- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Tiranların Karşısında Hak Üzere Sebat Etmek!
Fitne ve sıkıntının ortasında, zulmün egemen olduğu ve hak sesin bastırıldığı zamanlarda, ideolojiye bağlı olan insanlar ortaya çıkar ve imanın en güçlü ve en parlak suretini taşırlar.
Hak üzere sebat etmek, rahat zamanlarda olmaz, aksine hakka sımsıkı sarıldığında bedeli can ya da işkence olduğu zamanlarda olur; işte o zaman sadık kişiler sınanırlar, saflar ayrılır, azimet ehli olanlar hevaya tabi olanlardan ayırt edilir.
Hak, tartışılan bir görüş veya yapılan bir anlaşma değildir; aksine hak, Allah katından gelen bir nur olup zamanın değişmesiyle değişmeyeceği gibi otoritenin baskısıyla da değişmez; bu yüzden hak üzere sebat edenler bunu, bu hayatın geçici olduğunu ve Allah Subhanehu ve Teala'nın itaat edilmeye layık olduğunu bildikleri için yaparlar.
Allah'ın Kitabı'nda bizim için ibretler ve öğütler vardır; işte efendimiz İbrahim Aleyhisselam, ilahlık iddiasında bulunan tağut Nemrut ile karşı karşıya geldiğinde onunla tartışmaktan hiç çekinmedi, ateşle tehdit edilmesine rağmen akidesini açıklamaktan korkmadı ve şöyle dedi: “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.” Dolayısıyla ateşi bir azap olarak değil, aksine bir imtihan olarak gördü ve Allahu Teala da ateşi onun için serinlik ve esenlik kıldı.
Aynı şekilde uhdud-hendek sahipleri de boyun eğmeyi reddeden ve onların küfre dönmelerini isteyen ya da ateşte yakılacaklarını söyleyen kralın zulmüne karşı koyan kâmil bir ümmetti; dolayısıyla onlar, zillet ve boyun eğmek yerine imanı ve ölümü seçtiler ve kadınlar, çocuklar, erkekler ve yaşlılar, dünyadaki ateşi ahiretin ateşine tercih ettiler; onlar peygamber değillerdi, aksine sıradan müminlerdi ancak sebatları onları Allah'ın kitabında ölümsüz bir hale getirdi.
Hayat bir inatçılık değildir, aksine bilinçli olmak ve insanın, inandığı şeye Allah Subhanehu ve Teala'nın razı olduğu bir hak olduğuna dair derin bir idrakle hak üzere sebat etmesidir; dolayısıyla tüm dünya bir araya gelse bile bundan dolayı pazarlık yapılmaz. Zira bu, kalbin ve aklın birlikte oluşturduğu bir tutum olup sadece bir isyan değildir, aksine fıtrata aykırı olan şeye boyun eğmeyi reddetmektir.
Bu zamanımızda zulüm çok fazla olduğu gibi bilinci çarpıtma, hak olanı sulandırma ve sadıkları karalama girişimleri de oldukça fazladır; bu yüzden bugün tiranlara karşı sebat etmeye ve tavır almaya ne kadar da muhtacız!
Belki de zalim bir sorumlu karşısında hak sözü söylemek, mazlumları savunmak ya da eziyete karşı sabretmek sebat etmek olabilir; çünkü o zaman sen, ilkelerini satmak istemiyorsun demektir.
Tiranlara karşısında hak sözü söylemek, peygamberlerin mirası, müminlerin şiarı ve özgür milletlerin bekasının sırrıdır; bu yüzden hak üzere sebat eden bir kimse, kanı, sabrı ya da sözleriyle tarih yazacaktır. Dolayısıyla zulüm ne kadar güçlü görünürse görünsün, baki kalacak olan sadece hak olandır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً“Yine de ki: Hak geldi; batıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra 81]
Yolu tamamlayanlar ilkeli olan kişilerdir; çünkü yol kolay değildir, dahası onlar, kalplerinde kesin bir iman, derinliklerinde sebat ve zihinlerinde bilinç taşıyanlardır. Hak üzerine inşa edilen şeyi, zulmün yıkması veya batılın fırtınalarının onu sarsması imkansızdır.
Yolu tamamlayanların ilkeli insanlar olduğunu söylediğimizde, bunun canlı anlamının Gazze olduğunu şu cümleyle ifade edebiliriz;
Gazze, hakkın zulümle savaşının somutlaştığı yerdir... Gazze sadece kuşatılmış bir şerit değil, kapalı bir dünyanın karşısındaki açık bir yaradır... Buradaki insan, nefeslerinin sayısı ile değil, aksine en acımasız zalimlere karşı bile "hayır" dediği anların sayısıyla kıyas edilir.
Gazze'deki insanların kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur, sadece ilkeleri vardır; bu yüzden her şeylerini kaybetseler bile ilkelerinden vazgeçmemeye kararlıdırlar.
Yıkılan her bir evde, yıkılmış evinden gökyüzünü gören her bir çocuğun bakışında, şu anlam yenileniyor: İdeoloji bedenden daha değerlidir ve onur, bir somun ekmekle takas edilemez.
Gazze sadece bombardıman altında değildir, aksine büyük bir imani sınavın altındadır. Zira onlar, sevdiklerinin cesetlerinin enkaz altından çıkarıldığını gördükleri halde sabrediyorlar, karşılığını sadece Allah'tan bekliyorlar, akideleri üzerinde sebat ediyorlar ve Allah'ın vaadinin hak olduğuna ve O'nun asla vaadinden dönmeyeceğine iman ediyorlar: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللهَ عَلَيْهِ “Müminlerden, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren nice adamlar vardır.” [Ahzab 23]
Gazze bu ümmetin bir suretidir... Bu yüzden onun herhangi birinin kendisi için ağlamasına değil, aksine ölmeyen sırrını anlamasına ihtiyacı vardır; çünkü onun davası, derin bir ilahi anlamla bağlantısı olan akidesidir.
Gazze'de süper kahramanlar yoktur, aksine sadece çocuklarını kendi elleriyle kefenleyen ve sonra da başlarını kaldırıp şöyle diyen anneler vardır: “Allah'ım, Sen kabul et!”
Bu nasıl kesin bir inançtır?! Bu, candan daha değerli olan ve uğruna her şeyin feda edildiği bir akidedir.
Gazze'de yıkılan her bir evde, dünya için bir ders vardır ki o da şudur; zulüm ne kadar şiddetli olursa olsun, ne kadar zayıf görünürse görünsün kalbi imanla dolu olan birine galip gelemez. Yenilgiler onu ağırlaştırabilir, fitneler onu karıştırabilir ve zulmün güçleri onun başına musallat olabilir ama o asla ölmez; çünkü onun özünde asla kırılmayacak olan Rabbani bir vaat vardır: وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ “İnanan kimselere yardım etmek Bize hak oldu.” [Rum 47]
İslam ümmeti, hakka uzaklaştığında, risaletini unuttuğunda ve vacibini ihmal ettiğinde hastalanır, ancak yolu gördüğünde hızla sağlığına geri kavuşur; zira Allah'ın ona bahşettiği kurtuluş yolu, insanlığı kurtaracak ve onu çürümüş Batı medeniyetinin kokuşmuşluğundan kurtaracak olan bu emanettir. Böylece yeniden insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak geri dönecek, onurun zirvelerine çıkacak, yeniden kalkınacaktır. Zira Allahu Teala ona, egemenlik ve iktidar vaadinde bulunmuştur:وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]
Bugün ümmetin yaşadığı her acı ve Allah yolunda akıtılan her bir damla kan, Allah'ın izniyle geri dönecek olan bir ümmetin doğum sancılarının bir parçasıdır; bu ise aziz olan Allah'a hiç de zor değildir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak