Salı, 25 Cumade’s Sânî 1447 | 2025/12/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

وَلا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلا Kafirlere ve münafıklara itaat etme! Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter. Ahzab 48

Arap Birliği; yarı yıllık normal toplantısını Dışişleri Bakanları düzeyinde Başbakanlık Kurul Başkanı ve Katar Dışişleri Bakanı başkanlığında ve Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın da katılımıyla Kahire'de 13 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirdi. Normal veya acil toplantılarında olduğu üzere yine her zamanki gibi Arap Birliği güya toplantı düzenlerek sorumluluğunu yerine getirdiğini kaydetti. Nitekim Birlik; Suriye'deki durumun ‘hala gayet tehlikeli' olduğunu, ‘şiddet eylemlerinin devam etmesinden dolayı son derece kaygılandığını' dile getirdiğini, geçtiğimiz Cumartesi günü Birliğin genel sekreterinin Suriye'ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında anlaşmaya varılan hususları uygulamak üzere Suriye yönetiminin acil icraat almasını talep ettiğini, bütün Suriye muhalefet grup ve etniklerinin faal olarak katılmasını sağlayacak şekilde ülkede ulusal bir diyalog düzenlenmesinin gerektiğini açıkladı. Kahraman olarak gözüken konferansın misafiri Erdoğan ise sadece halkların meşru isteklerinin şiddetle yok edilmemesinin gerektiğini telep etti. Bu toplantıda Amerika'ya bağlı üye ülkeler tarafından Suriye rejimini düzeltme ve rejimin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulma çabalarının sarf edildiği ve Amerika'nın kendisine davet ettiği muhalefetin Suriye rejimiyle görüşmeyi kabul edip barışçıl olarak Suriye'deki yönetimin el değişmesi anlaşmasına çalışıldığı çok açıktı.

Bu sadece açıklananlar idi, saklı olanlar ise daha büyüktür. Nebil El-arabi'nin -Arap Birliği Genel Sekreteri- geçtiğimiz Cumartesi günü Suriye'ye getirdiği ve Kahire'de toplananların üzerinde tantana yaptıkları öneri; devrimciler nezdinde kan damlası kadar değeri olmayan seçim ve yama yapmak suretiyle cani Beşşar El-esad'ın başkanlık döneminin biteceği 2014'e kadar yönetimde kalabileceğini içeriyor. Halbuki bu kargaşa esnasında ve sonrasında Suriye rejiminin öldürme halkaları devam edip insanları tutuklayıp korkutarak onları topluca öldürmeye devam ediyordu. Sanki toplantı yapılmamış ve tavsiye alınmamış...

Ancak, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya hamd olsun, Suriye'nin haysiyetli devrimcileri Arap Birliği‘nde -ihanet ve zarar birliği- toplananların oturumlarının bitmesini beklemeden dün Salı günü, konseyin toplandığı gün, Suriye'nin dört bir yanında yapılan gösterilerde onların tek ümit ve vekillerinin Allah [Subhânehu ve Te'alâ] olduğunu ilan ettiler. -Gösteri esnasında- taşıdıkları afişleri ve yüksek sesleri şu en güzel sözlerle süslendi: ‘Ey Allah Senden başka kimsemiz yok.' Ve ‘Erdoğan ve El-arabi Suriye halkını katletmekte iştirak ediyorlar.' Ayrıca Salı gününün başlığı olan Rusya'nın tutumunu da kınadılar. Ve gerçekten Kahire'de toplananlar hakkındaki tahminleri gerçek çıktı.

Ey başı dik Şam'ın Müslüman devrimcileri! Siz bütün bölgenin eksenisiniz ve biz Hizb-ut Tahrir olarak sizin de bildiğiniz gibi size tekrar açıklıyoruz ki bu tür konferanslar ve açıklamalardan Amerika ve onun maşası olan El-arabi ve Erdoğan da devriminizi söndürmek, onu etkisiz hale getirmek ve bazen kararlar almak bazen de öneriler getirmek suretiyle cani elebaşı yönetiminin ömrünü uzatmaya çalışırlar. Amerika elçisi ve diğer Batılı elçilerinin taziye evlerini ve hastanedeki yaralıları nasıl ziyaret ettiklerini görmüyor musunuz?! Sizin devriminiz, sebatınız ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya yönelmenizin Batı'nın başını ağrıtan ve onu korkutan bir sorun olduğunu göstermiyor mu? Cani Suriye rejimi ve bölgedeki diğer rejimlerin hepsi Batı'ya hizmet etmeye ve onun çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Amerika ve Avrupa'nın cani ve katil devletlerin elçilerine gelince; onlar kana değer vermezler ve taziye evleri onları ilgilendirmez. Hatta onlar sizin elinizdeki kozu açıp düşürmek ve baharınızı kışa çevirmek isterler.

Ey başı dik Şam'ın Müslüman devrimcileri! Bütün dünyaya doğduğunu pişman edecek şekilde sesinizi duyurun ki mübarek devriminizi boşa çıkarıp çalmasınlar. Sesinizi duyurun ki onların size ne kadar kin beslediğini ve hakkınızda ne kadar entrika çevirdiklerini ortaya koysun. Bütün tahrir ve tağyir (değişim)  meydanlarında, her ortam ve her mecliste  ümmetin, hatta bütün ümmetin, isteğinin İslami Hilafeti ikame etmek suretiyle Allah'ın şeriatının hakim olmasını sağlayacak şekilde İslam'ın sesini duyurun. Zira onun kurulmasıyla yaşantınızda kerim İslami hayat gerçekleşir ve izzetin sebepleri size geri gelir. İslami hilafetin geri gelmesi, bütün sancaklar üstüne hak ve adalet sancağı olan İslam sancağını hep beraber taşımamız, yine hep beraber Allah'ın kelimesini yüce kılmamız, İslam Risaletini dünyaya nur, hidayet ve alemlere rahmet olarak hep birlikte taşımaya başlatmamız için biz Hizb-ut Tahrir olarak sizi sürekli bir çabayla, tam bir anlayışla ve doğru bir fedakarlıkla bizimle beraber çalışmaya davet ediyor ve umuyoruz. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

قال تعالى: ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ).

Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. Enfal 24

Devamını oku...

Bangladeş Hükümeti Eliyle Hizb-ut Tahrir Üyeleri ve Yanlılarına Vahşi İşkence Devam Ediyor

İşbu: İnsan hakları örgütleri ve sivil toplumlarına

Konu: Bangladeş Hükümeti Eliyle Hizb-ut Tahrir Üyeleri ve Yanlılarına Vahşi İşkence Devam Ediyor

(Tercüme)

Hizb-ut Tahrir; yerli ve uluslararası tüm insan hakları örgütlerinin, Bangladeş'taki sivil toplum kuruluşlarının dikkatini Bangladeş hükümeti tarafından hizb'in üyeleri ve yanlılarına hala devam eden vahşi işkencelere çekiyor. Yine Hizb-ut Tahrir sorumluları, yetkilileri, insan hakları örgütleri ve sivil toplum üyelerini Bangladeş hükümetinin işlediği bu cürümlerinin hesabını sormaya ve işlediği her türlü işkenceden vaz geçirmek için hükümete baskı düzenlemesine davet ediyor.


Bu sorunun perde arkası ve ilgili gerçekler

1- Şuan ki Bangladeş hükümeti Hizb-ut Tahrir'e karşı vahşi despotizm politikasına Şubat 2009'da başvurdu. Bu ise hizbin Şeyhe Hüseyne ve onun hükümetinin Müslüman Bengal ordusunun subayları ile ilgili katliamını deşifre etmesi ardından olmuştur. O zamandan beri hizbin üyeleri ve çalışanları sürekli olarak baskı ve tutuklamalara maruz kalmaktadırlar. Şuana kadar hizbin üyeleri ve çalışanlarının yüzlercesi hapsedilmiştir. Bunlardan birisi asılsız iddia ve gerekçelerle hizbin resmi sözcüsü Prof. Muhyiddin Ahmed'dir. Açık olmayan bahane ve gayrı kanuni gerekçeler bahane gösterilerek kefaletle serbest bırakılmaları da reddedilmektedir. Buna ilave olarak da hizbin bir üyesi tutuklandığı zaman mahkemeye sevk edilmeden cezaevinde tutuluyor. Üstelik işkence altında bırakılıyor.

2- Bangladeş polisi, -Terörle- mücadele şubesi ve Soruşturma şubesinin sicilinin kötü olduğu bilinmektedir. Hizbin üyelerini ve çalışanlarını/aktivisyenlerini vahşi yöntemlerle insanlık dışı işkencelere maruz bırakıyorlar. Bu yöntemler cinsel organlara elektrik şoku vermek, onları uzun süreli olarak buz tahtalar arasına sokmak, onların gözlerini bantla kapatıp bütün elbiselerini çıkartmak ve onları ayaklarından ters olarak tavana asmak ve şiddetli olarak vurmak... vs

3- Hizb-ut Tahrir'e karşı despotizm politikasına devam etmek üzere Bangladeş hükümeti, polise 13 Ağustos 2011 tarihinde Dakka kentinde genel siyasi bir faaliyet esnasında hizbin gençlerine vahşi bir saldırı düzenlemesi emrini verdi. Zira bu saldırıda polis çok sayıda üye ve çalışanları tartaklayıp yaraladı. Bunun üzerine tedavi etmek için hastaneye gönderildiler. Ayrıca polis aynı olayda hizbin 16 üyesini tutuklayıp çeşitli sürelerle cezaevine gönderdi. Tutuklular hapis esnasında ise aynı vahşi yöntem ile işkencelere maruz kaldılar. Bu işkenceler şu hususları içermektedir:

  • Cinsel organları elektrik şokuna maruz bırakmak.
  • Elbiselerini çıkartıp saatlerce buz tahtalar arasına sokmak.
  • Gözlerini bantla kapatıp ellerini kelepçeyle bağlamak, onları tartaklamak ve ayaklarından ters olarak asmak.
  • Sürekli ayakta durmaya zorlamak ve geceleyin uykudan mahrum bırakmak.

 

İşkence kurbanlarının isimleri:


1. Şefaatullah 17 yaşında.

2. Asifurrahman 18 yaşında.

3. Seyyid Abdullah 19 yaşında.

4. Munirulislam 20 yaşında.

5. Cemilurrahman Abdurrahman 20 yaşında.

6. Sabır Ahmed 21 yaşında.

7. Şefik Razi 22 yaşında.

8. Muhammed Feysal 22 yaşında.

9. İşkarurrahman 22 yaşında.

10. Seyyidulislam 22 yaşında.

11. Nizam Ahmed 23 yaşında.

12. Şihabeddin 27 yaşında.

13. Şerif Şahelmirac 27 yaşında.

14. Cihadulislam 29 yaşında.

15. Habiburrahman 35 yaşında.

16. Cahideddin 42 yaşında.

 

Bangladeş hükümetinin Hizb-ut Tahrir üyeleri ve çalışanlarına yapmakta olduğu işkencelerin derhal durdurulmasını sağlamak suretiyle Hizb-ut Tahrir olarak bizler bütün insan hakları örgütlerini ve sivil toplum kuruluşlarını - insan haklarını koruma hususunda samimi iseler - görevlerine çağırıyor ve bütün fikir suçlularını savunmalarına davet ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hollanda Kunduz'da: Askeri Yahut Sivil, Sömürge Devam Ediyor!

Savunma Bakanı Hans Hillen'ın bu hafta başında ‘Özgür Hollanda' gazetesine verdiği demeçler Den  Haag'da kargaşaya yol açtı. Bakan; Hollanda'nın Kunduz-Afganistan'daki görevinin sivil değil askeri olduğunu kaydetti ve şöyle dedi: ‘Millet meclisi şöyle diyebilir; bu sivil amaçlı bir görevdir. Ancak o gerçekte askeri amaçlıdır.'

Bakanın verdiği demeçten şok olan Başbakan Mark Rutte ve diğer siyasetçiler birlikte bu sözleri yorumlayarak tevil ettiler. İlk önce Başbakan; ‘Askerlerin yerine getireceği görev sivil bir görevdir, işte bu yüzden karışıklık meydana geldi' dedi. Fakat yaptığı yorumun bakanın kasdettiği mananın aynısını ifade ettiğini anlayınca daha sonra geri adım attı. Ancak görevin sivil amaçlı olduğunda ısrar etti.

Eğer askerlerin uygulayacağı görevin sivil olduğuna inanırsak kamuoyunun bunun amacının ne olduğunu öğrenmesi gerekir. Zira amacın ne olduğu ‘BBC'nin geçenlerde BM'le alakalı yayınladığı rapordan anlaşılmaktadır. Çünkü geniş çaplı olarak işkencenin yaygın olduğu nedeniyle NATO halihazırda Afgan zindanlarına daha çok mahpus gönderip göndermeyeceğini araştırmaktadır. Uruzgan ve Kunduz mahpusları dahil olmak üzere rapora göre tutuklular; dövme ve elektrik şoklarına maruz kalmaktadırlar. Ayrıca rapor; Afgan polisi ve istihbaratı tarafından yönetilen gizli cezaevlerinin olabileceği olasılığına da işaret etti. Dolayısıyla ‘sivil görev'den kasıt; diktatör rejimlerinin kendi halklarını nasıl zorbaca yöneteceğini ve onların onurlarını nasıl zedeleyeceğini öğretmektir.

Şu anki hükümetin yaptığı kelime oyunu bize eski ‘Balkenende' hükümetini hatırlatıyor. Zira eski hükümet Hollanda'nın Afganistan'daki görevinin yeniden imarı olduğunu iddia ediyordu. Görevin savaş için olduğu anlaşılınca halk bundan hoşlanmayıp şiddetle reddetti. Şu anki durum dünkü gibidir. İnsanlara yalan söylemek devam etmektedir. Nitekim önce adı Afganistan'ın inşası idi şimdi adı sivil veya insani yardım amaçlı oldu. Halka önce de yalan söyleniyordu şimdi de yalan söyleniyor.

Son olarak deriz ki; Hollanda'nın Afganistan'daki görevinin isminin önemi yok. Çünkü vakıa; Hollanda'nın askeri gücünün işgal edilmiş bir ülkede var olduğunu kanıtlıyor. İşgal altındaki Afgan halkı ise onu sömürgeci bir güç olarak görüyor. Gerçek şudur ki; Hollanda'nın askeri gücünün Afganistan'da var olmasının hedefi, ülkenin servetlerini çalmak için Batı'nın çıkarlarına uygun olarak orada bulunan fasid Karzai ve onun çevresindeki yozlaşmış suçlulara ait rejimin istikrarını sağlamaktır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Britanya Amerika'nın Yemen'deki Siyasi Nüfuzunu Yayma Şansını Daraltıyor

6 Eylül 2011 tarihli Yemen'de çıkan resmi ve yerli gazeteler Pazartesi Günü 5 Eylül'de İngiltere Yemen Büyükelçisi Jonathan Wilkes'ın açıkladığı bildiriyi yayınladı. Meydanlarda toplanan gençlere mesaj gönderen elçi bildirisinde şöyle geçiyor: ‘Benim mesajım protesto eden gençlere ve sivil topluma yöneliktir; yoğunluğun artmasının en iyi yolu safların birleştirilmesi, siyasi güçler ve uluslararası topluma katılmak üzere temsil etmek amacıyla az sayıda kişilerin seçilmesidir.' Bu ifadeleri ‘El-ula' gazetesinin 208 sayısında yer almıştır.

İngiltere'nin bu mesajla söylemek istediği şey şudur; Yemen'in kendisine ait nüfuz bölgesi ve sözünü söylemesi -kararını vermesi- gerekir. Ayrıca temsilciliğin az sayıda olmasının hedefi de Yemen'de sahip olduğu köklü siyasi ortamın dışına çıkmaması içindir. Böylece o, Ali Salih'in yönetim alternatifini düzenlemiş ve Amerika'nın adamlarını uzaklaştırmış olur. Zira Amerika bütün gücüyle yönetimde uzun süreli kalamayan eski adamlarını yerleştirmeye çalışmaktadır.

İngiltere de hem Yemen'deki elçisinin hem de Londra'daki siyasetçilerinin aracılığıyla 16 Temmuz'da oluşması ilan edilen Geçici Meclis'e saldırdı. Yine onun elçisinin bu bildirisi geçen 17 Ağustos'ta oluşması ilan edilen ve içine 143 üye alan Milli Meclis'e dolaylı bir rettir. Bunun manası; Geçici ve Milli her iki meclis onun denetimi altında oluşmamıştır.

Kendi işlerinin Batı'nın elinde olması ve İngiltere elçisinin nasihat vermesi genel olarak iman ve hikmet sahipleri özel olarak da meydanlardaki gençler ve siyasetçilerin nefislerine acı ve burukluk vermiyor mu?! Bunlar siyasi sorunlarının çözümünü nereden alacaklarını bilmekten aciz mi kaldılar?! Allah'ın indirmiş olduğu İslam'ın kıyamet gününe kadar yeryüzündeki insanların bütün sorunlarını çözmek için siyasi, iktisadi, ictimai, dış siyaset, eğitim politikası v.b tüm hayatın çeşitli nizamlarının olduğunu bilmiyorlar mı yoksa hala ikna mı olmuyorlar?! Onlar İslam'ın sunduğu şeye ciddi olarak baksınlar, Batı'nın malını red edip ona iade etsinler.

Musibetimizin sebebi kapitalist Batı'ya ve onun siyasetine zelil olarak uymamız ve bağlanmamızdır. Bu siyasettir ki kendi çıkarlarını gözetip kollamayı ve kendi maslahatlarımızı kayıp etmeyi hedeflemiştir. Bu da dinin hayattan ayrılması olan fasid bir bakış açısıyla ve haddi hesabı olmayan dünyanın sorunlarına sebep olan menfaatçiliğe tabi olmakla gerçekleşmektedir.

Yemen'in ve İslam ümmetinin acı çekerek içinde bulunduğu bu durumdan çıkışı ve çözümü İngiliz veya Amerikan Batılı iki kutuptan birine meyletmekle olmaz. O ancak; Müslümanların siyasi varlığı olan ve Batı'nın yıktığı ‘Hilafet'i tekrar ikame etmek için çalışan Hizb-ut Tahrir ile beraber çalışmak, uluslararası arenaya geri dönmesi için ve İslam ile hükmetmek üzere bir halife nasb etmek, ukab sancağı ve Resulullah'ın [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] sancağı altında İslami beldeleri birleştirmek ve İslam'ı da davet ve cihad yoluyla dünyaya taşımakla olur.

هذا بلاغ للناس ولينظروا به انما هو إله واحد وليذكر اولوا الألباب

İşte bu, kendisiyle uyarısınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. İbrahim 52

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Afrika, Pakistan Yüksek Müsteşarlığına Pakistan Hükümetinin Müslümanlar Hakkında İşlediği Zulme Karşı Kınama Amaçlı Bir Mektup Teslim Ediyor

(Tercüme)

 

Pakistan hükümeti tarafından yapılan dikte, despot uygulamalar ve mafya üsluplarını protesto etmek amacıyla Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika 12/8/2011 tarihinde Daru-s Selam'da bulunan Pakistan yüksek müsteşarlığına resmi bir protesto mektubu teslim etti. Bu dikte uygulamalar suçsuz faal Müslümanlar kaçırılarak gizli yapılmıştır. Bunların tek ‘suç'u, hiçbir güç ve siddet kullanmadan fikri olarak İslam'a davet etmeleridir.

Protesto mektubunu Doğu Afrika Hizb-ut Tahrir Medya Temsilcisi Vekili Musellem Mesud ve Hizbin Merkezi İletişim Encümeni'nin üyesi Şeyh Musa Killo Tanzanya'daki Pakistan Yüksek Heyeti'nde Konsolos Ateşesi Mesud Hüseyin Han'a direkt olarak teslim ettiler. Ayrıca ona Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayetinden çıkan bazı neşriyatları da teslim ettiler. Bu neşriyatlarda Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi Sözcüsü Vekili (İmran Yusufzay) ve Hayyan Han, Usame Hanif ve Dr. Abdulkayyum gibi diğer Hizb-ut Tahrir üyelerini kapsayan kaçırma operasyonuyla alakalı detaylı isimler ve bilgiler bulunmaktadır. Bunların hepsi hiçbir suç işlemeksizin gizli olarak kaçırılmışlar ve hala gizli bir yerde ve Pakistan hükümeti tarafından gayrı meşru olarak tutukludurlar. Hizb-ut Tahrir Doğu Afrika olarak biz; Pakistan hükümetinin bu tür işleri derhal durdurmasını talep ediyor ve bu Müslümanları derhal serbest bırakmasını ısrar ediyoruz. Ayrıca benzer bir protesto mektubu Nairobi'deki Pakistan yüksek heyetine Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika Medya Temsilcisi Şaban El-muallim tarafından teslim edildi.

Hizb-ut Tahrir / Doğu Afrika olarak bu taşkınlığı ve zulmü şiddetle kınıyor, bütün Müslümanları ve insanlık anlayışı olan bütün şahsiyetleri bu tür şerli işleri kınamaya ve gizli tutuklu bulunanları serbest bırakmak için her türlü çabayı sarf etmeye davet ediyoruz. Açıkça belirtiyoruz ki bu tür zulüm ve işkenceler Hizbin şer'i görevi olan ve dünyaya alternatif bir akide olan İslam'a davet etmesine mani olmayacaktır. Ta ki geniş İslam beldelerinde Raşidi Hilafet devleti kuruluncaya kadar. Tıpkı Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın vaad ettiği ve Resulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği gibi. Böylece dünyanın tümü kapitalizmin korkunç zulmünden kurtulacak ve adalete davet edilecektir. İşledikleri korkunç zulümden ötürü tağutlar o gün pişmanlıktan dolayı parmaklarını ısıracaklar, fakat iş işten geçmiş olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bu Ne Vahşilik Ey Kerimov?

Mısır'da Hizb-ut Tahrir'in bir heyeti Özbekistan elçiliğini ziyaret ederek onlara bu açıklama ile aynı başlıktan oluşan bir mektup teslim ettiler. Bu da Hizb-ut Tahrir gençlerine işkence etmede var olan rejimin işlediği ve işlemekte olduğu vahşiliği dile getirmek içindir. Heyet elçilikte bulunanlara mektubun içeriğini, Özbekistan ile ilgili bildirileri ve rejimin Özbekistan'daki Hizb-ut Tahrir gençlerine işkence etmekte ne denli vahşi olduğunu açıkladı.

Bu vahşilik sadece Kerimov'un rejimiyle bitmiyor. Onun ortağı olup bu rejimi getiren, onu destekleyen, ona yardım eden ve onu fatihler gibi NATO'da, Amerika'da, Avrupa'da ve Rusya'da karşılayanlar, insana ve onun ‘hakları'na saygı duyduklarını yalanını iddia edenlerdir.

Nitekim uluslararası olayların ve İslam ümmetine karşı çevrilen entrikaların tam cereyan ettiği bir vakitte kanlı diktatör ve cani ‘İslam Kerimov' ve onun güvenlik görevlileri büyük bir sessizlik ve korkunç bir örtbas içinde iğrenç cinayetlerini ve gizli katliamlarını sürdürmektedirler. O, mazlum ve mağdur Müslümanları Buhari, Tirmizi, Semarkendi, Şaşi, Fergani ve diğer İslam büyüklerinin bulunduğu köklü İslam hadaretinin beldelerinde katlederek işkence etmektedir.

Ey Kerimov! Bu gün sen yerin üstünde isen, yarın yerin altında olacaksın.

Ey Kerimov! Özbekistan halkına musallat olup yönetimi de yirmi sene boyunca cebren aldıysan, yerde kalıcı olarak mı yaşayacaksın yoksa Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın huzuruna çıkıp O [Subhânehu ve Te'alâ], Müslümanlara neler yaptıklarını sormayacak mı?

Ey Kerimov! Hizb-ut Tahrir gençleri şiddete ve öldürmeye çağırmıyorlar. Ancak nübüvvet metodu üzere silahsız olarak Hilafeti ikame etmeye çağırıyorlar.

Ey Kerimov! Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle yakında kurulacak olan Hilafet devleti senden ve senin rejiminin avenelerinden cürüm işleyen herkesten hesap soracaktır. Ahirette ise büyük bir azab vardır.

Ey Kerimov! Onları derhal zindanlardan serbest bırakmalısın, hizbin gençlerine sürekli yapılmakta olan bu vahşi katliamları ve tasfiyeleri derhal durdurmalısın. Sana hatırlatıyoruz ki Amerika ve Rusya'nın sana faydası olmaz. İşte Arapların tağutları sana ve senin gibilerine bir örnektir. Zira bu ajanların rolü/kullanım tarihi bitince ‘Tarihin mezarlık ve çöplüğüne' atılırlar.

Özbekistan'daki hizbin gençlerine mesajımız şudur ki; ey mümin ve Allah rızası için davayı taşıyan gençler sabr edin. Şayet dünya hak ve adaletten vaz geçmişse, şüphesiz Allah sizi yalnız bırakmayacaktır. İslam ümmeti ve kardeşleriniz sizi asla yalnız bırakmayacaklardır.

Bu gençlerin tağut Kerimov'un zindanlarında sabr edip hak üzere sebat etmesi ve verdiği fedakarlıkları bize Kureyş'in çeşitli işkencelerini gören, Allah'ın kelimesini yüceltmek ve ilk İslam devletini ikame etmek için Allah yolunda mallarını ve canlarını harcayan sahabeleri hatırlatıyor. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur:

وما نقموا منهم إلا أن يؤمنوا بالله العزيز الحميد

Onlardan, sırf, aziz ve hakim olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar. Buruc 8

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- El-Sebsi'nin Konuşmasında ve Onun Son Kararlarında Tağut Ben Ali'nin Kokusu Geliyor

Emniyet güçlerine bağlı sendika işlerinin durdurulması ve sendikalarının kapatılmasıyla alakalı kararı hakkında bir kaç gün önce geçici hükümetin birinci bakanı El-baci kaid El-Sebsi'nin yaptığı konuşma birçoklarının rahatsızlık duymalarına ve emniyet güçlerinin sert tepkilerine yol açtı. Emniyet güçleri ise kendi sendikalarının kapatılmasını red ettiler, İçişleri Bakanını istifaya çağırdılar, geçtiğimiz Ocak ayında El-Virdaneyin kentinde meydana gelen olaylar nedeniyle tutuklu bulunan emniyet güçlerinin serbest bırakılmasını talep ettiler.

El-Sebsi'nin konuşması ise iç güvenlik güçlerinin milli muhafızların yeni atanan amirini protesto etmesi, onu usulsüzlükle ve kamu mülkiyetine ait malları peşkeş etmekle suçlaması ve daha sonra bürosuna saldırıp onu ofisinden zorla çıkarması ardından geldi. Daha önce bu güçler bir süreden beri İçişleri Bakanlığıyla alakalı usulsüzlük dosyalarının açılmasını ve bu işe bulaşanların yargılanmasını talep etmişti. Ayrıca usulsüzlük yapanların bazılarının ve kapatılan Toplu Anayasal Demokrat Partisine mensup olanların kalmasında hükümetin rolü olduğu suçlaması yapıldı.

Açıktır ki insanları ve onların zulüm, fesad ve cebirden hissettikleri isteklerini hafife alıp alay etmek suretiyle hem El-Sebsi hem de onun aciz hükümeti selefleri Burgeba ve Ben Ali gibi davranmaktadırlar. Bu da  onların -El-Sebsi ve onun hükümeti- olaylardan ve tarihten ders almadıklarını gösteriyor. Onlar ümmetin baş kaldırarak miskinlik, zafiyet ve korku zincirlerinden kurtulduğunu hala idrak etmiyorlar. Haklarının çiğnenmesine ve kazanımlarının elinden alınmasına artık sessiz kalmayacak ve kendi haklarını elde etmesi için verdiği bütün bu fedakarlıklardan sonra susmayacaktır.

Ayrıca kurucu meclis fikri ve ilk hazırlıkları, İslam esasına dayalı partileri uzaklaştırıp laik ve dinsiz partilere geniş imkan sağlayan partiler kanunu, hazırlanmakta olan seçim kanunu, yönetime sızan kişilere en üst istihbarat rütbesi ve makam vermek, usulsüzlük işleyenlerin kalmasını sağlamak gibi bütün bunlar yüreklerde hala sönmemiş devrimi canlandırıp yeniden alevlendirecek ve halkın yeni (eski) yöneticilere baş kaldırmasına itecektir.

El-Sebsi ve onun facialı hükümeti ve halkın isteklerine karşı ilk akıllarına gelen şeyin olağanüstü hal olduğu düşüncesine kapılanlar bir devrimi yönetmeye ehil değiller ki basit bir durumu yönetmeye ehil olsunlar. Bu devrim ile çok sayıda şekil ve putlar yıktı. Bu devrim, ümmetin izzet ve onurunu geri kazanmak için başlattığı büyük İslami devrime doğru tarihi bir süreç içinde şekillenmektedir.

Sözün özü şudur ki; şer ne kadar güzelleşirse güzelleşsin asla hayr olamaz. Çünkü ikisinin arasındaki fark yapısal bir farktır. Her ikisi de birbirleriyle buluşmayı imkansız kılan baraj gibi farklı metod ve şahıslar gerektirir. Buradaki Müslümanlar ve özellikle güvenlik güçleri ve ordu bunu idrak etmelidirler. Fesad ve ifsad olmuş olanlarla fesadı düzeltmenin yolu yoktur. Mücrimlerin insanlara yokluk ve dar geçimlilik getiren beşeri kanunlarıyla ifsad ettiklerini düzelten ilahi bir kanunun olması kaçınılmazdır. Samimi, takvalı ve tertemiz, ajan ve satılmış olmayanlara kimselerin olması da kaçınılmazdır ki insanları Rablerinin [Subhânehu ve Te'alâ] dini ve nebilerinin [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şeriatıyla siyaset etsinler. İşte ey Müslümanlar ve güç sahipleri biz de sizi tam buna davet ediyoruz ki o da Nübüvvet metodu üzere Raşidi bir Hilafet'tir. Başında Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle hakkı hak ve batılı da batıl olarak belirleyen adil bir halife olacaktır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Amerika ve Yahudileri Memnun Etmek İçin Kahire'deki Yahudi Büyükelçiliği Önünde Göstericileri Öldürmek Allah'a, Resulüne ve Müminlere Olan Bir İhanettir.

 

‘İsrail' elçisinin yaka paça kaçması, yahudi büyükelçiliğine zulme ve taşkınlığa baş kaldıran Mısır gençleri tarafından girilmesi, ilişkilerin kesilmesi ve Camp David anlaşmasının ilga edilmesi yönündeki sonun başlangıcı olmalıdır.

Yok olmaya yuvarlanan rejimlerin aracılığıyla Amerika'nın emirleri doğrultusunda tanınan yahudi varlığıyla ilişkiler kurulmasından beri ilk kez zulme ve taşkınlığa baş kaldıran Müslüman Mısır halkı ‘'İsrail'' Büyükelçilik binasını koruma amaçlı yapılan duvarı yıktıktan sonra ‘İsrail' Büyükelçiliğinin binasına girdiler. Bu hareket ise; Kinane topraklarında bulunan yahudi varlığını red etmek, onlarla ilişkileri kesmek, onlara doğal gazı ihraç etmeye son vermek, Camp David anlaşmasını ilga etmek ve asıl olan savaş durumuna geri dönmek için açık bir göstergedir.

Durumun asıl konumuna dönmesi için bu gençlerin başlattığı hereketi boşa çıkarmanın en ufak teşebbüsü Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, Resulüne [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], müminlere, yahudilerin Sina'da katlettiği Mısır askerlerinin kanına ve onların Büyükelçiliğinin binası önünde şehid düşen ve yaralanan gençlerin kanına bir ihanettir. Zira duruma hakim olmak, bu Büyükelçiliği korumak ve o Büyükelçinin geri dönmesini sağlamak için Amerika'nın direkt olarak Mısır rejiminden talep etmesi terörün anası  olan Amerika'nın geçmişte ve şimdi de Mısır'ın içişlerine ne kadar karıştığını ve terör olan yahudi devletine ne kadar sahip çıktığına göstermektedir.

Şüphesiz duruma hakim olmak ve evlatlarımızı katledenlerin elçiliklerini korumak amacıyla Amerika'nın emrine uymak için elçilik binasının önünde göstericileri öldürmek Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'ya, Resulüne [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] ve müminlere bir ihanettir.

Yapılması lazım olan işler şudur ki; elçiyi kovmak, elçiliği kapatmak, zillet dolu Camp David anlaşmasını ilga etmek, yahudi varlığı olan bütün ilişkileri tamamı ile kesmek ve asıl olan savaş durumuna dönmektir. Elçiliği korumak ve Netanyahu'yu memnun etmek için Obama'nın Mısır üzerine uyguladığı baskılar Amerika'nın Mısır içişlerine açık olarak karıştığının bir uzantısıdır. Bunun içindir ki Amerika'nın Mısır'dan ve diğer Müslüman beldelerden kovulmasına da çalışılması gerekir. Böylece Amerika onların içişlerine karışamayacak durumda olur. Çünkü, onların güvenliğini bozup karıştıran, servetlerini çalıp götüren ve çocuklarını, kadınlarını ve yaşlılarını soğukkanlılıkla öldüren Amerika'nın ta kendisidir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER