Pazartesi, 03 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/08/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Okyanusların Ötesinden Yiğitlikler Yükseliyor... Peki Ya Kinane Ordusu’nun Yiğitlik ve Kahramanlığı Nerede?!

Gazze halkına yönelik katliamların zirveye çıktığı ve mazlumların ayakları altındaki toprakların cayır cayır yandığı böylesi bir zamanda, Amerikan medyası Kinane diyarından Mısırlı Müslüman genç Muhammed Sabri Süleyman’ın öyküsünü manşetlere taşıdı. Süleyman, Amerika’da Yahudi varlığı destekçilerinin gösterisine molotof kokteyli atmakla suçlanırken, “Filistin’e Özgürlük” diye haykırdığı bildirildi. Eylem biçimleri ve yöntemleri tartışmaya açık olsa da, bu davranışın arkasındaki motivasyonun görmezden gelinmesi mümkün değildir. Bir genç, vicdanının sesini dinleyerek ve ümmetinin acısını yüreğinde hissederek, dünyanın Gazze’ye kayıtsızlığına ve Arap coğrafyasının ilgisizliğine kişisel isyanını böyle dile getirdi.

Bu hadise, salt bireysel bir davranıştan öte, orduları ve yöneticileri arasında mazlumlara kol kanat gerecek bir ferdi bulamayan bir ümmetin acı feryadı ve onur çığlığıdır. Bu gencin eylemi, inancı ve haysiyeti gereği halkının katledilişine sessiz kalamayan bir Müslümanın yüreğinden gelen özgür bir isyanın dışavurumudur.

Diğer yandan, başta Mısır rejimi olmak üzere Arap rejimlerinin ikiyüzlü tavırları da birer birer açığa çıkmaktadır. Vurdumduymazlıklarını sürdüren bu rejimler, sınır geçişlerini kapatarak ve insani yardımları engelleyerek Gazze ablukasına aktif olarak katılım sağlıyorlar. Dahası, Yahudilere doğalgaz sevkiyatına devam ediyorlar, onlarla güvenlik ve siyasi alandaki işbirliklerini sürdürüyorlar. İhanet, artık sadece siyasi arenayla sınırlı kalmayıp, dini ve medya cephesine de sıçradı. Zira, saray mollaları, suskunluğu meşrulaştırmak ve halkın zihnini bulandırmak adına seferber edildi. Bu çabalar, çatışmayı, kurtuluş ve cihatla hiçbir bağlantısı olmayan “insani” bir sorunmuş gibi gösterme girişiminden başka bir şey değildir.

İşte burada sorulması gereken can alıcı soru şu: Mısır ordusu nerede? O Ekim zaferleriyle övünenler nerede? Destansı geçmişleriyle gurur duyanlar nerede? Aralarında, Gazze’nin masum çocukları ve kadınlarının katledildiğini, mukaddesatlarının bombalandığını gören aklı başında bir adam yok mu? Suçlu Yahudilerin her gün işlediği vahşetleri görmüyorlar mı? Yoksa siyasi direktifler hislerini o kadar mı köreltti de, artık ümmetin hamisi değil, sömürgeci sınırların bekçisi mi haline geldiler?

Mısır rejimi, Yahudilerin güvenliğinin bekçisidir. Gazze halkına gidecek yardımları engellemekle kalmayıp, sınır kapılarını da kapatmaktadır. Dahası, onları savunanları hedef alarak medya ve siyaset yoluyla karalama kampanyaları yürütmekte ve direnişçileri terörle itham etmektedir!

Peygamberlerin mirasçısı kabul edilen âlimler dahi, korku ve hırs sarmalında yollarını şaşırmış durumdalar. Kimi suskun kalmayı tercih ederken, kimi de iktidara yanaşarak aşağılanmayı ‘gerçekçilik’ adı altında meşrulaştırma çabası içerisine girmekte, ümmeti “maslahat” ve “hikmet” söylemleriyle uyuşturmaktadırlar. Cihadın bir farz olduğunu ve zalim karşısında hakkı söylemenin ertelenemez bir görev ve farz olduğunu tamamen unutuyorlar.

Ey Kinane diyarı halkı, ey Selahaddin ve Kutuz’un torunları! Artık bu acı gerçeği reddetmenizin zamanı gelmedi mi? Daha Mübarek Toprak Filistin’e sizin adınıza ihanet eden bir rejime “yeter artık” demenizin zamanı gelmedi mi? Gazze’nin yanı başında duran bir ülkenin, kardeşlerinin yardımına koşmaması, tarihe kara bir leke olarak geçmeyecek mi?

Muhammed Sabri Süleyman’ın sergilediği tutum, ümmette hisleri hâlâ diri olan bireylerin bulunduğunu gösteriyor. Ne var ki, asıl büyük risk, ümmetin yiğitliğinin sadece fertlerle sınırlı kalmasıdır. Buna karşın ümmetin ve ordularının sessizliğe bürünmüş, iradesi felç olmuş bir durumda seyretmesidir. Maalesef işgalin ömrünü uzatan ve ümmetin aşağılanmasını sürekli kılan da işte budur.

Ey Kinane ordusunun subay ve askerleri! Gerçek karar sahibi sizlersiniz. Sınır kapıları sizin kontrolünüzde, sınırlar ayaklarınızın altında. Hemen yanı başınız Gazze’den çığlıklar yükseliyor. Hal böyleyken, hangi bahaneyle sessiz kalıyorsunuz?! Siyasi talimatlar sizi kandırmasın, medyanın söylemleri sizi yanıltmasın. Zira sizler liderlere karşı değil, Allah’a karşı sorumlusunuz. Kıyamet günü çocukların dökülen kanından, annelerin abluka altında kalmasından ve hemen yanı başınızdaki camilerin bombalanmasından dolayı sorguya çekilmekten korkmuyor musunuz?

Bizler sizleri ne kaosa ne de gözü kapalı bir isyana davet ediyoruz; bilakis Allah’ın emrine davet ediyoruz. Allah, dininin destekçileri olmanızı, ümmetinizin karşısında değil, yanında yer almanızı, silahınızı hainleri korumak için değil, mazluma yardım etmek için kullanmanızı ve Ensar’ın Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile nasıl harekete geçmişse sizin de öyle hareket geçmenizi emretmiştir. Ensar’ın Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e dediği şu sözü hatırlayın: “Eğer sen denize dalsan, biz de seninle dalarız.”

Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet, sorunların kökten çözümüdür. Hilafet, ümmetin enerjisini birleştirecek, kahraman ve yiğitliğini kurtuluş projesine kanalize edecek, işgalin belini kıracak, ümmetin düşmanlarıyla yapılan işbirliğini durduracak ve onu insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet makamına yeniden taşıyacaktır.

Allah’ım! Şüphesiz Kinane ordusunda sana adanmış yiğitler var! Onların kalplerine inşirah ver, iradelerini özgürleştir ve onlara zafere şerefi bahşet. Onları, düş kırıklığına uğratanların ihanetinin zarar vermediği zümreden eyle.

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, Zilhicce Ayında Port Sudan Büyük Çarşısı’nda Düzenlediği Görkemli Bir Yürüyüşle Tekbir Getirme Geleneğini İhya Etti

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti gençleri, 2 Haziran 2025 Pazartesi (6 Zilhicce 1446) ikindi namazının ardından Zilhicce ayındaki Tekbir getirme şiarını (önemli İslami geleneğini) ihya ettiler. Bu çerçevede, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcü Yardımcısı Üstat Muhammed Cami (Ebu Eymen), ikindi namazını müteakip Port Sudan Büyük Çarşısı’ndaki İbn Mesud Camii’nde cemaate hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Zilhicce ayının bu mübarek günlerinin faziletini ve Sahabe-i Kiram’ın bu günleri Tekbir ve Tehlil (La ilahe illallah demek) ile nasıl yücelttiklerini hatırlattı. Ardından tekbir getirmeye başladı ve cemaat de onunla birlikte tekbir getirdi. Ardından hep birlikte Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağı ve üzerinde ‘Zilhicce Ayında Tekbir Şiarının İhyası’ yazılı büyük bir pankart eşliğinde coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Yürekleri titreten tekbir ve tehlil nidaları eşliğinde çarşının sokaklarını arşınlayan insanlar daha sonra mescidin avlusuna geri döndüler.

Burada Ebu Eymen, ellerini semaya kaldırarak önce orada bulunanların, sonra tüm ümmetin sıkıntılarının giderilmesi için Allah’a şöyle dua etti: ‘Ey Rabbimiz! Açık ve gizli fitnelerden bizi koru! Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i yeniden ikame ederek dinine izzetli kıl!’ Katılımcılar da hep birlikte “Âmin” diyerek duasına eşlik ettiler.

2025 06 02 Sudan OS Pic 1

2025 06 02 Sudan OS Pic 2

Devamını oku...

İranlı Yöneticilerin Nükleer Silaha Sahip Olmayı Reddetmesi, Ümmete İhanetten ve Düşmanlarıyla İşbirliği Yapmaktan Başka Bir Şey Değildir

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkian ve Dışişleri Bakanı Abbas Irakçı, nükleer silaha sahip olmayı reddettiklerini açıkladılar. Bu açıklamalar, Tahran yönetiminin ABD ile yaptığı müzakerelerde taviz vermeye hazır olduğunu gösteriyor.

Bu açıklamalar ışığında aşağıdaki hususları vurgulamak isteriz:

Birincisi: İran, en büyük İslam ülkelerinden biri. Yüzölçümü 1,6 milyon kilometrekareyi geçiyor. Nüfusu 80 milyonu aşmış durumda. Dünya doğalgaz rezervlerinde ikinci, petrol rezervlerinde dördüncü sırada. Ayrıca sanayiye yön verebilecek çok çeşitli madenlere de sahip. Üstelik Batı, Orta ve Güney Asya’nın tam kavşağında yer alıyor. Jeopolitik konumu itibarıyla süper güç olma ve dünyanın süper gücü ile rekabet edebilecek potansiyeldedir.

İkincisi: İran, 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) imzalamış, 1970 yılında da onaylamıştır. Bu çerçevede, nükleer programının askeri amaçlara dönüştürülmediğini vurgulamak üzere Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetimine tabi tutulmasını kabul etmiştir. NPT, yalnızca Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’e nükleer silaha sahip olma hakkı tanıması sebebiyle haksız bir anlaşmadır. Öte yandan, Hindistan, Pakistan ve Yahudi varlığı gibi bazı ülkeler bu antlaşmaya taraf olmamış, Kuzey Kore ise 2003’te bu antlaşmadan çekilmiştir. Müslümanların bu antlaşmayı imzalaması ve maddelerine uyması haramdır. Çünkü bu, Yüce Allah’ın şu sözüne aykırıdır:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْ“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın.” [Enfal 60] Yüce Allah, Müslümanlara düşmanlarını yıldırmak ve kalplerine korku salmak için azami güç hazırlamaları gerektiğini emretmiştir.

Üçüncüsü: Müslümanların, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ülkelerindeki askerî veya sivil tesislerde denetim yapmasına izin vermeleri caiz değildir. Çünkü bu, kâfirlerin Müslümanlar üzerinde egemenlik kurmasına yol açar. Oysa Allah Subhânehu ve Teâlâ, bunu şu ayetiyle haram kılmıştır:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]

Dördüncüsü: Şu hakikat asla akıllardan çıkarılmamalıdır ki, sömürgeci kâfir ülkeler, Müslümanların kendilerine ya da Yahudi varlığına tehdit oluşturabilecek bir güç ulaşmalarına asla izin vermeyeceklerdir. Hedeflerine ulaşmak için de her türlü yöntemi kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. Bu bağlamda, ABD’nin IAEA’yı siyasallaştırarak İran’a yönelik müzakerelerde baskı aracı olarak kullanması ve diplomatik sürece rağmen askeri seçenekleri masada tutması, bunun somut örneğidir. Keza Yahudi varlığı da İran’ın nükleer silah sahibi olmasına asla müsaade etmeyeceğini sık sık vurgulamakta ve bu konuda açık tehditlerde bulunmaktadır. Buna rağmen İran’daki siyasi iradenin, bu tehditlere karşı net bir duruş sergilemediği, aksine ABD ile nükleer görüşmeleri sürdürdüğü ve nükleer silah geliştirmeye karşı olduğunu defaatle ilan ettiği görülmektedir. Allah’a yemin olsun ki, bu durum zillet ve ihanetin pik noktasıdır.

Beşincisi: Müslümanlar, kararlı bir duruş sergileyip bu Ruveybida yöneticileri reddetmedikçe; Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurarak Allah’ın hükmünü yeryüzünde ikamet etmedikçe yeniden ayağa kalkamayacaklardır. Hilafet, Rablerinin şeriatıyla hükmedecek, İslam beldelerini ve ordularını birleştirecek, kâfir sömürgecilerin kökünü ülkelerinden kazıyacak ve Yahudi varlığını ortadan kaldıracaktır. Bu büyük projeyi hayata geçirebilecek yetkinliğe ve projeye sahip olan Hizb-ut Tahrir’dir. Hizb-ut Tahrir halkına asla yalan söylemeyen bir liderdir. Haydi ey Müslümanlar! Ona yardım edin! Çünkü izzetiniz ve onurunuz bundadır. Allah’ın rızası ise daha büyüktür.

Devamını oku...

Arap Dışişleri Bakanlarının Tutarsız Diplomasisi, Ümmetin Farklı Tarzda Yeni Liderlere İhtiyacı Olduğunu Teyit Ediyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Arap Dışişleri Bakanlarının Tutarsız Diplomasisi, Ümmetin Farklı Tarzda Yeni Liderlere İhtiyacı Olduğunu Teyit Ediyor!

Haber:

Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Bahreyn dışişleri bakanları, 01/06/2025 Pazar günü, Arap-İslam Zirvesi'nden çıkan bakanlar komitesinin Gazze Şeridi ile ilgili basın toplantısında, bölgedeki savaşla ilgili son gelişmeleri değerlendirdi ve barışı gerçekleştirmenin yolunun Filistin devletinin kurulması olduğunu vurguladılar.Bu ise Yahudi varlığı onların Filistin'e girmesine ve Ramallah'ta Filistin otoritesinin başkanı ile toplantı yapmalarına izin vermeyi reddetmesinin ve bunun Yahudi varlığının kibrine karşı uluslararası toplumda diplomatik çabalarını iki katına çıkarmaya kararlı olduklarını vurgulamalarının ardından gerçekleşti.

Yorum:

Arap dışişleri bakanları, Müslüman ordularının başında Filistin'in kurtarıcıları olarak gelmek yerine Filistin'e işgalin süngüleri altında girmeye razı oldular ve işgal altındaki Ramallah'ın merkezinde Filistin otoritesinin başkanıyla görüşmeye karar verdiler!Silahlandırılan ve eğitilen bu orduların, dün Suriye, bugün de Sudan'da olduğu gibi, Müslümanların şehirlerini ve evlerini bombalamak dışında harekete geçmelerine izin verilmiyor.Gazze'yi desteklemek ve Filistin'i kurtarmak için harekete geçmeye gelince; bu, artık diplomatların kamusunda yer almıyor.

Bugün, Müslüman orduların harekete geçip mübarek toprak Filistin'i kurtarmak amacıyla savaş açması için her zamankinden daha büyük bir fırsat vardır.Yahudi varlığı, Gazze'de çocukları ve kadınları öldürmek ve evleri yıkmak gibi suç eylemleriyle dünya çapında itibarını lekelemiştir; bu da özellikle ümmetin böyle bir savaşa hazır ve nazır olup motivasyona bir ihtiyacı yokken Müslüman ordularının Yahudi varlığına karşı savaş açmasını her zamankinden daha kolay bir hale getirmektedir.

Ancak bu “aşağılık diplomasi” bile Yahudi varlığının Arap dışişleri bakanlarından razı olması için yeterli olmadı;çünkü onlar, Yahudi varlığının reddettiği zayıf iki devletli çözüm projenin propagandasını yapmak için geldiler.Hatta Yahudiler ve Amerika, Filistin topraklarının Yahudilere ait olduğunu söylüyorlar ve açıkça Filistin devletine bir yer olmadığını ifade ediyorlar.

Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Suudi Arabistan ile ortaklaşa barış konferansı düzenleme girişimine yanıt olarak bir açıklamak yaparak şöyle dedi: “Siz Filistin devletini kağıt üzerinde tanıyacaksınız, ama o kağıt tarihin çöp sepetine atılacak ve biz sahada Yahudi devletini kuracağız ve böyle kalmaya devam edecek.”

ABD'nin Yahudi varlığı büyükelçisi Michael Huckabee ise, Fransa'nın Filistin devletinin kurulmasına yönelik çağrıda bulunması şeklindeki tutumuna karşı alaycı bir şekilde şöyle dedi: “Eğer Fransa ısrarcıysa, bu devleti kurmak için Fransız Rivierası'ndan bir parça toprak ayırsın.”

Müslümanların başındaki yöneticiler mübarek toprak Filistin'i kurtarma fırsatını kaçırıp onların diplomatları da en zor zamanlarda en zayıf tutumlar sergilerlerken işgalin liderleri ve onların yanında olan Amerika, iki devletli çözümün gerçekleşmesini imkansız hale getirecek gerçeklikleri dayatmak için çalıştığı gibi Gazze halkını yerinden ederek Trump'ın Gazze'yi ele geçirmesinin ardından "Orta Doğu'nun Rivierası'nı" kurmak ve Batı Şeria'ya doğru genişleyerek burasını, şehirlerini dağınık bir mozaik haline getiren yerleşimcilerin yutması için çalışıyor

Yahudilerin ve Amerika'nın mübarek topraklarda bu tür emellere sahip olmaları konusundaki cesaretinin sebebi, Müslümanların işlerini üstlenenlerin gerçek liderler olmadığının farkında olmalarıdır.Bu nedenle İslam ümmetinin görevi onları, kendisine İslam'ın izzetiyle liderlik edip ordularını, ülkesini birleştirmek, evlatlarına yardım etmek ve Kudüs'ü kurtarmak için harekete geçirebilecek kişilerle değiştirmektir.İşte Hizb-ut Tahrir kendini, Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta ve dünya çapındaki uzman ve deneyimli gençleriyle, kurulduğunda Hilafetin yükünü üstlenebilecek ve işlerini Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet yoluyla idare edecek küresel siyasi bir liderlik olarak sunmaktadır; zira Hilafet, İslam ümmetinin çabalarını birleştirecek, servetlerini canlandıracak ve güvenliğini sağlayacak, böylece İslam ümmetinin dünyaya yeniden açılması için bir platform olacak ve erkekleri ve kadınları da ufukta adem oğlunun İslam ile kalkınmasını sağlayacaktır.

Bu iş, orduların içindeki ümmetin evlatlarına bağlıdır; aksi takdirde Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi olacaktır:إِلاَّ تَنفِرُواْ يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌEğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” [Tevbe 39]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Selahaddin Adada

Devamını oku...

Gazze'nin Bayramı Kutlu Olsun, Bayram Tekbirleri Kurtuluşun Tekbirleriyle Birleşsin!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'nin Bayramı Kutlu Olsun, Bayram Tekbirleri Kurtuluşun Tekbirleriyle Birleşsin!

Haber:

7 Ekim 2023'ten bu yana Yahudi varlığının saldırılarının devam etmesinin ve 2 Mart'tan bu yana da geçişlerin tamamen kapatılmasının gölgesinde Gazze'de Kurban Bayramı'na özgü bir işaret ve hazırlıklar yoktur;zira Kurban Bayramı, kurbanlık hayvanların, sığırların ve buzağıların tamamen yokluğunun, bunların yetiştirildiği ve bakıldığı çiftliklerin tahrip edilmesinin ve abluka ve sınır kapılarının tamamen kapatılmasından bu yana kırmızı ve beyaz etin ülkeye girişinin yasaklanmasının gölgesinde gelmektedir.

Kurban Bayramı’nda kurbanlıkların ve etlerin yokluğunun yanı sıra bu bayramda rağbet gören diğer ürünler de yoktur;zira Batı Şeria, un, pirinç, yağ ve ailelerin temel ihtiyaçları başta olmak üzere gıda maddelerinden yoksundur. Ayrıca Gazze Şeridi halkının gerçek bir kıtlık yaşadığı, devam eden soykırımın acılarını çektiği, evlerini ve geçim kaynaklarını kaybettiği bir dönemde üretim için gerekli olan hammaddenin tükenmesi, un fiyatlarının yaklaşık 50 kat, şeker fiyatlarının ise yaklaşık 60 kat artması nedeniyle bayramı kutlayan ziyaretçilere sunulan her türlü tatlı, kek ve çikolata da yoktur.(El Arabi El Cedid, uyarlanmıştır, 3/6/2025)

Yorum:

Bu; Gazze halkının soykırım ve vahşi katliamlara maruz kaldığı dördüncü bayramdır, Gazze halkının kanların ve ceset parçalarının içinde boğulduğu dördüncü bayramdır ve sokaklarda ve yollarda başları yere eğik bir şekilde dolaşan ve lisanı hallerinin ve sözlerinin “Nereye gideceğiz?!” sorusunu sorduğu Gazze halkı için gelen dördüncü bayramdır.Dolayısıyla onları barındıracak güvenli bir yer ve korunabilecekleri hiçbir şey yoktur;zira okullar, üniversiteler, camiler, hastaneler ve barınak merkezleri hedef alınmakta ve Yahudi tanklarının ve uçaklarının menzilindedir.Bu dördüncü bayram ve Gazze halkı günlük ekmeğini bile zar zor buluyor ve açlık ve susuzluk onları öldürüyor; dördüncü bayram geldi ve onlar çocuklarına bayram kıyafetleri yerine kefen giydiriyorlar ve onlardan neşe, sevinç ve mutluluk seslerinin yerine ağlama ve imdat çığlıkları yükseliyor.

İşte bu, Sykes-Picot sınırlarına sımsıkı sarılan ve Müslümanların bölünmesini pekiştiren ve kardeşlerine yardım etmek için harekete geçmesini engelleyen vatan ve milliyetçiliği terennüm edip duran Müslümanların sessizliği ve yüzüstü bırakmalarından dolayı acı çeken Gazze halkı için gelen ikinci hac mevsimidir.Bu mevsim, İslam ümmetinin tek bir ümmet olduğunu hatırlatmaktadır; zira İslam ümmetinin Rabbi bir, dini bir ve kıblesi bir olup Arabın Aceme, beyazın siyaha, zenginlerin fakire takva dışında bir üstünlüğü yoktur ve onun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar; bu yüzden bir Müslümanın, Müslüman kardeşine yardım etmesi farzdır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72]

Kurban Bayramı'nda, Efendimiz İbrahim ve oğlu İsmail Aleyhimusselam'ı ve onların Allah Subhanehu'nun emrine uymalarını hatırlayalım:فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللهُ مِنَ الصَّابِرِينَBabasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.” [Sâffât 102]Müslümanların, özellikle de Gazze halkına yardım etmeye muktedir olan güç ehlinin yapması gereken şey işte budur; yani onların Allah'ın emrine uyup itaat etmeleri, Gazze halkına komplo kuran, Yahudi varlığını koruyan ve kendilerini zincire vurup Gazze'deki kardeşlerine yardım etmelerini engelleyen yöneticilerin ve efendilerinin emirlerine uymamaları gerekir.Dolayısıyla bu yöneticileri ortadan kaldırmak ve tahtlarının enkazı üzerine Hilafet Devleti'ni kurmak için harekete geçmeleri ve mübarek toprakları kurtarmak ve halkına yardım etmek için de seferber olmaları gerekir.Böylece bayram iki bayram olacak ve bayram tekbirleri kurtuluş tekbirleriyle birleşecektir.وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnâsıra

Devamını oku...

Colani ve Yahudilerin Ortak Bir Düşmanı Var!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Colani ve Yahudilerin Ortak Bir Düşmanı Var!

Haber:

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ülkesinin ve İsrail'in ortak düşmanları olduğunu, bombalama, saldırı ve misilleme gibi gereksiz intikamların sona ermesi gerektiğini belirterek, 1974 tarihli çatışmayı sona erdirme anlaşmasına geri dönmek istediğini ifade etti. (Arabi 21)

Yorum:

Colani'ye ne oluyor ki bazen Allah'ın, Rasulü'nün ve Müslümanların düşmanı olan ve Gazze'de halkımızı öldürmesi, dahası bizzat Suriye'nin birçok önemli yerlerini vurması için silah ve parayla mutant Yahudi varlığına destek veren Trump'ın barış adamı olduğunu açıklarken, bazen de kendisinin ve Yahudi varlığının tek bir düşmanı olduğunu söylüyor?!Kendisini Yahudilerin safına koyacak kadar mı taviz verme ve alçalma sınırına ulaştı?!Yahudilerin düşmanları, İslam ve özellikle Allah'ın şeriatını ikame etmek için çalışanlar olmak üzere genel olarak Müslümanlar değil midir?!Netanyahu ve Batılı liderler tarafından, Müslümanların uyanışından ve Ortadoğu'da Hilafetin geri dönüşünden duydukları korkuyu ortaya koyan birçok açıklama yapılmadı mı?

Bu mübarek devrimin sonunun böyle olması akıl işi mi Allah aşkına?

Başka bir haberde, Savunma Bakanı Peter Brian Hegseth ve Genelkurmay Başkanı General Dan Keane başkanlığındaki üst düzey bir ABD heyetinin, Suriye'nin başkenti Şam'a yıllardır ilk kez resmi bir ziyaret gerçekleştirerek Suriye hükümetiyle savunma ve silahlanma alanlarında doğrudan anlaşmalar imzalamak üzere hazırlık yaptığı geçmektedir.

Ülkemizi nasıl silahlandıracağımız ve savunacağımız konusunda düşmanımızla mı anlaşacağız? Peki bu, kâfirleri üzerimize otorite sahibi kılmak anlamına gelmiyor mu? Peki buna Allah Subhanehu ve Teala öfkelenmez mi? Oysa Allahu Teala bize, düşmanı kokutmak için elimizden gelen bütün gücü hazırlamamızı emretmiştir. Zira Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللهِ وَعَدُوَّكُمْOnlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını ve sizin düşmanınızı korkutursunuz.” [Enfal 60]Eğer silahlanma ve savunma konusunda Müslümanlara fiili olarak savaş açan kâfir devletlerle anlaşırsak, o zaman biz kiminle savaşacağız?!Eğer Yahudilerle tek bir düşman konusunda ortak olursak, o zaman biz kiminle savaşacağız?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Suzan el-Mücerrat – Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Gururun Ölmesi!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Gururun Ölmesi!

Eski gururlu Arap cehaleti ile Müslümanların yaşadığı gururdan uzaklaşmış modern cehalet arasında.

Günler hızla geçmekte, bayramlar birbirini takip etmekte ve biz bir vadide, yaralı Gazze ise başka bir vadidedir. Bu arada işgal, oradaki kardeşlerimize karşı en korkunç suçları işlerken, ümmet ise kan, ceset ve yıkım manzaralarına alışmış gibi görünmektedir. Zira bu manzaralar artık ümmetin vicdanını sarsmıyor ve gururu yansıtan herhangi bir tepki de göstermiyor. Sanki şairin şu sözleri yaşadığımız bir gerçeklik haline gelmiş gibi:

Düşene düşmek (alçağa alçaklık) kolay gelir.

Ölüye yaraları acı vermez!

Batı'da özgür insanların oluşturduğu kalabalıklar, Gazze'de yaşanan soykırımı reddettiklerini dile getirmek için sokaklara döküldükleri bir zamanda belki de halklar korkudan veya baskıdan dolayı gizleniyor olabilir.

Gazze en ölümcül bombalar yağmuruna tutulup her gün yüzlerce kişi şehit ve yaralı düşerken, zelil ve utanç verici yöneticilerin yüzlerinden haya duygusu kaybolmuş ve ekranlardan gözlerini bile kırpmadan katliam sahnelerini izliyorlar. Birçok Müslümanın bayram hazırlıklarıyla meşgul oldukları bir sırada Gazze halkı bombardıman ateşinin altında ve karınları boş bir şekilde enkazların arasında sevdiklerinin ceset parçalarını arıyorlar.

Gurur kaybolmuş, vehn (dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmek) erkeklik özelliklerini ortadan kaldırmış ve ümmetin davalarına yardım etmeye daha layık olanların yüzlerinde utanma duygusu kalmamıştır. Yaşlı bir kadının evinin yıkıntıları arasında yardım isteyen çığlığı, sanki sesinin duyulmayacağı derin bir vadide çığlık atıyormuş gibi yankı uyandırmadı. Gazze, Sudan, Yemen, Libya ve daha birçok yerdeki Müslüman özgür kadınlar da onunla birlikte şu tek bir çığlığı attılar: “Va Mutasamah-Yetiş Mutasım.” Ancak bu çığlık, Ruveybidaların zamanında, kulaklara ulaşmadı ve Mutasım'ın gururuna dokunmadı!

Hilafet zamanında, Amuriye'de bir kadının çığlığı duyulunca Mutasım ayağa kalkıp ordusunu hazırladı ve onun başına geçti ve Müslüman kadınların onurunu geri verdi. Bugün ise o çığlıklar, sessiz ekranların ardında boğulmuş ve ihanetin koridorlarında suikasta uğramış seslere dönüşmüştür.

Müslüman kadınların çığlıkları bayram tekbirleriyle karışmış ve lisanı halleri şöyle demektedir: Bize yardım edin! Bizim ve dinimizin düşmanı olan Amerika'ya desteğinizi durdurun. Kanımızın suç ortağı olmayın!

Neden ümmetin kalplerinin titrediğini ve nefislerine vehn (dünyayı sevmek ve ölümü kerih görmek) yerleştiğini görebiliyoruz? Bu bayram kapıya dayandı ve her bir kalpte şu soru yankılanıyor: Gazze'de yaşananlar karşısında hani gurur nerede? Yoksa yolunu mu kaybetti? Ya da zillet denizinde mi boğuldu? Veya acizliğin karanlıklarına mı sürüklendi?

Bakın işte yöneticiler, onurları pahasına bile olsa tahtlarının bekasının bedeli olarak tekrar tekrar ümmetin meselelerini satmaya geri dönüyorlar. Başta bin Selman olmak üzere, Körfez yöneticilerinin yaptıkları bunun en iyi kanıtıdır; zira sanki sizin paranıza, sizden daha çok biz layığız der gibi ülkesine gururla dönsün diye Müslümanların parasını dünyanın en zalim tiranına taşıyorlar!

Müslümanların parası çekilip Washington borsalarına yatırılıyor ve bu Ruveybidaların iktidarda kalması için kurban ediliyor. Yeter artık; sıkıntılar şiddetlendi ve sahteliğe ve güzellemeye tahammülün kalmadığı bir zamanda sessizlik artık bir işe yaramıyor.

Sahte sloganlar Arap Birliği'nin eşiğine dayandı ve "Arap evi" Filistin gibi tek bir meseleyi bile kucaklayamayacak kadar darlaştı.

En büyük trajedi, gören ama işitmeyen, izleyen ama hareket etmeyen bu sessizliktir.

Ey ümmetin acısı olan Filistin; her samimi Müslümanın kalbinde yaşıyorsun ve sen, tarihin her döneminde yankılanan çatışmaların ve acıların beşiği, gasp edilen bir toprak, yaslıların ve mazlumların çığlığı olmaya devam ediyorsun.

İslam Devleti kaybolunca Filistin de kayboldu ve İslam sahadan çekilince ümmetin izzeti de kayboldu ve böylece kimliksiz bir hale geldik.

Gazze... Her bir kalbe acı yerleşmiş ve her bir göze acı yazılmış ama buna rağmen dünya senin trajedine gözlerini kapatıyor. Seni kurtarmaya gelmeyenler ise derin bir uykuda olup kalpleri de bomboştur.

Ancak bu karanlık tablonun tam ortasında, ümmette bilinçlenmenin işaretleri belirmiş, fasit vakıadan kurtuluşun yolunu arıyor; bu kurtuluş ise ancak samimi bir şekilde Allah'ın dinine geri dönmek ve evveli ne ile ıslah olduysa ona geri dönen ümmetin ihtişamıyla olacaktır.

İslam’a karşı komplo kuran Batı’ya ortak olan ümmetin başına musallat olmuş yöneticilerin sahtekarlığı artık açığa çıkmıştır. Halkını asla yalan söylemeyen lider sizi, hakları koruyup canları kollayacak İslam Devleti aracılığıyla Allah'ın şeriatını ikame etmek için sıkı bir şekilde çalışmaya davet ediyor. وَلَيَنْصُرَنَّ اللهُ مَنْ يَنْصُرُهُŞüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder.” [Hac 40]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak

Devamını oku...

Witkoff Katliamı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Witkoff Katliamı!

Haber:

Aktivistler, Refah'ta Amerikan yardım dağıtım noktasının hedef alınmasını ve bunun da 30'dan fazla Filistinlinin şehit olmasıyla sonuçlanmasını “Witkoff Katliamı” olarak adlandırdı.(El Cezire X Platform, 1 Haziran 2025)

Yorum:

Gasıp Yahudi varlığı ve onun arkasındaki Amerika, her gün ölüm, açlık, susuzluk ve sürekli göçle helak olan insanlara yönelik ölüm ve yıkım tuzakları kurmakta ustalaşmışlardır; bu ise insanların gözü önünde canlı yayında gerçekleşmektedir!

Nitekim çok kan dökülmüş ve çok fazla mürekkep harcanmış olup artık aklı başında hiç kimse -ki ya da en azından öyle olması gerekir-, 600 günden fazla bir süredir devam eden bu katliam ve yıkımın doğrudan Amerikan desteğiyle gerçekleştiğinden hiçbir şüphe duymuyor.

Bu ölüm ve bu günlük katliamlar Allah'ın izniyle yakın bir günde sona erecektir; peki bizler bu sahneden, daha önce olduğumuz gibi çıkabilecek miyiz?

Gazze savaşı, İslam ümmetinin on yıllardır yaşadığı büyük bir savaşın sonucu olup bu savaşın kalbinde ise bilinç savaşı vardır;yani bir ideoloji olarak İslam bilinci, Batı ülkelerinin nüfuz alanı olarak gerçekliğin bilinci ve düşmanların bilinci.

Düşmanların pusulasının bugüne kadar netleşmemiş olması ne büyük bir kayıptır!

Bazı Müslümanların evlatlarının, Suriye-Şam'da bazılarının zannettiği gibi, Amerika’yı, kalkınma ve ilerlemeyi destekleyen ve kendilerinin iyiliğini isteyen güvenilir stratejik bir müttefik olarak görmesi ne kadar büyük bir kayıptır!

Bu fikri bir lüks değildir; bilakis bu, bilinç, kalkınma ve kurtuluş savaşının temellerinden biridir. Düşman kimdir sorusunun cevabının bilinçli bir şekilde bilinmemesidir. Sonunda ey miskin adam, benekli bir yılanın seni kucaklaması, boynuna dolanıp kaburgalarını sıkması ve kanını emmesiyle son bulacaksın; ah keşke bir de kanabilse!

Bugün Gazze, ondan önce de Humus, Kuseyr, Rakka, Musul, Bosna, Grozni... ve benzerleri.Peki halimizin, Allahu Teala'nın onlar hakkında buyurduğu gibi olmasından korkmuyor muyuz: اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَOnlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.” [Tevbe 126]

Subhanehu’nun şu kavlini hatırlamıyor muyuz: ‏ الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعاًMünafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” [Nisa 139]

Celle Celaluhu’nun şu kavlini düşünmüyor muyuz: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَنْ تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُبِيناًEy iman edenler; müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ın aleyhinize apaçık bir ferman vermesini mi istersiniz?” [Nisa 144]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
M. Usame Es-Suveynî

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER