Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Türkiye Rejimi ve Gazze

بسم الله الرحمن الرحيم

Türkiye Rejimi ve Gazze
Savaş Karşısında Geri Çekilme ve Savaştan Sonra İse Seferberlik!

Sessiz kınama enstrümanı

Erdoğan’ın sessizlikle birlikte uzun ve garip bir hikayesi vardır; bu yüzden Filistin’deki gaspçı Yahudi varlığının uzun yıllar işlediği korkunç suçlara ilişkin Arap ve Batı’nın sessizliğini en çok kınayan liderlerden biri olduğunu söylersek abartmış olmayız; zira eleştirinin şiddeti arttıkça söylemin şiddeti de artıyor…

2014’teki “Koruyucu Hat” operasyonu veya 2023’teki “Demir Kılıç” operasyonu ile ilgili küresel sessizliği eleştirmekten vazgeçmedi, bilakis iki savaş arasında ziyaretler, geziler ve gösteriler yapmış, bu süreçte Gazze ve Batı Şeria’daki artan suçlara ve Mescid-i Aksa'daki provokasyonlara karşı sessiz kalınmasını sürekli kınamıştır; dolayısıyla bir yandan işgalci Yahudi varlığı Filistin halkına karşı suçlarını işlemeye başlarken diğer yandan ise “lider Erdoğan” her yeni suça zamanında yetişerek sessizliği kınamak için koşmuş ve davayı destekleyenlerin sevgisini kazanmak için ateşli konuşma ve savaşın “şerrine” karşı Allah müminlere yeter silahıyla silahlanmıştır!

Bununla birlikte Erdoğan, Aksa Tufanının başlamasından birkaç gün önce Yahudi varlığı ile yeniden sıcak ilişki kurmak ve Netanyahu’nun sözde barış sürecini ehlileştirmekle meşgul olmuştur; zira mesele sadece 20/09/2023 tarihinde Yahudi varlığının Başbakanı’nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun yetmiş sekizinci oturumlarına katıldığı oturum aralarında onu (Yahudi varlığının başbakanını) ABD’nin New York şehrindeki “Türk Evinde” kabul etmekle kalmamış, aksine Türkiye Cumhurbaşkanlığı -bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada-, Erdoğan’ın Netanyahu ile uluslararası ve bölgesel konuların yanı sıra iki taraf arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler ile Filistin “İsrail” çatışmasıyla ilgili son gelişmeleri görüştüğünü ifade etmiştir. Dolayısıyla Türkiye Cumhurbaşkanı, barışın egemen olduğu bir dünya için birlikte çalışmanın gerekliliğini vurgulayarak ülkesi ile “İsrail” arasındaki ortak çalışma alanının enerji, teknoloji, inovasyon, yapay zeka ve siber güvenlik alanlarını içerdiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca toplantıya katılan Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar söylediklerine ek olarak; Cumhurbaşkanı ve Netanyahu’nun enerji alanında, özellikle de doğalgaz arama, üretimi ve ticareti gibi alanlarda iş birliği fırsatlarını görüştüklerini vurgulamıştır. (El Cezire, 20/09/2023). Hatta Aksa Tufanı operasyonundan sadece iki gün önce “İsrail” doğalgazının yerel tüketim için Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasını görüşmek üzere Kasım ayında “İsrail’i” ziyaret etmeyi planladığı eklemesinde de bulunmuştur. (El-Arabi El-Cedid, 05/10/2023)

Bütün bunlara rağmen Türkiye rejimi, Batı’nın Gazze’de olup bitenlere karşı sessiz kalmasını kınayarak olağan görevini yerine getirmekten hiç geri durmadı ancak bu defa bu sessizliği, Suriye’deki masum Müslümanların kanlarını yalayan Rus mevkidaşına şikayet etmeye başladı; zira Türkiye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde, Batılı ülkelerin sessizliğinin Gazze’deki insani krizin ağırlaşmasına yol açtığını söylediğini bildirmiştir. (Reuters, 24/10/2023).Ancak soru şu: Artan bombalamalar, yıkımlar ve yerinden edilmeler karşısında Türk rejimi ne yaptı? Kayda değer pratik bir başarı var mı yoksa mesele sadece sessizliği kınamakla mı sınırlı kalmıştır?!

Bombalama ve yıkım karşısında başarısızlık

Türkiye’nin Yahudi varlığı üzerindeki baskısını gösteren tüm belgeler çekmecede saklanmakta olup Türkiye içerisindeki sesler, başta savaş döneminde ihtiyacın arttığı petrol kartı olmak üzere bu kartların kullanılması için Türkiye’deki Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in ölmesine ve bunu tüm dünyanın duymasına yol açacak şekilde çığlık ve baskı noktasına kadar yükseldiğinde bile Türkiye, bu çağrıları görmezden gelmiş ve Aşkelon limanının Filistin tugayları tarafından hedef alınmasının ardından Siyonist varlığın ihtiyaçlarının karşılanmasını ve Azerbaycan petrolünün Ceyhan limanından Eilat limanına sürekli olarak akışının ve taşınmasının sağlanmasını üstlenmiştir; bu ise Bloomberg Ajansı'nın bir raporuyla doğrulandığı gibi Türkiye Zaman Gazetesi de 30/10/2023 tarihinde bundan bahsetti.

“İsrail” ile olan enerji görüşmelerine gelince; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’a göre bu, Gazze’deki ateşkese bağlıdır. (AA, 08/11/2023). Yani Türkiye Enerji Bakanı’nın vizyonuna göre Aksa Tufanı, (Yahudi varlığının bu gaz üzerinde hakkı olduğu temelinde) “İsrail gazının” Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması projesini sekteye uğrattı!

Enerji kartını ve (bu suçun büyüklüğüne rağmen) Gazze’nin şehirlerini ve köylerini bombalayan F-35 uçaklarına Türkiye’nin JET A-1 yakıtı ihraç ettiğini zihnimizden çıkarmaya çalışırken şimdi gelelim İbrani medyasının Türkiye’den sebze ithalatına ilişkin yayınladığı haberlere…

Türkiye medyasının bunu başlangıçta yalanlamasına rağmen Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Katar El-Cezire ağıyla yaptığı röportajda (ki bu, Turk Press tarafından 01/11/2024 tarihinde yayınlandı), Türkiye’den Yahudi varlığına yapılan emtia ihracatının savaş boyunca durmadığını vurguladı; zira Arap takipçilerinin yaşadığı şoku hafifletmek için şunları söyledi: “7 Ekim-31 Aralık 2023 tarihleri ​​arasında Türk limanlarından “İsrail’e” 701 gemi sefer yaptı. Bu da günde ortalama 8 gemiye tekabül ediyor. Bu dönemdeki miktar, 1,9 milyon tonu aşmamıştır.”

Öte yandan Gazze halkına destek olma yolunda, mahzun olan birine yardımın edilmediği, mazlum olan birine desteğin verilmediği ve savaşı durdurmayan sloganlar, tezahüratlar ve medya propagandası dışında kayda değer herhangi bir pratik çaba görmedik. Sahaya gelince; Türkiye rejimi, Gazze’ye ve halkının başına gelenleri hiç umursamadan, ordusunu Suriye ve Irak’ta karadan ve havadan askeri operasyonlar gerçekleştirmesi için yönlendirmeye ve her iki ülkedeki askeri üslerini güçlendirmeye devam etti; böylece Erdoğan’ın kulaklarımıza sürekli tekrarlayıp durduğu mazlumları savunduğuna dair anlatısı boşa çıkmış oldu! Daha önce Libya’ya gelen Türk güvenlik şirketi “SADAT’ı”, Filistin pek ilgilendirmiyor gibi görünüyor; zira Filistin, deniz sınırlarını çizmediği sürece komşusu olmadığı gibi Erdoğan’ın bu yılın başında Afrika kıyılarına gönderdiği Bayraktar uçaklarının görevleri arasında Filistin'deki mazlumları savunmak da yer almıyor gibi görünüyor.

Diplomatik ilişkilere ve bazı ülkelerin itibarını korumak için benimsediği büyükelçilerin geri çekilmesi kartına gelince; 4 Kasım 2023’te Türkiye, “İsrail’in” Gazze’de ateşkesi kabul etmeyi reddetmesinin akabinde “İsrail” büyükelçisini istişareler için geri çağırdığını ancak diplomatik ilişkileri tamamen kesmeyeceğini duyurdu. Zira o gün Erdoğan, Türkiye’nin “İsrail” ile diplomatik ilişkilerini kesmeyeceğini teyit etmiş ve şu açıklamada bulunmuştur: “Özellikle uluslararası diplomasi olmak üzere ilişkileri tamamen kesmek mümkün değildir.”(El-Hurra, 04/11/2023)

Böylece Türkiye medyasının Erdoğan’ın hayali başarılarının ve laik cumhuriyetin yüzüncü yılının şakşakçılığını yaptığı propagandasından uzak bir şekilde Erdoğan rejiminin hangi tarafta durduğu her takipçi için netleşmiş oluyor; dolayısıyla bu, Arapları ve uluslararası sessizliği kınamaktan beslenen bir başarısızlık olup aynı zamanda Filistin halkının sırtından bıçaklanmasını temsil ediyor. Bir de buna, kendisiyle korunulup arkasında savaşılan bir Halife ve İmamın yokluğunun gölgesinde alışkanlık haline getirdikleri diğer bıçaklamalar ve ihanetler de eklenebilir.

Yeniden inşa etmek için koşuşturma

Siyonistlerle diplomatik ilişkilerin kesilmesinin imkansız hale gelmesinin ve bazen gözyaşı dökmeden ağlıyormuş gibi yaptığı kan ve vücut parçalarını görmemiş gibibu kritik dönemde varlığın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmesinin ardından Erdoğan, savaşın uzadığı ve sabrının tükendiği bir aydan fazla kendine hakim olamayıp bizzat Siyonist varlığın önüne geçerek doğrudan savaş sonrası dönemin gereklerini konuşmaya başlamıştır!

Zira Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nin olağanüstü ortak zirvesi olan Riyad’daki ilk olağanüstü Arap-İslam zirvesinde şunları söyledi: “Gazze'nin yeniden ayağa kaldırılması için İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir fon kurulması gerektiğine inanıyoruz.” (TRT Arabi, 11/11/2023)

Türkiye medya organlarının bahsettiğine göre bir hafta sonra Erdoğan, Almanya ziyaretinden dönerken uçağında gazetecilere yaptığı açıklamalarda, Gazze’de ateşkesin sağlanması halinde ülkesinin Gazze’deki hastaneleri, okulları ve yıkılan altyapıyı yeniden inşa etmek için çaba göstereceğini açıkladı. Zira Erdoğan gazetecilere şunları söyledi: "Ateşkesin sağlanması halinde “İsrail’in” sebep olduğu yıkımın telafisi için gereken her şeyi yapacağız.” (El-Arabi, 18/11/2023)

Ardından dört gün sonra Türkiye Cumhurbaşkanı bir kez daha Gazze Şeridi’nin yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyleyerek Gazze kuşatmasını kırmak için Arap ve İslam çabalarının birleştirilmesi çağrısında bulundu. (El-Cezire, 22/11/2023)

Ayrıca İSEDAK’ın (İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi) bakanlar düzeyindeki otuz dokuzuncu açılış oturumuna katıldığında Filistin Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına yönelik hazırlıkların başlatılması çağrısı yapmayı da kaçırmadı; zira bu vesiliyle bir konuşma yapmıştı. (Türk Basını, 04/12/2023)

Böylece Erdoğan’ın, Gazze’nin yeniden inşa edilmesine diğer herhangi bir odaktan daha iştahlı olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır; zira o, tamamen yıkılan bu Gazze Şeridi’ne, 1967 sınırlarında zayıf bir Filistin devletini kabul edenlerin destek vermesini gerektiren bir anlaşma olarak bakıyor; bu yüzden bu Amerikan çözümünün, Gazze halkı için tek çıkış yolu olduğunu tekrarlayıp duruyor; tüm bunlarla birlikte bu, hayatları ve canları pahasına Gazze halkı ve direniş için pazarlık yapılması anlamına geliyor.

Arap ülkelerinin (suç ortaklıklarına ve alçaklıklarına rağmen) savaş sonrası senaryolara dalmaktan kaçındıkları bir dönemde Erdoğan,uzaktan katıldığı G20 zirvesinde yaptığı konuşmada, ülkesinin, “Gazze’de kurulacak güvenlik sisteminde garantör devlet olmak da dahil diğer ülkelerle birlikte sorumluluk almaya hazır" olduğunu söyleyerek tüm takipçileri şaşırttı. (El-Cezire, 29/11/2023)

Al-Hurra kanalı web sitesine konuşan gözlemciler, Erdoğan’ın bu zirveye katıldığı sırada önerdiği şeyin “Ankara’nın Ortadoğu’da barış ve güç için arabulucu olarak yeni rolüne ilişkin görüşüyle ​​tutarlı olduğunu” düşünüyor. (El-Hurra, 23/11/2023)

Böylece Erdoğan, devam eden “İsrail” bombardıman ateşi altındaki savaş sonrası aşamaya yönelik çözüm vizyonunu ve tasavvurunu olgunlaştırmaya devam etmektedir. Nitekim Gazze toprakları masumların pak kanlarıyla sulandı ama Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm bunları görmezden geldi ve Aksa Tufanı savaşından bu yana bölgeye yaptığı dördüncü tur kapsamında 06/01/2024 günü ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ı kabul etti ve bu son ziyaretinin Gazze’deki savaştan sonraki günlerde Türk liderlerle görüşmek için üst düzey bir heyetle geldiğini açıkladı; bu arada Bloomberg web sitesi Amerikalı bir yetkiliden, tüm dünyanın Türkiye’nin önem verdiği eksenlerle meşgul olmasının gölgesinde Washington’un savaş sonrasında Gazze Şeridi’ni yönetme planları için Ankara’nın desteğini seferber etmeye çalıştığını aktardı.

Türkiye,Hamas liderlerini Amerikan tuzağına çekmek için bir sonraki adımı atmaya hazırlanırken Türk medyası Türkleri, Mısırlıları, Filistinlileri, Tunusluları ve Suriyelileri kapsayan bir “Mossad ağını” dağıtmak için balonu patlatmasının yanı sıra Türk istihbarat teşkilatı MİT’in yazdığı kahramanlık hikayesinin ve “İsrail” gizli servisi Mossad’ın Filistinli yazılım mühendisi Omar el-Bilbisi'yi kaçırma girişimini engellemedeki rolünün propagandasını yaptı; Omer el-Bilbisi, kendilerine karşı kurulan komplonun boyutu hakkında Türk siyasi sığınağının sıcaklığı ile meşgul olan gafilleri aldatmak için geçtiğimiz 2022 yılında Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’dan Demir Kubbe'ye sızıp onu devre dışı bırakmaktan sorumlu olan kişidir.

Peki daha fazlası var mı?

Elbette bazıları bir an için, Türkiye’nin Irak’a diz çöktürme ve Suriye’deki devrim ateşini söndürme rolünü unutarak Türkiye rejiminin laik İslamcı yüzüyle Ortadoğu bölgesine yönelik komplosunun bu noktada durmasını temenni edecektir; ancak Türkiye rejimi, 2003 yılında ilan edildiği günden bu yana Büyük Ortadoğu Projesi’nin temel taşı olmaya devam etmiştir; zira eski ABD Başkanı Bush Jr., Amerika’daki Yahudi lobisinden Yahudi Cesaret Madalyası’nı aldıktan sonra Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmasını istemiştir; bu ise, Erdoğan’ın hocası merhum Necmettin Erbakan’ın -kendisinden ayrılmadan önce- 2007 yılında Türkiye Ekonomik ve Sosyal Araştırmaları Merkezi'nde düzenlenen özel bir konferansta yaptığı itiraflara göredir.

Dolayısıyla görünen o ki ne Amerika bu projeden vazgeçmiş ne de Türkiye (yurt içi ve yurt dışında dışlanmış aşırı sağı ortadan kaldırdıktan sonra) Yahudi varlığını bölgeye entegre etmeye çalışma rolünden vazgeçmiştir; böylece Türkiye, normalleşmeye sürüklenen/yönelen rejimler ile bu mutant varlık arasındaki ilk arabulucu haline gelmiş olup geriye sadece Hamas liderlerine boyun eğdirmek kalıyordu…

Aksa Tufanı birçok hesabı altüst etse de Amerika bu rolü sadece Erdoğan’a vererek gelişmeleri hâlâ kendi lehine kullanmakta ısrarcı olmasına rağmen, geri kalan bölgesel ajan tarafların gerek Amerika’nın gündemlerine gerekse onun ümmetin geleceğine yönelik tehlikeli çözümleri lehine ek roller oynamaya hazır olmalarına rağmen, dahası başta İran ve partisi olmak üzere bu konudaki pratik katılıma rağmen buradaki soru şudur; Türkiye’nin Gazze’nin bir sonraki yöneticilerine kabul etmelerini dayatacağı siyasi reçete nedir?

Birincisi: Gazze ile deniz sınırlarının çizilmesi

Bu fikir, 2021 yılında beri deniz kuvvetleri kurmay başkanı da dahil olmak üzere Türk deniz kuvvetlerinde önemli görevlerde çalışan askeri bir subay olan Tümamiral Cihat Yaycı’nın aklındaydı ve onun fikirleri ve tezleri, Türkiye’de deniz hukuku ve diplomasiyi etkilemiş ve çok önemli değişikliklere yol açmıştır.

Ordudan ayrıldıktan sonra Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi adında entelektüel bir merkez kuran tümamiral, bir yandan da İstanbul Topkapı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamış olup kendisi profesör unvanına sahiptir.

Ürettiği önemli tezlerden biri de deniz alanlarının ülkeler için vazgeçilmez stratejik alanlar olduğunu ifade eden “Mavi Vatan” kavramıdır; böylece tıpkı kara toprakları gibi bu kavram da Türk dış politikasında ve eğitim sisteminde kendine bir yer bulmuştur.

Bir diğer önemli tez ise, denize komşu ülkelerin kendi aralarında yapacakları “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması” olarak adlandırılan anlaşma sayesinde büyük stratejik kazanımlar elde edebilecekleri düşüncesidir.

Bu tümamirale göre Türkiye, 2019 yılında imzaladığı anlaşmayla Libya’da bu tezi hayata geçirdi ve bir anda Libya ve Akdeniz’deki tüm dengeler değişti. Cihat Yaycı, el-Cezire Net’e verdiği röportajda şöyle diyor (22/12/2023 tarihinde yayınlandı): “Gazze Şeridi’nde deniz sınırlarını çizecek bir anlaşmanın imzalanması, “İsrail”-Filistin savaşındaki dengelerin çoğunu değiştirecektir.” Dahası bu amirale göre bu anlaşma, gelecekte Birleşmiş Milletler’de veya uluslararası alanda Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılmasına bir zemin de oluşturabilir; çünkü bu şekilde “İsrail” abluka uygulayamayacak, Filistin’in kendi deniz sahasında petrol, doğalgaz ve balık çıkarmasını engelleyemeyecek, bu bölge sözde Filistin egemenliği altında olacak ve anlaşma metni “İsrail’in” hukuksuz duruşunu, saldırganlığını ve vahşetini ortaya çıkarabilecek bir sınav olacaktır. Türk amiral şöyle devam ediyor: “Bu anlaşmanın imzalanması halinde Filistin’in deniz alanı Gazze Şeridi’nin şu anki deniz alanından 20 kat daha büyük olacak ki zaten bölgede büyük petrol ve doğalgaz rezervleri bulunmaktadır.”

Şimdi tüm bu sözlere inanmak ve Türkiye’nin peşinden sürüklenmesi için gerekli güveni vermek isteyenler için; Türkiye’nin, sonuçlarına Netanyahu’nun katlanacağı bu kınamanın ikiyüzlü uluslararası toplum tarafından onaylanması için Yahudi varlığının Uluslararası Adalet Divanı önünde soykırım iddiasıyla kınanmasından başka bir talebi yoktur. Erdoğan’ın 12/01/2024’teki şu sözleriyle yapmaya başladığı şey de tam olarak buydu: “Türkiye, Güney Afrika’nın “İsrail’e” karşı Filistinli sivillere soykırım işlediği suçlamasıyla Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’na açtığı davaya ilişkin belgeleri sundu.”Ardından İstanbul’da gazetecilere konuşan Erdoğan şunları söyledi: “İsrail’in” orada mahkûm olacağına inanıyorum. Çünkü Adalet Divanının adaletine de inanıyoruz.” (El-Arabiya, 12/01/2024)

İkincisi: Kuru kanal projesi

Irak limanlarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayan federal bir kalkınma projesidir. Proje, malların Irak’ın güneyindeki Basra’dan, özellikle de (Asya-Pasifik bölgesinden gelen gemilerin yüklerini boşalttığı) el-Faw limanından kara yolu ve tren hattı üzerinden ülkenin kuzeyindeki Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya geçmesi fikrine dayanıyor. Kamyonla yolculuğun yaklaşık 10-12 saat sürmesi beklenirken, tren yolculuğu ise Irak topraklarından bundan daha az sürüyor.

Türkiye’ye göre bu rota, G20 zirvesinde açıklanan “Hindistan Koridoruna” alternatif olup transferlerin daha az, daha kısa ve daha ucuz olması bakımından oldukça etkilidir; bu nedenle Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Irak’ın bu projeye aktif olarak katılmasını istiyor. Ayrıca Brzezinski’nin nüfuzun Avrasya’ya yayılması teorisine uygun olarak Türkiye’nin bir geçiş noktası, küresel ticaret merkezi ve Doğu ile Batı arasında bir bağlantı noktası haline gelmesi için diğer Körfez ülkeleriyle de bu projeyi görüşüyor ve Türkiye’ye bu projede büyük bir rol veriliyor; zira tarih boyunca da kanıtlandığı gibi, bu bölgeyi kontrol edenin uluslararası durumu kontrol etme konusunda en güçlü kişi olduğuna inanıyor.

Ancak Türkiye’nin, stratejik derinliği ve İslam medeniyeti projesi içerisindeki gerçek gücün yerini ümmette aramak yerine, Amerika’nın bölgedeki planlarının bir parçası ve uluslararası düzenin koruyucusu olmaya razı olduğunu görüyoruz.

Mevcut Türkiye bu projenin, özellikle Körfez’den Avrupa’ya ihraç edilen enerji konusunda Doğu ile Batı arasındaki ulaşım yollarında kabul edilen şeyleri alt üst edecek bir projeyi barındırabilecek uluslararası bir ortamın sağlanması boyutuyla bağlantılı olduğunu düşünüyor. Burada Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun Hindistan koridorunun bağlı olduğu “İsrail” Hayfa limanının, savaşın devam etmesi halinde tehlikeli limanlardan biri olarak değerlendirildiğini ve güvenlik sorunlarının yanı sıra birçok soruna da sahne olduğunu vurguladığı el-Cezire ile olan diyaloğuna geri dönüyoruz; dolayısıyla Türkiye kendisini bölgenin en güvenli ülkesi olduğunu, altyapısının birçok açıdan hazır olduğunu, dolayısıyla da en güvenli geçiş köprüsü olduğunu düşünüyor. Bunu, Erdoğan’ın Hindistan koridorundan çıkarılmasının akabinde yaptığı açıklaması yorumluyor; zira şöyle demişti: “Türkiyesiz bir koridor olmaz.Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda.” (AA, 11/09/2023)

Bu nedenle bir sonraki Filistin otoritesi, Yahudi varlığının içinden geçen Hindistan koridorunun yanı sıra kendilerini yatıştırmak için Irak’ta FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) projesini inşa etmekle görevlendirilen BAE de dahil olmak üzere Türkiye’nin uzlaşmakta acele ettiği bölgedeki diğer rejimler pahasına bu koridoru desteklemesi gerekiyor; ayrıca büyük ölçüde Süveyş Kanalı’na bağlı olan Mısır da, kendisiyle deniz sınırlarının yeniden çizilmesi ve Kıbrıs adasının yüzölçümünün 1,5 katına eşdeğer 15.000 kilometrekarelik ek deniz alanı verilmesi yoluyla hoşnut edilmeye beklemektedir; bunlar, Türk amiral Cihat Yaycı’nın açıklamalarına göredir. Öte yandan yetersiz kalmayan diğer rejimler de “ılımlı İsrail’in” bölgeye entegrasyonunu kabul ediyorlar.

Sonuç;

Böylece gerek Türkiye’nin gerekse onun arkasındaki Amerika’nın, bölgedeki Amerikan gündemi ışığında bir uzlaşma ve iş birliği ortamı yaratma konusunda Suudi-İran anlaşmasının başarısına güvendiğini görmekteyiz; aynı zamanda kanalın güvenliğini garanti altına almak için zaruri hale gelen güvenlik istikrarını da beraberinde getiren siyasi bir çözüme ulaşma umutlarını desteklemek için Şam ile diğer Arap ülkeleri arasında son zamanda yaşanan yakınlaşmaya da güveniyorlar. Aynı zamanda Suudi Arabistan ve Emirliklerle olan uzlaşmadan bu yana Türk-Arap anlayışları aşamasının, Mısır’la çalışarak ve Şam ile olan olasılıklarının erken keşfedilmesiyle sona erdirilerek sürdürüleceğine de güveniyorlar; bu da her zamankinden daha fazla geri çekilen ve Amerika’ya itaat eden bir Avrupa’ya doğru giden yol için siyasi ve jeostratejik bir mantık sağlıyor. Böylece Türkiye, sadece Hindistan koridoru hayalini değil, aynı zamanda Çin İpek Yolu hayalini de sonlandıracak bu yolda bir mihenk taşı olacaktır. Arap ülkelerine gelince;Amerika’nın bölge üzerindeki hegemonya projesinin potasında erime, halkını ehlileştirme ve Filistin davasını tasfiye etme isteğinden başka bir şey görmüyoruz.

Sonuç olarak Erdoğan Türkiye’si, tüm bu siyasi şarlatanlıkları, Filistin ve diğer yerlerde Amerikan gündemine boyun eğmeyi, ayrıca Şam halkına karşı işlenen bu iğrenç suçları, Osmanlı mirasını geri getirme veya İslam dinine yardım etme kisvesi altında örtbas etmeye çalışmaktadır ama bunların hepsi başarısız olacaktır; çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar; çünkü yaklaşan Ümmet Tufanı, Gazze’yi ve tüm Filistin’i kafir sömürgecilere satmadan önce kendi ülkesini satan her bir hain ve ajanı muhasebe etmekten geri durmayacaktır; çünkü bir Müslümanın kalbindeki tevhid sancağı ve Hilafet sevgisinin, Hilafet Devleti’ni yıkan Mustafa Kemal putunun sevgisiyle birleşmesi mümkün değildir.

Allah’ın izniyle bizim, sömürgeciliği ortadan kaldıracak, zayıflık durumuna son verecek, İslam’ın gücünü ve heybetini yeniden kazandıracak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet ile randevumuz var. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَBiz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istiyorduk.” [Kasas 5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Visam Atraş – Tunus

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER