Çarşamba, 16 Zilkâde 1446 | 2025/05/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması - Sömürgecinin Ajanları, İslâmî Şeriatı ve Şer'î Hadleri Karalamak için Birbirinden İlgisiz ve Farklı Olaylar Arasında İlişki Kuruyorlar

Hizb-ut Tahrir / Bangladeş Hanımlar Resmî Sözcüsü Fehmide Ferhâna Hânım, kadın ve insan hakları kuruluşlarının, 17.06.2009'da Dakka'da düzenledikleri "İnsanlık Dışı Fetvalar... Kabul Edilemez... Zorba Tahakküm.. O halde Hukuk Nerede?" başlıklı konferansa ilişkin olarak bugün yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi: "Aralarında hiçbir bağlantının olmadığı Müslümanların farklı beldelerinde vuku bulup 'fetva' olarak nitelendirilen birbirinden ilgisiz bazı hadlerin ikame edilmesi olayları istismar edildi. Bunlar, İslâm'a ve İslâm'daki ukûbat nizamına saldırmak için sömürgecilerin ajanları ve insan hakları örgütleri denilen kuruluşlar tarafından istismar edildi. Zira şer'î hükümlerin barbarca ve insanlık dışı hükümler olduğunu iddia eden batıl ve dışlanmış fikirlerini yaymak için bu olayları istismar ettiler. Her zaman olduğu gibi batıl fikirlerini ispatlamanın bir kanıtı olarak da 'hukukun egemenliği' gerekçesini kullandılar! Ve sözde Batılı kanunların ve anayasalarının başarısızlığını ve toplumların sorunlarını çözmeye muktedir olmadıklarını ortaya çıkaran Batılı toplumlardaki kadına karşı suç ve şiddet olaylarının yükselmesine rağmen toplumlar için en uygun olanın bizzat sömürgeci Batının kanunları ve anayasaları olduğunu iddia ettiler. Bunun aksine İslâm, İslâmî değerler ve eşsiz İslâmî ukûbat nizamı yoluyla suç gerekçelerini köklü bir şekilde çözmüştür. Böylece emin bir hayat temin etmiş ve devletin tüm vatandaşlarının ırzları ile mallarını korumuştur."

Fehmide Ferhâna Hânım şöyle dedi: "İslâm'ı, kadına zulmediyor şeklinde nitelendirmek için gerçekte kapitalistlerin ajanları olan bazı aydınlar, insan ve kadın hakları hususunda dırdır yapmaya soyunarak şer'î hükümlere ve İslâm Nizamı'na saldırdıkları halde insanlığı ve kadın haklarını koruma hususunda kanunlarının ve yasalarının iflas ettiği mevcut Kapitalizm Nizamı'nın ağır başarısızlığı hakkında tek bir laf dahi etmediler. Aslında insanlık, önyargılı insan ürünü olan başarısız kanunlara ve batıl yasalara sahip kapitalizmin gölgesinde ezilmiştir. Buna dair pek çok örnek vardır. Mesela kadının ev içinde ve dışında katledilmesi, işkenceye maruz kalması, hırsızlık, silahlı gasp, kaçırma, şantaj vakalarının sayısının yükselmesi ve diğer cürümler, insanların Kapitalizm Nizamı'ndan çektiği sıkıntılara dair bir örnektir. Diğer taraftan artık insanlar, iğrenç kuruluşlar, kurumlar ve bazı bencil avukatlar tarafından dayatılan taraflı ve bozuk siyasî kanunların ipoteği haline gelmiştir."

Ayrıca Fehmide, bazı ilgisiz olaylara ışık tutulması yoluyla İslâm'ın eleştirilmesine iten faktörün, hastalıklı nefisler olduğuna dikkat çekerek, İslâm'ın hiçbir kimseye "fetva" adı altında dilediğini yapma ve dilediği kimseyi cezalandırma yetkisi vermediğini teyit etti.

Allah'ın kanun kıldığı ukubat nizamını ve hadleri tatbik etmekten mesul olan İslâm'da bizzat devletin başı Halîfedir. Keza aralarında İslâm'da Yönetim Nizamı, İktisat Nizamı, Ukubat Nizamı ve Öğretim Siyaseti de olmak üzere İslâm'ı kapsamlı olarak tatbik edecek olan bizzat Halîfedir. Ukubat nizamı da dahil İslâm'ın kapsamlı olarak tatbik edilmesi sayesinde hem İslâmî toplum suçtan arındırılmış, hem de adalet toplumun temel taşı olacaktır.

Son olarak Fehmide Ferhâna Hânım, Müslümanları toplumları her zulümden arındırmanın garantörü olan İslâm'ın tatbiki için Hilâfet Devleti'ni kurmak üzere çalışmaya davet etti.


Fehmide Ferhâna Hânım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Hanımlar Resmî Sözcüsü

Bangladeş

 

Devamını oku...

Müslüman Kadının Elbisesi, Laikliğin Kefenidir

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Pazartesi günü Fransa Ulusal Meclisinde yaptığı konuşmasında, "Burka veya peçenin, kadının köleleştirilmesi simgesini oluşturduğunu, Fransızların bunları ülkelerinde görmek istemediklerini ve Fransa'da hoş karşılanmadığını" ifade etti. Ayrıca, "Burkan sorununun, özgürlük sorunu olup dinsel bir sorun olmadığını ve kadının onuruyla alakalı bir sorun olduğunu" ifade etti. Böylece Sarkozy, Obama'nın Kahire'deki konuşmasına cevap verdi. Sanki o, Avrupa halklarına ve tüm dünyaya şöyle demektedir: Fransız laiklik modeli, laikliğini temel modelidir ve İslâm laikliği kaldırmadan önce laiklik İslâm tezahürlerini Batılı toplumlardan kaldırmalıdır.

Diğer taraftan Sarkozy'nin konuşması, daha önce uyardığımız bir hususu da teyit etmiştir ki o, Batıda İslâm'ı ve Müslümanların İslâmî kimliğini aşamalı olarak bitirme politikasıdır. Zira dün başörtüsü, bugün peçe, yarın ne olur Allah bilir.

Fransa, Cehennem'in en altında olacak olan -Filozofu Sartre gibi- düşünmektedir. Bunun içindir ki toplumda fikirlerine karşı çıkan ve laikliğini inkar eden kimselerin olmasını kabullenmemektedir. O, Müslümanların kendi sistemine sadece boyun eğmesinden razı olmamaktadır. Bilakis onlardan, daha fazlasını istemektedir; İslâmlarını inkar etmelerini, kuvvet ve zorlama yoluyla kendi değerlerini ve mefhumlarını benimsemelerini istemektedir. Özgürlüğün beşiği olan Fransa, bu özgürlükten vazgeçip baskı ve dışlama ülkesi haline geldiğine göre bu, özgürlüğün içerisine defnedilmek üzere kendi beşiğine dönmesi demektir. Fransa, aydınlanma ve modernite fikrinin miladını ilan eden ilk ülke olduğuna göre, bugün başörtüsü ile peçeyi yasaklamasıyla da aydınlanma ve modernite fikrinin öldüğünü ilan eden ilk ülke olmuştur.

Son olarak deriz ki: Fransız devrimi Marie Antoinette'nin fücurlarıyla başlamış, daha sonra "Marianne'nin" çıplak resimlerini kendisi için birer şiar ve özgürlüğün bir simgesi olarak almıştır. İşte o, bugün de Müslüman kadının elbisesini kendisi için bir kefen olarak almaktadır. Dolayısıyla temizliğin, iffetin ve takvanın simgesi olan Müslüman kadının elbisesini laikliğin ve Batılı hadâratın kefeni kılan Allah'a hamdolsun.


Mühendis Şâkir Âsım

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Medya Temsilcisi
Almanya ve Alman Bölgeleri

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Yemen'in Sorunlarını ve Krizlerini, Ne Cumhuriyet, Ne Demokrasi, Ne Federalizm, Ne de Konfederalizm Çözecektir

Yemen bugünlerde en tehlikeli sorunların ve krizlerin içerisinden geçmektedir. Zira ülke, siyasî, iktisadî ve içtimaî olmak üzere her yönüyle çökmektedir. Kargaşalar, gösteriler, protestolar, kaçırmalar, öldürmeler, yaralanmalar ve keyfî tutuklamaların yanı sıra fakirlik, cehalet, güvensizlik, cürümlerin işlenmesi, sağlık ve eğitim masraflarının artması, günlük sık sık elektrik kesilmesi, suların kuruması, petrol ve doğalgaz servetlerinin tükenmesi, ahlaksızlığın yayılması, arazilerin ve malların gasp edilmesi, yiyecek, giyecek ve mesken gibi temel ihtiyaçların insanların geneline yakışır bir şekilde temin edilmemesi; işte tüm bunlar, servet zengini ve haksız yere insanlardan alınan büyük vergiler ülkesinde meydana gelmektedir.

Tüm bunlar, bu ülkedeki mevcut rejimin başarısızlığını, ülkeyi kasıp kavuran ve önüne geçilmemesi halinde salgın bir şerrin habercisi olan bu meselelerden hiç birini çözmeye muktedir olmadığını göstermektedir ki bu da bunların değiştirilmesi, ülkenin ve insanların bunların şerrinden kurtarılması için ciddî çalışmanın gerekliliğini teyit etmektedir.

Ancak bu değişimin yolu nedir? Ortaya atılan çözümler, bu Ümmetin akîdesinden kaynaklanan bir görüşün ürünü olup onun özlemleriyle örtüşen sahih bir yönelişi mi göstermektedir? Yoksa bunlar, dışarıdan bazılarına telkin edilen çamuru balçığa çevirecek, ne aç bırakan, ne de doyuran çözümler midir?

Son zamanlarda bu krizlerin çözümü için birçok girişimlerde bulunuldu. Mesela Federalizm, Konfederalizm, eyalet sistemi fikri ortaya atıldı ve Güney Hareketi, Sahranın Çocukları Hareketi, Vatanî İstişare Formu, Vatanî Dayanışma Konseyi, Vatanî İstişare Komitesi v.s gibi birçok yeni blok ortaya çıktı. Ancak bu bloklar, bu sorunun çözümü için hiçbir net siyasî projeye sahip değiller. Mesela "Vatanî Dayanışma Konseyi ile Vatanî İstişare Komitesi", iktidar rejimi lehine toplum içerisindeki etkin güçleri kuşatmayı öngördüler ve Güney Hareketi, sadece zulümlerin kaldırılması ve hakların iade edilmesi talebinde bulundu! Şibve, Hadramut, Me'rab ve el-Cavf olmak üzere Sahranın Evlatları Hareketi ise Suudi sınırı üzerindeki özellikle petrol ve doğalgaz olmak üzere servet zengini dört ildeki Suudi kökenli bir harekettir. Yine Vatanî İstişare Komitesi, gerginlikleri gidermek, bazı pazarlıklarda, pozisyonlarda ve fonlarda muhalifleri tatmin etmek için kurulmuştur!! Ortaya atılan projelere yüzeysel bir bakışla görürüz ki bunlar, İslâm'daki yönetim nizamına aykırıdır, siyasî, iktisadî ve içtimaî sisteme yıkıcı zararları vardır:

Mesela Federalizme gelince: Ülkenin bölgelerini, merkezî hükümete sahip federal bir devlet altında birleştiren bir sistemdir. Her bölge, yabancı devletlerle diplomatik ilişkiler kurma hakkına sahip olmaksızın merkezî hükümetin ilişkisiyle yetinen, maliye, ekonomi, ordu ve dışişleri dışında bölgedeki tüm yetkilere sahip olan kendi özerkliği, kendine has kanunları, kendine has yönetimi ve kendine has hükümeti olarak kalır. Konfederalizme gelince: İki yada daha fazla devletin ekonomi veya savunma veya anlaşmaya göre bunların benzerleri gibi birkaç alanda aralarındaki birlikten ibarettir. Her bir devletin kendi bağımsızlığı, kendine has dış diplomatik ilişkileri ve her birinin ordusu baki kalır. Yani Konfederal birlik altındaki iki yapının veya iki devletin varlığıdır. İslâm'a gelince: İslâmî beldeler arasında vahdeti farz kılar ve kendi aralarındaki birliği haram kılar. Sahih nizam, şeriatın kendisine delaletinden ve kendisi dışındakileri haram kılmasından dolayı yalnızca vahdet nizamıdır. Zira Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ "Her kim bir İmâma [Halîfeye] bey'at edip elinin ayasını ve kalbinin semeresini verirse, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir diğeri onunla (yönetimi ele geçirmek üzere) çekişmek için gelirse, o diğerinin boynunu vurun!"

Ve şöyle buyurmaktadır:

إذا بويع لخليفتين فاقتلوا الآخر منهما "İki Halîfeye biat edildiğinde, onlardan sonuncusunu öldürün."

İlk hadis, devletin parçalanmasının haramlılığını belirlemekte, parçalanmasına izin verilmemesini ve kılıç zoruyla da olsa ondan ayrılmanın yasaklanmasına teşvik etmektedir. İkinci hadis ise devletin, birden fazla devlete dönüştürülmesinin haramlılığını belirlemekte ve bir Halîfenin dışında başka bir Halîfenin varlığına izin vermemektedir. Bundan dolayı İslâm'da Yönetim Nizamı, federal sistem değil vahdet nizamıdır ve vahdet nizamı dışındakileri kesin olarak haram kılmaktadır. Bunun yanı sıra İslâm yönetimi, dünyanın her yerinde tek bir yönetimdir. Özel bir bölge ve özel bir gurup için özel bir yönetim bulunmaz. Bu da hangi isim altında olursa olsun federal sistemin, kesinlikle haram olması demektir.

Müslümanların zihinlerine, Cumhuriyet Nizamının İslâm'dan olduğu egemen oldu. Bunun sebebi ise Cumhuriyet Nizamının kâfir Avrupa hadâratının bir ürünü olduğunu bilmelerine rağmen Batı ve onun yöneticilerden olan ajanları ile saltanat âlimlerinin maksatlı saptırmalarıdır. Zira onlar, bataklığına saplandıkları Orta Çağ karanlığının zulmünden kendilerini kurtarmak için "Demokrasi-Laiklik-Cumhuriyet" şeytanı üçgenini meşrulaştırdılar. Ancak gerçekte karanlık Orta Çağlar ile icat ettikleri şeytan üçgeni arasında geniş bir fark yoktur. Zira -kendi iddialarına göre- kurtulmak için Cumhuriyet ile Demokrasiyi ortaya çıkarmalarına rağmen onlar, dünyayı kargaşa, savaş, zulüm ve adaletsizlikle doldurdular. Zira Müslümanların beldelerini, kana ve gözyaşına boğdular, ortaklık ve yatırım adı altında halkların servetlerini yağmaladılar. Mesela Osmanlı Hilâfet Devleti'nin yıkılması ve İmam Muhammed el-Bedr'e karşı yapılan askerî darbeden sonra Yemen, bu şerle yönetilerek Cumhuriyetin gölgesinde daha çok geriye gitti. Böylece Yemen ve halkı, aşağıların en aşağısına sürüklendiler. Zira Yemen, tarihi boyunca tüm alanlarda Cumhuriyetin gölgesinde ulaştığı bu denli bir çöküş noktasına ulaşmamıştır.

Cumhuriyet İslâm'ın yerini aldı, Batının tüm fesatlarını ve şerlerini bize getirdi. Bundan dolayı Cumhuriyet Nizamı ile İslâmî Hilâfet Nizamı'nın arasını ayırmak kaçınılmazdır ki İslâm Yönetimi ile Laiklik Yönetimi arasındaki engin ve açık farkı bizzat gözlerinizle göresiniz.

Cumhuriyet Nizamı, dini hayattan ayırma ve halkın yönetimi esasına dayanır ve onda egemenlik halka aittir. Dolayısıyla hangi nizam ile hükmedileceğine karar veren bizzat halk olup o, yönetim ve yasama hakkına sahiptir. Dolayısıyla o, dilediği herhangi bir yasamayı ve herhangi bir kanunu getirme hakkına sahiptir. Herhangi bir yöneticiyi getirme ve azletme, küfür dahi olsa anayasa ve kanunlar çıkarma, onları ilga etme veya değiştirme hakkına sahiptir.

Oysa İslâm Nizamı, İslâmî akîde ve şer'î hükümler esasına dayanır. İslâm'da egemenlik Ümmete değil, şeriata aittir. Ne Ümmet, ne de Halîfe İslâm'da yasama hakkına sahiptir. Zira kanun koyucu ancak Allah'tır. Halîfe ise ancak Kitâp ile Sünnetten hükümler benimseme hakkına sahiptir ki böylece anayasa haline gelir. Ayrıca Ümmet, Halîfeyi azletme hakkına sahip değildir ve onu azledecek olan muayyen hükümler çerçevesinde şeriattır. Ümmet, Cumhuriyetin yaptığı gibi cebir, zorlama ve halkın iradesini taklit etme ile değil de seçimler, rıza ve ihtiyarla Halîfeyi nasbetme hakkına sahiptir. Çünkü İslâm, otorite ile yönetimi Ümmete vermiştir ki seçtiği ve biat ettiği kimse ona vekâlet eder. Dolayısıyla Halîfe, Ümmetin vekilidir ve Cumhuriyette olduğu gibi onun yanında bir ücretli değildir. Zira Cumhuriyette, şeriatın siyasetini, hatta halkın veya Ümmetin siyasetini infaz etmek yerine kendi çıkarlarını gerçekleştirmesi ve kendi siyasetlerini uygulaması için kapitalistler ve nüfuz sahipleri, bir kişiyi ücretli olarak tutarlar!

Hilâfet Nizamı'nda ise, Ümmetten mesul olan Halîfedir ve Ümmet tarafından muhasebe edilir. Ancak Ümmet, onu azletme hakkına sahip değildir. Onu azletme hakkına sahip olan şeriattır. Yani şer'î bir hükme muhalefet ettiği zaman, azli gerektirir ve bunu kararlaştıracak olan da Mezalim Mahkemesi'dir. İşte Kapitalizm ve Cumhuriyette bu mahkemeye yer yoktur!

İster başkanlık, isterse parlamenter olsun Cumhuriyet Nizamı'nda başkanlık, belirli bir süre ile sınırlıdır ve bu seneler içerisinde yeryüzünde fesat saçsa dahi hiçbir kimse onu azledemez. Ancak İslâm ve Hilâfet Nizamında, Halîfenin süresi ne belirli bir zaman süresi, ne de birkaç yıl ile sınırlıdır. Bunun tahdidi, ancak şeriatı infaz etmesi kapsamına göredir. Zira bir gün veya bir hafta veya bir ay dahi olsa şeriata muhalefet ettiğinde Mezalim Mahkemesince azledilir ve bir gün daha dahi yönetimde kalamaz.

Buna göre esas, kaide, şekil ve içerik bakımından aralarında büyük tenakuzluk olmasından dolayı İslâm Nizamı, Cumhuriyet Nizamıdır veya İslâm Cumhuriyetidir demek kesinlikle caiz değildir.

Bu, nizamların Allahu Te'alâ'nın şeriatına muhalefeti açısından böyledir. Bunların zararları açısından ise şöyledir; Yemen'in taksim edilmesine, sömürgecilerin tahakkümü ile egemenliğini kolaylaştıracak olan birçok devletçiklere parçalanmasına, savaşların ve kargaşaların tahrikine davet etmektedirler. Son olarak deriz ki; ortaya atılan her çözüm, bizzat Allah'ın şeriatına muhalif  bir çözümdür ve Allah, İslâm'dan başkasına muhakemeyi haram kılmıştır. Bundan dolayı sizleri, sizleri İslâm râyesi altında birleştirecek, sorunlarınızı ve tüm İslâmî Ümmetin sorunlarını halledecek İkinci Râşidî Hilâfet Devleti olan hak, adalet, hayır ve nûr devletini kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz ey Yemen Halkı.

فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً "Eğer herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah'a ve Âhiret Günü'ne inanıyorsanız, onu Allah'a ve Rasulü'ne döndürün. Bu, hem daha hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir." [en-Nisâ' 59]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması-

Avrupalı savaşçı Napolyon Bonopart, Mısır'ı işgal etmesinin üzerine dünyaya hegemonya kurma çabası içerisinde insanlara seslenirken şöyle dedi: "Sizlere benim, dininizi yok etmek için geldiğimi söyleyeceklerdir. Buna inanmayın... Rabbinize, Rasûlüne ve Kur'ân'a olan saygım kralların saygısından daha büyüktür."

Kimileri, Barack Obama'nın Mısır'da yaptığı konuşmayı İslâmî âleme yönelik takip edilen politikada yeni bir yüz olması itibarıyla memnuniyete karşıladı. İslâmî âlem karşısında atılan bu adıma yönelik olumlu intibaya rağmen Obama hükümetinin çalışmaları, Bush yönetiminin sergilediği küstahlığın aynısını sergilemektedir. Dolayısıyla o da alenen nefretten bahseden Bush'tan farklı değildir. Ancak "yumuşak gücünü" ve kişisel nezaketi kullanması niyetlerini örtmektedir. Sloganları bir tarafa bırakarak gerçeklere değinelim:

Pakistan Hususuna Gelince: Obama yönetimi, iktidarının ilk üç ayında 3 milyon mültecinin sürgün edilmesi başarısını gösterdi. Bu da Zerdari yönetimini, Svat Vadisi'ne savaş açmaya sevk etmesiyle olmuştur. Nitekim Obama, otoriteyi teslim almadan önce Pakistan'ın dünyada en tehlikeli bir bölge sayıldığını açıkladığı gibi gerektiğinde İslamabad'ı bombalamaya hazır olduğunu da ifade etmiştir. Zira onun bölgeye yönelik politikasına liderlik eden şey, Amerika'nın Afganistan ile Pakistan'daki ayağını güvene alma girişiminin yanı sıra halk direnişiyle savaşmaktır. Ancak o, Amerikan askerlerinin yerine Pakistan askerlerini kurban etmeyi kararlaştırmıştır. Ayrıca Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı [CIA]'in, Irak ve Orta Amerika'da uyguladığına benzer iğrenç aldatmayı kullanıldığına dair kanıtlara da şahit olduk. Bu da Müslümanlar arasına ayrılıkçı ve nefretçi tohumları ekmenin yanı sıra Obama'nın Amerikan uçakları dışında Pakistan'daki uçak saldırılarını sürdürmeyi amaçlamasıdır.

Filistin Hususuna Gelince: Obama, bir Filistin devletinin kurulmasını güvenceye alma yönünde "Yol Haritası'nın" uygulandığını görmeyi istediğini iddia ediyor. Görünen o ki Obama'nın buna karşı muhalif olan İsrailli politikacılara meydan okumayı istemesinden dolayı insanlar, bu yönde iyimserdiler. Ancak insanların, "Yol Haritası" hakkındaki bu propagandanın içerisinde unuttukları bir şey vardır ki o, Filistin devleti denilen şey, İsraillilerin yerine Filistinlilerin bekçiliğini yapacağı kötü namıyla bilinen hapishaneden başka bir şey olmayacaktır. Çünkü İsrail, istediği şekilde güvenliğinin korunmaması halinde bölgeyi yeniden işgal edecektir.

"İsrail'i" Desteklemesi Hususuna Gelince; Obama, İrgon'dan İsrailli bir teröristin oğlu olan Ram Emanuel'i, Beyaz Saray çalışanlarının başkanı olarak atadı. Emanuel şöyle demiştir: "Obama, politikasını İsrail lehine yöneltmek için kendisinin etkisine ihtiyacı yoktur." Bu, Obama'nın seçilmeden önceki, "İsrail ile olan eşsiz savunma ilişkimiz yönündeki taahhüdümüze, askerî yardımların eksiksiz finanse edilmesi, Arrow Projesi ile bunun ilgili füze savunma projesi hakkında çalışmanın sürdürülmesi yoluyla sadık kalmalıyız." şeklindeki sözünden dolayı doğrudur. Ayrıca "Kudüs, İsrail'in başkenti olarak kalacak ve taksim edilmeksizin kalmalıdır." diyerek daha önce hiçbir Amerikan başkanının söylemediği bir şeyi söylemiştir. Gazze'deki İsrail katliamına da şu sözüyle yanıt vermiştir: "Amerika, İsrail'in güvenliğine bağlıdır ve gerçek tehditlere karşı kendisini savunma hususunda daima İsrail'in hakkını destekleyecektir."

Guantanamo ve İşkence Hususuna Gelince; Obama, Guantanamo Hapishanesi'ni kapatma sözü verdi ve insanların geneli, askerî yargılamalara son verileceği beklentisi içerisine girdiler. Ancak pek çok Guantanamo mahkûmu, hala başka yerlerde tutuklu bulunmaktadır. Ayrıca tartışmaya yol açan askerî mahkemelerin de devam edeceğini kararlaştırdı. Obama, pek çok kez CIA'in işkenceye başvurmasını engelleyeceğini söylemesine rağmen geçmişte işkence yapanlardan hiçbir kimsenin kovuşturulmayacağını kararlaştırdı ve dünyanın başka bölgelerinde işkence yoluyla elde edilen bilgilerin kullanılmasını da reddetmedi.

Yargılamaksızın Hapsetme Hususuna Gelince; Obama, Mayıs 2009'da, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yargılamaksızın süresiz tutuklamayı desteklediğini açıkladı ve "Yargılanmaları için yeterli delil bulunmadığında tutuklu olarak kalmaları gereken çok tehlikeli insanlar var." diyerek Bush'un üslubuna benzer kelimeler kullandı.

İslâmî Âlemdeki Tâğut ve Mücrim Yöneticileri Desteklemesi Hususuna Gelince; daha öncekilerin İslâmî âlemdeki tâğut ve mücrim yöneticilere verdiği desteğin aynısını Obama da vermektedir. Nitekim İngiliz BBC Radyosu ile yaptığı röportajda muhaliflerine işkence eden ve baskı uygulayan Mısır Firavunu Mübarek'i şu sözleriyle nitelendirmiştir: "O, Birleşik Devletler'in güçlü bir müttefikidir... O, bölgede istikrar ve düzen gücüdür." Ayrıca o, insanî yardımları almalarını engellemek için Gazze halkına ambargo dayatmayı kapsayan "Mübarek'in İsrail ile olan daimi barışını" methetmiştir.

Müslümanlar, Obama'nın sözlerine aldanmamalıdırlar. Amerika Birleşik Devletleri, kapitalist bir devlettir. Dolayısıyla onun kurucuları, dünya yoluyla Amerika'nın gücünü korumaya yönelmişlerdir. Hatta durum, bu uğurda başkalarının sömürülmesini gerektirse bile. Dolayısıyla Amerika, insanların işgalin ve zulmün gölgesinde yaşması pahasına dahi olsa dünyadaki Amerika'nın her türlü rakibini bitirmeye yönelmiştir. Dolayısıyla da ister Bush, ister Obama, isterse bunlardan başkası olsun, Beyaz Saray'ın başında her kim olursa olsun Amerika'nın temel politikaları ve çıkarları asla değişmeyecektir.

Obama'nın bu tür iltifatlarının arkasındaki gerçek neden, ekonomik ve ahlakî olmak üzere iki alanda da iflas eden Amerika'nın imajını düzeltmektir. Zira artık ekonomik sisteminin her an yıkılabilir kartondan bir ev olduğu ifşa olmuştur. Fakirliği azaltmak için servet oluşturma vaatlerine rağmen fakirliği, milyarlarca insanın günlük yaşadığı bir hakikat yaptıkları gibi siyasî sistemi, demokrasi ve insan hakları hakkındaki ahlakî üstünlük vurgusunun öldürme, hapsetme ve insanlara sınırsız işkence etme hususunda meşru olan birebirer yalandan başka bir şey olmadığı ifşa olmuştur.

Obama'nın yapmaya çalıştığı şey, İslâmî âlemde alternatif bir rakibin çıkmasını engellemeye yönelik ümitsiz bir çırpınıştır. Zira Amerikan Haber Alma Teşkilatı [CIA], dünyanın 2020 yıllarında İslâmî âlemde yeni bir Hilâfet Devleti'nin kurulacağına tanık olacağı haberini vermiştir!

İşte bu devlet, Amerika'nın getirdiği terörizmi getirmeyecektir. Bilakis o, işgale son verecek, İslâmî âleme barışı ve istikrarı getirecek, Allahu Subhânehu'nun şeriatını, kerîm Rasûl [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in onurunu ve tebasının selametini müdafaa edecek bir devlettir.

Tüm dünya çapındaki Müslümanlardan talep edilen, Batılı liderlerin kendilerine sevgi beslediği bu fasit yöneticileri alaşağı etmek ve Müslüman Ümmetin lider varlığı olan Hilâfet Devleti'ni yeniden ikame etmek için Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünnetini örnek alarak çalışmayı sürdürmektir.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti. Zira onlar yalnız bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların ta kendileridir." [en-Nûr 55]

 

Devamını oku...

إِذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Eğer haya etmiyorsan dilediğini yap!" Bilincini Yitiren Türkiye Yöneticileri, Artık Hiç Haya Etmez Oldular!!

  • Kategori Hizb
  •   |  

Türkiye yöneticileri, yayınladıkları kararlarında ve medya organlarında Hizb-ut Tahrir / Türkiye Resmî Sözcüsü'nün Mossad ajanlarından biriyle bağlantısı olduğunu söylüyorlar!

Türkiye yöneticileri, Hizb-ut Tahrir'in 26.07.2009 günü yapmayı kararlaştırdığı Hilâfet Konferansı yoluyla terörist bombalama eylemlerinde bulunacağını söylüyorlar!

Türkiye yöneticileri, Hizb-ut Tahrir'in Yahudilerle yürütülen müzakerelerin "manevi babası" Erdoğan'a suikast düzenleyerek Yahudilerin çıkarını istediğini söylüyorlar!

Türkiye yöneticileri, söylüyorlar da söylüyorlar..!

Böyle söylüyorlar!

Hilâfeti yok etmek için İngiliz ve Yahudi planlarını infaz eden mücrim Yahudi Mustafa Kemal'in varisi olan, ardından Yahudilere bağlılıkta ve Hilâfetle savaşta İngiliz planlarına Amerikan planlarını da ekleyen Türkiye yöneticileri, Hilâfeti geri getirmek için gecesini gündüzüne katan Hizb-ut Tahrir'in, Yahudilerin çıkarına çalıştığını söylüyorlar!

Allah'ın dinine karşı cürette sivrilerek Filistin'i gasp eden Yahudi varlığını, kurulduğu günden beri tanıyan Türkiye yöneticileri, Yahudi varlığının kökünü kazıyacak Hilâfeti kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir hakkında onun Yahudiler için çalıştığını ve resmî sözcüsünün Mossad ajanlarından biriyle ilişkisi olduğunu söylüyorlar!

Yahudi varlığı ile askerî ve güvenlik anlaşmaları imzalama ve ortak askerî tatbikatlar yapma noktasında herkesi sollayan Türkiye yöneticileri, İslâm'da büyük bir cürüm olan bu anlaşmaların imzalanmasını ve tatbikatların yapılmasını bir utanç lekesi olarak gören Hizb-ut Tahrir'in Mossad ile çalıştığını söylüyorlar!

Özellikle Suriye rejimi ile Yahudi varlığı arasındaki hıyanet müzakerelerinin idaresinin manevi babası Erdoğan olmak üzere Türkiye yöneticileri, Yahudi varlığı ile müzakere eden her haini dikkatle gözetleyen Hilâfetin erleri hakkında, onlar Yahudilerin çıkarı için çalışıyorlar ve Mossad ajanlarından biriyle bağlantıları var diyorlar!

Özellikle Yahudilerin Gazze'ye saldırısından dolayı "rahtsızlığını" açığa vurduğu Davos'taki sözlerine aldananlardan biri, "O halde niçin Yahudi varlığıyla diplomatik ilişkilerinizi kesmiyorsunuz?" diye sorduğunda, "Yahudilerle ilişkilerin sürmesi, kesilmesinden daha hayırlıdır!" diyerek cevap veren Erdoğan olmak üzere Türkiye yöneticileri, Yahudiler ile ilişkilerin Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere bir hıyanet olduğu hakkını haykıran Hizb-ut Tahrir'in Yahudilerin ajanlarıyla ilişkisi olduğunu söylüyorlar!

Özellikle Suriye ile olan sınırlar üzerindeki Türkiye topraklarının işletilmesi hakkını bir İsrailli şirkete vermek için çırpınan ve çırpınmakta olan Erdoğan olmak üzere Türkiye yöneticileri, bu toprakların işletilmesini Yahudi varlığına vermek isteyen Erdoğan'ın girişimlerini ifşa eden Hilâfetin erleri ve Hizb-ut Tahrir hakkında, Yahudilerin çıkarı için çalıştıklarını ve Mossad ajanlarından biriyle bağlantısı olduğunu söylüyorlar!

Türkiye yöneticileri, işte bu şekilde hayâlarını kaybettiler! Ya Rasulullah [SallAllahu Aleyke ve Sellem ve Bârek], gerçekten şu hadis-i şerifinde ne kadar da doğru söyledin. Zira el-Buharî, Ebî Mes'ûd Ukbe İbn-u Âmir el-Ensâri el-Bedrî [Radıyallahu Anhu] kanalıyla Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle dediğini tahriç etti:

إن مما أدرك الناس من كلام النبوة الأولى إذا لم تستحيِ فاصنع ما شئت "İnsanların Nübüvvet sözlerinden ilk öğrendiklerinden biri de: Haya etmiyorsan dilediğini yap."

Ey Müslümanlar!

Türkiye yöneticileri, bilinçlerini yitirdiler. Zira onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar, kulakları vardır, onlarla işitmezler, gözleri vardır, onlarla görmezler. [وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ] "Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur! [el-Hacc 46] Onlar, Türkiye Müslümanlarının, İstanbul'da Hilâfet Konferansı düzenlemek istediklerinden dolayı tutuklanan Hizb'in şebâbını nasıl desteklediklerini, insanların tekbirler getirerek, şebâbı tutuklayan otoritenin polislerine karşı hak sözü haykırarak mahkemeyi sardıklarını, Hilâfetin erlerinin serbest bırakılması için seslerini yükselttiklerini... hatta bazı şebâbı çıkarttıklarını bizzat gözleriyle görüp Hilâfetin Müslümanların kalplerine yer ettiğini ve sabırsızlıkla geri dönmesini beklediklerini anlayınca, mü'min ve muttaki şebâba atacakları bir iftira olayı bulmanın peşine düştüler. Böylece şeytanları da onları, bu iftiraya sevk etti... Ne var ki Hizb'in şebâbının kendi bölgelerinde güçlülükleri ve takvalılıklarıyla tanındıklarını ve her yalancı müfteriyi dikkatle gözetlediklerini gözden kaçırdılar. Keza iftira olayının iftira atan kimsenin sandığından daha hızlı bir şekilde sahibine döneceğini ve yarının da bekleyeni için çok yakın olduğunu gözden kaçırdılar.

Ey Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir, kendisi hakkında iftira olayını ortaya atanların, fesatlarının kokusu burnun direğini sızlatan ve Yahudi varlığı ile hıyanetsel ilişkilerinin ayıpları açığa çıkan yöneticiler olmasından dolayı Allah'a şükretmektedir. Keza Türkiye yöneticilerinin iftirasını dillendiren medya organlarının bizzat bir süredir güvenirliğini harap eden, iftira çığlıkları atan ve Ümmetin senelerden beri silip attığı medya organları olmasına da şükretmektedir. Eğer kendisine iftira edenlerin hali, Kıyâmet Günü Allah'ın huzurunda dile getirecekleri İslâm ve Müslümanlar adına hayatları boyunca kayda değer hiçbir kahramanlık göstermeyen böylesi yöneticiler ve böylesi medya organları ise, ne mutlu o kimsenin hayatına ve ölümüne. Nitekim İbn-u Sa'd'ın et-Tabakât el-Kubrâ'da Ömer [Radıyallahu Anhu]'dan naklettiği şu rivayette bizler için bir örnek vardır: Ömer, kendisini öldürenin Kıyâmet Günü hüccet olarak göstereceği Allah'a tek bir secde dahi etmeyen kâfir bir Mecusi olduğunu öğrendiğinde Allahu Subhânehu'ya şükretmiştir. İşte kendisine iftira edilen herkesin hali böyledir. O halde iftiracılar, birer süprüntü olduklarında Allahu Subhânehu'ya şükredilmelidir.

Hizb-ut Tahrir, azamette ve hayırda tepesinde ateş olan bir sancaktır ki Muntakîm ve el-Cebbâr olan Allah'ın daha önce sizlerin benzerleri hakkında buyurduğu gibi bugün yada yarın müfterilerin ve iftiracıların dillerini yakacaktır:

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَآ أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ "Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok mu?" [Kamer 51]

Ancak onlar nerede, ibret almak nerede! Zira onlar içerisinde ne ibret alan, ne de ders alan biri vardır! Ayrıca onlar için Allah'ın asla dönmeyeceği bir vaadi vardır.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine gâliptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Güvenlik Birimleri: أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ "İçinizde hiç dosdoğru bir adam yok mu?" [Hûd 78]

Türkiye Cumhuriyeti Güvenlik Birimleri, 24.07.2009 Cuma sabahı Hizb-ut Tahrir şebâbına karşı 23 ilde eş zamanlı bir operasyon düzenleyerek 200'e yakın şebâbı gözaltına aldı ve şu ana kadar 50 kişiyi tutuklayarak cezaevine gönderdi. Bu olay üzerine Emniyet Birimleri, Hizb-ut Tahrir'in 26.07.2009 Pazar günü İstanbul'da sansasyonel bir eylem yapacağını, Türkiye'yi kana bulayacağını, tutuklanan kişilerden bazılarının Ergenekon örgütü ile bağlantısı olduğunu, hatta delaletlerinde daha da ileri gidip kargaların dahi güleceği bir iddiada bulunarak Hizb-ut Tahrir'in Mossad ile bağlantısı olduğunu ve onun tarafından yönlendirildiğini ifade etti. Bu bağlamda Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin zalim Emniyet Birimleri'ne deriz ki:

Hizb-ut Tahrir'i maddî eylemler ve Ergenekon çetesi ile ilişkilendirmede başarısız olan bu Laik Devletin zalim Emniyet Birimleri, şimdi de Hizb-ut Tahrir'in Mossad tarafından yönlendirildiğini iddia ederek Hizb'e yönelik iftiralarına bir başkasını daha ekledi. Bu da onun Hizb-ut Tahrir'in gün geçtikçe güçlenmesi ve ilerlemesi karşısında aciz ve çaresiz kaldığını göstermektedir. Çünkü kendileri de bilmektedir ki Hizb-ut Tahrir, dünya genelinde büyük bir teveccüh kazanmış ve Müslümanlar onun liderliğine güvenir bir hale gelmiştir. Buna şahit olan kâfir devletler korku ve endişeye kapılıp Hizb'in bu yükselişine ilişkin birçok açıklamalarda bulunarak, Müslüman beldelerdeki ajanlarını harekete geçirmiş ve bu kâfir devletlerin ajanlarından biri olan Türkiye yönetiminin başındaki Müslüman görünümlü hain zalim yöneticiler, Hizb'in bu yükselişini engellemek veya durdurmak için efendilerini razı etmek adına emniyet birimlerini kullanarak Hizb'in şebâbına yönelik şerir bir tutuklama kampanyası başlatmıştır.

İlla da Hizb-ut Tahrir'i maddi eylemle ilişkilendirme saplantısı içerisine girerek Hizb'i dün Ergenekon çetesi ile ilişkilendiren, bugün de Mossad ile bağlantısı olduğunu iddia eden Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin bu zalim Emniyet Birimleri, yarın Hizb'in CIA ile ilişkisi olduğunu söylerse hiç şaşmayın! Çünkü fikren ve ameliyen iflas etmiş bir sistemin Emniyet Birimleri'nin, Hizb'i ve şebâbını hak yoldan ve hedefinden saptırmaya çalışmak için bu tür yalanlara, iftiralara ve ithamlara başvurmaktan başka bir çaresi kalmamıştır. Ancak dün olduğu gibi Allah'ın izniyle bugün de bu çaresiz çırpınışları boşa çıkacak ve heba olup gidecektir.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Birimleri'nin içerisinde aklı başında bir adam olsa idi Hizb-ut Tahrir'in fikrinin ve metodunun ne olduğunu küçücük bir tefekkürle anlar ve tüm bu yapılanların saçmalıktan ve zulümden başka bir şey olmadığını haykırırdı.

Tüm bu sebeplerden dolayı Emniyet Birimleri'nin Hizb-ut Tahrir şebâbına yönelik düzenlediği bu şerir operasyonu şiddetle kınıyor, Hizb'in tutuklanan şebâbını derhal, kayıtsız şartsız serbest bırakmalarını, Hizb'i maddî eylemler, Ergenekon ve Mossad gibi şer odaklarıyla ve çetelerle ilişkilendirme çabalarından vazgeçmelerini ve eğer içlerinde İslam'dan bir kırıntı varsa Hizb-ut Tahrir ve şebâbının masumiyetine dair derhal bir açıklama yapmalarını talep ediyoruz.



حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Bir Türlü Akletmeyen, Söz Dinlemeyen, Laf Anlamayan Laik ve Müslüman Kılıklı Medya Organlarına Bir Kez Daha Söylüyoruz!

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti'nin İstanbul'da düzenleyeceği konferanstan iki gün önce Türkiye güvenlik güçleri, 24.07.2009 Cuma sabahından başlayarak 23 ilde eş zamanlı olarak Hizb'in şebâbının evlerine baskın düzenleyip Hizb'in pek çok şebâbını tutuklamıştır. Bunun üzerine daha önce defaatle Hizb-ut Tahrir'in maddî eylemde bulunmadığını, hiçbir yabancı güçle, istihbarat birimiyle, hele hele İngiliz beslemesi Müslümanların kan emicisi Yahudi Devleti'nin Mossad İstihbarat Birimi ve yine bir İngiliz türetmesi olan Ergenekon çetesi gibi cürüm odaklarıyla hiçbir bağlantısı olmadığını söylemimize rağmen, bir taraftan laik medya organları, öteki taraftan da Müslüman kılıklı birçok medya organları Hizb'in silahlı eylemlerde bulunacağını, ortalığı kana bulayacağını, Mossad ve Ergenekon ile bağlantısı olduğunu söyleyerek Hizb'in, özelde Türkiye'de, genelde ise dünya çapındaki arı-duru yükselişini bu tür beyhude girişimleriyle durdurmaya çalışmaktadırlar ki bu bağlamda aşağıdaki hususları vurgulamak isteriz:

1. Yıllardan beri bu medya organlarına Hizb-ut Tahrir'in maddi eylemlerle, Ergenekon ve Mossad gibi şer odaklarıyla, suç örgütleriyle, kentsel çetelerle ve yabancı güçlerle ne yakından ne uzaktan, ne geçmişte, ne şimdi, ne de gelecekte hiçbir ilgisinin olmadığını ve olmayacağını kulaklarını çınlatırcasına söylemimize rağmen bir türlü laf anlamaya yanaşmıyorlar. فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا "Bu kavme ne oluyor da söz anlamaya yanaşmıyorlar." [en-Nisâ 78]

2. Yıllardan beri bu medya organlarına bu tür beyhude girişimleriyle Hizb-ut Tahrir'in Allah'ın vaadi olan Hilâfet Devleti'ni kurma hedefini gerçekleştirmesini engelleyemeyeceklerini ve bunların boşa kürek çekmek olduğunu söylemimize rağmen hala bu inatlarında devam ediyorlar. Dolayısıyla onlara Allah'ın Rasûlünün [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şu kavlini söylemekten başka bir çaremiz kalmamaktadır.إِذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Eğer haya etmiyorsan dilediğini yap!"

3. Yıllardan beri bu medya organlarına Allah korkusu ve insaf hudutları dâhilinde hareket ederek Hizb-ut Tahrir hakkında tarafsız ve objektif yayın yapmalarını neredeyse dilimizde tüy bitercesine söylediğimiz halde hala alacakları üç beş kuruşluk dünyanın geçici menfaatlerinin hesabını kitabını yaparak Hizb'in ümmetin hayrından başkasını istemeyen muhlis ve muttaki şebâbını dinlemek yerine kâfirlerin ve onlara ajanlık yapanların kervanının peşine takılarak Hizb'e ve onun şebâbına yönelik asılsız yaftalarda bulunma cüretinde ayak diremektedirler.

Ey Medya Organları!

Allah'tan korkun, aklınızı başınıza devşirin, gözünüzü dört açın ve şu son sözümüze iyi kulak verin: Hizb-ut Tahrir ve onun güzide şebâbı, bu tür iftiralarınıza, ithamlarınıza, çarpıtmalarınıza, yalan yanlış haberlerinize rağmen hedefi olan Hilâfete emin adımlarla ilerlemeye devam edecek ve bundan asla taviz vermeyeceklerdir. İşte o gün, yani Allah'ın izniyle Hilâfetin kurulduğu gün Hilâfet, akletmeyen, söz dinlemeyen, laftan anlamayan bu fasit ve zalim medya organlarını tarihin çöplüğüne atacak ve onların yerine Allah'ın rızasını gözeten muttaki ve muhlis medya organlarını tesis edecektir. وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ  "Şüphesiz bu, Allah için hiç de zor değildir." [İbrâhîm 20]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Türkiye Yönetimi; Elbet Bir Gün İşini Bitirecek O Sert Kayaya Toslayacaktır

  • Kategori Hizb
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti'nin İstanbul'da düzenleyeceği konferansın iki gün öncesinde, İngiltere ile onun bazı Arap ve Türk ajanları tarafından Hilâfetin yıkılmasının elim yıldönümü münasebetiyle Hizb'in beyan dağıtmasından bir gün sonra, Hizb-ut Tahrir'in Endonezya'daki Âlimler Konferansı'nı düzenlemesinden iki gün sonra Türkiye güvenlik güçleri, 24.07.2009 Cuma sabahından başlayarak 23 ilde eş zamanlı olarak Hizb'in şebâbının evlerine baskın düzenleyip Hizb'in pek çok şebâbını tutuklamıştır. Türk güvenlik güçleri, İngiliz kuyruğu Türkiye laikleri ile İslâm düşmanı Amerikan ajanları oldukları halde Müslüman kisvesine bürünen zalim tâğutlara rağmen inşaAllah gelmekte olan Hilâfetin askerleri olacak muttaki ve muhlis şebâba yönelik takibatını hala sürdürmektedir.

İşte onlar ve bunlar, efendilerinin çıkarlarının farklılığına rağmen bir araya geldiler! Daha önce oturacakları yer üzerinde dahi anlaşamadıkları halde İslâm ile Müslümanlara karşı kin beslemede ve Hilâfet ile onun için çalışanlara karşı tuzak kurmada bir araya geldiler! İşte bugün, Hilâfetin askerleri olan Hizb'in şebâbını, takip etmek için bir araya geldiler. İşte tüm bunlar, onlara isabet eden kinden dolayıdır. Çünkü Hilâfet, onların uykularını kaçırmasının ardından tahtlarına her an darbe indirmek üzeredir!

Doğrusu onların kinleri ve öfkeleri, Hizb'in şebâbına yönelik zalimane vahşice bir kampanya başlatma noktasında onları bir araya getirmiştir. Ancak onlara, Allahu Subhânehu'nun onların geçmişteki tabilerine dediğini deriz:

قُلْ مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ  "De ki: Kininizle (kahrolup) geberiverin!" [Âl-i İmrân 119]

Şunu iyi bilmelidirler ki Hizb'e karşı planladıkları ve tezgâhladıkları şeyler, onların boyunlarında bir vebal olacaktır.

إِنَّ هَـٰؤُلاۤءِ مُتَبَّرٌ مَّا هُمْ فِيهِ وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ "Şüphesiz bunların içinde bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır." [el-Arâf 139]

Muhakkak ki Allahu Subhânehu, onların öfkelerini başlarına geçirecektir ki hiçbir şey elde edemeyeceklerdir.

Türkiye laikleri ve İslâm düşmanı oldukları halde Müslüman kisvesine bürünenler, eğer Hilâfetin kurulmasını engelleyeceklerini zannediyorlarsa, kendilerini kandırmasalar da kendilerini avutmaktadırlar.

وَذَلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُم مِّنْ الْخَاسِرِينَ "Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti de ziyana uğrayanlardan oldunuz." [Fussilet 23]

Eğer onlar ve bunlar, Hizb'in şebâbının azmini kırarak onları pes ettireceklerini veya zayıflatacaklarını sanıyorlarsa, ya vehme kapılmışlar, yada vehme düşmüşlerdir. Zira Hilâfetin askerleri, bela ve musibet içerisinde giderek güçlenmektedirler.

ٱلَّذِينَ قَالَ لَهُمُ ٱلنَّاسُ إِنَّ ٱلنَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَٱخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا ٱللَّهُ وَنِعْمَ ٱلْوَكِيلُ فَٱنْقَلَبُواْ بِنِعْمَةٍ مِّنَ ٱللَّهِ وَفَضْلٍ لَّمْ يَمْسَسْهُمْ سُوۤءٌ وَٱتَّبَعُواْ رِضْوَانَ ٱللَّهِ وَٱللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ  "Bir kısım insanlar onlara (mü'minlere); ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı (bir ordu ile) toplandılar, aman sakının onlardan!' dediklerinde bu, onların îmânlarını daha da arttırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!' dediler. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir." [Âl-i İmrân 173-174]

Eğer onlar ve bunlar, akıllarınca Hizb'in çalışmasını birkaç ay veya birkaç gün veya birkaç saat içinde durduracaklarını sanıyorlarsa, akıllarının şerrine uğramışlardır.

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلامُهُم بِهَذَا أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ "Acaba bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?" [et-Tûr 32]

Zira bu, Cennet'e gireceklerine dair yalan söyleyen ve kibirlenen kimselerin aklı gibidir.

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ "Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Mücrimleri işte böyle cezalandırırız!" [el-Arâf 40]

Onların hali, deveyi iğnenin deliğinden geçirmek isteyen kimsenin hali gibidir.

Ancak onlar ve bunlar içerisinde hala kalbinde zerre kadar İslâm olan ve Allahu Subhânehu'nun kelimelerinin kalbine tesir ettiği bir kimse varsa, el-Kavî ve el-Azîz olan Allah'ın şu kavlini okumalıdır:

وَمَا نَقَمُواْ مِنْهُمْ إِلاَّ أَن يُؤْمِنُواْ بِٱللَّهِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ ٱلَّذِى لَهُ مُلْكُ ٱلسَّمَاوَاتِ وَٱلأَرْضِ وَٱللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ إِنَّ ٱلَّذِينَ فَتَنُواْ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُواْ فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ ٱلْحَرِيقِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a imân etmelerinden dolayı intikam aldılar. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir, ve Allah her şeye şahittir. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır." [el-Burûc 8-10]

Ve şu kavlini:

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً "Mü'min erkeklere ve mü'mine kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler ise şüphesiz apaçık bir iftira ve (büyük) bir günah yüklenmişlerdir." [el-Ahzâb 57-58]

Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlini tedebbür etmelidir:

من أهان لي ولياً فقد بارزني في العداوة "Her kim Benim velîmi (dostumu, muttaki kulumu) küçük düşürürse, Bana olan düşmanlığını açığa vurmuştur". [et-Taberânî, Ebî Umâme kanalıyla el-Kebîr'de tahriç etti]

Ve şu kavlini:

ومن عادى أولياء الله فقد بارز الله بالمحاربة "Her kim Allah'ın velîlerine düşmanlık ederse, Allah'a savaş açmıştır." [el-Hâkim, tahriç etti ve Muaz İbn-u Cebel kanalıyla sahih dedi]

Kesin olan şudur ki Allahu Subhânehu'ya düşmanlık ve savaş ilan eden bir kimse, heba olmuş ve hüsrana uğramıştır ki o, Allah'a ve Rasûlüne düşmanlık edenlerdendir ve en alçaklardandır.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ  "Allah'a ve Rasulü'ne düşmanlık edenler de var ya, işte onlar da en alçaklar arasındadır." [el-Mucâdele 19-20]

Hizb-ut Tahrir olarak bizlere gelince; İngiliz kuyruğu olan Türkiye laikleri ile İslâm düşmanı ve Amerikan ajanı oldukları halde Müslüman kisvesine bürünen kimseleri, her iki gurubu da Allah'ın izniyle kâfirlerin ve zalimlerin inadına Hilâfetin, İslâm'ın son bulduğu kalesi olan İstanbul'a geri döneceği noktasında uyarıyoruz!

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER