Cumartesi, 22 Ramazan 1446 | 2025/03/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Şafak Söktü ve Gizli Olanlar Açığa Çıktı

Haber-Yorum

Şafak Söktü ve Gizli Olanlar Açığa Çıktı

Haber:

İran'ın Birleşmiş Milletler Temsilcisi: İslam İşbirliği Teşkilatı'nı mazlum Filistin halkını desteklemek üzere ciddi tedbirler almaya çağırıyoruz. (El-Ahd TV, 18 Mart 2025)

Yorum:

Öncelikle kendimize şu soruyu sormalıyız: İran'ın devrimle benimsediği hedef ve sloganlardan vazgeçerek konumundaki bu gerileme, gerçekliğin baskısının bir sonucu mudur, yoksa büyük efendileri Amerika'nın çizdiği siyasi aşamada, sorunlarını açıkça Amerika'ya ve onun uluslararası kurumlarına teslim etmek için tasarlanmış bir oyun mudur?

Özellikle de İran'ın Birleşmiş Milletler temsilcisinin İslam İşbirliği Teşkilatı'nı (İİT) mazlum Filistin halkını desteklemek için ciddi tedbirler almaya çağırmasının ardından ki bu, 1979'daki İran devriminin iddia ettiği İslam'ı taşıma, devrimi ihraç etme, Kudüs'ü ve mustazafları özgürleştirme, cihat ve İmam'ın ordusu fikrini tamamen terk etmeye yönelik açık bir çağrıdır. Nitekim bu çağrı, gün geçtikçe sadece İslami kamuoyunu kazanmaya yönelik sloganlara dönüşen eylemleri ve ümmetin birçok meselesine yönelik siyasi tutumlarıyla zayıflamıştır; özellikle de İran’ın Hamas'ı, Lübnan'daki partisini ve liderlerini terk etmesinin ve en sonuncusu İslam ümmeti üzerinde hesap yapılması ve kendilerine boyun eğer durumda kalmaya devam etmek için küfür ve avenelerine karşı yenilgi ve acizliğin kabul edilmesi anlamına gelen zayıf tutumunu ortaya çıkaran Yahudi varlığına yönelik füze tiyatrosunun ardından.

Ama Amerika ve İran şunu çok iyi bilsinler ki, ümmetimiz tüm bunların İran devriminin zaferinden önce ümmetin kafasını karıştırmak için hazırlanan oyundan başka bir şey olmadığını anlamaya başlamıştır; bu da daha önce milliyetçi çağrıları boşa çıkarmasının ardından ümmetin devletini kurma ve kutsal mekânlarını özgürleştirme isteklerini boşa çıkarmak içindir ki bu isegerçekliğin baskısından ve kafir Batı'nın gücünden dolayı değil, aksine ajanlık ve ihanetten dolayı olmuştur; çünkü İslam ümmeti, uluslararası duruşuyla bütün gerçekliği değiştirebilecek bir güçtedir.

Ey Müslümanlar: İster devletler isterse gruplar olsun laikliğe tapan ve İslam'ı bir kılıf olarak kullanan kafirleri ve münafıkları ifşa etmek için küresel ve İslami arenada olaylar hızlanmaktadır; bu da İslam'ın davetinin ve önerisinin parlaklığının ortaya çıkması içindir.Ümmetin göstermiş olduğu büyük fedakârlıklar yoluyla hissin müşahede ettiği işte budur; bu ise gerekli bir denklemdir; çünkü büyük bir hedef, ümmetin, aksine insanlığın beklediği devi, yani ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır” şeklinde vaat edilen İslam Nizamını ortaya çıkarmak için büyük fedakârlıklar yapmayı gerektirmektedir; bu da laik rejimin zulmünden ve kokuşmuş demokrasiden kurtulmak ve İslam’ın nuruyla zulüm, karanlık ve aldatma dönemine son vermek içindir. Şöyle buyuran Allah Subhanehu doğru söylemiştir: يُخَادِعُونَ اللهَ وَالَّذِينَ آمَنوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُم وَمَا يَشْعُرُونَOnlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” [Bakara 9] Ve Allahu Teala’nın şu kavli: وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ(Rasulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!” [İbrahim 42]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî – Irak

Devamını oku...

Gazze'nin, Arabulucuların Çabalarına Değil, Ajan Yöneticilerin Devrilmesine İhtiyacı Vardır

Haber-Yorum

Gazze'nin, Arabulucuların Çabalarına Değil, Ajan Yöneticilerin Devrilmesine İhtiyacı Vardır

Haber:

Katar, Gazze'ye yönelik yeni Yahudi saldırılarını kınadı ve tırmandırma politikalarının “bölgenin alevlenmesine” yol açacağı uyarısında bulundu.Yahudi varlığı ile Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerinde ana arabulucu olan dışişleri bakanlığı, “saldırganlığın yeniden başlamasının barıştan yana olan uluslararası iradeye bir meydan okuma oluşturduğunu” söyledi.

Öte yandan bu saldırıları kınayan ve bunları ateşkes anlaşmasının ihlali olarak ifade eden Mısır Dışişleri Bakanlığı, tırmanışın bölgenin istikrarını tehdit ettiği uyarısında bulunarak “uluslararası toplumdan saldırganlığı durdurmak için derhal müdahale etmesini talep etti ve tüm taraflara durumu sakinleştirme ve kalıcı bir ateşkes sağlama çabalarını tamamlamak için itidalli davranma çağrısında bulundu."

Ayrıca Ürdün, Gazze Şeridi'ne yönelik yeniden düzenlenen saldırıları kınayarak "barbarca" olarak niteledi ve bunlara son verilmesi gerektiğini vurguladı.

Erdoğan ise Filistinlilerin yanında olduğunu açıkladı!

Yorum:

Gazze'nin çocuklarının ve kadınlarının kanları dökülürken "insani yardımlardan” bahseden ve uluslararası topluma savaşı durdurma çağrısında bulunan Müslümanların başındaki yöneticilerin hali yüzüstü bırakmak, ihanet, korkaklık ve Amerika'ya boyun eğmektir! Oysa onlar, Yahudilere hava, deniz ve kara köprüsü sağlayan, Gazze'yi ve halkını harap eden bir katliam ve yıkım makinesi olanın aynı düşman olduğunu biliyorlar.

Binlerce tank, uçak ve binlerce asker ve askeri personel kontrolleri altında olmasına rağmen sadece kınıyorlar, karşı çıkıyorlar, eleştiriyorlar ve lisanı halleri de bizim yapabileceğimiz tek şey budur diyor; ancak alçaklık ve rezillik onları bir türlü terk etmiyor.

Gazze'de yaşanan ve yaşanmaya devam eden kanlı olaylar, gökyüzündeki güneş kadar açık olan bir gerçeği kanıtlamıştır. Dikkat edin bu gerçek şudur: Gazze halkına destek olmak, kan ve para bağışlamakla, duygularınızı dile getirmekle, Yahudilere, Amerikalılara ve diğerlerine hakaret edip küfürler yağdırmakla, anlaşmalar yapmakla, söz ve vaatlerde bulunmakla olmaz; aksine kışlalardaki orduları harekete geçirmek için bu ajan yöneticileri devirmekle olur.Bu hareket ise bu orduların, Müslümanların topraklarını ve halklarını korumak için kurulmuş İslami bir sistemin orduları olmasını gerektirir ki bu sistem de Hilafettir.

Ey güç ve kuvvet ehli, ey Müslüman orduların içindeki sadık evlatlarımız, ey koruyucular ve ey Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tabiileri: Mübarek toprak Filistin'deki halkımızın başına gelenlerden dolayı hala damarlarınızdaki kanlar kaynamıyor mu?! Biz sizleri onları desteklemeye davet ediyoruz; biz sizleri bu hain yöneticileri ve onların yozlaşmış rejimlerini ortadan kaldırmaya ve azami enerji ve hızla Hilafet sistemini kurmaya davet ediyoruz; haydi Hilafetin adamlarından olun ve onu kurmak için çalışın ki şimdiki ve gelecekteki tüm hayırlara nail olasınız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Rana Mustafa

Devamını oku...

Trump, Amerika'nın Genişleyip Daha Güçlü Olmasını İstiyor Bizim Yöneticilerimiz İse Beldelerimizin Daha Küçük ve Daha Zayıf Olmasını İstiyorlar

Haber-Yorum

Trump, Amerika'nın Genişleyip Daha Güçlü Olmasını İstiyor

Bizim Yöneticilerimiz İse Beldelerimizin Daha Küçük ve Daha Zayıf Olmasını İstiyorlar

Haber:

Başkan Donald Trump, 13 Mart 2025'te NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile Oval Ofis'te yaptığı görüşmede Grönland'ı ilhak etme niyetini yineleyerek şunları söyledi: “Bence bu, gerçekleşecek.” Adanın stratejik önemini vurgulayarak şöyle dedi: "Uluslararası güvenliği sağlamak için Grönland'a ihtiyacımız var."

Yorum:

Trump'ın Grönland'ı satın alma arzusu, stratejik konumu ve doğal kaynaklarına işaret ederek adayı Danimarka'dan satın almayı önerdiği 2019'daki ilk dönemine kadar uzanmaktadır.Danimarka'nın kesin olarak reddetmesine rağmen Trump, Aralık 2024'te Grönland'ın kontrolünü ABD ulusal güvenliği için “mutlak bir gereklilik” olarak tanımlayarak ona olan ilgisini yenilemişti.Ocak 2025'te oğlu Donald Trump Jr. Grönland'ın başkenti Nuuk'u ziyaret etti ve “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” yazılı şapkalar dağıtarak ilgisinin devam ettiğinin sinyalini verdi. Yönetimin bölgeyi ele geçirmek için ekonomik ya da askeri tedbirleri göz ardı etmemesi, niyetlerinin ciddiyetini teyit etmektedir.

Amerika'nın Grönland'ı satın alma girişimleri konusunda bir geçmişi vardır; zira 1868'de Alaska'nın alınmasından sonra Dışişleri Bakanı William Seward, Amerika'nın Kuzey Kutbu'ndaki nüfuzunu genişletmek için Grönland ve İzlanda'yı satın alma arzusunu dile getirmişti. Ayrıca 1946 yılında, soğuk savaşın başlarında stratejik askeri bir varlık olarak gördüğü Grönland'a karşılık Danimarka'ya 100 milyon Dolar değerinde külçe altın teklif etmişti. Bu teklifler reddedilmiş olsa da adaya yönelik uzun vadeli stratejik ilginin altını çizmektedir.Amerika, tarihi boyunca çeşitli ele geçirme operasyonları yoluyla topraklarını genişletmiştir. Zira 1803 Louisiana Satın Alımı, Fransa'dan toprak elde ederek devletin büyüklüğünü iki katına çıkarmıştır.1819'da Adams-Onis Antlaşması İspanya'nın Florida'dan vazgeçmesiyle sonuçlanmıştır.1845'te Teksas'ın ilhakı ve 1848'de Meksika-Amerika Savaşı'nı sona erdiren Guadalupe Hidalgo Antlaşması, güneybatıya geniş alanlar eklemiştir.Alaska'yı 1867'de Rusya'dan 7,2 milyon Dolara satın almış olup başlangıçta eleştirilen bu hamle daha sonra kaynakları nedeniyle değer kazanmıştır. Yine 1898 yılında Hawaii'yi ilhak etmiş ve İspanyol-Amerikan Savaşı'nın ardından Porto Riko, Guam ve Filipinler'i ele geçirerek böylece bir dünya gücü olarak ortaya çıkışını ilan etmiştir.

Müslümanları endişelendirmesi gereken Amerika'nın genişleme-yayılmacı arzusunun eleştirilmesi değil, aksine dünya sahnesinde tek bir akideye, tek bir kültüre ve şanlı bir tarihe sahip bir halkı yönetmelerine rağmen elli yedi parçaya bölünmüş olarak kalmakla yetinen ve ülkelerinin askeri, kültürel ve ekonomik olarak birbiri ardına saldırıya uğramasını izleyen köleleştirilmiş Müslümanların başındaki bu veya şu yöneticilerin arasındaki çelişkidir!

Allahu Teala’nın; يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْEy iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.” [Muhammed 7] vaadine rağmen, günümüzün ajan yöneticileri Allah'ın yolundan yüz çevirmekte ve Müslümanlar kendileri yüzünden helak olurken kafir Batı'nın gözüne girme ümidiyle onlara daha fazla kölelik ve hainlik yapmak için yarışmaktadırlar.Ey Müslümanlar, bu sefil yöneticilerin gölgesinde, elli yedi ülkenin tek bir ülke haline gelmesi ve İslam'ın nurunun yeni topraklara yayılması bir yana sadece iki Müslüman ülkenin bile birleşmesini kim hayal edebilir Allah aşkına? Bu gerçekleşecek, ancak o güne kadar daha kaç nesil zayi olacak?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin

Devamını oku...

Dünyada ve Ahirette Nasıl Kurtuluşa Erenlerden Olabiliriz?

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Dünyada ve Ahirette Nasıl Kurtuluşa Erenlerden Olabiliriz?

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: الَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْـزِلَ مَعَهُ أُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ(O Peygamber'e) iman edip ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. ” [Araf 157]

Taberi’nin (Allah ona rahmet eylesin) tefsirinde şöyle geçmektedir: Ümmi Peygamberi tasdik edenler, onun peygamberliğini kabul edenler, ona saygı gösterenler, onu tazim edenler, onu koruyanlar, Allah'ın düşmanlarına ve onun düşmanlarına karşı cihad ederek ve onlarla savaşarak peygambere yardım edenler, Celle ve Senâuhu'nun Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uyanlar olarak nitelendirdiği bu fiilleri yaparak Kur'an ve İslam'a tabi olanlar var ya, işte onlar, bunları yaparak talep ettiklerine ve umduklarına ulaşarak kurtuluşa erenlerdir.” 

Nitekim Allah Azze ve Celle bu ayet ve diğer birçok ayette kurtuluşu, iman, salih amel, Allah'ın emrettiklerini yapmak ve yasakladıklarından kaçınmakla ilişkilendirmiş ve Allahu Teala şöyle buyurmuştur: قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَاNefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.” [Şems 9] Ve şöyle buyurmuştur: يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَEy iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” [Hac 77] Ve şöyle buyurmuştur: قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ * الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ * وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ * إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَGerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki, zekâtı verirler; Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.” [Müminun 1-6] Ve şöyle buyurmuştur: وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَSizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Al-i İmran 104]

Dolayısıyla kurtuluş (Felah) yolu Allah tarafından bizim için yazılmış, onu bizim için açıklığa kavuşturmuş, onun azığını da O'nun emirlerine uymak, O'nun talep ettiklerini yapmak, yasaklananlardan kaçınmak ve O'nu öfkelendiren şeylerden uzak durmak olarak belirlemiştir.

Kurtuluş hem dünyayı hem de ahireti kapsamaktadır; zira kim Allah'tan korkarsa, Allah onun işlerinde kolaylık sağlar, onun amellerini mübarek kılar, hem kendisini, hem eşini, hem de çocuklarını ıslah eder, tökezlediğinde ona bir çıkış yolu verir, ona hesap etmediği yerden rızık verir, Allah ona yeter ve şiddetli sıkıntılara sabretmesinden dolayı da onun ecrini ve sevabını artırır. Nitekim bazıları şöyle demiştir: “Kurtuluş, zafer ve amacın gerçekleşmesidir; dünyevi olan, hayatı hoş kılan mutluluğun gerçekleşmesidir; uhrevî olanda ise dört şey gerçekleşir: Ölümün olmadığı sonsuz hayat, zilletin olmadığı izzet, yoksulluğun olmadığı zenginlik ve cehaletin olmadığı ilim.”

Bu dünyada her düzeyde kurtuluş talep eden birinin, kurtuluşun anahtarının sadece Allah'a itaat etmek ve O'nun şeriatına bağlı kalmak olduğunu, bunun da ahirette kurtuluşa götüreceğini, bunun için başka bir yolun olmadığını, bilakis bunun Allah'ın bize emrettiği tek bir yol olduğunu anlaması gerekir. وأنّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِŞüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır.” [En’am 153]

Aynı zamanda her birimizin kendisini bu yoldan alıkoyabilecek şeylerin farkında olması gerekir; zira hidayet erip (doğru yolu bulup) bunun tek kurtuluş yolu olduğunu idrak ettiği sürece onun yolundaki insanların azlığı ona bir zarar vermez. Nitekim Allahu Teala bizi bu konuda uyararak şöyle buyurmuştur: وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللهِYeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar.” [En’am 116]

Aynı şekilde bu asırda, Allah'ın rızası için çalışan ve kurtuluşu gerçekleştiren bir Müslüman büyük bir yabancı haline gelmiştir, çünkü onun ölçüleri toplumun ölçülerinden uzaktır ve onun mefhumları da çevresindeki insanların sahip olduğu mefhumlardan farklıdır. Bu yüzden İslami şahsiyetinde güçlü ve dengeli bir yapıya sahip olmayan bir kişi, kaçınılmaz olarak çevresinde egemen ve yaygın olan şeylerin etkisinde kalacaktır. Tüm bunlara engel olan ise, Müslümanın İslami mefhum ve ölçülerin sürekli farkında olması, bunları kendi zihniyetinde ve nefsiyetinde güçlü ve etkili kılmak için sürekli çaba sarf etmesi, toplumda yaygın olan tüm fikirleri ve meseleleri İslam'ın ölçüleriyle tartması ve pusulayı doğru istikamete çevirmesidir. Böylece nefsini, bilgisizlikten dolayı fikirlerinin ve meyillerinin kirletilmesinden korur ve sürekli olarak nefsini yüceltme ve temizleme yolunda çalışır!

Yine her birimiz, geçici arzular ve şeytani ayak sürçmelerinin bizi kurtuluş yolundan alıkoymasından ve böylece geçici zevkler uğruna ebedi kurtuluşumuzu terk etmekten sakınmalıdır; çünkü bunlar, İblis'in Allah'ın kullarını düşürmeye çalıştığı tuzakları olup bunlardan kurtulmanın yolu ise Allah'a sımsıkı sarılmak, O'na karşı ihlaslı olmak ve günah işlediğinde hemen tövbe edip istiğfar eden bir kişi olmaktır. وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْYine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler.” [Al-i İmran 135]

Bir Müslümanın Allah'ın rızasını kazanma ve kurtuluşa erenlerden olma hedefine ulaşması kolay değildir; çünkü cennetin yolu tuzaklarla, cehennemin yolu ise şehvetlerle çevrilidir. Bu yüzden Müslüman, mübahlardan olsa bile Allah rızası için birçok şeyi terk etmesi, hatta Allah yolunda canını bile ucuza feda etmesi gerektiğini aklından çıkarmamalıdır. Şayet bunun bilincinde olursa, dünya onun için önemsiz olacak, sıradan insanların yaptığı gibi dünyaya düşkün olmayacak, dünyaya bağlanmayacak, aksine ebedî hayata ve ahiret yurduna bağlanacaktır.

Allah'ım bizi dünya ve ahirette kurtuluşa erenlerden eyle, bu dünyayı son kaygımız yap ve bizden razı olduğun zaman bizi sana kavuştur ey merhametlilerin en merhametlisi.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Minnetullah Tahir

Devamını oku...

Ey Ordular! “Size ne oldu ki “Allah yolunda savaşa çıkın” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz.” [Tevbe 38]

  • Kategori Hizb
  •   |  

Yahudiler, 18 Mart 2025’ten itibaren Gazze’ye havadan, karadan ve denizden yeniden düşmanca saldırmaya başladılar ve bu saldırılar hâlen devam ediyor. Saldırılar, yalnızca insanları değil, ağaçları ve taşları bile hedef aldı. Ateşkes olduğunu iddia ettikleri ancak bozdukları anlaşmadan yaklaşık iki ay sonra düzenlenen saldırılarda kadın, çocuk ve yaşlılardan en az 400 kişi hayatını kaybetti... Yahudiler, hain bir millettir, anlaşmaya asla riayet etmezler. Nitekim Kaviyy ve Aziz olan Allah şöyle buyurmuştur:

فَإِمَّاتَثْقَفَنَّهُمْفِيالْحَرْبِفَشَرِّدْبِهِمْمَنْخَلْفَهُمْلَعَلَّهُمْيَذَّكَّرُونَ “Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.” [Enfal 57] Onları ancak, köklerini kazıyacak yeni bir “Hendek” ve tıpkı Semud kavmini helak eden sarsıntılar gibi onları da sarsacak bir “Hayber” caydırabilir...

Yoksa onlar antlaşmaları bozmayı huy edinmişlerdir! İşte şimdi de aynısını yapıyorlar:

“İsrail, Gazze Şeridi’nin çeşitli bölgelerine karşı yeniden savaş başlattı. Yoğun hava saldırıları sonucunda 412 kişi şehit olurken yüzlercesi de yaralandı...” (18.03.2025 El Cezire)

“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, bu sabah (Salı) erken saatlerde yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi genelinde “Hamas”a ait hedeflere saldırı düzenlendiğini duyurdu... Açıklamada ayrıca “İsrail bundan sonra Hamas’a karşı giderek artan şiddette askeri güçle karşılık verecek” denildi.” (18.03.2025 Skynews Arabia)

“Beyaz Saray Sözcüsü Caroline Leavitt, İsrail’in Salı günü Gazze’ye düzenlediği saldırılar konusunda Beyaz Saray ve Trump yönetimine danıştığını söyledi.” (18.03.2025 El Hurra)

Tüm bu katliamlar ve vahşi saldırılar, özellikle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran gibi Filistin’e komşu olan Müslüman ülkelerdeki orduların gözleri önünde gerçekleşti. Lübnan, Irak ve Suriye gibi kendi kendilerini aşağılamakla meşgul olan ülkelerden bahsetmiyorum bile! Bütün bunlara rağmen yöneticiler, Amerika ve uluslararası topluma Yahudilere baskı yapmaları için yalvarıyorlar. Oysa Amerika, Yahudilerin en büyük destekçisidir. Yöneticilerin kendileri ise sadece çekingen bir şekilde kınama mesajları yayımlamakla yetinmektedirler! Sanki bu kınamalar bir şehidi geri getirecek, bir yaralıyı iyileştirecek ya da Gazze’nin bir karış toprağını özgürlüğüne kavuşturacak! Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!

Haçlıları ve Moğolları dize getiren Mısır, bugün yalnızca kınama mesajlarıyla yetinmiştir! Oysa bu kınama mesajları ne beslemekte ne de açlığı gidermektedir. Mısır Dışişleri Bakanlığı, Salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırılarını kınayarak, bunun “ateşkes anlaşmasının açık bir ihlali olduğu ve bölgenin istikrarı üzerinde ağır sonuçlar doğurabilecek tehlikeli bir tırmanışı temsil ettiği” vurgulandı... Açıklamada, “Uluslararası topluma İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını derhal durdurması için acilen harekete geçme çağrısında bulunuldu ve “bölgenin yeniden bir şiddet ve karşı şiddet sarmalına sürüklenmesini önlemek” gerektiği kaydedildi. (18.04.2023 Sky news)

Bizans İmparatorluğu’nun Şam’daki hâkimiyetini sona erdiren büyük Yermük Savaşı ülkesi olan Ürdün de bugün yalnızca kınama mesajlarıyla yetinmiştir! “Ürdün Başbakanı Cafer Hassan, salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaşı “insanlığa karşı bir savaş” olarak nitelendirdi. Ürdün Haber Ajansı Petra, Hassan’ın bugün düzenlenen Bakanlar Kurulu toplantısında, “Tüm uluslararası toplum, çocukları, kadınları ve silahsız sivilleri hedef alan bu barbarlığı durdurmakla ilgilenmeli. Bugün insanlar zorla göç amacıyla aç bırakılıyorlar” dediğini aktardı. (18.04.2023 Sky news)

Bizans İmparatorluğu’nu tarihten silen Fatih Sultan Mehmet’in ülkesi Türkiye de yalnızca kınama mesajlarıyla yetinmiştir! “Türkiye, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği ölümcül saldırıları kınadı. Açıklamada, bu saldırılar İbrani devletinin Gazze’de yürüttüğü “Soykırım politikasında yeni bir aşamaya geçildiğini göstermektedir” denildi... (18.04.2023 Sky news) Komşusu İran da benzer şekilde yalnızca açıklamalarla tepki gösterdi. “İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bakaî, salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in bu sabah Gazze’ye düzenlediği saldırılarda kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini ifade etti... İran Dışişleri Sözcüsü, “ABD’nin “bu saldırılardan doğrudan sorumlu” olduğunu belirtti. (18.03.2025 Anadolu Ajansı)

Suudi Arabistan’a gelince, artık tamamen Trump’ın Amerika’sı ekseni üzerinde dönmeye başlamıştır. Trump gibi konuşmakta ve onun Yahudilere verdiği desteğe karşı çıkmamaktadır. Dahası diğer ülkeler gibi yalnızca sembolik kınamalarla yetinmektedir. “Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının en güçlü şekilde kınandığı kaydedildi. İsrail ordusunun savunmasız sivillerin yaşadığı bölgeleri doğrudan bombaladığına işaret edilen açıklamada, İsrail’in bu saldırılarla uluslararası insani hukuku hiçe saydığı aktarıldı.” (18.03.2025 Anadolu Ajansı)

Görüldüğü gibi Filistin’e komşu ülkeler, Yahudilerin saldırganlığını ve Gazze Şeridi’ne yönelik devam eden suçlarını sadece kınamakla yetinmişlerdir! İşte böyle! Ne bir ordu harekete geçmiş ne de bir kurşun atılmıştır!

Ey Müslüman ülkelerdeki ordular, özellikle de Filistin’in çevresindeki ordular! Özür beyan edenlerin hâlâ bir bahanesi kaldı mı? Bahane uyduranların hâlâ uyduracak bir bahanesi kaldı mı? Yahudilerin saldırganlığını ve katliamlarını gördüğünüz, işittiğiniz hâlde saldırganlıklarını püskürtmek ve varlıklarını ortadan kaldırmak üzere Ribât topraklarına, mübarek Toprak Filistin’e yönelmek yerine nasıl olur da hareketsiz bir şekilde yerinizde durabiliyorsunuz? Kudret ve izzet sahibi Allah’ın şu sözlerini okuduğunuz halde nasıl olur da yerinizde hareketsiz kalmayı kabul edebiliyorsunuz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Sömürgeci kafirlerin adımlarını birebir takip eden, Allah ve Rasûlüne itaati arkalarına atan yöneticilere itaati etmeyi mazeret olarak mı öne sürüyorsunuz? Onlar, Yahudilere karşı savaşmak istemiyor! Tarafsızmış gibi görünseler de aslında Yahudilere daha yakındırlar. Bu yöneticiler, Yahudiler Filistin’de katliam yaparken onların arkalarını kolluyorlar! Onlara itaat ederek ne bu dünyadaki rezillikten kurtulabilirsiniz ne de ahiretteki azaptan! Son pişmanlığınız hiçbir işe yaramayacak!

إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ * وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا مِنَّا كَذَلِكَ يُرِيهِمُ اللهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ “İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. Uyanlar: “Keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak” derler. Böylece Allah onlara, hasretini çekecekleri işlerini gösterir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır.” [Bakara 166-167] Allah’a isyan konusunda yöneticilere itaat etmek büyük bir suçtur.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا * وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا * رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَبِيراً “Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik” diyecekler. Ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!” [Ahzab 66-68]

Ey ordular! İçinizde, orduya liderlik edip kudret ve izzet sahibi Allah’ın vaadini yerine getirmek üzere bize yardım edecek hiç mi aklı başında bir adam yok?

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ  “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

İçinizde, orduya liderlik edip içinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Hilafeti kurmak ve böylece Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek üzere bize yardım edecek hiç mi aklı başında bir adam yok?

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ  “Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldıracaktır. Sonra, nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra da sustu”

İçinizde, orduya liderlik edip, Ruveybida yöneticilerin Yahudilere karşı savaş açılmaması için koydukları barikatları yıkacak, sonra da ‘es-Sâdiku’l-Masdûk’un (doğru ve doğrulanan) haber verdiği müjdeyi gerçekleştirmek üzere İslam ordularını harekete geçirecek hiç mi aklı başında bir adam yok? Buhari Sahih’inde şöyle rivayet etmiştir:

تُقَاتِلُكُمُ الْيَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ  “Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat kılınacaksınız!” Müslim de Sahih’inde şöyle rivayet etmiştir:

لَتُقَاتِلُنَّ الْيَهُودَ فَلَتَقْتُلُنَّهُمْ  “Yahudilerle savaşacaksınız ve onları alabildiğine öldüreceksiniz.”

Ancak bu şekilde Yahudi varlığını Mübarek Topraktan söküp atarsanız. Sonra da Mübarek Toprak, tıpkı Ömer’in fethettiği, Selahaddin Eyyubi’nin kurtardığı ve Sultan Abdülhamid’in koruduğu gibi yeniden İslam yurduna dönüşecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-6]

Devamını oku...

İslam Devleti Yıkılmamış ve Müslümanların Halifesi Hayatta Olmuş Olsaydı, İslam Ümmeti Zaferler Ayında Böylesine Büyük Acılar Çekmezdi

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Bizler, Mübarek Ramazan ayının gölgesinde serinlerken ve ilahi rahmetin esintilerini hissederken, İslam ümmetinin bir zamanlar Ramazan ayında İslam Devletinin gölgesi altında yaşadığı o şanlı ve görkemli günleri anımsıyoruz. Ramazan, İslam fetihlerinin gerçekleştiği ve insanların akın akın İslam’a girdiği bir ay olmuştur. Hak ile batılı arasının ayrıldığı ilk büyük Bedir Gazvesi bu ayda gerçekleşmiştir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in cahiliye putlarını yıktığı Mekke’nin Fethi, Endülüs’ün fethi, Amuriye zaferi, Ayn Calut Savaşı, Selahaddin Eyyubi’nin Hittin’deki zaferi ve daha nice zaferler ve savaşlar bu ayda gerçekleşmiştir... Bu mübarek ayda kazanılan büyük zaferler ve gerçekleştirilen fetihler, Ramazan’ı cihat, fetih ve zaferlerle anılan ve özdeşleşen bir ay hâline getirmiştir. İşte tüm bunlar, İslam’ın yönetimi ve İslam Devleti’nin hâkimiyeti altında gerçekleşmiştir.

Bugünse Ramazan ayına kavuşmuş olmamıza rağmen, İslam ümmetinin İslam ile yönetilmediğine tanık oluyoruz! Tek bir vücut gibi olması gereken ümmetin, sömürgeci kafir Batı tarafından devletçiklere bölündüğünü görüyoruz! Fetih ve cihat ümmetinin bugün topraklarının işgal edildiğine, mukaddesatının çiğnendiğine, namusunun ayaklar altına alındığına ve ordularının eli kolu bağlı kaldığına şahit oluyoruz! Büyük liderler, heybetli ve saygın şahsiyetler yetiştiren bu ümmetin, bugün Batı’nın talimatlarıyla hareket eden, Batının önünde başını eğen zelil ve alçak yöneticiler tarafından yönetildiğini görüyoruz!

Müslüman ülkelerinde, Yahudi varlığının suçlarını karşı öfke çığ gibi büyüdü, Gazze halkıyla dayanışma ruhu, dalga dalga yayıldı! Gazze’de parçalanmış bedenler ve etrafa saçılmış cansız cesetler, dağları bile sarsacak görüntülerle televizyon ekranlarında gösterildi. Parçalanmış bedenler ve cansız cesetler Müslümanların yöneticilerinin zerre kadar umurunda olmadı, vücutlarından tek bir kıl dahi kıpırdamadı! Harekete geçtiklerinde ise ancak işgalci varlığın güvenliğini sağlamak, kendi tahtlarını korumak ve efendilerinin bölgedeki çıkarlarını muhafaza etmek amacıyla harekete geçmişlerdir. Dahası, Müslüman beldelerini, Yahudi varlığının korunması, güvenliği ve bekasının sağlanması için bir koridor ve geçit hâline getirmişlerdir.

Gören gözler için artık Amerika’nın Yahudi varlığını ayakta tutan ipin, Müslüman ülkelerin başkentlerine uzandığı apaçık ortada. Eğer bu ipler olmasaydı ne Yahudi varlığı ne Amerika ne de diğer kâfir devletler Müslüman ülkelerinde bir varlık gösterebilirlerdi!

İşte Trump, Gazze halkını zorla göç ettirmekten ve sanki kendi malıymış gibi Gazze’yi bir yatırım projesi dönüştürmekten bahsediyor! Trump, Müslümanların yöneticilerine tepeden bakan ve küçümseyici bir üslupla hitap ederek, “Mısır ve Ürdün’ün Gazzelileri ülkelerine almayacaklarını söylediler. Ancak bunu yapacaklar, bunu yapacaklar. Onlar için çok şey yaptık, onlar da bunu yapacak.” dedi. Çünkü bu yöneticilerin sözlerinin hiçbir değer taşımadığını biliyor. Ayrıca, söylediklerinde ciddi olsaydı, onların kendisini memnun etmek ve taleplerini yerine getirmek için adeta birbirleriyle yarışacaklarını da çok iyi biliyor. Zira bu yöneticilerin sözleri, ürkek ve korkakça açıklamalar olup, itibarlarını korumak amacıyla kendilerine belirlenen sınırlar içinde söylenmiş sözlerden ibarettir.

Ey Müslümanlar! Ey Ürdün halkı! Yöneticilerinizin Gazze halkının zorla göç ettirilmesine karşıymış gibi yaptığı açıklamalar, düpedüz bir tiyatro oyunudur! Bu açıklamaların ardında yeni bir komplo ve geçmiş ihanetlerine eklenen sinsi bir aldatmaca yatmaktadır. Çünkü onlar efendilerine hayır demeye cesaret edebilecek adamlar değillerdir. Kendilerine verilen bu dar hareket alanını, sizi peşlerinden sürüklemek, alkışlarınızı almak ve Gazze’de kendileri için çizilen rolü oynarken onların peşlerinden gitmeniz için kullanmaktadırlar. Siyonist varlığın ve arkasındaki Amerika’nın Gazze’de başaramadığını, yöneticileriniz gözlerinizin önünde yapacaklar!

Bu rejimler hiçbir zaman ne Filistin ne de başka bir İslam ülkesine gerçek anlamda sahip çıkmamışlardır. Aksine, Filistin’i bizzat peşkeş çeken onlardır. Müslüman topraklarını kâfir devletlerin yağmasına ve hırslarının oyun alanına dönüştürmüşlerdir. Ne gariptir ki bu rejimler, Müslümanlar arasına fitne ve ayrılık tohumlarını saçmak, iğrenç milliyetçiliği ve cahiliye bağnazlığını körüklemek, Müslümanların Sykes-Picot sınırlarına göre bölünmüşlüğünü ve parçalanmışlığını pekiştirmek için Trump’ın zorla göç açıklamalarını istismar etmişlerdir. Gazze Savaşı sırasında ortaya çıkan birlik ve kardeşlik ruhunu yok etmeye çalışmaları da bundan kaynaklanıyor. Çünkü Müslümanların sergilediği bu ortak dayanışma, bu yöneticilerin hesaplarını altüst etmiş ve onların korkularını artırmıştır. Sakın bu Ruveybida yöneticilerin peşinden gitmeyin, yoksa hem Rabbinizin gazabına uğrar hem de amellerinizi zayi etmiş olursunuz. Onları daha önce de deneyimlediniz ve gerçek yüzlerini gördünüz.

Ey Müslümanlar! Ey Ürdün halkı! Filistin meselesi, yalnızca Filistin halkının veya Arapların meselesi değildir; aslında İslami meselesidir. Filistin, Yahudilerin büyük kâfir devletlerin yardımıyla ve Müslümanların hain yöneticilerinin işbirliğiyle gasp ettikleri İslami bir toprak ve İslami kutsallar meselesidir! Filistin, Müslümanların kanlarıyla fethettiği bir İslam ülkesidir. Her karış toprağı, bir mücahidin atının tozuyla ya da bir şehidin kan damlasıyla yoğrulmuştur. Filistin, tüm Müslümanların malıdır ve onu geri almak için canlarını ve ruhlarını feda etmek Müslümanlar üzerine farzdır. Onun herhangi bir parçasından vazgeçmek, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere ihanettir!

Filistin davasının şeri çözümü ve Filistin davası için ciddiyetle çalışmak ve gerçek destekte bulunmak ancak özgürlüğüne kavuşturmak üzere orduların seferber edilmesiyle mümkündür. Müslümanları bu gerçek çözümden uzaklaştıran her çözüm, gerçeği çarpıtmaktan ve işgal altındaki İslam beldesi davasını yok etmekten başka bir şey değildir!

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Bugünün küfür güçleri, geçmiştekilerin aynısıdır. Sadece bir savaşlık canları var, sonrasında yok olmaya mahkumdurlar. Hıttin, Haçlılar için çöküşün başlangıcı olmuş, Ayn Calut ise Moğolların dağılmasına yol açmıştır. İşte bunlar da böyle, tek bir belirleyici savaş, onların yapılarını ve varlıklarını yıkmaya yeter! Ey Müslümanlar! Onların yapılarını yıkmak sizin elinizde!

وَأَنْتُمُ الأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ“Siz galipsiniz, Allah sizinle beraberdir ve amellerinizi asla zayi etmez.” [Muhammed 35]

Müslümanları güçlü bir konumdan zayıflığa düşüren, Ramazan’ı zaferler ayı olmaktan çıkarıp mazlumiyet ayına dönüştüren şey, İslam yönetiminin ortadan kalkması ve İslam Devleti’nin yıkılmasıdır. Hadi Ramazan’ı eski ihtişamına kavuşturun; onu yeniden zaferler, fetihler, izzet, birlik ve güç ayı yapın. Bunu gerçekleştirmenin yolu, İslami hayatı yeniden başlatmak, Hilafet Devleti’ni kurmak ve bir imam var etmek için çalışmaktır. O imam Müslümanların işlerini güdecek, canlarını savunacak, İslam ümmeti de Yahudilerle ve tüm kafir ülkelerle savaşmak için onun etrafında toplanacaktır. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu şöyle haber vermiştir:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” Hadi hem dünyada hem de ahirette izzet ve zaferle müjdelenin.

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ“Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51]

Devamını oku...

Pakistan'ın Sert Bir Devlete Değil, Raşidi Hilafet Devleti Olmaya İhtiyacı Vardır

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Pakistan'ın Sert Bir Devlete Değil, Raşidi Hilafet Devleti Olmaya İhtiyacı Vardır

Haber:

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Seyyid Asım Münir, 18 Mart 2025 Salı günü Parlamento Ulusal Güvenlik Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, Pakistan'ın yönetişimini güçlendirmesi ve sert bir devlet olması gerektiğini vurgulayarak, değerli canları feda eden yumuşak devlet yaklaşımını sürdürmenin tehlikelerine işaret etti. (Tribune)

Yorum:

Pakistan Genelkurmay Başkanı'nın konuşması, Pakistan ve Afganistan sınırındaki Belucistan ve aşiret bölgelerinde güvenlik personeline yönelik saldırıların tırmanmasının gölgesinde geldi.Kamuoyu şimdi, Bengel'in Pakistan'dan ayrılarak Bangladeş'e dönüştüğü 1971'de olduğu gibi yeni bir iç savaştan korkuyor.

Pakistan'ın fiili yöneticisi olan ordu komutanının sert tutumu, ulusal güvenliği baltalamaktan başka bir işe yaramayacaktır.Zira mezalimleri tedavi etmek ve çatışmaları çözmek için İslam şeriatının hükümlerine göre siyasi girişimler başlatmak yerine sert bir tutum sergilenmiştir. Dolayısıyla bu sert tutum, sadece mezalimlerin derinleşmesine yol açacak, çatışmaları şiddetlendirecek ve düşmanlarımız olan Hindu devletinin ve onun efendisi Trump'ın Amerika'sının ekmeğine yağ sürecektir.

Müslümanlara karşı sert bir tutum, her zaman başarısız olmuştur. Zira ABD ordusu, Pakistan ve Afganistan sınırındaki kabile bölgelerindeki Müslümanlara karşı yirmi yıldır sürdürdüğü sert tutumun ardından bölgeden ayrılmıştır. Bunun öncesinde Pakistan yönetiminin 1971'deki sert tutumu, Bengal'deki Müslüman kardeşlerimizi bizden uzaklaştırıp Hindu devletinin kollarına itmişti.Bunun da öncesinde sömürgeci İngilizler yoğun direnişin olduğu Bengal, Belucistan ve kabile bölgelerinde sert bir tutum sergilemişler ve sonunda İngiliz ordusu aşağılanmış bir şekilde bölgeden ayrılmak zorunda kalmıştı. Peki Belucistan ve kabile bölgelerindeki sert tutum, şimdi ulusal güvenliğe nasıl katkı sağlayacak ki?

Talep edilen tutum, mezalimi tedavi eden ve ihtilafları etkili bir şekilde çözen İslam şeriatına dayalı siyasi bir sistemdir.Ancak mevcut siyasi sistem, sömürgecinin ve sömürgecinin ajanları olan yöneticilerin çıkarlarını gözeten, insanların çıkarlarını baltalayan, çoğunluğu tercih eden, azınlığın haklarını baltalayan, mezalimleri derinleştiren, çatışmaları şiddetlendiren ve iç savaşı körükleyen sömürgeci İngiliz hukukuna dayanmaktadır.

Ey Pakistan’daki Müslümanlar: Pakistan'ın sert bir devlete değil, Raşidi Hilafet Devleti olmaya ihtiyacı vardır. Zira Hilafet, ırklarına veya dinlerine bakmaksızın tebaasının işleriyle ilgilenmektedir. Ayrıca üç kıtanın halklarına birlik, refah ve güvenlik getirmiştir. Bu yüzden Raşidi Hilafetin şan ve başarısı tartışılmazdır. Dolayısıyla bütün Müslümanların üzerine düşen, Allah'ın indirdikleriyle yeniden hükmetmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmalarıdır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَMüminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” [Hucurat 10]

Ey Pakistan silahlı kuvvetlerinin subayları: Korkularınız yerindedir; zira liderliğiniz sizi Pakistan'ın birliğini baltalayan uzun ve yıkıcı bir savaşa sürüklüyor; bu yüzden artık liderliğinizi değiştirmekten başka bir seçeneğiniz yoktur. O halde Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir'e nusret verin ki hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa eresiniz. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” [Fetih 29]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Şeyh Şahzad - Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER