Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan aşırı sağcının, Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki camide gerçekleştirdiği hunharca katliam, sağlıklı bir insanın kabul edemeyeceği bir terör eylemidir. Açıkçası kalpsiz katilin motivasyonu, beyaz ırkın üstünlüğü ve Haçlı Seferleri’nden esinlenilen İslam’a yönelik nefretidir. Katilin işlediği katliam, dünya çapında yürütülen ve Brenton Tarrant gibi barbarlar üreten ABD’nin terörle mücadele programından bağımsız değildir. Herhangi bir Müslüman, bu insanlık dışı katliama sessiz kalmamalıdır. Dahası katliam, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın evinde Müslümanlar Cuma namazını eda etmek üzereyken işlenmiştir. Bu temelde Hizb-ut Tahrir / Malezya, Malezya’daki Müslümanların kaygılarını paylaşmakla birlikte bu tür katliamı kınamak için barışçıl bir gösteri düzenledi ve aynı zamanda Yeni Zelanda’daki Müslümanlar, özellikle de mağdurlar ve aileleri ile dayanışma içerisinde olduğunu gösterdi. Gösteride Hizb-ut Tahrir / Malezya şunları vurguladı:

- Katilin vahşeti, İslam ve Müslümanlar ile mücadele etmek için Batı tarafından başarıyla programlanan İslam düşmanlarının Müslümanlara olan nefret ve kinini gösterdi.

- Müslümanların yöneticilerinin hiçbir şey yapmaması talihsizliktir hatta bazıları, katliamı eleştiren eski retorikleri tekrarladılar. Charlie Hebdo saldırısında 12 Fransız vatandaşı öldürüldüğünde, bu yöneticiler “Hepimiz Charlie’yiz” sloganı atarak dayanışmalarını ifade etmek için kâfir yöneticilerle kol kola Paris sokaklarında yürümüştüler. Bununla beraber 50 Müslüman Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın evinde zalimce saldırıya uğradığında hiçbir şey yapmadılar! Bu, ümmete ihanet ettiklerinin açık bir kanıtıdır.

- İslam Devleti varken Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bir Yahudi’nin Müslüman bir kadına taciz etmesi üzerine bir ordu göndermiş ve Beni Kaynuka’yı mağlup etmişti. Benzer şekilde Halife Mutasım Billah, bazı Romalılar tarafından esir alınan, tutuklanan ve aşağılanan Müslüman bir kadının haykırışı nedeniyle Roma imparatorluğunun en güçlü kalesi olan Amuriye’ye cihat ilan etmişti. Mutasım, Roma Hilafetin eline geçene kadar büyük bir ordu göndermiştir ve rivayete göre Müslüman kadının tutulduğu hapishanenin kapısını kendi elleriyle açmıştır.

- Hilafetin 28 Recep 1342 (3 Mart 1924) yılında yıkılmasından sonra ümmet 1300 yıldan fazla bir süredir kendisini koruyan kalkan ve sığınağını kaybetmiş, ardından tüm dünyada bu asil savunmasız ümmetin kanı akıtılmıştır. İmam Müslümanları koruyan bir kalkandır buyuran Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem kesinlikle doğru söylemiştir.

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“Gerçekten de İmam bir kalkandır Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” ^{[ Müslim]} Bu kalkan olmadığında Müslümanların onuru, serveti, kanı ve canı her zaman tehlikeye maruz kalacaktır. Bugün şahit olduğumuz gerçek budur.

Hilafetsiz doksan sekiz yıldır dünyadaki Müslümanlar özellikle de kâfir ülkelerde yaşayanlar, sayısız sıkıntılara maruz kalmıştır. Yeni Zelanda yeni bir hedeftir. Her Müslüman kendisine dürüstçe şunları sormalıdır, peki Hilafet yoksa tüm bu süre boyunca Müslümanların maruz kaldığı bu acımasız katliamların çözümü nedir? Hilafet yoksa tüm bu süre boyunca ümmetin maruz kaldığı katliamların, aşağılanmaların ve parçalanmışlıklarının çözümü nedir? Hilafet yoksa tüm bu süre boyunca ümmete ihanet eden Batı ajanı Müslümanların yöneticilerini değiştirmenin çözümü nedir? Hilafet yoksa tüm bu süre boyunca kâfir ülkelerin İslam’a ve Müslümanlara karşı işlediği terörizm ve sömürgeciliğin çözümü nedir? Hilafet yoksa tüm bu süre boyunca ümmete dayatılan laik yasa ve sistemleri değiştirmenin çözümü nedir? Hilafet yoksa Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın dinini diğer tüm dinlere üstün kılmanın çözümü nedir? Hilafet yoksa İslam’ı âleme rahmet Risalet’i olarak taşımanın çözümü nedir? Hilafet yoksa Müslümanlara yeniden saygınlık kazandırmanın ve İslam’ı ikinci kez dünyanın süper gücü haline getirmenin çözümü nedir?