Cuma, 07 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

10 Ekim Gazze Anlaşmasına Güvenmek Allah’ın Yahudiler Hakkındaki Ayetlerini Göz Ardı Etmek Demektir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

10 Ekim Gazze Anlaşmasına Güvenmek Allah’ın Yahudiler Hakkındaki Ayetlerini Göz Ardı Etmek Demektir!

Haber:

Gazze Hükümeti, Yahudi varlığının ordusunun 10 Ekim'den bu yana yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını 497 kez ihlal ettiğini ve bu ihlaller sonucu 342 Filistinlinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Yahudi varlığının sadece cumartesi günü gerçekleştirdiği 27 saldırıda 24 kişi hayatını kaybetti, 87 kişi yaralandı. (trthaber.com, 23/11/2025)

Yorum:

Yahudi varlığının Gazze halkına yönelik savaşında işlediği katliam, yıkım ve soykırımın üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçti; bu zaman zarfında Gazze’deki mücahitlerin göstermiş olduğu destansı kahramanlıkları ve Gazze halkının bu vahşet karşısındaki sabrı, metaneti ve kararlılığı, her ne kadar Müslümanların başındaki kalpleri taş kesilmiş ajan yöneticiler için bir anlam ifade etmemiş olsa da dünyadaki tüm Müslümanlar için bir ilham kaynağı olmuş ve onlara mümin bir kişinin kafir karşısında nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini göstermiştir; zira Müslümanlar Gazze’deki kardeşlerinin yaşamış oldukları vahşetten dolayı Gazze halkına destek vermek ve Yahudi varlığının korkunçluklarını da kınamak adına bir çok yürüyüşler, konferanslar, açıklamalar ve protesto gösterileri gerçekleştirmişler, Müslüman ordularını Gazze’deki kardeşlerine yardım etmeleri için harekete geçmeye çağırmışlar ve tüm dünya Müslümanlarını Yahudi varlığının işlediği soykırım ve vahşete karşı tepki göstermek için birleşmeye davet etmişlerdir. Tüm bu eylem ve çağrılardan sadece dünya çapındaki Müslümanlar değil, Batılı halklar da etkilenmiş ve onlar da birçok eylem ve gösteri düzenlemiştir.

Dünya çapında Yahudi varlığının vahşetine karşı gösterilen tüm bu tepkiler, Yahudi varlığına karşı olan kin ve nefreti artırmış, neredeyse tüm dünya halklarının hedefi haline gelmiş ve Yahudi varlığı ve başta Amerika olmak üzere ona destek veren tüm kafir Batılı ülkeler, özellikle Müslümanlar olmak üzere birçok dünya halkları tarafından şiddetle kınanmıştır. Tüm bunların ardından, gerek Yahudi varlığının Gazze mücahitleri karşısında istediği sonuca ulaşamaması, gerekse dünya halklarının şiddetli kınaması, Yahudi varlığını çıkmaza sokunca, onun bir numaralı destekçisi Amerika, hem Yahudi varlığını rahatlatmak hem de özellikle Müslüman halklarının Yahudi varlığına karşı olan öfkelerini dizginlemek için en sadık ajanı Sisi liderliğinde 10 ekim anlaşmasını yürürlüğe koymuştur; böylece Amerika, ne yazık ki gerek Müslüman halklarının gerekse diğer halkların öfkelerini dizginlemede başarılı olmuştur; zira Yahudi varlığı anlaşmaya rağmen katliamlarına devam etmiş ve Müslüman halkların onun katliam ve saldırılarına karşı tepkileri daha önceki tepkilerine kıyasla çok cılız kalmıştır. Bu ise küfrün başı Amerika’nın önerdiği anlaşmaya güven duymalarının ve Allahu Teala’nın Yahudiler hakkındaki kavlini göz ardı etmelerinin bir sonucudur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.” [Bakara 100] Ve şöyle buyurmuştur: لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلّاً وَلَا ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَBir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların ta kendileridir.” [Tevbe 10] Peki Allahu Teala’nın bu kavline rağmen Müslümanlar nasıl olur da tepkilerinde zayıflık gösterebilirler? Müslümanların tepkilerinde zayıflık göstermeleri, kafir Batı’nın önerdiği anlaşmaya güvenmek ve Allah’ın kavlini göz ardı etmek anlamına gelmiyor mu?

Bu yüzden Müslüman halklar, Rablerinin kavline kulak verip Yahudi varlığının asla yapılan anlaşmalara bağlı kalmayacağını bilmeleri ve hem kafir Batı’ya hem Yahudi varlığına hem de başlarındaki ajan yöneticilere karşı tepkilerini daha güçlü bir şekilde göstermeleri gerekir ki böylece Rabbimizin ayetlerine olan imanlarını ve bağlılıkları ortaya koymuş olsunlar. Böylece de umulur ki Allah, Müslüman halkların bu samimiyetleri ve bağlılıklarından dolayı onların elleriyle yardımını gönderir de hem Müslümanların hem de insanlığın tek kurtuluşu olan Raşidi Hilafet Devleti kurulur. فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve «Ne zamanmış o?» diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!” [İsra 51]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ramazan Ebu Furkan

Devamını oku...

Kudüs'teki Vakıf Okulları İşgalin Çekici ile Otoritenin Örsü Arasındadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kudüs'teki Vakıf Okulları İşgalin Çekici ile Otoritenin Örsü Arasındadır!

Haber:

El Cezire, "Kudüs'teki Vakıf Okulları: Şehirdeki Filistinlilerin Eğitim ve Ulusal Kimliğini Korumada Önemli Bir Kaldıraçtır" başlıklı kısa bir rapor yayınladı ve raporda şöyle geçti; Kudüs şehrinde bulunan ve aslen Filistin Vakıflar Bakanlığı'na ve idari olarak da Filistin Eğitim Bakanlığı'na bağlı olan ve Filistin müfredatına göre faaliyet gösteren bu okullar, taksitli maaş ödemeleri nedeniyle onlarca yetenekli öğretmenin ayrılmasına yol açan nitelikli personel sıkıntısı ve son üç yılda öğrenci sayısında %15'ten fazla düşüş gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.El Cezire, bu okul binalarının çoğunun temel olanaklardan yoksun olduğu, bir kısmının işgal tarafından yıkılma tehdidiyle karşı karşıya kaldığı ve işgalin yeni inşaat ruhsatları veya genişleme ruhsatları vermeyi reddettiği eklemesinde bulundu.

Yorum:

Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi'ndeki okulların tamamı, Filistin müfredatına dayalı olarak dört ana kategoriye ayrılmıştır ki bunlar şunlardır: Devlet okulları, Vakıf okulları, UNRWA okulları ve özel okullar. Devlet okulları ve Vakıf okulları, idari ve mali olarak Filistin Eğitim Bakanlığı'na bağlıdır.

Tabi ki Yahudiler, inşaat, yenileme veya genişletme izinleri vermemek ve her alanda kısıtlamalar getirmek suretiyle Kudüs'teki okullara baskı uygulamaktadırlar ki bu da onlardan beklenen bir davranıştır.Ancak bu okullar, personellerinin maaşlarını ödeyen Filistin otoritesine bağlıdır ve şu anda bu okullar, Yahudiler tarafından getirilen kısıtlamalar ve Filistin otoritesinin öğretmenlerin maaşlarını ödememesi nedeniyle kerpetenin iki çenesi arasında kalmış olup bu da öğretmenlerin mesleği bırakmayı düşünmeye başladığı bir noktaya kadar ulaşmıştır.

Kudüs şehrinin benzersiz yapısına rağmen Kudüs okullarının kısıtlanması konusunda Yahudi varlığı ile otorite arasındaki bu yakınlaşma, Filistin'in tamamındaki eğitim sürecinde yaşananlara ilişkin otorite ile sömürgeci Batı politikası arasındaki yakınlaşmanın neredeyse bir modeli niteliğindedir; nitekim Kudüs'ün özel statüsünü dikkate almayan ve okullar ve diğerleri aracılığıyla Kudüs'ün Yahudileştirilmesine yol açan adımlarda Yahudilerle birlikte hareket eden otorite, aynı zamanda Gazze ve Batı Şeria'daki öğretmenlere fon yetersizliği bahanesiyle baskı uygulayan ve okulları UNESCO standartlarına uygun hale getirmeye çalışan aynı otoritedir. Bu ise Netanyahu'nun Filistin müfredatının nasıl olması gerektiği konusunda Elon Musk ile yaptığı meşhur görüşmede dile getirdiği taleplerle örtüştüğü gibi aynı zamanda Avrupa Birliği'nin Filistin otoritesine sağlanan mali destek karşılığında müfredatın değiştirilmesi yönündeki talepleriyle de örtüşmektedir.

Dolayısıyla genel olarak otoritenin bölgelerindeki ve özel olarak da Kudüs Vakıf okullarındaki eğitim sürecinde yaşananları salt bir maaş krizi olarak görmek safdillik olur.Bu nasıl bir maaş krizi ki, güvenlik koordinasyonunu ve otoritenin cihazlarının insanları takip etmesini engelleyemiyor?!Eğitim sürecinin normal şekilde ilerlemesini engelleyen bu bahane de neyin nesi?!

Sözün özü Kudüs'teki okulların Yahudiler ve otoritenin olduğu kerpetenin iki çenesi arasında kalması, Batı Şeria'nın genelinde yaşananların küçük bir resmidir; peki okullarımız bu kerpetenin iki çenesi arasında ezilirken, akide ve bağlılığa dayalı nesiller inşa nasıl edilebilir?

Bu, eğitime yönelik oynanan oyunun yerel veya mali bir plan veya otoritenin başarısızlığı olmadığını, bilakis bizi cahil bırakıp dinimizden ve akidemizden uzaklaştırmaya çalışan ve Filistin halkını topraklarından tehcir etmek amacıyla onlara baskı uygulayan sömürgeci kâfirin eli olduğunu teyit etmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Hamad el-Vadi - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

İhanet ve Kan Müttefikleri!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

İhanet ve Kan Müttefikleri!

Haber:

Bir temsilci şöyle diyor:Trump'ın Suudi liderle görüşmesi "şok edici" olmuştur. (New York Times)

Yorum:

Trump ile bin Selman arasında 2019 yılında yapılan ve hâlâ gizli tutulan telefon görüşmesi hakkında Washington'da yeniden alevlenen tartışma, Batı'nın basın özgürlüğünü destekleme iddialarının özünde yatan derin çelişkileri bir kez daha gözler önüne seriyor.Eski Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Eugene Windman, konuşmanın metninin yayınlanmasını talep etti ve konuşmanın içeriğini şok edici olarak nitelendirdi ve karşılık bir anlaşmanın yapılmış olması olasılığına dikkat çekti.Bu konuşma, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın vahşi bir şekilde öldürülmesinden sadece birkaç ay sonra gelmiş olup ABD istihbaratı, bu suçun bin Selman tarafından onaylandığı sonucuna varmıştı.

Bu hafta, Trump'ın aleni olarak yaptığı açıklamalar, Batı'da, otorite veya stratejik çıkarlar tehdit edildiğinde hesap verebilirliğin bir kez daha feda edildiğini ortaya koymaktadır.Oval Ofis'te, ABD istihbaratının Kaşıkçı cinayetine karıştığını gösteren bulgulara atıfta bulunularak, Amerikalıların neden bin Selman'a güvenmesi gerektiği sorulduğunda, Trump bu endişeyi tamamen reddetmiştir.Nitekim o, veliaht prensin cinayet hakkında hiçbir şey bilmediğini iddia etmiş ve tüm meseleyi “Olur böyle şeyler!” şeklinde ürpertici bir yorumla geçiştirmiştir!Bu yüzden insan hakları ve basın özgürlüğüne yönelik kibirli söylemlerin, içi boş olduğu görülmektedir.

On yıllar boyunca Amerika, Mübarek, Kaddafi, Bin Ali ve Esad ailesi gibi diktatörleri desteklemiştir; bunun nedeni bu diktatörlerin insan haklarını savunmaları değil, aksine onların Batı'ya, kaynaklara, pazarlara ve jeopolitik nüfuza erişim garantisi vermeleriydi.Ama bu rejimler bir yük haline geldiğinde Batılı liderler, demokrasi ve insan hakları konusundaki söylemlerini yeniden canlandırmaktadırlar! Dolayısıyla bu bir ideoloji değil, bir gösteridir.

Tüm bunlar şu acımasız sonuca götürmektedir: Batı’nın çıkarlarıyla örtüşmediği sürece Müslümanların kanının hiçbir değeri yoktur.Bu yüzden Batı için basın özgürlüğü, bir seraptan ibarettir.Kaşıkçı cinayeti bir dönüm noktası değil, aksine daha derin bir ikiyüzlülüğün sembolüdür.Trump'ın bin Selman'ı şiddetle savunması, “Olur böyle şeyler” şeklindeki açıklaması ve onun basına yönelik saldırıları, sadece alaycı bir tavır değil, aynı zamanda açık bir skandaldır. Öldürülen bir gazetecinin hesabının sorulması, ekonomik veya siyasi nüfuzu tehdit ettiğinde, basın özgürlüğüne yönelik alkışlar susmaktadır.İşte bu, Batı'nın savunduğunu iddia ettiği demokratik değerlerde kök salmış olan bir ikiyüzlülüktür.Savunduklarını iddia ettikleri tüm değerler, ahlaki otorite ve ilkeler, çıkarlarını tehdit ettiği anda zehirli yalanlar olarak ortaya çıkmaktadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Heysem İbn Sabit - Amerika

Devamını oku...

Batı'nın Merceği Altında Siyasal İslam: Müslüman Kardeşlerin Sınıflandırılmasının Arkasında Ne Var?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Batı'nın Merceği Altında Siyasal İslam: Müslüman Kardeşlerin Sınıflandırılmasının Arkasında Ne Var?

Haber:

Beyaz Saray Pazartesi günü, ABD Başkanı Donald Trump'ın Müslüman Kardeşleri yabancı terör örgütü olarak sınıflandırma taahhüdünde bulunduğunu açıkladı.Trump, Pazar günü Just the News'e özel yaptığı açıklamada, Müslüman Kardeşleri yabancı terör örgütü olarak sınıflandırma niyetinde olduğunu söyledi. Kararın "en güçlü şartlarla " ve sıkı ve bağlayıcı bir formatta yayınlanacağını vurgulayarak “nihai belgelerin şu anda hazırlanmakta olduğunu” açıkladı. (El Arabiya Net)

Yorum:

Trump'ın Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak sınıflandıracağını açıklaması, bağlamından kopuk teknik bir güvenlik önlemi olarak anlaşılamaz; aksine bu, bizzat örgütün kendisinin ötesinde, bölgedeki ve dünyadaki tüm İslami hareketler için önemli sonuçlar doğuracak siyasi bir adımdır. Zira deneyimler, Batı söyleminde “terörizm” teriminin artık doğru bir hukuki tanımlama olmadığını, daha ziyade sahneyi kontrol etmek, dengeleri yeniden yapılandırmak ve Batı sisteminden bağımsız olma potansiyeli taşıyan veya onun fikri ve siyasi hegemonyasını tehdit eden her türlü projeyi suç saymak için kullanılan siyasi bir araç olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla popüler bir varlığa ve siyasi geçmişe sahip bir grubu hedef almak, belirli bir örgüte karşı savaş açmak olarak değil, İslam'ı kamusal alanda liderlik konumuna getirmeyi düşünen herkese yönelik bir mesaj olarak okunabilir.

Bu açıklama, her türlü siyasal İslam söylemini kendileri için varoluşsal bir tehlike olarak gören ve baskıcı politikalarını meşrulaştırmak, güvenlik meşruiyetlerini güçlendirmek, despotizmi istikrar mefhumuyla ilişkilendirmek ve siyasal İslam'ı kaos ve kargaşamım eş anlamlısı olarak sunmak için Amerika’nın tutumuna uluslararası bir kılıf bulan bölgesel rejimlerin arzularıyla açıkça uyumlu bir bağlamda gelmiştir.

Bu sınıflandırmanın yeni gerçekliklere değil, Amerika'nın siyasi mizacı ve ittifaklarındaki dönüşümlere dayanması dikkat çekicidir; bu da meselenin güvenlikten çok, referansı ve Müslüman ülkelerdeki yönetimin şeklini kimin belirleyeceği konusundaki bir çatışma olduğunu teyit etmektedir: Peki bu yönetim, onların akidelerine ve kimliklerine mi dayanacak, yoksa dışarıdan dayatılan bir modele mi tabi olacak?

Bu kararın tehlikesi, sadece hukuki veya medyatik sonuçlarında değil, aksine İslam'ı, kamuoyunda yeniden tanımlama çabasında da yatmaktadır; böylece İslam, yönetim, siyaset ve hayat işlerinin düzenlenmesi anlamındaki bir din olmaktan çıkıp, etkisinden soyutlanmış salt bir kültürel bileşen haline getirilecektir. Böylece de İslam'ı, ümmetin birleştirici referansı olarak doğal konumundan uzaklaştırmayı hedefleyen uzun bir zincirin yeni bir halkası oluşturulmaktadır.

Aynı zamanda bu tırmanış, çatışmanın hakikatini ortaya koymakta ve çatışmanın belirli bir grupla değil, aksine hem bir yönetim sistemi olarak İslam'la, hem de akidesine dayalı olarak ümmetin egemenliğini geri kazanmaya çalışan her türlü projeyle olduğunu teyit etmektedir.Sadece bunu idrak etmek bile, pusulayı yeniden yönlendirmek, ümmetin çatışmanın doğası hakkındaki bilincini derinleştirmek ve gerçek kurtuluşa giden yolda daha fazla bir netlik sağlamak için yeterlidir.

Bu sahne karşısında, Batı'nın sınıflandırmalarının gerçek bir ölçüt ve adil bir referans olmadığı, aksine hegemonyanın çıkarlarına hizmet edecek ve bağımlılıktan kurtulmaya yönelik her türlü çabayı bastıracak şekilde gerçekliği yeniden şekillendirmek için kullanılan araçlar olduğu açığa çıkmaktadır.Bu yüzden ümmetin bu çatışmanın doğası hakkındaki bilinci, bağımlılık ile kalkınmanın, boyun eğme ile kaderi belirlemenin arasını ayıran bir çizgidir.Dolayısıyla halklar, saldırının isimlere veya kuruluşlara değil, kimliklerine ve iman ettikleri şeylere göre yönetme haklarına yönelik olduğunu fark ettiklerinde, planları başarısız kılma konusunda daha güçlü bir hale gelecekler ve medeniyet rollerini yeniden tesis etme yolunda daha kararlı olacaklardır.Baskı ne kadar şiddetli ve imaj da ne kadar çarpıtılmış olursa olsun, İslam’da yönetimin hiçbir zaman arızi bir durum olmadığı, aksine adaleti tesis eden ve hayatı düzene sokan bir asıl olduğu gerçeği kalmaya devam edecektir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَOnlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

Feminizm, Fikri Sömürünün Yüzüne Takılmış Bir Özgürlük Maskesidir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Feminizm, Fikri Sömürünün Yüzüne Takılmış Bir Özgürlük Maskesidir!

Erkekleri yetiştiren siz kadınlar neredesiniz? Sabırları ve terbiyeleriyle İslam sancağını yükselten adamlar için tarih yazan kadınların neresindesiniz? Allah yolunda ilk şehit kadın olan Sümeyye Ümmü Ammar’ın, Havle Binti Ezver’in, Havle’nin, çok dua etmesinden dolayı Allah’ın, oğlunun gözlerini yeniden bahşettiği ve İslam ümmeti arasında önemli bir şahsiyet haline gelen ve tarihin akışını değiştiren bir evlat yetiştiren Buhari'nin annesinin, oğlunu dine hizmet etmeye adayan Enes bin Malik'in annesinin, kendisini yetim olarak büyüten, eğitimiyle ilgilenen ve kendisini fıkhın en büyük imamlarından biri haline getiren İmam Şafiî'nin annesinin ve kendisine beyaz bir kıyafet giydirip, “Rabia'ya git ve onun ilminden önce edebini öğren” diyen İmam Malik'in annesinin neresindesiniz? 

Evet, uzun bir zaman boyunca Müslüman kadınlar ümmetin yükünü omuzlarında taşımışlardır; bu kadınlardan bazıları, Kur'an-ı Kerim'de nazil olan surelerde zikredilerek kıyamet gününe kadar onurlandırılmıştır; tıpkı Meryem, Firavun'un karısı ya da Allah Azze ve Celle'nin şikayetini işittiği -ki o, kocasını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikayet etmiştir- ve Allahu Teala'nın şöyle buyurduğu Havle Binti Salebe: قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌKocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.” [Mücadele 1] Ve daha niceleri gibi. Habibimiz Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurarak kadınlara hayrı vasiyet ederken gösterdiği hırsı asla unutmayacağız: اسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ، فَإِنَّ الْمَرْأَةَ خُلِقَتْ مِنْ ضِلَعٍ، وَإِنَّ أَعْوَجَ شَيْءٍ فِي الضِّلَعِ أَعْلَاهُSize kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim. Çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır.” 

Bugüne gelince;İslam Devleti'nin yokluğundan dolayı kadınlar, zihinlerini boşaltan ekranlar, değerlerini yıkan internet siteleri ve onları sahte hayallere boğan ve Batı tarzı açık giysilerle sözde “modayı” körü körüne taklit etmeye zorlayan iletişim araçları arasında parçalanmış durumda olup bu da onları uzak yakın herkesin görebileceği birer meta haline getirmiş, böylece onların cazibeleri, onları yüceltmek için değil, onları gündeme getirmek için istismar edilmiştir. Dolayısıyla kadın, eş ve mürebbi olarak kutsal görevini ihmal etmiştir; bu yüzden bugün kaç anne bir beden doğuruyor ama bir adam yetiştiremiyor!

Şeytani kötülüğü ve nereden vuracağını çok iyi bilen Batı'nın, bütün bir ümmeti yenmek için oklarını Müslüman kadınlara yöneltmiş olması üzücü bir durumdur; zira kısa sürede özgürlük maskesi altında "feminizme" çağıran İslam karşıtı bir karakter taşıyan hareketlere dönüşen sosyo-politik fikir, melez bir fikri sömürgecilik olarak yayılmış, konferanslar düzenlenmiş, 1979'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen, 1981'de yürürlüğe giren ve birçok Arap ülkesi tarafından imzalanan CEDAW gibi anlaşmalar imzalanmış, ayrıca Batı, dine açıkça meydan okuyan bu fikri yaymak için “Arap feministlere” büyük miktarda paralar pompalamış, böylece açıklığa ve ihtilata (kadın ve erkeğin karışık olması) çağıran özgürlükler iddiasıyla toplumun parçalanması, şerî kurallar olmadan çalışmak, Müslüman kadınların anne, eş ve ev hanımı olarak rollerinin ihmal edilmesi (bunun hak edilmeyen bir yük olarak görülmesi) ve Allah'ın üstünlük olarak değil, bir tamamlayıcı olarak kavvame/koruyuculuk verdiği erkeklerle eşitlik çağrısında bulunulması hedeflenmiştir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍAllah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” [Nisa 34] Böylece boşanma ve Batı kanunlarında kadınlara tanınan hakların erkekler için adil olmaması nedeniyle evlenmeye karşı isteksizlik nedeniyle toplum parçalanmış, bu da zinanın yaygınlaşmasına, gayri meşru çocukların doğmasına ve fuhşun normal bir hale gelinceye kadar şaşırtıcı bir şekilde artmasına yol açmıştır;  böylece güven eksikliği ve haram olan seçeneklerin çokluğu nedeniyle kürtajlar ve zina artmış, ciddi hastalıklar ve psikolojik komplekslere yol açan eşcinselliği kabul etme fikri aşılanmıştır. Ancak meseleyi daha da tehlikeli hale getiren şey, eşcinsellere, trans bireylere ve diğer cinsiyet kimliklerine tanınan medeni ve insan haklarının yasalaşmış olmasıdır. Bunlardan bir kısmını zikredelim; iş, konut veya eğitimde ayrımcılığa karşı korunma hakkı, eşcinsel evliliğin yasal olarak tanınması, (çarpık ve deforme olmuş ailelerde yaşamaları için) evlat edinme hakkı, cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak isteyen eşcinseller için tedavi olma hakkı, cinsiyet kimliğinin yasal olarak tanınması ve "cinsiyet azınlığı hakları" adı altında bunların kabul edilmesine çağrıda bulunulması.

Evliliğe teşvik eden ve bir ümmet inşa edecek ve bir medeniyet inşa edecek salih nesiller hazırlayan İslami değerlerimizi yok eden şiddetli bir kasırgayla karşı karşıyayız.

Ancak Batı, Raşidi Hilafet Devleti kurulur kurulmaz çabalarının boşa gideceğini fark etmektedir;çünkü içtimai sistemle ilgili İslam'ın kanunları, diğerine karşı bir tarafı kayırmaz ve cinselliği, şerî kurallar olmaksızın tatmin edilmesi gereken bir amaç olarak görmez.Zira asıl olan tatmin olmak değildir, aksine tatmin olma keyfiyetidir; ayrıca eşcinsel davranışlar haram kılınmıştır ve büyük günahlardan sayılır.Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de, sapkınlığı takip eden ve yoldan sapan kavimlerden bahsedilmektedir; dolayısıyla aile ve dini değerleri tehdit etmelerinden ve Allah’ın yeryüzünü imar etmek için birbirini tamamlayan iki cinsiyet olarak yaratmış olduğu insan doğasına aykırı davranmalarından dolayı bu kavimlerin cezası yıkım olmuştur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَKaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” [Rum 21]

Keşke kadınlarımız, şerefin süs eşyaları ve kozmetiklerle değil, adlarını ölümsüzleştiren ve onları utanç veya yoksulluk korkusuyla diri diri toprağa gömüldükten sonra korunan bir mücevher haline getiren hak din uğruna yaptıkları fedakarlıkları kaydettiren bir nesil inşa etmekle elde edildiğini anlamış olsalardı; zira bu din, rekabet veya çekişme ölçüleri üzerine değil de adalet, merhamet ve sevgi dengesi üzerine kurulu olan ailenin çekirdeği oldukları için cenneti kadınların ayaklarının altına sermiştir.

Hak olanın, hakları dağıtmak, kadınları onurlandırmak, onların namuslarını ve onurlarını korumak amacıyla İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışanların eliyle gerçekleşmesi kesin olup bir hayal değildir; bu da ancak insan yapımı kanunlar veya yabancı Batılı çağrılarla değil, Allah’ın şeriatıyla gerçekleşecektir. O halde kardeşlerim hep birlikte ayağa kalkalım, çocuklarımızı kucaklarımızda taşıdığımız gibi ümmetin yükünü de taşıyalım ve çocuklarımızı izzet ve onur sütüyle emzirelim ki böylece ümmeti yıkan kürekler değil izzetli bir ümmetin kurucuları olalım.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Menal Ümmü Ubeyde

Devamını oku...

Lübnan'ın Fransa'dan Bağımsızlığının Yıl Dönümü!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Lübnan'ın Fransa'dan Bağımsızlığının Yıl Dönümü!

Haber:

22 Kasım 1943'te Fransa, 1 Eylül 1920'de kurduğu ve ilan ettiği devletin bağımsızlığını tanıdığını duyurmuştur; bu ise “İşte geri döndük ey Selahaddin” sözüyle meşhur olan Fransız komiseri Gouraud'un, Şam kıyılarının çoğunu kapsayan ve bugünkü Lübnan'ın üç katından fazla bir alana sahip olan Beyrut vilayetini feshetme ve Bekaa, Baalbek, Hasbaya ve Raşaya'yı Şam vilayetinden ayırarak büyük Lübnan devleti adını verdiği yeni coğrafyaya ekleme kararlarını açıklamasının ardından gerçekleşmiştir.

Yorum:

Bugün Fransız işgalinin yenilgisinin yıldönümünü kutluyoruz ancak acı gerçek şu ki, Fransa askerleriyle çıkmış olsa da, onun tiran insan yapımı anayasası, kültürü ve dili ülkede kalmaya devam etmiş ve kanlı bir çatışmanın ardından siyasi nüfuz Amerika'ya intikal etmiştir.

Ortaya çıktığından bu yana Lübnan, hayatta kalma ve dayanıklılık unsurlarına sahip doğal bir devlet olarak inşa edilmemiştir; bu yüzden Lübnan, taifeler ve mezheplerle parçalanmış, Şam ülkesindeki doğal çevresinden ve Osmanlı Hilafet Devleti ile İslam ümmeti gibi gerçek derinliğinden zorla ayrılmış küçük bir ülkedir; bu da Lübnan'ın zayıflığını artırmış ve kendisini ve sakinlerini koruma gücünü aşındırmıştır.

Sonra “bağımsızlığın” onaylanıp bu parçalanmış devletçiğin bu şekliyle kabul edilmesi, zayıflık ve aşağılanmakla sonuçlanan çöküş ve geri kalmışlığın bir kanıtı olmuş ve kamu mallarını yağmalayan, hesap vermekten kaçmak ve bölünmeleri derinleştirmek için taifelere ve mezheplere sığınan hırsızlık ve dışa bağımlılık konusunda yetenekli siyasi bir sınıfın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Bugün, Yahudi varlığının Lübnan'a yönelik günlük saldırıları ve halkını ve topraklarını savunması gereken “bağımsız devletin" ise herhangi bir tepki vermemesinin gölgesinde, bağımsızlık yıl dönümünde askeri geçit törenleri yasaklanmıştır!Belki de otorite, en basit savunma ve caydırıcılık eylemlerinden bile yoksun oldukları bir zamanda güç gösterisinde bulunmaktan utanmakta ve bu skandaldan dolayı sessiz kalmayı tercih etmektedir; bunun ötesinde devlet başkanı bağımsızlık günü konuşmasında, suçlu ve saldırgan Yahudi varlığıyla müzakere çağrısında bulunmaktadır. إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌNe tuhaf şey bu böyle!” [Sâd 5]

Önce Fransa, sonra da Amerika olmak üzere sömürgeci kâfir Batı Lübnan'ı bölünmüş, çatışmalarla çevrili ve bağımsız kararlar almaktan aciz bir ülke haline getirmiştir ki böylece düşmanlarının kolay bir avı haline gelebilsin.Bakın işte bugün, Yahudi varlığının saldırıları karşısında aciz bir şekilde durmakta, kendini ve çocuklarını savunamamakta ve onurunu geri kazanamamaktadır.

Gerçek bağımsızlık, yıldönümü kutlamalarıyla, süslerle ya da içi boş gösterilerle değil, aksine ülkeyi ve insanları koruma gücü, doğru kararlar alma konusunda birlik ve güç ve egemenlik sağlayan köklere ve kökenlere geri dönmekle olur.

Allah'tan, vaadini bizim ellerimizle gerçekleştirmesini, bizi yeryüzünde egemen kılmasını ve böylece Hilafetimize geri dönmeyi ve kalbimizde çok değerli olan Lübnan'ın da onun bir parçası olmasını ümit ediyoruz. لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ İşte çalışanlar, asıl bunun için çalışmalıdırlar.” [Saffat 61]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Şeyh Muhammed İbrahim

Devamını oku...

Orta Asya Üç Baskıcı Gücün Kuşatması Altındadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Orta Asya Üç Baskıcı Gücün Kuşatması Altındadır!

Haber:

- 6 Kasım'da Amerika'da, Amerika'nın yanı sıra Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan gibi Orta Asya ülkelerini bir araya getiren C5+1 formatında bir toplantı düzenlendi.

Bu görüşme sırasında, iki taraf arasında ekonomik ve jeostratejik iş birliğinin güçlendirilmesi amacıyla Orta Asya'daki stratejik nadir mineralleri ve enerji kaynaklarına ilişkin önemli anlaşmalar imzalandı. Bunun ardından 12 Kasım'da, Kazakistan Cumhurbaşkanı Rusya'ya resmi bir ziyarette bulundu ve bu ziyarette iki taraf arasında bir dizi önemli anlaşmalar imzalandı.

- Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin 19-22 Kasım 2025 tarihleri ​​arasında Orta Asya'ya yapacağı ziyaret. (Çin Dışişleri Bakanlığı, Çin hükümetinin resmi web sitesi, Reuters)

Yorum:

Orta Asya'nın doğal zenginlikleri, stratejik öneme sahip nadir mineralleri ve zengin enerji kaynakları, halkına refah ve mutluluk getirmek yerine, onların zalim güçlerin eline düşmesine ve haklarının ellerinden alınmasına, dolayısıyla da sefalet içinde yaşamasına neden olmuştur.

Orta Asya'nın doğal zenginlikleri, halklarını birleştirebilecek, refah içinde rahat bir hayat yaşamalarını sağlayabilecek devasa kaynaklardır. Ancak bu servetler, adil bir şekilde kullanılmamaktadır. Bu yüzden artık bölge halklarının kaynaklarını, kendilerine hizmet edecek şekilde kullanmaya, adalet ve refahı sağlamaya yönlendirecek bilinçli bir liderin ortaya çıkmasının zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmed Hadi

Devamını oku...

İslam Beldelerinin Yöneticileri Amerika'yı Çöküşten Korumaya Çalışıyorlar

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İslam Beldelerinin Yöneticileri Amerika'yı Çöküşten Korumaya Çalışıyorlar

Haber:

Beş Artı Bir Grubu zirvesi (C5+1) 6 ve 7 Kasım tarihlerinde Washington'da gerçekleştirildi.7 Kasım'da Euronews, “Trump'ın, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderlerini Beyaz Saray'da ağırlayarak, yüksek teknoloji üretimi için gerekli olan temel minerallerden ABD'nin tedariklerini çeşitlendirme yollarını görüştüğünü” ifade etti.

Yorum:

Zirvenin ardından beş Orta Asya ülkesi, ABD lehine milyarlarca Dolar değerinde anlaşmalar imzaladı.Örneğin 72 milyar Dolarlık dış borcu olan Özbekistan, önümüzdeki birkaç yıl içinde ABD ekonomisinin gelişmesi için 100 milyar Dolardan fazla yatırım yapmayı taahhüt etmiştir. Yani Özbekistan, pamuk üretiminde dünya çapında altıncı sırada yer almasına rağmen, Amerika'dan 100.000 ton pamuk satın almayı taahhüt etmiştir!

Özbekistan halkı aşırı yoksulluk içinde yaşamakta ve milyonlarca insan geçimini sağlamak için iş aramak üzere başka ülkelere göç etmektedir; ancak bu koşullara rağmen, cumhurbaşkanı ülkenin servetini Amerika'ya hediye etmektedir!Amerika gelişmiş ülkeler arasında birinci sırada yer alırken, Özbekistan 71. sırada yer almaktadır. O halde soru şudur: Özbekistan ve diğer ülkelerin, neden Amerikan ekonomisinin gelişimine yatırım yapmaları gerekiyor?

Batılı kapitalist ülkelerin refahının ve sözde yükselişinin, öncelikle kendi kontrolleri altındaki ülkelerin ve sömürgelerinin doğal kaynaklarını yağmalamalarından kaynaklandığı bir sır değildir.İslam beldelerinin başındaki yöneticiler ve onların ajanları da büyük oranda bu sürece dahil olup sömürgecilerinin bu kapitalist sistemi korumasına sürekli olarak yardımcı olmaktadırlar.

Bunun açık bir örneği, Trump'ın son zamanlarda dünya çapında, özellikle Müslüman ülkelere yaptığı turdur.Son birkaç on yıldır, sürekli olarak çelişkilere tanık olan bu yozlaşmış kapitalist sistemi korumak için mümkün olan tüm yollarla çalışanlar tam olarak bu despot yöneticilerdir.

Sadece bu yıl içinde Trump, İslam beldelerinin yöneticilerini Amerikan ekonomisini desteklemek için trilyonlarca Dolar ödemek zorunda bırakmıştır.Buna dair örneklerden bazıları şunlardır: Birleşik Arap Emirlikleri (1,4 trilyon Dolar), Katar (1,2 trilyon Dolar), Suudi Arabistan (600 milyar Dolar), Bahreyn (17 milyar Dolar), Kazakistan (17 milyar Dolar), Özbekistan (100 milyar Dolar), Malezya (150 milyar Dolar) ve diğerleri.

Tüm bu devasa yatırımlara rağmen, bu önlemlerin hiçbiri yozlaşmış kapitalist sistemin devam eden krizlerden kurtulmasına yardımcı olamamıştır.Şimdi sizlere, son yıllarda yaşanan küresel ekonomik krizlere dair bazı örnekler verelim:1987 yılında borsanın çöküşü (Kara Pazartesi), Asya finans krizi (1997–1998), dot-com çöküşü (2000–2002), küresel finans krizi (2007–2009), Avrupa borç krizi (2010–2015), Çin borsa krizi (2015), COVID-19 salgını krizi (2020) ve enerji ve enflasyon krizi (2021–2023).

Bugün Müslümanların başındaki yöneticiler, sömürgeci kafirlere olan bağlılıklarını açıkça ilan etmektedirler.Zira bu tiran yöneticiler, sömürgecilerin maddi desteğine bağımlıdırlar. Buna karşılık ABD ve diğer Batılı ülkelerin temsil ettiği sömürgeciler güçlerini, İslam ülkelerinin doğal kaynaklarından almaktadırlar.

Bu karşılıklı dayanışmaya teşvik eden unsurlardan biri de çöküşün eşiğinde olmaktır.Bu yüzden efendilerinden merhamet bekleyen Müslümanların başındaki yöneticiler, tüm kaynaklarına rağmen küresel ekonomik çalkantıyı önleyemeyen Amerikan ekonomisine trilyonlarca Dolarlık yatırım yapmaktadırlar.

Son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri Ukrayna'da bir savaş başlattığı gibi dün de Çin'e karşı yeni bir ticaret savaşı başlatmıştır ki bu savaş, Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinin ekonomilerini şimdiden etkilemiştir. Zira Avrupa'da üretim önemli ölçüde zayıflamış olup Amerika'nın Avrupa ülkelerini üretimlerini kendisine aktarmaya zorlama arzusu, Avrupa'yı daha da zayıflatacak ve bu da gelecekte Allah'ın izniyle Müslümanların çıkarlarına hizmet edecektir!

Bu yozlaşmış sistem çöküşün eşiğinde olup Müslümanlar için geriye kalan tek şey, onun naaşına son çiviyi çakmaktır.Bunun tek yolu ise vahye dayalı doğru bir sistemdir;zira ister ekonomik ister içtimai ister eğitimsel, isterse siyasi olsun, insanlığın tüm sorunlarını doğru bir şekilde çözmeye muktedir olan sadece İslam'dır.

Allahu Teala, Muhkem Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER