Perşembe, 17 Zilkâde 1446 | 2025/05/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Halk Tüccarları, "Mafya" Liderleri ve Ismarlama Ajanlar; Lübnan'daki Mevcut Siyasi Zümre İşte Bunlardır

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Lübnan'daki son milletvekilliği seçimleri sona erer ermez dahili siyasi kesimlerin genelinin yeniden konumlandırılması süreçleri görünmeye başladı. Zira iğrenç mezhepçi ve ırkçı provokatif söylemler uzlaşmacı söylemlere dönüşürken, her gurup diğer gurubun kazanmasını Lübnan'ı tehdit eden bir tehlike şeklinde görecek derecede insanları birbirinden korkutmaktan vatani birlik ve vatanın çıkarı sloganlarına dönüştü... Peki, Lübnan'ın siyasi sahnesindeki bu dönüşümlerin sebebi nedir?!

Bu dönüşümler, dahili siyasi vakıaya göre sakinleşen yada gerginleşen şekilde yorumlanan bu suni varlığın inşasıyla birlikte başlayan çatışma veya bölgesel ve devletsel uzlaşma halkasının yeni bir halkasıdır. Bu son dönüşümler, yeni Amerikan yönetiminin bölgedeki politikasının bir sonucudur. Zira "terörizm", Irak ve Afganistan ile savaş, önceki yönetimin politikasında öncelikli sırayı alırken bu yönetim, dış politikalarını yeniden şekillendirmeye yöneldi, Ortadoğu'da barış sürecini başa olmasa da bu önceliklerin içerisine aldı ve bölgenin atmosferini barışa hazırlamak yoluyla bunun için çalışmaya başladı. Zira barış, barışın devam etmesi ve ikinci bir 17 Mayıs vakıasına dönüşmemesi için bu beklenti içerisinde olan ülkelerin istikrarlı olmasını gerektirir. Böylece derken kopukluk ve kesiklikten sonra Suudi ailesi ile Suriye yöneticileri birbirlerine yaklaştı, direniş hareketleri tarafından 1967 yılında işgal edilen topraklar üzerinde bir devleti kabul ettiklerine dair açıklamalar yapıldı, Fetih Hareketi'nin iskeleti altıncı kongresi yoluyla yeniden yapılandı, ardından gelecek ayın sonunda Obama'nın Ortadoğu'ya yönelik barış planını sunmasını kolaylaştıracak şekilde görüşme takviminde barış sürecinin temel konu olduğu Mısır Devlet Başkanının Washington ziyareti gerçekleşti.

Tek başına veya devletlerarası sahnede etkin olan bazı devletlerle yardımlaşarak Amerika'nın gerçekleştirdiği bu değişimler ve Lübnan'ın yeni siyasi sahnesini şekillendirmeye yönelik Amerika ile bu devletlerin doğrudan müdahalesi, Lübnan'ın siyasi sahnesini son seçimler öncesindeki mevcut halden farklı bir hale çevirdi. Zira gurubu çoğunluğa sahip olmamasına rağmen Nebih Berri, meclis başkanı seçildi, milletvekillerin çoğunluğu ve bazı muhalefet milletvekilleri tarafından belirlenmesi sonucunda Hariri, yeni hükümeti oluşturmakla görevlendirildi ve sözde vatani birlik hükümetinin oluşturulması üzerinde anlaşma sağlandı. İşte bunların hepsi, Amerikan yönetiminin dayattığı Suriye-Suudi yakınlaşması sonucunda açık bir şekilde harici bir kararla olmuştur. Hatta Lübnan liderleri, istemedikleri ve yeğlemedikleri şeyleri kabul etmek zorunda kaldılar. Zira Hariri, hükümeti oluşturmasından önce yada sonra olsun Suriye ziyaretini kabul etti ve Jumblatt, dönüş yaparak Dürzilerin çıkarını ve azınlıkta olup Araplar ile Filistin'den uzak yaşayamayacaklarını gerekçe göstererek 18 Martçıların saffına geçti. Sanki o, 2 ağustostaki dönüşünden önce Lübnan'daki siyasi kamusa göre büyük bir gurubun lideriydi. Aksine şahsi onurları aleyhine bile olsa büyük devletlerin diledikleri anda ve saatte oynattıkları Lübnan'daki diğer liderlerin durumunda olduğu gibi o da onların elinde bir kuklaydı ve olmaya devam etmektedir.

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

İslam, liderin fikri ve ideolojisi yerine onun şahsiyetine itaat etmek anlamına gelen liderlik mefhumuna savaş açmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ ٱلرُّسُلُ أَفإِيْن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ ٱنقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَـٰبِكُمْ "Muhammed ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? "

İşte bu ayet, İslam'da liderliğin akidenin fikirleri ile şeri hükümlere ait olup insana liderlik edenin de kendisi için seçtiği ideoloji ile hedeflerin olduğunu açık bir şekilde izah etmektedir.

Çeşitli hayat sahalarındaki bu ideoloji ile bu hedeflerin, Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in konumunda olduğu gibi üst konumda insanlar olsalar bile liderlerin değişimi veya dönüşümü veya ölümleriyle değişmesi caiz değildir. Bunun bir sonucu olarak da insanın liderine olan bağlılığı, bu liderin insanın kendisi için seçtiği ideolojiye ve hedeflere olan bağlılığı miktarınca olur. Bu da liderliğin en yüce anlamlarından biridir. Dolayısıyla bu lider, ideolojiyi taşıdığı ve hedefleri gerçekleştirmeye çalıştığı müddetçe Müslümanların güveni konumundadır ve ona itaat etmeleri gerekir. Ancak az da olsa sapar veya değişirse onlara düşen, ona karşı çıkmaları ve onu engellemeleridir. Peki, ey insanlar, bir gecede yüz seksen derece değişen kimseler hakkında ne düşünürsünüz? Yanlılar yada muhalefet olsun farklı orantıda olsa da Lübnan'daki siyasi kesimlerin hepsinde meydana gelen işte budur!

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

Mümin, bir delikten iki kez sokulmaz. O halde ne diye defalarca sokuluyorsunuz. Daha dün yaklaşık iki yüz bin evladınız katledildi, ardından Amerika, devlet mevkilerini Taif Antlaşması altında birbiriyle savaşan liderlere taksim etti ve mesele kapandı. Bugün ise kiminiz kiminizin karşısında durarak yollarda birbirinizi katlettiniz, evlatlarınız kimlik kontrol noktalarında gözaltına alındı, okul arkadaşlarının kimlikleri incelendi, çetelerin kaldıkları hapishanelere atıldınız, sizlerin ve komşularınızın evlatlarına işkence edildi. İşte tüm bunlar, sizlerin ticaretini yaparak sizleri parlak sloganlarıyla aldatan bu liderler içindir. Çünkü sizler, onlar için karlı bir kozsunuz ve kanlarınız da siyasi hayatlarının damarlarını beslemektedir. Sonra işte onlar, bütün sloganlarını ve vaatlerini inkar ederek sizleri, kime sığınacağınızı ve nereye gideceğinizi bilmez bir halde yarı yolda şaşkın bir şekilde bırakmaktalar.

Seçimler ve görevlendirme gibi daha önce yaşananlar ve etkin partilerin temsil edileceği hükümetin oluşturulması üzerinde anlaşılması gibi yaşanmakta olanlar, "iddia ettikleri" üzere tüm taraflardan bir hükümetin oluşturulmasına dair bir Amerikan isteğinin sonucudur. Ta ki bu hükümetin, barış süreci konusunda alacağı kararlar güçlü bir "meşruiyet" elde etsin. Çünkü bu barış anlaşması, Lübnan'daki dahili siyasi vakıanın önemsediği şu iki hususu ortaya çıkaracaktır: Hizbullah'ın elindeki silah ve "mülteciler meselesi." Dolayısıyla bu barış anlaşması maddelerinin yükünü kaldırmaya muktedir güçlü bir hükümetin olması kaçınılmazdır. Özellikle Lübnan'daki bazı kesimler, "mülteciler meselesi" denilen şey çözülmeksizin barışı, Lübnan'daki nüfus yapısına yönelik büyük bir tehlike olarak görmekteler. Bu nedenle sinsi ve habis bir şekilde dönüş hakkını mazeret olarak gösterseler de bunu reddetmektedirler.

Ey Lübnan'daki Müslümanlar!

Sizlere, İslami sorumluluk konumuzdan hareketle hitap ediyoruz. Sizlere, birer dalkavuk olmayı ve liderlerin meylettiği yere meyletmeyi yakıştıramıyoruz. Aksine sizlere düşen, akidenizden kaynaklanan özlemlerinizi temsil edecek ve sizlere, Lübnan'daki fırkacı yapının bir parçası olmanın yerine İslami ümmetin bir parçası olmayı, dışarının ipoteği olmalarıyla övünen bu ajan liderleri alaşağı etmeyi, milliyetçi, vatancı ve mezhepçi fanatikliklerin tamamını kaldırıp atmayı, Allah'ın kulları olarak kardeş olmayı ve hak üzere izzetli sebatı ortaya çıkıp Allah'ın şeriatını yeryüzüne hakim kılma emri için çalışan Hizb-ut Tahrir şebabı ile birlikte çalışmayı dayatacak muhlis bir liderliği araştırmanızdır. O halde sizlere yakışan, ona destek ve nusret vermenizdir ki böylece Lübnan'ı ve halkını yöneticilerinizin sizleri soktuğu bu karanlık tünelden çıkarasınız.

Ey insanlar, Lübnan'da sizleri idare edenlerin, kendilerinin ve efendilerinin çıkarları için sizleri kurban eden halk tüccarları veya sokaklarda insanların güvenliğini ve hükümet kurumlarında mallarını gasp eden mafya liderleri ve yol kesicileri veya saraylarında köle ve hizmetçi olarak gecelesinler diye kendilerine koruma sağlayan kimselerin ısmarlama ajanı dışında bir şey olmadıklarını bilmenizin artık vakti gelmiştir.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Hicri 1430 Iyd el-Fıtr Bayram Hilâlinin Görüldüğünü İlan Eder

Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber! La ilahe illallahu vallahu ekber! Allahu Ekber ve lillahil hamd.


19 Eylül 2009 Cumartesi gecesi itibarı ile Şevval hilâlinin dünyanın bazı beldelerinde normal görüşle (Şer'i olarak) görüldüğü ilan edilmiştir.

Buna binaen Rasul (S.A.V)’ín "(Ramazan) hilali görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilali görüldüğünde orucu bozunuz." (Buhari, Savm, 1776) buyruğu üzere yarın (20 Eylül Pazar günü) İyd al-Fitr'dir (Ramazan bayramıdır)

Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir Emiri Ata Ebu Raşta ve Hizb-ut-Tahrir.info çalışanları İslam ümmetinin Mübarek Ramazan Bayramını tebrik eder; bu bayramın Hilâfet ve halifesiz geçen son bayram olmasını Allah Subhanehu ve Teala’dan niyaz ederler.

-------------------------------------

Hizb ut-Tahrir's announcement of Eid al-Fitr 1430 Hijri

Allahu Akbar, Allahu Akbar, Allahu Akbar, La ilaha illallah, Allahu Akbar, wa lillahil hamd


Alhamdulillah and peace be upon the Messenger of Allah صلى الله عليه وسلم, and peace be upon his family, his companions, those who gave their loyalty to him, and those who followed him, tracing his steps and establishing the Islamic 'Aqeeda as the foundation for their thought, and the Ahkam Al-Shar'iyyah as the measure for judgment in their actions and the source of their laws.


It was narrated by Al-Bukhari in his Sahih on the authority of Muhammed Bin Ziyad, who said, "I heard Abu Hurairah, may Allah be pleased with him, say: ‘The Messenger of Allah صلى الله عليه وسلم said', or he said, ‘Abu Al-Qasim صلى الله عليه وسلم said: Fast when you see it, and break your fast when you see it, and if you cannot see it then complete 30 days of Sha'ban.'"


After seeking the Hilal of the month of Shawwal on this Saturday evening, a legal (Shar'ee) sighting of the moon has been confirmed in some Muslim countries. Therefore, tomorrow, Sunday 20th September 2009 is the first day of Eid al-Fitr 1430 Hijri. 

The Amir of Hizb ut-Tahrir, Ata' Ibn Khalil Abu Arrashtah, would like to congratulate all the Muslims on the occasion of Eid al-Fitr and ask Allah سبحانه وتعالى to bless the Islamic Ummah with the righteous Khalif, behind whom we fight and protect ourselves. 

Taqabbalallaahu minnaa wa minkum

Siyaamana wa siyaamakum

Kulu ‘aamin wa antum bi khoirin

May Allah (subhanahu wa ta'ala) accept our and your acts of worship.


Wassalamu Alaikum Wa Rahmatullahi Wa Barakatuh

The evening of the 1st day of Eid al-Fitr 1430 Hijri

19th September 2009

 

Devamını oku...

Ramazanın Bize Olan Bereketi, Hilafet Devleti'nin Kurulması ve Bizlere Yardım Edip Düşmanları Hezimete Uğratacak Bir Ordu Olsun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bizleri, bu seneki mübarek Ramazan ayına ulaştıran Allah'a hamdolsun. Madem ki bizler, bu ayda Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yaklaşma çabası içerisine girmeyi seviyoruz, o halde bizlere, bu mübarek ayda İslam düşmanlarına karşı zaferler elde etmek için çaba sarf eden salih selefimizi hatırlamak yaraşır. Zira Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan Müslümanlar, İslami Devlet altındaki İslami yönetim ve ordusunun mızrakları gölgesinde, sayıca ve donanımca düşmanlarının kendilerinden üstün oldukları zamanlarda bile düşmanlarına karşı nice zaferler kazandılar. Mesela Müslümanlar Bedir'de müşriklere karşı zafer kazandılar, Mekke-til Mükkerrme'yi fethettiler, Mescid-il Aksa'yı haçlılardan kurtardılar ve Tatarlı savaşçıları hezimete uğrattılar. İslami ordular, azgın düşmanlarını kahretmeyi siyasi ve askeri liderler sayesinde başardılar. İşte tüm bunlar, hak üzerinde ısrar etmeleri ve ancak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan korkmaları sebebiyle olmuştur. Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ لَنَا فَيَقُولُ لاَ إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللَّهِ هَذِهِ الأُمَّةَ"Ümmetimden hak üzere savaşan bir taife kıyamet gününe kadar var olacaktır. Nihayet İsa İbn-u Meryem [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] iner ve Müslümanların emiri ona der ki: Gel bize salah kıldır. Bunun üzerine İsa derki: Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısmınız üzerine emirlersiniz."

Ey Müslümanlar, bu hadis-i şerif ışığında mevcut vakıanızı dikkatle inceleyiniz. İşte kafir Yahudiler, Filistin'de, Hindu müşrikler Keşmir'de ve haçlı Amerikalılar Afganistan ve Irak'ta Müslümanları katletmekteler. Ve de kafirler, bizlerle savaşmayı ve bizleri katletmeyi sürdüreceklerdir. Ancak bizler, İslam'a tamamen sarıldığımızda onlar hezimete uğrayacaklardır. O halde düşmanlarımızdan veya onların heybetlerinden korkmamalıyız. Zira beraberinde dev gibi bir ordu ve en modern silahlar dahi olsa ödlek olan kimse hezimete uğramıştır.

Nitekim Afganistan'daki kardeşlerimiz, canlı örnektir. Zira onlar, İslami bir devlet ve İslami bir ordu olmadan cesur direnişleri sayesinde Amerikalıların kalbine korku salmayı başardılar ve geçen sekiz sene boyunca mağlup etmeye çalışmalarına rağmen halen Amerikalılara büyük oranda zarar vermekteler. Mesela Los Angeles Times Gazetesi'nin, 19 Temmuz 2009'da, yayınladığı bir raporda Amerikan Savaş Bakanı Robert Gates'in şu sözleri yer almıştır: "Irak savaşı deneyiminden sonra başka bir yerde başka bir deneyime girmeye muktedir hiçbir kimse yoktur... Zira askerler bittiği gibi Amerikan halkı da bitmiştir." Dolayısıyla onların sorunu, Amerikan askerlerinin intihara kalkışması veya korkudan kaçış bilinçlerini kaybetmek için içki içmeleri boyutuna varacak derecede tehlikelidir. Bunun yanı sıra Amerikalı uzmanlar, askerlerinin zayıflıklarını bilmeleri nedeniyle Müslümanlara karşı zafer elde edilmesi amacıyla 600.000 ek askere gerek duyulduğunu teyit ettiler. Yani onlar, şu anda sahip oldukları sayının dokuz katından daha fazlasına muhtaçtırlar.

Ey Müslümanlar! Her ne kadar cesur Müslümanlar, İslami bir devlet olmaksızın sömürgeci kafire karşı zafer elde edemiyor olsa da onun yerleşmesini ve istikrar bulmasının engelleyebilmektedir. O halde Müslümanlar, İslami devletleri ve ordularıyla düşmanlarının karşısına çıkmış olsalar nice olur? O zaman altın dönem olarak tanımlanan geçmiş dönemlerdeki birçok asır boyunca oldukları gibi zafer üzerine zafer elde etmezler mi?

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Düşmanlarımız, gücümüzün kaynağının İslam olduğunun bizlerden daha çok farkındadır. Amerika'nın İslami beldeleri ve güçlü ordularını istismar ederek korku yaymaya çalışmasının sebebi işte budur. İşte o, bazen Pakistan'a saldırmakla, bazen nükleer silahlarına el koymakla, tehdit ediyor. Bazen de Reagan Enstitüsü, Carter Kuruluşu ve Güney Asya Araştırmaları Amerikan Enstitüsü tarafından yayınlanan araştırmada geçtiği gibi Pakistan'ı birçok parçaya bölmekle tehdit ediyor.

Pakistan'ın ajan yöneticileri, Amerika'nın İslam'a yönelik savaşının her aşamasında Amerika'yı dost edinip uşaklık ederek Müslümanları bizlerin büyük bir tehlike içerisinde olduğumuz vehmine düşürmek amacıyla insanlar arasına korku yaydı. Mesela Amerika, Afganistan'a saldırmasına imkan verecek olanaklara sahip olmadığı halde 2001 yılında Müşerref, "Pakistan'ı korumak" bahanesi altında Amerika'ya istihbarati bilgiler, askeri üstler ve havaalanları temin edebilmek için ordu safları ve kamuoyu arasında korku yaydı. O kadar ki bu çabalarında kendisine karşı çıkan subayları bile ordudan uzaklaştırdı. Şu anki durum ise, Amerika'nın Afganistan'daki varlığını fesat saçsın diye Hindistan'ın önündeki kapıların açılması için kullandığı, Müşerref'in de Amerika istihbarat birimlerinin ve Pakistan'ın dört bir tarafında bürolar açmasının önünü açmak için korkuyu kullandığı durumdan daha beter. Evet, bugün, dünden daha beter. Çünkü bu istihbarat birimleri, başıboş herhangi bir çeteden daha çok zarar veren terör örgütü haline geldiler. Zira patlama ve suikast eylemleri gerçekleştirmek yoluyla ülkede kaos hali oluşturdukları gibi Latin Amerika'dan Güney Doğu Asya'ya varana kadar bir çok yerde yuvalanmaktalar. Böylece Zerdari ve taraftarları, askerlerimiz Amerika'nın kabileler bölgesindeki savaşı uğrunda canlarını feda etsinler diye korku yaydılar ki bu da durumu daha da kötüleştirdi.

Kendimizi, ajan ve düşman yöneticilerimizin istediği gibi korku ve dehşetin birer esiri kılmak yerine bize yaraşan şu soruları sormaktır: Ödlek haçlılar yoğun uğraşlara rağmen sekiz sene boyunca zayıf ve yetersiz kaynakları olan Afganistan ile başa çıkamadıkları halde nasıl olur da Amerika, Pakistan'a hakim olmayı başarabilir? Amerika'nın gıda ve ikmal temin etme yolları Pakistan üzerinden geçtiği halde nasıl olur da Amerika Pakistan'a saldırabilir? Nasıl? Nasıl? Nasıl? Amerika'nın Pakistan'ı tehdit etmesi, doğruluktan yoksun ve eksiktir. Zira onlar, sanki en büyük İslami ordu bir sinekmişçesine Pakistan'ı yerle bir edeceklerini iddia ediyorlar! Amerika'nın, Afganistan bataklığından kurtulmasında kendisine yardım etmeye sadece Pakistan'ın muktedir olduğunda ısrar etmesi bir paradokstur! Dolayısıyla asıl olan bizlerin Amerika'dan değil, Amerika'nın bizim kuvvetlerimizden korkmasıdır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in zikrettiği var olacak olan taife, İslami Devlet'in erlerini, maiyetini ve ordusunu oluşturacak cesur Müslümanlardan oluşan taifedir. O halde Müslümanların bir devletinin olmadığı mevcut taife ise kendilerinden düşmanlara galip geleceği bir orduyu oluşturacak olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan kimselerdir. O devlet ki ister Yahudilerle savaşıp onları öldürmemiz ister Roma'nın fethi isterse İsa [Aleyhi's Selam]'ın geri geleceğini ve Müslümanların bir devleti ile emiri olacağını ifade eden hadiste geçtiği gibi kıyamet gününden önce İsa [Aleyh's Selam]'ın gelmesi müjdesi olsun Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği müjdeler, onun tarafından gerçekleşecektir! Yani Allah'ın izniyle İslam Devleti kurulacak ve uzun seneler devam edecektir ki bu süre içerisinde de bu müjdeleri gerçekleştirecektir. Böylece İslam ile Müslümanlar izzetlenecek, küfür ile kafirler zelilleşecek, dünyanın gözü ve kulağı dolacaktır...

Bu Ramazan ayında şu iki seçenek arasındayız: Ya ajan yöneticilerin bizlere yaptıklarına teslim olur ve bunun sonucunda dünyada ve ahirette Allah'ın gazabına maruz kalırız. Ya da Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan muhlislerle birlikte çalışarak var gücümüzle bu hain yöneticilerden kurtulmak için çalışır ve bunun sonucunda en hayırlı ve güçlü bir ümmet olarak geçmişteki şerefli dönemimize geri döneriz.

Ey Güç ve Kuvvet Sahipleri! Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar!

Artık Müslümanların beldeleri, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın kelimesini en yücelere çıkartmak amacıyla asırlar boyunca kafirlerle savaşan şehit kanlarına susamıştır. Şayet atalarınız bu beldeleri fethetmemiş ve İslam'a giren milyonlarca kişinin önündeki yolu hazırlamamış olsalardı, bugün çoğumuz Müslüman olmazdık. Zaferler ayı olan bu ayda sizlere sorarız: Müslümanları bugünün haçlılarından kurtarmak için aranızdan kim Salahaddin gibi olmak ister? Canlarınızla korumaya yemin ettiğiniz toprakları bombalarlarken sizlere emir veren ve nehyeden Amerikalıların ellerinde zelilleşip aşağılanmadınız mı? O halde Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeye koşunuz, daha önce İngilizlere ve Ruslara yaptığınız gibi kabileler bölgesini haçlı Amerikalılar için bir mezara çeviriniz, bugünü tüm İslami ümmetin tarihindeki bir dönüm noktası yapınız ve hiçbir şeyin size zarar vermemesi için çalışınız. Muhakkak ki Allah [Subhânehu ve Te'alâ], sizlerin yardımcısıdır ve asla amellerinizi zayi etmeyecektir. Zira Allah [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır:

فَلاَ تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمْ الأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ ْ "Sakın gevşekliğe kapılmayın ve sakın üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Muhakkak ki Allah sizinle beraberdir ve O, amellerinizi asla heder etmeyecektir." [Muhammed 35]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Müslümanların Üzerinden Hilafet'siz Geçen 89'uncu Ramazan

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُم الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلى ما هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُم تَشْكُرُونَ "Ramazan ayı; içerisinde, insanlar için hidayet ve hidayet ile furkanın (doğruyu yanlıştan ayırt etmenin) beyyineleri (apaçık delilleri) olarak Kur'an'ın inzal edildiği aydır. Öyleyse sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." [el-Bakara 185]

Bugün dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlar, mübarek Ramazan ayının ilk orucunu tutarak ibadete, itaate ve Kur'an okumaya yönelmektedirler. Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir / Kuveyt, İslami ümmetin Mübarek Ramazan ayını kutlayarak bunun, ümmetin kendisini birleştirecek İslami Hilafet olmadan şahit olduğu seksen dokuzuncu Ramazan olduğunu hatırlatır. Allah'ın emrettiği üzere İslam'ı tatbik etmesini ve bunun Hilafet'siz geçen yeryüzündeki son Ramazan olmasını temenni ederek tüm Müslümanları, başta Râşidi Hilafet'i kurmak için ciddi çalışma ve muhlis şekilde buna davet etme emri olmak üzere Allah Azze ve Celle'nin hükümlerine bağlanmaya davet eder.

Ey Allah'ım! Bu ayı Müslümanlar için dinlerine yardım edildiği, kanlarının korunduğu ve haklarının döndürüldüğü hayırlı bir ay kıl... Amin ey Allah'ım!

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden, Allah'ın Rahmetini Umarak Gündüz Saim, Gece Kaim Olan Müslümanlara Bir Nida

  • Kategori Sudan
  •   |  

Ey Müslümanlar!

Allahuteala bizlere öyle bir lütufta bulundu ki o, içerisinde insanlar için hidayet ve hidayet ile furkanın (doğruyu yanlıştan ayırt etmenin) beyyineleri (apaçık delilleri) olarak Kur'an'ın inzal edildiği, semanın kapılarının açıldığı, cehennemin kapılarının kapandığı, şeytanın ayaklarının zincire vurulduğu, iman edip sevabını umarak oruç tutan kimselerin geçmiş günahlarının bağışlandığı Ramazan ayı olan bu mübarek ayı idrak etmemizdir. O halde nimetine karşılık olarak Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd ve şükrediniz.

Ey Müslümanlar!

Bizler, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, gündüz saim ve gece kaim olarak Allah'a itaate soyunmuşken samimi olarak nefsinizle baş başa kalmaya, sonra yaşadığınız şu anki vakıanızın Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın sizden razı olduğu bir vakıa olup olmadığını düşünmeye davet ediyoruz.

İki gözü olan herkesin bu vakıayı ilk okumasıyla şu hususlar ortaya çıkar:

-Yönetim, ekonomi, siyaset, içtima, eğitim, medya ve diğerleri olmak üzere hayatınız, genel detaylarıyla İslami olmayan bir hayattır. Oysa Allah [Subhânehu ve Te'alâ], alemlerin Rabbi olan Allah'a ibadetinizin somutlaştığı İslami bir hayatı ihya etmeyi sizlere vacip kılıp küfür yasaları ile nizamlarının gölgesinde yaşamayı haram kılmıştır.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا "Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Onlar inkar etmekle emrolundukları halde tağuta muhakemeleşmek istiyorlar. Zaten şeytan da istiyor ki onlar uzak bir sapıklık ile sapıtsınlar." [en-Nisâ 60]

-Şüphesiz mukaddesatlarınız çiğnenmiştir. Zira Müslüman'ın kanı, doğuda Çin'den başlayıp batıda Nijerya'ya kadar her cinsiyle kafire helal hale gelmiştir ki bunun tek gerekçesi, terörizme karşı, daha doğrusu İslam'a karşı savaştır. Oysa kendisi için oruç tutuğumuz Allah, diğer insanlar bir yana bizlerin birbirini kuvvetlendiren tek bir vücut gibi tek bir ümmet olmasını istemiştir. Nitekim Numan İbn-u Beşir'den Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِى تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى "Birbirlerine karşı merhamette ve birbirlerine karşı sevgide Müslümanların misali, tek bir vücudun misali gibidir. (O vücudun) organlarından biri şikayetlendiği zaman, vücudun diğer (organları) birbirlerini uykusuzluk ve ateş ile (o acıya ortak olmaya) çağırırlar."

-Beldeleriniz, elli küsur parçaya ayrılmıştır. Oysa sizlere vacip olan Nebi [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini tasdik ederek tek bir devlet olmanızdır:

مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ "Yönetiminiz tek bir adam üzere birleşmişken biri size gelir de asanızı parçalamak veya cemaatinizi bölmek isterse onu öldürünüz" [Muslim, rivayet etti]

Ve şu kavlini:

إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الآخِرَ مِنْهُمَا "İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonuncusunu öldürünüz." [Muslim, rivayet etti] [Muslim, rivayet etti]

-Topraklarınız işgal edilmiştir. Zira Yahudi devletçiği Filistin'i gasbetmiş, Amerika ve müttefikleri Irak ile Afganistan'ı, Rusya Çeçenistan'ı, Çin Doğu Türkistan'ı ve diğerleri başka yerleri işgal etmiştir. Oysa kendisi için gece kaim olduğunuz Allah, topraklarınızı kafirlerin pisliğinden kurtarmayı sizlere vacip kılmıştır.

Ey Müslümanlar!

Bu vakıayı [Subhânehu ve Te'alâ]'nın razı olduğu, zayıflık, parçalanmışlık, zillet ve aşağılanmışlıktan sonra Rabbinizle güçlü ve dininizle izzetli olarak yaşayacağınız bir vakıaya dönüştürecek olan şey, farzların tacı olup zamanı gecikmiş olan İkinci Râşidi Hilafet'i kurmak için ciddi bir çalışma içerisine girmektir. Zira hayatı baştan aşağıya değiştirerek Allah'ın kitabı ile hükmeden, Müslümanı ve kafiriyle tebaanın mukaddesatlarını koruyan, ümmetin enerjisini topraklarını kurtarmaya seferber ederek kendilerini yeryüzünde halife kılan Rablerini razı ettikleri, insanları küfrün zulmünden İslam'ın nuruna çıkarmak üzere orduları harekete geçiren tek bir halifenin rayesi altında Müslümanların birleştiği İslami bir hayata dönüştürmeye muktedir olan ancak Hilafet'tir.

Ey Müslümanlar! Tek bir cümleyle sizlere, farzların tacını ve ondan geri kalmanın günahını hatırlatırız. O halde Allah'a, kendinizden hep hayırlar gösterin. Zira şaki, bu kerim ayda Allah Azze ve Celle'nin rahmetini kendisine haram kılındığı kimsedir.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Operasyonları İdare Etmek Amacıyla Veziristan'a Ulaşan Amerikan Yüksek Temsilcisi Richard Holbrook'un Kovulmasını ve Amerikan Sefareti'nin Kapatılmasını Talep Etmek Üzere Lahor, İslamabad ve Karaçi'deki Basın Kulüple

Hindistan tarafından azarlanmasının üzerine Veziristan'a ulaşan Pakistan'ın fiili yöneticisi Richard Holbrook, beraberinde askeri operasyonların başlatılmasına karar veren belirli emirlerle geldi. Bu ziyaretin öncesinde Birleşmiş Milletler, Güney Veziristan sakinlerinden büyük bir kısmını tahliye etti ve tahliye edilmelerinin ardından onlara gıda yardımları verilmeye başlandı. Bilindiği üzere bu Holbrook, Vietnam ve Kamboçya'daki Kaos Çıkarma Mangası'nda iken 24 yaşlarında idi ve 68 yıllık ömrünü insanlığın kanıyla oynamakla geçirmiştir.

Nitekim Pakistan'a yönelik son ziyaretinde Svat'ın bombalanmasını emrederek kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere binlerce Müslüman'ın öldürülmesine ve tehcir edilmesine neden olmuştur. Bunu rağmen siyasi ve askeri liderler, bu "teröristi" karşılamak üzere sıraya girdiler ve onu yemek sofralarına davet ettiler. Oysa daha altı ay önce bu mücrim, Pakistan'daki kanlı operasyonlar silsilesini idare etmesinin yanı sıra İslamabad'ın merkezinde bir Amerikan kalesi inşa etmişti.

Bu küstahın bu parazit eylemlerde bulunmaya cüret etmesinin nedeni, Amerika'ya boyun büken yöneticilerimizdir. Zira onlar, daha ağzından çıkmadan onun emirlerini ve isteklerini yerine getirmeyi kendileri için önemli bir misyon ve görev olarak addetmektedirler.

İnsanlar, bu kişinin ülkeden kovulmasını talep ettikleri gibi Amerikan sefaretinin de kapatılmasını talep etmektedirler. Zira Amerika'nın Pakistan üzerindeki pençesi ve tahakkümü her geçen gün daha da güçlenmektedir.

Güç ve kuvvet sahipleri, Pakistan'daki sömürgeci köklerin sökülüp atılması, mevcut hain siyasileri ve hıyanette onları geçerek birer Pakistan firavununa dönüşenlerin sorgulanması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeyi geciktirerek daha fazla vakit kaybetmemelidirler.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Gazze'de Oluk Oluk Akan Kanı Durdurun, Ey Müslümanlar!

Yaşanan kanlı çatışmalar sonrasındaki üzücü olaylarda yirmiden fazla Müslüman öldü ve onlarcası da yaralandı. Onların kanları, eksik, dahası varlığı olmayan bir egemenlik üzerindeki çatışmanın akabinde akıtıldı. Zira bu çatışmaların kıvılcımı, "Cund-il İslam'ın" lideri Şeyh Abdullatif Musa'nın Refah'ta bir İslami emirlik kurduğunu ilan etmesinin ardından tutuştu. Onun bu açıklaması, Gazze'deki otoriteyi, askeri müdahalede bulunmaya, Şeyh Musa'nın taraftarlarının gizlendiği mescitler ile yerleri ablukaya alarak onu ve taraflarından bazılarını öldürmeye sevk ettiği gibi çatışmalarda Gazze otoritesinden bazı unsurlar ve olay yerinden geçen bazı masumlar da ölmüştür. Bu trajik olaylar karşısında aşağıdaki hususları vurgularız:

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak, bu üzücü olayı kınıyoruz. Çünkü bir Müslüman'ın, başka bir Müslüman'ı öldürmesi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlinden dolayı büyük bir cürümdür:

لاَ تَرْجِعُوا بَعْدِي كُفَّاراً يَضْرَبُ بَعْضَكُمْ رِقَابَ بَعْضٍ "Benden sonra birbirinizin boyunlarını vurarak kafirler olmayın. "

O halde Müslümanlar, özellikle hep birlikte işgal altında iken anlaşmazlıklarını silahla halletmeyi düşünmemelidirler. Öldürmek ve savaşmak, asla İslami bir emirliğin kurulmasının şeri metodu olamaz.

Doğrusu bizler, kızışan öldürme eylemlerini şaşkınlıkla izliyor ve soruyoruz: Şeri hükümlerin tatbiki ve insanların işlerinin gözetilmesi hususunda İslam'ın metodu bu mudur? Yoksa kafir Batı'yı razı etmek ve onun hıncından korkmak, İslami emirlik isteyen kimseleri bu vahşi yöntemle bastırmayı mı meşrulaştırmaktadır? Bizler tamamen farkındayız ki Gazzesi, Batı Şeriası ve diğer yerleriyle işgal altında olmasından dolayı Filistin arzı devlet dinamiklerinden yoksundur ve ona hükmeden ancak işgalin kendisine izin verdiği kadarıyla egemen olacaktır. Bu nedenle Filistin işgalin altında inim inim inlerken İslami bir emirliğin kurulduğundan söz etmeye imkan yoktur.

Artık kurtuluş hareketleri olarak bilinen projeler, Filistin halkının başına bir vebal ve uykularını kaçıran bir kabus olmuştur. Zira onların ayrılıkçı anlaşmazlıkları ve egemenliği olmayan bir otorite yüzünden birbirlerini boğazlamaları, Müslümanlara sıkıntılı bir hayata, yüzlerce ölüye, yaralıya ve meselelerinin yok olmasına mal olmuştur.

Silahlarını işgalci kafire doğrultmamaları için, kesinlikle Müslümanları hedef almamaları için, sahte koltuklar yüzünden aralarında dönen çatışmayı bırakıp tek dertlerinin Filistin'i bir bütün olarak Yahudilerin pisliğinden kurtararak onu İslam diyarına iade edecek birisi gelene kadar Yahudilerle olan çatışmanın korunu alevlendirmek olması için bu örgütler ve guruplar içerisindeki muhlis olan herkese sesleniyoruz.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

Kralın Orduya Yönelik Konuşması!

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Kral İkinci Abdullah'ın 04.08.2009 tarihinde Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığında yaptığı konuşmasının yankıları, hala farklı ortamlarda dolaşmakta ve etkinliğini korumaktadır. Konuşmasında, spekülasyonlar, mültecilerin dönüş hakkı, alternatif vatan, vatanın birliği gibi birçok konuyu ele aldı. İşte bunlardan dört konuyu yorumlayarak ele alacağız.

1. Spekülasyonlar konusuna gelince; Kral, bu hususta siyasi kulis erbaplarını uyararak onları bu spekülasyonların kaynağı olarak değerlendirdi ve orduya iç düşmanın dış düşmandan daha tehlikeli olduğunu ifade etti. Sanki mevcut baskıdan daha büyük bir baskıyı zihinlere kazımaktadır ki bu da fiilen mevuttur. Nitekim Akabe'deki limanlar işletmesinde oruç tutanlara ve bunun öncesinde Filistin'i gasp eden Yahudi varlığının ürünlerinin ithal edilmesini protesto etmek amacıyla Ziraat Bakanlığı önünde grev yapanlara yönelik aşırı baskı bunun göstergesinden başka bir şey değildir. İşte jandarma kuvvetleri, İslami olmayan bir rejim olmasından dolayı hiçbir halk desteği bulunmayan bir rejimi pekiştirmek amacıyla geniş çaplı içsel baskı uygulasın diye yeniden tesis edildi. Zira bu rejim, ümmetin taşıdığı İslami akideden kaynaklanmamaktadır ve ümmet, kendisini akidesinden kaynaklanmayan bir rejimle yöneten herhangi bir rejimi asla desteklemez. Er yada geç onu kaldırıp atacaktır.

2. Mülteciler ve dönüş hakkı konusuna gelince; Kral yakin olarak bilmektedir ki Filistin'i gasp eden Yahudi varlığı, tek bir kişinin dönmesine dahi asla izin vermeyecektir. Dolayısıyla tazminattan başka bir şey olmayacaktır. Aynı şekilde sömürgeci devletlerin Müslümanların ülkelerine yönelik gündemlerinde mültecilerin Filistin'e dönmesi diye bir gündem yoktur. Aslında Filistin'e dönüş hakkı fikri, saptırıcı bir fikirdir. Zira önemli olan Filistinlilerin Filistin'e dönmesi değildir. Bilakis önemli olan, Filistin'in Müslümanlara döndürülmesi ve İslami ümmetin egemenliğinin onun üzerine yayılmasıdır. Gerek Filistinliler, gerekse Müslümanların herhangi bir beldesinde oturan İslami ümmetin diğer evlatları olsun İslami ümmet, Ürdün Nehri'nin doğusunda veya batısında yada dağın kuzeyinde veya güneyinde oturan kimseler arasında hiçbir farkın olmadığı tek bir ümmettir... Bu iğrenç homurtular, ancak Müslümanların beldelerinin Sykes-Picot ve Batılı sömürgecilerin dinleri ile ümmetlerini sömürgeci kafire satan İslami ümmetin evlatları içerisindeki Arap ve Acem hainlerle gizli ittifak kurarak şeytanlıklarından olan diğer anlaşmalar yoluyla taksim edilmesinden sonra ortaya çıkmıştır.

Bir Amerikan projesi olan iki devletli çözümde ümmet için bir maslahat yoktur. Bilakis o, bir cürümdür ve Müslümanların arzı olan Filistin arzının bir karışında dahi olsa ifrata kaçmayı Müslümanlara haram kılan şeri hükme muhaliftir. Filistin'in kurtarılması ve onu gasp eden Yahudi varlığının kökünden kazınması, Müslümanların üzerine bir farzdır ve bu gasıplardan Filistin içerisinde tek bir Yahudi dahi kaldığı sürece günahkar olarak kalacaklardır.

3. Alternatif bir vatana gelince; bir gurup insanı rejimin etrafında toplamak ve geleceğini rejimin geleceğine bağlamak için Ürdün yöneticilerinin bostan korkuluğu olarak kullandığı zihinlerindeki bir vehimdir. Bu rejimin, böl-yönet fikrini kullanmadan durması imkansızdır. Zira o, Müslümanları birbirlerine karşı korkutmaktadır. Mesela Doğu Ürdün'ün evlatlarını Filistinli kardeşlerine karşı korkutmakta ve meseleyi onlara Ürdün Nehri'nin doğusunda Filistin devleti ilan edildiğinde Filistinlilerin kendilerini yiyip bitireceği şeklinde yansıtmaktadır. Dolayısıyla alternatif vatan konusu, ne zaman ki sıkıntıya düştüğünü hissetse Ürdünlüleri kendi etrafında daha fazla toplamak için rejimin kullandığı bir bostan korkuluğudur.

Aslında alternatif vatan veya Ürdün Nehri'nin doğusunda bir Filistin devletinin ilan edilmesi fikri, Amerika, İngiltere ve diğer sömürgeci devletler gibi Müslümanların beldelerine hakim olan büyük devletlerin karşı çıkmadığı bir fikirdir. Ürdün rejimi ise bir kilise yardımcısı veya Yahudi bir subay gibi yetkili veya etkili olmayan bir cihetten gelen herhangi bir işareti veya sözü istismar etmekte... haberi almakta, ona abartılı bir görüntü vermekte, onu işlemekte ve bir korkuluk gibi kullanmaktadır. Oysa alternatif vatan fiilen mevcuttur. Zira yurtlarından tehcir edilen Filistin halkının geneli Ürdün'de oturmakta, tam vatandaşlıktan faydalanmakta ve Ürdün nüfusunun genelini onlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla Ürdün Nehri'nin doğusunda bir Filistin devleti meselesi, sömürgeci devletlerin Müslümanların beldelerine yönelik bunu kararlaştırmaları halinde sadece ilan edilmeye gerek duymaktadır. İşte o zaman bugün alternatif vatan bostan korkuluğunu dillendiren yöneticilerin bizzat kendileri buna alkış tutacaklardır!

4. Vatanın birliğine gelince; tek bir ümmetin evlatları arasına fırkacılık ve fesat tohumlarını eken bizzat rejimdir. Zira ne zaman fitne ateşi sönse şeytani uygulamalarıyla onu canlandıran fasit ve müfsit bir rejimdir. Şayet rejim, ayrımcılık uygulamalarını terk etmiş olsa insanlar, iğrenç ve düşük bölgeselci farklılıkları hissetmeksizin saadet içerisinde yaşayacaklardır. Çünkü Ürdün'de fırkacılığa yol açacak fıtri beşersel faktörler bulunmamaktadır. Zira onların hepsi de Müslümandır ki akideleri de kıbleleri de mezhepleri de birdir... Dahası aşiretleri de birdir. Dolayısıyla rejim, belirli bir zaman sürecinde bu fitneyi unuttuğunda insanlar da bu homurtuları unutacaktır. Lakin rejim, bir türlü fitneyi tahrik etmeden duramıyor.

Şüphesiz iğrenç ve düşük bölgeselcilik homurtularını tahrik etmek İslam'ın haram kıldığı bir husustur. Bu homurtuyu uygulayan her Müslüman da iğrenç ve düşük birisi olup Allah katında büyük bir günahkardır. Nitekim el-Buharî, Cabir İbn-u Abdullah [Radıyallahu Anhumâ]'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

كنا في غزاة، فَكَسَعَ رجل من المهاجرين رجلا من الأنصار، فقال الأنصاريُّ يا لَلأَنصار، وقال المهاجريُّ يا لَلمُهاجرين، فسمع ذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: (ما بال دعوى الجاهلية!). قالوا يا رسول الله: كَسَعَ رجل من المهاجرين رجلا من الأنصار، فقال: (دَعُوهَا فإِنَّها مُنتِنَةٌ "Bizler gazvede idik. Derken muhacirlerden bir adam ensardan bir adama vurdu. Bunun üzerine ensardan olan dedi ki: Ey ensar! Muhacirden olan da dedi ki: Ey muhacirler! Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] bunu işitince dedi ki: "Cahiliye çağrıları da ne oluyor!" Dediler ki: Ey Allah'ın resulü!: Muhacirden bir adam ensardan bir adama vurdu da. Dedi ki: Bırakın onu  zira o, kokuşmuştur."

Müslümanlar, İslam'ı hayatın mütekamil bir metodu olarak benimsemedikleri müddetçe asla kalkınamayacaklardır. Bu da vatancı, bölgeci ve milliyetçi vasıflarıyla değil de birer Müslüman olmaları vasfıyla Râşidi Hilafet Devleti olan İslami Devleti ikame ederek İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmalarıyla olur. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Müminler ancak kardeştirler." [Hucurat 10]

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vadetti." [en-Nûr 55]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER