Salı, 25 Safer 1447 | 2025/08/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Trump, İran'ı Yeniden Bombalamakla Tehdit Etti Ve Ona Yönelik Yaptırımların Hafifletilmesini Durdurdu

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump, İran'ı Yeniden Bombalamakla Tehdit Etti Ve Ona Yönelik Yaptırımların Hafifletilmesini Durdurdu

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, İran lideri Ayetullah Ali Hamaney'in ABD'ye yönelik yeni saldırılar düzenlenebileceği açıklamasının ardından Tahran'a uygulanan yaptırımların hafifletilmesi çalışmalarını "derhal durdurduğunu" açıkladı.

Trump, düzenlediği bir basın toplantısında Hamaney'in savaşta zafer kazandığı yönündeki açıklamalarının yalan olduğunu bildiğini söyledi.İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine yeniden başlaması halinde, İran'ı tekrar bombalamayı düşüneceği eklemesinde bulundu. Orada gizli nükleer tesislerin varlığından endişe duymadığını vurguladı.İranlıların bugün düşünecekleri şeyin nükleer programlar olduğuna işaret etti.İran'a, dünya düzenine geri dönmesi, “aksi takdirde işlerin onun için daha da kötüye gideceği” çağrısında bulundu.İran dini liderini, “iğrenç bir ölümden kurtardığı” ve onun “Başkan Trump'a teşekkür etmesi gerektiği” eklemesinde bulundu.

Hamaney bugün erken saatlerde savaşın sona ermesinden bu yana ilk konuşmasını yaparak, ülkesinin "sahte Siyonist varlığa" karşı zafer kazandığını ve ABD'ye "büyük bir tokat" attığını söyledi.

İran’ın Dini Lideri, ABD'nin, "Siyonist varlığın tamamen yok olacağını hissettiği için" savaşa girdiğini vurguladı ve ABD'nin bu savaşta hiçbir şey başaramadığını ifade etti.

ABD başkanının “ABD saldırısının boyutunu abarttığını”, çünkü onun “gösteriş yapmaya ihtiyacı olduğunu” belirtti.

Hamaney, Amerika'nın nükleer tesisleri bombaladığını ancak “çok fazla bir şey başaramadığını” vurgulayarak, “İran'a yönelik herhangi bir saldırı, Amerikan üslerinin tekrar hedef alınmasıyla karşılanacaktır” uyarısında bulundu. (El Cezire Net, 27/06/2025)

Yorum:

Firavun'un yeryüzünde gerçekten azması, halkını çeşitli zümrelere bölerek onlardan bir zümreyi güçsüz bulması, bunların oğullarını boğazlayıp kızlarını ise sağ bırakması, sonra Allah Subhanehu ve Teala, güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istediğinde,Musa'nın annesine onu nehre bırakmasını ve Firavun'un ailesinin onu bularak onun tarafından yetiştirileceğini, böylece bu mübarek çocuğun eliyle onun yok edileceğini ilham etmesi gibi; Kuran-ı Kerim'de geçen Kasas suresinden aldığımız dersler, evet tüm bunlar, Allah Subhanehu ve Teala’nın düzenleyip yönetmesidir.

Sonra Musa buluğ çağına ulaşınca onlardan birini öldürüp Medyen’e kaçarak takip edilmeye başlamasının ardından Allah ona, haydi Firavun'a git, çünkü o iyice azdı diye vahyetti; ancak Firavun, hak davete boyun eğmeyi reddetti, kendisi ve askerleri yeryüzünde kibirlendi ve kendilerinin Allah'a dönmeyeceklerini sandılar; nitekim Firavun'un sihirbazlarına inananları, ellerini ve ayaklarının çaprazlama keserek hurma ağaçlarının gövdelerine çarmıha germekle tehdit ettiler. Derken Firavun ve ordusu Musa'ya ve onunla beraber olan müminlere yetişince, işte burada Rabbani mucize ortaya çıktı; zira o anda müminler zor bir durumda kalmışlardı; çünkü önlerinde deniz, arkalarında ise Firavun'un askerleri vardı. Musa’nın adamlarından biri “işte biz yakalandık” dedi. Bunun üzerine Musa Aleyhisselam şöyle cevap verdi; Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir. Bunun üzerine Allah Celle ve Âla, Firavun ve askerlerini denize sürükleyip yok etmek ve Musa ve onunla birlikte olan müminleri kurtarmak için Musa’ya, “Asan ile denize vur!” diye vahyetti. Asasını denize vurunca deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu.

Bu kıssada, biz dava taşıyıcıları için bir ibret ve ders vardır; zira batıl ne kadar büyük ve zorba olursa olsun, batılın sonu mutlaka gelecektir; nitekim Amerika da dahil olmak üzere asrın firavunları, o firavundan daha zayıftır ve Allah'ın izniyle yok olmaları yakındır.Bizim yapmamız gereken tek şey, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bizim için belirlediği şerî metoda göre sebeplere bağlanmaktır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُواْ إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ (Resulüm!) De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim.” [Yusuf 108] Bu yüzden İslam ümmetinin bu çemberden çıkmak üzere köklü bir değişim için çalışması ve doğu veya batıya meyletmemesi gerekir; çünkü onların hepsi İslam'ın ve Müslümanların düşmanları olup hepsi de kendi çıkarını gözetmektedir.Biz Müslümanlara gelince; Allah'ın bize, kendisinden ister siyasi, ister ekonomik, ister içtimai, ister yargı, isterse diğer ülkelerle olan dış ilişkiler olsun hayatın tüm sorunlarını çözen bir sistemin çıktığı büyük İslam ideolojisini bahşetmiştir. Ayrıca biz Müslümanlar, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan stratejik bir konuma ve büyük bir insan zenginliğine sahibiz.Bu nedenle bireyleri, cemaatleri, güç ve kuvvet ehliyle Müslümanları, ellerini halkına asla yalan söylemeyen bir lider olan Hizb-ut Tahrir'in elleri üzerine koymaya, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya ve Allah’ın nimetini küfürle değiştirmemeye ve kavimlerini helâk yurduna, yani kötü bir durak olan yaslanacakları cehenneme sürüklememeye davet ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Abdulhamid– Irak

Devamını oku...

İşte Birleşmiş Milletler’in Marifeti... Bu Göz Boyama Daha Ne Kadar Sürecek?! Değişen Ne Var ki? Adı ‘Değişim Bakanlığı’ Olanlara Soruyoruz: Hani Nerede O Değişim?

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Semir Bacâale, 29 Haziran 2025 Pazar günü Sana’da, 2025 Kooperatif Dernekleri Konferansı’nın hazırlık süreci kapsamında ilgili komitelerle bir araya geldi. Söz konusu konferansın 2025 yılı Temmuz ayının başında düzenlenmesi planlanıyor. Toplantıya, Kalkınma Sektörü Bakan Yardımcısı Ali er-Razzami ile Sana Başkenti Sosyal İşler ve Çalışma Ofisi Müdürü Nasır el-Kehhali de katıldı.

Bu konferans, bakanlığın önceden belirlenmiş bir vizyona veya uygulamaya hazır, somut planlara sahip olmadığının açık bir göstergesidir. Söz konusu konferansın düzenlenmesi yönündeki çağrı, Uluslararası Kooperatif Günü vesilesiyle yapılan yıllık kutlamalarla eş zamanlı olarak gerçekleşmiş ve bu bağlamda planlanmıştır. Uluslararası Kooperatifler Birliği tarafından kutlanan bu günün bu yılki sloganı ise ‘Daha iyi bir dünya için kapsayıcı ve sürdürülebilir çözümlere liderlik eden kooperatifler’ olarak belirlenmiştir.

Bu kutlamalar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1992 tarihli 90/47 sayılı kararı uyarınca hayata geçirilmiştir. Uluslararası Kooperatifler Günü, 1895 yılında kurulan Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin yüzüncü yılı münasebetiyle 1995 yılında kutlanmaya başlanmıştır.

Adı ‘Değişim Bakanlığı’ Olanlara Soruyoruz: Hani Nerede O Değişim? Bu mu sizin kalkınma vizyonunuz? Yani sizin ‘inşa’ dediğiniz proje, Birleşmiş Milletler’den olduğu gibi kopyalanmış bir programdan mı ibaret? Peki, hani o vaat edilen değişim nerede? Aslında bu durum, sizden önceki altmış yıl boyunca görev yapan tüm bakanlıkların da değişmez bir alışkanlığıdır. Bu bakanlıklar, Birleşmiş Milletler’in sponsorluğunda ve yönlendirmesiyle, Allah’ın rızasına uygun olmayan ve İslami inanç esaslarıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan fikirleri teşvik eden işlere imza atmışlardır. Kısacası, bu projelerin bizim kültürümüzle ve inancımızla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur! Boşuna çabalıyorsunuz; yırtık tuluma hava basmakla meşgulsünüz! Nitekim Yemen’deki kooperatifçilik deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanması da bunun bir kanıtıdır; çünkü bu tür yapılar, İslam’ın temel fikirleriyle uyumlu değildir. Biz bu eleştirileri, İslami bir sorumluluk olan ‘iyiliği emredip kötülükten sakındırma’ ilkesi gereği yapıyoruz. Ey “Değişim ve İnşa” hükümeti ve onun destekçileri!
Yanlış yoldasınız! Yönünüzü İslam’a çevirin, pusulanız Kur’an ve Sünnet olsun.

Uyanın ey iman ehli! Bir toplumun yıkılıp yozlaşmasının temel nedeni, kendilerine uygulanan sistemlerin, o toplumun temel inancının özüne aykırı olması, hatta o inanca apaçık bir şekilde karşıt olmasıdır. Allah’ın emirlerine karşı gelen, O’na isyan eden ve her türlü yanlış çağrının peşine takılan bir toplumun hayatta başarılı ve mutlu olması nasıl beklenebilir? Düşünün, altmış yıldır üzerinizde nice bozuk sistem denendi! Şunu kesin olarak bilmelisiniz ki; bu yozlaşmadan kurtulmanız, yeniden yükselmeniz ve gerçek mutluluğa ulaşmanız ancak bir şartla mümkündür: İslam’ın sistemlerinin siyasetten ekonomiye, toplumsal hayattan dış politikaya kadar her alanda uygulanmasıyla... Ve bu da, ancak Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet Devletiyle mümkündür. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

“İktidara bir pasta gibi bakmanın tehlikesi”

Konuşmacılar:

1- Üstat Muhammed Cami Ebu Eymen, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı.

2- Üstat Nezir Muhtar, Hizb-ut Tahrir üyesi.

Moderatör: İbrahim Müşerref, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Medya Bürosu üyesi.

Tarih: 10 Muharrem 1447 / 05 Temmuz 2025 Cumartesi saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; varlığınız, ümmetin meselelerine ilgi gösterdiğinizin bir göstergesidir

Devamını oku...

Yüksek Mahkeme Kararı, Zinayı Evlilikle Bir Tuttu

Kenya Yüksek Mahkemesi, Müslüman babalardan evlilik dışı dünyaya gelen çocukların, babalarının mirasından yasal olarak hak talep edebileceğine karar verdi. Bu karar, Kenya’da İslami kişisel hukukun yorumlanmasında önemli bir gelişmeye işaret ediyor. 30 Haziran’daki kararla, Fatuma Athman Abud Faraj’ın, vefat eden eşi Salim Juma Hakeem Kitendo’nun gayriresmî ilişkilerinden doğan çocukların mirastan mahrum bırakılması yönündeki temyiz talebi oy birliğiyle reddedildi.

Bu bağlamda Hizb-ut Tahrir / Kenya, bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine sunar:

Kenya seküler bir devlettir dolayısıyla Yüksek Mahkeme’nin bu kararı hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü sekülerizm, Batılı bir ideolojidir. Din ile devleti birbirinden ayırır ve bu nedenle egemenliği mutlak olarak insana verir. Bu bağlamda Yüksek Mahkeme, ahlaki bir kurum olmaktan çok, seküler ve liberal değerleri savunan bir yapı olarak hareket etmektedir. Evlilik dışı doğan çocukları ödüllendirmek, bir başka deyişle zinayı evlilik kurumuyla eşdeğer tutmak, kişisel özgürlükleri ahlakın önüne koyan seküler anlayışın doğal bir yansımasıdır.

Evlilik dışı çocukların ‘haklarının’ güvence altına alınması ve korunması, büyük Batılı güçlerin İslam’a karşı yürüttüğü yoğun kampanyanın sadece bir parçasıdır. Toplumun her kesiminde, zinayı normalleştirmek amacıyla yasal düzenlemeler ve propaganda faaliyetleri yürütülmektedir. Bu ahlaki çöküş, şehir sokaklarında kaderine terk edilen çocukların sayısının ürkütücü biçimde artmasına yol açtı. Sokaklar, özgürlük adı altında yitirilen nesillerin sessiz feryadıyla dolu! Kenya’daki sokak çocukları yoksulluk, temel ihtiyaçlara erişim eksikliği, sağlık sorunları ve her türlü istismar ile sömürüye karşı savunmasızlık gibi çok sayıda ciddi zorlukla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, ailelerin çocuklarına sahip çıkamaması ve devletin bu konudaki duyarsızlığı, bu krizi daha da derinleştirmektedir.

İslam’ın bu konudaki yaklaşımı ise tam tersidir. İslam’a göre, çocukların bakımı ve refahı hem ailenin hem de devletin ortak sorumluluğundadır. Miras konusuna gelince, İslam mirası yalnızca meşru evlilikten doğan çocuklara tanır. Zina yoluyla dünyaya gelen veya kimsesiz kalan çocukların bakım ve sorumluluğu ise tamamen devlete aittir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

أَنَا أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ، مَنْ تَرَكَ مَالاً فَلِأَهْلِهِ، وَمَنْ تَرَكَ دَيْناً أَوْ ضِيَاعاً، فَإِلَيَّ، وَعَلَيَّ“Ben her mümin için canından daha değerliyim. Her kim bir mal bırakırsa ailesinindir. Borç veya çoluk çocuk bırakırsa banadır ve benim üzerimedir.”

Son olarak, Müslümanları bu meseleyi hafife almamaya çağırıyoruz. Zira bu konu, İslam’a karşı yürütülen küresel savaşın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hüküm, İslam’ın miras hukukunu baltalamak için diğer ülkelerdeki yargı kurumları tarafından bir “hukuki örnek” olarak kullanılacaktır. Bu nedenle, âlimler ve siyasetçiler dâhil olmak üzere Kenya’daki etkili konumda bulunan tüm Müslümanlara İslam’ı savunmak üzere harekete geçmeleri çağrısında bulunuyoruz.

Devamını oku...

Trump ve Netanyahu Göğüslerini Gere Gere Övünüp Böbürlenirken Bizim Yöneticilerimiz İse Ölüm Sessizliğini Bürünmüş Durumda!

İran ile Yahudi varlığı arasındaki çatışma sona erdi. Ancak Gazze’deki Yahudi vahşeti savaş boyunca sürdü, hâlâ da sürüyor. Amerika, tiyatral bir hamleyle sahneye çıkarak İran’ın nükleer kapasitesini yok ettiğini iddia etti. Bu hamle, İran dışişleri bakanının, Trump döneminde ABD’nin çekildiği nükleer anlaşmanın Avrupalı taraflarıyla sözde Troyka gerçekleştirdiği görüşmeden hemen sonra geldi. İran, Amerika’yı önceden bilgilendirerek göstermelik bir hamleyle Katar’daki Amerikan el-Udeyd üssüne birkaç füze fırlattı. Bu gelişmeler yaşanırken Müslüman ülkelerin yöneticilerinden Yahudi varlığı ve Amerika’nın İran’ın, İran’ın da Katar’ın egemenliğini ihlal etmesine karşı art arda kınama mesajları geldi. Ama aynı yöneticilerin bazıları, İran’ı vurabilmeleri için Yahudi varlığı ve Amerikan uçaklarına kendi hava sahalarını açmış, hatta bazıları Yahudi varlığına giden İran füzelerini ve SİHA’larını vurmuştur!

Analistlerin ‘senaryolaştırılmış bir gösteri’ olarak nitelendirdiği, hatta sıradan insanların bile kolayca anlayabildiği bu olayların sonrasında Trump sahneye çıkıp İran nükleer dosyasındaki sözde başarılarını ballandıra ballandıra anlatmakla bitiremedi. Hemen arkasından da Netanyahu, bir karga gibi gaklayarak İran’ı nükleer silahtan men etme yalanını kustu ve ona karşı kazandığı hayali zaferle övündü.

Oysa İran ve diğer İslam beldelerinde yönetenlerin umurunda bile değildir tüm bu olup bitenler. Onların asıl derdi bambaşka!

İran’daki yöneticiler savaşın geleceğini bile bile hazırlıksız yakalandı! Öncesinden yapılan açık tehditlere, gerilimin her geçen gün tırmanmasına rağmen, saldırı karşısında âdeta şaşkına döndüler. Hiçbir hazırlık yapmadılar. Bu hazırlıksızlık, Yahudi hava kuvvetlerinin İran hava sahasında operasyon yapmasına ve hedefleri vurmasına olanak tanıdı. Bu saldırıya karşı hiçbir hazırlık yapmadıkları gibi, Yahudi uçakların İran semalarında cirit atmasına, istedikleri gibi öldürüp yıkmasına adeta göz yumdular. Savunma sistemlerinin saldırılar sonrasında devreye girmesi ise operasyonel zafiyetleri gözler önüne serdi. Yaptıkları şey gerçekten de ne kötü! Sonra kendilerine saldırılmasına rağmen savaşı sonlandırmaya razı oldular. Şimdi ise Trump ve Netanyahu’nun küstahça açıklamaları karşısında dut yemiş bülbüle dönmüş durumdalar. Yiğitliğin, mertliğin esamesi bile okunmuyor bu yöneticilerde!

Müslüman beldelerin diğer yöneticileri de bunlardan pek farksız. İhanet ve entrika gibi her türlü desise var! Ümmetin azılı düşmanlarının topraklarımızda at koşturmasına, kan döküp dilediğince zulmetmesine müsaade ediyorlar. Yahudi varlığının Gazze’yi yerle bir etmesine, toplu katliamlar işlemesine, insanları yerinden etmesine ve aç bırakmasına izin verdiler. Tek yaptıkları şey, göstermelik kınama açıklamaları! İçlerinden en akıllı olanları ise, meseleyi İslam düşmanlığı ile meşhur uluslararası kuruluşlara taşımayı öneriyorlar. Yazıklar olsun! Yaptıkları şey ne kötü!

Bu yöneticilerde hiç mi erkeklik namına bir şey kalmadı?! Hiç mi onur, şeref, haysiyet yok?! Onların sözlüğünde kınama ve ayıplamadan başka bir şey yok mu? Sözlüklerinde Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Kimse Beni Kurayza’ya varmadan ikindi namazını kılmasın” buyruğu yok mu? Sözlüklerinde “Harun Reşid’den Bizans köpeği Nikiforos’a” diye başlayan o izzet dolu mektup yok mu? Sözlüklerinde “Yetiş ya Mu’tasım!” diye haykıran bir bacımızın namusu için orduları sefere çıkaran Halife Mu’tasım’ın şanlı hamiyeti yok mu? Sözlüklerinde Kudüs’ü haçlı pisliğinden temizleyen Selahaddin’in kahramanlığı yok mu? Sözlüklerinde, “Bir karış dahi olsa toprak satmam!” diyen Sultan Abdülhamid Han’ın tavizsiz duruşu yok mu?

Ey Müslümanlar! İşte yöneticilerinizin gerçek yüzü artık tamamen ortaya çıkmış ve maskeleri düşmüş durumda. Sizin değil, düşmanlarınızın çıkarlarına hizmet ettikleri artık açıkça anlaşılmıştır. Çürük koltuklarını korumak uğruna sizleri düşmanlarınıza kurban etmekten asla çekinmezler. Bunu daha önce defalarca yaptılar; Gazze bunun en net kanıtı. İran olayı gözler önünde. Somali, Irak, Yemen, Libya, Suriye ne çabuk unutuldu?! Bir deyiş vardır ya: “Halka çekildikçe sıradaki gelir.” Peki siz ne yapıyorsunuz? Daha ne kadar susup seyirci kalacaksınız?!

Artık kararınızı vermenin, iradenizi ortaya koymanın, bu hain yöneticileri devirmenin ve Hizb-ut Tahrir ile çalışmanın zamanı gelmiştir. Hizb, size asla yalan söylemeyen bir liderdir, gerçek kalkınmanızın tek adresidir. İzzetinizi, şerefinizi geri almak ve ümmeti yeniden dünya sahnesine taşımak sizin elinizdedir!

Devamını oku...

Omurgasız Yöneticilerin Becerisizliklerinin ve Umursamazlıklarının Sonucudur Orman Yangınları!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Omurgasız Yöneticilerin Becerisizliklerinin ve Umursamazlıklarının Sonucudur Orman Yangınları!

Haber:

Türkiye Sağlık bakanı Kemal Memişoğlu resmi X hesabı üzerinden paylaşılan açıklamada, “Şu anda orman yangınları sonucunda 538 kişi yaralandı. Şimdi yangın sırasında yaralanan üç hastaya tıbbi yardım sağlıyoruz, bunlardan birinin durumu ağır. İki vatandaşımız hayatını kaybetti” diye belirtti. (04.07.2025 Oxu.Az)

Yorum:

Türkiye’de yaz aylarında sıklıkla duyduğumuz ve haberlerde rastladığımız bir sorundur orman yangınları. Beceriksiz, iş bilmez ve tüm dünyası efendilerine hizmet ve cebini doldurmak olan yöneticiler, genellikle orman yangınlarında aşırı sıcaklıklara ya da vatandaşlara atarlar suçu. Onlara göre, suçlu ya güneştir ya da insanlardır. Kendileri suçsuz ve günahsız pirüpak kişilerdir! Oysa bir yerde bir sorun varsa, bu sorunun çözümünden ve sorunun ortaya çıkmasından birinci derecede yöneticiler sorumludur. Boşuna sorumlular denmiyor onlara! Ama umursamazlıkları, iş bilmezlikleri, rant peşinde koşmaları, önceliklerinin vatandaşları değil efendileri olmaları, vatandaşlarını sadece oy deposu olarak görmeleri, sorunlara yaklaşırken bile oy açısından yaklaşmaları onları oy sorumluları olarak adlandırmamızı sağlıyor.

Yağmur yağar sel alır Türkiye’yi! Deprem olur enkaz altında kalır ülke! Sıcak olur yangın yerine dönüşür, soğuk olur don vurur memleketi! Kar yağar yollar kapanır. Sanılmasın ki yöneticilerin becerisizlikleri ve umursamazlıkları sadece bunlarla sınırlı. Bunlar sadece her yıl karşılaştığımız en bariz sorunlar olduğu için sadece bunları zikretmekle yetindim. İrili ufaklı daha nice yöneticilerin mücadelede başarısız oldukları doğal ve insani afetler var. Bu doğal afetlerle ilk kez karşılaşmıyorlar ki nasıl mücadele edeceklerini bilmesinler bu yöneticiler! Neredeyse her yıl aynı sorunlarla karşılaşıyoruz ama iş bilmez ve ders çıkarmaz yöneticiler yüzünden bugün ülke cayır cayır yanıyor. Ekonomik yangından bahsetmiyorum bile! Onların umursamazlıklarının ve ders çıkarmazlıklarının ceremesini hep insanlar çekiyor. Savaş olur insanlar ölür yöneticiler değil, deprem olur enkaz altında vatandaşlar kalır yöneticiler değil, sel olur vatandaşlar sele uğrar yöneticiler değil vb.

Hep diyoruz ve demeye de devam edeceğiz. Bugün ümmetin maruz kaldığı en büyük felaket bu yöneticilerdir. Sudan ve Yemen’de olduğu gibi iç savaştan, Türkiye, Lübnan ve Suriye ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi ekonomik pahalılıktan, Gazze ve Filistin’de olduğu gibi soykırımdan, Kırgızistan, Afganistan, Bangladeş’te yaşanan yoksulluktan ve daha nice saymadığımız sorunların mimari ve müsebbibi bu yöneticilerdir. Ümmet, bu hain ve ajan yöneticilerden kurtulmadığı sürece bu sorunlarla ve belki çok daha büyükleriyle karşılaşmaya devam edeceğiz. Onun için ümmetin maruz kaldığı en büyük felaket yöneticilerdir dedik. Bu felaketten kurtulduğumuzda diğer felaketlerden otomatikman kurtulmuş olacağız.

Bu yüzden bu sorunlar ipinin düğümüdür ve tesbihin imamesidir bu yöneticiler. Bu imamenin ipi kopup dağıldığında ve sorunlar ipinin düğümü çözüldüğünde yukarıda saydığımız ve saymadığımız nice sorun kendiliğinden çözülecektir Allah’ın izniyle.

O nedenle İslam ümmeti özellikle de Türk halkı, orman yangınlarından kurtulmak ve bu yangınları söndürmek istiyorsa, önce yöneticiler yangınından kurtulmak zorundadır. Bu yangından kurtulmazsak, bugün ülke ve ciğerlerimiz yanar ama yarın ülke cehenneme dönüşebilir. O yüzden bir daha tutuşmaması için bu yöneticiler yangınından ebediyen kurtulmak zorundayız. Bu yangınından kurtulmanın ise tek bir yolu vardır o da üzerine toprak atıp Raşidi Hilafet ağacını dikmektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

Amerika, Ümmetin Daha Önceki Komplosunu ve Başarısızlığını İfşa Etmesinin Ardından Yeni Bir Komplo Kuruyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, Ümmetin Daha Önceki Komplosunu ve Başarısızlığını İfşa Etmesinin Ardından Yeni Bir Komplo Kuruyor!

Haber:

Rohingya silahlı grupları, Rakhine eyaletindeki Arakan Ordusu'na karşı savaşmak üzere Cox's Bazar'daki mülteci kamplarından kişileri askere almaya başladı.Uluslararası Kriz Grubu tarafından yayınlanan “Bangladeş/Myanmar: Rohingya İsyanının Riskleri” başlıklı raporda, Arakan ordusunun Rakhine'de Myanmar ordusuna karşı kazandığı zaferin ardından Rohingya gruplarının daha aktif hale geldiği ve bu ordunun bölgedeki Budist çoğunluğu temsil etmesine rağmen onların orduya karşı iş birliği yapma konusunda anlaştıklarını açıkladı. (Business Standard, 18 Haziran 2025)

Yorum:

Myanmar'ın Rakhine eyaletinde “insani koridor” olarak adlandırılan şey, tamamen bir Amerikan projesi olup hedefi ise, İngiltere'nin desteklediği Myanmar'daki askeri hükümeti sarsmaktı.Bu plan, esas olarak Tatmadaw hükümetini, Rakhine eyaletindeki askeri rejimin son kaleleri olan Kyaukpyu ve Sittwe bölgelerinden kovmak için tasarlanmıştı.Ancak Allah'ın fazlı ve silahlı kuvvetler de dahil olmak üzere Bangladeş halkının bu projeye karşı cesur tavrı sayesinde, insani koridor ifadesi “Bangladeş'in ulusal güvenliğine tehdit” ve “kirli bir Amerikan oyunu” ile eşanlamlı bir hale geldi. Bu nedenle Amerika planını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı ve Bangladeş halkının sempatisini kazanmak ve bunu habis jeopolitik oyunlarında kullanmak için sahneye İslami bir boyut katma yoluna başvurdu.

Rakhine eyaletindeki Budist çoğunluğu temsil eden Arakan ordusu, Amerika'nın askeri rejime karşı yürüttüğü vekalet savaşının merkezinde yer alırken, eyaletteki azınlık olan Müslüman Rohingyalar ise Rohingya Kurtuluş Örgütü'nü temsil etmektedir. Bununla birlikte her iki grup da, Askeri rejime karşı çıkan herhangi bir tarafın açıkça desteklenmesini içeren “Sıkı Askeri Hesap Verebilirlik Yoluyla Birleşik Burma Yasası, Burma Act 2022” uyarınca Amerika’ya bağlıdır. Nitekim 2023 yılında bu yasa, askeri hükümetle savaşan herkese mali ve askeri lojistik destek sağlamak amacıyla Amerikan Ulusal Savunma Yetki Yasası'na dahil edildi.

Amerika, insani koridorla ilgili planının açığa çıktığını fark etmesinin ardından Bangladeş kamuoyunun desteğini geri kazanmak için İslamcı kimliğe sahip grupların rolünü harekete geçirmeye başvurmuştur.Bu bağlamda Rohingya kamplarında ani bir askere alma çalışmalarının artışına tanık oluyoruz.Amerika'nın Bengal Körfezi'ndeki şerir planlarını uygulamak için olası her türlü araçlara başvurması şaşırtıcı değildir.Ancak İslam ümmetinin, kendisini bu planlardan uzak tutması gerekir. Ayrıca ümmetin, Amerika veya herhangi bir kâfir ülkenin doğrudan denetimi ve desteği altındaki herhangi bir silahlı isyanın -cihat olarak adlandırılsa bile- hiçbir sorununu çözmeyeceğini idrak etmesi gerekir. Suriye, Kürdistan, Belucistan, Keşmir ve diğer yerlerdeki önceki deneyimler, direnişin ümmete zafer ve onur getirmediğini, aksine Müslümanların kanlarının kafir sömürgecilerin çıkarları için akıtıldığını kanıtlamıştır. Eğer canların ve kanların feda edilmesi gerekiyorsa, bu fedakârlığın tamamen saf İslam davası yolunda olması gerekir.

Buna ek olarak Bangladeş Müslümanları, Rohingya Müslümanlarına karşı milliyetçi bakış açısını terk etmelidirler. Zira milliyetçilik, İslam ümmetinin vahdetini parçalayan ve ümmeti düşmanları için kolay bir lokması haline getiren ölümcül bir zehirdir.Dolayısıyla Müslümanların, heybetli tek bir ümmet oluşturmak için “لا إله إلا الله محمد رسول الله” bayrağı altında farklı ırk ve renkleri bir araya getiren atalarının başarılarını düşünmesi gerekir.Bu nedenle Rohingyalılara mülteci veya yabancı olarak bakılmaması, aksine din kardeşleri olarak bakılması ve onların, Medine Ensarlarının Mekke Muhacirlerini kucakladığı gibi kucaklanmaları gerekir.Bangladeş'teki Müslümanların maslahatı, Rohingyaların maslahatından ayrı değildir, aksine tek olup bunun adil bir Halifenin liderliği altında birleşmesi gerekir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِHakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” [Enbiya 92]Arakan'ın gerçek kurtuluşunu sağlayacak ve Müslümanların kalplerini ve zihinlerini milliyetçilik ve laiklik gibi küfür fikirlerinden kurtardığı gibi İslam ülkesini de kafirin işgalinden kurtaracak olan sadece Halife'dir.İşte sadece o zaman, küfrün başı Amerika'nın komploları kesin olarak başarısız olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Risat Ahmed - Bangladeş

Devamını oku...

Dünya Gıda Programı Yemen'e Geri Dönerek Hoş Gelmedi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Dünya Gıda Programı Yemen'e Geri Dönerek Hoş Gelmedi!
Zira O, İyiliğin Delili ve Dostu Değil, Sefaletin Sebebi ve Destekçisidir

Haber:

Sana'da günlük olarak yayınlanan es-Sevra gazetesi, 1 Temmuz Çarşamba günü şu başlık altında bir haberi yayınladı: "Dünya Gıda Programı acil yardımların yeniden başlatıldığını duyurdu." Haberde şöyle geçti: “Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Cemal Amir dün, Dünya Gıda Programı'nın Yerleşik Temsilcisi Pai Thapa ile bir araya geldi. Görüşmede Bakan Amir, Dünya Gıda Programı'ndan, son aylarda durdurulan acil gıda yardımı programının ikinci aşamasının yeniden başlatılması yönündeki hazırlıkları teyit eden bir mektup aldı.”

Yorum:

Dünya Gıda Programı, daha önce de savaşın patlak vermesiyle birlikte Sana'da bulunmuş ve programın başkanlığını Amerikalı Lise Grande üstlenmişti.Ancak o, 2023 yılının sonlarında ve bu yılın Nisan ayında, 7 BM çalışanının casuslukla suçlanmasının ardından faaliyetlerini durdurmuştu; bakın şimdi o yeniden geri dönüyor.

Dünya Gıda Programı, uluslararasının habis bir koludur; çalıştığı ülkeden kaybolur kaybolmaz, yeniden ortaya çıkıyor! Çünkü o, küresel yardım programlarını sundukları ülkelerdeki savaş kışkırtıcılarının siyasi faaliyetlerinin etrafında dönüyor!Özellikle önemli fon sağlayıcılarının İngiltere, Amerika, Almanya, İsveç, Kanada, Danimarka, İtalya, İsviçre, Belçika ve Norveç olduğunu düşündüğümüzde o, iddia ettiği gibi insani yardım çalışmaları yapmayı hedeflemiyor!Onun mevcut yöneticisi, Cumhuriyetçi başkan adayı John McCain'in eşi Amerikalı Cindy McCain'dir.Yemen'de alevlenen savaşın dürtüleri, Yemen'deki eski siyasi nüfuz sahibi İngiltere ile yeni açgözlü Amerika ve onun engellere maruz kalmasına rağmen programı sürdürmeye yönelik hırsı arasında gerçekleşen Yemen'e yönelik uluslararası çatışmadan kaynaklanmıyor mu?

Dünya Gıda Programı ile Amerikan Kalkınma Ajansı'nın kuruluşları, Ajansın lehine 1 ay 16 gün farkla 1961 yılına denk gelmektedir.Dünya hala yukarıda bahsedilen ülkelerin, kendi ülkelerinin zenginliklerinden çaldıkları kırıntıları attığı aç insanlarla doludur.Dünya Gıda Programı, dünya çapında 120 ülkede faaliyet göstererek, dünya nüfusunun %11'inden fazlasına gıda yardımları sağlıyor ama bu yardımlar, onların açlarını doyurmadığı gibi yoksullarını da zenginleştirmemiştir.

Husiler, iktidarı ele geçirdikten 11 yıl sonra bile hala Dünya Gıda Programı ve sınır ötesi yardım sağlayan diğer kuruluşlara bağımlı durumdadır; peki onlar, ne zaman kendi kendilerine yeterlilik durumuna ulaşacaklar?! Oysa Müslümanların ilk devleti, kurulduktan 14 yıl sonra, Yermuk'ta Romalıları ve Kadisiye'de Persleri yenilgiye uğratmıştı. Bu yüzden Yemen ve diğer Müslüman ülkelerdeki necaseti ortadan kaldırabilecek tek güç, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'dir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER