Cuma, 19 Ramazan 1445 | 2024/03/29
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Aileyi Kurtarmak İçin İslam'ın İçtimai Nizamı Şart - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Aile: Zorluklar ve İslami Çözümler” Başlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

بسم الله الرحمن الرحيم

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
Aile: Zorluklar ve İslami ÇözümlerBaşlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

6. KONUŞMA - Türkiye Vilayeti

Aileyi Kurtarmak İçin İslam'ın İçtimai Nizamı Şart

Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh...

Kıymetli Kardeşlerim...

Âlemlerin Rabbi,

﴿لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

“Muhakkak biz insanı ahsen-i takvîm yarattık.” [Tin 4],

﴿أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

“İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır??” [Kıyame 36] diye de soruyor. Bugün hem Müslümanların hem tüm diğer toplumların evlilik ve aile hayatının ahengini ve birliğini etkileyen bir krizle boğuşuyor olmasının nedeni işte bu kendisini başıboş zanneden, başıboş olması gerektiğini savunan bencil, sınırlı ve fesat beşer aklından çıkan nizamlar olmuştur!

“Aile; toplumun özü ve temelidir.” Toplum ve aile ise kadın ve erkekten oluşur. Öyleyse kadın erkek ilişkilerinin topluma faydalı ve bereketli olmasını sağlayacak, hayatın her alanında cinsiyetler arasında sağlıklı yardımlaşmayı temin edecek ve aynı zamanda güçlü aile birlikleri oluşturacak etkili bir içtimai nizama muhtacız. Bu sistem aynı zamanda ailedeki her üyenin haklarını, rollerini ve görevlerini etkili bir şekilde düzenleyen bir sistem olmalıdır. Bu düzenlemede tüm sorumluluklar birbirini tamamlayarak aile birliğini güçlü, aileyi sükûnet, saadet ve rahatlık yuvası kılmalıdır. Bu sistem; şüphesiz İslam'ın İçtimai Sistemidir. Bu sistem; başıboş ve sınırlı insan aklından meydana gelen bozuklukları önlemek için sadece vahiy ile gelmiş hükümlerden oluşmaktadır.

Etkili sahih hüküm ve düzenlemelerden yoksun bir içtimai nizam sayısız sorunlara yol açmaktadır. Kadın-erkek arasında serbest ilişkiler kaosa ve devasa sorunlara, mesela gayri meşru ilişkilerde büyük bir artışa ve dolayısıyla ailelerin dağılmasına yol açtı. Babasını hiç tanımayan sayısız çocuklar, küçük yaşta hamilelikler ve bulaşıcı cinsel hastalıklar epidemik boyutlara ulaştı, kendi başına çocuk büyütme mücadelesi veren yüz binlerce bekâr anne var, tecavüz ve kadınlara karşı sayısız suçlar şok edici seviyelere ulaştı. Buna ilaveten kadın ve erkeklerin hakları, rolleri ve görevleri çürük "Cinsiyet Eşitliği" fikri ile zorla eşitlenmeye çalışıyor. Cinsiyetler arasındaki sorumluluklara dair öznel ve berraklıktan yoksun bakış açısı evlilik ve aile hayatında karı koca arasında karmaşaya, rekabete ve anlaşmazlığa yol açarak tüm dünyada, İslam beldelerinde de, aile dağılmalarında bir deprem dalgasına yol açtı.

Bugün dünyada hüküm süren kapitalist, komünist ve sosyalist ideolojilerin ve devletlerin kadın erkek ilişkilerini düzenlemek gibi bir derdi yok zaten. Kapitalizm; cinsiyetler arası ilişkilerin düzenlenmesini toplum için kısıtlayıcı kabul ederek kutsal liberalizm ve hürriyetler gibi değerlerini teşvik eden düzenlemeler yaparak maddiyatçılık, hedonizm, bencillik gibi ferdi arzuların özgürce tatmin edilmesini koruma altına alır. Kapitalist kültürle yoğrulan toplumlar; evliliği ve çocuk sahibi olmayı maddi kalkınmışlığın ve içgüdülerin önünde engel olarak görmekteler. Komünist ve sosyalist ideolojilere gelince, onlar bir yaratıcının varlığını inkâr ettikleri gibi yaratılmış olan insanı da doğadaki herhangi bir maddeden farksız görürler. Örneğin komünist Çin; nüfusun beslenme ve başka maddi ihtiyaçlarını giderememe endişesiyle 35 seneyi aşkın bir süre “tek aile tek çocuk” politikası gütmüştür. Halkını kısırlaştırma yoluyla kalkındıracağını, geliştireceğini zannetti. Hâlbuki hem kapitalist kültürlendirme politikaları hem komünist kısırlaştırma politikaları sadece nüfusunun aşırı yaşlanmasına ve daha çok ekonomik ve toplumsal sorunlarda boğulmasına yol açmıştır. Onların tüm düzenlemeleri evlilik ve aile kurumuna sadece zarar vermiştir. Sahih bir düzenlemeden yoksun olan bu ideolojilerde insan sürekli değişen bakış açılarının, hükümlerin ve yaşam tarzlarının kobay faresi olmaktadır.

Buna karşılık kapsamlı bir içtimai sisteme sahip olan ve toplumda kadın-erkek ilişkilerini sahih bir şekilde düzenlemeye muktedir değerlere, hükümlere ve hudutlara sahip olup evlilik ve aile hayatındaki görevleri güçlü ve ahenkli aile birlikleri oluşturup koruyacak şekilde düzenleyebilecek tek yaşam tarzı, tek ideoloji İslam'dır. Öncelikle İslam’ın içtimai nizamı tamamıyla İslami akideye dayalıdır. İslam ideolojisinin başlıca hedefi; toplumda cinsiyetler arası ilişkileri kadın-erkek arasında verimli ve hayırlı bir yardımlaşma sağlamaya yöneliktir. Bu düzenlemede hem kadının hem erkeğin namusunun korunduğu bir ortam temin edilir. Hakikaten evliliğin ve ailenin sağlam ve huzurlu olmasını gözeten tek nizam budur.

Bu tarz kadın ve erkek arasında sağlıklı yardımlaşma ne kadın erkek arasında serbestçe etkileşimle ne de kadınları toplumdan tecrit etmekle elde edilemez. Aksine sağlıklı yardımlaşma bir dizi hüküm ve düzenlemelerin tatbik edilmesiyle mümkündür ki bunlar cinsellik içgüdüsüne ve kadın ve erkek arasında meydana gelebilecek cinsellik boyutuna doğru bakış açısıyla ve cinselliğin sadece evliliğe yönlendirilmesiyle mümkündür. İslam'ın içtimai nizamı bu doğru bakış açısı üzerine kurulmuştur. Bu bakış açısında cinsiyetler arası sağlıklı yardımlaşmayı temin eden ve aile birliğini koruyan, dolayısıyla toplumda huzur tesis eden ve insan neslinin bekasını temin eden saflık, dürüstlük ve hayâ vardır.

Hem liberal kapitalist kültürlerde, hem komünist toplumda, hem de gayri-İslami doğu kültürlerinde erkek-kadın arasındaki ilişkiler cinsel içgüdünün doğru amacına, yani insan türünün bekası yerine, sadece cinsellik boyutuna ve zevk cihetine odaklıdır. Cinselliğin egemen olduğu toplumlar; cinsi arzuların tahrikini, zaruri görmekteler. Dolayısıyla da, insanda var olan nevi içgüdünün harekete geçmesi için erkek ve kadının önüne kasıtlı olarak birçok cinsel düşünceyi tetikleyecek araçlar atarlar ve maddi ortamı oluştururlar. Kadın erkek karışık ortamlar, partiler, kulüpler, flört, cinsellikle ilgili romanlar, müzik, kitap, magazin gibi birçok başka şeyler bu bakış açısının ürünleridir. Bu bakış açısına sahip toplumlar bu tür ürünleri normal kabul ederler, hatta kadın-erkek arasındaki ilişkideki cinsellik unsurunu saplantı haline getirmişlerdir. Tüm bunlar liberal, sosyalist ve komünist toplumlarda "aile krizi"nin ortaya çıkmasındaki ana nedendir. Eğer toplumun erkek-kadın ilişkilerine bakışı içgüdünün kendisi için yaratıldığı hedefe yani insan neslinin bekası hedefine yönelik olursa, cinsel düşünceyi ve buna yol açan maddi ortamı genel hayatta tamamen ortadan kaldırmanın şart olduğu sonucuna varırız.

Kıymetli Kardeşlerim,

Müslümanlar olarak bizleri asıl ilgilendiren ve tek referansımız İslam’ın bakış açısı olmalıdır. Bizler; cinsellik içgüdüsüne ve kadın erkek ilişkilerinde cinsellik cihetine Kur’an ve Sünnet ışığından bakmak zorundayız ve doğru olan bu bakış açısını benimsemeliyiz. Bu bakış açısıyla baktığımızda, Kur’an ayetlerinin aslen içgüdünün insan neslinin bekası ve evlilik için yaratıldığını apaçık görürüz. Bu içgüdünün içermiş olduğu hazzı ve zevki fıtrattan ve doğal kabul etmekle birlikte sadece evlilikle sınırlandırmış olduğunu görürüz. Üstelik kadın-erkek arasındaki ilişkiye kesinlikle cinsellik merceğinden bakılmamalıdır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

﴿يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” [Nisa: 1]

Ve şöyle buyurmuştur:

﴿وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

“Nefislerinizden sizin için, kendileriyle sükûnet bulasınız diye eşler yaratıp, aranızda merhamet ve sevgi kılmış olması Onun ayetlerindendir.” [Rum: 21]

Ve şöyle buyurmuştur:

﴿وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنۡ أَنفُسِكُمۡ أَزۡوَٲجً۬ا وَجَعَلَ لَكُم مِّنۡ أَزۡوَٲجِڪُم بَنِينَ وَحَفَدَةً۬ وَرَزَقَكُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَـٰتِ

“Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı.” [Nahl: 72]

İşte İslam'ın İçtimai Nizam’ının sahip olduğu bakış açısı budur. Kadın-erkek arasındaki ilişkileri bir takım hükümlerle sahih bir biçimde düzenleyerek cinsel arzuların tetiklenmesini ve cinsel cihetin tatmin edilmesini sadece evliliğe has kılmaktadır. Müsaadenizle size birkaç örnek vermek istiyorum, inşaAllah:

1. İslam, erkek ve kadından her birine gözlerin sakındırılmasını ve karşı cinsin avretine bakmamalarını emretmiştir. Avret, vücuttan görünmesi yasak olan kısımlardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

﴿قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.” [Nur 30]

Sonra da kadınlara hitap etmiştir

﴿وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”[Nur 31]

İslam hem kadına hem erkeğe şehvetle bakmayı yasaklamış ve kendi kocasından veya karısından başkasına karşı cazibe oluştuğunu hissettiğinde bakışı çevirmeyi emretmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hz. Ali Radiyallahu anh'a açıkça şöyle demektedir:

«لاَ تُتْبِعِ النَّظْرَةَ النَّظْرَةَ فَإِنَّ لَكَ الأُولَى وَلَيْسَتْ لَكَ الآخِرَةُ»

“Elinde olmadan gözüne ilişen bir harama ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir.”

İkinci olarak, Allah Subhanehu ve Teâlâ eller ve yüz müstesna namahrem erkeklerin yanında (evlenebilecekleri erkeklerin) yüz ve eller müstesna tüm bedenini örtmesini emretmiştir. Allah Subhanehu ve Teâlâ ayrıca kadınlara evlerinden çıkıp umumi ortama girerken kendiliğinden görünenler müstesna (elleri ve yüzleri) ziynet mahalli olan her yeri setreden başörtüsü ve cilbablarını (yere kadar uzanan tek parça bir elbise) giymelerini emretmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular,

«إِنَّالْجَارِيَةَ إِذَا حَاضَتْ لَمْ يَصْلُحْ أَنْ يُرَى مِنْهَا إِلا وَجْهُهَا وَيَدَاهَا إِلَى الْمَفْصِل»

“Kız çocuğu hayız olduğunda, yüzü ve bileklere kadar olan elleri dışında onun bir yerinin görünmesi doğru değildir[Ebu Davud]

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle emretmiştir,

﴿وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

“Kendiliğinden görünen yerler müstesna, ziynetlerini açığa vurmasınlar. Başörtülerini de yakalarının üzerine salıversinler.” [Nur 31]

﴿يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

“Ey Nebi! Zevcelerine, kızlarına ve mümin kadınlara de ki; cilbablarını üzerlerinden aşağıya salıversinler.” [Ahzab 59]

3. Üçüncüsü, Allah Subhanehu ve Teâlâ kadına namahremlerin yanında süslenmeyi - TEBERRUC yapmayı - haram kılmıştır. Teberruc erkeklerde cinsel içgüdüyü tetikleyebilecek bir davranıştır. Allah Subhanehu ve Teâlâ,

﴿مَا ظَهَرَ مِنْهَا

“Kendiliğinden görünen yerler müstesna” [Nur 31] buyuruyor ve buyuruyor ki:

﴿وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ

“Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.” [Nur: 31]

4. Dördüncüsü, İslam beraberinde bir mahremi olmaksızın kadın ile erkek arasındaki halveti yasaklamıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلاَّ وَمَعَهَا ذُو مَحْرَمٍ»

“Bir mahrem olmaksızın bir erkek, bir kadınla halvette bulunmasın.”

5. Beşincisi, İslam, özel hayatta ve umumi hayatta kadın cemaatinin erkek cemaatinden ayrı olmasına hırs göstermiştir. Şeriat'ın müsaade ettiği, ticaret, istihdam, tıbbi tedavi, siyasi faaliyet, sıla-ı rahim veya İslam davetini taşımak gibi işler haricinde kadın ve erkeğin birbiriyle etkileşimde olmasını yasaklamıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem namazda kadınlarla erkeklerin saflarını ayırmıştır. Mescitten çıkarken kadınlarla erkeklerin karıştığını fark edince, bu karışıklığı engellemek için kadınlara ayrı erkeklere ayrı girişler tayin etmiştir. Nitekim Hamza b. Ebî Useyd el-Ensârî Radiyallahu anh, babasından rivâyet ettiğine göre, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescitten çıkarken yolda erkeklerle kadınların birbirlerine karıştıklarını görünce onun şöyle buyurduğunu işitmiştir:

«اسْتَأْخِرْنَ فَإِنَّهُ لَيْسَ لَكُنَّ أَنْ تَحْقُقْنَ الطَّرِيقَ عَلَيْكُنَّ بِحَافَاتِ الطَّرِيقِ»

“Geri çekilin! Sizin yolun ortasında yürüme hakkınız yoktur. Siz yolun kenarlarında yürümeye bakın.”Bu sebeple herhangi bir kadın yolda yürüdüğü zaman duvara yapışırdı. O kadar ki duvara yapıştığından dolayı elbisesi de duvara takılırdı.” [Ebu Davud]

İbn-i Ömer Radiyallahu anh'tan rivayetle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«لو تركنا هذا الباب للنساء»

“Bu kapıyı kadınlara ayırsak.” [Ebu Davud] Yine Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara ayrı bir gün ayırarak ders vermiştir.

6. Son olarak; İslam alenen hayâsızlığın sergilenmesini veya kadının ve toplumun - ister reklamlarda, dizilerde, filmlerde, kitap, müzik veya başka araçlarda olsun - cinselleştirilmesini de haram kılmıştır! İslam hayâyı farz kılmış her türlü gayri meşru evlilik dışı ilişkiyi ve böylesi bir ilişkiye yol açabilecek her türlü davranışı da haram kılmıştır. Mesela, namahrem erkeklere sarılmayı, el ele tutuşmayı veya öpüşmeyi... Gayri meşru ilişkilere ağır cezalar, hatta zinaya ölüm cezası dahi vermiştir.

Tüm bunlara ilaveten, İslam evliliği şiddetle tavsiye etmiştir. Hatta genç yaşta evliliği tavsiye etmiştir. Bundan maksat cinsel içgüdünün doğru şekilde tatmin edilmesi ve evliliğin gecikmesinden veya evliliğe karşı isteksizlikten doğabilecek toplumsal sorunların önlenmesidir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur:

«يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاء»

"Ey gençler topluluğu! Kimin gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik, gözü, (haramdan) sakındırır ve iffeti en iyi şekilde korur" [Buhari, İbni Mace, Müslim]

Kıymetli kardeşlerim. Tüm bunlar cinsiyetler arasında temiz bir ilişkiyi, aralarında sağlıklı yardımlaşmayı, evliliğin dokunulmazlığını, aile hayatının korunmasını temin eder ve kadına da erkeğe de hayatlarındaki yegâne amaca odaklanmalarını - Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın rızasını kazanmayı - temin eder.

Kıymetli Kardeşlerim,

İslam'ın içtimai nizamı sadece toplumdaki kadın erkek ilişkilerini düzenlemek için son derece önemli değildir. Aynı zamanda evlilikte ve aile birliğinde kadınların ve erkeklerin rollerini, haklarını ve sorumluluklarını da sahih bir şekilde düzenleyip evlilikte ve aile hayatında aile fertleri arasında sükûnete ulaştırır, karmaşayı, tartışmayı, bölünmeyi ve karşılıklı hakların ihmal edilmesini de önler. Dahası; İslam'da bu roller, haklar ve görevler ne cinsiyet eşitliği ve hür tercih gibi aile hayatına zarar verici yaklaşımlar üzerine inşa edilmiştir, ne de kadını İslam'ın kendisine vermiş olduğu haklardan ve amellerden mahrum eden gayri İslami gelenekler üzerine kurulmuştur. Aksine İslami evlilik ve aile hukukunu tayin eden sadece Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın bizzat kendisidir. Aile yapısındaki tüm fertler için - kadın, erkek, çocuk ve tüm akrabalar için - en hayırlı olanı sadece Allah Subhanehu ve Teâlâ bilir. Tarihimizden de gördüğümüz üzere, İslam'ın içtimai nizamını düzenleyen vahiy sayesinde İslam Ümmeti sağlıklı aile yapılarına ve sağlıklı bir topluma sahip olmuştur.

Yine bir Osmanlı ailesi içinde doğup (1906) büyümüş olan rahmetli Münevver Ayaşlı Hanımefendi kendi tecrübesinden bahisle şöyle der: “Osmanlı aile hayatındaki güzellik, nezahat ve samimiyet zannetmiyorum ki başka bir yerde olsun. Osmanlıdaki İslami hayat, güzel hayatın şahikasındaydı; bugünkü deyimle doruk noktasındaydı. [] Osmanlı hayatı neydi diye sorarsanız, benim vereceğim cevap: Güzelliklerle dolu, çiçeklerle bezenmiş bir şiirdi.

İşte ailenin olması gereken hali budur! Müslüman aile, çiçeklerle bezenmiş bir şiir gibi olmalıdır! Bu şiir gibi aile hayatının ahengin; evlilik hayatındaki rollerin, görev ve hakların birbirinden farklı olup birbirlerini tamamlayan etkili bir düzen oluşturmasından kaynaklandığının farkında olmalıyız. Bundan ziyade; evlilik ve aile içindeki sorumlulukların dağılımı; kadın ve erkeğin fıtratındaki ve niteliklerindeki farklar gözetilerek yapılmaktadır. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın düzenlediği bu yapıda, koca ailenin üzerine kavvam ve geçimini sağlayandır. Kadın ise evin idaresinden, çocuklarının bakımında ve kocasına itaatten sorumludur. Dolayısıyla çocukların bakımı kadına verilirken, bazı durumlarda erkeğe mirastan daha fazla pay verilir. Bunun sebebi ise, erkeğin sadece kendi eşi ve çocuklarının maişetinden değil birçok başka kadın akrabasının da geçiminden sorumludur. Oysa kadın kendi servetinden ailesine zerre kadar harcama yapmak zorunda değildir. Kadın evdeki işlerine çok dikkat, emek ve zaman harcaması gerektiği için, Şeriat ondan ailesinin geçimini sağlamak için çalışmasını talep etmemiştir. Aksine bu yükü onun omuzlarından alıp erkeğin üzerine farz kılmıştır. Kadın ve erkeklerin hak ve görevleri arasındaki bu farklılıklar ne hiyerarşi ne de erkeğin kadına üstünlüğünün göstergesi değildir. Aksine bunlar sadece aile hayatının ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan sorumluluklardır, her aile ferdine kendi görevlerini bildirmektir. Böylece görevler konusunda fikir ayrılıkları en aza iner ve ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar mümkün oldukça en etkili şekilde, kontrolden çıkmadan giderilir. İşte vahyin bize getirmiş olduğu ilahi hükümler; Müslüman ailenin sağlam direklerini teşkil etmektedir. Üstelik bu farklılıklarla birlikte Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmelerinden dolayı kadına da erkeğe ecir vadetmektedir:

﴿وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

“Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allahtan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” [Nisa: 32]

Kıymetli Kardeşlerim,

İslam'ın uygulamış olduğu bu düzen modeli o kadar başarılıydı ki tarih boyunca başka milletler Müslüman aile hayatındaki ahenge gıpta etmişlerdir. Edmondo de Amicus diye İtalyan bir seyyah 19. yüzyılda Hilafet topraklarını ziyaretinden bir izlenimini şöyle ifade etmiş: “Türk insanı şefkatlidir, ailesine düşkündür. Evlilik ve aile bağlarına genel olarak Avrupalılardan daha çok saygı gösterir…”veya 1856'da Fransız Büyükelçisi olarak İstanbul'da kalmış La Baronne Durand de Fontmagne, şöyle demiştir: “Erkekler eşlerine karşı çok nazik bir arkadaş gibidir. Annelerine olan saygıları sonsuzdur.

Demek ki kardeşlerim, Müslümanlar olarak bizler ailelerimizin dağılmasının önüne geçmek istiyorsak ve hem bu dünyada hem ahirette başarı elde etmek istiyorsak, her türlü Batılı veya Doğulu gayri İslami kültürü, değeri ve yaşam tarzını evliliklerimizden, aile hayatımızdan ve tüm toplumumuzdan uzak tutmak zorundayız. Bizler muhakkak; toplumdaki kadın ve erkek ilişkilerini doğru şekilde düzenleyecek, evliliğimizde ve aile birliğimizde aradığımız sükûneti ve saadeti temin edecek olan İslami değerleri, hükümleri ve içtimai nizamları benimsemek zorundayız. İşte Aileyi harap olmaktan kurtarmanın yolu budur! Ve Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى * وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

“Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.  Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” [Taha 123-124]

 

Zehra Malik
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Üyesi

 

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER