Perşembe, 19 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Aile Birliğinde Kriz: Sebepleri ve Sonuçları - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları, “Aile: Zorluklar ve İslami Çözümler” Başlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

بسم الله الرحمن الرحيم

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
Aile: Zorluklar ve İslami ÇözümlerBaşlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı

1. KONUŞMA - TUNUS VİLAYETİ

Aile Birliğinde Kriz: Sebepleri ve Sonuçları

Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu

﴿وَمِنْآيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[Rum 21]

Allahumme salli ala Seyyidina Muhammedin abdike ve Resulike ve alel’muminine vel’muminati vel’muslimine vel’muslimati

Ey Kardeşlerim! İnsanlık bir uçurumun eşiğinde!  Toplumun temel taşı olan aile kurumu elden gidiyor... Tüm dünya bir aile krizi ile karşı karşıya. Batıyı derinden sarsan Aile Krizi ve doğurduğu sosyolojik, psikolojik ve birçok başka sorunlar; insanlık için çıkartılmış en hayırlı Ümmeti - biz İslam Ümmetini de - pençesine almış durumda!!!

Her geçen yıl evliliklerin sayısı azalırken boşanmaların sayısı gittikçe artıyor. Örneğin Türkiye’de son on yılda boşanma oranları %82 arttı, 2001’de 6 aileden birisi boşanırken 2018’de 3 aileden birisi boşanmış. Ürdün, bugün Orta Doğu’nun en yüksek boşanma oranlarına sahip. 2011 yılında sadece BİN boşanma kaydedilmişken, 2016 yılında neredeyse 22 bin boşanma kaydedilmiştir. Hatta evlenen çiftlerin %8,2’si daha evliliklerinin ilk yılını tamamlamadan boşanmış! Mısır’da, boşanma oranı son 20 yılda %83 oranında artmış ve günde yaklaşık 260 boşanma gerçekleşiyor. Endonezya’da 2014 yılında boşanmalarda 380 bin Müslüman evlilik boşanmayla sonuçlanmış. Bu saatte 44 ve günde binden fazla boşanmaya tekabül ediyor. 1999’dan 2009’a kadar boşanma oranı 10 kat arttı. İran’da ise bu yılın Mart ayına kadar saatte 20 boşanma davası görülmüş. Sadece Tahran’daki boşanma oranları bir yıl içinde %22 artmış.

Bununla birlikte İslam Ümmeti içinde evlilik oranları düşmüş ve evlilik yaşı artmıştır. Örneğin Mısır’da resmi kayıtlara göre evlilikler 2004-2016 yılları arasında %70,4 azalmış. Yine Filistin’de evlenme oranları 2015-2016 yılları arasında %8 düşmüştür. Lübnan’da 35-39 yaş arası kadınların %47’si bekâr, Malezya’da 2010 yılında 15 yaş üstü nüfusun %35’i hiç evlenmemiş. Buna ek olarak, tüm İslam beldelerinde ilk evlenme yaşı ortalaması 30’lara yaklaşmış.

Yine aile kurumunun toplumsal yapıda giderek zayıfladığını, ailelerin giderek küçüldüğünü, yalnız yaşayanların arttığını ve ailelerin çocuk yapmaktan kaçınmaya başladığına şahit oluyoruz. Üç ve daha fazla çocuklu aile sayısı geriliyor. Aynı anda 1-2 çocuklu aile sayısında büyük bir artış görülüyor. 2016 yılında örneğin Türkiye’nin doğurganlık hızı 2,1 çocuğa düşerek ve nüfusun yenilenmesi için gereken doğum oranının altına düştü. 2016 yılına kadar TÜİK Türkiye’nin doğurganlık oranını her zaman “nüfusun yenilenme oranının üstünde” olarak belirtirdi. Bundan dolayı ülke nüfusun hızla yaşlanması riskiyle karşı karşıyadır. Bangladeş’te doğurganlık oranı 1975’te 6,3 iken 2011’de 2,3’e düşerek %63’lük bir düşüş göstermiştir. Aynı endişe verici demografik gelişmeler, Pakistan’da, Mısır’da ve diğer İslam ülkelerinde de kendini gösteriyor. Yalnızlaşan ve çocuktan kaçınan bir sosyal gelişme eğilimiyle karşı karşıyayız. Bunun temel nedenlerinden birisi, ilk annelik yaş ortalamasındaki artış ve anneliğin değersizleşmesidir.

İslam’ın ahlaki ve kültürel değerleri çözülmeye uğradıkça evlilik hayatında geçimsizlik, mutsuzluk ve evlilikte şiddete yol açmıştır. Örneğin Türkiye’de son on yılda kadına karşı şiddet oranı % 1400 artmış. Sadece geçen yıl Türkiye’de 400’den fazla kadın boşanma nedeniyle öldürüldü. Bununla birlikte Türkiye’de boşanmaların doğurduğu dehşet bir tablo daha var… Anneden intikam almak için kendi çocuğunu öldürmek gibi “yeni bir sistem”çıktı ortaya… 2017 yılında 20 çocuk öz babası tarafından öldürülmüş…

Boşanma oranlarındaki artış doğrudan çocuk ve genç nesilleri etkileyen problemlere yol açmıştır. Çocuk suçluluk oranları, alkol ve madde bağımlılığı, okul başarısızlığı ve okulu terk, psikolojik problemler, fuhuş ve evlilik dışı doğum, şans oyunları ve kumar, intihar gibi problemlerdeki artışların her ülkede boşanma oranlarıyla birlikte arttığı dünya genelinde bilimsel çalışmalarla açıklanmıştır. Örneğin boşanmaların devamlı ve hızlı arttığı Türkiye’de çocuk suçluluk oranları 2008-2013 arası 4 katından fazla artmıştır.

Kıymetli Kardeşlerim, korkunç istatistikler saymakla bitmez... Gerçekten de bunlar; epidemik boyutta zehirlenme belirtileridir. Batıdan ithal edilen kapitalist, liberal, feminist ve laik değer ve normların, kanun ve nizamların yayılması, teşvik ve tatbik edilmesi Ümmeti zehirlemiştir. Müslümanların düşünce yapısını, zevklerini, hayat mefhumlarını ve kriterlerini İslam’dan uzaklaştırıp Batı çizgisinde şekillendirmiştir. Üzerimize tatbik edilen Batılı değer ve kanunlar, iddia edildiği gibi kalkınma getirmedi… Tam aksine, bizleri Batının ahlaki çöküntüsüne ve bir sürü aşılamaz sosyal sorunların içine itti…

“Liberal Hürriyetler”diyerek kadın erkek arasındaki sosyalleşme/ilişki sınırlarını ortadan kaldırdılar ve İslam toplumunu gayri İslami toplumlara benzettiler. Liberalleşme ile "İffet ve hayâ" gericilik sayıldı. Oysa Enes Radıyallahu anh’tan rivayet ile Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:

«إِنَّ لِكُلِّ دِينٍ خُلُقًا وَخُلُقُ الإِسْلاَمِ الْحَيَاءُ»

“Her dinin kendine özgü bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı ise hayâdır”.

Yine Ebu Mes’ud el-Bedrî Radıyallahu anh’tan rivayetle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayânın İslam Ahlakının temeli olduğunu ifade etmektedir:

«إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ الْأُولَى إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ»

“Peygamberlik sözlerinden insanlara ilk ulaşan söz: Utanmazsan dilediğini yap!” İşte liberal hürriyetlerin telkin ettiği tam da budur: “Herkes dilediğini yapsın. Utanmak seni gericiliğe ve ezikliğe mahkûm eder!”

Kadınlar tesettürsüz ve süslenerek sokağa çıkıyor, erkekler gözlerini yere çevirmiyor, gayri meşru ilişkiler ve cinsel azgınlık gün geçtikçe artıyor, evliliğe kıymet verilmiyor, evlilik ve aile hayatında bağlılık ve sorumluluk duygularına karşı isteksizlik oluşuyor, evlilik kurumunun ihtiyacı ortadan kalkıyor, altı oyuluyor… Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu çöküntünün önüne geçip ahlak ve huzuru korumak üzere evliliği garanti altına almanın metodunu şu şekilde ortaya koymuştur: Hz. Aişe (ranha)’dan şöyle emrettiği aktarılmıştır:

«النِّكَاحُ مِنْ سُنَّتِي فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي»

“Nikâh sünnetimdir. Sünnetime rağbet etmeyen benden yüz çevirmiştir.”

İşte Ümmeti Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinden uzaklaştıran liberal hürriyetler olmuştur. İslam’a göre kadın ve erkek arasındaki ilişki toplumda cinsiyetler arası sağlıklı yardımlaşma olması gerekirken zevk ve sefa odaklı bir şekle dönüştürmüştür. Toplumların cinselleştirilmesine, artan evlilik dışı ilişki biçimlerine ve hatta eşcinselliğin yayılmasına ve bunlara karşı hoşgörüye yol açmış doğal olarak da evliliğe ve aile birliğinin sağlığına zarar verip temelini çürütmüştür. Heva ve heveslerin peşinde koşturmayı telkin eden çürük liberal kültür İslam Ümmetine de buşlaşmıştır. Oysa Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا * أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا

“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” [Furkan 43-44]

Kıymetli Kardeşlerim,

Kapitalist değerler İslam Ümmeti içerisinde büyümekte olan Aile Krizi’nin başlıca sebeplerindendir. İslam; Müminleri ve toplumdaki gayri Müslimleri dahi evlilik, çocuk ve aile birliği için en iyi, en hayırlı olana odaklanmaya teşvik ederken, kapitalizmin ferdiyetçilik değeri bencil ve ferdî ihtiyaçlara odaklanan zihniyetler oluşturuyor. Aynı şekilde maddiyatçılık, kazanç uğruna yozlaşmış imaj ve materyalleri yüceltti, daha fazla kazanma ve harcama kültürünü aşıladı. Bu uğurda kadını bir meta haline dönüştürdü. Bu prensipler üzerine kurulu kapitalist ekonomi politikaları “toplumun ve devletin ekonomik itici gücü olma”kandırmacasıyla kadınları annelikten uzaklaştırıp iş hayatına itiyor. Ailenin, çocukların ve toplumun mutluluğunu düşünmek yerine daha fazla para kazanarak ve satın alarak mutlu, sevilen ve saygın insan olunacağı algısı yerleşti zihinlere. Bu yaşam tarzı ebeveyn ve evlat ilişkisini, tüm toplumsal denge ve düzenleri bozan, toplumsal huzuru etkileyen ciddi bir sorun olarak duruyor karşımızda.

Oysa Ebû Hüreyre Radıyallahu anh’tan rivayetle Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

«لَيْسَ الْغِنَى عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ، وَلَكِنَّ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ»

Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” Bugün uzun çalışma saatlerinden ve maddi değerlerin peşinde koşturmaktan dolayı eşlerin birbirlerine veya çocuklarına ayıracak vakit bulamaması boşanmaların başında gelen, hatta evliliğe mani olan önemli faktörlerden birisidir.

Cinsiyet eşitliği gibi feminist fikirler; yine İslam Ümmeti içerisindeki aile ve toplum yapısına son derece büyük zarar veren ithal fikirlerdir. Bu fikirler evlilikteki rollerde, görev ve haklarda kargaşaya ve çatışmalara yol açmış, aynı zamanda evlilik mefhumunu ifsat edip anneliği değersizleştirmiştir. Bu fikirlerle zehirlenen kadınlar; Rabbimizin emri olan erkeğin kavvam olma görevini reddediyor, erkeklerse ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmek istemiyor. Oysa İslam’da ne kadının erkeğe ne de erkeğin kadına üstünlüğü söz konusudur ve aile hayatındaki hakları ve görevleri tayin ederken cinsiyet eşitliğine yer vermez. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur

﴿وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

“Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere, kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan bol nimet isteyin. Doğrusu Allah her şeyi bilir.” [Nisa 32]

﴿الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ

Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır.” [Nisa 34]

Bugün İslam beldelerinin birçoğunda kadının toplumsal/kamusal hayattan uzaklaştırılması, kadınların İslam’ın kendilerine vermiş olduğu bazı haklardan, aktivitelerden mahrum edilmesi, zorla evlilik, Hindistan’daki çeyiz gelenekleri, kadına zulmedilmesine yol açan evliliğe dair yanlış görüş ve beklentiler günümüzün fenomenleridir.  Bunlar İslam’dan değildir! Bunlar, gayri İslami geleneksel tutum ve törelerin uygulamalarıdır. Özellikle evliliğe dair yanlış görüş ve beklentiler huzursuzluk, memnuniyetsizlik ve öfkeye yol açmıştır. Hatta gerici kültür ve gelenekleri İslam’la bağdaştıran kadınların da erkeklerin de Batı kültürüne yönelip İslam’ın hükümlerini reddettiğini görüyoruz.

Zira kardeşlerim, bizler Ümmet olarak kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi verimli bir şekilde düzenlemeye yönelik Şer’i hükümleri anlayamaz olduk. Evlilik ve aile hayatını en güzel şekilde düzenleyip huzur ve uyumu temin eden İslami hükümler hakkında fikirlerimiz berraklığını kaybetti. Tüm bunlar; Ümmet olarak aile yapılarımızda İslami hasletlerin kaybına yol açmıştır, karı koca ve diğer aile fertleri arasında tartışma ve çekişmelere neden olmuştur, fakat en önemlisi ortaya çıkan sorunları gidermek için de açık ve net bir yol bırakmamıştır. En önemlisi ise bizlere bu sorunları çözebileceğimiz açık bir yol bırakılmadı.

Kıymetli Kardeşlerim,

Şunu açık ve net bilmeliyiz ki tüm bunlar emperyalist güçlerin kültürel sömürgeciliğinin ve İslam’ı yok etme projesinin neticesidir. Bunu ise İslam beldelerinin başındaki kukla hükümetlerin desteğiyle başarmaktadırlar. Çeşit çeşit gayri İslami nizamlarıyla ve kurumlarıyla zararlı Batılı ve gayri İslami değerleri teşvik ve tatbik ederek aile krizini körükleyen işte bu rejimlerdir. Örneğin Batılı eğitim nizamlarını uyguluyor, çeşitli feminist kuruluşları ve programları teşvik ediyor, İslami içtimai hükümleri ve aile yapılarını yıkmayı hedefleyen uluslararası sözleşmeleri onaylıyor, çeşitli liberal ve cinsiyet eşitçi kanunları ve ulusal politikaları yürürlüğe sokuyor, medyaya toplumu cinselleştiren, evlilik kurumunu tahrip eden ve aile hayatının huzuruna zarar veren içerikleri yayması için gerekli zemini sunuyorlar.

Mesela İslam beldelerindeki anayasalarına yerel kanunları uluslararası sözleşmeler doğrultusunda düzenleme zorunluluğunu yerleştirdiler. Ülkelerimizdeki kadın ve aileye dair üretilen politikaların, kanun ve hukuki uygulamaların tümü “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”politikasına dayalı uluslararası sözleşmeleri esas alarak yapılmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletlerin hazırladığı CEDAW’ı Filistin, İran, Sudan, Somali hariç her İslam ülkesi imzalamıştır.

Mesela Türkiye bu doğrultuda “Yeni Türk Medeni Kanunu”nu yürürlüğe sokmuştur. Bu kanun ile “Aile reisi kocadır” hükmü değiştirilerek “evlilik birliğini eşler beraber yönetirler”hükmü getirildi. Ve Anayasanın 41. Maddesine “Aile Türk toplumunun temelidir”ifadesine “ve eşler arasında eşitliğe dayanır”hükmü eklendi. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yayınladığı araştırma raporlarında “Aile kadınlar için güvenli bir ortam değildir.” ifadelerini kullandı ve “evlilik”şiddet sebebidir dedi.

Yine Feminist kuruluşlara beldelerimizde çok fazla söz hakkı ve etki verilmektedir. Bir de İslam aile hukukunu ve kadına dair şer’i hükümleri kadını aşağılamakla suçlayarak yeniden modern kadın gözüyle yorumlanmasını talep eden “İslami Feministler”diye bir fenomen çıktı karşımıza. Bunların talepleri parlamentolarda dahi hemen kabul görüyor. Fakat talepleri Müslüman kadına ve aile kurumuna zulmediyor!

Ayrıca İslam ülkelerindeki mevcut laik eğitim sistemleri de “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”prensibini, müfredat, kitap, öğretmen vs araçlarla uygulamaya odaklıdır. Amaç; kendi İslami evlilik ve ailevi görevlerini terk edip karşı cinsin görevlerini üstlenmek için çabalayan, bunu özgürleşmek bilen, anne babasına itaat etmek yerine onlara cinsiyet eşitliği terbiyesi veren nesiller yetiştirmektir. Bunu da Milli Eğitim Bakanlığı yapıyor.

Tüm bunların yanı sıra; beldelerimizdeki Laik hukuk sistemleri eskiden İslami yönetimde olduğu gibi evliliklerin birliğini ve aile yapılarını korumaya yönelik çalışan devletin bir kolu değiller. Mahkemeler artık evlilik içi anlaşmazlıklarda evliliği kurtarmak için arabuluculuk yapan veya kadını aile içi şiddetten koruyan veya erkeğin ailesinin bakımını hakkıyla yerine getirmesini temin eden veya karı kocanın birbirine karşı görevlerini hakkıyla yerine getirmesi için çalışan etkili bir araç değiller. Aksine aile hukukundaki bütün reformlar ailenin dağılmasından sonrası için planlanıyor, hatta ailenin dağılmasını teşvik ediyor. Nafaka ödemeleri, hakaret davaları, velayet sorunları gibi birçok alt başlık, evlilik sonrası için hazırlanan çalışmalardır. Hatta yasalar ‘aileyi’ korumadıkları gibi çoğu zaman boşanma oranlarını daha da artırıyorlar. Örneğin Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi esas alınarak çıkartılan “6284 Sayılı Aileyi Koruma ve Kadına Şiddeti Önleme Kanunu”çıkartıldı. Kanun, halk arasında “Aileyi Çökertme ve Kocaya Zulmetme”kanunu olarak isimlendirildi. Zira kanunun içerdiği şiddet tanımından tut, kanunun uygulanmasına yönelik yönetmeliklere kadar tüm ifadeler ailelerin korunmasını veya kurtarılmasını değil „dağılmasını“garanti altına almıştır. Mesela “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.”diyerek kocaya karşı “masumiyet karinesini”ortadan kaldırmıştır. Bu kanunu silah gibi kullanan kadınlar, keyfi olarak eşlerini sokağa attırabiliyorlar. Avukatların, aile psikologlarının veya aile danışma merkezlerinin feminist ve cinsiyet eşitliği yaklaşımları, kolayca çözülebilecek aile sorunlarını bir anda boşanma davalarına dönüştürüyor. Türkiye’de bu kanunun mağduru olan kişi sayısı 1,5 milyon olduğu söyleniyor. Özetle, İslam beldelerimizdeki hukuk sistemleri hızlı ve etkili bir şekilde davaları sonuçlandırmaktan ve kadınların ve aile birliklerinin karşılaştığı sorunları çözmekten acizdir. Dolayısıyla da sorunların daha da kemikleşmesine ve kötüleşmesine ve evlilik ve aile hayatında daha fazla aşılamaz inatçı sorunların oluşmasına yol açmaktadır. Hatta hükümetlerin yeterince bütçe ayırmamasından ve çürük nizamların yol açtığı sorunların boyutundan dolayı mahkemeler ve hâkimler aşırı yoğunluktan dolayı sorunlarla ilgilenemiyorlar bile. Üstelik mahkemeler aşırı pahalı ve çoğu kez güç ve para sahiplerinin etkisi altında kalmaktalar. Tüm bunlar evlilik ve ailevi anlaşmazlıkları etkili ve adil bir şekilde çözmenin karşısında engel olarak durmaktalar.

Kıymetli Kardeşlerim,

Bu krizle samimi bir şekilde mücadele etmek istiyorsak, Ümmet olarak bu sorunun sebeplerine ve sebeplerini besleyen nedenlerine karşı köklü bir çözüm bulmak zorundayız. Allah Subhanehu ve Teâlâ bizleri insanlığı uçurumun kenarından emniyete, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak fikir ve metotlarla donattı. Öyleyse İslam’ın çözümlerini yaymak ve yeniden tümüyle tatbik edilmesi için var gücümüzle çalışmalıyız.

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿الَر كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

“Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” [İbrahim 1].

 

Çedya Es-Sayadi
Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti Üyesi

 

Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER