Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Batı'nın Komploları ve Yöneticilerin İhanetleri:
Türkiye'nin Rolünün Tehlikesi

يُرِيدُونَأَنيُطْفِئُوانُورَاللَّهِبِأَفْوَاهِهِمْوَيَأْبَىاللَّهُإِلَّاأَنيُتِمَّنُورَهُوَلَوْكَرِهَالْكَافِرُونَ “Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” [Tevbe-32]

-Hamed Tabib /Beyt-i Makdis-

Sömürgeci kâfirlerin projelerine hizmet etmek için Ümmetin dikkatini medeniyet (Hilafet) projesinden dağıtmaya dönük büyük saptırıcı bir rol olmasından dolayı Türkiye'nin Müslümanlara ve ülkelerine yönelik tehlikeli rolü üzerinde biraz durmak istiyoruz. Türkiye rejiminin, İslam beldelerindeki Amerikan projelerine hizmet etmek için gerçekleştirdiği bu saptırıcı politikalardan bahsetmeden önce birçok insanın Türkiye rejimi hakkında bilmediği bazı gerçeklerden bahsetmemiz gerekiyor. Bu gerçeklerden bazıları şunlardır:

Birincisi: Türkiye’nin (Haçlı-Amerikan) NATO’ya üyeliği; Zira NATO savunuculuğunda, Afganistan’da iğrenç eylemler gerçekleşti. Nitekim Türkiye, 2009 yılında bu güçlerin komutasını teslim aldığında NATO’nun Türkiye topraklarındaki askeri üsleri ve hava limanlarını kullanmak yoluyla Şam topraklarında uyguladığı suç eylemleri daha da kolaylaştı… Nitekim NATO Genel Sekreteri (Jens), 09-10-2014 tarihinde şöyle bir açıklamada bulundu: “Türkiye’nin Afganistan ve Kosova’daki rolünü, gelecekteki eğitim ve yardım rolünü ve Afgan güçlerine önerilerde bulunmasını takdir ediyor ve güvenliğimizin köşe taşı olması vasfıyla NATO’nun hayatta kalması için işbirliğinin devam etmesini ümit ediyorum.”  

İkincisi: Türkiye, yıllardır Yahudi varlığı ile diplomatik, ticari ve güvenlik ilişkileri kurdu. Yahudi Büyükelçiliği Ankara’da bulunmakta ve Türkiye çevre ülkeleri dahil etmek için Yahudilerle ilişkileri genişletme çağrısında bulunmaktadır. Nitekim (İsrail) İstihbarat Bakanı (Yisrael Katz), 13-12-2017 tarihinde İbranice (Maarif) gazetesine şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail ile Düşmandost” (Frenemy) rolü oynuyor… Erdoğan bize çok saldırıyor ve biz bunun farkındayız. Bu ona cevap vermediğimiz anlamına gelmiyor. Ancak onun bize saldırması, Türkiye’nin ticaret hacminin yaklaşık %25’nin Hayfa üzerinden Körfez’e ulaştırmasını engellemiyor.” Ve şöyle devam etti: “Türkiye’nin bizimle olan büyük ve hayal edilemeyecek miktarlardaki ticareti bundan etkilenmez. Aksine İsrail’e en çok yolcu taşıyan uçak firmaları, Türk uçak firmalarıdır. Ticari değişim hacmi ve Hayfa yoluyla malların taşınması, Marmara krizinden sonra ilişkilere geri dönüşün öncesinde bile büyük ölçüde artış göstermiştir.”    

Üçüncüsü: Türkiye yıllardır Haçlı Avrupa Birliği’ne girmek için çağrıda bulunuyor ve bu amaç için çabalıyor. Nitekim –bu aşağılık amaç için- Amerika tarafından benimsenen terörizmle (yani İslam ile) mücadele tasarısını kabul ederek Türkiye’deki Müslümanların onurunu aşağılamış ve heder etmiştir. Zira (Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan), 2014 yılının Ocak ayında, en ünlü Amerikan Yahudi örgütlerinden birisi olan Amerikan Yahudi Kongresi tarafından verilen cesaret ödülünü almıştır. Dolayısıyla bu, çoğu zaman terörle mücadelede gösterdikleri cesaretlerden ötürü Yahudi politikacılara veya kamusal figürlere verilen bir ödüldür… Aynı zamanda Türkiye, fuhuş, alkol, kıyafet ve Türkiye'de eşcinsellerin özgürlüğü yasası da dahil Türkiye'de özgürlüklerin serbest bırakılması ve Müslümanlar için bile inanç özgürlüğü de dahil özgürlük ve demokratik yasaların onanması hususunda Avrupa Birliği'ni yakalamaya çalışıyor. Nitekim (Türkiye Zaman) gazetesi, 22 Aralık 2017 tarihinde şu ifadelere yer verdi: "Anayasa Mahkemesi, müşteri beklemek için cadde ve yollarda duran eşcinsellere herhangi bir ceza uygulanmayacağına dair bir kararname çıkardı ve buna sadece tek bir üye itiraz etti. Mahkeme kararında, burada beklemenin kimseyi rahatsız etmediğine dikkat çekerek polis tarafından bir eşcinsele para cezasının verilmesinin 5326 sayılı kanunun 37'nci maddesine aykırı olduğunu açıkladı."           

Dördüncüsü: İslam’ın uygulanması konusuna gelince; Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı –birçok vesileyle- Laik demokratik sistemi takip ettiklerini ve Türkiye'de İslam'ı uygulamak istemediklerini açıkladılar. Batı sistemine göre Türkiye'deki üç ana sistem, (ekonomi, sosyal, iç ve dış politikadır.) Nitekim (Erdoğan), 19/03/2015 tarihinde Türk Harp Akademileri Komutanlığı'nda yapmış olduğu bir konuşmada şöyle bir açıklamada bulundu: "Türkiye demokratik, sosyal ve laik bir hukuk devleti olarak kalacaktır. Geçmişte yaşadığım tüm zorluklara rağmen diyorum ki: Türkiye, demokrasi ve insan hakları alanlarında mücadelesini asla durdurmayacaktır... Ve Türkiye, vatandaşları için inanç özgürlüğünü garanti eden laiklikten asla geri adım atmayacaktır…" 

Amerika, Türkiye’yi kullandı ve İslami bölgede hiçbir yöneticinin yapamayacağı hassas roller vermeye devam etti. Nedeni ise bu Laik rejimi, yalan ve iftirayla İslam’a ve Müslümanların hizmetine giydirmektir. Bu rollerden bazıları şunlardır:   

1- Türkiye, Irak-Şam İslam Devleti’nin (DEAŞ) kurulması ve desteklenmesine (askeri ve maddi olarak) yardım etmiştir. Bu örgütün kuruluş konusu gün yüzü gibi açığa çıkmıştır. Zira birçok Amerikalı ve Amerikalı olmayan yetkililer, DEAŞ örgütünü Amerika’nın kurduğunu açıklamışlardır… Tıpkı Afganistan topraklarında o zamanlar Rus işgaline karşı mücahit grupların kurulması gibi.  Ama bu saptırıcı sömürgeci projenin sponsoru Türkiye oldu. Tıpkı Pakistan’ın Rusya’ya karşı Afgan cihadi gruplarının kurulmasına destek verdiği gibi. Nitekim Türkiye’nin ekipmanların, otomobillerin, ağır ve hafif silahların Suriye’ye girmesine nasıl izin verdiği, olayları takip eden bir kimseye hiç gizli değildir. Aynı şekilde Türkiye'de, silah ve petrol anlaşmalarını yürütmek için nasıl merkezler kurulduğu da hiç gizli değildir. İşte tüm bunlar, siyasilerin, devlet adamlarının, askeri ve istihbarat kurumlarının gözü ve kulağı önünde gerçekleşmiştir!! Bu, Suriye’de olanlardır… Irak’ta olanlara gelince; komplonun olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Zira Irak ordusu, DEAŞ’ın ele geçirmesi için Musul ve çevresinde bulunan silahları terk etmiştir. Peki bu yerler kuzeydeki Kürt bölgelerinin sınırlarına kadar nasıl boşaltıldı. Oysa aynı ordu, şiddetli savaşların ardından bu bölgeleri tekrar geri aldı. Ama Musul’daki bu korkunç soykırımda Müslümanların evlatlarından binlercesi öldürüldü. Ayrıca öncelikle İslam’ın imajının bozulmasına, Müslümanların Allah’ın düşmanlarına ve planlarına karşı zafer elde etme hususunda ümitsizliğe düşürülmesine ve İslam Devleti’nin kurulması düşüncesinin bu uluslararası ve bölgesel koşullarda imkansız bir düşünce olduğuna yönelik yürütülen komplolarda çok açıktır. Nitekim (BBC) sitesi, 01-09-2014 tarihinde “DEAŞ’ı Kim Destekliyor” başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda şöyle geçmektedir: “Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan desteğiyle Suriye'ye silah ve paraların geçtiği sınırlar hakkında ciddi sorular ortaya koyan bir politika izledi. Irak ve Suriye'de DEAŞ örgütüyle savaşanlardan duyduğum en yaygın suçlamalardan biri de; bu örgütün varlığından sorumlu olan yegane ülkelerin, Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın olduğudur.”

Ayrıca (El-Arabiyye) istasyonunun, 11-08-2016 tarihinde Amerikan seçim kampanyalarının olduğu sırada “Trump, DEAŞ’ın kurulmasında Obama ve Clinton'ı suçluyor” başlıklı yayınladığı bir raporda şu ifadeler geçmektedir: “– Güneydoğu’da –Florida eyaletinde bulunan (Fort Lauderdale’deki) bir seçim mitinginde Milyarder (Trump), öncelikle Obama’yı Ortadoğu’da kaos oluşturmakla suçladı, sonra DEAŞ örgütünün Başkan Obama’nın ikramı olduğunu söyledi ve şöyle ekledi; o, Irak ve Suriye’deki kurucusudur.  Ve tekrarladı: Kendisi, Irak ve Suriye’de DEAŞ’ı kuran bir kurucudur… Kurucu ortağı ise, bir dolandırıcı olan Hillary Clinton’dır.”    

2- Şam topraklarında olana gelince; devrimcilerin liderlerinin birçoğu para ve silah yoluyla ele geçirildiler ve Amerika’nın Şam’ı bölmek ve Şam topraklarındaki ajan rejimi pekiştirmeye dönük projesine hizmet etmek amacıyla ihanet ve ajanlık yoluna sokuldular. Bugün ise Türkiye ve Amerika’nın sponsorluğunda yapılan hain konferanslar aracılığıyla bu projenin son aşamalarını tamamlamak için koşturuyorlar. Nitekim Bavvaba El-Şark elektronik gazete, 30-01-2018 tarihinde Türkiye Dışişleri Bakanı (Mevlüt Çavuşoğlu’nun) şu sözlerinin geçtiği açıklamasına yer verdi: “Suriye muhalefeti Türkiye’den Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenen Ulusal Diyalog Kongresinde kendisini temsil etmesini talep etti.”    

3- Batı ve Rusya’nın, Şam topraklarında uygulanan askeri ve siyasi planlara yardım etmesi; bu ise Türkiye topraklarında tesislerin temin edilmesi yoluyla gerçekleşmiştir. Mesela, suyollarının ve askeri havaalanlarının kullanılması veya Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında olduğu gibi fiili askeri katılımın olması gibi. Zira Fırat Kalkanı operasyonu, rejim güçlerinin Halep’e girmesini kolaylaştırmak için yapıldığı gibi Zeytin Dalı operasyonu da Halep’in yeniden işgal edilmesinin ardından devrimcilerin çoğunun kale edindiği İdlib kentindeki savaşı kolaylaştırmak için yapılmıştır. Nitekim (Rusya El-Yevm) sitesi, 23-01-2018 tarihinde şu ifadelere yer verdi: “Özgür Suriye Ordusu’ndan yaklaşık 25 bin silahlı, Türkiye’nin Afrin bölgesinde yapmış olduğu operasyona katılmışlardır.” Bu kişiler, tıpkı Halep’te olduğu gibi İdlib şehrine girişi kolaylaştırmak için meydandan çekildiler.

4- Dini laikleştirmek yoluyla İslam dininin tahrif edilmesi; bu da bu modelin, İslam dünyasının özendiği gerçek bir model olsun diye yapılmıştır. Böylece devlet (dini devletten ayıran) Laiklik dairesinde kalmakla birlikte ekonomik seviyenin yükseltilmesinde belirli yönlere odaklanılsın. Zira Batılı ülkeler, Müslümanların doğru kalkınmanın nedenlerinden uzaklaşmaları için fiili olarak bu tür modellere teşvik etmeye başladılar. Nitekim (Katar El-Arab Gazetesi), 07 Ağustos 2017 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı (Muhammed Mursi’nin) döneminde Mısır’ı ziyaret ettiği sırada yapmış olduğu açıklamasına yer verdi. Açıklamada şöyle geçmektedir: “Mısır’daki yeni rejimin Laiklik olmasını ümit ediyorum.” Yine Erdoğan, Mısır televizyonu ile yapmış olduğu bir röportajda şöyle demiştir: Kendisi Müslüman olmasına rağmen liderliğini yapmış olduğu devlet Laik olup Mısır da laik bir anayasa kabul etmelidir. Türkiye modeli de Laikliğin dinin düşmanı olmadığını göstermektedir.  

5- Yahudi varlığının, Amerika’nın (Yeni Ortadoğu) olarak adlandırdığı tüm bölge sistemine girişine kapı aralamak için Türkiye’nin Filistin meselesinin tasfiyesindeki rolü; ümmete ve dinine yabancı olan bu varlığı kabul etmek, hiç çekinmeden onunla dostane ilişkiler kurmak, tüm ilişki ve alakalara kapı aralamak. Dolayısıyla bu rol, kâfirlerin projelerine hizmet eden rollerin en tehlikelisidir. Türkiye bu hususta ana bir rol oynamaktadır. Zira Birleşmiş Milletler aracılığıyla çözümü kararlı hale getirmek için uluslararası bir kampanya yürütüyor, Filistin'deki partileri Birleşmiş Milletlerin diktelerini kabul etmek üzere bir araya getiriyor ve Filistin meselesinin tasfiye edilmesi için Amerika ve Yahudi varlığı onun için plan yapıyor. Tüm bunlar ise sahte (uluslararası meşruiyet) kılıfı altında yapılıyor. Nitekim (El-Halic El-Cedid) elektronik gazete, 03-12-2017 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı (Erdoğan’ın) şu açıklamasına yer verdi: Bu açıklamada “bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve başkentinin de Doğu Kudüs olmasının gerekliliğine” vurgu yaptı.”    

Türkiye’nin, Müslümanların meselelerine karşı yüklendiği tehlikeli roller işte bunlardır. Şimdi de onun için Türkiye halkını kâfir bir örgüt olan (Avrupa Birliğine) girdirmesi için bir proje hazırlanıyor.    

Türkiye yöneticilerinin üstlendiği bu komplocu roller, ileride İslam dünyasının benimsediği bir model olması için (gerçek İslam’ın tüm anlamlarından arınmış) Laik demokratik bir İslam Devletinin ilan edilmesi şeklinde gelişebilir. Bu da Müslümanların, doğru bir İslami çalışmadan uzaklaşmaları için yapılmaktadır. Nitekim buna, İslam dünyasındaki diğer ülkelerde, Batı tarzı (laik demokratik İslam) projesinin benimsenmesi noktasında aynı yöntem ve yolu takip eden paralel çalışmalar eşlik edebilir. Mesela, Tunus, Mısır, Cezayir ve benzeri ülkeler gibi. Ümmetin kendisiyle yönetilmek istediği Hilafet’i kurmak için ciddi olarak çalıştığı projesini öldürmek amacıyla bu projenin arkasında Amerika’nın olduğu bilinmekle birlikte Erdoğan’ın da ölümcül liderlik hırsını gerçekleştirmek amacıyla İslam ile hiçbir ilgisi olmayan sahte bir sultanlık kurmak istediği de bilinmektedir.

Bunlar, Batı’nın doğrudan ve ajanları aracılığıyla yapmak istediği hususlara ilişkin örneklerden bazılarıdır. Bunlar ise; medeniyet projelerini ortadan kaldırmak, bir kez daha devlet ve sultanlarına geri dönmelerini engellemek için İslam’ın ve halkının geleceğine yönelik planlanan şeylerdir. Peki (başta Haçlılar ve Siyonistler olmak üzere) kafirler,  gerçek İslam’ın geri dönüşünün karşısında durmaya güç yetirebilirler mi? Bu proje ve çalışmaları, planladıkları ve bekledikleri gibi verimli olacak mı?!      

Bu soruya cevap vermeden önce şunları dile getirelim:

Birincisi: Şüphesiz bu din, Allah Azze ve Celle’nin dinidir. Şüphesiz Allah’a davet etmek için çalışanlar bu dini bir kez daha hayata geri döndüreceklerdir. Zira onlar, Allah Azze ve Celle’nin dostlarıdırlar.  Öncelikle kâfirlerin yeryüzünden silme girişimlerine rağmen Allah bu dini korumaya kefil olduğu gibi dinine nusret vermeye ve onu yeryüzünde iktidar kılmaya da kefildir. Aynı şekilde kâfirler tarafından gerçekleşen ciddi komplo ve tuzaklara rağmen bu dinin yeniden devlet ve sultan haline gelmesi için davet taşıyıcılarına nusret vermeye de kefildir. Nitekim El-Hak Tebarake ve Teala, şöyle buyurmuştur: "Kur-an'ı kesinlikle Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacağız." [Hicr-9]  Bu dinin korunması, O'nun tilavet ve mana olarak korunması ve bu Kur'an'ı tatbik etmek için çalışanların korunmasıyla olur. Yoksa sadece yazılı Kur'an’ın korunmasıyla değil. Nitekim Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz." [Gafir-51] Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: "Allah benim için yeryüzünü dürdü. Yeryüzünün doğusunu ve batısını gördüm. Ümmetimin mülkü/egemenliği benim önümde dürülen yerlere kadar varacaktır. Bana kırmızı (altın) ve beyaz (gümüş) olmak üzere iki hazine verildi." [İmam Müslim rivayet etti.] Yine Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden bir taife bu din üzere galip olmaya ve düşmanlarını yenmeye devam eder. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Ancak onlara bir takım sıkıntılar isabet eder. Ta ki onlara Allah’ın emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere olurlar.” Dediler ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Onlar nerededir?” Şöyle dedi: “Beyt-i Makdis’te (Kudüs’te) ve Beyt-i Makdis’in etrafındadırlar." [İmam Ahmed Müsned’inde tahriç etti.]

İkincisi: Vakıadaki somut sahnelere baktığımızda, uluslararası alanda ve İslam ülkelerinde gerçekleşen birçok şeyin olduğunu görüyoruz; zira özellikle yöneticilerin, vatancılık ve Arap milliyetçiliği gibi uzun yıllar gizlemiş oldukları sahte örtülerinin ifşa olmasının, ajanlıklarının açığa çıkmasının, Filistin ve Aksa meselesini terk ettikleri açığa çıktığı gibi Rus ve Amerikalıların halkını katletmelerine, Müslümanların milyarlarca parasını saçıp savurmalarına ve Müslümanların açlıktan ölmelerine rağmen Şam'ı terk ettikleri açıkça ortaya çıkmasının ardından bu ümmetin dinine olan bağlılığı çoğu İslam ülkelerinde bir kamuoyu haline gelmiştir..!! Yine özellikle Batılı ülkelerde meydana gelen ekonomik çöküşün, psikolojik ve ahlaki krizlerin ardından halklar, çökmekte olan kapitalizm ve sosyalizmin ilkelerini reddettiler ve bunlardan tiksindiler. Dahası Batı'nın en belirgin başkentlerinde kapitalizmin ilkelerini reddeden milyonlarca insanın katıldığı gösteriler oldu...

Üçüncüsü: Kafirler, bu ilahi nuru yok etmek için birçok girişimlerde bulundukları gibi müminleri yeryüzünden yok etmeye çalıştılar.  Ancak onların bu girişimleri her defasında kursaklarında kaldı ve Allah Azze ve Celle onları hezimete uğrattı. Nitekim İslam'ın ilk döneminde de Resul Alehi's Salatu ve's Selamı öldürmeye çalıştıkları gibi Yahudiler de Müslümanlara komplo kurmaya ve Kureyş ile ittifak kurmaya çalıştılar. Ancak davet her defasında karşılarında durdu, daha güçlü bir şekilde geri döndü ve yoluna devam etti. Sonra Haçlıların köleleri ve Moğolların putperestlerinin yapmaya çalıştıkları gibi İslam’ın yapısını bozmak yoluyla Avrupa'da kapitalizme davet etmeye ve İslam ülkelerini sömürmeye çalıştılar. Ancak bu girişimler, bu ümmeti ve dinini yok etmeye güç yetiremedi. Zaten Allahu Teala bunu, şu kavlinde doğrulamıştır: "Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder." [Hac-38]  Aynı şekilde Allah Azze ve Celle, bu zamanda da dinini korumakta ve Dinini tekrar hayat sahnesine geri getirmek için davetini taşıyan dostlarını savunmaktadır. Zira Allahu Tela, şöyle buyurmuştur: "Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk." [Kasas-5] 

Batı’nın bu günlerdeki komploları ve onlarla birlikte yöneticilerin ihanetleri, özellikle İslam ülkelerinde uygulanan kapitalist sistemin merkezindeki büyük çöküşlerin, ajan yöneticilerin tarihin en iğrenç ve en rezil görüntülerine maruz kalmalarının, halkların bir bir düşen bu haydut yönetici grubunu reddetmesinin ve halklarını yönetip idare ederken askeri, ekonomik ve siyasi olarak başarısız olmalarının gölgesinde sadece bu ümmetin dinlerine olan bağlılığını ve hakikat yolundaki kararlılığını artıracaktır.  

Kâfirlerin tüm girişimleri ve komplolarına ve kâfirlerin destekçi ve kuyruklarının ihanetlerine rağmen İslam bu günlerde her saat yükselmekte, daha da güçlenip kuvvetlenmekte, İslam’ın geri dönüşüne olan arzu ve özlem gün be gün daha da artmaktadır. Artık bugün ümmet, Hilafet’in kapısında durmakta ve nusret ve zafer kapısını açması için Allah Azze ve Celle’nin iznini beklemektedir. Zira ümmet, art arda gelen birçok felaket ve darbelere göğüs germiş ve gece-gündüz bu dinin bir kez daha hayat sahnesine geri dönmesi için çalışan muhlis hizbi bağrına basmıştır. Dolayısıyla kâfirler,  tüm ümmetin babasını katledip çocukları da anne karnında öldürmedikçe bu hizbi ve onun medeniyet projesini asla yok edemeyeceklerdir. Allahu Teala’nın izniyle bu olmadı ve olmayacakta.

Tüm bu engelleri aştıktan sonra –Allahu Teala’ya hamd olsun- ümmetin önünde tek bir engel kalmıştır. Bu engel ise; sömürgecilerin ajanlığını yapan bu muhafız yöneticilerden kurtulmaktır. Dolayısıyla bu ajanlar, ümmetin karşısında uzun bir süre duramayacaklar, özellikle tepelerine inen şiddetli ve güçlü darbeler yakında onları yere devirecektir. Allah'ın izniyle ümmet onları ayakkabılarıyla ezecek, ajanlarını çiğneyecek ve uzun bir aradan sonra La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah rayesini İslam ülkelerinin üzerinde dalgalandıracaktır. İşte o zaman İslam ümmeti, bu azim zafer ile sevinecek, mübarek ve mukaddes Mescid-i Aksa ve çevresi kurtulacak ve ümmet, yeryüzünde insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumunu yeniden elde edecektir. Daha önce olduğu gibi onuru ve şerefiyle tüm ümmetlerin arasında birinci ümmet olacak, bu azim emaneti yeniden yeryüzünün tüm bölgelerine taşıyacak ve Allah Azze ve Celle'nin izniyle İslam rayesini Roma'nın üzerinde dalgalandıracaktır. Allah Azze ve Celle'nin şu kavli bunu doğrulamaktadır: "O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir." [Tevbe-33]   Yine Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: Muhakkak ki, bu iş (bu dinin hakimiyeti) gece ve gündüzün ulaştığı yerlere ulaşacaktır. Allah ne bir kerpiç ev ne de bir keçe çadır bırakmayacak; azizi aziz ederek, zelili zelil ederek, bu dini ona dahil edecektir. Allah'ın bu işte aziz edeceği İslâm'dır. Allah'ın bu işte zelil edeceği küfürdür.”

Tebareke ve Teala’dan bunun yakın bir zamanda olmasını temenni ediyoruz. Duamızın sonu, alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir. 

Kaynak: Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan El-Waie Gazetesi’nin (382.) sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER