Salı, 03 Recep 1447 | 2025/12/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Körfezin Zenginliği ve Ümmetin Acısı!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Körfezin Zenginliği ve Ümmetin Acısı!

Körfez ülkeleri petrol ve doğalgazdan elde ettikleri muazzam zenginliklerin tadını çıkarırken, İslam ümmetinden geniş halk kitleleri açlık, savaşlar ve yoksuluktan muzdarip!

Bir dünyada iki zıt manzara bir arada cereyan etmektedir: Burada aşırı zenginlik, orada ise ölümcül yoksulluk; bir tarafta mideleri tıka basa dolu halklar, diğer tarafta ise çöpte ekmek kırıntısı arayan halklar!

İki taraf arasındaki uçurum coğrafi konumdan değil, aksine siyasi kararlardan, Batı'ya bağımlılıktan ve işlerin dizginlerini elinde tutanların önceliklerinden kaynaklanmaktadır.

Tek bir ümmetin içinde, refah ve bolluk içerisinde yaşayan yöneticiler ile ezilen halklar arasındaki uçurumun giderek genişlediğini görmek acı vericidir; zira milyarlarca paralar, Müslümanlara hiçbir fayda sağlamayan anlaşmalarda heder edilirken, Yemen, Suriye, Gazze, Orta Afrika ve Asya'daki milyonlarca Müslüman, insanlık dışı koşullarda bir yaşama katlanmaktadırlar!

Burada şu önemli soru ortaya çıkıyor: Bu servet nasıl yönetiliyor? Kimin çıkarına yönlendiriliyor? Ve neden ümmete ve onun vahdetini ve akidesini birleştiren projesine karşı görevinden uzaklaştırıldı?

İnkar edilemez gerçek şu ki, Körfez ülkelerindeki zenginlik, çıkarları Batı'yla bağlantılı olan rejimlerin eline geçmiştir; hatta yöneticiler, kendi halklarının çıkarlarını korumaktan daha çok başkalarının çıkarlarını koruyan ajanlar gibi görünmektedir.

Körfez rejimlerini Batı'ya bağlayan siyasi bağımlılık, ekonomik kararı, ümmetin ihtiyacından kaynaklanmayan ve onun özlemlerini yansıtmayan dış kararın bir parçası haline getirmiştir; böylece fabrikalar kurabilecek, tarımı canlandırabilecek ve ümmetin yeniden kalkınmasını destekleyebilecek olan servetler, Müslümanların alıcıdan başka bir rolünün olmadığı uluslararası bir oyunda denge ve yatıştırma araçlarına dönüşmüştür.

Sorun şu ki bu zenginlikler tüm Müslümanlara ait olan “hazineler" zihniyetiyle değil de, "özel mülkiyet" zihniyetiyle yönetilmektedir; zira suçlu bir klik bunları, kendi zevkleri ile İslam'ın ve Müslümanların düşmanı olan Batı ülkelerine verilen hibeler arasında darmadağın etmekte, böylece bu zenginlikler, şehirlerimizin bombalandığı ve masum insanların öldürüldüğü teçhizat ve uçaklara dönüşmektedir!

Artık ümmetin bilincini yeniden kazanmasının ve zenginliklerinin geçici bir yöneticinin ya da Müslümanların çektiği acılardan uzak, fildişi kulelerinde yaşayan hırsızlardan oluşan bir kliğin mülkü olmadığını anlamasının zamanı gelmiştir.

Petrol, doğalgaz, altın ve diğer kaynaklar Batı'ya bahşedilecek hazineler olmadığı gibi yöneticilerin saraylarında ve onların anlaşmalarında heder edilecek varlıklar da değildir; bilakis bunlar, tüm ümmetin hakkı olup Allah'ın yöneticilerden önce halklara yüklediği bir emanettir. Kendi gücünün farkına varıp korku zincirlerini kırarak servetin adil bir şekilde dağıtılmasını talep ettiklerinde halkların görevi, tiranların ellerini titretmek ve çalınan paraları sahiplerine iade etmektir. Tüm ümmet şunu bilsin ki, kalkınma, dışarıdan gelen hibelerle veya Batı'nın vaatleriyle gerçekleşmez, aksine halklar sözlerini söyleyip haklarını çekip aldıklarında gerçekleşir. Her bir Müslüman üzerine düşeni yapsın; çünkü malını tiranların eline bırakan bir ümmet geleceğini kaybederken servetlerini geri alan bir ümmet ise milletler arasındaki izzetini ve konumunu geri kazanır; bu ise ancak Müslümanların devleti olan İslam Devleti'nin geri dönüşüyle gerçekleşebilir. O halde dünyada ve ahirette izzetiniz ve onurunuz için İslam Devleti'ni kurmak amacıyla ciddiyetle çalışın.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Suriye'ye Yönelik Sezar Yasası'nın Yürürlükten Kaldırılması… Önce Amerikan Çıkarları

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Suriye'ye Yönelik Sezar Yasası'nın Yürürlükten Kaldırılması… Önce Amerikan Çıkarları

Haber:

19/12/2025 Cuma günü ABD Başkanı Donald Trump, Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı imzalayarak Suriye'ye uygulanan Sezar Yasası yaptırımlarını resmen kaldırdı.

Yorum:

Amerika Birleşik Devletleri, suçlu Esad rejimi veya Suriye'deki herhangi bir kuruluş veya kurumla tüm ekonomik ve mali ilişkilerin yasaklandığı ağır ekonomik yaptırımları içeren Sezar Yasası'nı 2019 yılında yürürlüğe koymuş ve bu yaptırımların rejimin Suriye halkına karşı işlediği suçlara yanıt çerçevesinde geldiğini iddia etmişti.

Gerçek şu ki, despot rejimlere yönelik uygulanan yaptırımların sadece halka zarar verdiğini, bu rejimlerin başında olanlara zarar vermediğini veya onların servetlerini sınırlamadığını, çünkü onların, ticaretlerini sürdürmek ve halktan çaldıkları parayı dolaşıma sokmak için gerekli araçlar ve çıkış yollarından başka bir şey olmadıklarını bilinçli bir takipçinin bildiği gibi Amerika da bilmektedir.Ancak Amerika, suçlu rejime verdiği gizli desteği örtbas etmek için bu yaptırımları uygulamış ve sonuç olarak Suriye halkını iki kez öldürmüştür: Birincisi, Esad çetesinin Rusya, İran ve onların kuyruklarıyla işbirliği içinde Suriye halkını yok etmesine izin vererek; ikincisi de Suriye halkını ekonomik olarak çökerten Sezar yaptırımlarını yürürlüğe koyarak.

Amerika, çıkarlarını gerçekleştirmek için yaptırımları kullanıyor ama bunu farklı yollarla yapıyor; zira Amerika, bazı rejimlere, onlarla aynı fikirde olmadığı için gerçek yaptırımlar uygularken ancak diğer rejimlere, kamuoyunu bu rejimlere yönelik tutumu konusunda yanıltmak ve onları destekleme konusunda kendini aklamak için yaptırımlar uygulamaktadır; tıpkı 1980'lerden bu yana Suriye ve İran'a uygulanan yaptırımlar gibi ki bunlar, bölgedeki Amerikan politikasının bir parçası olarak kabul edilen rejimlere uygulanan yaptırımlardır.

Nitekim ABD, Sezar Yasası'nı, yaptırımların uygulanmasından önceki aylarda katliamlarının zirveye ulaşmasının ardından Esad rejiminin eylemlerinden memnun olmadığını göstererek kendisi hakkında olumlu bir imaj yaratmak için kullanmıştı. Sonra bugün, terörle mücadele için sözde uluslararası koalisyona katılma, bölgesel güvenliği sağlamayı ve komşu ülkeleri tehdit etmemeyi, yani öncelikle Yahudi varlığının güvenliğini korumayla ilgili yeni yönetimden aldığı garantiler karşılığında yaptırımları kaldırmıştır. Her iki durumda da (yani yaptırımların uygulandığı ve kaldırıldığı durumlarda) ABD, her şeyden önce kendi çıkarlarını ve hedeflerini gözetmektedir.

Kuruluşundan bu yana kana bulanmış ve suçla yoğrulmuş olan Amerika, politikalarında şefkat, insanlık ve dayanışma ilkeleriyle hareket etmemiş, aksine ulusal güvenliğini koruma ve sömürgeci hedeflerine ulaşma ilkeleriyle hareket etmiştir. Bu yüzden Suriye yöneticilerinin bölge için karar aldığı yolda onunla birlikte olmaları siyasi bir intihardır.Çünkü Amerika'nın Suriye'deki çözüm planı, Suriye Demokratik Güçleri'ni hükümetle bütünleştirmeyi ve bölgedeki barış vizyonu da Yahudi varlığıyla normalleşmeyi içermektedir; bu da sonuçta Suriye devletini dahili olarak ciddi şekilde zayıflatmak ve harici olarak da onu Yahudi varlığına boyun eğdirip küçük düşürmek anlamına gelmektedir. Bu ise İslam’ın hükümlerine ve mübarek devrimin hedeflerine açıkça muhalefet etmektir. Bu yüzden Suriye yöneticilerinin bu yoldan vazgeçmeleri, halkları ve ümmetleriyle birleşmeleri, onlardan yardım istemeleri ve bundan önce Allah’ın dostluğunu talep etmeleri gerekir; asla tükenmeyen, yenilmeyen ve koşulların ve şartların değişmesiyle değişmeyen gerçek dostluk işte budur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Sa’d

Devamını oku...

Uluslararası Bölünmenin Çekici ile Yahudi Varlığıyla Normalleşmenin Örsü Arasında Kalan Yemen

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Uluslararası Bölünmenin Çekici ile Yahudi Varlığıyla Normalleşmenin Örsü Arasında Kalan Yemen

Haber:

Gizli olanı ortaya çıkaran tehlikeli bir emsal olarak İngiliz gazetesi The Times 12 Aralık 2025 tarihinde Güney Geçiş Konseyi'nin Yahudi varlığının yetkilileriyle görüşmek üzere resmi bir heyet gönderdiğini bildirdi. Geçiş heyeti, Siyonist ve Batı lobisinin ayrılıkçı projesine ve Arap milliyetçiliğini korumak ve terörizmle mücadele etmek için Arap Güney Devleti ilan etme bahanesiyle Güney Yemen'i Kuzeyinden ayırma çabalarına destek karşılığında, gaspçı varlığı tam olarak tanıyacağını resmen taahhüt etmiştir.

Yorum:

Batı basınının bugün ortaya çıkardığı şey, karanlık odalarda pişirilen şeylerin açığa çıkmasından başka bir şey değildir. Aydarus Zubeydi ve konseyinin, Birleşik Arap Emirlikleri'nin açık desteği ve Suudi Arabistan'ın gizli desteği ile gerçekleştirdiği eylemler, Allah'a, Rasulü'ne ve müminlere karşı büyük bir ihaneti ve sömürgeci projelere hizmet etmek için ajanlık bataklığına büyük bir düşüşü temsil etmektedir.Onların ve diğerlerinin terennüm edip durduğu terörle mücadele sloganı, Haçlı Amerika'nın emirlerine yanıt olarak İslam ve onun için çalışanlarla mücadele etmek ve İslam'ın bir hayat nizamı olarak geri dönüşünü engellemek için kullanılan bir kod adından başka bir şey değildir. Ayrıca Suudi Arabistan ve BAE'nin rollerini değiştirdiği bir tiyatrodur.Bu yüzden Suudi Arabistan veya BAE'nin geçiş hükümetinin bazı davranışlarını kınayan boş medya açıklamalarına hiç kimse aldanmamalıdır; zira bunlar, iç tüketim ve halkları uyuşturmak içindir.

Sahada yaşanan acı gerçekler ise farklı bir şey söylüyor:

Suudi Arabistan tarafından kurulan ve Yüksek Liderlik Konseyi'ne bağlı meşru bir güç olarak pazarlanan Vatan Kalkanı Güçleri, güney bölgelerini Geçiş Konseyi'ne fiilen teslim eden, ardından da devasa konvoyları şüpheli bir şekilde stratejik gaz ve petrol rezervuarı olan Marib'e doğru ayrılan aynı güçlerdir. Bu eylem gelişigüzel değildir, aksine güneydeki pastayı ve limanlarını, Yahudilerle tam bir normalleşme şartıyla geçiş hükümeti (İngiliz-Birleşik Arap Emirlikleri projesi) ile Suudi Arabistan'ın doğrudan himayesi altındaki (Amerikan projesi) Marib'deki gaz ve petrol zenginliklerini bölüşmeye yönelik yapılan yeniden bir konumlandırmadır.

El Mahra'da imzalanan ve El Gayda Havaalanı ile Nashtoon Limanı'nın Suudi Vatan Kalkanı Güçlerine devredilmesini, Geçiş Konseyi'nin asgari düzeyde idari varlığını sürdürmesini, ancak arazinin Geçiş Konseyi'ne bırakılmasını öngören anlaşma, tasarlanan hassas dengeyi ortaya koymaktadır; zira Suudi Arabistan, Amerikan itaat evinden ayrılmayı düşünmesi halinde kontrolü altında olması için limanlar aracılığıyla Geçiş Konseyi üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaktadır.

Aynı durum Taiz ve Mocha'daki Tarık Salih için de geçerlidir; zira o, Husileri kesin bir karar vermelerine izin vermeden tehdit etmek için kullanılan bir kırbaç ve baskı kozundan başka bir şey değildir. Birleşmiş Milletler'in daha önce Hudeyde savaşına durdurmasında bizim için bir ders vardır; zira uluslararası toplum, Husileri kurtarmak ve tek deniz ulaşım arterlerinin çökmesini önlemek için müdahale etmiştir. Çünkü Batı, Husilerin bir öcü olarak kalmasını ve nihayetinde zehirli bir siyasi çözüme yol açacak korkunç güç dengesinin bir parçası olmasını istiyor ki bu; Amerikan bölme kapısı olan federal sistem ve federalizmdir.

Husilere paralel olarak güneyde aktif güç olan Geçiş Konseyi de umut vaat eden bir gelecek için savaşta inisiyatif almış ve resmi sözcüsü, doğrudan parçalanmış bölünme planının kelimenin tam anlamıyla tercümesi olan federal sistemi açıklamıştır. Nitekim onlar, Yemen'in birbiriyle çatışan kantonlara ve bölgelere bölünmesini istiyorlar; böylece her bir bölgeye, Yemen'in ayağa kalkmamasını sağlamak, servetlerin yağmalanmasını kolaylaştırmak ve siyasi kararların hızını kontrol etmek için sömürgeciyi hamd ile tesbih eden bir savaş ağası sahip olacaktır.

Ayrıca normalleşme de kirli bir bedeldir; zira İbranice yayın yapan Jerusalem Post gazetesi, Geçiş Konseyi'nin kontrolünün İbrahim Anlaşmaları için stratejik bir fırsat olduğunu belirtmiştir. Bu da Yemen'in bölünmesinin, Kızıldeniz ve Bab el-Mandeb'de ajan ellerle denizciliği güvence altına almak ve Yahudi varlığına yönelik olası her türlü tehdide darbe indirmek için Siyonist, Amerikan ve İngilizlerin talebi olduğunu teyit etmektedir.

Bakın işte bizler, Yemen’deki halkımıza, hikmet ve iman halkına yüksek bir sesle diyoruz ki; ey Yemen halkı ve ey Ensarın torunları, evlatlarınız kanı için Allah’tan korkun;  zira Şabva'dan Sada'ya, El Mahra'dan El-Hudeyde'ye kadar dağlarda, vadilerde ve ovalarda dökülen bu temiz kanlar, dokunulmaz olan kanlar olup onların haksız yere dökülmesi sizin üzerinize haramdır.

Hala sizin savaşınız olmayan bir savaşın yakıtları olduğunuzu anlamıyor musunuz? Sizler Allah’ın kelimesini yüceltmek için değil, sömürgeciliğin araçlarını güçlendirmek ve yeni bir Amerikan Sykes-Picot anlaşmasıyla belirlenen sınırların çizilmesi için savaşıyorsunuz. Ülkenizi bölen laik bir federal sistem tarafından yönetilmek için neden canlarınızı feda ediyorsunuz?! Filistin'deki kardeşlerinizin katilleriyle ilişkileri normalleştirmek için acele eden liderlerin tahtlarınıza çıkması için neden fedakarlık yapıyorsunuz?!

Şu yaralı Sudan'a bir bakın; kâfir Batı'ya hizmet etmek için kendi evlatlarının elleriyle nasıl paramparça edildi; bakın işte bugün Yemen de aynı yolda, yani itaat ve zayıflık evine doğru ilerliyor!

Allah şahittir kâfir Batı, Müslümanların Müslüman kardeşlerini öldürmesini ve petrol, gaz ve madenler gibi muazzam servetlerimizi yağmalayıp ajanlarına da kırıntıları atmayı izleyip kahkahalarla gülerken sizler ise sıkıntı, açlık ve zulüm içinde yaşıyorsunuz.

Ey muhlis subaylar, ey güç ve kuvvet ehli ve ey özgür kabile şeyhleri: İster sivil demokratik isterse federal olsun, tağut rejimleri kurmak için dökülen kanlar, Allah’ın gazabını gerektiren boşa gitmiş kanlardır. Başın gururla kaldırıldığı ve Allah katında yüzün nurla beyazladığı gerçek fedakarlık, hak ve adalet devletini kurmak için yapılan fedakarlıktır. Bu devlet, doğu, batı, Suudi, İran ve BAE devleti değildir. Aksine Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetiyle hükmedecek olan bir devlettir; bu devlet ise sabit ve saf İslam akidesi dayalı net bir şekilde açıklanmış bir projeye sahip olan Nübüvvet Minhacı Raşidi Hilafet Devleti’dir.

Yıkılmakta olan tahtları ve baskıcı ve ajan rejimleri korumayı bırakın ve komplo kuranlara karşı durumu tersine çevirin. Vallahi billahi sizler, eğer ister ve halkına asla yalan söylemeyen bir liderin sözlerini anlar ve yeryüzünde sizi izzetli kılacak, yağmalanmış servetlerinizi koruyacak ve ihlal edilen kanlarınızı muhafaza edece Allah'ın hükmünü ikame etmek için çalışırsanız, bölünme ve normalleşme projelerini reddetmek için kelimelerinizi birleştirmeye muktedirsiniz.

غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ
Allah emrine galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyf Marzuk – Yemen

Devamını oku...

Irak: Amerikan Nüfuzunun Çekici ile Bölgesel Bağımlılığın Örsü Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Irak: Amerikan Nüfuzunun Çekici ile Bölgesel Bağımlılığın Örsü Arasında

2003 yılından bu yana Irak, tarihiyle hiçbir benzerliği olmayan bir şekilde yeniden şekillendirilmesini amaçlayan uluslararası bir projenin merkezinde yer almaktadır. Zira Amerika, güç haritasını yeniden çizerek Irak'ı egemenliği olmayan bir ülke haline getirmiş, Irak'ın stratejik kararları, Amerika'nın siyasi odalarında önceden oluşturulan çerçeveler içinde hareket etmeye başlamış ve böylece dışişleri dosyaları, ittifaklar ve karar alma süreçleri, Washington'un onayı olmadan aşılması imkansız olan bir çatıyla yönetilir hale gelmiştir.

Bu karmaşık denklemin ortasında, işgal sonrası sistemin bir parçası olan ve bizzat Amerika tarafından tasarlanan yörüngede çizilen siyasi ve askeri güçler doğmuştur. Nitekim “Hizbullah”, devlet ve yeni siyasi sistem için çizilen çerçeve içinde hareket eden bu sistemin bileşenlerinden biri olmuştur. Ancak ironik olan, oyunun kurallarını belirleyen odağın, bugün sanki sistemin kurallarını kendi yeni çıkarlar dengesine göre yeniden yazmak istiyormuş gibi var olmalarına izin verdiği oyunculardan birinin etkisini sınırlamaya çalışmasıdır.

İşte bu odak, istediği gibi yaptırımlar uyguluyor, uluslararası sistemden bağımsız olarak kararlar dayatıyor ve Irak sahnesinde, devletler arasında bir devlet olarak değil, aksine kendisini uluslararası sistemin üstünde gören, kararları kendine ölçülerine formüle eden, istediği kişiye meşruiyet veren ve istediği kişiden meşruiyeti geri alan bir güç olarak hareket ediyor. Tabi sadece kendi çıkarlarını tanıyan tek taraflı bir yönetime daha yakın olan bir sahnede. İşte bu ikirciklik Irak'ı, deneyler için açık bir arena ve uluslararası politikaların jeopolitik bir laboratuvar gibi test edildiği bir ülke haline getirmiş olup böylece Irak halkı, istikrar, refah ve gelecek açısından ağır bedeller ödemeye devam etmektedir.

Irak'ın bugün karşı karşıya olduğu en tehlikeli şey, partilerin çatışmaları veya bileşenler arasındaki farklılıklar değildir, aksine 2003'ten sonra sahnenin üzerine kurulduğu ve karar dış baskıların ipoteğinde kalmaya devam ettiği veya dayatılan denklemlerle kuşatıldığı sürece yenilenen bağımlılık zihniyetinin devam etmesidir.

Bu nedenle ülkenin, kararlarını dışarının ipoteği haline getiren bağımlılık örtüsünden çıkmadıkça kalkınması imkansızdır. Değişimi istemesi durumunda bu gerçekliği değiştirme gücüne sahip olan sadece halklardır; zira bedel ödeyenler halklar olduğu gibi gerçek kurtuluş projesini taşıyabilecek ve kirli bağımlılıktan çıkabilecek olanlar da sadece onlardır.

Bu halkların izolasyonlarından çıkıp kalıpların dışında düşünerek şöyle demelerinin zamanı gelmiştir: Bağımlılığa hayır, zincirlere hayır ve ithal kararlara hayır. Artık egemenliği dışarıdan değil içeriden sağlamak için halkların kendi rolünü geri almasının, iradesini dayatmasının ve kaybettiği bilincini yeniden kazanmasının zamanı gelmiştir.

Amerika, Irak'ı, egemenliğinden yoksun bir ülkeye dönüştürüp krizlerle boğuşan bir ülke haline getirmiş ve onu, kendi karar verme yetkisine sahip bir devlet olmaktan ziyade kendi nüfuz alanı haline getirmiştir. Batı, kontrolü sağlamak ve egemenliği ertelenmiş bir hayal haline getirmek için bağımlılık ve hain yöneticilerle imtihan olan halkların boyunlarına ağır kısıtlamalar dayatmaktadır.

Ancak canlı halklar, Batı'nın çıkarlarını korumak için bekçiler olarak atadığı yöneticilerin kararlarına boyun eğmezler. Artık bu halkların çalınan şanını geri kazanmasının zamanı gelmiştir: Bu şan ise Raşid'in şanı, Mu’tasım'ın şanı ve bahşedilen değil, aksine çekip alınan egemenliğin şanıdır. Bugün bizim, Raşid'in ruhunu, Mu’tasım'ın izzetini ve ümmetin tarihini yazanların heybetini geri kazanmamız gerekiyor; bu yüzden bizim, çalınan şanımızı geri kazanmamız ve zulüm ve saldırgan olarak halkların boyunlarına musallat olan Batı'ya bağımlılığın zincirlerini reddetmemiz gerekir.

Şan, bir slogan değildir, aksine yenilenmeyi bekleyen bir ahit olup egemenlik ise bir söz değil, halkların gerçekleştirdiği bir eylemdir. İşte halkına asla yalan söylemeyen bu lider, bu çalınan şanı geri kazanmak için çalışmaya kendini adamıştır; o halde haydi kaybolan onurunuzu geri kazanacağınız kurtuluş gemisine binelim ve tekbirler getirerek şöyle haykıralım: Bizler Raşid'in oğullarıyız, Mu’tasım'ın oğullarıyız ve hiç kimsenin tabiisi olmayacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Krediler ve Rakamları Yönetmekten Nesillerin Köleleştirilmesine Kadar Ekonominin İpotek Altına Alınması

Haber-Yorum

Krediler ve Rakamları Yönetmekten Nesillerin Köleleştirilmesine Kadar Ekonominin İpotek Altına Alınması

Haber:

Ahbar El Yevm haber portalı 18 Aralık 2025 Perşembe günü, Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli'nin, artan yaşam maliyetleri nedeniyle kamu borcunun insanlar için endişe kaynağı haline geldiğini söyleyerek hükümetin 2020'den bu yana zorlu uluslararası koşullar altında bunu yönetmeye çalıştığını vurguladığını aktardı.Mısır'ın yıl içinde yaklaşık 3,4 milyar Dolar net dış borcunu ödediğini, 11 milyar Doların yükümlülüklerden uzun vadeli yatırımlara dönüştürdüğünü ve geri ödeme baskılarını hafifletmek için borcun %81'inin uzun vadeli hale getirildiğini açıkladı.Borç takası gibi araçların kullanılmasını ve sürecin değerlendirilmesinin, borcun boyutuyla ilgili olmadığını, aksine yönü ve yapısıyla ilgili olduğunu, hükümetin orta vadede yükleri azaltmayı ve insanların yaşam koşullarını iyileştirmeyi taahhüt ettiğini vurguladı.

Yorum:

İktidar, her ne zaman dış borçla ilgili yeni rakamlar açıklasa, bu rakamlar, burada milyarların geri ödenmesi, orada yeniden yapılandırma ve yükümlülükleri uzun vadeli yatırımlara dönüştürme gibi başarıyı ima eden bir biçimde sunulmaktadır.Ancak propaganda manşetlerinden uzak dikkatli bir okuma, değişmeyen bir gerçeği ortaya koymaktadır ki o da: borçlanmanın sadece yönetilmesi gereken rakamlar olmadığı, aksine insanların sırtına yüklenen bir yük, ülkenin iradesinin ipotek altına alınması ve gelecek nesillerin boyunlarına geçirilen bir pranga olduğudur.

Açıklanan haber, borcun bir kısmının bir yıl içinde ödenmesinden, milyarlarca Dolarlık yükümlülüklerin uzun vadeli yatırımlara dönüştürülmesinden ve borcun büyük kısmının uzun vadeli olmasından bahsediyor. Ancak sorulması gereken temel soru şudur; bu yolun doğası nedir? Devleti yöneten kimdir? Doğru ve yanlışın ölçüldüğü standart nedir?

Dış krediler, havadan geri ödenmiyor; aksine insanların emek ve terleriyle, onlara dayatılan vergilerle, artan fiyatlarla ve sosyal yardım harcamalarındaki kesintilerle geri ödeniyor. Dolayısıyla bugün borç alınan her bir Dolar, yarın için bir yükümlülük ve uzatılan her geri ödeme cetveli ise siyasi ve ekonomik karar alma özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Yani uzun vadeli borç ifadesi kullanıldığında, bunun gerçek anlamı, danışılmayan ve hiçbirini seçmeyen nesillerin, borcun aslı veya şartları konusunda hiçbir görüşü olmaksızın ödeme yapmasını gerektirecektir.

Borçların yatırıma dönüştürülmesi, onu şu hakikatinin dışına çıkarmaz; yabancı, tahakküm eden ortak olmaya devam ettiği gibi ekonomik kararlar da, borç ister kredi, ister yatırım, isterse mübadele olarak adlandırılsın alacaklıların çıkarlarının rehinesi olmaya devam etmektedir.Sonuç tektir ki o da, egemenlik parçalanmakta, karar kısıtlanmakta ve bedelini insanlar ödemektedirler.

Herhangi bir ülkenin, reform ve taahhüt adı altında dayatılan siyasi ve ekonomik şartları kabul etmeden borç yükü altına girdiği bilinmemektedir.Nitekim yasalar yeniden formüle edilmekte, fiyatlar yükseltilmekte, pazarlar açılmakta ve insanların yüzüne kapılar kapatılmaktadır; bu ise onlar için daha iyi olduğundan dolayı değil, aksine alacaklıları memnun ettiği ve geri ödeme akışının garanti altına alındığı içindir.

Burada devlet, insanların işlerini gözetmekten ziyade bir tahsilatçıya dönüşmekte ve ekonomi politikası da içeriyi gözetmekten ziyade dışarıyı memnun etmeye dayalı bir hale gelmektedir.Dolayısıyla kapitalizmin özü şudur: İnsanlara karşı parayı, adalete karşı kârı, değerlere karşı da finansal gücü sunmaktadır.

Yukarıda geçen tüm ekonomik yükler ve siyasi bağımlılığın ötesinde en tehlikeli gerçek kalmaya devam etmektedir ki bu da; bu kredilerin açıkça faiz olması ve isimlerin değişmesinin ve vadelerin uzatılmasının onun hükmünü değiştirmemesidir. Nitekim faizin haram olması Allah’ın Kitabı’nda kesin olarak geçmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ * فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِEy iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin.Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun.” [Bakara 278-279] Peki Allah'ın kendisine ve Rasulü’ne karşı savaş olarak nitelendirdiği bir şeye dayanan politikadan daha büyük bir tehlike olabilir mi? Bu boyuttaki bir günahın üzerine bina edilen bir ekonomiden, nasıl olur da bir bereket umulabilir ki? Faizin etkileri sadece hesaplarla sınırlı değildir, aksine bereketin yok olmasına, zulmün yayılmasına, yaşam sıkıntısına ve toplumsal huzursuzluğa kadar uzanmaktadır.

Borç-GSYİH oranının “sınırlar içinde” olduğu, borcun çoğunun uzun vadeli olduğu ve yönetimin ihtiyatlı olduğu söylenmektedir.Ancak bu dil, şu temel soruyu gizlemektedir; ülke neden asıl olarak bu mantıkla yönetilmektedir? Neden borçlanmak, kalıcı bir çözüm oluyor? Kapitalist sistem, neden krizleri daha fazla borçlanarak çözmekte ısrar ediyor?

Rakamlar ne kadar süslenirse süslensin, insanların fakirleştiği, fiyatların yükseldiği, para biriminin değer kaybettiği ve hizmetlerin gerilediği gerçeğini değiştirmeyecektir. Sadece bu bile resmi anlatıyı çürütmek için yeterlidir.

Sorun geçici kötü yönetimde değildir, aksine asıl olarak yöneten sistemdedir. Zira kapitalizm, parayı siyasetin odak noktası kılmakta, faizi mubah kılmakta, borcu meşrulaştırmakta ve devleti sermayeye hizmet eden bir araca dönüştürmektedir. Bu nedenle krizler üretip sonra da bunları tedavi ettiğini iddia ederken, yarayı daha da derinleştirmektedir.

İslam ise tamamen ve köklü olarak farklı bir bakış açısına sahiptir: Zira İslam, faizi kesin olarak yasaklamış, insanların işlerinin gözetilmesini yönetimin gayesi kılmış ve ekonomiyi, açık mülkiyetler, kamu kaynakları, istikrarlı para birimi ve insanlara katlanamayacakları şeyler yüklemeyen bir mali politika üzerine kurmuştur.

Çözüm, kredilerin cetvelinin yeniden düzenlenmesinde, şartlarının iyileştirilmesinde veya isimlerinin değiştirilmesi de değildir, aksine kredilerin kökten kesilmesindedir. Çözüm, faizi yasaklayan, karar verme sürecini özgürleştiren, servetleri ümmetin lehine yatırım yapan ve devleti gerçek görevine, yani vergilendirme değil gözetim gerçeğine geri döndüren İslami ekonomik sistemdedir.

Kamil bir şekilde İslam'a göre yöneten ve İslam'ın ekonomik sistemini benimseyen bir devletin kurulması sadece borç döngüsünü sona erdirebilir, egemenliği yeniden tesis edebilir, adaleti sağlayabilir ve insanların hayatına huzur getirebilir.

Ey Kinane halkı: Çektiğiniz acılar, kaçınılmaz bir kaza veya tembelliğin ya da kaynaklardaki eksikliğin bir sonucu değildir, aksine size dayatılan ve onlarca yıldır kendisiyle yönetildiğiniz temelleri fasit olan bir sistemin meyvesidir. O halde rakamların diline veya başlıkların değiştirilmesine aldanmayın; zira yatırım olarak adlandırılsa bile kredi kredidir ve raporlarla kamuflaj edilse bile faiz faizdir. Dolayısıyla kapitalizm bir hastalık, İslam ise ilaçtır. Bu yüzden dininize sımsıkı sarılın, adınıza dönen şeylerin hakikatinin bilincinde olun ve gerçek değişimin, kendisiyle yönetildiğiniz fikrin değişmesiyle başladığını bilin. Şunu bilin ki sizin kurtuluşunuz, daha fazla borçlanmakta değildir, aksine bilinçli olmakta, kapitalizmi reddetmekte ve bir hayat sistemi ve devlet olarak İslam’a sımsıkı sarılmaktadır.

Ey Kinane askerleri ve ey güç ve kuvvet ehli: Allah sizleri, güç ve etki sahipleri kılmış olup bağımlı bekçiler ya da halkınızı yoksullaştıran ve Rabbinizi öfkelendiren politikaları uygulayan araçlar kılmamıştır.Gerçek bağlılık otoriteye veya alacaklılara değil, aksine ümmete ve dinine olmalıdır; o halde Allah’ı razı edecek, ülkeyi özgürleştirecek, Mısır'ı eski konumuna geri getirecek ve size dünyada ve ahirette zafer şerefi yazacak olan bir projeye bağlı kalın.

﴿وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Allah emrinde galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Büyüklük, İşgalle Değil Ümmetin İradesiyle Yapılır!

Haber-Yorum

Büyüklük, İşgalle Değil Ümmetin İradesiyle Yapılır!

Haber:

Savaya ile Wilson: Irak’ı yeniden büyük yapacağız ve onu İran’dan kurtaracağız. (Kurdistan24 Kanalı, 18/12/2025)

Yorum:

İçinde bulunduğumuz durum, hiç de kıskanılacak bir durum değildir; zira bizleri büyükler yapmak ve bizleri İran’dan, iddia ettikleri gibi belki de diğerlerinde kurtarmak için sorunlarımız, Amerikan siyasi konseylerinde ve onun koridorlarında araştırılmaktadır. Bunu söyleyen, Irak'ı yok eden ve halkını öldüren Amerika'dır; zira hepimiz biliyoruz ki Amerika, 2003 yılında Irak'ı işgal ettiğinden beri fesat ve yıkım yaymaktadır. O halde nasıl bizleri kurtarıp büyükler yapacaklar ki?! Amerika’ya ve onun bu ülkedeki kuyruklarına sorulması gereken soru işte budur.

Bu, ümmetimize yönelik nasıl bir aldatma ve zekasına yönelik nasıl bir aşağılama Allah aşkına?!Evet, bize isabet eden vehn (ölümden korkmak, dünyayı sevmek), firavunların söylemi ve onların, Amerika ve onun gibilerin ideal yol olarak gördükleri yönetimlerinin yolu, evet bütün bunlara vehn, korkaklık ve insanlığın şereflileri ve onların, ülkeyi ve insanları efendileri Amerika adına yönetmede Amerika'nın kuklaları olan yöneticileri eşlik etmektedir.

Firavun kavmi hakkında şöyle buyuran Allah doğru söyledi: فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً مُسْرِفِينَFiravun, halkını aptal yerine koydu ama yine de ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir halktı.” [Zuhruf 54]Bütün bunlar, ümmetin hayati konusunda bilinçsiz olmasının, dünya hayatına bağlanmasının ve içgüdülerinin arzularını tatmin etmeye dalmış olmasının bir sonucudur.

Ey Irak’taki Müslümanlar:  Amerikalılar bu davranışlarıyla, bir yandan irademizi ve onurumuzu gasp etmeye ve kaynaklarımızı yağmalamaya devam ederek gururlarını, kibirlerini, tiranlıklarını ve aşırılıklarını ifade ederlerken, diğer yandan da Amerikan şirketlerinin, içgüdülerin tatmin edilmesinde ajanların ve insanların ağızlarının suyunu akıtacak büyük iş fırsatları oluşturmak için hazırladığı büyük ölçekli yatırımlar konusunda yeni bir döneme yönelik yeni bir politikanın başlangıcını ortaya koymaktadır. Belki de Amerika'nın ülkeye sunmak ve ülkeyi, Irak'ı işgal etmesine yardım eden kuklalar olmalarının ardından kendilerine olan ihtiyaç ortadan kalkınca İran’dan ve kuyruklarından uzaklaştırmak istediği büyüklük budur.

Ey Irak’taki Müslümanlar ve tüm ümmetimiz: Halklar, yaşam tarzlarını düzenleme konusunda akidelerinin ifade ettiği iradesine sahip oldukları takdirde büyük ve özgür olabilirler ve böylece kendi elleriyle büyüklüklerini inşa edebilirler.

Son olarak Amerika’ya diyoruz ki; senin çöküşünün başlangıcı, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından küresel benzersizliğinin başlamasıyla birlikte ortaya çıkmıştır; bak işte sen, 35 yıl sonra, 1990 yılı öncesinde olduğun gibi değilsin.  Özellikle Trump dönemi ve buna sonuncusu tüm dünyaya savaş ve düşmanlık ettiği stratejisi gibi toplumsal krizlerin eşlik etmesi olmak üzere son yıllarda da devam eden ekonomik ve finansal krizlere maruz kalmıştır.  İşte bu, Amerika'nın ve iğrenç kapitalist sistemin çöküşünün başlangıcı olacak ve tıpkı Musa'nın doğumunun Firavun'un çöküşü ve sonu olduğu gibi Allah'ın yardımıyla İslam ümmetinin yeni doğanlarının elleriyle onun çöküşü hızlanacaktır.

Ey Müslümanlar: Sizlere sadece Allah Celle ve Ala’nın şu kavlini söylüyoruz: إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيداً * وَنَرَاهُ قَرِيباً Doğrusu onlar (o azabı) ihtimalden uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz.” [Mearic -6-7] وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 9- [İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 9-
[İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 
Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 9. Maddesi Ele Alınmıştır:
Madde-9: İçtihat, farz-ı kifayedir. İçtihat şartlarına sahip olan her Müslümanın içtihat yapma hakkı vardır.

H. 16 Rabiu’l Ahir 1441 El-Muvafık M. 13 Aralık 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

 

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  

El-Vakiye TV Programı: Anayasa Müzakereleri Programı

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi takipçilerine ve ziyaretçilerine yeni TV kanalı El-Vakiye TV'de yayınlanan "Anayasa Müzakereleri Programı" programını duyurmaktan mutluluk duyar. İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıkların konuşulduğu programda, Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı hakkındaki diyaloglar yer alıyor. Takipte kalınız.

El-Vakiye TV

No.
BÖLÜM
İZLE
09

[İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 16 Rabiu’l Ahir 1441 - M. 13 Aralık 2019

İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır
08

[Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 25 Rabiu’l Evvel 1441 - M. 22 Kasım 2019

Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir
07

[Şeriatın, İslam Devleti’nin Tabiiyetini
Herkese İnfaz Etme Keyfiyeti]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 04 Rabiu’l Evvel 1441 - M. 01 Kasım 2019

Şeriatın, İslam Devleti’nin Tabiiyetini Herkese İnfaz Etme Keyfiyeti
06

[Hilafet Devleti’nde İslami Tâbiiyeti Taşımak]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 26 Saferu’l Hayr - M. 25 Ekim 2019

Hilafet Devleti’nde İslami Tâbiiyeti Taşımak
05

[Halife’nin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 12 Saferu’l Hayr 1441 - M. 11 Ekim 2019

05 Anayasa Muzakereleri Programi Halifenin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi
04

[Dâru’l İslam ve Dâru’l Küfür]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 05 Saferu’l Hayr 1441 - M. 04 Ekim 2019

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 04
03

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – İkinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

28 Muharrem 1441 H. - 27 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 03
02

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – Birinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

21 Muharrem 1441 H. - 20 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 02
01

[Neden Anayasa]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

14 Muharrem 1441 H. - 13 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 01
Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER