Cumartesi, 25 Zilhicce 1446 | 2025/06/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Afganistan’ın Maden Rezervleri, Kamu Malıdır, Kişisel veya Siyasi Çıkarlara Göre Değil, İslam Şeriatına Uygun Olarak Yönetilmelidir

Son aylarda, mevcut yönetim yetkilileri ile Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Rusya ve bölgedeki bazı ülkelerin temsilcileri arasında açık ve gizli toplantılar gerçekleştirildi. Toplantıların ana gündem maddelerinden biri, Afganistan’daki stratejik maden yatakları ve nadir toprak elementleri idi. Söz konusu ülkeler, mevcut yönetime verecekleri siyasi veya ekonomik tavizler karşılığında Afganistan’daki stratejik madenleri kontrol altına almayı planlıyorlar.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, hem ilgili yetkililer hem de Afgan halkıyla madenlerin İslami esaslara uygun olmayan ve ekonomik olarak başarısız bir şekilde yönetilmesi konusundaki derin endişelerini paylaşıyor ve kamu kaynaklarının yanlış yönetilmesinin hem dünyevi hem de uhrevi ağır sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıda bulunuyor.

Son üç buçuk yılda Afganistan’daki mevcut yönetim, hiçbir stratejik planlama ve kapsamlı bir ekonomik analiz yapmadan, İslam’a dayalı şeffaf bir yasal mekanizma oluşturmadan, yüzlerce küçük madenin yanı sıra 200’den fazla orta ve büyük ölçekli maden için yerli ve yabancı kişi ve şirketlerle sözleşmeler imzaladı. Bu sözleşmeler şeffaf olmadığı gibi, genellikle kişisel çıkar ve belirli ayrıcalıklı gruplara fayda sağlamak üzere hazırlanmışlardır. Bazı durumlarda, maden kaynakları ile ilgili sözleşmeler, üst düzey yetkililerin gayri resmi talimatları doğrultusunda belirli kişilere verilmiştir. Manzara net: Kamu malları göz göre göre talan ediliyor. Sanki Afganistan’ın yeraltı zenginliklerini ele geçirmek için perde arkasında üst düzey yetkililer ve yabancı şirketler arasında sessiz bir rekabet söz konusu.

Öte yandan özelleştirme politikaları, özellikle büyük madenlerin özel sektöre devredilmesi, İslam’ın hükümlerine aykırıdır. İslam’a göre, büyük madenler kamu malıdır. Bu yüzden bu kaynakların özelleştirilmesi veya düşman kâfirler ile onların şirketlerine devredilmesi, hem şeriat açısından haramdır hem de büyük bir stratejik hatadır. Özellikle, bu madenlerin Müslümanlara açıkça düşmanlık edenlere -mesela Doğu Türkistan’da Uygur Müslümanlarına zulmeden Çin’e- verilmesi, zalimlerle iş birliği yapmanın bariz bir örneğidir. Bu konuda Allah, bizi açıkça uyarmıştır:

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur.” [Hud 113]

Afganistan’a madencilik faaliyetleri adı altında giriş yapan pek çok şirket, yüzeyde ticari nitelik taşıyor gibi görünse de, gerçekte sömürgeci güçlerin istihbarat teşkilatları ve siyasi organlarıyla bağlantılıdır. Bu yapıların temel hedefi, yumuşak güç politikaları ile Afganistan’ın mineral kaynaklarına yavaş yavaş, sessizce ele geçirmektir. Bu nedenle İslam devleti, bu maden kaynaklarını korumak, işletmek ve ümmet adına yönetmekle yükümlüdür. Madenler, kişisel mal gibi görülüp ele geçirilemez veya özel sektöre devredilemez. Bu kaynakların özelleştirilmesi, zenginliklerin küçük bir zümrenin elinde toplanmasına yol açar. Özelleştirme, halka yapılan bir haksızlık olmasının yanı sıra, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in değerli Sünnetine de aykırıdır:

الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ: الْمَاءِ وَالْكَلَأِ وَالنَّارِ“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş.” [Ahmed]

Sonuç olarak, ülkenin maden kaynaklarının, kısa vadeli gelirler sağlamak veya olağan bütçe ve kalkınma projelerini finanse etmek amacıyla ham madde olarak satılması yerine, İslam devletinin sanayileşmesi için stratejik bir ekonomik vizyon çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bu stratejik vizyonun hayata geçirilmesi, İslami şeriata yalnızca söylem düzeyinde değil, fiili uygulama düzeyinde de bağlı kalan bir devlet yönetimi ile mümkündür. İşte bu devlet, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafettir. Hilafetin görevi ve sorumluluğu, ümmetin zenginliklerini kontrol altına almak değil, bu kaynakları korumak, adil bir şekilde dağıtmak ve İslam ümmetinin sanayileşme, kalkınma ve kolektif refahı için kullanmaktır.

Devamını oku...

Trump, Suriye'ye “Refah Fırsatı” Veriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Trump, Suriye'ye “Refah Fırsatı” Veriyor!

Haber:

ABD Başkanı Donald Trump, Salı günü Suudi-Amerikan Yatırım Forumu'nda yaptığı konuşmada, Suriye'ye “refah fırsatı” vermek için yaptırımları kaldıracağını duyurdu. (Sky News Arabia)

Yorum:

Böyle bir haberi yorumlarken, haber ajansları ve aynı internet sitesi tarafından geçilen ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ülkelerine yönelik yaptırımları kaldırma kararı nedeniyle "Suriye halkının" kutlamalarını anlatan bir başka haberle bağlantı kurmak önemlidir.

Müslümanlar böyle bir hale geldi de, kendisine bile bir faydası ve zararı olmayan ve öldürmeye, yaşatmaya ve diriltmeye malik olmayan fakir bir köleden “bağış” mı bekliyorlar?!

Evet, Müslümanlar, bilinçli ve muhlis siyasi liderliğini kaybederek İslam'ın izzetini de kaybettiklerinden ve devletleri olan Hilafetin yıkılmasından bu yana bu hale geldiler ve böylece paramparça oldular, onları düşmanları kontrol eder hale geldi, ajan ve zayıf varlıklar altında parçalanmışlıklarını koruyorlar, servetlerini yağmalıyorlar, onları kafir ve sömürgeci devletlerin kapılarında aşağılıyorlar; bu yüzden onlardan bir kısmının böyle bir karara sevinmesi gayet doğaldır.

Nitekim Suriye'deki Müslümanlar, tiran Beşar Esad'ın devrilmesinden dolayı sevindiler ancak onların bu sevinçleri, yeni siyasi gerçekliği görmelerini engelledi ve onlardan birçoğu, suçlu bir ajan rejimden, siyasi gerçeklikten hiçbir şeyi değiştirmeyen bir rejime, kâfir laik bir rejimden sakallı laik bir rejime geçtiklerini fark edemediler!

Müslümanlar tarihleri boyunca, tüm insanlığı karanlıktan aydınlığa, sefaletten mutluluğa, zillet ve zayıflıktan İslam'ın izzetine çıkarmak için liderlik etmeye alışmışlar ve başkalarına İslam, cizye veya savaş gibi şartları dayatanlar da Müslümanlar olmuştur…

Ey Müslümanlar: Geçmişinize geri dönün, artık gerçekliğinizi görün, içinizdeki bilinçli ve muhlis liderleri arayın ve liderliğinizi onlara teslim edin ki içinde yaşadığınız bu aşağılanmadan ve kafirlerin sizlere bir fırsat vermesini beklemekten kurtulabilesiniz!İşte aranızda, halkına asla yalan söylemeyen ve beraberinde sahih kalkınma projesi olan Hizb-ut Tahrir vardır; o halde haydi onun taşıdığı hayra ve sizin için ve sizinle birlikte ulaşmaya çalıştığı izzet ve onura koşun.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Müslümanların Azılı Düşmanı, Böyle Mi Karşılanır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanların Azılı Düşmanı, Böyle Mi Karşılanır!

Haber:

Suud hanedanı yöneticileri, ABD Başkanı Trump'ı adeta bir rüya gibi muhteşem ve efsanevi bir şekilde karşıladı.

Yorum:

13/05/2025 Salı günü, Suud hanedanı yöneticileri, Amerikalı efendilerini siyasi, askeri ve büyük sermaye sahiplerinden oluşan büyük bir heyetle Amerikalıların bile hayal edemeyeceği sıcak bir şekilde karşıladılar. Ardından her şeyde bir israf, savurganlık, abartı ve bir aşırılık söz konusuydu… Şimdi sizlere, onun ülkesinin bazı tutumlarını, hatta İslam ümmetine karşı işlediği suçları hatırlatacağız.

1- Amerika, mübarek Filistin topraklarını işgal eden düşmanımız Yahudilerin en büyük destekçisidir.

2- Amerika, izzetli Gazze'ye, Yemen'e, Lübnan'a ve Suriye'ye yönelik saldırılarını sürdüren Yahudi varlığını desteklemekte olup bu saldırılar, İslam ümmetinin on binlerce şehit, yaralı ve kayıp vermesine mal olmuştur; hatta Amerika, Müslümanların başındaki yöneticileri ve tüm İslam ümmetini hiçe sayarak hala bu saldırılara açıkça destek vermeye devam etmektedir.

3- Amerika, Müslümanların başındaki ajan ve hain yöneticilerin yardımıyla Müslüman ülkelerin zenginlikleri çalmakta ve çalmaya devam etmektedir; zira Müslümanların başındaki ajan ve hain yöneticiler, Allah'ın tüm Müslümanlara bahşettiği yüz milyarlarca Doları, alemlerin Rabbinin rızasını önemsemeksizin onları razı etmek için Amerikalı efendilerinin yöneticisine bir hediye ve bağış olarak ikram etmektedirler.

4- Müslüman ülkeleri kendi hegemonyası ve otoritesi altında tutmak ve başta Ruveybida yöneticiler olmak üzere tüm araçları kullanarak bize zilleti, boyun eğmeyi ve itaati tattırmak için Müslüman ülkelere ambargo, açlık ve yaptırımları dayatan da bizzat Amerika'dır.

5- İslam ümmetini İslam'la yöneten, ülkeyi özgürleştiren ve anlaşmazlıkları ortadan kaldıran tek bir devlette, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet devletinde birleştirme projesinin önünde duran ve tüm İslam ümmetinin talebi haline geldiği için ondan korktuğunu ilan eden Amerika'dır.

Amerika, Hilafet Devleti'nin kurulmasının yaklaştığını herkesten daha iyi biliyor ve bunu geciktirmek için, Amerika ve Batı'nın şerrinden kurtulmaya hazırlanan İslam ümmetinin evlatlarından bilinçli ve muhlis olanlar için gizli olmayan her türlü yöntemi kullanmaya çalışıyor; bu yüzden ümmetin ve ümmetin içindeki güç ve kuvvet ehlinin buna karşılık vermesi şarttır; işte o zaman Müslümanlara ve onların zenginliklerine uzanan tüm eller kesilecek ve Allah Subhanehu ve Teala'nın bizim için dilediği izzet bizim olacaktır.وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَHalbuki asıl izzet, ancak Allah’ın, Rasulü’nün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikun 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Cabir - Lübnan

Devamını oku...

Şara’nın Fransa’yı Ziyareti, Dikenden Üzüm Uman Kimsenin Hali Gibidir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Şara’nın Fransa’yı Ziyareti, Dikenden Üzüm Uman Kimsenin Hali Gibidir!

Elysee Sarayı'ndan yapılan açıklamaya göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Çarşamba günü Paris'te Ahmed eş-Şara'yı kabul edecek ve bu, Suriye'nin geçici cumhurbaşkanının Avrupa'ya yapacağı ilk ziyaret olacak.Fransız cumhurbaşkanlığı, Macron'un, Suriye'nin tüm bileşenlerine saygı duyan, özgür, istikrarlı ve egemen bir yeni Suriye'nin inşasına Fransa'nın desteğini yeniden teyit edeceğini açıkladı.Bu görüşmenin, barış ve demokrasi arzulayan Suriyelilere karşı Fransa'nın tarihi taahhüdünün bir parçası olduğu eklemesinde bulunarak Macron'un Suriye hükümetine yönelik taleplerini yineleyeceğini, bunların başında da özellikle Lübnan olmak üzere bölgenin istikrarı ve aynı şekilde terörle mücadele olduğunu vurguladı. (6 Mayıs 2025)

Bu konu üzerinde durup bir nasihat, muhasebe, ifşa ve mücadele yapmamız gerekiyor:

İfşa ve mücadeleye gelince; bu, sömürgecinin planları ve Şam ve halkına karşı tuzaklarıdır.

Sömürgeci kafir, ümmetin en azılı düşmanı olup tüm İslam ümmetinin yaşadığı aşağılanma, zayıflık, bölünme ve işkence durumunun sebebidir; zira sömürgeci kafir, devletimizi yıkmış, ülkemizi bölmüş, onu sömürmüş, kanını ve zenginliklerini emmiş, daha sonra ülkeden çıkmak zorunda kalınca da onların başına kendisinin ajanları olan yöneticiler dikmiştir. Onlar da Müslümanlara en kötü işkenceler yaptılar, sırtlarını kırbaçladılar, mallarını yediler, onları fakirleştirdiler ve aşağıladılar. Bundan daha da önemlisi onları, Rablerine, O'nun sevdiği ve razı olduğu şekilde ibadet etmekten mahrum ettiler, onların üzerine kâfir laik sistemleri uyguladılar ve onların İslam'ı uygulamalarını engellediler.Yüz yıl boyunca, ümmetin daha önce bir benzerini görmediği bir kıtlık yaşanmış olup Batı hala bu zifiri karanlık dönemin devam etmesi için gece gündüz çalışmaya devam etmektedir; bu da ümmetin sömürgeleşmiş olarak kalması, ümmet ile onun izzeti, otoritesi ve onurunu geri elde etmesi arasında engel olmak ve ümmetin kendi pençesinden ve dişlerinden kurtulmasını engellemek içindir.

Fransa, Müslüman ülkeleri sömürgeleştirme, bölme, zenginliklerini yağmalama ve halklarını öldürme konusunda öncüdür. O ve ortağı İngiltere, Suriye de dahil olmak üzere bölgedeki Müslüman ülkelerin çoğunu sömürgeleştirdi ve Osmanlı Hilafet Devletini yıktıktan sonra Müslüman ülkeleri İngiltere ve Fransa dışişleri bakanları arasında yapılan sözde Sykes-Picot Anlaşması uyarınca sınırlarını ve çizgilerini belirledikten sonra böldüler.

Özellikle Suriye, çeyrek asırdan fazla bir süre boyunca Fransız sömürgesinde olup manda adı altında doğrudan sömürülmüş, ardından Şam'ı katledip, yok edip parçaladıktan sonra ülkeden çıkmış ve arkasında da, insanları ezmeye, ülkeyi yağmalamaya ve İslam'la savaşmaya devam eden kendi ajanlarından oluşan yöneticiler bırakmıştır; hatta sömürgeci Batı'nın en son sebep olduğu şey ise, suçlarda vahşi hayvanlardan daha acımasız, İslam ve Müslümanlarla savaşta Batı'nın da ötesine geçen Esad hanedanının tiranlarını iktidara getirmek olmuştur.

Şimdi Macron gelmiş, uysal bir kuzu gibi ve bizi önemseyen bir dille konuşuyor, Fransa'nın Suriye toplumunun tüm bileşenlerine saygı duyan özgür, istikrarlı ve yeni bir Suriye'nin inşasına destek verdiğini iddia ediyor!

Sömürgeci Fransa nereye gitti acaba?!Buharlaşıp gitti de yerine barış güvercini mi geldi?Peki bizim Şam'daki halkımız, Beşar, babası ve onların uzun yıllar süren rejimi tarafından ezilip aşağılanıp küçük düşürüldüğü onca yıl boyunca neredeydi?!Yoksa Macron ve Batı liderleri, insan hakları, toplumların istikrarı, insanların özgürlüğü ve devletlerin egemenliği konusunda, halklar diktatörlerden ve büyük suçlulardan kurtulup İslam'ın uygulanmasını ve sömürgecilikten kurtulmayı talep etmeye başladığında ortaya çıkan bir kişilik bölünmesi mi yaşıyorlar?!

Cevap; şüphesiz sömürgeci Fransa buhar olup uçmadı ve o hala aynı Fransa'dır; dolayısıyla Fransa, kişilik bölünmesi ya da kimlik kaybı yaşamıyor; aksine o, on yıllar boyunca Şam'ı sömürgeleştiren aynı Fransa olup bugün de daha önceki sömürgeciliğe sadakatle bağlılık gösteren ve İslam'ın iktidara gelmesini engelleyenlerin yolundan gitmeleri için yeni yöneticileri boyunduruk altına almaya çalışıyor.

Bu nedenle Elysee Sarayı, yeni yöneticilerin terörizmle mücadele etmeleri yönündeki taleplerini vurgulamaktan çekinmemiştir; terörizmden kastedilen ise İslam, İslamcılar ve Allah'ın şeriatının uygulanmasını ve sekülerizmin, küfrün ve sömürgeciliğin reddedilmesini talep eden herkestir.

Aynı şekilde Elysee Sarayı, demokrasiye olan desteğini ve Suriye toplumunun bileşenlerine saygıyı vurgulamaktan da çekinmemiştir; yani bu, tüm toplum bileşenlerinin haklarını güvence altına alma bahanesiyle ülkenin zayıflamasını ve halkının bölünmesini sağlamak için laikliğin, yani küfür olan demokratik yönetim sisteminin uygulanmasının gerekliliği anlamına geliyor.Fransa'nın temelini atıp denetlediği Lübnan modeli, Fransa'nın Şam için çalışıp hayalini kurduğu bir örnektir ki bu da, mezhepsel olarak parçalanmış, egemenliği olmayan ve özünde laik olan zayıf bir ülkedir. Şöyle buyuran Allah doğru söylemiştir: مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (Ey iman edenler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” [Bakara 105]

Nasihat ve muhasebeye gelince; bunlar, Suriye'nin yeni yöneticileridir. Nitekim Temîm ed-Dârî’den Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: الدِّينُ النَّصِيحَةُDin nasihattir (samimiyettir).” Biz de kim için dedik? Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْAllah için, Kitabı için, Rasulü için, Müslümanların yöneticileri için ve tüm Müslümanlar için.” [Müslim]

Ahmed eş-Şara ve onunla birlikte olanlar bilsinler ki, Allah onlara İslam'ı eksiksiz kâmil bir şekilde uygulamalarını farz kılmış ve kâfirleri dost edinmelerini veya onlara meyletmelerini de haram kılmıştır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” [Maide 51] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: وَلَا تَرْكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنْ أَوْلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” [Hud 113]

Macron, Fransa, Amerika, İngiltere ve tüm sömürgeci ülkelerin küfrü konusunda hiçbir ihtilaf yoktur; bu yüzden onları memnun etmeye çalışmak, onlara yaklaşmak, onlarla birlikte yürümek veya onlarla ittifak kurmak büyük bir münkerdir ve sonucu da daha önce de olduğu gibi ya onların ajanı olmayı kabul etmek ya da sömürgecilik yeniden dizginleri ele geçirdiğinde Mısır ve Tunus'ta olduğu gibi onlardan kurtulmak için boyunlarını kontrol edebilmektir. Ne kadar da büyük bir kayıp!!

Son olarak sömürgecilik ve onun sembolleri, ümmetin düşmanları ve hasmıdırlar; bu yüzden onlar, üzüm değil dikenler olup akıllı bir kimse dikenlerden üzüm hasat etmeyi ummaz, onlarla uzlaşmaz ve taviz vermez. Zira; إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونŞayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.” [Mümtehine 2] 

Kendi nefsiniz için Allah’tan korkun, halkınız için Allah’tan korkun ve ümmetiniz için Allah’tan korkun, çok geç olmadan aklınızı başınıza alın, başladığı gibi “O Allah İçin, O Allah İçin” diye ilan edin ki insanlar sizin için dua etsinler ve sizleri sevsinler ki böylece dünya ve ahiretin hayrına nail olasınız. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً * يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Rasulü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” [Ahzab 70-71]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Türkiye Vilayeti: Gündem Değerlendirme Toplantısı 13/05/2025

  • Kategori Türkiye
  •   |  
Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti:
Gündem Değerlendirme Toplantısı 13/05/2025
 

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

- PKK'nın Feshi ve Yeni Sürecin Anlamı
- Gazze'de Ateşkes ve Çözüm arayışları

H. 15 Zilkade 1446 El-Muvafık M. 13 Mayıs 2025

turkiye vilayeti

İlgili Bağlantılar:

Devamını oku...

Derin Devlet

Soru Cevap

Derin Devlet

Soru:

Derin devlet tabiri, siyasetçilerin ve medyanın diline pelesenk olmuştur. Ancak bu sözler incelendiğinde, aslında bambaşka şeyler olduğu açığa çıkar. O halde derin devlet ile ilgili siyasi gerçekleri daha iyi anlayabilmemiz için bu tabirin en kabul gören anlamını açıklayabilir ve daha fazla netlik kazandırmak için bazı örnekler verebilir misiniz? Bu örnekleri istemem sizi daha önemli ve daha değerli işlerinizden alıkoymuş ise özür dilerim. Yine de yardımlarınız için çok teşekkür ederim.

Cevap:

Evet, derin devlet kavramıyla ilgili farklı görüşler söz konusu. Örneğin kimilerine göre, derin devlet, iktidarda yer almasa da yerleşik düzene karşı perde arkasından gizlice faaliyet yürüten güç odaklarıdır, tıpkı Türkiye’de bir zamanlar olduğu gibi... Kimilerine göre derin devlet, rejimin dizginlerini elinde tutan, ülkeyi dilediği gibi yöneten, başkalarını günah keçisi ilan etmek istediği bir sorun ortaya çıktığında iktidardan ayrılan, günah keçisi ilan edeceği birini iktidara getiren ve daha sonra yeniden iktidara dönen güçtür, tıpkı İngiltere’de olduğu gibi... Kimilerine göre, derin devlet, şuan Amerika’da Trump döneminde yaşandığı gibi, etkin siyasi partiler arası çekişmedir... Kimilerine göre, derin devlet, iktidar hatalarını ve başarısızlıklarını örtbas etmek, suçu derin devlet adı verilen yapının üstüne yıkmak için kullanılan bir günah keçisidir... Kimilerine göre, derin devlet, kamuoyunun ilgisini başka yöne çekmek istediğinde ya açıkça dillendirdiği ya da kinayeli ifadelerle ima ettiği bir manipülasyon aracıdır... Kimilerine göre ise derin devlet, müstemlekelerdeki emperyalist güçlerdir... Derin devlet tabirinin en kabul gören manasını ortaya koyabilmek için aşağıdaki hususlara bir göz atmamız gerekiyor:

Birincisi: Derin devletin bazı tanımları:

1- Dünyanın en eski sözlüklerinden bir olan Webster Sözlüğü’ne göre derin devlet: “Hükümet politikasını etkilemek ve yürürlüğe koymak için yasa dışı faaliyet gösteren, özellikle seçilmemiş hükümet yetkililerinden ve bazen özel kuruluşlardan (finansal hizmetler ve savunma endüstrilerinde olduğu gibi) oluştuğu iddia edilen gizli bir ağ.” Bu tanıma göre, yasa ve anayasa gibi resmi yapıların ötesinde, ulusu kontrol eden daha köklü bir erkin olduğu anlamına gelir. Bu erkin kendine özgü gündemi vardır ve seçilmiş hükümetin kararlarını baltalayabilir.

2- Vikipedi’ye göre, “Derin devlet, Türk siyasi yapısı içinde yer alan, istihbarat teşkilatları (iç ve dış), Türk Silahlı Kuvvetleri, güvenlik birimleri, yargı organları ve organize suç örgütlerinin üst düzey isimlerinden oluşan etkili antidemokratik bir güç ağıdır... Tarih boyunca şiddet ve çeşitli baskı yöntemleri, siyasi ve ekonomik güç odaklarını maniple etmek için genellikle üstü kapalı biçimde kullanılmış ve böylece, siyasi alanın sözde demokratik yapısı içinde belli çıkarların gözetilmesi sağlanmıştır.”

3- Bu kişilerin derin devlet terimiyle ne kastettiklerini dikkatlice incelediğimizde, bu kavramın, devlet aygıtı içinde veya dışında yer alan ve siyasi sistemi kontrol eden, politikalarını, görüşlerini ve yönelimlerini yasal yollarla seçilmiş politikacılara dayatan gizli bir güç anlamına geldiğini görürüz... Bu karanlık güç, ordu, güvenlik birimleri ve siyasi erk gibi kritik noktalara sızan ve seçilmiş hükümetten bağımsız olarak faaliyet gösteren organize bir ağdır... Kimi zaman bu şebekeye atıfta bulunmak için, “derin devlet,” “paralel devlet,” “gölge devlet” veya “devlet içinde devlet” gibi farklı terimler kullanılır...

4- Bunun yanında hükümetten düşmüş yahut sandıktan çıkamamış bir siyasetçinin, iktidardaki veya sandıktaki başarısızlığına bir günah keçisi bulmak için kullandığı farklı bir tanım daha bulunmaktadır... Diğer bir deyişle, bu tanım, ülkede yolsuzluk, haksızlık veya ihanetin kol gezdiği durumlarda yöneticilerin kendilerini aklamak için kullandığı yanıltıcı bir kavramdır. Yöneticinin, suçu derin devlet adını verdiği hayali güçlerin üstüne yıkmak, böylece insanları, asıl sorumlunun kendisi olduğu ve değiştirilmesi gerektiği gerçeğinden saptırmak için başvurduğu bir hiledir.

5- Bir görüşe göre de müstemlekelerdeki derin devlet, sömürge rejimlerinin dizginlerini elinde tutan, bazı yöneticileri iktidarda tutup bazılarını görevden alan emperyalist güçlerdir.

İkincisi: En kabul gören tanım

1- Bu tanımlar dikkatlice incelenip içerikleri üzerinde enine boyuna düşünüldüğünde, en geçerli tanımın şu olduğu görülür: Bir ülkede derin devlet, etkili güç odakları demektir. Bu güç odakları, siyasi-ekonomik güç odakları da olabilir yahut içeride veya dışarıda o ülkenin vatandaşı olan nüfuzlu aristokrat aileler de olabilir... Bu güç odakları, resmi olarak devletin kurumları içinde yer almazlar ama gizli veya örtülü bir şekilde devlete etki ederler... İsteklerini yaptırmak veya devlet kurumlarını değiştirmek için devlete faal ve etkin bir şekilde baskı uygularlar.

2- Yöneticinin, yolsuzluk suçlamalarından kurtulmak ve bu suçlamaları derin devlet adını verdiği başka bir merciinin üstüne yıkmak için kamuoyunu kandırmasına yani kendi yönetim beceriksizliğinin ve yolsuzluğunun faturasını keseceği bir günah keçisi yaratmasına gelince, bu manipülasyonun ‘derin devlet’ olarak adlandırılması doğru değildir. Çünkü bu kavram, karşıt güçlerin değil bizzat yöneticinin uydurduğu bir şeytanlıktır.

3- Sömürgeci devletlerin derin devlet olarak tanımlanması da keza doğru değildir. Çünkü sömürgeci ülkeler, sömürgelerinde doğrudan kontrolü elinde tutan yabancı güçlerdir. Yerel seçilmiş hükümetten gizli olarak faaliyet yürüten yerel güç odakları değillerdir.

Üçüncüsü: Kavramın daha iyi anlaşılması için bazı ülkelerdeki derin devlet örneklerine bir göz atalım:

1- Türkiye

A- Derin devlet kavramı ilk kez Türkiye’de ortaya çıktı. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Batılı fikirlerden etkilenen İttihat ve Terakki subayları, 1909 yılında darbe yaparak Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirdiler ve yerine yetkileri kendi yetkilerinden daha az olan kardeşi V. Mehmet Reşad’ı halife olarak atadılar.

* Bu gelişme, halifeden daha güçlü, halifenin iktidarda kalıp kalmaması üzerinde açıkça etkili olan ama Hilafet ve İslami yönetimi ortadan kaldırmayan bir güruhun ortaya çıkışının başlangıcı oldu. Gerçekte onlar, devlet içinde devlet yani gizli bir derin devlet değillerdi. Görünür bir şekilde devlet içindeydiler fakat iktidarın dizginleri onların elindeydi.

B- Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz yanlısı Mustafa Kemal iktidarı ele geçirdi. Ardından Hilafeti ilga etti, Şeriat ve kanunlarını yürürlükten kaldırdı. Cumhuriyet’i ilan edip onu seküler temeller üzerine inşa etti. İslami yönetim ve hatta ‘harf devrimi’ gibi İslami sembollere karşı devrimler gerçekleştirdi. Türk dilinin yazımını Arap alfabesinden Latin alfabesine değiştirdi. ‘Kıyafet devrimi’ ile Batılı kıyafetleri getirdi vs... İşte böylece, cumhuriyeti ve laikliği korumak, İslam’ın yeniden iktidara dönmesini ve Hilafetin yeniden kurulmasını engellemek için ordu ve güvenlik güçlerini belirli kriterlere göre tesis etti... Böylelikle ordu, iktidarın dizginlerini elinde tutan, Kemalizm’den sapma gördüğünde müdahale eden ve aynı zamanda İngiltere’ye bağlılığı da koruyan bir güç haline geldi... Kemalist rejimin baskısı ve İngiltere’nin desteği, bu rejime karşı bir derin devletin ortaya çıkmasını engelledi.

C- Erdoğan, seçim sandığından çıkan sonuçların rüzgarıyla ve Amerika’dan aldığı siyasi, mali ve ekonomik destekle iktidara geldiğinde, laikliğin bekçiliğini yapan İngiliz yanlısı generallerin, devletin bel kemiğini oluşturduklarını ve isterlerse kendisine darbe yapabileceklerini gördü. Bu yüzden demokrasi ve özgürlükleri teşvik etti. Darbe yapmalarını engellemek amacıyla generalleri halkın meşruiyet gücüyle çepeçevre kuşattı. Bu arada Amerika da mali ve ekonomik yardımlarıyla Türklerin iştahını kabarttı. Erdoğan ise bu askerlerden korkuyor, sayılarının çok fazla olması ve yıllardır ordunun sinir damarlarına hükmetmeleri nedeniyle onları görevden alamıyordu. Ancak kısa süre içinde Erdoğan, Türk yaşamında ‘demokrasi’ ve ekonomik başarı başlıkları altında yeni bir gerçeklik oluşturdu. Bu gerçeklik darbe girişimlerine karşı adeta bir kalkan işlevi gördü.

* İşte bu dönemde, devlet kurumları içinde, özellikle de ordu içinde gizlice faaliyet yürüten ve seçilmiş Başbakan Erdoğan’ın yönelimlerine ayak direyen, karşı çıkan, sabote etmeye çalışan bir derin devletin var olduğu nitelemesi doğru bir nitelemedir. Bu derin devlet, işlerin kusursuz ilerlediğini ve herkesin anayasaya ve hukuka bağlı olduğunu sanan yüzeysel bakış açısına sahip olanlar için, alametleri belirsiz bir ağ konumunda idiler. Bu Türk derin devleti, ordu, yargı ve bakanlıkların kılcal damarlarına sızdığı gibi hem devlet dışında kalıp muhalefeti temsil eden laik partilerle hem de Londra’daki merkezle doğrudan temas halindeydi. Gizlice toplanıp Erdoğan rejimi ile ilgili meselelerde görüş alıverişinde ve istişarelerde bulunuyorlardı. Nihayetinde 2016 yılında darbe yapmaya karar verdiler ama başarısız oldular. Ardından bunu fırsata çeviren Erdoğan, orduyu, yargıyı, bakanlıkları bu yapılanmanın uzantılarından ilmek ilmek temizlemeye başladı ve bu tasfiye baltası ta üniversite kürsülerine kadar indi! Böylece Erdoğan, Türk ordusunun içindeki İngiliz yanlısı derin devleti büyük oranda tasfiye etmeyi başardı. Kökünü kurutmaya ramak kalmıştı hatta! Eskisi kadar güçlü olmasalar da, rejim karşıtı “derin devletin” geçmişini yeniden canlandırmaya çalışan artçıları ve artıkları hala mevcut.

2- Amerika

A- Amerikan yönetim sistemi aslında iki ayrı katmandan oluşur: Birinci katman, halkın meşru temsilcisi olup, başkan ve kongre üyelerini seçen halkın iradesini uygulamaya çalışan bir görünüm sergiler. Bu yüzden devlet, dışarıdan bakıldığında ‘demokratik’ bir devlet görüntüsü verir. Ama gel gör ki, bu meşru katman, ülkenin politikalarını, görünmeyen ve seçimle işbaşına gelmemiş yani “demokratik” sisteme göre meşru olmayan perde arkasındaki ikinci katmanın istekleri doğrultusunda yönetmek zorundadır. İşte perde arkasındaki bu ikinci katmana ‘derin devlet’ deniyor. Bu katmanın bireyleri, yani derin devletin temsilcileri, devlet kurumlarının kilit noktalarını kontrol eden kişilerdir ve kontrol ettikleri kurumlar, bu kişiler olmadan asla birinci katmanın parametrelerine göre hareket edemezler. Çünkü son derece kritik ve stratejik pozisyonlarda bulunmaktadırlar. Amerika’daki bu kişiler ya büyük sermayedarlardır ya da onların temsilcileridir. Zira Amerika’daki büyük sermayedarlar, devlet kurumlarındaki üst düzey yetkililerin, kendi çıkarlarını savunmalarını isterler ve çıkarlarını yürütmek için devletin tepesindeki bu yetkililerle sürekli irtibat halinde kalmaya özen gösterirler. Örneğin, finans şirketleri, vergi dairelerinde, silah şirketleri, Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki askeri ihale departmanında, ilaç şirketleri de Sağlık Bakanlığı ve devlet sigorta departmanında kendilerine yakın adamların bulunmasını isterler. Böylece zamanla çok uluslu şirketler, kilit görevlerdeki bu adamları ve lobi grupları sayesinde Amerika’da devleti fiili olarak kontrol altına almayı başarmışlardır.

B- İşte Amerika’daki siyasi sistemin gerçekliği budur. Buna göre, büyük sermaye sahipleri ve dev şirketler, Amerika’daki derin devletin kaynağı, can damarı ve canlı kökleridir. Derin devlet, devletin politik yönelimlerinin arkasındaki gizli ve gizil güçtür. Devletin yönelimleri, söz konusu şirketlerin çıkarlarına ters düştüğünde, kritik pozisyonlardaki bürokratları bu yönelimlere direnç göstermeye iten de yine bu güçtür. Bu tanımlamaya göre, devlet aygıtının hem içinde hem de dışında konumlanmasıyla birlikte, asıl faaliyet alanı finans ve iş dünyası ve sanayi sektörleridir. Fakat faaliyeti, Amerika’daki devlet kurumlarında daha belirgindir.

C- Donald Trump 2016 yılında başkan olduğunda, devletin üst düzey bürokratlarının, çeşitli ajansların özellikle de güvenlik kurumlarının homurdanması ve hoşnutsuzluğuyla karşılaştı. Politikalarına karşı bir direnç sergilendiğini ve karşı çıkıldığını fark etti. Bu direnç zamanla ABD devleti içinde güçlü bir direnişe dönüştü, adeta isyan boyutuna ulaştı. Güvenlik ve istihbarat servisleri tarafından Trump ile ilgili kompromat bilgileri sızdırma vakaları tavan yaptı... Ardından, Rusya’nın seçimlere müdahalesi davası başta olmak üzere hakkında dava üstüne dava açıldı. Kongre’de soruşturmalar fırtınası koptu, azil girişimleri start aldı. ABD Adalet Bakanlığı, en amansız hasımlarından biri haline geldi! Trump’a yönelik hamleler yalnızca devlet kurumları ile sınırlı kalmadı. Örneğin, COVID-19 aşısını bulan ilaç firmaları, Trump’ın bu buluşlarını seçimlerde bir koz olarak kullanmasını engellemek amacıyla 2020’nin sonunda Biden’ın kazandığı açıklandıktan sonra ancak buluşlarını kamuoyuna açıkladılar... Başkan, kendisine karşı faaliyet yürüten bu gizli ve örgütlü güçle yaşadığı sorunlar nedeniyle seçim sonuçlarına itiraz etti. Sonuçları tanımadı, seçimlerin hileli olduğunu ve zaferinin çalındığını savundu. Yüksek Seçim Komisyonu’nu da düşman listesine ekledi. Başkanlık görevinden ayrıldıktan sonra Trump, 2023 yılında Teksas’ta ilk resmi kampanya mitinginde seçmenlere hitaben yaptığı konuşmada, “Ya derin devlet Amerika’yı yok eder ya da biz derin devleti.” ifadesine yer verdi. Trump’ın ilk başkanlık dönemindeki o Amerikan tablosuna ve gerçekliğine dikkatlice baktığımızda, seçilmiş başkanın değişim yapmasını engelleyen gizli bir gücün varlığına dair anlatılanların, aslında Amerikan yönetim sistemindeki bir gerçekliği ve realiteyi yansıttığını görürüz.

D- 21 Mart 2023 tarihinde Trump, bir video mesajında 10 maddelik bir plan açıkladı. Videoda, “ABD derin devletini tamamen sileceğim, halkın kontrolündeki, halk için olan bir yönetimi yeniden kuracağım.” ifadelerini kullandı. (21.03.2023 İngiliz Daily mail)

İşte Amerika’daki siyasi sistemin gerçekliği budur. Buna göre, büyük sermaye sahipleri ve dev şirketler, Amerika’daki derin devletin kaynağı, can damarı ve canlı kökleridir. Derin devlet, devletin politik yönelimlerinin arkasındaki gizli ve gizil güçtür. Devletin yönelimleri, söz konusu şirketlerin çıkarlarına ters düştüğünde, kritik pozisyonlardaki bürokratları bu yönelimlere direnç göstermeye iten de yine bu güçtür. Bu tanımlamaya göre, devlet aygıtının hem içinde hem de dışında konumlanmasıyla birlikte, asıl faaliyet alanı finans ve iş dünyası ve sanayi sektörleridir. Fakat faaliyeti, Amerika’daki devlet kurumlarında daha belirgindir.

3- İngiltere

İngiltere’de de bir derin devlet mevcuttur. İngiltere’de yönetim sistemi, Muhafazakâr Parti tarafından temsil edilmekte olup bu parti, Britanya aristokrasisinin köklü aileleri ve büyük sermaye sahiplerinden oluşmaktadır. Söz konusu kesim, ülkenin gerçek yöneticileridir. Ancak açıkladıkları yönelimler zaman zaman devleti krizlere sürüklemekte ve ulusal çıkarlara zarar verebilmektedir. Bu nedenle Muhafazakâr Parti’nin ara vermesiyle birlikte iktidar, İşçi Partisi’ne geçmektedir. Bu durumda İşçi Partisi’nin misyonu, krizleri çözmek ve ülkenin çıkarlarına daha fazla halel gelmesini önlemektir. Görevini tamamladıktan sonra da usulca sahneden çekilir. Son zamanlarda tanık olduğumuz Muhafazakâr Parti’nin aldığı ağır yenilgi ve İşçi Partisi’nin ezici zaferi, aslında tamamen Muhafazakârların eseridir. Zira Brexit sonrası İngiltere, ciddi bir ekonomik kriz yaşamaktadır. Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı bile, Brexit referandumundaki hesap hatasının bir sonucudur. Bu krizin mimari Muhafazakârlar olduğu için, şimdi onu çözmek de İşçi Partisi’ne düşüyor.

İngiltere’deki derin devlet, köklü aileler ve zengin hanedanlardan oluşmaktadır. Bu kesim, Britanya’nın gerçek yöneticileridir. Bir kenara çekilip İşçi Partisi’ni sahneye sürmeleri bile, Muhafazakarların sebep olduğu bir krizi çözmek içindir. İngiltere’de “derin devlet”, iktidarı oldukça kolay ve pürüzsüz bir şekilde kontrol etmektedir. Diğer bir deyişle, İngiltere’nin köklü ve zengin aileleri, bizzat kendileri yönetseler de, yönetmek için başka bir partiyi ‘kiralasalar’ da, iktidarın kaynağı ve bekçileridir. Bu kontrolü pürüzsüz ve sorunsuz bir şekilde sürdürebilmek için, “etkin iktidarın kaynağı” ve “canlı kökleri” söylemleri, değişimi reddeden, eski ve geçmişi yücelten değerleri yaymaktadır... İngiltere halkının kraliyet ailesine, haberlerine, yaşam öykülerine, prenslerin doğum günlerine ve yaşam tarzlarına yoğun ilgi göstermesi ve magazin konusu haline getirmesi bunu ortaya koyuyor...!

Özetle:

* Derin devlet, yerleşik düzen üzerinde etkili olan bir güçtür, içerideki ya da dışarıdaki yerel aktörlerden oluşan, ülkedeki iktidar sınıfını değiştirmek veya zayıflatmak amacıyla ona karşı gizli veya örtülü bir şekilde faaliyet yürüten bir ağdır.

* Eğer bu ağ, o ülkenin iç unsurlarından değil de yabancı bir güçten, örneğin ülke halkına karşı faaliyet yürüten sömürgeci bir devletten veya düşman bir devletten oluşuyorsa, bu durumda bu güç, derin devlet olarak nitelendirilmez. Daha çok sömürgecilik, savaş ve saldırganlık gibi kategorilerde ele alınır.

* Benzer şekilde, eğer bu ağ, iktidar sınıfı tarafından, devlet ve planlarına karışı yürütülen faaliyetleri üzerine yıkmak için kurulmuşsa, diğer bir değişle eğer bu ağ, yöneticiyi aklamak, yolsuzluklarını ve becerisizliklerini kamuoyundan gizlemek için yöneticinin işlediği bu suçları, kendi ürettiği hayali bir ağa yüklemek üzere kurulmuşsa, bu durumda bu ağ da derin devlet olarak nitelendirilmez.

* Kısaca özetlemek gerekirse, derin devlet, bir ülkenin iç veya dış unsurlarından oluşan ve mevcut iktidarı değiştirmek ya da zayıflatmak amacıyla faaliyet gösteren bir ağdır. Bu anlamda, derin devlet olgusu yalnızca pozitif hukukun hüküm sürdüğü ülkelerde mevcuttur. Çünkü bu ülkelerde, istedikleri yönetim biçimi hakkında farklı görüşlere sahip iç veya dış ağlar olabilir, buna bağlı olarak da istenilen beşerî yönetimin türü hakkında aralarında çatışma yaşanabilir.

* Eğer yönetim, Âlemlerin Rabbi’nin hükümlerine dayanıyorsa, o zaman yurt içindeki veya yurt dışındaki Müslümanlar arasında, İslami yönetimi farklı yönetim sistemleriyle değiştirmeye çalışan bir derin devlet yapılanması varlık göstermez. Yurt içinde veya yurt dışında çalışan Müslümanların sömürgeci veya saldırgan bir dış güç tarafından sevk ve idare edildiği haller müstesnadır. Her iki durumda da daha önce ifade ettiğimiz gibi, söz konusu güç derin devlet olarak değerlendirilmez.

Bu yüzden, Pakistan, Bangladeş, Mısır ve benzeri bazı Müslüman ülkelerde yaşanan veya yaşanmakta olan değişimler ve darbelerin arkasındaki güçler, derin devlet olarak nitelendirilemez. Zira ajanı ülkelerdeki olayları yönlendiren bizzat sömürgeciliktir!

* Şayet pozitif hukukun hüküm sürdüğü bir Müslüman ülkesinde bir hareket, Müslüman ülkesindeki o pozitif hukuku, İslami Raşidi Hilafet yönetimine değiştirmek için faaliyet yürütüyorsa, bu hareket derin devlet olarak adlandırılamaz. Aksine Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e yardım ehlinden kabul edilir.

Biz, Raşidi Hilafetin yeniden kurulması ve böylece İslam ve Müslümanların izzet bulması, küfür ve kâfirlerin zelil hale gelmesi için Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan yardım ve başarı niyaz ediyoruz.

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ  “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” [Nur 55]

H.06 Zilkade 1446
M.04 Mayıs 2025

 

Devamını oku...

Gazze Halkının Kanı Artık İslam Ümmeti Nezdinde Değersiz Hale mi Geldi?

Gazze’deki Hükümet Medya Bürosu, 7 Mayıs 2025 Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Yahudi varlığının Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılarda 102 kişinin şehit olduğunu, 193 kişinin yaralandığını bildirdi. Saldırılar, orta bölgede yer alan El-Bureyc kampındaki Ebu Hemise Okulu ve Deyr El-Belh’teki El-Menasira mülteci kampını hedef aldı. Ayrıca Gazze bölgesinde El-Kerame Okulu ve sivil halkın yoğun olduğu Tayland restoranı da bombalandı.

Gazze’de artık her gün onlarca, hatta yüzlerce şehit veriyoruz. Bazılarının kimliği bile tespit edilemiyor; çünkü bedenleri paramparça olmuş durumda. Bazı katliamlarda öyle sahnelerle karşılaşılıyor ki, yetişkinlerin cesetleri 70 kg, çocuklarınki 18 kg olarak hesaplanıp parçalar poşetlerde toplanıyor! Hükümet Medya Bürosu’na göre, son 19 aydır süren soykırım savaşında Gazze’ye 100 bin ton patlayıcı atıldı. Bu saldırılarda 62 binden fazla kişi şehit oldu ya da kayboldu ve 12 binden fazla katliam gerçekleştirildi.

Gazze’deki canlar artık sadece birer sayıdan mı ibaret? Müslümanların kanı bu kadar mı değersizleşti? Müslümanların kanı bu kadar ucuz mu? İslam ümmeti için bu kadar şehidin, bu kadar kanın hiçbir değeri yok mu? Halbuki Allah katında bir Müslümanın kanı, Kâbe’den bile daha değerlidir! Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

رأيت رسول الله ﷺ يطوف بالكعبة، ويقول: «مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ! مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ! وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللهِ حُرْمَةً مِنْكِ؛ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْراًRasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kâbe’yi tavaf ettiğini gördüm ve şöyle diyordu: “Ne kadar hoşsun ve kokun ne kadar güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ama canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, kanıyla ve hakkında hüsn-i zan beslenmesiyle müminin hürmeti (dokunulmazlığı), senin hürmetinden daha büyüktür.” İbn Abbas’ın da rivayet ettiğine göre Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir gün tavaf esnasında Kâbe’ye yönelerek şöyle buyurdu:

مَرْحَباً بِكِ مِنْ بَيْتٍ، مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ، وَلَلْمُؤْمِنُ أَعْظَمُ حُرْمَةَ عِنْدَ اللهِ مِنْكِ“Ey Kâbe! Sen ne güzelsin. Senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve kutsallığına hayranım. Fakat Allah’a yemin ederim ki, müminin saygınlığı Allah katında senin saygınlığından daha fazladır.” [Beyhaki]

Ey Müslümanlar! Gazze’nin çocukları, tankların gölgesinde soluyor… Gökyüzü, demir kuşların çığlıklarıyla yırtılıyor. Açlık, bir canavar gibi sokaklarda dolaşıyor; bombalardan kaçan bedenleri kara toprak yutuyor. Dünya sağır kulaklarıyla seyrediyor bu trajediyi! Harekete geçmek için daha kaç can sönmeli? Gazze halkının tamamen yok olmasını mı bekliyorsunuz? O an geldiğinde pişmanlık için çok geç olmayacak mı? Biz ve onlar aynı ümmetin çocukları değil miyiz? Aynı inancın kardeşleri değil miyiz?

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ“Müminler ancak kardeştir.” [Hucurat 10] Allah, mazlum kardeşlerimize yardım etmeyi farz kılmadı mı?

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72]

Ey Müslüman ordular içindeki samimi insanlar! Gazze’ye ve Mübarek Topraktaki diğer mazlumlara geç olmadan el uzatın! Allah’ın azabı dünyada ve ahirette sizi de yakalamadan önce kendinizi kurtarın.

وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ“Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” [Muhammed 38]

Devamını oku...

Körfez'deki Ümmetin Servetinin, Düşmanlar İçin Heder Edilmesi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Körfez'deki Ümmetin Servetinin, Düşmanlar İçin Heder Edilmesi!

Haber:

ABD yönetimi Pazartesi günü, ABD Başkanı Donald Trump'ın bölgeyi ziyaretinden birkaç gün önce, Birleşik Arap Emirlikleri'ne 1,4 milyar Doların üzerinde yeni bir silah satışı anlaşması yaptığını duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın onayladığını ve Kongre'ye bildirdiğini açıkladığı anlaşma, 1,3 milyar Dolarlık Chinook helikopterlerinin yanı sıra 130 milyon Dolarlık F-16 savaş uçakları için yedek parça ve destek hizmetlerini de içeriyor.

Yorum:

Bu, Birleşik Arap Emirlikleri'nin Amerika'ya altın tepside sunduğu tek bir anlaşma değildir, bunun yanı sıra trilyonlarca Dolara mal olacak başka anlaşmalar da vardır; nitekim daha önce duyurulmuş bir anlaşmada da, Birleşik Arap Emirlikleri'nin ABD Başkanı Trump'a verdiği taahhüdü ve Amerika'nın içindeki devasa yatırımlarla ilgili olup değeri ise 1,4 trilyon Dolardır.Buna ek olarak Suudi Arabistan, Amerika'da Suudi yatırımları olarak 1 trilyon Dolardan fazla katkı yapacağını açıklamış, ayrıca milyarlarca Dolarlık silah anlaşmalarına ek olarak Katar'ın Amerika'ya sunduğu milyarlarca dolarlık anlaşmalar da vardır ve bunların arasında, Trump'a hediye edilen 400 milyon dolarlık lüks Boeing uçağı da vardır ve bu uçak, Trump'ın seyahatlerinde kullanmak üzere her türlü konfor ve lüksle donatılmış bir hava sarayı gibidir!

Bu kadar aşırı servet israfı ve savurganlığın, Körfez ülkelerinde daha önce Trump'ın ziyareti nedeniyle hiç benzeri görülmemiştir!Körfez ülkelerinin başındaki yöneticilerin, İslam'ın ve Müslümanların en büyük düşmanına yaptıkları nasıl bir ahmaklık ve aptallıktır Allah aşkına!Dahası bu nasıl bir ajanlık ve bağımlılıktır ki bu yöneticileri, ümmetin paralarını bu kadar ucuz bir şekilde heder etmeye sevk edebiliyor?!

Trump, kendisine ve ülkesine bu kadar devasa miktarda para verdikleri için onları neyle ödüllendirdi acaba?!

Trump, Körfez ülkelerine yönelik skandal sözlerini tekrarladı ve Amerika'nın bu ülkeleri koruduğunu, bu paraların Amerika'nın bu koruma karşılığındaki hakkı olduğunu ve şayet Amerika bu ülkeleri korumamış olsa onların iki hafta içinde çökeceklerini söyledi!

İslami halkların en büyük görevlerinden biri, ümmetlerinin mallarını Amerika ve kafir devletler için harcayan hain ve ajan Körfez yöneticilerini bir an önce devirmeleri ve onların tahtlarının enkazı üzerine Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu gerçek İslam Devleti'ni kurmalarıdır; ancak bu şekilde mallarını zayi olmaktan koruyacakları gibi onurlarını kaybolmaktan ve dinlerinin hükümlerini değiştirilmekten de koruyacaklardır; Münafıkların hoşuna gitmese de Allah emrine galiptir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed El-Hutvânî

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER