- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber ve Yorum
Müslümanlar AB Adalet Divanı’nın Başörtüsü Yasağına Karşı Çıksın - Türkiye Kendi Çıkarlarını Korumak için Müslümanların Direnişine Güvensin
Haber:
AB Adalet Divanı, Belçika ve Fransa'daki temyiz mahkemelerinin iki ayrı başvurularını karara bağlayarak, işverenlerin çalışanlarına "görünür bir biçimde dini, siyasi, felsefi sembolleri taşımalarını" yasaklayabileceğine hükmederek Müslüman toplulukların öfkesine yol açmıştır. AB Divanı devamında bu yasağın doğrudan ayrımcılık teşkil etmediğine de hükmetti. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hükmü "haçlı seferlerin" başlatılması olarak niteleyerek, "bunlar haçlı-hilal savaşını başlattılar. Başka izahı yok", dedi. (Ajanslar)
Yorum:
Dünyanın her yanında Müslümanlar bu kararı doğrudan -ve isabetli olarak- "Müslüman yasağı" olarak nitelendiriyor. Hakikaten de Erdoğan'ın belirttiği gibi İslam'a ve Müslümanlara karşı bir "haçlı seferi" yürütülmektedir. Hakikaten de, "haçlı-hilal savaşı" başlatılmıştır. Hakikaten de Avrupa'da hızla büyümekte olan bir "Nazist" ve "faşist" ruh söz konusudur. Dünyanın her yanında Müslümanlar ve insan hakları örgütleri bu hükmün Avrupa'daki Müslüman kadınlara karşı daha fazla ayrımcılık doğuran bir kapı araladığını, buna ilaveten bu tarz ayrımcı uygulamalara karşı hukuki imkânları da daha fazla kısıtladığını apaçık görmektedir. Bu karar düpedüz “sözde” temel hürriyetleri teminat altına alan ve laik devletlerin İncili sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır. Hiç tartışmasız kapitalist ideolojinin temel direğini oluşturan insan hakları, düşünce ve inanç hürriyeti ve çalışma hakkının ihlalidir.
Lakin iş Müslümanların haklarına ve hatta varlıklarına karşı savaşmaya gelince kapitalist ülkeler kendi ilke ve değerlerini ilk defa çöpe atmıyor. Zaten daha önce de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Hukuku, Türkiye, İsviçre ve Fransa’da başörtüsü yasaklarının devam etmesine hükmetmişti. Bunu da Şer'i hükümlerin demokratik ilkelerle ve laiklikle bağdaşmadığı ve laikliğin korunmasının hayati bir mesele olduğu için, gerektiğinde başörtüsü gibi dini sembollerin yasaklanabileceği gibi basit bir mantıkla gerekçelendirmişti. Yine aynı şekilde, "Teröre Karşı Savaşı" ve böylece ABD’nin Afganistan ve Irak'ı işgal etmesi de Batının kendi oluşturduğu ve kendisine ait olan değerleri, uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri ihlal ederek gerçekleşmiştir. Ve Avrupa bu beldelerdeki katliamları, Guantanamo, Ebu Gurayb ve diğer cürümleri, o günden bu güne ta Suriye, Myanmar, Filistin ve benzeri meselelere kadar aynı şekilde kabul etmiş, desteklemiş ve onaylamıştır.
Şu bir gerçek ki, İslam'a karşı haçlı savaşları hiçbir zaman durmamış, hiçbir zaman ara veya mola vermemiştir. Sadece başlığı değişmiştir; örneğin İslam beldelerindeki kadınları zulümden kurtarmak, İslam topraklarındaki aşırıcı, terörist unsurları yok etmek veya Batı'da yaşayan Müslümanları Batılı değer ve normlara entegre etmek olmuştur başlıklar. Batı, "Haçlı seferi terminolojisini" ve "Haçlı seferi eylemlerini" hiçbir zaman bir kenara bırakmamıştır. Haçlı savaşlarını sadece zamanın maddi ve siyasi çıkarlarına göre yeniden formüle etmiştir. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşı sonrası harap olmuş ülkelerini tekrar yapılandırmak için Batı, Avrupa'da ucuz iş gücüne muhtaçtı. Yani bir iktisadi zorunluluk olarak Müslümanların topraklarına girmesine izin vermiş hatta onları davet etmiştir ve bugüne kadar onları tolere etmiştir. Ancak günümüzde Batının böylesi bir ihtiyacı kalmamıştır, dolayısıyla İslam beldelerinin ikinci sınıf insanlarına da ihtiyacı kalmamıştır. Üstelik bugün Batı’yı yabancı düşmanı, ırkçı ve İslam düşmanı düşünce ve fikirlerini açıkça ifade etmekten alıkoyacak hiçbir güç, kuvvet, otorite veya tehdit de yok ortada. İşte bundan dolayı Batı'daki siyasetçiler İslam'a karşı olan tutumlarını açıkça sergileyebiliyor. Mesela Alevi Kürt kökenli, Belçika Eşit Haklar ve Yoksullukla Mücadeleden Sorumlu Devlet Bakanı Zuhal Demir'in yaptığı gibi... Demir, Belçika De Tijd gazetesine yaptığı açıklamada başörtüsü yasağını savunurken, "Müslümanlar bizim değerlerimizi benimsemeli. Ancak herkes bunu kendi inisiyatifi ile yapmıyor. Bazılarının yardıma veya zorlamaya ihtiyacı var" diyebiliyor. AB Adalet Divanı'nın kararını “oyun değiştirici” diyerek savunuyor.
Peki, şimdi ne olacak? Türkiye, Türkiye'nin siyasetçileri ve kurumları bundan sonra ne gibi adımlar atacak? Müslümanlar bir adım atılmasını bekliyor. Bilhassa Türkiye'den! Türkiye'nin Adalet Bakanlığı Belçika ve Fransa’daki Türk vatandaşlarının başörtüsü kaynaklı bir işten çıkarma durumunda kendilerine ücretsiz avukat sağlanacağına dair söz verdi. Yani bir kez daha Türkiye, Müslümanların ve bilhassa Müslüman kadınların haklarının ihlal edilmesine karşı gerçek bir eylemde bulunmak yerine çürümüş Batılı kanunlara ve mahkemelere olan güvenini tekrarlamıştır. Batı'nın kurallarına ve sınırlarına karşı hareket edemeyeceğini kanıtlamıştır. Zaten bu en son Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın 11 Mart'ta Rotterdam'daki "Türk Konsolosluğuna" girişinin engellenmesinde apaçık belli olmuştur. Oysa Kaya herhangi bir kadın veya herhangi bir kadın politikacı da değil. O, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir BAKANIDIR. Buna rağmen aşağılanmıştır, korumaları tutuklanmış ve kendisi Hollanda'dan sınır dışı edilmiştir. Bakan Kaya'nın cesaretinde hiç şüphe yok! Fakat aynısını bir devlet olan Türkiye için söylemek mümkün değil!!! Tüm bunlardan sonra kendimizi Nisan ayındaki referandum biter bitmez Batıyla bir uzlaşmaya da hazırlayabiliriz.
Türkiye kendisine diretilen Batılı değer ve sisteme bağlı kaldığı müddetçe, kendi vatandaşı olsun veya olmasın, Müslümanların haklarının hiçbirisini ne koruyabilecek ne de savunabilecektir! Böyle kaldığı müddetçe gülünç ateşli sözler, içi boş söylemler yağdırmaya veya Hollanda'dan ithal edilmiş sığırları sınır dışı etmek gibi sadece anlamsız olmaktan çok daha öte saçma eylemler yapmaya devam edecektir... Şimdilik Türkiye Müslümanların gücüne, direnişine ve Türkiye Devletini ve liderlerini korumaya olan kararlılığına güveniyor. Soru şu: Ne zamana kadar?
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Zehra Malik