- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafetin Gölgesinde Eğitim ve Kadın Hakları Farkı
Laikler, kadınların İslami yönetim altında eğitim hakları ve durumu hakkında on yıllar boyunca yalan ağları ördüler. Araştırmacılar, İslam’ı kadınları kaliteli bir eğitimden mahrum etmekle itham etmek için geçen on yıllar boyunca laik sistemler veya İslam dünyasındaki İslam benzeri sistemler altında okuma-yazma bilmeyen kadınların oranının yüksek olduğu ve fazla eğitim alma şansı bulamadıkları aldatmacasını kullandılar. Amaçları, Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti’nin gölgesinde İslami yönetimin geri geleceği korkusunu yaymaktır. Buna rağmen şerefli İslami nizam yönetimi altında kadınların eğitim durumunun hakikati, laiklerin sahte ithamları ve yalanlarından oldukça uzaktır.
Aslında İslam’ın ortaya çıkması ile dünyada eğitim ve öğrenme arzusuna yönelik farklı bir bakış açısı oluşmuştur. Eğitim ve öğretim, din ile sıkı şekilde iç içe geçmiştir. Dine göre eğitim ve öğretim, Allah’a yaklaşmaktır. Dolayısıyla eğitim ve öğretim, ahirette büyük sevaba nail olmanın bir aracıdır: Nitekim Nebi (ﷺ), şöyle buyurmuştur:
«وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللَّهُ لَهُ بِهِ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ» (رواه مسلم)
“Kim ilim öğrenmek için bir yola girerse Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır” [Müslim]
Bundan dolayı İslam, bilgi edinmeyi yüksek bir makam kılmış, ibadet amellerinden saymış ve fertlerin derecelerini belirleyen bir kriter yapmıştır. Dolayısıyla âlimlerin mekânını yükseltmiştir. Allah Subhanehu ve Teâla, şöyle buyurmuştur:
﴿يَرْفَعُ ٱللَّهُٱلَّذِينَءَامَنُواْمِنكُمۡوَٱلَّذِينَأُوتُواْٱلۡعِلۡمَدَرَجَـٰتٍ﴾
“Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin” [Mücadele 11]
Ve Nebi (ﷺ) şöyle buyurmuştur:
«وَفَضْلُالْعَالِمِعَلَىالْعَابِدِكَفَضْلِالْقَمَرِعَلَىسَائِرِالْكَوَاكِبِإِنَّالْعُلَمَاءَوَرَثَةُالأَنْبِيَاءِإِنَّالأَنْبِيَاءَلَمْيُوَرِّثُوادِينَارًاوَلاَدِرْهَمًاإِنَّمَاوَرَّثُواالْعِلْمَفَمَنْأَخَذَبِهِأَخَذَبِحَظٍّوَافِرٍ»
“Âlim bir kimsenin bilgisizce ibadet eden bir kimseye üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler altın ve gümüşü miras olarak bırakmazlar, onlar sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan kimse de bol nasip ve kısmet almış olur” [Kays Bin Kesir]
İslam dini, şeri ilim öğrenmeyi hem erkeklere hem de kadınlara farz kılmıştır. Nitekim Nebi [ﷺ], şöyle buyurmuştur:
«طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ»(رواه ابن ماجه)
“İlim öğrenmek tüm Müslümanlara farzdır.” [İbn Mace]
Ayrıca İslam, yaratıcının takdirini daha çok kazanmak, Allah’ın yarattığı tüm şeyleri etkin şekilde kullanmak, dünyadaki insanların hizmetine sunmak, bilim, tıp, sanayi ve teknoloji dâhil tüm alanlarda insanlığın faydalanmasını sağlamak için kadın ve erkekleri dünyayı araştırmaya teşvik etmiştir. Nitekim Allah Subhanehu ve Teâla, şöyle buyurmuştur:
﴿إِنَّفِىخَلۡقِٱلسَّمَـٰوَٲتِوَٱلۡأَرۡضِوَٱخۡتِلَـٰفِٱلَّيۡلِوَٱلنَّهَارِوَٱلۡفُلۡكِٱلَّتِىتَجۡرِىفِىٱلۡبَحۡرِبِمَايَنفَعُٱلنَّاسَوَمَآأَنزَلَٱللَّهُمِنَٱلسَّمَآءِمِنمَّآءٍ۬فَأَحۡيَابِهِٱلۡأَرۡضَبَعۡدَمَوۡتِہَاوَبَثَّفِيہَامِنڪُلِّدَآبَّةٍ۬وَتَصۡرِيفِٱلرِّيَـٰحِوَٱلسَّحَابِٱلۡمُسَخَّرِبَيۡنَٱلسَّمَآءِوَٱلۡأَرۡضِلَأَيَـٰتٍ۬لِّقَوۡمٍ۬يَعۡقِلُونَ﴾
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.” [Bakara 146]
Ve şöyle buyurmuştur:
﴿وَسَخَّرَلَكُممَّافِىٱلسَّمَـٰوَٲتِوَمَافِىٱلۡأَرۡضِجَمِيعً۬امِّنۡهُ إِنَّفِىذَٲلِكَلَأَيَـٰتٍ۬لِّقَوۡمٍ۬يَتَفَكَّرُونَ﴾
“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” [Casiye 13]
Tüm bu naslar, başkaları için birer muallim olmak üzere Müslümanları her türlü bilgiyi öğrenmeye, kadın ve erkeği farklı alanlarda sürekli eğitim ve bilimsel araştırma yapmaya teşvik etmiştir. Yine Hilafetin temeli, kadın ve erkeğin eğitimine büyük bir önem verme esasına dayanır. Nitekim İslami yönetimin olduğu asırlarda dini okul, külliye, medrese, üniversite, kütüphane ve rasathanelerin yapımı ve öğretmenlerin eğitimine büyük yatırımların yapılması bu gerçeği gözler önüne sermektedir. Tüm bunlar ise, İslami yönetim altındaki tebaanın büyük bir kesiminin eğitim almasını sağlamak için yapılmıştır. Miladi dokuz ve onuncu asırlarda Doğu ve Batı bölgelerinde birçok Dar-ul İlim/ilim evleri kurulmuştur. Abbasî döneminin ilk yöneticilerinden biri olan Halife Harun Reşid, tüm mescitlere medrese yapılmasını emretmiştir. Nizamülmülk, miladi on birinci asırda Bağdat, Musul, Basra ve Herat şehirleri dâhil İslam dünyasının dört bir tarafında yükseköğretim okulları sistemini kurmuştur. Halife Nureddin, miladi on ikinci asırda Şam ve diğer birçok büyük şehirde birçok enstitü kurarak Nizamülmülk’ün icraatlarını takip etmiştir. Sadece Kurtuba’da 70 tane kütüphane vardır. İslam dünyasındaki yazarların (muallimlerin) sayısı, hızla yükselmiştir. Hatta İslami yönetimin olduğu zamanda belli noktalarda neredeyse her köyün kendisine ait bir kitabı olmuştur. Şam’da 73 külliye, Kudüs’te 41 külliye, Bağdat’ta 40 külliye, Halep’te 14 külliye, Trablus’ta 13 külliye ve Kahire’de 74 külliye olmasının yanı sıra diğer şehirlerde birçok eğitim kurumları vardı. Bunların hepsi, on binlerce öğrenciye ücretsiz eğitim veriyordu.
Ayrıca İslam Devleti’nin dört bir tarafında dünya çapında meşhur bir dizi akademik üniversite kurulmuş ve bu üniversiteler, dünyanın farklı bölgelerinden öğrencilerin eğitim için geldiği dünyanın seçkin eğitim ve düşünce merkezi ve kurumları haline gelmiştir. Fas’ta miladi 859 yılında kurulan Karaviyyin üniversitesi, Mısır’da miladi 970 yılında kurulan Ezher üniversitesi, Bağdat’ta miladi 1227 yılında kurulan Mustansiriyya üniversitesi, Mali’nin Timbuktu şehrinde miladi 14. asırda kurulan Sankore üniversitesi ve Türkiye’nin İstanbul ilinde miladi 15. asırda kurulan İstanbul üniversitesi sadece bunlardan bazılarıdır.
Şu halde Hilafet Devleti’nde İslam nizamı tarafından zorunlu uygulanan bu eğitim ve öğretim atmosferinde kadınların eğitim oranının artması hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. Nebi (ﷺ), söz ve fiilleri ile kadının eğitimine önem veren ilk kişinin olduğu görülmektedir. Ayşe (ra) şöyle buyurmuştur: “Kadınların en hayırlısı, Ensar’ın kadınlarıdır. Hayâları onların dinde fakih olmasına mani olmamıştır.” (Müslim) Nebi (ﷺ), mescit ve diğer kamu alanlarında erkek ve kadınlara İslam’ı öğretiyordu. Fakat aynı zamanda özellikle kadınların eğitimi ve sorularını cevaplamak için onlara özel vakitler ayırırdı. Nitekim Ebi Said El-Hudri’den kadınların Nebi (ﷺ)’e şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: Ey Allah’ın Eesulü! Erkeklerden bize zaman kalmıyor, bize özel bir gün ayırırmısın? وَعَدَهُنَّ يَوْمًا لَقِيَهُنَّ فِيهِ، فَوَعَظَهُنَّ وَأَمَرَهُنَّ “Resulullah onlara bir gün belirledi. Kadınlar o gün Rasulullah’ın huzuruna gelir ve O da onlara sohbet ederdi.” [Buhari]
Yine Nebi (ﷺ)’in birçok eşi, kadın sahabi ve diğer kadınların Medine-i Münevvere’deki yönetimi altında edindikleri ilimleri, O’nun kadınların eğitimine verdiği önemi göstermektedir. Örneğin eşi Ayşe (radiyallahu anhe), hadisi bilmesi ve İslam fıkhındaki maharetlerinden dolayı “ümmetin fakihesi” ünvanının almıştır. Nebi (ﷺ)’den 2200’den fazla hadis rivayet etmiştir. Ondan daha fazla hadis rivayet edenlerin sadece Eba Hureyra, İbn Ömer ve Enes (radiyallahu anhum) olduğu söylenmiştir. Allame İbn Hacer şöyle demiştir: “Nebi (ﷺ)’in emirlerinin dörtte biri onun tarafından rivayet edilmiştir.” Sahabi kadınların önde gelenleri, dini soruları hususunda ona başvururlardı. İslam’ın önde gelen fakih ve sahabelerinden olan Ebu Musa El-Eşari (ra), şöyle demiştir: “Hadis hakkında bir sorunla karşılaştığımızda Ayşe’ye sorardık ve sorumuzun cevabını onda bulurduk.” Yine Ömer İbn Hattab (ra) ve Osman İbn Affan (ra), halife olarak hadis ve fıkıhla ilgili belli konularda Ayşe (ranha)’ya başvurulardı. Ayşe (ranha), tıp, şiir, edebiyat ve Arap tarihi dahil birçok bilgi alanında büyük ilim sahibi birisiydi. Nitekim sahabe Urve Bin El-Zübeyyir (ra) onun hakkında şöyle demiştir: “Kur’an’ı, helal ve haramı, şiir, hadisi ve nesebi Ayşe’den daha iyi bilen birini görmedim.”
Yine Ümmü Seleme, Hafsa, Ümmü Habibe ve Meymune gibi – Allah onlardan razı olsun - Nebi (ﷺ)’in diğer hanımları, eğitimde ön plana çıkmışlardır. Hadis ve fetva verme alanında geniş bir ilme sahiplerdi. Onlar gibi Esma Binti Ebi Bekir, Ümmü Atiyye, Ümmü Şerik ve Fatıma Binti Kays (radiyallahu anhuma) da bu alanlarda ön plana çıkmışlardır. Yine Hunsa Binti Amr, Hind Binti Atabe, Atike, Ümmü Eymen ve Safiyye Binti Abdulmuttalib Bin Haşim şiir alanında ön plana çıkmışlardır. Nebi (ﷺ), kadınlar arasında okuryazar olmayan kadının kalmamasına önem vermiştir. Nitekim Şifa Binti Abdullah (ranha)’ya eşi Hafsa (ranha)’ya yazmayı öğretmesi emrini vermesi bunu göstermektedir.
Hilafet Devleti, İslam’ın kadının eğitimine önem veren görüşünü benimseyerek Nebi (ﷺ)’in öğretileri ve örnekliğini takip etmiştir. Hilafet Devleti’nde kadınlar, ev, okul, mescit, külliye ve diğer kurumlarda kadın ve erkek öğretmenlerden eğitim alırlardı. Modern çağda Hintli bir araştırmacı olan Muhammed Ekrem El-Nedevi, İslam ve İslam tarihinde bayan öğretmenler üzerinde geniş bir araştırma yapmıştır. Araştırmasında Müslümanların yerleştiği her şehirde kadınların bölgelerindeki âlimlerden ilim tahsil ettiklerini belirtmiştir. Yine Şam’daki Emevi Mescidi, El-Mezfari Camisi, Ömeriyye Medresesi ve Suriye’deki Dar-ul Hadis El-Nuriyye gibi meşhur mescitleri için arşiv tutanaklarında görüldüğü gibi kadınların meşhur medrese ve mescitlere düzenli olarak geldiğini belirtmiştir. Yine Kahire’deki meşhur Ezher Üniversitesi, bayan öğrenci ve hoca olarak kadınlarla özel bir önem vermiştir. Batıdaki kadınlar ise, bu hakkı birkaç asır sonra elde etmişlerdir. Özellikle kadınların eğitimi için bazı medreseler kurulmuştur. Bu medreselerin ilki Fas’ta H. 245 – M. 859 yılında kurulan İslami Karaviyyin üniversitesidir. Aynı zamanda kadınlar, bütün topraklarını tek devlet altında birleştiren Hilafet Devleti’nin gölgesinde daha önce olmayan milli sınırlar engeline takılmadan ilim öğrenmek için İslam dünyasının dört bir tarafına seyahat etmiştir. Bunun sonucunda İslam şeriatı kanunlarını tatbik eden bu şerefli devletin tarihinde binlerce kadın âlim yetmişmiş ve ortaya çıkmıştır.
“Çağdaş Hintli İslam davetçisi Muhammed Ekrem, sekiz sene önce kadın hadis âlimlerinin biyografilerine dair bir sözlük şeklinde tek ciltlik bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışma, biyografi sözlükleri, klasik metinler, okul arşivleri ve ilgili alıntı yazıları hakkında araştırma yapmayı amaçladığı bir projedir.” Kendisinin ifade ettiği gibi 20 veya 30 kadın bulacağını sanmıştır. Fakat şu ana kadar 8000 kadın bulmuş ve bunların tarihleri 1400 yılına dayanmaktadır. Şu anda sözlüğünün ebatı 40 cildi bulmuştur. Bu ifadeler, Carla Pawer’in 25 Şubat 2007 yılında New York Times dergisinde yayınladığı “Gizli Tarihten” alıntıdır.
Bu kadın âlimler, dindeki tüm bilgi alanlarında yüksek seviyeye ulaşarak İslami hükümler veren, Kur’an’ı tefsir eden, hadis nakleden, hadisleri eleştiren, hatta kâdıların hükümlerine itiraz eden birer meşhur fakih haline gelmişlerdir. Birçoğu, kimi zaman 10 veya daha fazla ciltten oluşan farklı İslami ilimler alanında kitap yazmıştır. Yine kendi şehirlerindeki evlerde, okullarda, mescitlerde ve önemli medreselerde (bugünün kolejleri) kız ve erkek öğrencilere ders vermiştir. Kahire’deki Saklatuniyyah medresesi gibi bazı medrese finansmanı ve kadın memureleri kadınlar tarafından temin edilmiştir. Kudüs İbrani Üniversitesinde İslam ve Ortadoğu Tarihi alanında okutman olan Ruth Roded’e göre birçok klasik İslami medreselerdeki bayan okutman hocaların oranı, modern asırdaki Batılı üniversitelerdekinden daha çoktur.
Hilafetin gölgesindeki meşhur kadın âlimlerden birisi de, miladi yedinci asırda yaşayan ve o dönem Hilafetin başkenti olan Şam’daki büyük Emevî mescidinde hadis ve fıkıh dersi veren Ümmü Derda’dır. Hatta onun öğrencilerinden biri, diğer öğrencilerle ders halkalarına katılan devletin Halifesi Abdulmelik Bin Mervan’dır. Bir diğer kadın âlim ise, miladi 9. asırda Mısır’da araştırmacı olan ve müçtehit İmam Şafii’nin öğrencilerinden biri olduğu Nefise binti El-Hasan’dır. Yine kadın âlimlerden bir diğeri, miladi 12. asırda Şam’da Sahih-i Buhari’yi ders olarak işlemesi ile ünlü Sittul Vizara binti Ömer’dir. Daha sonra Kahire’ye davet edilmiş, büyük mescit ve diğer yerlerde ders vermiş, âlimler ve şehrin ileri gelen kadın ve erkekleri derslerine katılmıştır. İşte tüm bunlar, kadın ve erkek arasında haremlik ve selamlık olmak üzere İslami şekilde İslam’ın sosyal nizamının sınırlarında gerçekleşmiştir.
Alim olan diğer bir kadın ise, Medine-i Münevvere’de ticari işlemler ve ukubat gibi konularda şerî görüşlerde bulunan ve simge haline gelen Amra Binti Abdurrahman’dır. İmam Malik (radiyallahu anh), meşhur kitabı Muvatta’da haccın farziyeti hakkında onun görüşlerini benimsemiştir. Yine miladi 9. asrın kadın âlimlerinden olan Ayşe Binti Abdulhadi, Beni Ümeyye El-Kebir camisinde Sahihi Buhari’nin başmuallime makamına tayin edilmiştir. Diğer bir kadın âlim ise, toplum tarafından saygı ve takdir makamı olarak kabul edilen Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevi’de miladi 14. asırda hadis öğrenmiştir. Diğer bir kadın âlim ise, miladi 14. asırda 400’den fazla hadis kitabını ders olarak işleyen Zeynep binti Kemal’dir. Bunun kanıtı ise öğrencilerini dehşete düşüren “deve yükü” kadar icazete sahip olmasıdır. Müthiş fikri şöhreti ile Şam’daki bazı meşhur akademik enstitülere katılmıştır. Bu kadın âlimlerin öğrencileri arasında İmam Malik, İbn Hacer ve İbn Teymiyye (rahimahullah) gibi İslam’ın önde gelen birçok erkek fakih ve müçtehitleri vardır. Bu önde gelen âlimlerden birçoğu, kadın âlimlerini kitaplarından zikretmişlerdir. Onların biyografilerini yazmışlar, ilimleri, zekâları, sabırları, faziletli davranışları, iffetleri ve takvalarından dolayı onlara ögvülerde bulunmuşlardır. Örneğin miladi 13. asrın en önde gelen âlimlerinden İslam tarihçisi İbn El-Neccar, 400 kadın zikretmiştir. Fakih Suyuti’nin yaşadığı 14. asrın önemli hocalarının dörte biri kadındır. Miladi 12. asrın meşhur âlimi İbn Asakir, 80’den fazla kadından rivayette bulunmuş ve kadınların biyografileri hakkındaki raporlar için ayrı bir kitap tahsis etmiştir. Ayrıca İslam’ın önde gelen birçok erkek âlimin biyografilerinde ıslah ile şeri ilmi biraraya toplamayı başarmalarının en önemli faktörünün annelerinden aldıkları eğitimin temeli olduğu görülür.
Kadınlar, İslami yönetim altında İslami ilim, fıkıh ve hadis gibi birçok alanın gelişimi, nakli ve korunmasında önemli rol oynamıştır. Böylece İslam kültürü ve ilimlerinin zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Kadınlar kendi toplumlarında büyük bir saygı görmüştür. İnsanlar, tefsir ve fıkhi hükümler için onlara başvurmuşlardır. Öğrencilerine icazet verme hakkı gibi erkek âlimlerle aynı yetkilere sahip olmuşlardır. Hatta arşivlerde kadın âlimlerin, bazı zamanlar adil hükümlerin kötü kullanılmasını engellemek için mahkemenin verdiği kararlarda İslami bilgilerin kullanılmasına müdahale etmişlerdir. Örneğin büyük muhaddis ve fakih Amra Binti Abdurrahman, bir defasında demir halka çalan hırsıza had cezası vermek isteyen Medine-i Münevvere kâdisi başkanlığında yapılan mahkemeye müdahale etmiştir. Amra, kâdiye bu tür bir cezanın sadece dinarın dörtte biri veya daha fazlasına denk gelen bir şeyi çalan kimseye verilebileceğini hatırlatmıştır. Böylece kâdi, kararından vazgeçmiş ve sanığı serbest bırakmıştır. Çünkü kâdının, Amra’nın getirdiği İslami delile karşı herhangi bir delili yoktu.
Bu kadın âlimler, İslam yönetimi altında tam İslami bir hayat yaşamışlar, ailelerini idare etmişler, çocuklarına bakmışlar, toplumun işlerine iştirak etmişler, adaletin savunucusu olarak iyiliği emretmişler, kötülüğü nehyetmiş ve yöneticileri muhasebe etmişlerdir. Hintli düşünür Muhammed El-Nedvi Ekrem şunları yazmıştır:
“On yıl boyunca birçok konu üzerinden 8000 muhaddis kadının biyografisi ile ilgili anekdotları toplamaya çalıştım. Bu kadınlardan hiçbirinin aile hayatına önem vermediğini, aile hayatına karşı yükümlüklerini yerine getirmediğini, kadını ailede istenmeyen birisi veya erkekten daha aşağı bir konumda gördüğünü ve aile hayatı dışında kadının topluma karşı önemli görevlerinin olmadığını söyleyeni görmedim.”
Kadınlar, Hilafetin gölgesinde tıp, astronomi, matematik, hat, şiir, bilim ve mühendislik gibi diğer araştırma alanlarında da ön plana çıkmıştır. Örneğin Kurtuba’dan Lubne, miladi 10. asırda matemetik ve edebiyat alanında uzman birisiydi. Çok karmaşık mühendislik ve cebir problemlerini çözerdi. Edebiyat alanında geniş bir bilgi sahibi olup bu bilgiye, halifenin sekreteri olarak hizmeti sırasında elde etmiştir. Yine kadın âlim Meryem El-Ustrulabi, miladi 10. asırda mucit birisiydi. Güneş, yıldız ve denizcilerin konumunu belirlemek için astronomide kullanılan usturlabı tasarlamıştır. Onun bu tasarımı, gerçekten bir icattır. Hatta şehrin yöneticisi tarafından görevlendirilmiştir. Yine Endülüslü Lubne, miladi 10. Asırda yaşayan bir şairdir. Dilbilgisi, gramer, matematik ve Arap hattında ön plana çıkmıştır. Devletin başkâtiplerinden biri olup, resmi yasışmalar ona gönderilirdi. Kadınların gururu Ümm Muhammed, miladi 12. asırda Arap hattında uzman birisiydi. Halife El-Muktefi’nin kâtipliğini yapmıştır. Onun döneminde Bağdat’ta hat konusunda ondan daha üstün birisi olmadığı söylenmiştir. Beni El-Zahr ailesindan kadınlar, Halife Ebu Yusuf Yakup Mansur döneminde 12. asırda doktor olarak hizmet vermişlerdir. On beşinci asrın Türk cerrahı Seyrifidan Sabankoçlu, anadoludaki kadın cerrahların kadın hastaların ameliyatlarını yaptıklarını belirtmiştir. Yine İslam yönetimi altında İspanya’dan Şam’a, Irak’tan Hindistan’a kadar hattat kadınlar, Kur’an’ı Kerim’i kopyalama sanatını icra etmişlerdir. Sadece Doğu Kurtuba’da Kur’an’ı Kufi hattıyla yazan 170 hattatın olduğu söylenmiştir.
Diğer taraftan İslami yönetim altında kadınlarda ilim öğrenme isteği ve Allah Subhanehu ve Teala’nın rızasını kazanma arzusu, birçok kadının malını diğer insanların eğitim alması ve ahirette sevap kazanmaları için medrese, üniversite ve enstitülerin inşa edilmesine infak etmesine neden olmuştur. Örneğin H. 245 – M. 859 yılında ilk kız okulunu yapan Fatıma Ümmül Benin’dir. Okulun temelinin atılmasından binanın bitimine kadar oruç tutmuştur. Yine Fatıma Al-Fahri, 859 yılında Fas’ta dünya çapında ilmi derece veren ilk üniversite olarak Karravin Mescidi ve Medresesini kurmuştur. Mirasının tamamını bu işe harcamış ve bina tamamlanana kadar oruç tutmuştur. Bu üniversite, dünyada eğitim veren en meşhur ve önemli merkezlerden biri haline gelmiştir. Bu üniversitede harç parası alınmadığı gibi iaşe ve barınma için öğrencilere nakdi yardım verilmiştir.
Tüm bunların nedeni, erkek ve kadın olmak üzere tebaasını İslam’ı ve dünyayı araştırmaya, toplumun ve insanlığın faydası için hayatın tüm alanlarında üstünlük sağlamaya teşvik eden Hilafet yönetiminin altında İslami hüküm ve sistemlerin tatbik edilmesine dayanmaktadır. Ayrıca Hilafet Devleti’nin üzerine kurulu olduğu İslami ilkeler, devlete kadınların hak ettiği eğitimi alması, kadınının imkânlarının seferber edilmesi ve eğitim gereksinimlerinin karşılanmasına büyük önem vermesini zorunlu kılmaktadır.
Bu şerefli miras, inşallah gelecekte Nübüvvet Minhacı üzerine kurulacak Hilafetin altında yine kadınları beklemektedir. Yine Hilafet Devleti’nde erkek ve kadın olmak üzere tüm tebaasına birinci derece eğitim sistemi temin edilmesine öncelik verilecektir. Ayrıca Hilafet Devleti, ilköğretim ve lise dönemlerinde kız ve erkeklere ücretsiz eğitim verecektir. Bu iki eğitim dönemi, İslam ve Arapça alanında uzmanlıkları, biyoloji, kimya ve fizik gibi matematik ve deneysel bilimleri kapsamaktadır. Devlet, aynı zamanda kadın ve erkeklere yükseköğretimin ücretsiz olması için imkânı dâhilinde finansman sağlayacaktır.
“İnsanın hayatında gerekli olan şeyleri öğrenmesini ilköğretim ve lise dönemlerinde kadın ve erkeğe temin etmek devletin üzerine farzdır. Devlet, ilköğretim ve lise eğitimini herkese ücretsiz olarak temin etmeli ve imkânı dâhilinde herkese yükseköğretimi ücretsiz olarak sağlamaya çalışmalıdır.” Hizb-ut Tahrir’in Hilafet Devleti Anayasa Tasarısı - Madde 178
Dolayısıyla bu şerefli devlet, kadınlar arasında cehaleti ortadan kaldıracak ve kadınların eğitim hayallerini gerçekleştirecektir. Kadınları yüksek lisansa girmeye teşvik edecek, İslam, tıp, bilim, dil ve mühendislik dâhil farklı alanlarda yüksek lisans yapmalarını kolaylaştıracak, düşünce ve becerilerini toplumun tamamının yararına istihdam edecektir. Bu da, örneğin devletin tebaasına en güzel eğitim ve sağlık bakımı hizmeti vermeleri için nice kadın âlim, doktor, hemşire ve öğretmen yetişmesini sağlayacaktır. Tüm bunlar, erkek ve kızların devlet ve özel okullarında ayrı şekilde okumasını sağlayacak İslam toplumu nizamı çerçevesinde sağlanacaktır. Böylece Müslüman kadın ve kızlar, iffetleri ve onurlarının koruyacak İslam hükümlerine bağlı kalarak kadınların eğitim gereksinimlerini takip etmelerini sağlayacaktır. Ayrıca Hilafet Devleti, kadınların eğitimine önem vermeyen veya eğitim haklarını kullanmalarını engel olan geleneksel durumları veya kültürel engelleri ortadan kaldırmak için var gücüyle çalışacaktır. Bu ise, ancak kadınların eğitimine yönelik bu seçkin vizyonu gerçekleştirebilecek Hilafet Devleti’nin gölgesinde Allah Teâlâ’nın nizamının tatbik edilmesi ile mümkündür:
﴿الٓرۚ ڪِتَـٰبٌ أَنزَلۡنَـٰهُ إِلَيۡكَ لِتُخۡرِجَ ٱلنَّاسَ مِنَ ٱلظُّلُمَـٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ بِإِذۡنِ رَبِّهِمۡ إِلَىٰ صِرَٲطِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَمِيدِ﴾
“Elif Lâm Râ. Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” [İbrahim 1]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Adına
Dr. Nazreen Nawaz
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Kadın Kolları Müdiresi