- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Yedinci Konuşma
Hilafet Devletinde Kriz ve Salgın Hastalıkların Pratik Tedavisi
Dr. Muhammed Ekmel Han – Pakistan Vilayeti
Bırakın tüm dünya ülkelerini, kendi topraklarında dahi Koronavirüs pandemisini kontrol altına alamaması nedeniyle Batının küresel liderliğinin, halkı tarafından sorgulandığı bir ortamda sizlere sesleniyorum.
Çeşitli komplo teorilerinin yayılma ortamlarının yanı sıra Batı rejiminin kendisini eleştirmesi ve zengin yönetici elitin rolüne dair şüphelerin varlığı batıdaki hoşnutsuzluğun işaretleridir. İnsanlar, faydacı maddi menfaat esasına dayalı olarak alınan kararların ve uygulamaların neticelerini hissetmeye başladılar ve rekabet halindeki çıkarlar toplumlarında kaosa yol açtı.
Mevcut küresel liderliğe karşı duyulan öfke, Müslümanlara batı medeniyetine alternatifi olarak İslâm'ın sunulması fırsatını sağladı. Sağlık ve ekonomik düzlemde krizler ortaya çıkmadan önce sahip olduğu hazırlığı ile İslâm kapitalizme üstünlük sağladı. İki ideoloji arasında temel bir fark vardır. İslam, Allah Subhânehu’ya kesin iman üzerine kurulu olup zamana, mekâna ve tecrübeye göre değişiklik göstermez. Kapitalizm ise beşeri sorunlara, insan aklına dayalı aciz ve sınırlı bir anlayışa ve geçmişte yaşanan deneyimler üzerine kuruludur.
Üstelik Müslümanlar, büyük ve küçük her hususta kalplerdeki sırları bilen yaratıcının önünde hesaba çekileceklerini bilirler. Kapitalizmde ise yönetici gelecekte yapılacak olan seçimleri kazanmak için kararlar alır.
Kapitalist sistemde önemli olan, herhangi bir şekilde ayrıma ve sınırlamaya gitmeden genel bir metot olarak bilime göre hareket etmektir. Bunların insan hayatının her yönü için uygun olup olmamasına bakmaz. Ancak alınan bu kararların kesin bilimsel hakikatlere dayandığına dair bir kanaat, yaşanan son olaylara bağlı olarak bu iddiaların doğru olmadığı kanaatini ortaya çıkarmıştır. Ekonomi bilimi ile eksik tıp biliminin çatışması, ekonomistlere veya sağlık uzmanlarına kulak verme konusunda tüm Batı ülke halklarını bir ikilemle karşı karşıya bıraktı. “İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler.”
Çin’deki sosyalist liderlikte de benzeri şey yaşandı. Hipotezler ve teoriler sosyalist düşüncenin karakteristiğidir. Vakıası itibariyle kapitalizmde faydacılığın bir başka şekli söz konusudur. Düşünmedeki bu yöntem nedeniyle krizin başlangıcında Çinliler ekonomik zarardan kaçınarak ve faydacı düşünerek hastalığı gizlediler. Halk sağlığı sektörünün altyapısı tamamen bozulduktan sonra Çin, öncekinden daha kötü ve sıkıntılı yeni bir sorunla karşılaştı ve tam kapatma uyguladı.
Diğer taraftan böylesi bir durumda, insanların Allah’ın şer’î hükümlerini biliyor olmaları ve sımsıkı sarılmaları nedeniyle İslâm Devleti’nin tepkisi çok daha üstün ve dengeli olacaktır. Halifenin Allah’ın hükümlerini uyguladığı malumdur. Bu nedenle halifeye itaat Allah Sübhânehu’ya itaattir. İnsanlar, Allah’ın rızasını kazanmak için yöneticiyle tam bir yardımlaşma içindedir. “Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkartır.”
İslâm’da Devletin yapması gereken, ortaya çıkmadan önce krizlere karşı yeterliliğe ve gerekenlere sahip olmaktır. Allah Rasûlü Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı yönettiklerinden sorumludur.”
İslâm ile yönetilen çağda hilafet, sağlığı en üst düzeyde ele almış ve bu hususta büyük hazırlıklar yapmıştır. Çünkü İslâm bunu devlete vacip kılmıştır. Her türlü ilaç temin edilmiş ve hastalıktan kurtulmaları için hastalara gerekli özen gösterilmiştir. Tıbbi araştırma ve eğitim için hastaneler aktif hale getirilmiş ve bugünkü modern tıbbın temelini oluşturan kurallar ta o zaman konulmuştur.
Sağlık işlerine bakmayı İslâm devlete görev olarak vermiştir. Hilafet sağlık sektörünü yıl boyunca kâr elde edeceği bir alan haline getirmez. Zira sağlığa kâr elde edilen bir alan olarak bakmak, büyük bir krizin ortaya çıkması halinde sağlık sektörünü çökertir. Hilafet ise sağlığı önemser, kriz zamanlarında sağlık sektörünün çökmesini önlemek için sağlığa ciddi önem verir.
Sağlığın korunması, davet ve cihat yoluyla İslam'ı yayma görevinden yararlandı. Hilafet, savaş sırasında meydana gelen büyük ölçekli acil sağlık durumlarını yönetme kapasitesine sahip büyük hastane ağları kurdu.
İşte böylece bugün nübüvvet metodu üzere hilafetin yeniden kurulması, beşer ürünü demokrasinin baskıcı yasalarının yükünü taşıyan dünya insanları için her derde deva olacaktır.
Bu salgında olduğu gibi ücretsiz sağlık hizmetlerinin sağlanabilmesi, sağlığın korunabilmesi için yeterli miktarda paraya sahip olmak hususunda İslâm, kapitalizmin çok çok üstünde bir konumdadır.
Ülke servetinin büyük bir kısmının küçük bir azınlığın elinde olduğu günümüz vakıasında Koronavirüs salgını, kapitalist ekonomilerin yozlaşmış ve kırılgan doğasını ortaya çıkardı. Vatandaşları karşısında kapitalist sistemi, görevini gereği gibi yerine getirmekten yoksun bırakan gerçek işte budur. Diğer taraftan Pakistan’da ise durum daha kötüdür. Kapitalizm insanlar üzerinde bir yüktür. İnsanları fakirlikle virüs arasında tercihte bulunmaya zorlamaktadır. Allah-u Teâla şöyle buyurdu: “(Servet) zenginleriniz arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın” İslâm, üretimi esas alan kapitalizme göre kurulu ekonomik bir yapıyı reddeder ve servetin bölüşümü ve dolaşımı ekseninde dönüp dolaşan eşsiz bir ekonomik yapıyı esas alır.
Üstelik İslam, kamu mülkiyetinin özelleştirilmesine izin veren kapitalizmin örnekliğini reddediyor. Buna karşılık enerji ve maden sektöründen elde edilen gelirlerin tüm insanlara dağıtılmasını garanti ediyor.
İslam, büyük ölçekli sanayileşme dahil olmak üzere ağır sanayilerin devlet kontrolü yoluyla devlete bol miktarda geri dönüşümünü garanti eder. Bu nedenle halifelik sağlık harcamaları gibi ihtiyaçlardan vazgeçmez.
İslam ayrıca, ister dış kredi ister yerel hazine bonosu şeklinde olsun, tefecilik borçlarını da reddeder. Örneğin Pakistan’da, bütçenin çoğu tefecilik borçlarına harcanmaktadır. Buna mukabil Hilafet devleti, tefecilere faiz borçlarını ödemek yerine sahip olduğu parayı sağlık hizmetlerini temin etmek için harcar.
İslam açlığı veya hastalığı bir seçenek haline getirmez. Tam tersine devlete açlığı da sağlığı da çözmeyi vacip kılar. İslam egemenliği altında böyle bir krizin ortaya çıkması durumunda devlet, hastalığın başlangıcından itibaren önemli bilgileri gizlemeden hastalığı takip eder. Hastalığı çıktığı yerle sınırlı tutar. Böylece diğer bölgelerde yaşamakta olan sağlıklı insanlar normal hayatlarına devam ederler. Buhari Sahihinde Üsame b. Zeyd’den şu hadisi rivayet eder: “Herhangi bir yerde veba hastalığının var olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Hastalığın bulunduğu yerde iseniz oradan da çıkmayınız.” Nitekim Şam’a gitmekte olan Halife Ömer, veba hastalığının yayıldığını duyduğunda oraya gitmeyip geri dönmüştür. Ancak bunu maddi bir maslahata binaen veya zarar korkusuyla değil şer’î hükmün gereği olarak yapmıştır.
Günümüz kapitalist devletlerin ayırıcı özelliğinde olduğu gibi bütün bunlar, kararsızlık ve kafa karışıklığı yapılmaz. Zira bugün bu nedenle salgın büyümüştür. Oysa günümüz devletlerinin içerisinde bulunduğu halin tam tersine İslâm ümmeti ve Hilafet Devleti, bu tür salgınlara karşı kendinden emin bir halde mücadele eder. Çünkü rahmet ve şifa olan şeriatın hükümlerine tabi olur. Allah Subhânehu şöyle buyurdu: “Kuran'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz.” Hilafetin krizlerle sağlam bir şekilde, tam bir birlik ve mutmainlikle başa çıkmasının nedeni budur.
Diğer taraftan sağlıklı kimselerin, işlerini durdurmaksızın normal hayatlarına devam etmelerine, Cuma namazlarını eda etmelerine izin verir. Müslüman ülkelerde Cuma namazının askıya alınmasını, sadece Müslümanların itirazı ve protestosu ile izlemek acı vericiydi.
İslâm şeriatının hükümlerini tatbik etmekte acele etmek, bu türden hastalıkların yayılmasını engelleyecektir. Hilafet, kriz hallerinde acil sağlık hizmetlerini temin edecek ve her zaman ücretsiz sağlık hizmeti sunacaktır. Servetin çok az sayıda insanın elinde kalmasına engel olacaktır.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “İslam yücedir ve ondan yücesi yoktur.”
Yüce dinimiz İslâm, hak dindir. İnsan tarafından yapılan hayat sistemlerinin, kapitalizmin ve büyük bir hüsrana uğrayan komünizmin üstündedir. Kapitalizm de Allah’ın izniyle aynı akibeti yaşayacaktır.
İslâm Allah Subhânehu’nun katından inmiştir. İnsanlar için rahmet ve hidayettir. İnsanla ilgili her türlü çözüme sahiptir.
Dünya kapitalizmin başarısızlığına pratik olarak şahit olmuştur. Ve artık dünya, peygamberlik metodu üzere hilafetin gölgesinde pratik tatbikatı görmeye tümüyle hazırdır.
“Müşrikler hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah'tır” (Tevbe 33)
#أقيموا_الخلافة
#ReturnTheKhilafah
#YenidenHilafet
#خلافت_کو_قائم_کرو