Pazar, 01 Recep 1447 | 2025/12/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Irak: Amerikan Nüfuzunun Çekici ile Bölgesel Bağımlılığın Örsü Arasında

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Irak: Amerikan Nüfuzunun Çekici ile Bölgesel Bağımlılığın Örsü Arasında

2003 yılından bu yana Irak, tarihiyle hiçbir benzerliği olmayan bir şekilde yeniden şekillendirilmesini amaçlayan uluslararası bir projenin merkezinde yer almaktadır. Zira Amerika, güç haritasını yeniden çizerek Irak'ı egemenliği olmayan bir ülke haline getirmiş, Irak'ın stratejik kararları, Amerika'nın siyasi odalarında önceden oluşturulan çerçeveler içinde hareket etmeye başlamış ve böylece dışişleri dosyaları, ittifaklar ve karar alma süreçleri, Washington'un onayı olmadan aşılması imkansız olan bir çatıyla yönetilir hale gelmiştir.

Bu karmaşık denklemin ortasında, işgal sonrası sistemin bir parçası olan ve bizzat Amerika tarafından tasarlanan yörüngede çizilen siyasi ve askeri güçler doğmuştur. Nitekim “Hizbullah”, devlet ve yeni siyasi sistem için çizilen çerçeve içinde hareket eden bu sistemin bileşenlerinden biri olmuştur. Ancak ironik olan, oyunun kurallarını belirleyen odağın, bugün sanki sistemin kurallarını kendi yeni çıkarlar dengesine göre yeniden yazmak istiyormuş gibi var olmalarına izin verdiği oyunculardan birinin etkisini sınırlamaya çalışmasıdır.

İşte bu odak, istediği gibi yaptırımlar uyguluyor, uluslararası sistemden bağımsız olarak kararlar dayatıyor ve Irak sahnesinde, devletler arasında bir devlet olarak değil, aksine kendisini uluslararası sistemin üstünde gören, kararları kendine ölçülerine formüle eden, istediği kişiye meşruiyet veren ve istediği kişiden meşruiyeti geri alan bir güç olarak hareket ediyor. Tabi sadece kendi çıkarlarını tanıyan tek taraflı bir yönetime daha yakın olan bir sahnede. İşte bu ikirciklik Irak'ı, deneyler için açık bir arena ve uluslararası politikaların jeopolitik bir laboratuvar gibi test edildiği bir ülke haline getirmiş olup böylece Irak halkı, istikrar, refah ve gelecek açısından ağır bedeller ödemeye devam etmektedir.

Irak'ın bugün karşı karşıya olduğu en tehlikeli şey, partilerin çatışmaları veya bileşenler arasındaki farklılıklar değildir, aksine 2003'ten sonra sahnenin üzerine kurulduğu ve karar dış baskıların ipoteğinde kalmaya devam ettiği veya dayatılan denklemlerle kuşatıldığı sürece yenilenen bağımlılık zihniyetinin devam etmesidir.

Bu nedenle ülkenin, kararlarını dışarının ipoteği haline getiren bağımlılık örtüsünden çıkmadıkça kalkınması imkansızdır. Değişimi istemesi durumunda bu gerçekliği değiştirme gücüne sahip olan sadece halklardır; zira bedel ödeyenler halklar olduğu gibi gerçek kurtuluş projesini taşıyabilecek ve kirli bağımlılıktan çıkabilecek olanlar da sadece onlardır.

Bu halkların izolasyonlarından çıkıp kalıpların dışında düşünerek şöyle demelerinin zamanı gelmiştir: Bağımlılığa hayır, zincirlere hayır ve ithal kararlara hayır. Artık egemenliği dışarıdan değil içeriden sağlamak için halkların kendi rolünü geri almasının, iradesini dayatmasının ve kaybettiği bilincini yeniden kazanmasının zamanı gelmiştir.

Amerika, Irak'ı, egemenliğinden yoksun bir ülkeye dönüştürüp krizlerle boğuşan bir ülke haline getirmiş ve onu, kendi karar verme yetkisine sahip bir devlet olmaktan ziyade kendi nüfuz alanı haline getirmiştir. Batı, kontrolü sağlamak ve egemenliği ertelenmiş bir hayal haline getirmek için bağımlılık ve hain yöneticilerle imtihan olan halkların boyunlarına ağır kısıtlamalar dayatmaktadır.

Ancak canlı halklar, Batı'nın çıkarlarını korumak için bekçiler olarak atadığı yöneticilerin kararlarına boyun eğmezler. Artık bu halkların çalınan şanını geri kazanmasının zamanı gelmiştir: Bu şan ise Raşid'in şanı, Mu’tasım'ın şanı ve bahşedilen değil, aksine çekip alınan egemenliğin şanıdır. Bugün bizim, Raşid'in ruhunu, Mu’tasım'ın izzetini ve ümmetin tarihini yazanların heybetini geri kazanmamız gerekiyor; bu yüzden bizim, çalınan şanımızı geri kazanmamız ve zulüm ve saldırgan olarak halkların boyunlarına musallat olan Batı'ya bağımlılığın zincirlerini reddetmemiz gerekir.

Şan, bir slogan değildir, aksine yenilenmeyi bekleyen bir ahit olup egemenlik ise bir söz değil, halkların gerçekleştirdiği bir eylemdir. İşte halkına asla yalan söylemeyen bu lider, bu çalınan şanı geri kazanmak için çalışmaya kendini adamıştır; o halde haydi kaybolan onurunuzu geri kazanacağınız kurtuluş gemisine binelim ve tekbirler getirerek şöyle haykıralım: Bizler Raşid'in oğullarıyız, Mu’tasım'ın oğullarıyız ve hiç kimsenin tabiisi olmayacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Krediler ve Rakamları Yönetmekten Nesillerin Köleleştirilmesine Kadar Ekonominin İpotek Altına Alınması

Haber-Yorum

Krediler ve Rakamları Yönetmekten Nesillerin Köleleştirilmesine Kadar Ekonominin İpotek Altına Alınması

Haber:

Ahbar El Yevm haber portalı 18 Aralık 2025 Perşembe günü, Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli'nin, artan yaşam maliyetleri nedeniyle kamu borcunun insanlar için endişe kaynağı haline geldiğini söyleyerek hükümetin 2020'den bu yana zorlu uluslararası koşullar altında bunu yönetmeye çalıştığını vurguladığını aktardı.Mısır'ın yıl içinde yaklaşık 3,4 milyar Dolar net dış borcunu ödediğini, 11 milyar Doların yükümlülüklerden uzun vadeli yatırımlara dönüştürdüğünü ve geri ödeme baskılarını hafifletmek için borcun %81'inin uzun vadeli hale getirildiğini açıkladı.Borç takası gibi araçların kullanılmasını ve sürecin değerlendirilmesinin, borcun boyutuyla ilgili olmadığını, aksine yönü ve yapısıyla ilgili olduğunu, hükümetin orta vadede yükleri azaltmayı ve insanların yaşam koşullarını iyileştirmeyi taahhüt ettiğini vurguladı.

Yorum:

İktidar, her ne zaman dış borçla ilgili yeni rakamlar açıklasa, bu rakamlar, burada milyarların geri ödenmesi, orada yeniden yapılandırma ve yükümlülükleri uzun vadeli yatırımlara dönüştürme gibi başarıyı ima eden bir biçimde sunulmaktadır.Ancak propaganda manşetlerinden uzak dikkatli bir okuma, değişmeyen bir gerçeği ortaya koymaktadır ki o da: borçlanmanın sadece yönetilmesi gereken rakamlar olmadığı, aksine insanların sırtına yüklenen bir yük, ülkenin iradesinin ipotek altına alınması ve gelecek nesillerin boyunlarına geçirilen bir pranga olduğudur.

Açıklanan haber, borcun bir kısmının bir yıl içinde ödenmesinden, milyarlarca Dolarlık yükümlülüklerin uzun vadeli yatırımlara dönüştürülmesinden ve borcun büyük kısmının uzun vadeli olmasından bahsediyor. Ancak sorulması gereken temel soru şudur; bu yolun doğası nedir? Devleti yöneten kimdir? Doğru ve yanlışın ölçüldüğü standart nedir?

Dış krediler, havadan geri ödenmiyor; aksine insanların emek ve terleriyle, onlara dayatılan vergilerle, artan fiyatlarla ve sosyal yardım harcamalarındaki kesintilerle geri ödeniyor. Dolayısıyla bugün borç alınan her bir Dolar, yarın için bir yükümlülük ve uzatılan her geri ödeme cetveli ise siyasi ve ekonomik karar alma özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Yani uzun vadeli borç ifadesi kullanıldığında, bunun gerçek anlamı, danışılmayan ve hiçbirini seçmeyen nesillerin, borcun aslı veya şartları konusunda hiçbir görüşü olmaksızın ödeme yapmasını gerektirecektir.

Borçların yatırıma dönüştürülmesi, onu şu hakikatinin dışına çıkarmaz; yabancı, tahakküm eden ortak olmaya devam ettiği gibi ekonomik kararlar da, borç ister kredi, ister yatırım, isterse mübadele olarak adlandırılsın alacaklıların çıkarlarının rehinesi olmaya devam etmektedir.Sonuç tektir ki o da, egemenlik parçalanmakta, karar kısıtlanmakta ve bedelini insanlar ödemektedirler.

Herhangi bir ülkenin, reform ve taahhüt adı altında dayatılan siyasi ve ekonomik şartları kabul etmeden borç yükü altına girdiği bilinmemektedir.Nitekim yasalar yeniden formüle edilmekte, fiyatlar yükseltilmekte, pazarlar açılmakta ve insanların yüzüne kapılar kapatılmaktadır; bu ise onlar için daha iyi olduğundan dolayı değil, aksine alacaklıları memnun ettiği ve geri ödeme akışının garanti altına alındığı içindir.

Burada devlet, insanların işlerini gözetmekten ziyade bir tahsilatçıya dönüşmekte ve ekonomi politikası da içeriyi gözetmekten ziyade dışarıyı memnun etmeye dayalı bir hale gelmektedir.Dolayısıyla kapitalizmin özü şudur: İnsanlara karşı parayı, adalete karşı kârı, değerlere karşı da finansal gücü sunmaktadır.

Yukarıda geçen tüm ekonomik yükler ve siyasi bağımlılığın ötesinde en tehlikeli gerçek kalmaya devam etmektedir ki bu da; bu kredilerin açıkça faiz olması ve isimlerin değişmesinin ve vadelerin uzatılmasının onun hükmünü değiştirmemesidir. Nitekim faizin haram olması Allah’ın Kitabı’nda kesin olarak geçmektedir; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ * فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِEy iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin.Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun.” [Bakara 278-279] Peki Allah'ın kendisine ve Rasulü’ne karşı savaş olarak nitelendirdiği bir şeye dayanan politikadan daha büyük bir tehlike olabilir mi? Bu boyuttaki bir günahın üzerine bina edilen bir ekonomiden, nasıl olur da bir bereket umulabilir ki? Faizin etkileri sadece hesaplarla sınırlı değildir, aksine bereketin yok olmasına, zulmün yayılmasına, yaşam sıkıntısına ve toplumsal huzursuzluğa kadar uzanmaktadır.

Borç-GSYİH oranının “sınırlar içinde” olduğu, borcun çoğunun uzun vadeli olduğu ve yönetimin ihtiyatlı olduğu söylenmektedir.Ancak bu dil, şu temel soruyu gizlemektedir; ülke neden asıl olarak bu mantıkla yönetilmektedir? Neden borçlanmak, kalıcı bir çözüm oluyor? Kapitalist sistem, neden krizleri daha fazla borçlanarak çözmekte ısrar ediyor?

Rakamlar ne kadar süslenirse süslensin, insanların fakirleştiği, fiyatların yükseldiği, para biriminin değer kaybettiği ve hizmetlerin gerilediği gerçeğini değiştirmeyecektir. Sadece bu bile resmi anlatıyı çürütmek için yeterlidir.

Sorun geçici kötü yönetimde değildir, aksine asıl olarak yöneten sistemdedir. Zira kapitalizm, parayı siyasetin odak noktası kılmakta, faizi mubah kılmakta, borcu meşrulaştırmakta ve devleti sermayeye hizmet eden bir araca dönüştürmektedir. Bu nedenle krizler üretip sonra da bunları tedavi ettiğini iddia ederken, yarayı daha da derinleştirmektedir.

İslam ise tamamen ve köklü olarak farklı bir bakış açısına sahiptir: Zira İslam, faizi kesin olarak yasaklamış, insanların işlerinin gözetilmesini yönetimin gayesi kılmış ve ekonomiyi, açık mülkiyetler, kamu kaynakları, istikrarlı para birimi ve insanlara katlanamayacakları şeyler yüklemeyen bir mali politika üzerine kurmuştur.

Çözüm, kredilerin cetvelinin yeniden düzenlenmesinde, şartlarının iyileştirilmesinde veya isimlerinin değiştirilmesi de değildir, aksine kredilerin kökten kesilmesindedir. Çözüm, faizi yasaklayan, karar verme sürecini özgürleştiren, servetleri ümmetin lehine yatırım yapan ve devleti gerçek görevine, yani vergilendirme değil gözetim gerçeğine geri döndüren İslami ekonomik sistemdedir.

Kamil bir şekilde İslam'a göre yöneten ve İslam'ın ekonomik sistemini benimseyen bir devletin kurulması sadece borç döngüsünü sona erdirebilir, egemenliği yeniden tesis edebilir, adaleti sağlayabilir ve insanların hayatına huzur getirebilir.

Ey Kinane halkı: Çektiğiniz acılar, kaçınılmaz bir kaza veya tembelliğin ya da kaynaklardaki eksikliğin bir sonucu değildir, aksine size dayatılan ve onlarca yıldır kendisiyle yönetildiğiniz temelleri fasit olan bir sistemin meyvesidir. O halde rakamların diline veya başlıkların değiştirilmesine aldanmayın; zira yatırım olarak adlandırılsa bile kredi kredidir ve raporlarla kamuflaj edilse bile faiz faizdir. Dolayısıyla kapitalizm bir hastalık, İslam ise ilaçtır. Bu yüzden dininize sımsıkı sarılın, adınıza dönen şeylerin hakikatinin bilincinde olun ve gerçek değişimin, kendisiyle yönetildiğiniz fikrin değişmesiyle başladığını bilin. Şunu bilin ki sizin kurtuluşunuz, daha fazla borçlanmakta değildir, aksine bilinçli olmakta, kapitalizmi reddetmekte ve bir hayat sistemi ve devlet olarak İslam’a sımsıkı sarılmaktadır.

Ey Kinane askerleri ve ey güç ve kuvvet ehli: Allah sizleri, güç ve etki sahipleri kılmış olup bağımlı bekçiler ya da halkınızı yoksullaştıran ve Rabbinizi öfkelendiren politikaları uygulayan araçlar kılmamıştır.Gerçek bağlılık otoriteye veya alacaklılara değil, aksine ümmete ve dinine olmalıdır; o halde Allah’ı razı edecek, ülkeyi özgürleştirecek, Mısır'ı eski konumuna geri getirecek ve size dünyada ve ahirette zafer şerefi yazacak olan bir projeye bağlı kalın.

﴿وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Allah emrinde galiptir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Büyüklük, İşgalle Değil Ümmetin İradesiyle Yapılır!

Haber-Yorum

Büyüklük, İşgalle Değil Ümmetin İradesiyle Yapılır!

Haber:

Savaya ile Wilson: Irak’ı yeniden büyük yapacağız ve onu İran’dan kurtaracağız. (Kurdistan24 Kanalı, 18/12/2025)

Yorum:

İçinde bulunduğumuz durum, hiç de kıskanılacak bir durum değildir; zira bizleri büyükler yapmak ve bizleri İran’dan, iddia ettikleri gibi belki de diğerlerinde kurtarmak için sorunlarımız, Amerikan siyasi konseylerinde ve onun koridorlarında araştırılmaktadır. Bunu söyleyen, Irak'ı yok eden ve halkını öldüren Amerika'dır; zira hepimiz biliyoruz ki Amerika, 2003 yılında Irak'ı işgal ettiğinden beri fesat ve yıkım yaymaktadır. O halde nasıl bizleri kurtarıp büyükler yapacaklar ki?! Amerika’ya ve onun bu ülkedeki kuyruklarına sorulması gereken soru işte budur.

Bu, ümmetimize yönelik nasıl bir aldatma ve zekasına yönelik nasıl bir aşağılama Allah aşkına?!Evet, bize isabet eden vehn (ölümden korkmak, dünyayı sevmek), firavunların söylemi ve onların, Amerika ve onun gibilerin ideal yol olarak gördükleri yönetimlerinin yolu, evet bütün bunlara vehn, korkaklık ve insanlığın şereflileri ve onların, ülkeyi ve insanları efendileri Amerika adına yönetmede Amerika'nın kuklaları olan yöneticileri eşlik etmektedir.

Firavun kavmi hakkında şöyle buyuran Allah doğru söyledi: فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً مُسْرِفِينَFiravun, halkını aptal yerine koydu ama yine de ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir halktı.” [Zuhruf 54]Bütün bunlar, ümmetin hayati konusunda bilinçsiz olmasının, dünya hayatına bağlanmasının ve içgüdülerinin arzularını tatmin etmeye dalmış olmasının bir sonucudur.

Ey Irak’taki Müslümanlar:  Amerikalılar bu davranışlarıyla, bir yandan irademizi ve onurumuzu gasp etmeye ve kaynaklarımızı yağmalamaya devam ederek gururlarını, kibirlerini, tiranlıklarını ve aşırılıklarını ifade ederlerken, diğer yandan da Amerikan şirketlerinin, içgüdülerin tatmin edilmesinde ajanların ve insanların ağızlarının suyunu akıtacak büyük iş fırsatları oluşturmak için hazırladığı büyük ölçekli yatırımlar konusunda yeni bir döneme yönelik yeni bir politikanın başlangıcını ortaya koymaktadır. Belki de Amerika'nın ülkeye sunmak ve ülkeyi, Irak'ı işgal etmesine yardım eden kuklalar olmalarının ardından kendilerine olan ihtiyaç ortadan kalkınca İran’dan ve kuyruklarından uzaklaştırmak istediği büyüklük budur.

Ey Irak’taki Müslümanlar ve tüm ümmetimiz: Halklar, yaşam tarzlarını düzenleme konusunda akidelerinin ifade ettiği iradesine sahip oldukları takdirde büyük ve özgür olabilirler ve böylece kendi elleriyle büyüklüklerini inşa edebilirler.

Son olarak Amerika’ya diyoruz ki; senin çöküşünün başlangıcı, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının ardından küresel benzersizliğinin başlamasıyla birlikte ortaya çıkmıştır; bak işte sen, 35 yıl sonra, 1990 yılı öncesinde olduğun gibi değilsin.  Özellikle Trump dönemi ve buna sonuncusu tüm dünyaya savaş ve düşmanlık ettiği stratejisi gibi toplumsal krizlerin eşlik etmesi olmak üzere son yıllarda da devam eden ekonomik ve finansal krizlere maruz kalmıştır.  İşte bu, Amerika'nın ve iğrenç kapitalist sistemin çöküşünün başlangıcı olacak ve tıpkı Musa'nın doğumunun Firavun'un çöküşü ve sonu olduğu gibi Allah'ın yardımıyla İslam ümmetinin yeni doğanlarının elleriyle onun çöküşü hızlanacaktır.

Ey Müslümanlar: Sizlere sadece Allah Celle ve Ala’nın şu kavlini söylüyoruz: إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيداً * وَنَرَاهُ قَرِيباً Doğrusu onlar (o azabı) ihtimalden uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz.” [Mearic -6-7] وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Muhakkak ki Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Yusuf 21]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Hamdânî

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı -Halaka 9- [İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu
Anayasa Müzakereleri Programı
 
-Halaka 9-
[İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]
İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki Anayasal Ayrılıklar
 
Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas Arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı Hakkındaki Diyalog Programı
 
Bu Bölümde Anayasa Mukaddimesi’nin 9. Maddesi Ele Alınmıştır:
Madde-9: İçtihat, farz-ı kifayedir. İçtihat şartlarına sahip olan her Müslümanın içtihat yapma hakkı vardır.

H. 16 Rabiu’l Ahir 1441 El-Muvafık M. 13 Aralık 2019

El Vakiye sitesindeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ
Websitemizdeki diğer bölümler için TIKLAYINIZ

 

Devamını oku...

El-Vakiye TV: Anayasa Müzakereleri Programı

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  

El-Vakiye TV Programı: Anayasa Müzakereleri Programı

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi takipçilerine ve ziyaretçilerine yeni TV kanalı El-Vakiye TV'de yayınlanan "Anayasa Müzakereleri Programı" programını duyurmaktan mutluluk duyar. İslami Anayasa İle İnsan Yapımı Anayasalar Arasındaki… Anayasal Ayrılıkların konuşulduğu programda, Müh. Usame Es-Suveynî ile Üstad Ahmed El-Kasas arasında “Anayasa Mukaddimesi veya Esbab-ı Mucibesi” Kitabı hakkındaki diyaloglar yer alıyor. Takipte kalınız.

El-Vakiye TV

No.
BÖLÜM
İZLE
09

[İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 16 Rabiu’l Ahir 1441 - M. 13 Aralık 2019

İçtihat, Ümmetin Aklının Tacıdır
08

[Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 25 Rabiu’l Evvel 1441 - M. 22 Kasım 2019

Arapça Hilafet Devleti’nin Resmi Dilidir
07

[Şeriatın, İslam Devleti’nin Tabiiyetini
Herkese İnfaz Etme Keyfiyeti]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 04 Rabiu’l Evvel 1441 - M. 01 Kasım 2019

Şeriatın, İslam Devleti’nin Tabiiyetini Herkese İnfaz Etme Keyfiyeti
06

[Hilafet Devleti’nde İslami Tâbiiyeti Taşımak]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 26 Saferu’l Hayr - M. 25 Ekim 2019

Hilafet Devleti’nde İslami Tâbiiyeti Taşımak
05

[Halife’nin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 12 Saferu’l Hayr 1441 - M. 11 Ekim 2019

05 Anayasa Muzakereleri Programi Halifenin Benimsemesi ve Kanunlar Haline Getirmesi
04

[Dâru’l İslam ve Dâru’l Küfür]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

H. 05 Saferu’l Hayr 1441 - M. 04 Ekim 2019

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 04
03

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – İkinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

28 Muharrem 1441 H. - 27 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 03
02

[İslam Akidesi Devletin Temelidir – Birinci Bölüm]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

21 Muharrem 1441 H. - 20 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 02
01

[Neden Anayasa]

Sunan: Müh. Usame Es-Suveynî
Hizb-ut Tahrir / Kuveyt Vilayeti Üyesi

Konuk: Ahmed el-Kasas

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Üyesi

14 Muharrem 1441 H. - 13 Eylül 2019 M.

 El Vakiye TV Anayasa Müzakereleri Programı Bolum 01
Devamını oku...

Yeni Bir Yüzüstü Bırakma Olayı Daha: İki Yıl Boyunca Soykırım Altında Bırakıldıktan Sonra Gazze Halkı Şimdi de Soğuktan Ölüyor!

İşgal altındaki Filistin’de felaketler birbirini izliyor. Her şey Halifenin; “Filistin, atalarımın kanıyla sulanmış bir topraktır... Eğer bir gün Hilafet Devleti yıkılırsa, o zaman Filistin’i bir bedel ödemeden alabilirsiniz” dediği o Hilafet Devleti’nin yıkılmasından sonra başladı. Hilafetin yerini İngiliz işgali (sözde manda) aldı ve o günden bu yana, İngiltere’nin var ettiği, bugün ise Batı’nın para, silah, teknoloji ve her türlü güçle desteklediği gaspçı Yahudi varlığı, Mübarek Toprak halkını katletmeye devam etmektedir. Küçük-büyük demeden zulmetmekte, esirlerini ölüm ve idamla tehdit etmektedir. Dünya ise sadece izlemektedir.

Gazze yıllardır kuşatma altındadır ve şimdi de her türlü tasavvuru aşan vahşi bir bombardımanla karşı karşıyadır. Yetmiş bini aşkın şehit verildiği hâlde İslam ümmeti, ordularıyla ve âlimleriyle, tıpkı bir körün izlediği gibi izlemekte, yaralı kadınların çığlıklarını bir sağırın duyduğu gibi duymaktadır!

Yıllarca süren kuşatmaya, iki yıl boyunca süren bombardımana, evlatların ve eşlerin katledilmesine rağmen Gazze’nin Hansaları (metanet sahibi kadınları), hiçbir yardımcıları olmaksızın, eşsiz bir metanetle kahramanlık destanları yazmışlardır. Bugün bile hala; şehit annesi, şehit eşi, uzuvları kopmuş veya enkaz altında kaybolmuş çocukların annesi ya da esir düşmüş bir kocanın eşi olarak acı çekmeye devam ediyorlar...

Sadece kâğıt üzerinde kalan sözde savaşı durdurma iddialarından sonra bile, arabulucular, yöneticiler ve müzakereciler hala Gazze’ye komplo kurmaya devam ediyorlar. Mesele artık sadece yüzüstü bırakma veya yardımsız bırakma meselesi değildir; aksine mesele bir komplo meselesidir. Kuşatmayı tamamlıyorlar, temel yaşam maddelerinin girişini engelliyorlar, Gazzeli erkeklerin, kadınların, çocukların her gün yükselen feryatlarına karşı en ufak bir tepki bile göstermiyorlar. Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte Gazze kelimenin tam anlamıyla dev bir göle dönüşmüş durumda; ancak bu göl titreyen bedenlerle ve dünyanın “sıcaklık verir” diye kendi vicdanını avuttuğu un çuvallarından bozma çadır kalıntılarıyla dolu bir göldür! Bu göl, şiddetli soğuktan dolayı göğe yükselen çocukların gözyaşlarıyla; çaresiz kalan ve çocuklarını bu ölümcül soğuktan korumak için hiçbir yol bulamamanın kahrıyla ağlayan yaralı annelerin ve babaların gözyaşlarıyla dolu bir göldür!

Ey Peygamberi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i مَا آمَنَ بِي مَنْ بَاتَ شَبْعَانَ وَجَارُهُ جَائعٌ إِلَى جَنْبِهِ وَهُوَ يَعْلَمُ بِهِ“Yanındaki komşusu açken kendisi tok yatan kimse bana iman etmemiştir” buyuran Ümmet! İslam beldelerinin kalbindeki Gazze halkı aç ve susuzdur. Dahası soğuktan ölmektedirler. Bugün itibariyle, aralarında 6 çocuğun da bulunduğu 14 mümin can, şiddetli soğuk nedeniyle şehit olmuştur. Alçak basınç ve yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle Gazze şehrinin çeşitli mahallelerinde yaklaşık 15 ev çökmüştür. Sivil savunma ekipleri hala yüzlerce çağrı ve yardım talebiyle mücadele ediyorlar. Sivil savunma ekipleri, yerinden edilmiş insanların sığındığı 27 binden fazla çadırın sular altında kaldığını, sel sularına kapıldığını veya şiddetli rüzgârla uçup gittiğini bildirdi.

Gazze halkı lisan-ı haliyle “Bizi bombardımanın şiddetinden kurtarmadınız, peki soğuğun şiddetinden ölmekten kurtaracak mısınız?” diye haykırmaktadır. Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz, ölmeyen bu ümmete bir yardım çağrısında ve feryadında bulunuyoruz: “Vehin elbisesini çıkarıp atmanın, ayaklanmanın ve işleri aslına (izzet dolu eski günlerine) döndürmenin hala vakti gelmedi mi? Gazze izzet fişeğini ateşledi; peki siz neden Gazze’nin ellerini kestiniz de ateşlediği izzet fişeğini tamamlamadınız?!”

Şüphesiz bu çağrı, iman eden bir topluluğadır. Gazze’nin şehitleri Allah’ın rahmetindedir. Sakın Gazze’yi daha fazla yüzüstü bırakmayın, yoksa Allah’ın rahmeti sizi aşıp başkalarına ulaşır!

إِنَّفِيهَذَالَبَلَاغاًلِقَوْمٍعَابِدِينَ“Şüphesiz bunda Allah’a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.” [Enbiya 106]

Devamını oku...

Sudanlı Kadınlara Yönelik Sistematik Cinsel Şiddet, Müslüman Kadının Onurunu Dert Edinen Bir Devletin Yokluğunda Hiçbir Karşılık Görmüyor

11 Aralık Perşembe günü, Afrika Boynuzu Kadınları İçin Stratejik Girişim (SIHA) örgütü, Sudan’da savaşın başladığı Nisan 2023’ten bu yana 14 eyalette kadınlara yönelik yaklaşık 1300 cinsel şiddet vakasını belgelediğini ve bu vakaların %87’sinden Hızlı Destek Güçleri’nin sorumlu olduğunu bildirdi. Kadınlara yönelik cinsel şiddeti çatışmada sistematik bir silah olarak niteleyen örgüt, bunun “yaygın, tekrarlanan, kasıtlı ve çoğu zaman hedef gözeten” bir nitelik taşıdığını vurguladı. Belgelenen olayların dörtte üçünü tecavüz vakaları oluştururken, mağdurlar arasında yaşları henüz dördü bile bulmayan 225 çocuk da yer alıyor. Evlerde ve halka açık yerlerde gerçekleşen bu dehşet verici olaylar, kadınların uzun süre alıkonularak işkenceye, toplu tecavüze ve zorla evlendirilmeye maruz bırakılmasını da kapsamaktadır.

7 Aralık Pazar günü Sudanlı tıbbi kuruluşlar, geçtiğimiz Ekim ayında Darfur’daki El Faşir kentinde Hızlı Destek Güçleri’nden kaçmaya çalışan onlarca çocuk ve kadının cinsel saldırı ve tecavüze uğradığını bildirdi. Bu yıl Mayıs ayında Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü, yalnızca Güney Darfur bölgesinde, Ocak–Mart ayları arasında 659 cinsel şiddet mağdurunun tedavi edildiğini, bunların üçte ikisinden fazlasının tecavüze uğradığını açıkladı. Kuruluşun acil durum koordinatörü Claire San Filippo durumu şöyle özetledi: “Kız çocukları ve kadınlar hiçbir yerde kendilerini güvende hissetmiyorlar. Evlerinde, şiddetten kaçarken, yiyecek tedarik ederken, odun toplarken ve tarlalarda çalışırken saldırıya uğruyorlar. Bize kendilerini kuşatılmış hissettiklerini söylüyorlar.”

Sudan’daki kız kardeşlerimizin bu çatışma sırasında yaşadıkları; çocuklarının ve akrabalarının gözü önünde tecavüze uğramaları, aç bırakılmaları, işkence görmeleri ve milislerin elinde her türlü insanlık dışı muameleye maruz kalmaları tarif edilemez bir dehşettir. Bu sistematik cinsel şiddet; Filistinli bacılarımızın Yahudi hapishanelerinde yaşadıklarını, Rohingyalı bacılarımızın Myanmar güçlerinin ellerinden çektiklerini, Keşmirli bacılarımızın Hint işgal askerleri tarafından maruz kaldıklarını ve Uygurlu bacılarımızın Çin rejiminin toplama kamplarında yaşadıklarını hatırlatmaktadır...

Oysa Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İslam tarihinde Müslümanlara, Müslüman kadının onurunun ne kadar büyük bir değer taşıdığını ve her daim korunmasının ne denli hayati olduğunu açıkça göstermiştir. Nitekim Medine’de kurduğu devlette, tek bir Müslüman kadına yapılan hakaret sebebiyle Yahudi Benî Kaynukāʿ kabilesini bütünüyle şehirden sürmüştür. Geçmişteki Müslüman liderler de, Müslüman kadının namusunu savunma konusunda Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in izinden gitmişlerdir. Ammuriye’de (Türkiye) Romalılar tarafından esir alınıp hakarete uğrayan tek bir kadın için ordu sevk eden Halife Mutasım ve Hindu kralı zalim Raca Dahir tarafından hapsedilen bir grup Müslüman kadını kurtarmak için Muhammed bin Kasım komutasında devasa bir ordu gönderen Halife Velid bin Abdülmelik bunun en şanlı örnekleridir.

Ümmet olarak; dünyanın dört bir yanında kız kardeşlerimizin onurunun geniş çapta çiğnendiği, bedenlerinin savaş silahı olarak kullanıldığı, buna rağmen İslam beldelerindeki hiçbir devletin, hiçbir yöneticinin veya hiçbir ordunun kılını bile kıpırdatmadığı bu hale nasıl geldik?!! Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

الإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ“İman çobandır ve güttüklerinden sorumludur”

Bugün, Halifenin ve İslami yönetim sistemi olan Nübüvvet metodu üzere Hilafetin yokluğunda Müslüman kadın, kanını ve onurunu koruyacak bir çoban olmaksızın her türlü yozlaşmış gücün avı hâline gelmiştir. Ülkelerimizin, sömürgeciliğin dayattığı yapay sınırlarla ulus devletlere bölünmesi, bizi öylesine parçaladı, öylesine zayıf düşürdü ki, kız kardeşlerimizi savunmak için harekete geçecek tek bir devlet bile bulamaz olduk!

Müslümanlar olarak; kız kardeşlerimizin çektiği sıkıntılara sadece gözyaşı dökmek veya hallerine üzülmek yeterli değildir. Aksine Allah Subhânehu ve Teâlâ bizi Hilafet’i kurmak için çalışmakla yükümlü kılmıştır. Hilafet, kız kardeşlerimizin yaşadığı bu kabusa son verecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ إِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُن فِتْنَةٌ فِي الْأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ“Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.” [Enfal 73]

Devamını oku...

Ey İslam Ümmeti! Acil Yardım Çağrısı!

Gazze’nin kadınları ve çocukları feryat ediyor… Sudan’ın kadınları ve çocukları şikayet ediyor... Doğu Türkistan’daki Uygur kadınları ve çocukları acı çekiyor ve feryat figan ediyor... Dünyanın dört bir yanında Müslüman kadınlar ve çocuklar “Yardım edecek kimse yok mu? Çağrıya icabet edecek, imdada koşacak kimse yok mu?” diye birbiri ardınca çığlık atıyorlar

Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! Sana ne oldu böyle? Hasta olan bedenini izliyor ama parmağını bile kıpırdatmıyorsun! Her yerde çocuklarının zayıf düşürüldüğünü, ezildiğini, kanlarının ve ırzlarının çiğnendiğini görüyorsun da neden hâlâ harekete geçmiyorsun?!

Gazze’nin evlatları soğuktan ölüyor, katlediliyor, yerlerinden ediliyor; aç ve açıkta geceliyorlar; dünya ise onların feryatlarına kulaklarını tıkamış durumda! Sudan halkı diri diri gömülüyor, onlara ve kadınlarına türlü işkenceler reva görülüyor! Doğu Türkistanlı Müslümanlar ise komünizm ile en şiddetli ve en çetin savaşlarından birine tanıklık ediyorlar! Komünizm onları dinlerinden döndürmeye ve çocuklarını İslami köklerinden koparmaya çalışıyor!

Peki siz neredesiniz? Artık tüyler ürpertici sahnelere ve haberlere alıştınız mı? Yoksa evlatlarınızın damarlarındaki kanlar dondu mu? Din kardeşliği, onurlara duyulan düşkünlük, onurları ve toprakları savunma seferberliği artık evlatlarınızı harekete geçirmiyor mu?!

Ey İslam ümmeti! Dünyanın her köşesinde evlatlarınız, dinlerine karşı bir savaş yürütüldüğüne tanıklık ediyorlar. Kapitalist küresel nizamın başındakiler, onları kendi laik uygarlıklarında asimile etmek ve İslami mefhumlarını yok etmek istiyorlar. Bu savaşın bir “Uygarlıklar Savaşı” olduğu apaçık ortadadır. Şayet İslam uygarlığına yardım etmezseniz, durum daha da kötüleşecek; daha fazla acıya ve daha büyük kayıplara şahit olacaksınız.

Ey İslam ümmeti! Düşmanlarınız, gücünüzün; Rabbinizin Kitabı’na, Peygamberiniz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetine dönmekte ve tüm Müslümanları bir araya getiren, onları savunan bir Devletin gölgesinde bunlarla amel etmekte yattığını gayet iyi biliyor. İşte bu yüzden düşmanlarınız, halihazırdaki iğrenç sınırları korumak için gece gündüz uykusuz kalıyorlar; Ümmetin birliği ve bütünleşmesi önünde aşılmaz bir set olarak kalması için o sınırları korumaya çalışanları başa getiriyorlar.

Ey İslam ümmeti! Bedeninizden bir uzvun çektiği onca acıdan sonra diğerinin acı çektiğine, diğer uzuvlarınızın o uzvu savunmaya ve kendisini ya da diğerlerini tehdit eden illetlere ve tehlikelere karşı koymaya güç yetiremediğine, çünkü bu uzuvların parçalanmış ve zayıf düşmüş olduklarına, güçleri ve izzetlerinin kaynağı olan Rablerinin şeriatını terk ettiklerine tanıklık ediyorsunuz.

Ey insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet! Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları olarak biz; her yerdeki ümmetimizin başına gelen acılara yüreğimizle ortak oluyoruz. Allah’ı şahit tutarız ki; onların çektiği acıları biz de çekiyor, onların Allah’tan yardımını, hakimiyetini ve İslam’ın adalet, insaf ve rahmetiyle hayatımızı aydınlatan ve yöneten bir nizam (metot) olarak geri dönmesini dilediklerini biz de diliyoruz.

Ey İslam ümmeti! Çağrımıza kulak vereceğinizi; hak sözü söylemeleri, zihinleri aydınlatmaları ve insanlara kurtuluş yolunu göstermeleri için âlimlerimizi ve hatiplerimizi harekete geçireceğinizi umuyoruz... Sizden, subay ve asker evlatlarınızı, bu dine yardım etmek ve Allah’ın kelimesini yüceltmek için hep birlikte harekete geçmeye teşvik etmenizi istiyoruz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ“Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.” [Muhammed 7]

Allah’ım, şahit ol! Bizler, İkinci Raşidi Hilâfet Devleti’ni ikame etmek için samimiyetle çalışanlarla birlikte çalışıyor ve onlarla birlikte gayret ediyoruz. Hilafet, ümmetimizin her yerde yaşadığı acılara son verecek, onu ve hâkimiyeti altında yaşayan herkesi koruyacaktır. Allah’tan amelimizi kabul buyurmasını, bizi muvaffak kılmasını ve alemlere rahmet olarak Hilafetin kuruluşunu hızlandırmasını niyaz ediyoruz.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER