Endonezya hükümeti, neo-liberal rejim olarak kendi kimliğini teyit etmektedir. Siyasi ve ekonomik açıdan temel politikası, serbest pazar ve ticaret oluşturma gibi konularda hükümetin rolünü azaltmak üzerine odaklanır. Oysa bu politika insanlara ihanet etmektir. Çünkü bu politika, insanların çoğunluğunun yükünü artırırken kapitalistlerin çıkarlarını koruma eğilimindedir. Hükümetin neo-liberal karakteri ilkelerinde bile görülebilir. Eğitim, sağlık ve diğer sosyal güvenceler gibi sosyal hizmetleri bütçeden sübvanse etmek devletin iflasının kaynağıdır. Bu nedenle neo-liberal ilkeler ya ortadan kaldırılmalı ya da iptal edilmelidir. Ayrıca bu neo-liberal ilkeler, halkın kamuya ait stratejik kaynaklarında bile görülüyor. Kaynaklar, özelleştirme programları aracılığıyla özel şirketlere peşkeş çekildi. Hükümet, yakıt fiyatını artırdı, halka BPJS adında sağlık sigortasını dayattı, halkı kendi bireysel çabası ile refah elde etmeye terk etti. Bundan dolayı hükümet, halkın yoksulluğuna yönelik empatisini kaybetti. Hükümet rehber, koruyucu ve refahın gelişmesinde ana aktör fonksiyonu da yitirdi. İşte bu kuşağın anne ve çocukları, bu sonucun mağdurudurlar. Kitlesel yoksulluk ve günlük ihtiyaçlarını yerine getirmede karşılaştığı çeşitli sorunlar, bir anne olarak kadının temel rolünü oynaması önünde duran en büyük engeldir. Ayrıca neo-liberal rejim, ulusal ve ailenin ekonomik düzeyinin artırılması için annenin çalışması gerektiği üzerinde ısrar ediyor. Bu arada annelerin eğitimci rolüne yönelik halkın endişesi sadece anneler günü kutlamalarında hatırlanıyor. Hükümet ayrıca günübirlik bakımlar için bazı düzenlemeleri yasallaştırabilir, annelerin çalışma saatlerinin azaltılmasını planlayabilir. Ama ailenin bölünmesi yanı sıra ahlaki çöküntü ve güvenlik hissinin kaybolmasıyla yeni sorunlar ortaya çıktı. Bu tam bir ironidir! Bu millet, devasa doğal ve insan kaynaklarına, stratejik jeopolitik potansiyele sahip olsa bile Endonezya, neo-liberal rejimi ve demokratik sistemi uyguladığı sürece ülke uçuruma doğru yuvarlanacaktır.

Neo-liberal rejiminin uygulaması kaynaklı anne ve çocukların kederini sona erdirmek için ve Allah'ın rahmeti altında müreffeh bir hayat yaşamak için Hizb-ut Tahrir / Endonezya kadınları şuna vurgu yapıyor:

1- Serbest ticaret odaklı ülkenin neo-liberal rejimi ve demokrasi, anneler ve çocuklar dâhil insanları sıkıntılara maruz bıraktı. Aynı zamanda bu sistem, İslam ile çelişir. Bu nedenle bu sistem, iyi yönetim sunan Hilafet Devleti ile derhal değiştirilmelidir. Hilafet, bir çoban olarak vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılar ve bir kalkan olarak da farklı tehditlere karşı vatandaşları korur.

2- İslami sistem ve 13 yüzyıl boyunca uygulanan İslami Hilafet, her bireyin refahını sağladığını ve annelerin en uygun rollerini teminat altına aldığını kanıtlamıştır. Ayrıca bağımsız bir devlet oluşturarak küresel medeniyete önderlik etmiştir.

3- Bu ülkenin her öğesi, İslam Hilafet Devletinin kurulması yoluyla bu halkın sorunlarını çözme girişimlerini göz ardı etmeyerek kendi bireyi ve ailesinin düzeltilmesine ortak olması gerekir. Sorunların kaynağı ve onların çözümüne yönelik kamu uyanıklığı oluşturmak için Hizb-ut Tahrir / Endonezya kadınları, 14-19-20-21 Aralık 2014 tarihleri arasında 50 şehirde KIN 2 konferansları düzenleyecektir. Bu konferans, eğitim meclisinden yaklaşık 30 bin anneyi, bağımsız kurumlardan, kamu kuruluşlarından, siyasi örgütlerden, kadın göçmen işçilerinden, işçi ailelerden, PKK-Posyandu- Dasawisma aile refah hareketinden, kadın şahsiyetleri ve diğer öğelerden aktivistleri bir araya getirecektir. Pesantren'den gelen ve bu konferansa destek veren yüzlerce uzman, aydın ve kadın şahsiyetler de bu konferansta yer alacaklardır. Konferanstaki tartışmalar ile hep birlikte neo-liberal rejimi ve demokratik sistemi değiştirerek bu ülkenin ciddi sorunlarının çözümü için annelerin mücadele ruhunu arttırmayı hedefliyoruz. Çünkü demokratik sistem sorunun kaynağıdır. Bunun çözümü ise İslami sistem ve Hilafettir. Ki Hilafet gerçek refah, ilerleme ve izzet oluşturacaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ "Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik." ^{[Araf 96]}