Perşembe, 23 Zilhicce 1446 | 2025/06/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Gasıp Varlığın Cenin'deki Kurşunları: Ajan ve Hain Rejimlere Yönelik Aşağılayıcı Bir Mesaj ve Yüzlerine Vurulmuş Bir Şamardır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Gasıp Varlığın Cenin'deki Kurşunları: Ajan ve Hain Rejimlere Yönelik Aşağılayıcı Bir Mesaj ve Yüzlerine Vurulmuş Bir Şamardır!

Haber:

Masrawy web sitesi 21/05/2025 tarihinde ciddi bir olay hakkında şunları söyledi: İşgal ordusu, kampa yönelik 120 günden fazla süren saldırıların ardından insani durumu incelemek amacıyla işgal altındaki Batı Şeria'daki Cenin kampına resmi bir ziyarette bulundukları sırada yaklaşık 30 Arap ve yabancı ülke temsilcisinden oluşan diplomatik heyete ateş açtı. Heyette Mısır, Ürdün, Fas ve Avrupa ve Asya ülkelerinden büyükelçiler de bulunuyordu ve ateş açılmasının ardından kaçmak zorunda kaldılar. İşgalci, ziyaret önceden orduyla koordine edilmiş olmasına rağmen heyetin aktif bir çatışma bölgesine girdiğini ve ateşin uyarı amaçlı olduğunu iddia etti. Olay, uluslararası kınamaları ve işgalciden resmi açıklama taleplerini beraberinde getirdi.

Yorum:

Yahudi varlığının, aralarında Mısır ve Ürdün gibi büyük Arap ülkelerin büyükelçilerinin de bulunduğu 30 kişilik resmi diplomatik heyete ateş açıp bu kişilerin de yaralanmaktan korktukları için kaçmak ve sığınmak zorunda kalmaları, işgal ordusunun da haklı çıkarmaya çalıştığı gibi geçici bir kaza ya da sahada yaşanan yanlış bir anlaşılma olarak değerlendirilemez; bilakis bu, şu şekilde söylenen açık ve net bir mesajdır; sizler bir hiçsiniz, elçilikleriniz bir kurşuna bile denk değildir ve sizlere, silahsız Filistinlilere davrandığımız gibi davranacağız.

Bu, kasıtlı bir aşağılama ve Camp David ve Wadi Araba ile başlayıp, Oslo ve BAE, Suudi Arabistan ve Fas'ın normalleşmesiyle de son bulmayan aşağılık ve utanç verici anlaşmalara boyun eğen ve halklarını da bunlara boyun eğdiren rejimlere açıkça yöneltilmiş siyasi bir mesajdır. Ayrıca bu mesaj, bu varlığın sadece güçten anladığını ve onun, boyun eğme ve hizmet konumunda olanlara değil sadece kendisine denk konumda olanları saygı duyduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

İslam, kesinlikle bu diplomatik ziyaretleri onaylamadığı gibi işgalin temsilcilerinin meşruiyetini de tanımaz; ayrıca büyükelçiliklerin ve temsilciliklerin varlığına ve mübarek toprakları gasp eden düşmanla normal ilişkiler kurulmasına da razı olmaz. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: الْإِسْلَامُ يَعْلُوَ، وَلَا يُعْلَى عَلَيْهِİslam üstün olandır, ondan üstün olamaz.” O halde nasıl olur da bir Müslüman, Allah'ın ve Rasulü'nün düşmanının rızasını kazanmaya çalışabilir, dahası onun himayesinde güvenlik talep edebilir ve sonra da kendisine ateş açılmasını kınayabilir?

Cenin, Gazze ve Kudüs halkının kanı, enkazın ortasında fotoğraf çeken, sonra da ilk kurşunda kaçan büyükelçileri beklemiyor, bilakis büyükelçiliklerin emirleri ve uluslararası anlaşmalarla değil de akidesiyle hareket eden orduları bekliyor. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمَا لَكُمْ لاَ تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاء وَالْوِلْدَانِSize ne oldu da Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75] Dolayısıyla bu, bir diplomasiye değil, cihada yönelik Rabbani bir çağrı olduğu gibi genel ilişkiler turlarıyla değil, toprakları silahla kurtarmaya yönelik de bir çağrıdır.

121 gün önce Cenin kuşatması başladığında Mısır, Ürdün ve tüm bu ülkeler neredeydi? Evler yıkılıp çocukların ve yaşlıların kanları dökülürken bu elçilikler neredeydiler? Saldırıdan aylar sonra yapılan protokol ziyaretinin bir anlamı var mıdır? Belçika'nın kınamaları veya Yahudilerin iç soruşturmaları, ölüm makinesini durdurup mazlumlara adalet sağlayacak mı?

Gerçek şu ki bu rejimler, yalancı tanık rolünü oynuyorlar ve suça doğrudan ortak oluyorlar. Yahudi varlığıyla güvenlik koordinasyonu kuran, direnişe yardımın ulaşmasını engelleyen, orduların harekete geçmesini engelleyen ve Filistin'e yardım etmeyi düşünen herkese demir yumrukla vuran bir kimse, masum bir taraf olamaz. Filistin'de tekrarlanan katliamlar ve ümmetin onurunun aşağılanması, diplomatik zayıflığın veya koordinasyon eksikliğinin bir sonucu değil, bilakis ümmetin işlerini gözeten, onun kanını koruyan ve kutsallarını savunan İslam Devleti'nin yokluğunun bir sonucudur. Bu yüzden çözüm, daha fazla büyükelçi göndermek değil, bilakis işgalci varlığı kökünden söküp atması için orduları harekete geçirmektir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ وَأَخَذْتُمْ أَذْنَابَ الْبَقَرِ وَرَضِيتُمْ بِالزَّرْعِ وَتَرَكْتُمْ الْجِهَادَ سَلَّطَ اللهُ عَلَيْكُمْ ذُلّاً لَا يَنْزِعُهُ حَتَّى تَرْجِعُوا إِلَى دِينِكُمْ İyne yoluyla alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.” Dolayısıyla bugün gördüğümüz bu zillet, cihadı terk edip Birleşmiş Milletler'in sofralarına ve normalleşme ağıllarına bağlanmamızın bir sonucudur.

Ey Kinane askerleri: Artık Allah'ın çağrısına icabet edip toprakları ve kutsal yerleri kurtarmak için şerî vacibinizi yerine getirmenizin zamanı gelmedi mi?! Zira sizler, dökülen her Müslüman kanından, tecavüze uğrayan her bir özgür kadından, yetim kalan her bir çocuktan ve yıkılan her bir taştan Allah'ın huzurunda sorumlusunuz.

Cenin'de yaşananlar sadece diplomatik bir olay değil, bilakis Filistin'i satan rejimlerin yüzlerine atılan yeni bir şamar olduğu gibi bu rejimleri devirmesi ve Yahudileri kökünden söküp atarak mübarek toprakları onun pisliklerinden temizlemeye muktedir tek güç olan Raşidi Hilafeti kurmak amacıyla harekete geçmesi için de halkların yüzlerine bir haykırıştır. Ya İslam'ın gölgesinde özgürce yaşayacağız ya da işgalin ve ajanların ayakları altında rezil olmaya devam edeceğiz.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيّاً وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيراً

Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” [Nisa 75]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mahmud El-Leysî - Mısır

Devamını oku...

Yapay Din Üretimi ve Ona Meşruiyet Kazandırma Çabası!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Yapay Din Üretimi ve Ona Meşruiyet Kazandırma Çabası!

Haber:

Donald Trump, Şeyh Hamza Yusuf'u dini danışman olarak atadı. (5pillarsuk)

Yorum:

Trump yönetimi, kendisine bağlı Din Özgürlüğü Komisyonu'na Müslümanları atadı. Ancak bu İslam için bir zaferi değil, bilakis laik liberal hegemonyanın mevcut durumunu temizlemek ve onu korumak için Müslüman alimlerin planlı bir şekilde ele geçirilmesidir.

Tamamen açık olmamız gerekirse: Bu komisyon, seküler kapitalizmi kutsayan, İslam ülkelerine savaş açan ve Filistin'deki Yahudi varlığı gibi sömürgeciliği destekleyen devlete bağlı bürokratik bir organdır. "Alimler" olarak adlandırılanlardan herhangi birinin böyle bir rolü kabul etmesi, ümmetin siyasi beklentilerine ve fikri dürüstlüğüne ihanet etmek sayılır.

Bu komisyon tarafından formüle edilen “din özgürlüğü” çerçevesi, İslam, Hristiyanlık ve Yahudiliğin arasını eşit tutmaktadır; zira İslam’ı, kişisel inanç düzeyine indirgemektedir. Ancak İslam, sadece namaz ve ahlakla sınırlı bir din değildir; bilakis İslam, kapsamlı bir yaşam tarzı ve siyasi, ekonomik, içtimai ve yargı olarak mütekamil bir sistemdir. Dolayısıyla bu komisyona katılarak bu Müslümanlar, İslam'ın marjinalleştirilmesini, özel alana hasredilmesini ve akide ve nizam olarak doğasından ayrılmasını kabul etmiş oluyorlar.

Müslümanların Batı'ya katılımını çoğunlukla, İslami toplumu ve kimliğini korumak ya da hayatın her alanını yöneten ve küfrün fikir ve sistemlerine meydan okuyan bir din olarak İslam'ı yeniden tesis etmek için küresel çabalara katkıda bulunmak yerine, kurumları razı etmeye ya da küfrü en iyi şekilde uygulamanın yolları hakkında meşverette bulunmaya odaklandığını görmemiz utanç verici bir durumdur.

Batı'daki Müslümanların, bu atamaların zaferler değil, bilakis entegrasyon stratejileri olduğunu anlamaları gerekiyor. Bu Müslümanların statüsünü yükseltmek yoluyla rejim, onların kendisine karşı ayaklanmaları yerine kendi sistemine hizmet etmelerini garanti altına almaktadır. Böylece onları, ümmetten ayırmaya ve kurumun ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak tasarlanmış Amerikan İslami ulusal kimlik kısıtlamalarını kabul etmeye teşvik ediyorlar. Müslümanları, özellikle de samimi alimleri, bu suç ortaklığı rollerini reddetmeye ve İslam'ı kalkındırma projesine geri dönmeye davet ediyoruz: Bu ise laiklik çerçevesinde değil, aksine laikliğe alternatif olan net bir ideoloji çerçevesinde olmalıdır. Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak kapsamlı bir yönetim sistemi olarak İslam'ı yeniden tesis etmeye yönelik küresel çabaları desteklemek, ümmetimizin kimliğini, onurunu, vahdetini ve geleceğini korumanın ve Allah Azze ve Celle'nin emrettiği gibi bu dinin egemenliğini sağlamanın tek garantisidir.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

Müşrikler istemese bile dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.” [Saf 9]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...

Allah'ın Düşmanına Hoşgörülü Olup Hediyeler Yağdırırken Müslümanların Mallarını Saçıp Savuruyor Musunuz Ey Köle Yöneticiler?!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Allah'ın Düşmanına Hoşgörülü Olup Hediyeler Yağdırırken Müslümanların Mallarını Saçıp Savuruyor Musunuz Ey Köle Yöneticiler?!

ABD Başkanı Donald Trump, Cuma günü Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar'ı kapsayan Körfez turunu tamamladı ve tur sırasında ABD lehine 3 trilyon Doları aşan yatırım anlaşmaları imzalandığını ve ziyaret ettiği üç ülkede de benzeri görülmemiş resmi bir karşılama ile ağırlandığını açıkladı.

Böylece yöneticilerin, Allah düşmanı Trump'a gösterdikleri zillet ve aşağılanma dolu bir tur gerçekleşti; zira onu, kırmızı ve mor halılarla, hatta ülke semalarında jet uçaklarıyla sevilen bir kahraman gibi karşılayıp uğurladılar ve ülkenin erkek, kadın ve genç kızlardan oluşan prensleri ve maiyetindekileri onunla tokalaşmak ve önünde başlarını eğmek için topladılar ki bu, alındaki utanç verici bir sahneydi.

Sonra yatırım ve anlaşmalar adı altında, Müslümanların petrol, gaz ve geçim kaynaklarından çaldıkları milyarlarca Doları, bir kalem darbesiyle altın tepside ona sundular!

Gerçekten de bunlar, ümmetin acı bir sahneyi tattığı karanlık günlerdi; zira ümmet, Gazze'deki çocuklar açlık ve susuzluktan ölüp Sudan'ı kıtlığın vurduğu ve yoksulluğun neredeyse tüm Müslüman ülkeleri sardığı bir zamanda köle yöneticilerin, mallarını kendi katil ve en büyük düşmanı Trump için nasıl zayi ettiğini bizzat kendi gözleriyle görmüştür.

Ayrıca ümmet, Trump'ın yöneticileri bir zirvede toplayarak Amerika'nın yardımıyla Gazze, Şam, Yemen ve Lübnan'da bir buçuk yıldan fazla bir süredir halkımızın kanını döken ve Ortadoğu haritasını değiştirmek için daha fazlasını yapacağına dair tehditlerde bulunan gaspçı Yahudi varlığıyla hiç çekinmeden normalleşme çağrısında bulunduğuna tanık oldu! Dahası onların gözlerinin önünde, sanki Gazze Haşim sahipsiz bir toprak parçasıymış gibi oraya sahip olup kendi yatırım projesine dönüştürme hırsını ve hayallerini de tekrarladı!

Yine Trump, Suriye'nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşıp onu, Suriye'den yaptırımların kaldırılmasını sağlamak için Yahudi varlığıyla normalleşmeye ve terörist olarak adlandırdığı mücahitlerle savaşmaya çağırmayı da ihmal etmedi!

Gerçekten de bu tur, Müslümanların başındaki yöneticilerin zilletine, aşağılanmışlığına ve suçlarına tanık olmuş ve onların ümmet için ne kadar büyük bir felaket olduğunu ortaya çıkarmış ve onların düşmanlarının dostu olduklarına ve ümmetin kaygıları, özlemleri ve umutlarıyla hiçbir ilgisi olmadığına dair kanaati pekiştirmiştir. Nasıl olmasın ki; zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَAllah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” [Mümtehine 9]Gerçekten ümmet, yöneticilerin tahtlarını yıkıp onları sırtının arkasına atana kadar asla huzur bulmayacaktır.

Bizi teselli eden ve nefislerimize umut veren şey ise, Allah'ın değişmeyecek olan sünnetidir ki bu da günlerin, insanlar arasında dönüp durması, وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helak etmek ister.” [Al-i İmran 141] Ve yarattıklarının arasındaki işleri altüst etmesidir; لِّيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَن بَيِّنَةٍ وَيَحْيَى مَنْ حَيَّ عَن بَيِّنَةٍ(Fakat Allah), helak olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helak olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı).” [Enfal 42]Hatta Allah'ın yardımı geldiğinde, hak olan, ayın on dördü gibi apaçık ortaya çıkacak ve bütün yüzler ifşa olup bütün maskeler düştükten ve tüm gerekçeler çöktükten sonra, artık hainlere ve korkaklara bir yer kalmayacak ve şüphesiz Allah'ın yardımı gelecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Kadınlar, Hilafet Olmadan Asla Tam Olarak Potansiyellerini Gerçekleştirme İmkânı Bulamayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Kadınlar, Hilafet Olmadan Asla Tam Olarak Potansiyellerini Gerçekleştirme İmkânı Bulamayacaktır!

Haber:

Günlük Sabah Gazetesi, Kadın ve Demokrasi Derneği Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan'ın iş piyasasında kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığı ele aldığı bir konuşma yaptığını bildirdi.Özellikle başörtülü Müslüman kadınların durumundan endişe duyduğunu ifade etti ve onları Fransa ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ayrımcılığa maruz kalan Müslüman kadınlarla karşılaştırdı.

İstanbul'daki İbn Haldun Üniversitesi'nde düzenlenen “İnanma Hakkı ve Çalışma Hakkı: İş Yerinde Kadınların Dini Özgürlüğü” başlıklı üst düzey bir etkinlikte konuştuğu sırada, Türkiye'deki darbe döneminde yaşanan dışlanmayla ilgili kişisel deneyimlerini anlattı; zira bu dönemde, başörtüsü takmak, gerek özel sektörde gerekse diğer sektörlerde birçok kadının eğitim ve istihdamının önünde bir engel teşkil etmekteydi. Ve şöyle dedi: “İmanımız, kimliğimizin temel bir parçası olduğu gibi, onu ifade etme hakkımız da öyledir.” Ancak hala nitelikli kadınların sırf başörtüsü taktıkları için iş fırsatlarından mahrum bırakıldıklarını görüyoruz.Sadece 18 yaşından büyüklerin inanç özgürlüğüne sahip olması gerektiği fikri sadece saçma değil, aynı zamanda büyük bir adaletsizliktir. Müslüman kadınların marjinalleştirilmesini daha geniş kapsamlı bir “kimlik savaşının” parçası olarak nitelendirdi ve akademisyenleri, kurumları ve sivil toplumu insan haklarına yönelik kapsayıcı ve bütüncül bir yaklaşım benimsemeye çağırdı. Ve şöyle dedi: “Mesele sadece dini kimlikle sınırlı değil, bilakis var olma, yaşama, çalışma ve onurlu muamele görme hakkı ile de ilgilidir.” Ve şöyle ekledi: “Farklılıklarımızla zenginleşen, hoşgörüyle güzelleşen, eşitlik ve adaletin temel alındığı bir dünya için haklarımıza sahip çıkacak ve mücadeleyi sürdüreceğiz.”

Yorum:

Bu, Müslüman kadınların başörtüsü taktıkları için cezalandırılmasının zulmüne işaret etse de, bu konudaki çözümler ve hesap sorma çağrıları, Müslüman kadınların İslami kimliklerini ifade etme hakkını güvence altına almaya yönelik doğru bir yaklaşımla bağdaşmamaktadır.

İbn Haldun Üniversitesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen bu etkinlikte, akademisyenler, öğrenciler ve sivil toplum temsilcileri bir araya gelerek, kadınların din özgürlüğü ve iş hayatı arasında denge kurarken karşılaştıkları zorlukları ele almıştır.Forum, tüm kadınların dini kimliklerine bakılmaksızın inanç özgürlüğünün ve eşit çalışma hakkının korunmasını sağlamak için kurumsal reformlar ve kültürel dönüşüm çağrısında bulunmuştur.

Ancak soruna neden olan ideolojinin kendisinden çözüm talep etmek ve onu desteklemek, kısa vadeli ve faydasız bir yaklaşımdır.

Fransa'nın Müslüman kadınları suçlu ilan etmesi uluslararası hukukta tartışmasız bir konudur; zira bu, kadınların zulümden korunması olarak görülüyor.Oysa korunan değerlerin ve ilkelerin temelinin, İslami ibadetlerle hiçbir ilgisi yoktur.Bilakis çıkar ve menfaat, tüm dünya ülkelerinin, hatta Müslümanların başındaki kukla liderlerin bile, seküler gündemlerinde ibadet ettikleri iki gerçek faktördür.

Uluslararası yasaların, Müslüman kadın ve çocukların toplu katliamlarına nasıl destek verdiğini görüyoruz; o halde İslam'ın kıyafet kurallarını korumaları konusunda onlara nasıl güvenebiliriz ki?

İslam'ın mevcut olmayan doğru yönetim sistemi olan Hilafet sistemi uzun zamandır beklenen bir durumdur; Müslüman kadınların ilerlemesini korumak ve yeteneklerini geliştirmek amacıyla çalışmak için çağrımız sadece bu olmalıdır.

Sümeyye, Avrupa'daki araştırmalardan bahsederken, birçok Müslüman kadının karşılaştığı verilere ve gerçekliğe işaret etti, örneğin:başörtüsü takan bir kadının fotoğrafının bulunduğu özgeçmişlerin, geri dönüş alma olasılığı %65'ten daha az değildir.

Ayrıca başörtüsü takan kadınların kariyer olanaklarını sınırlayan ayrımcılığa maruz kalma olasılığı %30 ila %40 daha fazladır.Bunun “sadece bireysel kariyerlere zarar vermekle kalmayıp, toplumun kadınların yeteneklerinden ve katkılarından mahrum kalmasına da” yol açtığına işaret etti. Ve şöyle ekledi: “Kadınlar dinleri ile iş hakları arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında, bunun bedelini tüm toplum ödemektedir.”

"Tarafsızlık" ya da "profesyonellik" terimlerinin ardındaki gizli ayrımcılığın, ayrımcılık olmaya devam ettiğini düşünmektedir.

Ancak rejimden, mevcut sözde kadınların güçlendirilmesi gündemini ortadan kaldırmasını talep etmezse, Müslüman kadınların inançları nedeniyle dünya çapında ve süresiz olarak cezalandırılması beklenebilir.

إِن تُبْدُوا شَيْئاً أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً

Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de şurası muhakkak ki Allah her şeyi bilmektedir.” [Ahzab 54]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

İmrane Muhammed

Devamını oku...

Eğer Hain Yöneticilerimiz Olmasaydı, Bizler De Aşağılanmazdık!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Eğer Hain Yöneticilerimiz Olmasaydı, Bizler De Aşağılanmazdık!

Haber:

Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti, tüm Ortadoğu'yu altüst etti (Mekameleen TV)

Yorum:

Trump'ın Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'a yaptığı ziyaretiyle birlikte ABD'nin Arap bölgesine yönelik hamlesi ve bunun akabinde ABD'nin şemsiyesi altında Bağdat'ta düzenlenen Arap Birliği zirvesi ve zirvenin kapanış bildirisinde Arap kararlarının birleştirilmesini içeren siyasi ve ekonomik projeler çağrısı siyasi görünmektedir. Ekonomik olana gelince; Arap bölgesini tek bir pazar haline getirmek, Yahudi varlığının da katılımıyla Büyük Ortadoğu Projesi'ni yeniden canlandırmak, bazı Arap ülkelerinde istikrarı sağlamak ve Libya, Sudan ve Yemen gibi ülkelerdeki çatışmaları Amerika'nın lehine sona erdirmek ve geri kalanları da boyun eğdirmektir.Yukarıda belirtilenlere ek olarak, Türkiye'nin güneyinde, Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'nin doğusunda Türkiye'nin Kürdistan İşçi Partisi'ne ilişkin tedbirleri ve bu bölgede istikrarı sağlamak için Kürdistan İşçi Partisi'nin nüfuzunu sınırlandırmak, onu siyasi bir partiye dönüştürmek, silahsızlandırmak ve Türkiye, Şam ve Irak'taki hareketlerini sona erdirmek amacıyla ABD'nin imaları ve emirleriyle desteklenmesi, eski Irak Dışişleri ve Maliye Bakanı Hoşyar Zebari'nin açıklamaları yoluyla Irak'taki Kürtler arasında endişe yaratan yeni durumun gerçeği, Kürdistan Demokratik Partisi için korkutucu bir mesaj olmuştur;hayır, bilakis eski milletvekili Şengali, bir televizyon kanalına verdiği röportajda Irak'ın büyük bir değişimin eşiğinde olduğunu ve özerkliğin sona ereceğini açıklamıştır.

İran, Amerika ile nükleer müzakereler meselesi ve Trump'ın müzakerelerin uzun süreceğini açıklamasına gelince; Trump'ın gelecekte İran'a bölgede yeni bir rol vermeyi planladığını göstermektedir.Tüm bu Amerikan hamlesi, Avrupa, Çin, Rusya, Meksika ve Kanada'ya karşı ticaret dengelerini Amerika'nın lehine değiştirmek için bir dizi gümrük paketini açıklamadaki başarısızlığının ardından geldi ve Trump'ın istediğini elde edemediğini, hayır bilakis bazı şeylerin iç ve dış düzeyde tersine döndüğünü ortaya koymaktadır.Bu nedenle boyun eğen ve aşağılık yöneticileri olan Arap bölgesine yöneldi ve halkının önünde elde ettiği şeylerle bir zafer kazandı; zira üç trilyondan fazla para, hediyeler ve sözleşmelerle geri döndü ve bu, Amerika'ya dünya önünde medya gücü kazandırdı. Tüm bunlar ise, Amerika'nın, Orta Doğu'nun pazarları ve satış noktaları üzerinde siyasi ve ekonomik hakimiyet kurmak için planladığı büyük bir projenin parçası gibi görünüyor; bunu ise İran'ı bölgeden uzaklaştırdıktan sonra doğrudan kolları olan Türkiye ve Suudi Arabistan aracılığıyla yapmıştır; belki de İran için Çin'in İpek Yolu hayallerini sona erdirmek için Ortadoğu'da yeni bir rol hazırlıyor olabilir. ABD ile İran arasındaki müzakereler ve bunların devam etmesi ise, Avrupa'yı sıkıştırmak ve belki de Çin'e yönelik başka önlemler almak içindir.

Ey Müslümanlar: Sizin göğsünüze çöreklenen yöneticileriniz, İslam'ın otoritesini yeniden tesis etmek için çalışan sadık evlatlarınızı zulümle bastırarak kalkınmanızı engellemesi ve ümmetin ekonomik ve insani kaynaklarını, dünyada yolsuzluğun ve zulmün yayılmasının başlıca nedeni olan sömürgecinin çıkarları için kullanması olmamış olmasaydı, tüm bunlar asla gerçekleşmezdi.

Ey Müslümanlar: Sizin ve sizden sonra gelen insanlık için, İslam'ın hükmünü ikame etmek için İslam'ı taşımaktan ve laikliği ve onun çürümüş kapitalist sistemi ortadan kaldırmaktan başka bir çözüm yoktur; şüphesiz Allah, sizin yardımcınızdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Muhammed Hamdânî – Irak

Devamını oku...

Tiran Rahman'ın Hapishaneleri Tacikistan Müslümanları İçin Dini Medreselere Dönüştü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tiran Rahman'ın Hapishaneleri Tacikistan Müslümanları İçin Dini Medreselere Dönüştü!

Haber:

2 Mayıs'ta Radio Liberty haber ajansı, içinde şu ifadelerin geçtiği bir makale yayınladı: “Tacikistan, aşırılık suçlamasıyla hüküm giymiş mahkumların rehabilitasyonu ve topluma entegre edilmesi için bir program başlattı. Bunun zarureti, bu suçlamalarla mahkûm olanların sayısının çokluğu ile açıklanabilir. Ancak uygulamada görüldüğü gibi, bu suçlardan dolayı hapis cezasına çarptırılanların çoğu, hapse girmeden önce toplum için bir tehdit oluşturmuyordu.

Resmi belgelere göre, programın amacı aşırılık suçundan hüküm giymiş kişileri “tamamen toplumsal yaşama” döndürmektir.Bu gayeyi gerçekleştirmek için program, ıslah kurumlarında psikolojik danışmanlıktan mesleki atölye çalışmalarına, kültürel etkinliklere ve hapishanelerde psikoloji derslerine kadar bir dizi faaliyet sunmayı planlamaktadır.

Beş yıl sürecek bu girişimin bütçesi yaklaşık 3,6 milyon Dolardır.Bu projenin, devlet hazinesinden ve bağışçılardan gelen fonlar da dahil olmak üzere bütçe dışı kaynaklardan finanse edileceği söyleniyor.

Tacikistan'ın ceza infaz kurumu genel müdürlüğü, programın “mahkumların yıkıcı inançlarından kurtulmalarına ve topluma geri dönmeye hazırlanmalarına yardımcı olacağını” açıkladı.”

Yorum:

Tiran Rahman'ın baskıcı rejimi, ülkedeki Müslümanları inançlarından uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyor.İster özel hayatta isterse toplumda olsun İslam'ın herhangi bir tezahürüne, yazılı veya yazılı olmayan bir yasak vardır.Örneğin kadınların başörtüsü takması yasaklanmış olup ağır para cezalarıyla tehdit edilmekte, gençlerin camilere gitmesi kısıtlanmakta, sakalları kesilmekte, dahası ev ev dolaşarak çocuklarının hangi İslamcı gruba mensup olduklarını ve hangi dini kitapları okuduklarını sormaktadırlar!

Bugün insanlar aşırılıkçılar ve radikalcilerden bahsederken, Müslümanları, yıkıcı inançlarla ise İslam'ı kastediyorlar.Tiran Rahman'ın koyduğu kanunları ihlal edenler hapse atılıyor.Allah'ı ve İslam'ı seven muhlis Müslümanlar, davet taşıyıcıları ve dinden uzak sıradan insanlar bile hapsediliyor.Modern asrın Firavunu Rahman, aktif Müslümanları toplumdan izole ederek ve onları parmaklıklar arkasına atarak zafer kazanabileceğini ve İslam'ın yayılmasını durdurabileceğini sandı ama bunun tam tersi oldu; zira hapishaneleri, davet taşıyıcılarının kampanya merkezi ve rejimin zulmüne maruz kalan insanlara İslam'ı öğretme yeri haline gelmiştir; hatta suçlular bile İslam'dan ve Müslümanlardan etkilenmeye başlamıştır.

Son birkaç yılda yetkililer, sosyal medyada İslami içeriklere ilgi duydukları veya zararsız yorumlar yaptıkları için aşırıcılıkla suçladıkları birçok kişiyi hapse attılar.Nitekim sadece dünya işleriyle meşgul olan, din ve ülkenin sorunları hakkında düşünmeye vakti olmayanların, İslam'ı incelemek ve hayatın sorunlarına uygun çözümler bulmak için bolca vakitleri olduğu ortaya çıkmıştır.

Ayrıca makalede şöyle geçmiştir: “Yeni mahkumlar birkaç gün içinde, “kendi ideolojilerine bağlı aşırılık yanlısı” mahkumların konuşmalarını dinlemeye başladı; bu ise İsminin açıklanmasını istemeyen Azatek Asya muhabirinin söylediği gibi "kolonilerin yakın iletişimi ve aşırı kalabalığın bir sonucudur.Bu görüşe, insan hakları ve cezaevi reformu uzmanı ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde Uluslararası Cezaevi Reform (PRI) Ofisi Direktörü olan Azamat Şambilov da katılıyor. Zira Şambilov, “Özellikle mahkumlar arasında zayıf gruplarda olmak üzere cezaevlerinde aşırılığın, yaygın olarak görülen küresel bir olgu olduğunu” söylüyor.Hapishaneler giderek “aşırıcılığın kuluçka merkezlerine” dönüşüyor.Bu kişiler desteklenmezse, karizmatik militanların kolay bir hedefi haline gelirler.

Rejim, Firavun Rahman'ın istediği gibi insanları dinden uzaklaştırmak için her türlü çabayı göstermesine rağmen, hapishanelerdeki Müslümanlar, İslam'ı derinlemesine incelemeye, Kuran-ı Kerim'i ezberlemeye başlıyorlar ve Arapça ve fıkıh konusunda uzmanlaşıyorlar.Nitekim tiran rejim, İslam ve Müslümanlarla her savaştığında, İslam ve Müslümanların gücü bir o kadar artmış, şerrin gerçekliğini fark etmişler ve İslam'ı hayatın gerçekliği haline getirmeye çalışmışlardır.

Allahu Teala Kerim Kitabı’nda şöyle buyurmuştur:وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَHatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Eldar Hamzin

Devamını oku...

Kargil ve Keşmir İhanetinin Mimarlarına Verilen Sahte Kahramanlık Madalyaları!

Pakistan Başbakanlık Ofisi, 20 Mayıs 2025 Salı günü yaptığı açıklamada, Pakistan Genelkurmay Başkanı Asım Munir’in Mareşal rütbesine terfi ettirildiğini bildirdi. Bu karar, neredeyse 60 yıl sonra ilk kez bir generalin bu rütbeye terfi ettirilmesi anlamına geliyor.

Başbakanlık Ofisi tarafından yapılan açıklamada, Hindistan ile yaşanan askeri sürtüşme sırasında gösterdiği “cesur liderlik” ve “üst düzey stratejik başarı” nedeniyle Munir’in terfi ettirildiği bildirildi. Karar, Başbakan Şahbaz Şerif başkanlığında toplanan federal kabine tarafından da onaylandı.

Bir güvenlik yetkilisi, “Mareşal” rütbesinin, olağanüstü askeri liderlik ve “savaş dönemindeki büyük başarılar” için verilen onursal beş yıldızlı bir unvan olduğunu belirtti.

Birincisi: Gerçek zaferin mimarları, Pakistan Hava Kuvvetleri’nin şahinleri ve cephedeki kahraman askerlerimizdir.

Terfi ve nişanı gerçekten hak edenler, Allah’ın ve Müslümanların düşmanı olan küstah Hindu devletini yerle bir eden Pakistan Hava Kuvvetleri pilotlarıdır. Zaferi zayi eden, sadece müdafaayla yetinen, ileriye dönük bir atılım gerçekleştiremeyen, Beyaz Saray’daki efendisinin ilk emriyle hücumu durduranlar ise tarihin altın fırsatını çarçur etmenin suç ortaklarıdır. Askerî ve siyasî liderliğin görevi, Amerika’dan gelen bir telefonla geri çekilmek değil, zaferin eşiğindeyken savaşı durdurmak hiç değil, Hindistan’ı Keşmir’den çekilmeye zorlamak ve su anlaşmasının önceki şartlarına dönülmesini sağlamaktı!

Nasıl ki Pervez Müşerref ve Navaz Şerif, 1999 yılında Kargil’de kazanılan stratejik zaferi, Amerika’nın buyruğuyla geri çekilerek zayi etmişse, bugün de aynı senaryo tekrar ediyor. Savaş meydanında kazanılan zafer, masada ve yabancı talimatlarla çarçur ediliyor!

İkincisi: Bugün yaşananlar, dünkü ihanetin aynısı!

Pakistan ordu yönetimi, Mısır ordusunun bir zamanlar Bar Lev Hattı’nı nasıl yarıp geçtiğini, böylece Yahudi varlığının “yenilmezlik” efsanesini tuzla buz ettiğini pekâlâ çok iyi biliyor. Bugün de Modi Hindistan ordusunun yenilmezliğiyle övünüyor. Ancak o dönemdeki Mısır liderliği, elde edilen zaferi daha büyük bir zafere dönüştürme becerisi gösterememiş, ilerleyişi durdurmuş, sonrasında o hain Camp David Anlaşması imzalanmıştı! Ancak aradaki fark şudur ki, dönemin Mısır Genelkurmay Başkanı General Saad El-Şazli, teslim olmayı kabul etmemiş, dik durmuştu. Onurlu bir duruş sergileyerek, siyasetçilerin ve üst rütbelilerin zaferi nasıl çöpe attığını yüzlerine vurmuştu. Ve sadece Süveyş Kanalı’nın geçilmesini tam bir zafer gibi göstermek isteyen anlayışı şiddetle reddetmişti. Bugünse Pakistan askeri yönetimi, sadece zaferi heba etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu zaferi de sahipleniyor ve fırsatları çöpe atanları onursal terfilerle ödüllendiriyor! Yoksa bu ateşkes, Hindistan’ın Keşmir işgalini resmileştirecek yeni bir ihanet belgesinin habercisi mi? Pakistan versiyonu bir Camp David veya Oslo’ya mı tanık olacağız?

Üçüncüsü: Askerlerin kanıyla kazanılan zaferi, masa başında sahiplenen bir liderlik!

Nasıl ki Mısır her yıl, Mübarek Toprağın ihanetiyle yüzleşmeden “kısmi bir zaferi” kutluyorsa, Pakistan’ın bugünkü yönetimi de benzer bir aymazlıkla, gerçek kahramanlar olan gökyüzünün şahinleri ile yeryüzünün aslanlarını unutup, başarısızlıkla anılanların göğsüne madalyalar takıyor, Daha da vahimi, bu komuta kademesi, ‘ABD’nin kirli operasyonlarını yönetmek’ gibi itiraflarını unutup kahramanlık taslıyor! Oysa değişen ne? Keşmir hala işgal altında, Hindistan hâlâ İndus Nehri Antlaşması’nı askıya almış durumda. Peki generaller ne yapıyorlar? Kendilerine madalya takmakla meşguller!

أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ“Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!” [Ankebut 4]

Dördüncüsü: Ey Pakistan silahlı kuvvetlerinin şahinleri ve aslanları!


Kazandığınız zaferi çalmalarına müsaade etmeyin.

Ey Pakistan’ın kükreyen aslanları! Kanatlarınızla gökyüzünü, pençelerinizle cepheyi fethettiniz! Komutanlarınızın bu zaferinizi çalmalarına veya Amerikan zillet pazarında satmalarına asla izin vermeyin! Artık bu siyasi ve askeri kadroyu, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet projesini taşıyan samimi parti Hizb-ut Tahrir ile değiştirmenin zamanı gelmiştir. Hizb-ut Tahrir, sizi Keşmir ve Filistin’in kurtuluşuna, Hindistan’ın fethine ulaştıracaktır. Modi, Trump, Şahbaz ve Munir’in kazanç sağladığı alçaltıcı bir ateşkese değil!

Ey Pakistan silahlı kuvvetlerinin samimi neferleri! Bilin ki, bu ihanet çetesine sessiz kaldığınız her gün, Keşmir’e bir darbe daha inecek, Filistin bir katliam daha yaşayacak, ümmetiniz bir ihanet daha yiyecektir! O halde harekete geçin ki bu dünyada izzete, ahirette ise Allah’ın rızasına nail olasınız.

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ“De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” [Tevbe 105]

Devamını oku...

İngiliz Yetkilinin Özbekistan’a Yaptığı Ziyaretin Arkasındaki Saikler ve Amaçlar

13 Mayıs 2025’te Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı Devlet Bakanı Lord Coker, Özbekistan’a resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret, yeni İngiliz hükümetinden bir yetkilinin Özbekistan’a yaptığı ilk resmi ziyaret olması hasebiyle önem arz etmektedir. Ziyaret sırasında İngiliz Bakan, Savunma Bakan Yardımcısı Karşiyev ve Ulusal Muhafızlar Komutanı Curaev gibi üst düzey askeri yetkililerle görüştü! Görüşmelerde, iki ülke arasında savunma işbirliğinin güçlendirilmesi konuları masaya yatırıldı. Lord Coker, Özbekistan Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde bir konuşma yaptı. Bu konuşma, bir İngiliz Savunma Bakanının bu akademide konuşma yapması bakımından bir ilktir.

Bu ziyaret her ne kadar “iş birliği” olarak lanse edilse de, siyasi bilince sahip olan herkes, bunun arkasında İngiltere’nin sömürgeci çıkarlarının ve hedeflerinin olduğunu kolayca fark edebilir. Bilindiği üzere, İngiliz sömürge politikasının temel stratejilerinden biri, kendisine ebediyen sadık kadrolar yetiştirmektir. İngiltere Savunma Bakanı’nın Özbekistan Askerî Akademisi’ne yaptığı ziyaret, sembolik bir jestten çok daha fazlasını ifade ediyor. Nitekim Kun.uz’un 17 Mart 2018 tarihli haberinde, Ocak 2018’de İngiliz tarafınca imzalanan askerî iş birliği planının uygulanmasının, iki devlet arasındaki uluslararası askerî iş birliğinin temel dayanağı olacağı açıkça beyan edilmiştir. Haberde planın, çeşitli askerî iş birliği alanlarında tecrübe paylaşımını, Özbek askerî personelinin Birleşik Krallık’taki yüksek askerî eğitim kurumlarında eğitimini, İngiliz askerî uzmanlarının Özbekistan’daki askerî eğitim kurumlarında eğitim faaliyetlerine katılımını, ortak tatbikatlar ile eğitim programlarının yanı sıra askerî tıp alanında bilgi ve tecrübe paylaşımını da kapsadığı” belirtilmiştir.

Bu tür raporlar ışığında, İngiliz Savunma Bakanı’nın Özbekistan’a yaptığı ziyaretin asıl amacını anlamak zor değildir. Günümüzde Özbekistan emperyalist güçlerin iştahını kabartan ve geri dönülmez bir nüfuz savaşına dönüşen jeostratejik bir cephe halini gelmiştir! Böylesi bir ortamda İngiltere’nin klasik politikaları uyarınca doğal olarak kendi payına düşeni almaya çalışması kaçınılmazdır. Bu nedenle Lord Coker’in ziyareti, “Biz de bu büyük oyunun içindeyiz.” şeklinde yorumlanabilir.

Britanya, dünya çapında nüfuzunu yaymaya çalışan en büyük sömürgeci ülkelerden biridir. İslam ve Müslümanların en azılı düşmanı olan bu ülke, Osmanlı Hilafetini yıkmış, İslam ümmetini parçalamış, kalbine hançer saplamış ve Filistin’e gaspçı Yahudi varlığını yerleştirmiştir. 1917-1924 yılları arasında İngiltere, İslam coğrafyasında Araplarla Türkler arasına fitne tohumları ekmiş ve Osmanlı Hilafetini yıkmak için var gücüyle çalışmıştır. İngiltere, Müslüman ülkeleri bölmekle kalmamış, başlarına kukla yönetimler getirmiş, yapay sınırlar çizmiş ve ümmeti parçalara ayırmıştır. Bu kalleş politika hâlâ yürürlüktedir; zira ümmet hâlâ devletsiz ve çobansızdır!

İngiltere, Mübarek Toprak Filistin’i gaspçı Yahudilere teslim etmekle kalmadı, 19 aydır Gazze ve tüm Filistin’de işlenen vahşi katliamların da en büyük destekçilerinden biridir. Ümmetin üzerine kara bir bulut gibi çöken bu yöneticiler, sömürgeci güçlerin menfaatlerine kulluk ederek saltanatlarını sürdürme derdindeler. Ne yaparlarsa yapsınlar, kâfirler onları hiçbir zaman kendilerinden görmeyeceklerdir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ bu durumu Kuran’da Müslümanlara şu buyruklarıyla hatırlatmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.” [Ali İmran 118]

وَلَنْ تَرْضَى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır” [Bakara 120]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER