Pazar, 23 Safer 1447 | 2025/08/17
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Dehşetengiz “Dokuz Uzun” Adlı Suç Örgütünün Saldırılarına Ancak Hilafet Devleti’nde Şer’i Hadlerin Uygulanması Son Verecektir

Kush News muhabiri Habibe el-Amin, Port Sudan’ın Transit semtinde bir canlı yayın dönüşünde ve beraberindeki meslektaşlarıyla birlikte, ‘Dokuz Uzun’ adlı suç örgütü üyelerince vahşice saldırıya uğradı. Bu olay; Omderman, Hartum ve şimdilerde idari başkent olan Port Sudan gibi sözümona güvenli şehirlerin tam kalbinde işlenen sayısız yağma, talan ve katliam hadisesinden sadece biridir. Söz konusu şehirler, hükümetin ve ilgili güvenlik birimlerinin kontrolü altındadır.

Suçlular öylesine arsızlaştı ki, hükümetten gelecek hiçbir yaptırımın onları durduramayacağına inanıyorlar! Kaldı ki uygulanan cezalar ne suçun büyüklüğüne ne de masum kurbanların acısına denk bile değil.

Suçun yayılmasını ancak İslami cezaların uygulanmasının önleyebileceği tartışmasız bir gerçektir. Nitekim fıkıh kaidesi şöyledir: Hadler, önleyici ve caydırıcıdır. Önleyicidir, günah işlenmesine mâni olur ve caydırıcıdır, üzerine had uygulanan kimse için ahiret azabına kefaret olur.

Abdullah ibn Ömer’den rivayet edildiğine göre,

قطعَ النَّبيُّ ﷺ في مِجَنٍّ قيمتُهُ ثلاثةُ دراهمَ“Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem üç dirhem değerindeki bir kalkanı çalan bir hırsızın elini kesti” (İbn Mace, Buhari, Müslim) Başka bir rivayette ise

أنَّ النبيَّ ﷺ قطعَ يدَ رجلٍ سرقَ تُرساً من صُفَّةِ النساءِ ثمنُهُ ثلاثةُ دراهمَ“Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem; kadınlar sofrasından fiyatı üç dirhem gümüş olan bir kalkan çalan adamın elini kesti.” [Ebu Davud, Nesai]

Huzurlu ve güvenli bir hayat süren halkı terörize eden, silahla adam öldüren, zorla mal gasp eden, yağmacılık ve soygunculuk peşinde koşanlara gelince; Kur’an-ı Kerim, bozguncu ‘dokuzlu çetenin’ durumunda olduğu gibi, bu tür kimseleri bu çirkin fiillerden men etmek ve caydırmak için ayetler indirmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَاداً أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْا مِنَ الأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنيَا وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ“Allah’a ve Rasûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır.” [Maide 33] Eğer hükümet, Allah’ın hadlerinden tek bir tanesini bile uygulamış olsaydı, bütün suçlular anında yola gelirdi. Ama belli ki hükümet böylesi bir şerefe bile layık değildir. Dolayısıyla kısır döngü etrafında dönüp duruyorlar. İçişleri bakanı atayarak, şehir merkezine polis gücü konuşlandırarak ya da önleyici kampanyalar düzenleyerek fark yaratabileceklerini sanıyorlar. Ne var ki, mevcut durumun giderek daha da kötüleştiğini görüyoruz.

Şeri hükümler, ancak ve ancak Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti çatısı altında uygulanabilir. Çünkü suçluları gerçekten engelleyip caydırabilecek yegâne güç Hilafettir. Demokratik sistemler ise; suçlular yetiştirir, hatta suç üretir ve zayıf cezaları nedeniyle fesadı besler. Zira bu sistemlerin mensupları, Yaratıcılarından daha merhametli olduklarını sanırlar, oysa küfürden öte günah yoktur.

Ülkemizdeki güç ve kuvvet ehli, Rahman’ın çağrısına kulak verip, Raşidi Halifeye biat etmek için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeyecekler mi? Halife, adaleti sağlayacak, güvenliği tesis edecek, suçluların önce büyüklerini, sonra küçüklerini korkutup sindirecektir. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَإِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

Başkent Dakka’nın Midford Bölgesinde Gerçekleşen Sohag Cinayeti, Tanrıtanımaz, İrrasyonel Seküler Siyasetin Kaçınılmaz Sonucudur

Eski Dakka’nın Mitford semtinde, ülkenin en büyük laik siyasi partisi BNP güdümündeki Jubo Dal’ın yerel elebaşları, haraç vermeyi reddettiği için Sohag (39) adlı hurdacıyı defalarca bıçakladıktan sonra başını dev bir taşla ezerek canice katlettiler. Görgü tanıkları, suçluların sadece öldürmekle kalmayıp, Sohag’ın öldüğü kesinleştikten sonra bile cansız bedeni üzerindeki barbarlığa devam ettiklerini belirttiler. Kana bulanmış cansız bedeni yolun ortasında öylece kalakaldı, cellatları ise cesedin başında delicesine zafer çığlıkları atıyorlardı. Bir değil, onlarca cellat, ölünün burnuna, ağzına, göğsüne öfkeyle vurmaya devam etti.

Bu tip cinayetler ve cinnet halleri, on yıllardır laik siyasetin koruması altında artık vaka-i adiyeden sayılmaktadır. Sohag’ın hunharca öldürülmesi, halkı seküler siyasete karşı acilen ayaklandıracak yeni bir ibret vesikası olacaktır! Laik siyasetin sancaktarı Awami League, devrik Hasina’nın on beş senelik saltanatı boyunca, Biswajit ve Abrar Fahad’ın canice infaz edilmesi de dahil olmak üzere sayısız cinnet vakasına imza atmıştır.

Halihazırda BNP, Hasina’nın izinden gittiğine dair yeterince örnek sergilemiştir. Zira, Batı icadı olan bu seküler siyasetin ana yaşam damarlarını para, kaba kuvvet ve güç oluşturmaktadır. Bu nedenle güce tapan, akılsız ve yozlaşmış figürler de bu siyasetin etrafında toplanmaktadır. Laik siyaset, özünde bir menfaat düzenidir. Bu siyasette Allah korkusuna, ahiret hesabına ve Allah’ın rızasını kazanmaya asla yer yoktur. İşte bu yüzden, on yıllardır tepedekilerin suretleri değişse de halkın makus talihi bir türlü değişmemiştir.

Bu ülkenin laiklik havarileri, yani “Jön Türkler”, BNP’ye “neo-faşist” yaftasını yapıştırarak laik siyasetin kirli suratını maskelemeye ve bu kargaşadan siyasi rant devşirmeye çalışmaktadır. Fakat asıl sorulması gereken şudur: Seküler BNP’nin, seküler Awami League’den ne farkı olacaktır? Ve onların seküler partisinin (diğerlerinden) farkı ne olacaktır?

Bu esnada halk, (BNP’nin) faaliyetlerinde Awami-BNP’nin geleneksel siyasetinden farklı bir şeye tanık olmamıştır. Tanınmış bir gazeteci, bu canice işlenen cinayete “BNP’nin iç hesaplaşması” yaftasını vurarak ve hadiseyi halkın davası değil de partinin bir sorunuymuş gibi göstererek halkın infialini perdelemeye çalışmıştır. Nitekim BNP de olayı “münferit bir vaka” diyerek geçiştirmeye kalkmıştır. Oysa son bir yıl içinde yüzlerce BNP lideri ve aktivisti iktidar kavgalarında hayatını kaybetmiştir.

Liderleri ve mensupları arasında birlik oluşturamayan bir siyaset, halkı nasıl birleştirebilir? İyi karakterli bir liderlik yerine yozlaşmış liderler üreten bir siyaset, halka nasıl sahip çıkabilir? Böylelikle, seküler siyasetçiler ve aydınlar, kendi siyasi felsefeleri olan sekülerizmin iflasını örtbas etmeye çalışmaktadırlar.

Halk, nice canlar pahasına zalim Hasina’yı tarihe gömmüştür; Yeni Bangladeş’te İslami esaslara dayalı, ümmetin menfaatini koruyan ve ülkenin bağımsızlığını gözeten bir siyasi düzen talep eden halka rağmen, Batı uşakları aynı yozlaşmış laik düzeni ‘reform’ maskesi altında yeniden dayatmanın çabası içerisindedir! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ“Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler.” [Bakara 11] İslam’da siyaset, Arapça kökenli “siyaset” terimiyle ifade edilen mukaddes bir vazife, bir ibadettir. Bu sorumluluğun temel işlevi, İslami anayasanın hayata geçirilmesi, adaletin sağlanması ve Müslüman ümmetin yabancı güçlerin askeri, ekonomik ve kültürel egemenliğinden korunması suretiyle toplumun refahını temin etmektir. Ve hepsinden önemlisi, İslam’ın cihanşümul hakikatlerini tüm cihana yaymaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ، كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ، وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي، وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ“İsrail oğullarını Nebiler yönetiyordu. Bir Nebi öldüğünde onu bir başka Nebi takip ederdi. Benden sonra Nebi yoktur. Fakat benden sonra birçok Halifeler gelecektir.” [Buhari ve Müslim]

Batılı kâfir sömürgeciler tarafından dayatılan seküler siyaset, İslam ümmeti için tam bir felakettir. Bu düzende bir yanda Sohag gibi nice din kardeşimizin hunharca katledilişine şahit olurken, diğer yanda ise durmaksızın Allah’ın gazabını üzerimize çekiyoruz. Bu nedenle halk, Hilafet’i kurma siyasi çalışmasında, samimi bir parti olan Hizb-ut Tahrir ile birleşmelidir. Sadece İslami siyaset Müslümanları şiddet, çatışma ve haraç-çıkar siyasetinden kurtarıp halkı birleştirebilir.

Devamını oku...

Azerbaycan Ziyareti, Ne Yazık ki Yahudi Varlığıyla Normalleşme Yolunda Atılmış Bir Adımdır! Bu Adım, Ümmet-i Muhammed’in Bağrına Saplanan Zehirli Bir Hançerdir!

Fransa Basın Ajansı’nın (AFP) aktardığına göre, Şam’da görevli diplomatik bir kaynak cumartesi günü yaptığı açıklamada, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara’nın Azerbaycan ziyareti kapsamında Bakü’de Suriyeli bir yetkili ile “İsrailli” bir yetkili arasında doğrudan görüşme gerçekleşeceğini bildirdi.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan ancak isminin açıklanmasını istemeyen kaynak, ‘Eş Şarâ’nın Bakü’ye yapacağı ziyaret marjında Suriyeli bir yetkili ile “İsrailli” bir yetkili arasında bir görüşme gerçekleşeceğini, ancak eş Şarâ’nın bu görüşmede yer almayacağını vurguladı.

Kaynak, görüşmelerde, 7 aydan fazla bir süre önce Beşşar Esed rejiminin yıkılmasının ardından Suriye’nin güneyindeki bazı noktalara sızan Yahudi varlığının “Suriye’deki yeni askeri varlığı” konusunun ele alınacağını ifade etti.

Şam yönetimi doğrudan görüşmeler yapılacağını resmi olarak teyit etmese de, Suriyeli yetkililer Aralık ayında iktidara geldiklerinden bu yana Yahudi varlığı ile dolaylı müzakereler yürütüldüğünü kabul etti. Bu temasların gerekçesi ise Yahudi varlığının son aylardaki yüzlerce hava saldırısıyla tırmandırdığı gerilimi düşürme çabası olarak açıklandı.

Suriye’deki geçiş dönemi yönetimi ile Yahudi varlığı arasında normalleşme seçeneğini hayata geçirmeye yönelik adımlar atıldığına dair artan çok sayıda gösterge bulunuyor. Bu ziyaretlerin arkasındaki örtülü ajandalar, tek bir merkezî hedefte kesişiyor: işgalci Yahudi varlığını bir devlet olarak meşrulaştırmak ve Allah’ın zorba Beşşar rejiminin devrilmesiyle onurlandırdığı Şam halkının zaferini dört gözle bekleyen Mübarek Toprak, özellikle de Gazze halkının yüreğine ağır bir darbe indirmek! Tüm bunlara ek olarak, bir zamanlar devrime ve onun sloganlarına büyük bir saygıyla bakan ümmetin geri kalan iradesinin de boyunduruk altına alınması söz konusudur. Bugün ümmet, olan bitenlerin, kendi beklentilerinden, devrimin sloganlarından ve temel prensiplerinden fersah fersah uzak olduğuna inanıyor.

Yahudi varlığı ile normalleşme, ümmetin iradesini kırmak ve ona ölümcül bir hançer saplamak demektir.

Artık basiret ve feraset sahibi herkes için, normalleşme olgusunun “siyasi bir gereklilik” ya da “taktiksel bir manevra” olmadığı malumdur. Tam tersine normalleşme, ardı arkası kesilmeyen bir çöküş ve düşüş, eşi benzeri görülmemiş bir hezimettir; dünyada zillet, ahirette ise tam bir hüsrandır. Her şeyden önce Allah’a, Rasûlü’ne, şehitlerin kanına ve sadıkların fedakârlıklarına bir ihanettir! Ümmetin değişmez sabitelerine karşı bir darbedir! Ümmeti “Abrahim Anlaşmaları” zilletiyle uyumlu hale getirip uysallaştırma ve Yahudilerle olan mücadeleyi bir varoluş savaşından basit bir sınır kavgasına indirgeme gayretidir!

Bu kaygan zemine ve dipsiz uçuruma doğru yürüyenler, insan ve taş demeden her şeyi yakıp yıkan katliam ve suç makinesine karşı direniş sergilediğimiz devrim yılları sırasında Yahudi varlığının, özellikle eski rejimin yandaşlarının Yahudilerle olan ilişkilerinin ortaya çıkmasından sonra eski rejime güvenlik ve istihbarat desteği sağlayarak kritik bir rol oynadığını unutmamalıdırlar.

Bütün bunlara yanıtımız uzlaşmak ve normalleşmek mi olacak yoksa hemen Rabb’imizin emrine uyup Gazze’deki kardeşlerimizin yardımına koşmak mı olacak?

Bizler, yaşanmakta olan bu tehlikeli gidişata karşı uyarıyor ve şehitler, esirler, sürgünler vererek kahramanlık, sabır ve fedakârlık destanları yazan Şam devriminin onurlu halkını, devrik suç rejiminin onlarca yıldır ilan etmeye dahi cesaret edemediği normalleşme bataklığına sürüklenmeleri karşısında sessiz kalmamaya davet ediyoruz!

Normalleşme, bir ihanettir! Tehlikeli bir tuzaktır! Ve bu yola girenin de, propagandasını yapanın da, karşısında susanın da alnına sürülmüş bir utanç lekesidir! İşte bu yüzden, bugün hem Suriye devrimini gerçekleştirenlerin hem de bütün ümmetin, artık sesini yükseltmesinin zamanı gelmiştir. Topraklarımızın bir bölümünü gasp eden ve halkımızı öldürenlerle nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğini bize öğreten dinimizin temel ilkelerine sımsıkı sarıldıklarını ilan etmelidirler. Herkes sesini yükseltmeli, tasfiye ile normalleşme projelerine tüm kararlılık ve güçleriyle karşı çıkmalıdır. Zira bu büyük tehlike karşısında susmak, büyük bir cürümdür!

Biz, Allah’ın izniyle Yahudi varlığının sonunun yakın olduğuna inanıyoruz. Bu son, ancak samimi ve Rabbani bir liderin ve Allah rızasını kazanmayı ve O’nun hükmünü yeryüzünde ikame etmeyi amaçlayan sadık askerlerin eliyle vuku bulacaktır. Ve bu, yalnızca İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin sancağı altında gerçekleşecektir! Allah’ın emri tecelli edene kadar bilin ki hayat bir duruş savaşıdır. Bugün normalleşmenin karşısında durmayanları, tarih, asla silinmeyecek bir utançla (veya ihanetle) yargılayacaktır.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Devamını oku...

Uluslararası Para Fonu (IMF), Sömürgeci Kafirin Borçlu Ülkelerin İç Politikalarını Kontrol Etmek İçin Kullandığı Bir Enstrümandır

Uluslararası Para Fonu (IMF), 9 Temmuz 2025 Çarşamba günü Irak ekonomisinin büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. IMF Kurulu, Irak ile gerçekleştirdiği 4. Madde Konsültasyonları’nın tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada, vergilerin ve gümrük tarifelerinin artırılması yoluyla petrol dışı gelirlerin güçlendirilebileceğini ifade etti.

IMF ayrıca, vergi idaresinin güçlendirilmesinin yanı sıra gümrük vergileri ve üretim vergilerinin artırılmasına, kişisel gelir vergisinin (muafiyetlerin sınırlandırılmasını da içerecek şekilde) ıslah edilmesine ve orta vadede genel bir satış vergisi uygulanmasına imkân bulunduğuna dikkat çekti.

IMF, harcamalar konusunda ise kamu maaş yükünün azaltılması için kapsamlı reformlar önerdi. Bu reformların, yeni işe alımları kısıtlayarak ve personel sayısını zamanla azaltacak bir politika izleyerek yapılabileceğini belirtti.

Son olarak Fon, emeklilik sisteminde de acil bir reform çağrısı yaptı. Bu çerçevede, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve emeklilik maaşlarının hesaplanmasındaki oranların düşürülmesi tavsiye edildi.

İşte IMF’nin Irak hükümetine sunduğu reçete budur. Ve bu reçete, ülkenin iç işlerine yönelik küstahça bir müdahaleden ibarettir.

Ey Müslümanlar, ey Irak halkı! Ülkenizdeki ekonomik istikrarsızlık ve muazzam kaynaklarınıza rağmen artan yoksulluk artık bir sır değil. Bunun nedeni yerel rejimlerin, Amerika ve vekilleri aracılığıyla ülkenize göz diken diğer devletlerle kurdukları ilişkidir. Amerika, dolar, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi ulusötesi finans kuruluşları aracılığıyla ipleri elinde tutmaktadır. Amerika’nın mali yardımları bir siyaset aracı olarak kullandığı bir gerçektir. Görünüşte amaç, ihtiyaç sahibi ülkelere yardım elini uzatmaktır; ama aslında amaç, o ülkenin siyasi kararlarını kontrol altında tutmaktır.

Irak gibi devasa kaynaklara ve zenginliklere sahip bir ülkenin borçlanmaya mecbur kalması hem utanç verici hem de üzücüdür. Hem de nereden?! Ülkenin siyasetine, özellikle de iç politikasına domine etmek isteyen kesimden!

IMF Kurulu’nun vergi ve harç zammı dediği şey, reçete değil, apaçık emek soygunculuğudur! Ülkenin servetini talan ettiler. Amerika ile Avrupa ülkeleri, çaldıkları Müslüman halkların sefaleti üzerine kurulu saltanatlarında şatafat içinde yüzüyorlar. Müslüman halklar ise (çalınan servetleri yüzünden) yoksulluk ve fakru zaruret içindedir. MF gibi uluslararası finans kuruluşları da katlanan faiz gelirlerini güvence ve garanti altına alma derdindedir. Dahası, istihdam kısıtlamasından emeklilik yaşına kadar içişlerimize burnunu sokuyorlar!

Peki, bu Ruveybida (sefil/aşağılık) yöneticilerin geriye bir görüşü veya bir söz hakkı kalmış mıdır?!

Bu Ruveybida yöneticilerin dış politikası, kâfir efendilerine bağımlıdır. Siyasi ve ekonomik sistemleri de onlara dayatılmıştır. İç siyasetleri bile kontrole tabidir, onların inisiyatifine bırakılmamıştır. Bugün İslam ümmetinin içinde bulunduğu bu durum ne büyük bir onursuzluk ve ne büyük bir zillettir!

Ey Müslümanlar! Şunu kesin olarak bilin ki; bu sömürge kollarının kırılması, servetlerinizin size geri dönmesi ve kâfirin nüfuzunun topraklarınızdan sökülüp atılması, ancak Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın vaadi ve şanlı Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Raşidi Hilafet Devleti ile mümkündür. Hadi bu büyük farzı yerine getirmek için Hizb-ut Tahrir ile ciddi bir çalışmaya koyulun. Bu farz ki, size izzeti, kâfirlere ise aşağılanmayı getirecektir ve en önemlisi de Alemlerin Rabbinin rızasını kazandıracaktır.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْناً يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئاً وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER