eden Soğuk Savaş zihniyetinin propagandasını yaptığı, iftira niteliğindeki iddialar yoluyla Çin'in itibarını zedelediği, Çin'in tehdit oluşturduğu şeklinde yalan nitelendirmede bulunduğu ” ve “bölünme tohumları ekmeyi ve dünyada Amerika dışında hegemonik güç olarak adlandırılabilecek hiçbir ülkenin olmadığını hedefleyen provokatif açıklamalarda bulunduğu ve Amerika'nın Asya-Pasifik bölgesinde barış ve istikrarı zedeleyen ana faktör olduğu şeklinde cevap verdi. Dolayısıyla Amerika, Hindistan ve Pasifik'teki hegemonyasını pekiştirmek ve sözde stratejisini güçlendirmek için Güney Çin Denizi'nde saldırı silahları konuşlandırarak çatışmaları ve gerilimleri körüklemekte ve bölgeyi barut fıçısına çevirmekte olup Tayvan meselesini Çin'e baskı yapmak için bir koz olarak kullanmaktadır.Ve Çin Amerika'yı, “Tek Çin ilkesine bağlı kalmaya ve Tayvan'ın bağımsızlığını savunan ayrılıkçı güçleri desteklemekten ve teşvik etmekten vazgeçmeye” çağırdı.

Bu sözlerle Çin, Amerika ile aralarındaki siyasi anlaşmazlığın nedenini özetlemiş oldu; zira Amerika, özellikle Çin'in hakimiyetini engellemek için Güney Çin Denizi'ndeki kuvvetlerini güçlendirmektedir. Çin ise denizi, adaları ve zenginlikleriyle burasını kendi denizi olarak görmekte, buradaki varlığını ve faaliyetlerini güçlendirmekte ve Vietnam ve Filipinler gibi bazı ülkelerle adalar, balıkçılık ve petrol ve gaz arama konusunda çatışmalara girmekte ve Hint ve Pasifik Okyanusları bölgesinde sözünü duyuran etkili ve etkin bir devlet olmak için genel olarak bu şekilde çalışmaktadır.Çin'in kendisine ilhak etmeye çalıştığı Tayvan meselesi de vardır; nitekim Amerika 1979'da Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğunu kabul etmişti ancak ilhakın askeri yollarla olmamasını şart koşmuştu. Ancak ABD, Tayvan'ın ilhakını engellemeye çalışmakta, Tayvan'ı silahlandırmakta ve Çin'in askeri olarak işgal etmesi halinde Tayvan'ı savunacağını ilan etmekte olup böylece Çin'e verdiği sözleri bir kez daha ihlal etmektedir.

Bu nedenle Amerika, savunma bakanının da ifade ettiği gibi Çin'in bu bölgelerde hakimiyet kurmasından korkuyor ve bu korku, bir başkasını istismar etmek amacıyla propaganda amaçlı değil, gerçek bir korkudur.Zira Çin, devasa ekonomik potansiyellerinin yanı sıra Amerika'ya karşı hakimiyet kurup meydan okuyabilecek büyük ve gelişmiş askeri güce de sahip bir hale gelmiştir.

Amerika bu diyalog forumunu, küresel ve bölgesel kamuoyunu Çin'e karşı kışkırtmak, ülkeleri Çin'den uzaklaştırmak ve onları Çin'e karşı birleştirmek için kullanmaktadır.Çünkü en önemli siyasi işlerden biri, kamuoyunu rakibe karşı kışkırtmak, kendi politikalarını geçirmek için ona karşı bir atmosfer oluşturmak, ülkelerin kendi yanında durmasını ya da kendisinin karşısında durmamasını ve rakibinden uzaklaşmasını sağlamaktır.Amerika, 2012 yılından bu yana Asya-Hint Okyanusu stratejisini belirlemiştir; zira Çin'in bu bölgede hakimiyet kurmasını engellemek için deniz kuvvetlerinin %60'ını bu bölgeye yığmış, ardından da 2022 yılında bu stratejiyi Hint-Pasifik stratejisine dönüştürerek Çin ile çatışma alanını genişletmiştir. Nitekim Hint-Pasifik stratejisinde şöyle geçmektedir; “Çin, Hint-Pasifik bölgesinde nüfuz alanı oluşturma çabası konusunda ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücünü birleştirerek dünyanın en etkili gücü olmaya çalışıyor.”Bu strateji şu beş noktadan oluşmaktadır:Serbest dolaşımı ve ticareti desteklemek, bölgedeki güvenliği güçlendirmek, ülkeler arasındaki koordinasyonu desteklemek, bölgesel kapasiteyi geliştirmek ve bölgesel refahı teşvik etmek.Bunun, Çin'in bölgede hakimiyet kurmasını engellemek ve Amerika'nın 75 yıldır sürdürdüğü benzersizliğini korumak için olduğu açıktır.

2023 yılında Amerika, İngiltere ve Avustralya ile birlikte “AUKUS” gibi ittifaklar oluşturmuş, 2007 yılında Japonya, Hindistan ve Avustralya ile “Dörtlü Güvenlik Diyaloğu” (QUAD) ittifakı kurulmuş ve bunları da askeri ittifaka dönüştürmek için çalışmaktadır. 2022 yılında Japonya'nın, başkalarına tehdit oluşturan silahlarla donatılmasını yasaklayan Anayasa'nın 9. maddesini değiştirmesine izin vermiş, böylece Japonya, bölgede büyüyen Çin'in gücüne karşı koymak için savunma ve saldırı da dahil olmak üzere ulusal savunma ve güvenlik gücü oluşturma stratejisi geliştirip bu alandaki harcamalarını artırabilecektir.Son olarak 20/5/2025 tarihinde, kara, deniz ve uzay füze kalkanı sistemi olarak Altın Kubbe'yi ilan etmiştir.Trump tarafından geliştirilmesi için görevlendirilen General Michael Guetlein, bu sistemin “Çin ve Rusya'nın sahip olduğu gelişmiş füzelere karşı koymak için gerekli” olduğunu söylemiştir.

Amerika, NATO'yu da dahil ederek Şangri-La Diyaloğu Forumu'ndaki varlığını güçlendirmiştir; zira NATO Askeri Komitesi Başkan Yardımcısı General Rohling de bu foruma katılarak uluslararası istikrarı ve ortak iş birliğini destekleme çabası adı altında onları Çin'e karşı kendi safına çekmek için iki okyanus bölgesi ülkelerinin siyasi ve askeri yetkilileriyle ikili toplantılar düzenlemiştir.Bu, NATO'nun Avrupa-Atlantik bölgesinin sınırlarını aşarak NATO'yu Çin ile karşı karşıya getirmekte olup bu da NATO ülkelerinin birçoğunun kabul etmediği bir şeydir.

Böylece Amerika, Çin'in Hint-Pasifik Okyanusları bölgesinde hakimiyet kurmasını engellemek için olayların önüne geçerek siyasi, askeri, diplomatik ve propaganda güçlerini seferber edip ittifaklar kurmakta ve ülkeleri kışkırtarak bu bölgede hakimiyetini sürdürmeye çalışmaktadır.İşte bu, stratejik, askeri, ekonomik ve demografik açıdan dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan, hatta kendisine komşu olan, Pasifik Okyanusu kıyılarından başlayıp Hint Okyanusu’ndaki Doğu Afrika kıyılarına kadar uzanan bu bölgede Amerika ile Çin arasındaki çatışmanın senaryosu olarak değerlendirilmektedir.

Bu bölgenin, Hilafet Devleti döneminde neredeyse tamamının İslami bir bölge olduğu bilinmektedir.Buradaki büyük güçler arasında çatışmanın şiddetleneceği görülüyor; Allah'ın izniyle çok yakında Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti geri dönecek, meseleyi çözecek ve bölge, iyilik, güvenlik ve emniyetin hakim olduğu ve kötülük, endişe ve kargaşanın ortadan kalktığı İslami aslına geri dönecektir.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 552. Sayı - 18/06/2025

Devamını oku...

Yahudi Varlığının İran'a Yönelik Askeri Saldırıları ve Amerika’nın Pozisyonu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının İran'a Yönelik Askeri Saldırıları ve Amerika’nın Pozisyonu!

Haber:

Wall Street Journal gazetesi, meseleye vakıf üç kişiye dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın Salı günü geç saatlerde üst düzey danışmanlarına İran'a saldırı planını onayladığını ancak Tahran'ın nükleer programından vazgeçip vazgeçmeyeceğine dair nihai emri vermekten kaçındığını bildirdiğini ifade etti.

New York Times gazetesi ise üst düzey İranlı bir yetkiliden, İran'ın Trump'ın yakın zamanda bir toplantı düzenleme teklifini kabul edeceğini aktardı ve gazete, aynı yetkiliden, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin Yahudi varlığıyla ateşkesin görüşülmesi için böyle bir toplantıyı kabul edeceğini aktardığı eklemesinde bulundu.

Yorum:

İran; ister Afganistan, Irak, Yemen, Suriye, Lübnan ve daha az derecede Filistin'de olduğu gibi askeri olarak, ister Lübnan'daki partisi aracılığıyla Lübnan'da ve Husiler aracılığıyla Yemen'de olduğu gibi mali olarak, isterse sırf Körfez'i Amerikan silahlarıyla doldurup burasını Batı'nın himayesinde tutmak için bir korkuluk olarak kullanılması aracılığıyla olsun; Irak, Afganistan, Suriye, Yemen, Lübnan, Filistin ve Körfez gibi Orta Doğu ve komşu bölgelerdeki Amerikan çıkarlarını gerçekleştirmek için Amerika'nın uzun yıllar boyunca kullandığı bir araç olmasının ardından,görünen o ki İran, Amerika'ya sağladığı tüm bu hizmetlerden bir fayda görememiş ve Amerika, Yahudi varlığına İran'a karşı askeri saldırı başlatması için yeşil ışık yakmıştır.

Zira Amerika, Donald Trump'ın başkanlığa gelmesiyle birlikte, İran'ın bölgedeki kanatlarını kırmak ve bölgedeki sert yüzünü terk etmek, onun yerine Yahudi varlığını, Türkiye'nin Erdoğan'ını ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı getirmek istediğini daha açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.Bu nedenle Amerika, İran'ın güçlü kalmasına ve füze kapasitesi ve nükleer projesiyle Yahudi varlığı için potansiyel bir tehdit oluşturmasına gerek olmadığına karar vermiştir.

Amerika, İran'ın askeri nükleer silah üretimini engelleyecek ve bunu elde etmemesini garanti altına alacak bir anlaşmaya varmak için haftalardır İran rejimi ile diyalog ve müzakereler yürütüyor ancak İran buna direnerek uranyum zenginleştirmeye devam etme ve barışçıl nükleer üretime sahip olma hakkı konusunda ısrar etmektedir.Nitekim Trump bunu, zamanla askeri üretime ulaşmaya yönelik bir aldatmaca olarak görmüştü ancak İran tavrında ısrar edip zenginleştirmenin kırmızı çizgisi olduğunu söyleyince Trump, Yahudi varlığının 10 yıldan fazla bir süredir yapmak istediği şeyi yapması için onu serbest bıraktı. Bunun üzerine Yahudi varlığı Amerika ile koordineli olarak darbeler ve saldırılar düzenledi ve Amerika da ona askeri, lojistik, mali ve siyasi olarak destek verdi.

Ardından Trump'dan, İran'ın saldırılardan dolayı zayıflamasının ardından, İran'dan koşulsuz teslimiyet istediğine ve talep ettiği her şeyi barışçıl yollarla ve daha fazlasını gerçekleştirmek istediğine dair net açıklamalar geldi.

Trump ve Yahudiler, İran'ın teslim olmasıyla savaşın sonuçlanmasının uzun sürebileceğini ve Yahudi varlığının dayanamayacağı bir yıpratma savaşına girebileceğini görünce, Yahudi varlığı Amerikan yönetimine müdahale etmesi için baskı yapmaya başladı ve Amerikan yönetimi de müdahale etmekle tehdit etmeye ve boyun eğmesi için İran'a baskı yapmak amacıyla müdahale olasılığı için askeri olarak hazırlık yapmaya başladı.Yukarıdaki haberde de görüldüğü gibi Trump, hala İran'ın ABD'nin müdahalesine gerek kalmadan taleplerine boyun eğmesini tercih ediyor;bu nedenle kayıplar ve sürprizlerin yanı sıra müdahaleye karşı çıkan “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” grubundan kaçındığı ve Amerika'nın doğrudan savaşa katılmaması durumunda siyasi arabuluculuk fırsatının Amerika için daha fazla ulaşılabilir olmasını sağlamak için Amerika'nın doğrudan askeri müdahalesi olmadan istediğini elde etmek amacıyla Yahudilerin operasyonlarının baskısı altında İran'a hala mühlet veriyor.

Sonuç olarak Amerika, kafirlerin alışık oldukları üzere onlar için bir ahit ve anlaşma gözetmiyor; dolayısıyla bu olanlar, Batı ile ilişkilerine ve onlara sunduğu hizmetlere güvenen herkes için bir ibret ve ders olmalıdır; tıpkı Müslümanların başındaki tüm yöneticilerin durumda olduğu gibi. Zira sömürgeci onları, kendi projelerini ve çıkarlarını gerçekleştirmek için birer araç olarak kullandığı gibi aynı zamanda onlardan herhangi birisi işlevini yitirdiğinde veya sömürgecilik için onlardan daha faydalı birisi ortaya çıktığında ya onları terk eder ya da yerlerinden eder. Şöyle buyuran Allah Subhanehu doğru söylemiştir:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَEy iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” [Maide 51]

Müslümanların ve ülkelerinin çıkarlarını sadece Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere sadık olan biri savunur; dolayısıyla Müslümanların başındaki mevcut yöneticilere veya bazılarına güvenen ve onlarda bir hayır olduğunu sananlar, hayal peşinde koşan ve hayallere kapılanlardır;zira Gazze ve İran'a yönelik savaş bunu, kesin ve açık bir şekilde ortaya koymuştur.Allah'ım, bizim için bir kalkan ve destek olması için Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti bizim için çabuklaştır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Müslümanların Başındaki Yöneticiler, Diplomasi ve Anlaşmalar Uğruna Nasıl Da Gazze'yi Terk Ettiler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanların Başındaki Yöneticiler, Diplomasi ve Anlaşmalar Uğruna Nasıl Da Gazze'yi Terk Ettiler!

Haber:

Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Yahudi varlığı ile Hamas arasında derhal ateşkesin yapılması ve Yahudi varlığı ile İran arasındaki gerginliğin azaltılması çağrısında bulundu.Singapur Başbakanı Lawrence Wong ile yaptığı görüşme sırasında Prabowo, diplomasi yoluyla barışçıl bir çözümün önemini vurguladı.Gazze'deki insani kayıplar ve Orta Doğu'da tırmanan gerginlik yüzünden derin endişe duyduğunu ifade etti.Ayrıca Myanmar krizine değinerek, ASEAN'ın (Güneydoğu Asya'da Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam olmak üzere 10 üye ülkeden oluşan uluslararası bir örgüttür) şiddeti sona erdirmek ve kapsamlı diyaloğu güçlendirmek için beş maddelik mutabakatı uygulamaya kararlı olduğunu vurguladı.Endonezya ve Singapur, Myanmar'da barışçıl katılımı desteklemeye ve bölgesel istikrarı ve insani yardım çabalarını güçlendirmeye devam etme konusunda mutabakatlarını teyit ettiler. (Ajanslar)

Yorum:

2023 yılında Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana Endonezya hükümeti, Filistin meselesini sadece siyasi bir söylem olarak ele aldı ve hiçbir gerçek ve somut bir adım atmadı, aksine Endonezya ile Yahudi varlığı arasındaki ticari ilişkiler kesintisiz bir şekilde devam etti.

Bu tutum, Filistin meselesine ilgi gösteriyormuş gibi davranan ve Siyonist uygulamalarına karşı açıkça kınamalar yayınlayan ancak Filistin'deki Müslüman kardeşlerine yönelik katliamları durdurmak için hiçbir ciddi adım atmayan Müslümanların başındaki birçok yöneticinin tepkilerine benziyor.

Daha da üzücü olan şey ise, bu yöneticilerin ABD ile giderek daha fazla yakınlaşmalarıdır;zira Mayıs 2025'te ABD Başkanı Trump'ı coşkuyla karşıladılar ve büyük yatırımlar yapma sözü verdiklerini açıkladılar.Bu son derece endişe verici bir durumdur, çünkü ABD, Yahudi varlığının ana destekçisi olup Yahudi varlığına Gazze'de sivilleri katletmek için kullanılan silahları tedarik etmeye özen göstermektedir.

Ayrıca İran, Yahudi varlığı tarafından saldırıya maruz kaldığında, komşu Müslüman ülkeleri seyirci kalmıştır.Hatta bazıları, bazı durumlarda, Siyonist ve Amerikan güçleriyle iş birliği içinde İran füzelerini durdurma çabalarına katılmıştır.

İran'ın tepkisinin, Yahudi varlığı ile Amerika arasındaki ittifakı zayıflatmak için daha geniş bir İslami dayanışmayı harekete geçirecek bir kıvılcım olması gerekirdi.Ancak ne yazık ki, bu hükümetlerin gerçeğe karşı kör olmaları nedeniyle bu fırsat kaçırılmıştır.

Hatta Müslüman ülkelerinin laik siyasi yüzü, gerçek İslami bir yaklaşım yönünde değişene kadar, Filistin halkını savunmak veya dünya çapındaki Müslümanları korumak için fiili adımların atılması konusunda büyük bir umut söz konusu olmayacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah Asvar

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER