- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Raşidi Hilafet… Düşmanları Korkutan Ümmetin Projesidir!
Hilafet projesinin, artık sadece Batı liderlerinin ve onların bölgesel müttefiklerinin zihinlerinde dolaşan bir fikir olmadığı, aksine özellikle Şam ülkesi olmak üzere dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlar arasında genel bir talep haline gelmesinin ardından onların Hilafet projesinin geri döneceğine dair giderek artan korkularını teyit ettiği açıkça ortaya çıkmıştır. Bu bilincin artması ve Hilafetin geri dönüşü için ciddi bir hareketin ortaya çıkmasıyla birlikte, İslam'ın düşmanları, bu büyük hadari projeye karşı düşmanlıklarını hiç tereddüt edip çekinmeden açık bir şekilde dile getirmeye başladılar. Bu yüzden başta suçlu Netanyahu olmak üzere Yahudi varlığının liderlerinin açıklamaları boşuna ve anlamsız değildir. Zira Netanyahu açıkça şöyle demiştir: “Akdeniz kıyılarında İslami Hilafetin kurulmasına izin vermeyeceğiz.” Sonra şöyle diyerek aynı tehdidi tekrarladı: “İsrail”, kuzey veya güney sınırlarında ya da Batı Şeria'da İslami Hilafetin kurulmasına izin vermeyecektir.” Nitekim bu açıklamalar, bu projenin gerçekleşmesinin yaklaşmasından duydukları korkunun boyutunu ortaya koymaktadır; zira onlar, Hilafetin geri dönmesinin kendi varlıklarının ortadan kalkması, nüfuzlarının yok olması ve ümmetin işlerine müdahale etmelerinin sona ermesi anlamına geldiğini biliyorlar.
Bunun öncesinde İngiltere'den de açıklamalar gelmişti; zira Tony Blair, 16 Temmuz 2005 tarihinde İngiliz İşçi Partisi konferansında yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Biz, İsrail devletini ortadan kaldırmak, Batı'yı İslam dünyasından çıkarmak ve Hilafet Devleti'ni kurmak yoluyla İslam dünyasında şeriatla hükmedecek tek bir İslam Devleti kurmak için çalışan bir hareketle karşı karşıyayız.” Bu açıklama, Batı'nın iddia ettiği gibi terörizmden korkmadığını, bilakis İslam'ın yeniden iktidara gelmesi halinde hayata yönelik kapsamlı ve kamil bir sistem olmasından dolayı İslam'dan korktuğunu ortaya koymaktadır.
Öte yandan eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 2012 yılında yaptığı basın açıklamasında, Suriye'de Hilafetin kurulmasını hedefleyen hareketlerden duyduğu endişeyi dile getirmişti. Bunun öncesinde de, Irak'a savaş açtıklarında Bush şöyle demişti: “İslam imparatorluğu isteyen insanlardan korkuyorum, onlar ayaklarımızın altındaki halıyı çekecekler.” Aynı şekilde 2013 yılında Cenevre-2 Konferansı'nda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Suriye'de İslami Hilafeti kurmak için çalışan aşırıcı gruplar” olduğunu açıklamıştır.
Hatta bölgesel ajan rejimler de bu ortak endişeyi dile getirdiler; zira Suriye'nin eski Dışişleri Bakanı Velid Muallim şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “Hilafetin kurulması için çalışanlar Suriye sınırlarında durmak istemiyorlar, bilakis tüm bölgedeki nüfuz haritasını yeniden şekillendirmekle tehdit ediyorlar.” Suriye'nin devrik cumhurbaşkanı Beşar Esad, rejimin “aşırılık yanlıları” lehine düşmesi halinde tüm bölgeye darbe indirecek bir depremden bahsetmiş ve bununla Hilafet için çalışan hareketlere işaret etmişti...
Tüm bu açıklamalar, Batı'nın, Hilafet projesinin kendi çıkarları ve hegemonyası için ne kadar tehlikeli olduğunun farkında olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Batı onu, daha beşikteyken yok etmek için tüm gücüyle çalışmakta ancak buna rağmen, ümmetin arzuladığı kalkınmaya doğru ilerleyişini durduramayacaktır.
Bu tekrarlanan ve açıkça ifade edilen düşmanlık, ümmetin muhlis evlatları için, Hilafet projesine olan inançlarını güçlendirmeleri ve İslami hayatı yeniden başlatmak için çabalarını kat be kat artırmaları için ek bir motivasyon olması gerekir. Düşmanların bu projeye yönelik düşmanlığı, projenin doğruluğunun ve onlar için tehlikeli olduğunun en büyük kanıtıdır.
Bu yükselen korkuyla birlikte, planlarının nasıl da birbiri ardına ortaya çıktığını gördük. Zira komplolar kurdular, fitne çıkardılar, Müslümanları Hilafetten uzaklaştırmak amacıyla siyasi, askeri ve kültürel projelere finansman sağladılar; bunu da halkları saptırmak ve İslam temelinde herhangi bir kalkınma girişimini engellemek için bazen demokrasi iddiasıyla, bazen “terörle mücadele” iddiasıyla, bazen de kendi kucaklarında yetişen ajan rejimler aracılığıyla yaptılar. Bilakis tüm dikkatler, fazilet ve şerefinden ve çatışma için açık bir saha olmasından dolayı Şam topraklarına yoğunlaştı. Zira Şam, Müslümanların kalplerinde yatan bir arzu ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurarak müjdelediği topraklardır: عُقْرُ دَارِ الْإِسْلَامِ بِالشَّامِ “İslam Dârı'nın merkezi Şam olacaktır.” Bu yüzden Şam hala Hilafete yönelik samimi çağrıların başlangıç noktası olmaya devam ediyor. Bu nedenle kâfirlerin ve onların ajanlarının düşmanlığı iki katına çıkmış ve tarihin çehresini değiştirecek bir zaferin doğmasından korktukları için buradaki muhlisleri her türlü eziyet, saptırma, tutuklama ve karalamayla hedef aldılar.
Ancak tüm bunlara ve komploların büyüklüğüne rağmen, İslam ümmeti talepleri üzerinde sebat etmekte olup içinde bulunduğu durumdan kurtulmanın tek yolunun, ümmetin izzetini yeniden tesis edecek, onun safını birleştirecek, kafirlerin tuzaklarını onların başlarına dolayacak, iki kıblenin ilki ve Harameyn’in üçüncüsünü işgalci Siyonistlerin pisliğinden kurtaracak Nübüvvet Minhacı Raşidi Hilafetin gölgesinde İslami yönetime geri dönmekte olduğunu idrak etmiştir.
Bugün ümmetin vacibi, düşmanını tanımak, onun planlarını ifşa etmek, yalan ve iftirayla “reform” veya “kalkınma” elbisesi giydirilen tüm Batı projelerini kaldırıp atmak ve sadece bağımlılık ve bölünmüşlük durumunu sona erdirmeye ve ümmetin izzet ve onurunu kazandırmaya muktedir olan Hilafet projesinin etrafında toplanmaktır. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdul Mahmud El-Amiri – Yemen