Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Müslümanları Saptırmak Ve İslam’ı Çarpıtmak Amacıyla Fasit Rejimler İçin Çarpık Bir Model

(Erdoğan’dan IŞİD’e)

Yemen Vilayeti - Üstad Hacri Said’in Kaleminden

Gerek ilim, gerek şeri hükümlerin açıklanması, gerek yönetim ve gerekse de işlerin gözetilmesinde olsun insanların sorumluluğu değersiz insanlara teslim edilirse cehalet artar ve musibetler devam eder. Şöyle buyuran Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne kadar da doğru söylemiştir:

سيأتي على الناس سنوات خدّاعات يصدق فيها الكاذب، ويكذب فيها الصّادق، ويؤتمن فيها الخائن، ويخون فيها الأمين، وينطق فيها الرّويبضة، قيل: يا رسول الله وما الرّويبضة؟ قال: التّافه ينطق بأمر العامّة“İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki; o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır.' Dediler ki: Ey Allah’ın Resulü Ruveybida da nedir?’ Buyurdu ki: “Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) değersiz adamdır.” [Ebi Hureyra (Radıyallahu Anhu)’dan İbn-i Mace süneninde, Ahmed müsnedinde ve Hakim de müstedrekinde tahrirç etti.] 

Hadis bizlere, Ruveybida’ların işlerin gözetilmesi ve yönetimde bir makam sahibi olacaklarını, karar vermede ve kamu hakkında söz sahibi olacaklarını haber veriyor. Ancak bu değersiz insanlar, nasıl kamu adına söz sahibi olmaya ulaşabiliyorlar? Onlar nasıl bu tür makamlarda olabiliyorlar?! Onları kendileri adına söz sahibi olmaları için ümmet mi getiriyor?! Yönetim ve gözetim işleri için onlara vekalet veren ümmet mi?!...Cevap: Kesinlikle hayır.  

Bu Ruveybida’lar, yapmaları gerekeni yaptıklarından dolayı şu anki konumlarına ulaştılar ki yaptıkları şey ise ümmete düşman olmak. Evet, Batı yaklaşık bir asırdır bu Ruveybida’ları Müslümanların başına yöneticiler olarak diktiler ve onları liderler olarak yetiştirdiler. Zira İngiltere, İslam’a ve Müslümanlara kin güden bir Yahudi olmasına rağmen Mustafa Kemal’i -Allah ona hak ettiğini verecektir- ümmete lider olarak yetiştirdi. Müslümanlar da onu yücelttiler, ona gazi unvanını verdiler ve onu Halid Bin Velid’e (Radıyallahu Anhu)  benzettiler… O da göreve gelmesinin ardından İslam’a darbe indirdi, Hilafet’i ortadan kaldırdı,  İslam şeriatını yok etti ve İslam ümmetini parçaladı. 

Sonra Amerika, ümmet için, özellikle de Arap milliyetçiliği adına Arap halkları için Cemal Abdulnasır adında yeni bir lider yetiştirdi. Sonra ona, sömürgeciliği sınır dışı edecek, ümmeti birleştirecek, Filistin’i ve mukaddesatları kurtaracak benzeri görülmemiş efsanevi bir lider görüntüsü verdiler. Ama o, Mustafa Kemal gibi İslam’a savaş açtı, kendisine destek verenleri öldürdü ve İslam ülkelerinde sömürgeciliği yerleştirdi, onun kültürünü ve rejimlerini benimsedi.  

Ayrıca ümmete, sosyalizm, milliyetçilik ve vatancılık gibi eskimiş ve egzotik çağrıları tekrarlayıp durdular. Ama Allah’a hamd olsun bu çağrıları yapan liderlerin arka yüzü açığa çıktı ve ümmet, kendi dönemlerinde ülkelerinin bölünüp parçalanmasının, servetlerinin yağmalanmasının ve mukaddesatlarının yerle bir edilmesinin acısını çekmesinin ardından bu yapay liderlerin sonuçlarına karşı çıkmaya başladı.  

Artık ümmet içinde, kitlelere liderlik yapan ve onu harekete geçiren bir kamuoyu ve önemli bir rol olarak İslami siyasi eğilim ortaya çıktı. Ümmet içerisinde bu eğilimin ortaya çıkmasının ardından artık Batı tarafından Mustafa Kemal, Cemal Abdulnasır ve diğerlerin de olduğu gibi geçmişte başarılı olduğu aynı yöntem ve sloganlardan faydalanarak ümmete lider ve yöneticiler yetiştirilemedi. 

Zira ümmet, artık Rabbinin dini ve şeriatı için yanıp tutuşuyor, yeryüzünde onun tatbik edilmesini istiyor ve üzerine tatbik edilen akidesinden fışkırmayan rejimlerin parçalanmasını arzuluyor. Özellikle de başındaki yöneticilerin Batı’nın istediği gibi harekete geçirdiği kuklalar olduğunun açığa çıkmasının ve İslam’a karşı savaşın kast edildiği ve -Amerika’nın liderlik ettiği- sözde terörizme karşı savaşın olduğu küresel savaşın hakikatinin ortaya çıkmasının ardından. Evet, Amerika’nın kast ettiği terörizm, geri dönmesinden korktuğu İslam’dır.  

Nitekim ümmet içerisinde yeniden Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek için çalışan kimselerin çıkmasının ve şeriatın tatbik edilmesine davetin ümmet içerisinde kitlesel bir arzu haline gelmesinin ardından ümmetin geri kalmasının nedeninin Rabbinin şeriatını ihmal etmesi olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine özellikle Amerika olmak üzere ümmetin düşmanları, ümmet için hayal ettikleri iki acı model çıkarmaya çalıştı. Bunlar Erdoğan ve İslam Devleti Örgütü (IŞİD) modelidir. Zira (IŞİD), İslam Devleti’ni ve İslam’ı çarpıtmak için çalıştığı gibi İslam’ı, öldüren, kesen, yakan ve kadınları esir alan bir din olarak gösterdi.    

Ayrıca bu örgüt, Müslümanları dinlerinde fitneye düşürdü, zanni akiderlerde bile -yani akidenin esaslarıyla ilgili meselelerde- kendisine muhalefet edenleri öldürdüğü gibi kendi küstahlıklarına ve zalim yönetimlerine karşı çıkanları ve kendileriyle birlikte savaşmayanları da öldürdü. 

Ümmetin düşmanları, üzerine üşüşmeye başladılar; zira Batı, İslam’ın görüntüsünü çarpıtmak için ürettiği (IŞİD) ile savaşmak bahanesiyle ülkeleri işgal ettiler, kadınları ve çocukları öldürdüler. Sanki Batı, Müslümanlara şöyle demek istiyor: İşte tatbik edilmesi için çağrıda bulunduğunuz şeriat budur. İşte istediğiniz İslam Devleti budur. Bunun arkasına sığınarak, öldürmekten, tahrip etmekten, ister Irak isterse Suriye olsun eski-modern şehirler fark etmeksizin cami ve evleriyle birlikte şehirleri paramparça etmekten başka ne yaptınız.

Ama heyhat ki heyhat ümmetin böyle bir örgüte ve devletine kanması ne kadar da uzak; zira artık İslami fikirler ümmetin evlatlarının nefislerinde yer etmiş durumdadır. Her ne kadar Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Raşid Halifeler ve onlardan sonra gelenlerin tatbik etmiş oldukları İslam’ın tatbik edildiği İslam Devleti’nde yaşamamış olsalar da ancak ümmetin evlatları; özellikle ümmetin içerisinde ümmetin İslam ideolojisi ile kalkınması için çalışan, ümmete Hilafet Devleti’nin organlarını, nizamlarını ve bu nizamların tatbik keyfiyetini açıklayan kimselerin ortaya çıkmasının ardından İslam’ın tatbik keyfiyetini ve işlerin gözetilmesi keyfiyetini artık biliyorlar.  Dolayısıyla arzu edilen bu devlet, nefislerde ve akıllarda somut bir hale geldi…  Hilafet Devleti’nden hiçbir şey anlamayan bir aldatıcı, nasıl da onu çarpıtıyor?!!       

Erdoğan modeline gelince; Bundan kastedilen -asrın Ruveybidası ve putu- olan mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye deneyimidir. Bu model kamuoyunu İslami slogan ve ifadeleri kullanma hayaline sokuyor. Oysa bu sloganlar, yüzeysel düşünen insanları aldatmak için kullanılan süslü isimlerden öte bir şey değildir. Zira bu model, İslam’ı yönetim nizamı olarak tahrif etmeye, siyasi ve ekonomik olarak da içeriğini boşaltmaya dayalıdır. Çünkü bu model iki temele dayanmaktadır:

Birinci temel: Modernleşme adına İslam’ı sulandırmak ve ılımlı (demokratik) İslam adına içeriğini boşaltmaktır. 

İkinci temele gelince; Laikliği İslamlaştırmak ve bunu İslam’la çelişmeyecek şekilde göstermek. 

Erdoğan bu yılın Mart ayında yapmış olduğu bir basın toplantısında şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi gerekiyor. İslam'ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle bugün uygulayamazsınız. İslam’ın uygulanması zaman ve mekana göre farklılık gösterir.”

Onun böyle bir açıklama yapması şaşırtıcı değildir. Zira o, gece gündüz tüm gücünü Şam’da İslam’a kucak açanlarla savaşmak ve onları ülkesinin sınırlarında soğuktan, açlıktan ve susuzluktan ölüme terk etmek için harcıyor. Tabi şayet onlar, Türkiye sınırındaki güçlerin kurşunlarıyla öldürülmüyorlarsa.      

Nitekim Erdoğan bu açıklamasıyla, şeri delilleri, bir zaman için uygun olan ama diğer zaman için uygun olmayan mevsimlik şeri deliller gibi gösteriyor. Dolayısıyla o, sanki beşerin Rabbinin beşer için koymuş olduğu anayasa, zamanın değiştiği gerekçesiyle yeniden güncellenirmiş gibi İslam’ı ve hükümlerini, ümmete ve değerlerine yabancı Batı kültürüyle örtüşen ve Sam amcanın çıkarlarıyla çelişmeyen yeni bir okumayla okurken aynı zamanda o, İngilizlerin Atatürk’ün eliyle koymuş olduğu şu an Türkiye’de uygulanan anayasayı değiştirmeye cesaret edemiyor. Sanki o, İslam’ın hükümlerinin değişmeyen sabit hükümler olduğunu, değişmeye ve değiştirilmeye gerek olmadığını, insanların sorunlarına çözümler ürettiğini, sürdürülebilir ve kapsamlı olduğunu ve insanların üzerine 14 asır uygulanan Kur’an ve Nebevi sünnetin hükümlerinin Allah yeryüzü ve üzerindekilerin mirasını alıncaya kadar insanlar için elverişli olduğunu bilmiyormuş gibi.        

Bu açıklama ve diğerleri sayesinde Erdoğan’ın sürekli olarak, 1924 yılından beri Türkiye halkını ateşiyle yakıp kavuran, hayatın tüm alanlarında dini görüntüleri ortadan kaldıran ve bireysel düzeydeki dindarlığı bile kabul etmeyen Laikliği İslamlaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Aslında Laiklik, dinsizlik anlamındaki ateizm ile eş anlamlıdır. Dolayısıyla o, kesinlikle dini inkar eder, açık ve net bir şekilde İslam’a saldırır. Bu yüzden Türkiye halkı, onu sahipleriyle birlikte açık bir düşman olarak benimsedi. Ama şimdi Amerika, ajanı Erdoğan yoluyla daha iğrenç ve daha sinsi bir Laiklik ortaya çıkarmak istiyor… Devlet kurumları dışında bireyin yaşamıyla ilgili İslami davranışları temsil eden ve İslami duyguları kabul eden İslam’ın kılıf olarak kullanıldığı bir Laiklik istiyor. Bireysel dindarlığı kabul eden ve bireylerin kendi kişisel yaşamlarında İslami duygularını ifade etmek için küçük bir kapı aralayan bir Laiklik istiyor. Dolayısıyla devlet ve toplumun sistemleri tamamen sırf Laiklik gibi olsun. Dolayısıyla da Laik ve Müslüman olanlardan her biri beşeri ilahlaştırsın, kanunları koyan, helali ve haramı belirleyen kanun koyucu da insan olsun. Ama bu anlayış Kur’an ile çelişmektedir. Oysa kanun koyucu olan ve haramı-helali belirleyen sadece Allahu Teala’dır:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ“Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf-40]

Erdoğan modelinin ortaya çıkarılması ve üretilmesiyle ilgi şu söylenebilir; “RAND” (ABD’nin en meşhur think-tank kuruluşu) gibi Orta Doğu Uzman Araştırma Kurumları ve Araştırma Merkezlerinin önerdikleri çalışmalara göre araştırmalarının çoğu, uluslararası sistemi ve Batı yaşam tarzını kabul eden ılımlı İslamcı grupları teşvik etmeyi önerdiği gibi dini siyasetten ayıran demokratik sistemi kabul etmelerinin ardından bu cemaatlerin yönetime getirilmelerini de önermiştir. Nitekim Batı, Erdoğan ve partisini saptırdığını görünce onu, İslam’ın sloganını taşıyan yönetime getirdiler ki böylece; yönetime ulaşmak isteyen veya İslam’ı yönetimde ve anayasada demokrasiye, ekonomi, mülkiyet ve mülkiyet yollarında Kapitalizme bürünmüş bir şekilde yönetime ulaştırmak isteyen, insan ve kadın haklarında Batılı genel özgürlüklere dayalı bir İslam isteyen, bunu ılımlı İslam olarak adlandıran, içi boşaltılıp küfür fikirleriyle doldurulmuş bir İslam isteyen, hakimiyeti halka veren bir İslam isteyen, şeriatın kanun ve anayasa olarak uygulanmasını yasaklayan bir İslam isteyen, İslami hükümlere bağlılığı sadece bireysel düzeyle sınırlandıran, bu şekilde bireylerin kamu özgürlüklerini koruyan ve haklarında Allah’ın hükmünün olmadığı bir İslam isteyen tüm İslami hareketler için başarılı bir model olsun. Bu apaçık olan küfre, İslam denilir mi acaba?!    

Erdoğan iktidarının kıyas edilmesi gereken ölçü, halkı için gerçekleştirdiği ekonomik büyüme veya refah ya da kişisel bağlılık veya bacakları açık olduğu halde karısının başına örttüğü kumaş değildir. Zira biz onunla Müslümanların başına musallat olan diğer Ruveybidaların arasında bir fark görmüyoruz. Ancak onun iktidarını şeriata kıyas etmeliyiz. Zira bireysel davranışlarında Allah’ın emir ve yasaklarına sımsıkı bağlı olan bir yönetici ama yönetimde şeriat ile yönetmiyor. Nitekim Allah, onun gibilere hesap gününde şiddetli bir azabı vaad ediyor. Dolayısıyla yönetici, Allahu Teala’nın kendisine nasıl bir sorumluluk yüklediğini ve yapmış olduklarından dolayı hesap gününde kendisine neler vaad ettiğini iyi düşünmelidir.     

Bu hususta Allah’ın Nebisi Davud Aleyhisselam’ın kıssasında güzel bir örnek vardır; zira kendisi Allah için oruç tutan, namaz kılan, Allah’ı zikreden ve salih amel işleyen en hayırlı bir Nebi olmasına rağmen وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ“Kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi. Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.” [Sad-17-18] Peygamber efendimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) أحبّ الصّلاة إلى الله صلاة داود وأحبّ الصّيام إلى الله صيام داود“Allah'u Teala'ya en sevimli olan namaz, Davud (Aleyhisselam)'ın namazıdır. Yine Allah'u Teala'ya en sevimli olan oruç Davud (Aleyhisselam)'ın orucudur.” buyurmasına rağmen, Davud Peygamber mücahitlerin özelliklerine sahip olan savaşçı bir mücahit olmasına rağmen وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ“Davud da Calut'u öldürdü.” [Bakara-251] وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ“Ona demiri yumuşattık. Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap.” [Sebe-10-11] Kur’an okurken çok güzel bir sese sahip olan Peygamberimiz Muhammed لقد أوتيت مزمارًا من مزامير داود“Muhakkak sana Davud (Peygamberin) nağmelerinden bir nağme (bir sada ahengi) verilmiştir.” buyurmasına rağmen, evet Davud Peygamberim şahsındaki tüm bu azme değer hususlara rağmen Allah onu yönetici bir Halife olarak görevlendirdiği, yönetime getirdiği, güçlendirdiği ve başkanlık görevine getirdiği halde Allah onu tehdit etti ve adalet (şeriat) ile yönetmemesi durumunda elim bir azapla azaplandıracağını vaadetti. Onun kişisel güzel davranışlarına hiçbir kıymet vermedi. Şayet adalet ile hükmetmez ise Allah’ın yolundan sapanlardan ve hesap gününü unutanlardan olacağını söyledi. Zira Allahu Tela onun hakkında şöyle buyurdu: وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَّهُ أَوَّابٌ وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ“Kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi. Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi. Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi. Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.” [Sad-17-18-19-20] Ve şöyle buyurdu: يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” [Sad-26] Dolayısıyla üzerine indirilen adalet ile hükmetmemesi halinde hevasına uyanlardan, Allah’ın yolundan sapanlardan, elim bir azaba maruz kalanlardan ve hesap gününü unutanlardan oluyor. Dolayısıyla da bu, kişisel ahlakı ve karakteri hangi düzeyde olursa olsun indirilen adalet ile hükmetmeyen kimseler için geçerli olan bir felakettir.

Bu nedenle ölçüde önemli olan Kapitalist sisteme dayalı olarak ülkesinin ekonomik seviyesini yükselten başarılı bir başkan olmak, eli temiz olan başarılı bir idareci olmak ve İslam’ın idaresinde marjinal bir rol oynaması değildir. Bilakis önemli olan Allah’ın indirdikleriyle hükmetmektir. Aksi takdirde alemlerin Rabbi Subhanehu ve Teala’nın Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenleri nitelendirdiği gibi ya kafir, ya zalim, ya da fasık olur. 

Allah Subhanehu ve Teala, Peygamberine Allah’ın indirdikleriyle hükmetmesini emrettiğinde Allah’ın indirdiklerinin tamamıyla hükmetmesini emretmiştir. Çünkü me (ما) umum ifade etmektedir. Aynı zamanda tek bir yönetici olsa dahi kafirlerin üzerine indirilenlerin bir kısmında onu saptırmaları hususunda uyardı. Zira Subhanehu şöyle buyurdu: وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ“Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. Yoksa onlar cahiliye hükmünün mü istiyorlar? İyi anlayan bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren mi vardır?” [Maide-49-50] Peki o zaman nasıl oluyor da Erdoğan İslam’ın hükümlerini terk ederek onu küfür hükümleriyle değiştirebiliyor. Aslında sorun Erdoğan da değil. Sorun, onu Nübüvvet Minhacı Üzere olmayan çarpık anlayışa sahip bu hal üzere yönetime getirenlerdedir. Zira onlar da Erdoğan’ın bu çarpık anlayışına sahip olup o da dini fitneye düşürme görevini başarmak için onlardan güç alıyor.

Ülkesinin ekonomisini geliştirmek için her şeyi yapan başarılı bir ekonomist gibi George Bush, Amerika’nın Irak’a yönelik savaşına katılması için pazarlık yaptığında 62.000 Amerikan askerinin kendi topraklarına inmesine izin veriyor… Ayrıca Filistin meselesini pazarlık konusu yaparak en tehlikeli diplomatik ilişkileri normal olarak değerlendiren, Yahudi varlığı ile her geçen yıl artan ticaret ve istihbarat alışverişi yapan ve Yahudi varlığının ümmete karşı açtığı hiçbir savaştan etkilenmeyen kim… Dahası Şam’daki Müslümanları vurması için Rusların ve Amerikalıların İncirlik’i kullanmalarına izin veren, ülkesinin topraklarını yatırım yapmaları için Yahudilere kiraya veren, diskoteklere ve genelevlerine izin veren ve Muhammed Fatih’in fethettiği sokaklarda anormal ilişkilerin ve zinanın ticaretinin yapılmasına teşvik eden kim… Dolayısıyla onun misali, tüm servetini faizden kazanan tefecinin misali gibidir. Zira bir uyuşturucu satıcısıyla mukayese edilse bu tacirden daha iyi olduğu söylenebilir! Ama en azından uyuşturucu ticareti yapmıyor… Dolayısıyla uyuşturucu satıcısıyla mukayese edildiğinde ondan dahi iyi olsa da sorun yok!  

Evet, İslam ümmetimizin ölçüsü, bundan daha yüce ve daha dakiktir. Zira bizim ölçümüz Allah’ın şeriatıdır. Dolayısıyla gece gündüz Laikliğin propagandasını yapan Erdoğan gibi bir yöneticiyi ölçü aldığımızda bu tür bir kişi şeriatın ölçüsünde hiçbir kıymeti olmayan düşük bir insandır!

Sonuç olarak Müslümanların sorunlarını çözmek için İslam Devleti Örgütü (IŞİD) ve Erdoğan bir model değildir. Zira Müslümanlar ve tüm insanlık için tek çıkış yolu, yaratıcılarının koyduğu nizamın tatbik edilmesidir. Çünkü onların hayattaki işlerini en iyi bilen sadece O’dur. Allahu Tela şöyle buyurmuştur: أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ“Hiç Yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [Mülk-4] Dolayısıyla insanlığı, sorunlarını bitiremeyen kapitalizmin ve laikliğin zulmünden kurtaracak olan tek doğru nizam budur. Bu kurtuluşa ulaşmanın tek yolu ise; tüm sorunlara köklü çözüm getirecek ve dünyada güvenliği, emniyeti, huzuru, mutluluğu ve itminanı sağlayacak olan -Hizb-ut Tahrir liderliğinde- Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışanlarla birlikte çalışmaktır.  

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ“Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam’ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti.” [Nur-55] Allah’ın Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyl buyurmuştur: تكون النبوة فيكم ما شاء الله أن تكون، ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها... ثم تكون ملكًا جبرية فتكون ما شاء الله أن تكون ثم يرفعها إذا شاء أن يرفعها، ثم تكون خلافة على منهاج النبوة ثم سكت“Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Raşidi] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Raşidi] Hilâfet olacaktır. Sonra sustu.” [Bezzar ve Taberani rivayet etti. Adamları sikadır.]

Kaynak: H. Safer 1440-M. Ekim 2018 tarihinde yayınlanan El-Vai Dergisinin 385. sayısı

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER