Cuma, 14 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Pakistan Ordusu, Allah’ın Düşmanları Trump ve Netanyahu’nun Hayallerini Gerçekleştirmek İçin Değil, Mübarek Toprak Filistin’i Kurtarmak İçin Gönderilmelidir!

7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de devam eden soykırım operasyonu karşısında Gazzelilere destek olmak ve Yahudilerle savaşmak için Pakistan askerî güçlerinin Gazze’ye gönderilmesi meselesi, “Gazze’nin uzak olduğu ve ona yardım etme şer’î yükümlülüğünün en yakınlara düştüğü” gerekçesiyle daha önce hiç gündeme gelmemişti. Ancak ne zaman ki Pakistan rejiminin efendisi ve Allah düşmanı Trump, rejime Gazze’deki hayallerini gerçekleştirmek üzere asker göndermesini emretti; bir anda Pakistan Gazze’ye komşu bir ülke oluverdi ve Pakistan askeri güçleri, Pakistan’ın ulusal sınırları dışında askeri operasyonlar yürütmek üzere hazır hale getirildi. Böylece rejimin, Gazze’deki halkımıza yardım etmek için askeri güç gönderemeyeceğine dair yalanı ifşa olmuş oldu. Gazzelilere yönelik ihaneti de kesinleşmiş oldu. Bu rejimin, özellikle Amerika başta olmak üzere sömürgeci kâfirin sadağındaki bir ok olduğu da böylece bir kez daha perçinleşmiş oldu. Amerika uzun zamandır bu rejimi, ülkenin imkânlarını ve askerî gücünü bölgede kendi çıkarlarını gerçekleştirmek ve kendisine hizmet ettirmek için kullanmaktadır. Pakistan rejiminin bizi düşürdüğü bu durum ne büyük bir utanç ve zillettir!

Bu bağlamda, Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı İshak Dar’ın 29 Kasım 2025 Cumartesi günü düzenlediği basın toplantısı birçok mugalata aldatmaca içermektedir. Dar, düzenlenen basın toplantısında Amerika’nın hayati çıkarlarına hizmet etmek için talep edilen her şeyi yapmaya hazır olduğunu belirtti. Mübarek Toprak Filistin gaspçısı Yahudi varlığını korumak, Amerika’nın en önemli çıkarlarından biridir. Bu mugalatalardan bazıları şunlardır:

Birincisi: İshak Dar’ın, Hamas’ın silahsızlandırılmasına ilişkin şu sözleri bir saptırma ve aldatmacadır. “Biz buna hazır değiliz. Bu bizim işimiz değil... Benim edindiğim bilgiye göre, bu, Hamas’ın silahsızlandırılmasını da kapsayacak olursa, Endonezyalı mevkidaşım bile gayri resmî olarak çekincesini dile getirmiştir” Zira Gazze’deki Haçlı seferinin lideri Trump’ın önerdiği ‘barış’ güçleri, ismiyle müsemma olmayan güçlerdir. Çünkü bu güçler, Amerika’nın Gazze yakınlarında yönettiği bir savaş merkezinin idaresine, denetimine ve komutasına bağlı güçler olacaklardır. Bu merkez, Şahbaz Şerif ve rejiminin yalancı şahitlik yaptığı Şarm el-Şeyh anlaşmasından sonra bile halen Gazze’deki katliam ve yıkım operasyonlarını koordine etmektedir. Öyleyse, Amerika ve Yahudilerin liderlik edeceği güçlerin; Amerika ve Yahudi varlığının şu an yaptığı kirli işleri yürüten paralı askerler değil de barış gücü olacağına kim inanır?! Eğer bu güçler gerçekten barış gücü ise, kimin barışını koruyacaklar?! Bu projenin ve önerinin sahibi bizzat Trump’ın Amerika’sı değil mi?! Peki Yahudilerin sözde barış anlaşmasına yönelik ihlalleri karşısında Amerika ne yaptı?! Yahudi varlığını, Gazze halkını katletmeye ve onlara işkence etmeye devam etmekten alıkoydu mu (zorladı mı) veya en azından bunu kınadı mı? Yoksa Yahudi varlığının bir numaralı hamisi, destekçisi ve finansörü sıfatıyla katliam operasyonlarını koordine edip, bizzat katıldı mı ve hatta yönetti mi?!

İkincisi: Direnişin silahsızlandırılmasına ve Bakan’ın; “Biz buna hazır değiliz. Bu bizim işimiz değil, Filistin kolluk kuvvetlerinin işidir. Bizim görevimiz barışı korumaktır, barışı zorla dayatmak (infaz etmek) değildir. Biz kesinlikle güce katkıda bulunmaya hazırız; Başbakan, Mareşal ile istişare ettikten sonra prensipte katkıda bulunacağımızı zaten açıkladı” şeklindeki sözüne gelince; bu da bir başka mugalatadır. Eğer bu güçler gerçekten barış koruma güçleri ise; Yahudiler Gazze halkına veya direnişe karşı herhangi bir askeri eylemde bulunduklarında onlara karşılık verecekler mi onlarla savaşacaklar mı?! Yoksa uluslararası ve Amerikan talepleri doğrultusunda ve metinlerde belirtildiği gibi, Gazze halkının işgalci Yahudilere direnmesini engelleyen güçler mi olacaklar?! Hem sonra, Bakan hangi direniş silahından bahsediyor?! Yahudilerin, Gazze’deki direnişçilerin çoğunu şehit edip tasfiye ettiğini; hem kendisinin hem de Trump’ın ‘gözde mareşalinin’ bu katliamları sadece izlediğini ve iki yıldan fazla bir süredir parmaklarını bile kıpırdatmadığını bilmiyor mu?! Kaldı ki, Yahudilerin güvenlik kolu (maşası) olarak hareket eden Filistin Yönetimi güçlerini desteklemek; Yahudi varlığını desteklemek, onlarla birlikte savaşmak, Gazze halkına ve geriye kalan direnişçilere karşı Yahudilerle aynı safta yer almak değil midir?! Bu güçlerin rolü, Amerika ve Yahudilerin başladığı kirli işleri tamamlamaktan ve Mahmud Abbas’ın ‘Oslo Otoritesi’ ajanlarıyla omuz omuza vererek Gazze’de kalan direnişi yok etmekten başka bir şey olmayacaktır.

Üçüncüsü: Dar’ın, Endonezya’nın 20.000 asker teklif ettiğine dair açıklamasına ve Başbakan Şahbaz Şerif’in de ‘prensip’ olarak Pakistan’ın bu güce katılımına olumlu bakacağına dair sözlerine gelince, bu söz de onun Mübarek Toprak ve Mübarek Mescid-i Aksa’yı işgal eden Yahudi varlığının gerçekliğinden habersiz olduğunu göstermektedir. Zira Yahudi varlığını yeryüzünden silip atmak ve varlığını tamamen ortadan kaldırmak için Endonezyalı veya Pakistanlı 20.000 savaşçıdan fazlasına gerek yoktur. Bunun delili, söz konusu varlığın; Amerika’dan ve aralarında başta komşu ülkeler Ürdün, Mısır, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğerleri olmak üzere bölge ülkelerinin çoğunun da bulunduğu Küresel Haçlı Koalisyonu’ndan aldığı sınırsız desteğe rağmen silahsız Gazze halkının ve hafif silahlar taşıyan birkaç bin direnişçinin iradesini kıramamış olmasıdır. Ey Dar! Yahudi varlığının, Pakistan veya Endonezya’nın seçkin birliklerinden oluşan 20.000 savaşa hazır mücahit kuvvet karşısında ayakta kalabileceğini mi sanıyorsun?!”

Siyasi ve askeri kanadıyla rejim, bu kirli operasyonda kendisine yüklenen hain rolü çok iyi bilmektedir. Bu yüzden, durumu kurtarmak (zevahiri kurtarmak) için kaçamak yollara, yalana ve saptırmaya başvurmaktadır. Tabii kurtarılacak bir durum kalmışsa! Geçen ay Savunma Bakanı Hwaca Asıf’ın; Hükümet Sözcüsü Danyal Çudri’nin ‘gücün yetkisinin Hamas’ın silahsızlandırılmasını da kapsayacağı’ yönündeki tartışmalı açıklamalarını ‘şiddetle kınadığına’ dair basında yer alan haberler işte bu bağlamda anlaşılmalıdır. Bu öfkeli şahsa sorumuz şudur: Eğer bu güçler direnişi silahsızlandırmak için değilse, o halde bu güçler direnişin Yahudilere karşı eylem yapmasına izin verecekler mi? Cihad şerefini yerine getirmesi için direnişe silah ve asker destek sağlayacaklar mı? Yoksa Trump anlaşmasında belirtildiği gibi ve bu güçlerin kirli rolünün doğası gereği onu engelleyip ona karşı savaşacaklar mı?! Hwaca’nın, Amerika ve Yahudilerin komutası altında çalışacak paralı asker güçleri göndermeye katılmaya istekli olduklarını yalanlamaması ve sadece detaylara ilişkin çekinceler koyması; onun görevi Trump ve Yahudilerin arzuladığı ve razı olduğu şekilde yerine getireceğinin teyididir. Onun sözde öfkesi ise, gerçekte göz boyamaktan, rejimin ihanet içeren tutumunu yumuşatmaktan ve bu ihaneti daha rahat kabul ettirmek için ortamı hazırlamaktan başka bir şey değildir. Böylece bu karanlık sürecin bir parçası olmaları daha kolay hâle gelecektir.

Ey Pakistan ordusunun şerefli subayları! Eğer Mübarek Toprak Filistin’e ille asker gönderecekseniz; gelin o zaman Filistin’in tamamını kurtarmak, Beyt’ül Makdis’i ve etrafını Yahudi pisliğinden temizlemek için gönderin. Vallahi, İslam’a ve Müslümanlara komplo kuran Birleşmiş Milletler sancağı altında değil de Tevhid sancağını dalgalandıran ihlaslı bir liderliğin altında olsaydınız, birkaç saat içinde Yahudileri yeryüzünden silip atabilirdiniz. O halde hadi Trump’ın bir işaretiyle hareket eden liderliğinize engel olun, onları devirin ve yerlerine aranızdan; Pakistan’da Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret vererek İslam’a ve Müslümanlara yardım edecek olan muhlis komutanlar getirin. Hilafet, orduları seferber edecek, onları Filistin’i Amerika ve Yahudi pisliğinden kurtarmak için Mübarek Toprağa gönderecek, son iki yılda hayatını kaybeden yetmiş binden fazla şehidin intikamını alacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” [Tevbe 38-39]

Devamını oku...

“Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38]

وإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُم
“Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38]

Hadramut’ta Sömürgecilerin Petrol Mücadelesi
Taraflardan Birine Yaslanmak Dünya ve Ahirette Hüsrana Uğramaktır

29 Kasım 2025 Cumartesi günü, Amr bin Hubeyriş el-Aliyyi’ye bağlı ve kendilerini Hadramut Koruma Güçleri olarak adlandıran unsurlar, petrol tesislerini güvence altına alma bahanesiyle Hadramevt Vadisi’ndeki PetroMasila tesislerine girdiler ve tesislerde bulunan Sekizli Konsey’e bağlı askeri güçleri tesislerden çıkardılar.

Amr bin Hubeyriş el-Aliyyi’nin bu tasarrufu, geceleyin tezgâhlanan bir komploya karşı bir ön alma hamlesi niteliğindedir. Zira BAE tarafından desteklenen Güney Geçiş Konseyi, Amr bin Hubeyriş’i Hadramut Kabileler İttifakı başkanlığından uzaklaştırmak için daha önce de girişimde bulunmuştu.

29 Kasım 2025 tarihinde, İbn Hubeyriş ile Ebu Dabi’den gelen Hadramevt Güvenlik Güçleri Komutanı Ebu Ali el-Hadrami arasında yaşanan söz düellosunun ardından Hadramut aşiretlerinden bazı isimler, Amr bin Hubeyriş’i görevinden almak ve yerine Halid Muhammed el-Kasiri’yi getirmek için birtakım girişimlerde bulundular. Bu gelişme, İngiliz askerlerinin Aden’den ayrılışının 58. yıl dönümünde yakınlardaki Seyun şehrinde düzenlenen kitlesel gösterilerden sadece bir gün önce gerçekleşti! Soruyoruz, neyin bağımsızlığını kutluyorsunuz ve hangi yüzle kutluyorsunuz? Sömürgeci İngilizler, Yemen’in her karışında hala planlar tezgahlamaya devam etmiyor mu?

Hadramevt’teki olaylar bir anda patlak verdi. 27 Kasım’da Reşad el-Alimi, BAE’ye giden Hadramevt Valisi Mebhut bin Madi’yi görevden alarak yerine Salim el-Hanbaşi’yi atadı. Daha önce ise, 22 Kasım 2025 tarihinde bakanlık, komşu Şebve vilayetindeki 5. Petrol Bölgesi’nin işletmecisi olan ve “hisselerin %30’una sahip” PetroMasila şirketinin devre dışı bırakılmasına ve işletmenin yerel bir ortak iştirakiyle Singapurlu/Çinli bir şirket maskesi altında faaliyet yürüten Amerikan Jannah Hunt şirketine devredilmesine karar verdi.

Hadramut’un eski valisi ve Sekizli Başkanlık Konseyi üyesi El Bahsani, göreve gelen yeni vali el-Hanbaşi’yi tebrik etti ve Amr bin Hubeyriş el-Aliyyi’nin PetroMasila şirketine düzenlediği baskını kınadı.

Ey Yemen halkı! Ey Hadramevt halkı! Hadramevt Kabileleri İttifakı’nın kurucusunun yakını olan Amr bin Hubeyriş el-Aliyyi, Suudi pasaportu taşımaktadır. Selman bin Abdülaziz döneminde Riyad’ın desteğiyle yıldızı parlamıştır. Hatta Suudi Arabistan’ı ziyaret etmiş ve Savunma Bakanı Halid bin Selman tarafından kabul edilmiştir. Dolayısıyla Amr bin Habriş, Suud Hanedanı yöneticilerinin ve onların arkasındaki Amerika’nın planını uygulamaktadır. Geçiş Konseyi ise, şer odağı BAE’nin beslemesidir. BAE’nin efendisi ise İngiltere’dir. İngiltere, Yemen’in eski sömürgeci gücüdür. Geçiş Konseyi, Yemen’in Müslüman evlatlarını, bizim hiçbir çıkarımızın olmadığı, bilakis sömürgeci kâfirlere hizmet eden bir savaşın yakıtı yapmaktadırlar! Asıl düşmanımız Yahudi varlığı Gazze’de kardeşlerimizi katlederken, bir Müslümanın Müslüman kardeşine silah doğrultması akıl tutulması değil midir?! Biz neden birbirimizle savaşıyoruz? Akıllar nerede?

Her iki taraf da ülkemizde Batılı kâfirlerin planlarını uygulayan ajanlardır. Öyleyse haydi hem Riyad hem de Ebu Dabi bedevilerini Yemen’den kovun; zira onların hepsi necistir. Onlar Yemen üzerinde çatışan asıl uluslararası güçlerin bölgesel ajanlarıdır; onlarla birlikte onlardan emir alan yerel ajanlar da vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]

Ne putları Suudi Arabistan’a geri getiren Riyad bir dine çağırmaktadır, ne de Hindu tapınakları inşa eden Ebu Dabi... Riyad Washington’a çağırmaktadır; İbn Selman, Rahman’ın misafirliğini bırakıp Washington’a misafir olmuştur. Ebu Dabi de Londra’ya çağırmaktadır; Muhammed bin Zayed, Downing Street’in müdavimi, kölesi ve aşağılık bir hizmetçisidir. Ne davet edenlerde ne de davet edilenlerde hiçbir hayır yoktur. Bilin ki hayrın tamamı, İslam ile hükmetmenizi emreden Allah’a itaattedir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلالاً مُّبِيناً “Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” [Ahzab 36]

Peygamberiniz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, içinde yaşadığınız bu ceberut saltanattan sonra Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulacağını müjdelemiştir:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً عَاضّاً فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكاً جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ، ثُمَّ سَكَتَ“Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı Hanedanlık olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır.” Sonra sustu.”

Hizb-ut Tahrir işte sizi Hilafeti kurmaya davet ediyor.

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet, Cezire Vilayeti Baro Genel Sekreterini Ziyaret Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nden bir heyet, 02 Aralık 2025 Salı günü Ved Medeni şehrinde; Hizb-ut Tahrir üyesi Mühendis Mehdi Muhacir’in başkanlığında, beraberinde Hizb-ut Tahrir üyesi Üstad Ömer İbrahim ve Mühendis Velid Kâmil olduğu halde, Cezire Vilayeti Baro Genel Sekreteri Üstad İmad İsmail Muhammed Ahmed’i ofisinde ziyaret etti. Görüşmede, Hizb’in Amerika’nın Darfur’u koparma planını başarısızlığa uğratmaya yönelik kampanyası ele alındı. Heyet başkanının yaptığı açıklamanın ardından Genel Sekreter; Hizb’i ve Hilafeti kurma yolunda sarf ettiği muazzam çabayı övdü. Hizb-ut Tahrir’in ortaya koyduğu görüşe katıldığını, Baro olarak onların çabalarını memnuniyetle karşıladıklarını ve kapılarının her zaman kendilerine açık olduğunu ifade etti.

Son olarak heyet, ileride başka görüşmelerin de yapılması üzere, güzel misafirperverliği ve karşılamasından dolayı kendisine teşekkür etti.

Devamını oku...

Ümmetin Sorunları Forumuna Katılmaya Davet

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, değerli medya mensuplarını, siyasetçileri ve kamu meselelerine ilgi duyan herkesi, bu ay düzenlenecek “Ümmetin Sorunları Forumu”na katılmaya davet ediyoruz. Bu ayki forumun başlığı şöyledir:

“Amerika, Darfur’da Libya Senaryosunu Tekrarlamak İstiyor”

Konuşmacılar:

1- Üstat Nasır Rıza, Hizb–ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Komitesi Başkanı.

2- İbrahim Osman Ebu Halil, Hizb-ut Tahrir Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü.

Moderatör: Üstat Hadi Muhammed, Hizb-ut Tahrir üyesi.

Tarih: H. 15 Cumâde’s Sânî 1447 M. 06 Aralık 2025 saat: 13.00

Yer: Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Port Sudan Bürosu, El Azama Mahallesi, Stadın Doğu Tarafı.

Sizleri aramızda görmekten onur duyarız; katılımınız ümmetin dertleriyle hemhâl olduğunuzun bir nişanesi

Devamını oku...

Hizb ut-Tahrir / Sudan Vilayeti’nden Bir Heyet Kızıldeniz Vilayeti Baro Başkanı ile Görüştü

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Heyeti Başkanı Üstad Nasır Rıza başkanlığındaki Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti heyeti, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Merkezi Temas Heyeti üyesi Üstad Abdullah İsmail ile birlikte, bugün 01 Aralık 2025 Pazartesi günü Kızıldeniz Eyaleti Baro Başkanı Dr. İmaduddin Muhammed Hamdullah’ı Port Sudan şehrindeki ofisinde ziyaret etti.

Tanışma ve kısa bir hasbihalin ardından heyetin emiri, Hizb-ut Tahrir’i ve partinin ulaşmayı hedeflediği amacı tanıttı. Üstat Rıza, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i ikame etmek suretiyle İslami hayatı yeniden başlatmak olduğunu belirttiği bu gayenin bir hayat-memat meselesi olduğunu ve uğrunda çalışmanın her Müslümana farz olduğunu kaydetti. Bunun üzerine Baro Başkanı, “Biz İslam için çalışan herkesi destekliyoruz” diyerek Hizbin bazı yayınlarını talep etti. Heyet de bunu kendisine temin edeceğine söz verdi ve ardından Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti’nin, Amerika’nın Darfur’u ayırma planını başarısızlığa uğratmak amacıyla yürüttüğü kampanya ile ilgili yayınları kendisine takdim etti.

Heyet, güzel karşılamasından ötürü baro başkanına teşekkür etti.

Devamını oku...

Batı Medeniyeti Dünyanın Utancı ve Cehennemi İnsan Avcılığı İçin Bir Turizm ve Çocukları İstismar Etmek İçin Bir Adadır!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Batı Medeniyeti Dünyanın Utancı ve Cehennemi İnsan Avcılığı İçin Bir Turizm ve Çocukları İstismar Etmek İçin Bir Adadır!

Laik felsefesi ve kapitalist sistemi aracılığıyla Batı'nın cehaleti, insanlığı yaratıcıya olan saygısından, aklın asaletinden ve vahyin değerlerinden soyutladıktan sonra onunla bir tüketim metası gibi muamele etmiş, insanlığı kültürel kötülüklerinin ve medeniyet rezilliklerinin bir deneme tahtası haline getirmiş ve ten rengine ve kafatası boyutuna göre öldürüp yok ettiği kanlı ve ezici bir ırkçılık ve kaynaklarını çalmak ve zenginliklerini yağmalamak için halkları yok eden ve aşağılayan sömürgeci bir barbarlık gibi insanlığın hayatını her türlü işkenceyi yaşadığı bir cehenneme çevirdiği gibi Batı'nın yaş kuru topraklarını, insanlarını ve taşlarını yaktığı (Batı'nın Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve sömürge savaşları gibi) ezici ve yıkıcı savaşlar için bir fabrikaya çevirmiş, vahşetini ve barbarlığını idare edip yönetmek için fabrikalar inşa etmiş ve bunları da tüm değerlerden kurtulmuş büyük ülkeler ve özgür dünya olarak adlandırmış, öldürme ve yağmayı rasyonalize etmek ve oranlarını artırmak için mekanizmalar kurmuş, öldürme ve yağmayı yasallaştırmak için yasalar ve uluslararası bir sistem yürürlüğe koymuş ve bunun için (Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler, Adalet Divanı, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve NATO askeri ittifakı...) gibi organlar oluşturmuştur; bu da tam bir medeniyet sapkınlığıyla son bulmuş, bunu cinsiyet, fıtrat ve tür sapkınlığı olarak tercüme etmiş, Lut kavminin iğrençliğini toplumsal bir sistem haline getirmiş; böylece insanlığı, laik küfrünün uçurumlarına, hayatının cehennemine ve medeniyetinin lanetine sürüklemiştir. 

Bugün laiklik, saf bir nihilizm ve tam bir medeniyet sapkınlığıyla sona erdikten sonra, bakın işte yöneticileri, politikacıları, kapitalist hırsızları ve yıkım hocalarıyla Batı’nın en büyük suçluları insanlığı tüm sapkın kaprisleri ve fıtratlarının gerici arzuları için bir test alanına dönüştürmüşler ve onlarla birlikte Batı medeniyeti de dünyanın laneti ve cehennemi haline gelmiştir.

Batı'nın lanetli sırtlanlarının ve canavarlarının, zenginlerin ve politikacıların sapkınlıklarını tatmin etmek için kapitalist Jeffrey Epstein'ın cinsel köleliğe ve çocuk tecavüzüne adanmış adasının cehenneminden, utancın ilk ülkesi Amerika'nın başkanlarından, utancın anası İngiltere'nin prensi Andrew'a kadar, hala bu utancın yüzleri ve küfür ve utanç verici imamlarının isimleri ortaya çıkmaya devam ediyor. Nitekim Amerikalı yasa koyucular, bu utancın finansörü ve hüküm giymiş cinsel bir suçlu olan Jeffrey Epstein'a ait 20.000 sayfadan fazla belgeyi yayınlamıştır; bu belgelerin bazılarında İngiltere Kralı Charles'ın kardeşi Andrew Windsor, ABD Başkanı Donald Trump, eski danışmanı Steve Bannon, eski Hazine Bakanı Larry Summers, Demokratların başkanı Bill Clinton ve Trump'ın Suriye temsilcisi Tom Barrack'ın yanı sıra büyük bankacıların isimleri de yer almakta olup Tom Barrack'ın adı da büyük bankaların kapitalistleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır; bunlar sadece yüzlerce belgeyle ortaya çıkarılan utanç verici buzdağının görünen kısmı olup dipte kalan ipleri ise Batı'nın tüm canavarlarına kadar uzanmaktadır.

Bakın işte aynı lanetliler ve onların barbarlıklarının bir başka bölümü, geçen yüzyılın doksanlı yıllarında Bosna-Hersek'teki zengin ve barbar Batı Avrupalı canavarların ardından, Bosnalı Müslümanların soykırımı sırasında, insanları av ve avlanma alanı olarak seçip Bosna'daki Müslümanların çocuklarını, kadınlarını ve yaşlılarını avlayıp vurmak için tuzağa düşürmüşlerdir!

1990'larda Saraybosna'da yaşanan "insan avı turizmi turları" davasıyla ilgili son İtalyan soruşturması, İtalyanların çocuklar da dahil olmak üzere sivillerin öldürülmesine karıştığına dair yeni kanıtlar elde ettikten sonra ortaya çıkmış ve dava, Avrupalı zenginlerin Bosnalı Müslüman çocukları, kadınları ve yaşlıları hedef alan keskin nişancı deneylerine katılmak için ödeme yaptıkları Bosna Savaşı'na dayanmaktadır; nitekim İtalyan Sky TG24 kanalının haberine göre, istihbarat raporları ve belgelere dayanarak 2024 yılında Milano'da resmi bir soruşturma açılmıştır.

Ayrıca önceki bir raporda da, barbar Bosnalı Müslüman keskin nişancıların İtalya dahil Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden geldikleri ve Bosna'nın Saraybosna kentinin yüksek yerlerinden Müslüman çocuklara, kadınlara ve yaşlılara ateş ederek bir hafta sonu geçirmek için Hırvatistan ve Bosna'da Sırp militanlar tarafından işletilen kontrol noktalarında ödeme yaptıkları açığa çıkmıştır. Eski bir ajana göre, "müşteriler" "çok zengin insanlardı" ve çocukları öldürmek çok daha pahalı olanıydı; kadınlar ve yaşlılar için keskin nişancılık ve öldürme bedava teklif ediliyordu!

Yeryüzünü pislikleri ve küfrünün iğrençliğiyle boğup taşıran, lanetli Batı ve onun medeniyet sapkınlığı ve barbarlığıdır; onların en büyük suçluları, sadist, sapık ve fıtratı bozulmuş, insan müsveddesi ve şeytanların kopyaları olan Batı’nın kapitalistleri, yöneticileri ve politikacılarıdır; nitekim onları, bir lanetli günahtan daha da lanetli bir günaha dalmış halde görürsünüz; dahası onlar yüzünden Batı’nın ayıpları tamamen ifşa olmuş ve tüm maskeleri düşmüştür.

Bu nasıl bir lanet ve nasıl bir iğrençliktir ki dünya, Batı’nın zulmüyle kuşatılmıştır! Zira dünya, cinsel sapkınlık uğruna köleleştirilmekte, çocukların onuru iğrenç bir şekilde çiğnenmekte, çocuklar keskin nişancılar tarafından vurulmakta, insanlar avlanmakta ve insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş iğrenç ve utanç verici bir sadizme tanık olmaktadır; yani lanetli Batı, çocukların tecavüze uğramasını, keskin nişancılar tarafından vurulmasını ve öldürülmesini kendi politikacıları ve kapitalistleri için bir şehvet ve zevk kaynağı haline getirmiştir.

Batı bir medeniyet değil, aksine bir lanettir... Batı bir kültür değil, aksine bir musibettir... Batı bir sistem değil, aksine bir azaptır... Sanki Batı, şeytanların bir devleti ve lanetli İblisin bir krallığı gibidir!

Eğer şaşırmak istiyorsanız, insanlığın asla eşi ve benzerini görmeyeceği bu kökleşmiş fıtrata ve sapkın sadist eğilimlere şaşırın. Kovulmuş şeytan görünmüyordu ama lanetli Batı onu tercüme etti ve tanık olarak somutlaştırdı.

Kahrolası Batı! Ne kadar nankör, ne kadar alçak, ne kadar lanetlidir; zira insanlığın trajedisi Batı'dır, insanlığın sefaleti Batı'dır, insanlığın yıkımı Batı'dır, insanlığın kaybı ve kargaşası Batı'dır, insanlığın yenilgisi Batı'dır ve insanlığın cehennemi de Batı'dır...

Lanetli Batı, dünyanın belası ve insanlığın lanetidir. Şeytanın bir gazabı varsa, o da Batı'dır ve bu yeterince büyük bir beladır; onun tek alternatifi sadece azim İslam'ın nimeti olup bu da yeterince büyük bir nimettir; dolayısıyla Batı, tamamen şer olup onun tek alternatifi tamamen İslam'ın hayrıdır; ayrıca Batı, açık bir dalalet olup onun alternatifi ise azim İslam'ın nuru ve hidayetidir. İnsanı yok eden, zihnini çarpıtan ve fıtratını bozan lanetli Batıdır; onun alternatifi ise, gerçekten insanın aklını istikamet üzere kılan, fıtratını düzelten ve yaratıcısının ve yoktan var edicisinin hidayeti sayesinde onun insanlığını onurlandıran İslam’ın sanatkarlık harikasıdır.

Kötülük ve kötülük yapanların psikolojisi üzerine bir çalışma gerekseydi, Batı onun menbaı, kaynağı, sureti ve nihai hedefi olurdu; zira Batı saf kötülüktür ve politikacıları ile kapitalistleri de, şeytanların insan şeklindeki doğasının vücut bulmuş halidir; yani Batı, kötülük ve kötülük yapanlar ilimlerindeki ilk ve son derstir; bu yüzden şeytanın Adem Aleyhisselam’ın soyuna kurduğu tuzak bölümden ders, öğüt ve nasihat almak gerekir: قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلاًYine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” [İsra 62] “Kontrolüm altına alacağım” mefhumunda senin için, kötülük, felaket, yıkım ve yok oluş gibi şeytanlarının sözlerinin ve kötülüklerinin toplamı vardır ve Batı bunların hepsini bünyesinde toplamış ve bunları gerçekleştirmiştir.

İnsanlar, hastalıklı Batı laikliğinin dalâlet ve sapkınlık gözüyle değil de hakikat gözüyle baksalardı, Batı'daki en büyük suçluları, en büyük hırsızları ve günah, kötülük ve büyük fesat sahiplerini görürlerdi; dahası Batı için filozof, yönetici ve politikacı haline gelmiş insanların cesetlerindeki şeytanları ve onların sapkınlıklarının, ahlaksızlıklarının, sapıklıklarının, azgınlıklarının ve müstehcenliklerinin boyutunun, dökülen kanların, çiğnenen namusların ve yağmalanan paraların boyutu kadar olduğunu görürlerdi; sonra yapı taşları insan kafatasları, kemikleri ve uzuvlarından ve yiyecekleri de insan kanı ve etinden yapılan Batı milletini görürlerdi. Böylece insanların hakikatler ve hatta erdemler arasında saydığı Batı laikliğinin bütün anlamlarının batıl olduğu onlar için açığa çıkmış olurdu!

Eğer insanlar basiret gözüyle bakmış olsalardı, Batı'da, medeniyet kıtlığından, çoraklıktan, salgın hastalıklardan, yoksulluktan, düşmanlıktan ve nefretten başka bir şey görmeyeceklerdi ki bunun her iki ucu da sabır sınırlarını zorlayan bir salgın ve vebadır. Dolayısıyla onlar, her bir musibetin diğer musibetle karıştığı, bu musibetlerinin birbirine girdiği ve yıkımın mikroplar gibi çoğaldığı musibetler makinesi ve fabrikası gördüler; böylece insan hayatının her çağı bir musibete dönüşmüş, onunla birlikte sabır de tükenmiş, huzur yok olmuş, görüş ifsat olmuş ve insanlık meselesi depresyon, delilik ve intiharla son bulmuştur.

Peygamberler, Allah'ın rahmetini, yani insanların birbirlerine merhamet etmelerini sağlayan şeriatı getirdiler: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik.” [Enbiya 107] Batı ise, Batı'nın vahşi canavarını, milletleri ve halkları kökünden söküp atmak ve elleri altındaki her şeyi kendileri için tamamen bir yağma haline getirmek için laik kapitalist bir lanetle gelmiştir!

Bu lanetli medeniyet ve lanet olası sistemleri, bir cellat ve yargıç olup onun hükmü ve yargısı da lanettir; zira cellat kırbaca ve yargıç ise kurban için anesteziye sahiptir!

Kurtuluş, suçlu laik sistemin faillerini, suçlu laik sistemin mahkemelerinde yargılamakta değildir; çünkü kapitalist, yönetici, politikacı ve yargıç, tüm kötülüklerin anası olan kapitalist laik sistemin kötü huylu bir bitkisidir. Bu yüzden zalim bir sistemden, onun zalim kanunları aracılığıyla kısas talep etmek zihinsel bir aptallıktır. Aksine mesele, tüm mesele, kötü niyetli laik sistemden, onun celladından ve yargıcından nasıl kurtulacağımızdır.

Batı medeniyeti ve onun laik sistemi, insanlığın kötü huylu bir tümörüdür. Bu yüzden hayati mesele, onu nasıl kökünden söküp atacağımızdır. Dolayısıyla azim İslam, icat edici bir cerrah, mucizevi bir ilaç, nübüvvetinin Hilafeti, güçlü ve kudretli bir neşter olarak yeterlidir.

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalırlar.” [Bakara 257]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâci Muhammed

Devamını oku...

Latin Amerika, Amerikan Zincirini Kırmaya Çalışıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Latin Amerika, Amerikan Zincirini Kırmaya Çalışıyor!

Haber:

Trump, Venezuela ve çevresindeki hava sahasının tamamen kapatılacağını açıklamasının ardından Venezuela'dan ilk yorum geldi. (BBC Arabic)

Yorum:

Venezuela, ABD Başkanı Donald Trump'ın hava sahasını tamamen kapatacağını duyurmasını sert bir dille kınayarak, bunu sömürgeci bir tehdit ve egemenliğinin ihlali olarak nitelendirdi.

Trump'ın Venezuela üzerindeki hava sahasını kapatma kararının, Washington'ın Latin Amerika'daki rakiplerine karşı yıllardır sürdürdüğü baskı politikasından ayrı düşünülmesi imkansızdır; zira Washington, bu bölgedeki nüfuzunun, artık geleneksel rolünü kabul etmeyen siyasi güçler lehine gerilediğinin farkındadır.Bu nedenle varlığını yeniden pekiştirmek ve çıkarlarıyla bağdaşmayan her türlü değişikliği önlemek için bu tür önlemlere başvurmaktadır.

Bu hamle güvenlik gerekçeleri altında sunulmuş olsa da, ancak pratikte Karakas'ı geri adım atmaya veya taviz vermeye zorlayacak boğucu bir siyasi ve ekonomik gerçeklik yaratma girişimidir.Bu sadece havacılık veya hava sahası meselesi değildir, aksine uluslararası sistemin açık bir sarsıntıya tanık olduğu bir dönemde, Batı yarımküredeki güç dengelerine ilişkin daha geniş mücadelenin bir parçasıdır.

Yaşananlar, sloganlar değişse bile Amerika'nın aynı eski hegemonya mantığıyla hareket ettiğini teyit etmektedir. Latin Amerika bugün, bu zinciri kırmaya daha çok hazır olduğunu fark ediyor; bu da onun tırmanışını, kendi çıkarlarına uymayan uluslararası bir yükselişi durdurma girişimi gibi görünmesine neden oluyor.

Her tiranın bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır ve bu günler Amerika'nın en iyi günleri değildir; çünkü özellikle askıda olan dosyalar Amerika'nın içinde ve onu destekleyen bahçedeyken onun hegemonyası gerilemeye başlamıştır.

Yaşananlar, çöküşün eşiğinde olan uluslararası sistemin yıkıntıları üzerinde sallanan bir dünyada nüfuz çatışmasının yeni tezahüründen başka bir şey değildir; zira süper bir güç, kaybettiği rolünü aramaya ve kendisine tanıdığı meşruiyetten başka hiçbir meşruiyet taşımayan zorlayıcı önlemler yoluyla onu geri elde etmeye çalışıyor.

Bu politikalar ne kadar sert olursa olsun, değişimin yasalarını durdurmaktan aciz kalacaktır; zira milletler keyfi kararlarla yönetilemez ve kapıların kapanmasıyla yıkılamazlar; aksine iradelerini şekillendiren bir projeyle ve dünya liderliğindeki doğal konumlarına geri dönmeleriyle kalkınabilirler.

İslami ümmeti, Rabbani bir akide ve sistemi sayesinde İslam temelinde bir otoritesi kurulduğunda, bu helak olmuş sistemi ortadan kaldırıp tavizleri bilmeyen ve zorbaların egemenliğine boyun eğmeyen gerçek adaleti tesis etmeye muktedir olacaktır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُOnlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” [Bakara 137]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dareyn Eş-Şanti

Devamını oku...

Kırgız Halkı, Demokrasiye Güvenmediğini Teyit Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Kırgız Halkı, Demokrasiye Güvenmediğini Teyit Ediyor!

Haber:

İlk tahminlere göre, 30 Kasım'da yapılan Yüksek Şura milletvekilliği seçimlerine 1 milyon 556 bin kişi katıldı. Bu rakam, 4 milyonluk toplam seçmenin sadece %36'sını oluşturuyor.

Yorum:

Resmi otoritenin, yeni parlamento seçimlerine insanların katılımını artırma yönündeki girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Seçmenlere, oylarını istedikleri herhangi bir oy merkezlerinde kullanma hakkı tanınırken, yetkililer seçim gününden önce halkın oy kullanması yönündeki çağrılarını yoğunlaştırmıştır. Ancak Kırgız halkı seçimleri boykot ederek hem iktidar hem de muhalefet temsilcilerinin çoğuna olan güvenini kaybettiğini kanıtlamıştır.

Daha önceki seçim istatistikleri de halkın demokratik sisteme olan güveninin zayıfladığını teyit etmektedir. Örneğin 1995 yılındaki parlamento seçimlerinde seçmen katılımı yaklaşık %76’ya, 2000'de %58’e ve 2005'te %60’a ve 2007’de %74'e ulaşmıştır.2010 yılında ise katılım oranı %59,19’a, 2015'te %58,85’e, 2020'de ise %56,5'e ulaşmıştır. 2021 seçimlerindeki katılım oranı ise %34,61'i aşmamıştır. Bu da yukarıdakilerden anlaşılacağı üzere halkın seçimlere katılımının sürekli olarak azaldığını ortaya koymaktadır.

Gerçeklik, seçimlere katılanların sayısının, insanların demokratik sisteme olan güvenin bir göstergesi olduğunu göstermektedir. Daha dakik bir ifadeyle Kırgızistan'da seçmenlerin büyük çoğunluğu seçimleri boykot ettiklerini açıklamışlardır! Çünkü halk demokrasiden, birbirinden farklı olmayan iktidarlardan, sadece yetkililerin ve sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden seçimlerden artık bıkmıştır.

Bunun nedeni Kırgızistan'ın “bağımsızlığından” bu yana gelen ardışık hükümetlerin hepsinin, istisnasız ülkeyi zayıflatmak ve halkı yoksullaştırmak için çalışmalarıdır.Seçimler veya darbeler yoluyla gelen yöneticilerin bu konuda birbirlerinden hiçbir farkı yoktur. Bir de buna yozlaşmanın, zulmün ve aynı şekilde ahlaki çöküşün yaygınlaşması eklenmiştir. Şüphesiz bunun temel nedeni, kendisiyle yönettikleri demokratik sistemdir;çünkü yasalar, sadece insanlardan küçük bir grubun çıkarlarına hizmet etmektedir.

Demokratik sistemin destekçileri, çoğunluğun sesinin belirleyici güç olduğunu söylüyorlar ancak Kırgızistan'da yapılan seçimler, bu sözün sadece boş bir slogan olduğunu kanıtlamıştır; zira eğer gerçekten çoğunluğun görüşü geçerli olsaydı, o zaman seçmenlerden %60-70'inin boykot ettiği seçim sonuçlarının iptal edilmesi gerekirdi.

İslam, bugün var olan demokratik sisteme tamamen aykırı olup İslam’da insanların kanunlar çıkarmasına bir yer yoktur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي  أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا  “Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65]

Seçimlere ve seçilme meselesine gelince; İslam şeriatının, Batı'daki seçimlerden ve bugün Müslüman ülkelerde uygulanan bozuk sistemlerden farklı, kendine özgü hükümleri vardır.İslam'da seçimler hiçbir baskı ve zorlama olmadan yapılmaktadır; dolayısıyla her Müslüman, kendisinde yeterlilik görmesi halinde, tüm amellerinde İslam’ı esas alması şartıyla kendisini aday gösterme hakkına sahiptir.

Son söz olarak: Müslümanların demokratik sistemdeki seçimlere aldanmamaları gerektiği gibi insanları seçimlere katılmaya zorlamaya yönelik her türlü çabaya karşı kararlı bir duruş sergilememiz gerekir;zira suçlu rejimin parlamentosuna veya hükümetine girmek, sadece suçluların ömrünü uzatmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla seçimler, fitne ve fesat içinde boğulan bu habis sistemi destekleyen kapitalist sistemi devirmek ve İslam'ı hayatın gerçekliğinde bir alternatif olarak getirmek gibi bizi büyük hedeften uzaklaştırmaya yönelik bir araçtan başka bir şey değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nureddin Asanaliyev

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER