Cumartesi, 14 Muharrem 1446 | 2024/07/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Sömürgecinin Mahalle Yöneticileri Beldelerimizin Siyonistleridirler

Gazze’nin Yok Edilmesine ve El-Haram Katliamına Ortaktırlar!

Müslüman ülkelerdeki ulusal devlet, sömürgeci kâfir Batı’nın azim İslam Hilafetimizin enkazı üzerine bizim için kurduğu bir hapishane, mezbaha ve bir mezarlık olup onların başındaki hain ajan yöneticileri de hapishane gardiyanları, cellatlar, mezbaha kasapları ve mezar kazıcılarıdır.

Aynı şekilde ulusal devlet, sömürgeci kâfir ve onun zorba hırsızları için bir üreme ve otlak alanı ve kötü spermalar için bir rahimdir; bu yüzden suçlu ve hırsız bir yöneticiden, çete bir hükümetten, hain ve paralı politikacılardan, ahlaksız ve facir medyadan, iki yüzlü ve yalancı fakihlerden ve harap olmuş ülkelerden başka bir şey doğurmaz. Sömürgecinin mahalleleri ve onların zararlı yöneticileri, yaşantımızın sıkıntılı olduğu, durumlarımızın kötüleştiği ve ülkelerimizin sömürgeleştirildiği bir dönemden başka bir şey değillerdir; zira onlar sayesinde zulme ve baskıya maruz kalıyoruz, sömürgeleştiriliyoruz, aç kalıyoruz, çıplaklaştırılıyoruz, hastalanıyoruz, körleştiriliyoruz, cahilleşiyoruz, ayartılıyoruz, ateistleştiriliyoruz, inkar ediyoruz, sıkıntıya düşüyoruz, helak oluyoruz ve yine onlar sayesinde dünyada ve ahirette hüsrana uğrayacağız.

Gazze savaşı ve halkının yok edilmesi, onlarca yıldır Müslüman ülkelerin sömürgeleştirilmiş olduğunun şarlatanlık, siyasi saptırma ve kültürel tahrifat gibi yoğun bir dumanla örtbas edildiği ve bu sömürgecinin, kafir Batı’nın bizi bağladığı fikri, kültürel, politik ve ekonomik prangalar, hatta askeri bağımlılık gibi birçok yönler aracılığıyla hâlâ bu ülkenin üzerine çöreklendiği şeklindeki acı siyasi gerçeği ortaya çıkarmıştır. Gazze savaşıyla birlikte sömürgeci Batı ifşa olduğu gibi vahşi uluslararası sisteminin giriş bölümlerinin ve tüzüklerinin sahteliğinin, insan hakları yalanlarının ve uluslararası adaletinin batıllığının üzerindeki kara bulutların dağılmasının ardından tamamen açığa çıkmıştır. Yine sömürgeci Batı’nın, bu sefil sahte bağımsızlık yoluyla kurbanlarını aldatmaya çalıştığı gibi ahlaki ve siyasi bir uyanış için gelişmediği, ancak uluslararası durum ve güç dengesindeki derin tarihsel dönüşümlerin bir sonucu olarak sömürgecilik durumunun geliştiği Batı medeniyetinde, kültürel ve siyasi yapısında kök salmış sömürgecilik durumu da net bir şekilde açığa çıkmıştır. Bunun ardından Batı’da, güç dengesinin bozulduğu ve yüksek maliyetinden dolayı eski sömürgeci ve doğrudan çatışma durumunu sürdürmenin imkansız olduğu yönünden bir idrak oluşmuştur; bunun üzerine sömürgeci Batı, sömürgecilik metodunu ve amacını korumak için sömürgecilik yöntemlerini değiştirmeye karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için de Batı, sömürgeleştirilmiş “ulus devletin” ve onunla birlikte sömürgeciliğin istikrarını ve sürekliliğini sağlamak için yerel baskı araçlarıyla birlikte sömürge devletini yönetmek ve sömürgecilik misyonunu ve hedefini gerçekleştirmek için sömürgeleştirilmiş “ulusal devlet”, bağımsızlık yanılsaması ve (kral, başkan, şeyh, prens ve hatta İran Şahı gibi imparator şeklindeki) yerel ajan yönetici gibi en büyük aldatmacasına ve zehirli yeniliğine başvurmaya karar verdi.

Bugün yeni ortaya çıkan şey, İslam’ın ideolojik canlılığını yeniden kazanması ve insan yapımı medeniyet ve kültür sistemlerine karşı ezici meydan okuması karşısında Batı medeniyeti ve kültürünün yankılanan iflası, sonra Batı’nın, Müslümanları medeniyet ve kültürel olarak Batı’ya yönlendirilen ve ona tabi olan ikinci sınıf öğretmenlere dönüştürme konusundaki iğrenç siyasi başarısızlığı, sonra da Batı’nın Müslümanları, birbirinden nefret eden, birbirine sırtını dönen ve birbiriyle çatışan halklar ve milletler haline getirme konusundaki başarısızlığıdır. Zira Batı’nın ümmetin varlığının arasına ektiği milliyetçilik ve vatancılık projesi artık etkili değildir; aksine İslam ümmeti olarak kimliğini yok etme konusunda iflas etmiştir. Bu da Batı’nın, İslam ve onun ümmetiyle karşı karşıya gelmesine neden olmuştur ki bu da Batı'nın İslami durumla yüzleşmesindeki bu kanlı vahşetini ve sadist barbarlığını açıklamaktadır. Nitekim Batı’nın vahşeti ve barbarlığı en üst düzeydedir; çünkü İslam ile kafir Batı arasındaki medeniyet çatışması, son ve nihai aşamasındadır. Bu da Batı’yı İslam'la girdiği son medeniyet savaşında tüm sömürgeci araçlarını kullanmaya zorlamakta ve Batı, medeniyetinin yok oluşunun ve İslam’ın yeniden dirilişinin kabusunu yaşamakta ve aynı şekilde dahili ajanlardan oluşan tüm yerel kartları onu yakmaktadır; zira medeniyet çatışmasının bu son aşaması, ulusal devlet ile işlevsel sömürge arasındaki tüm yapay engelleri parçalamış, sömürgenin hakikatini ifşa etmiş, devletin sahteliği tamamen ortadan kalktığı gibi yönetici de ortadan kaybolmuş olup böylece bizler, sömürge projelerini uygulamak, sömürgeciliğin misyonunu gerçekleştirmek ve sömürgecinin hakimiyet, kontrol ve hegemonya konusundaki hedefini gerçekleştirmek için görevli sömürgecinin ajanıyla karşı karşıya kaldık. Nitekim bugün sömürgecinin durumu yok olma aşamasında olup bununla birlikte yöneticinin ve yönetimin ihaneti durumunun ötesine geçerek, ümmete olan düşmanlığı sömürgeci kafir Batı’nın düşmanlığı gibi olan sömürgecilik karakterindeki bir sömürgecilik ajanlığına dönüştük. Dolayısıyla bizler, sömürgeci kâfir Batı’nın ümmete karşı zorla yönetici olarak dikip ümmetin varlığının içine sızmış ve ümmete ve çıkarlarına düşman olan bir düşman vakasıyla karşı karşıyayız; ama bugün Gazze savaşı, sömürgeci ve sömürgecinin ajanının üzerindeki örtüyü kaldırmış ve bizler, biri iç ve diğeri dış düşmanla olan hadari bir savaş halinde olduğumuzun ve savaşımızın her iki cephede de gerçekleştiğinin farkına vardık.

Siyonist Haçlının, bugün Gazze’deki kanlı medeniyet savaşına yönelik vahşeti ve barbarlığını ve sömürgecinin ajanları ile sömürgecinin mahalle yöneticilerinin ümmet ve onun çıkarlarıyla yaptığı bu açık ve küstah çarpışmayı, İslam’ın hadari ve siyasi olarak meydan okuması ve Batı projesinin yaşadığı ölümcül durum karşısında Batı’nın acizliği ve baskısı dayatmaktadır; zira sömürgecinin ajanları iç düşmanlar olup onların politikaları, asıl olan sömürgeci Batı’nın bir kolu durumundadır ve onlar, İslam’a, ümmetine ve çıkarlarına tam bir düşmanlık içindedirler; bu yüzden onların politikaları ancak sömürgeci Batı’nın politikaları ışığında anlaşılabilir; zira onlar, Batı’nın politika yapıcıları değil, onun hizmetkarları, çalışanları ve araçlarıdır.

Sömürgecinin mahalle ajanları bugün, İslam ile kafir Batı arasındaki medeniyet savaşında son derece yıkıcı ve ölümcül bir Batı topu ve bombası olup bugün bu savaşın kanlı arenası ise imanlı izzetli Gazze ve Şam’dır; zira onlar (sömürgecinin mahalle ajanları) kâfir Batı’nın bir kampı olup onların görevleri, İslam’ın hadari-medeniyet projesine meydan okumak, İslam’ın içeriğini havaya uçurmak, onun gücünü parçalamak, saflarını bölmek ve topluluğunu parçalamaktır. Dolayısıyla onların politikaları, İslam’a, onun ümmetine ve çıkarlarına yönelik ajanlıklarını ve düşmanlıklarını ifade etmektedir.

Gazze savaşı ve halkına yönelik bir türlü bitmek bilmeyen soykırıma rağmen geçen 5 Aralık’ta sömürge ülkesi BAE ile Yahudi varlığı arasında, gasp edilen Dubai ve Hayfa şehirleri arasında Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden geçecek bir kara köprüsünün işletilmesini öngören bir anlaşma imzalandı. Bu da Dubai limanını Suudi Arabistan, Emirlikler ve Ürdün’e bağlayan ve Hayfa limanına ulaşan yol üzerinden malların kara yoluyla taşınması alanında işbirliği yaparak Yahudi varlığına mal tedarik etmek ve onu Kızıldeniz’deki seyrüsefer sorunlarından kurtarmak içindir. Nitekim kaynaklar, Yahudi varlığına ait “Traknet” şirketinin BAE ile bir anlaşma imzaladığına dikkat çekmekte ve “Traknet” şirketinin, ABD Ordusu’na hizmet veren ve BAE, Orta Doğu, Afrika, Avrupa ve Kafkaslarda faaliyet gösteren Bahreyn’deki bir lojistik şirketi ile olan görüşmelerde ilerleme kaydettiğinden ve ayrıca bunun bizi yok etmek için Yahudi varlığına tedarikte bulunmak ve ona gerekli olan şeyleri sağlamak amacıyla kara köprüsü projesiyle de bağlantılı olacağından bahsetmektedir.

Şam topraklarının doğu yakasında ve nehrin doğusundaki sömürgeye gelince; oradaki İngiliz ajanı onu, Amerikan sömürgecisine kadar götürdü; zira 2021 yılında imzalanan Amerikan-Ürdün savunma anlaşması, Amerikan kuvvetlerine, uçaklarına ve araçlarına Ürdün topraklarına serbest giriş hakkı tanımış ve ülkedeki üslerde konuşlanmış yaklaşık 3.000 Amerikan askerine Ürdün mahkemeleri tarafından dokunulmazlık tanınmıştır. Böylece kalelerimizi yok etmek ve kanlarımızı dökmek için harekete geçen sömürgeci Amerika’nın uçaklarının ve insansız hava araçlarının bir üssü haline gelmiştir. Dahası sömürgecinin ajanı, Batı’nın coğrafyamızın kalbindeki stratejik üssü olan Yahudi varlığının savunulmasına bile ortak olmuştur; zira sömürge ülkesinin (Ürdün) hava kuvvetleri, Yahudi varlığına doğru ilerleyen onlarca İran insansız hava aracına karşı koyup düşürmüş ve “Aksa Tufanının” Yahudi varlığının tarımsal üretimine darbe indirmesinin ardından varlığa domates ve sebze sağlamıştır.

Sonra sömürge ülkesi Mısır’daki Siyonistlerin ajanı, Gazze halkını kuşatma ve aç bırakma yoluyla yok etmek için görevlendirilmiş olup onun, Gazze ile Mısır topraklarındaki Refah’ı birbirine bağlayan tünellerin yıkılması, sınır şeridi bölgesindeki sakinlerin boşaltılması sürecinin uygulanması, mevcut evlerin yıkılması ve yerin derinliklerine kadar uzanan beton bir bariyerin dikilmesiyle başlayan düşmanca suç eylemleri gibi uzun ve derin bir tarihi geçmişi vardır ki sınırları kapatma olayı, ajan Sisi’nin Temmuz 2013’te iktidara gelmesinden bu yana bir norm haline gelmiştir.

Ankara’nın ajanı ve şarlatanına ve mıntıka ve bölgede uzun kolları olan sömürge ülkesi Türkiye’ye gelince; Globes ekonomi sitesinin Yahudi yetkililere dayandırdığı haberine göre Türkiye, Ceyhan Limanı’ndan Yahudi varlığına petrol taşıyan tankerlerin yüklemesini henüz durdurmamıştır. Zira Azerbaycan, Yahudi varlığı için önemli bir petrol tedarikçisi olarak görülüyor ve petrol de Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden ulaşıyor ve bu yüzden petrol tankerleri Ceyhan Limanı’ndan yüklenerek Yahudi varlığının Hayfa Limanı’na gidiyor. Ayrıca sömürge ülkesi Türkiye’nin ekonomik verilerine ve dış ticaret istatistiklerinin veri tabanına göre Türkiye, 2024 yılının 01. ve 02. aylarında Yahudi varlığına, 2 milyon 919 bin 58 Türk Lirası (90 bin Dolar) değerinde mühimmat ve silah ihraç etmiştir. Bunun yanı sıra Barut ve patlayıcı madde ihracatının değeri 1 milyon 940 bin 36 Türk Lirası (60 bin Dolar) değerine, biyodizel, yangın söndürme malzemeleri, dezenfektan ve tarım ilaçlarının da aralarında bulunduğu kimyasal ihracatların değeri ise 33 milyon 75 bin 119 Türk Lirasına (1 milyon 300 bin Dolara) ulaşmıştır; yani bizler, sömürgecinin Türkiye’deki ajanı Erdoğan’ın silahlarıyla yakılıp yok ediliyoruz.

Bir de İslami Batı’da, sömürgecinin Faslı bir ajanı var ki Yahudilerinin onun yanında bir itibarı vardır; zira o, kendisine Yahudilerden bir danışman seçtiği gibi Yahudi varlığı ile bir dizi askeri, güvenlik ve ekonomik anlaşmalar yapmıştır. Gazze tarif edilmesi imkânsız bir şekilde yıkılmasına ve taşları parçalayan evlatlarımızın katledilmesine rağmen ancak sömürgecinin ajanı bu konuda ülke halkının tersine bir düşünceye sahip olup katliamında Yahudi varlığına yardım etmektedir. Zira ABD’den Yahudi varlığına gitmek üzere yelken açan Yahudi varlığının donanmasına ait yeni çıkarma gemisi, malzeme ikmali yapmak üzere Fas’ın kuzeyindeki Tanca limanına gelmiştir. Nitekim bir bilgi kaynağı Glabes Gazetesi’ne şunları söyledi; malzeme almak için Fas ile temasa geçilmiştir. (RT Rusça). Ayrıca Arabicpost sitesi tarafından incelenen Yahudi varlığının resmi verileri, Yahudi varlığına tedarik edilen Fas ürünlerinin sayısının 113 ürüne ulaştığını ortaya çıkarmıştır; bu da sömürge ülkesi Fas’ın, yapılan incelemede Yahudi varlığına 206 çeşit ürün ihraç ettiği ortaya çıkan sömürge ülkesi Mısır’dan sonra ikinci ihracatçı olduğu anlamına gelmektedir. Yine “İbrahim Barış Anlaşmaları Enstitüsü” tarafından yayınlanan bir önceki raporda, Fas ile Yahudi varlığı arasındaki ticaret hacminin 2023 yılında rekor bir seviyeye ulaştığı ve bunun 2022 yılında kaydedilen rakamın iki katından fazla olduğu belirtildi. Dolayısıyla bizler, ajan rejim ile Yahudi arasındaki tam bir entegrasyonla karşı karşıyayız ve Yahudi varlığının düşmanları, sömürgecinin mahalle rejiminin de düşmanlarıdır.

Bir de Hicaz topraklarında, kendisini sömürgeciye hizmet etmeye adayan, Beytullahi’l Haram’daki hacılara katliam yapan ve onlara Gazze ve Şam halkının yok oluşunun bir türünü tattıran sefil bir ajan vardır; zira tesis eksikliği, ulaşım eksikliği, ekipman eksikliği, ambulans eksikliği ve hatta 60 dereceyi aşan kavurucu sıcakta su eksikliği nedeniyle Beytullahi’l Haram’daki hacıları kasıtlı ve bilinçli olarak ihmal ederek işlediği iğrenç suçun bir sonucu olarak binden fazla telbiye getiren saf Müslümanlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Sonra baskıcı ve işkenceci ajanın polisi, Beytullah’daki telbiye getiren saf Müslümanlara suçlular gibi muamele etmektedir. Beytullah’a gelen hacılara karşı işlenen bu suç, Batı’nın “aşırılık ve terörün kaynaklarını kurutmak” olarak adlandırdığı ancak dindar Müslümanların kaynaklarını kurutmaya yönelik Haçlı medeniyet savaşının maddelerinin uygulanmasına yönelik bir politika ve yaklaşımdır. Hicaz topraklarındaki sömürgecinin ajanının rolü, engelleyici şartlar, son derece yüksek maliyetler ve zorlu hac koşulları yoluyla Müslümanların hac yapmalarını engelleyerek sömürgecinin politikasını uygulamaktadır; bugün de Betullahi’l Haram’dan uzaklaştırmak için ölünceye kadar kötü muamele ve işkence yöntemini benimsemiştir.

Hac, İslam ümmetinin gerçek vücut bulmuş bir hali ve İslam’ın, insanı kendi potasında eritme konusunda azametinin ve kudretinin bir tercümesidir. Hadarat anlamda Hac ise; sömürgecinin mahallelerini İslam ümmetini ve coğrafyasını parçalama ve bölme projesine hizmet etme temelinde inşa eden Batı’nın vatancılarının, milliyetçilerinin ve asabiyetlerinin her yıl sürekli ve tekrarlanan bir şekilde parçalanmasıdır.

Bizler, Batı’nın sömürgeci projesine yönelik son derece yıkıcı bir medeniyet çarpışması durumuyla karşı karşıyayız; Hac ise “İslam en üstündür ve hiçbiri ondan daha üstün olamaz” şeklindeki büyük hadari aksiyomun açık bir tercümesidir. Ayrıca Hac, sömürgeci Batı’nın parçalanmasının zıddı olduğu gibi sömürgecinin mahallesi Suudi Arabistan’ın da zıddıdır; zira bizler, medeniyet savaşının son aşamasında olduğumuz ve Batı’nın yok oluşu da bir taş atımı uzaklıkta olduğu için Batı’nın, sömürgecinin ajanları üzerinden, ister gizli ve açık olsun, isterse ahlaksız, sert ve kanlı bir şekilde olsun her yöntem ve araçla İslam’a karşı savaşmasını gerektirmektedir.

Hac’da İslam’a karşı savaş verilmekte olup mahallenin ajanı Hicaz sefihi, bu rol için görevlendirilmiştir; yani gerçekte Müslümanların haccetmesi, yasak hükmündedir; zira geçtiğimiz on yılda boyunca toplam hacı sayısı, 200 milyondan oluşan bir ümmetin içinden 23 milyon 796 bin 977 hacı vardır. Bu arada sömürgecinin mahalle ajanı, alemlerinin Rabbinin dinine karşı savaşmakta olup sömürgecinin mahallesini, düşük ve aşağılık insanlar için bir iniş pistine dönüştürmüştür; zira Riyad’daki sefahat ve müstehcenlik sezonunda, 6 aydan kısa bir süre içinde 20 milyon erkek ve kadın aşağılık insanı kabul etmiş ve tek bir aşağılık kişinin bile boğulduğunu, susuzluktan öldüğünü veya mahallenin baskı araçlarının korkutmasından şikayet ettiğini duymadık! El-Haram katliamı, Haccı engellemenin ve Beytullahi’l Haram’dan uzaklaştırmanın kanlı yöntemleridir.

Bugün çürüme durumuna ulaşmış sömürgecilik durumunu ve bununla birlikte Batı medeniyetinin yok oluşunun işaretlerini yaşarken öte yandan İslam medeniyetinin artan ve yükselen canlılığını ve yakın zamanda yeniden dirileceğine dair işaretlerini yaşıyoruz; dolayısıyla Batı, İslam’a karşı kendi yok oluşu için savaşmakta olup bugün onun İslam’a ve ümmetine karşı sergilediği tüm barbarlık, vahşet ve sadist muamelesi, onun son çırpınışlarının sert bir hareketi mesabesindedir. Bu yüzden Batı, sömürgeci mahallesinin ajanları başta olmak üzere tüm stratejik stoklarına çağrıda bulunmaktadır. Sömürgecinin bugünkü durumu Batı’nın ana merkezinden idare edilmekte olup onun tek konusu İslam’a karşı savaşmaktır; onun ana ve stratejik silahı ise, sömürgenin ve sömürgeciliğin bekası için İslam’ı ortadan kaldırmak amacıyla görevlendirilmiş sömürgecinin mahalle ajanlarıdır. Onlardan her birinin, İslam’a ve ümmetine karşı yürütülen bu vahşi ve kanlı medeniyet savaşında bir rolü ve işlevi vardır.

Yeryüzünün doğusu ve batısındaki Müslümanlar topluluğu! Yöneticileriniz ama tüm yöneticileriniz, İslam’ınızı ortadan kaldırmak, cemaatinizi havaya uçurmak ve sizin düşmanınız adına sömürgecinin mahallerini idare etmek için çalışan sömürgecinin ajanlarıdır; yöneticileriniz ama tüm yöneticileriniz, sizin düşmanlarınızdır; peki aklı başında biri için, size düşman olan birinin size yönetici olması mantıklı mıdır?!

هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ

Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar.” [Münafıkun 4]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER