- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Türkiye’deki Laik Eğitim Sisteminin Yapısı, Bozuklukları ve Gerçek Amacı
Türkiye Cumhuriyeti toplumdaki İslami değerleri kökünden silip atmaya yönelik en büyük darbeyi, eğitim sistemini laikleştirmekle vurmuştur. Bu yönde 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, yeni Türkiye’nin kültür hayatını ‘modernleştirmek’, yani ‘laikleştirmek’ adına büyük bir hamledir ve böylece Cumhuriyetin en büyük inkılabının adıdır. Bu kanunla öğretim ve eğitime milli ve laik bir karakter verilmiş, Osmanlı eğitim sisteminde Şeyhülislam’ın denetimi altında olan medrese ve mektepler kaldırılmıştır.
Bu kanunun ardından sürekli olarak eğitim alanında laik, modern ve sözde “bilimsel” öğrenim teşvik eden yeni yasalar, kanunlar çıkartılmıştır. Ana çizgileriyle bugünkü eğitim sistemi de 2 Mart 1926’da Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun ile kuruldu. Türkiye’de ilkokul lise ve yükseköğretimin belli esaslara göre düzenlenmesi, devlet izni olmadan okul açılamayacağı ve okullarda hangi derslerin ne şekilde okutulacağı belirlendi. Tefsir ve Tefsir Tarihi, Hadis ve Hadis Tarihi, Fıkıh Tarihi, Kelâm Tarihi gibi dersler, müfredattan kaldırıldı ve karma eğitim ilkesi kabul edildi. İlköğretimin ücretsiz ve zorunlu olduğu belirtildi. 1925-1935 arasında gerçekleştirilen yasal değişikliklerle Türkiye Cumhuriyeti’nde Hicri takvimden Miladi takvime, Ezani saatlerden modern saat sistemine, Arap rakamlarından Latin rakam sistemlerine geçilmiş, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile bayram ve tatil günleri de Avrupa’ya göre düzenlenmiştir. Hafta tatili Cuma yerine Cumartesi öğleden sonra ve Pazar olarak değiştirilmiştir. Bu süre boyunca Cumhuriyetin Anayasasının 2. Maddesine göre “Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir.” Ancak 10 Nisan 1928’de bu kural da çıkartılmış ardından Arap harfleri kaldırılıp yerine Latin alfabesi kabul edilmiştir. Gerçekten de bir gecede bütün bir milletin okuma yazması elinden alınmıştır.
Türk Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan maddelere göre, eğitimin ‘genel amacı; Türk Milletinin bütün fertlerini Atatürk inkılap ve ilkelerine, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmektir’ (Madde 2). Yine ‘güçlü ve istikrarlı, hür ve demokratik bir toplum düzeninin gerçekleşmesi ve devamı için’ çalışılır (Madde 11). ‘Türk milli eğitiminde laiklik esastır’ (Madde 12). Eğitim ‘Bilimseldir’ (Madde 13). Okullarda ‘kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ (Madde 15).
Velhasıl bu temel prensip ve ilkelere dayanan taklitçi laik eğitim sistemi 90 yılı aşkın bir süredir geçmişiyle bağları koparılmış, hüviyetinde İslam yazan, fakat Batılı şahsiyete sahip bir nesil yetiştirmeye çalışmaktan başka bir şey yapmamıştır. Bu şekilde eğitim müfredatından din dersi haricinde İslam’a dair tüm izler silinmiştir. Din dersi adında işlenen konular incelendiğinde de İslam’ın hakikati ile hiçbir alakası olmadığı, aksine devletin benimsemiş olduğu resmî ideolojiye göre laik bir din anlayışının yerleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
İslami eğitim verdiği iddia edilen İmam-Hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri ise, ibadet ve ahlakla sınırlı kalan, İslam nizamlarını göz ardı eden, laik öğretiler vermektedir. İslam akademik bir disiplin gibi ele alınıp, tarih ve felsefeye indirgeniyor. Çocuklara İslami şahsiyetlerini geliştirecek bilgiler vermek yerine ahlaka ve akideye dair birkaç ayet ve hadisler, sınavlar için ezberletilip bir an evvel geride bırakılması gereken bir sıkıntı olarak aktarılıyor.
Yine din dersleri haricindeki müfredatta İslami bakış açısına ve İslam akidesine ters anlayışlar dayatılmaktadır. Örneğin, hâlâ Biyoloji derslerinde Darwin teorisi öğretilmektedir ki bu teorinin İslam’a göre küfür olduğu açıktır. Hukuk fakültelerinde Batılı hukuk anlatılmaktadır ki İslam’dan başka bir hukuk öğretimi şer’an haramdır. İktisat derslerinde kapitalist ekonomi öğretilmektedir ki bunun temelleri, İslam’ın iktisat siyasetine terstir. Faiz ve vergi temelli kapitalist iktisat sistemi, kaynakları kısıtlı, bunlara olan ihtiyaçları ise sınırsız kabul etmektedir. İslam’ın aksine, fertlerin ihtiyaçlarını karşılamak kapitalist iktisadın amaçları arasında yer almaz. Onun tek hedefi fertlerin ihtiyaçlarını tatmin edecek mal ve hizmetleri temin etmektir. Ancak fertlerin temel ve fazlası ihtiyaçlarının karşılanmasını, yine fertlere bırakan kapitalist iktisat, sadece doğrudan ülkenin milli gelirini artırmaya ve üretim seviyesini yükseltmeye odaklıdır. Böylesi bir iktisat anlayışı, sermaye sahiplerini zenginleştirirken, halkın büyük çoğunluğunu yoksulluk içinde bırakmaktadır. Yine de bu ekonomik nizam, zaten başarısızlığını kanıtlamış olan komünist nizamdan başka alternatifi olmayan, yegâne geçerli ekonomik sistem olarak öğretilmektedir. Oysa tarih boyunca adım attığı her karış toprakta üstün başarısını ispat etmiş olan İslami iktisat nizamı tamamen yok sayılmaktadır.
Bundan ziyade, tıp fakültelerinde otopsi uygulanmaktadır. Tarih derslerinde İslam’a ve geçmişteki Müslüman liderlere atılan iftiralar doğru gibi gösterilmektedir ki böylelikle gençlerin tarihleri, geçmişleri ve atalarıyla olan bağları koparılmaktadır. Felsefe derslerinde sapkın görüşler ve doktrinler anlatılmaktadır ki genç beyinler bulandırılmaktadır. Psikoloji ve sosyoloji bilim dalı olarak konu edilerek aklî düşünme metodu ile bilimsel düşünme metodu birbirine karıştırılarak insan fıtratına ve İslam’ın fikrine aykırı olan sonuçlar çıkartılmaktadır. Örneğin psikolojide insanda zuhur eden herhangi bir yanlış davranış veya bozukluk (eşcinsellik veya gittikçe yaygınlaşan depresyon gibi) yanlış ve zararlı mefhumlardan ve meyillerden değil de, sadece beyindeki bir arızadan kaynaklandığı aşılanmaktadır. Oysa İslam bunları çok kolay tedavi etmekle kalmaz, bunların meydana gelmesini bile engeller. Böylece ne dünyalık ne de ahiretlik yeterli ve sağlıklı azık alamayan, iki yaşam tarzı arasında sıkışıp kalan gençlik, hem akademik başarıdan hem de Allah (st)’ya layık kul olabilmekten mahrum edilmektedir.
Laik insanlar yetiştirmeye odaklanmış eğitim modeli Müslüman gençliği tümüyle İslami bakış açısından uzaklaştırmakta, bunun yerine Batılı yaşam tarzına özendirmektedir. Batının yaşam tarzını ithal ve taklit eden Türkiye Cumhuriyeti, bu yaşam tarzıyla birlikte Batılı toplumları sarsan hastalıkları da Müslüman topluma bulaştırmıştır. Karma eğitim başlı başına bir sorun teşkil etmektedir. Bugün karma eğitimin akademik başarısızlığı tetiklemesinden dolayı Batı’da bile birçok okullarda ayrı eğitim uygulamasına geçilmesine rağmen, Türkiye’de ideolojik nedenlerden dolayı üzerinde ısrar edilmektedir. Kız ve erkeklerin aralarında oluşan duygusal yakınlık, cinsel ilişki veya kıskançlıktan kaynaklanan kavgalar olağan olmuştur. Bu nedenlerden dolayı okullarda meydana gelen cinayetler, intiharlar dahi sık sık haberlerde gündem oluşturmaktadır. Eğitim-Sen’in yayınladığı “Eğitimde Cinsiyetçilik Raporu / 2015”; kadına yönelik şiddetin okullarda birinci sırada olduğunu, okulların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve şiddetin en yaygın yaşanan mekânları olduğunu göstermiştir. Yine Eğitim-Sen’in yaptığı başka bir anket çalışmasına göre liselerde ankete katılan öğrencilerin %13’ü fiziki saldırıya maruz kaldığını ve bu saldırıların %54’ünün okul içindeki çeteler tarafından gerçekleştirildiğini söylemiş. Ayrıca öğrencilerin %90,8’inin dizi bağımlısı olduğu belirlenmiştir. Türkiye’de daha bu yılın Ekim ayında okul yaşlarında fuhşun boyutlarına örnek bir skandal daha ortaya çıktı. Tekirdağ’da 17 yaşındaki bir kızın, ortaokul öğrencileri olan 13 yaşındaki kızlara para karşılığında kendinden yaşça büyük erkekler ile fuhuş yaptırdığı ortaya çıktı.
Gün geçtikçe artan uyuşturucu madde ve alkole başlama yaşı ise 10’a kadar inmiştir. Her yıl uyuşturucu tedavisine başvuran neredeyse 230 bin hastanın yüzde 25’i 12-14, yüzde 17’sinden fazlası da 11 ve altı yaş grubunda bulunuyor. Madde bağımlılığından 15-19 yaş arası ölenlerin yüzdesi 8 iken 15 yaşından küçük çocukların yüzde 1,2’si hayatını kaybetmiş. Bunlar sadece emniyet birimlerine yansıyan vakalardır. Yine her yıl güvenlik birimlerine hırsızlıktan, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanmaktan, satmak veya satın almaktan, mala zarar vermekten ve tehdit ve şiddet suçlarından dolayı neredeyse 115 bin çocuğun suça karıştığı da TURKSTAT verileriyle sabit.
Ortaya çıkan vakalar ve rakamlar her gün daha korkunç şekil ve boyut alırken, halkı Müslüman olan bu ülkede hâlâ laik eğitim sisteminde ısrar ediliyor. Üstelik bu eğitim sistemi Batı tarafından finansal destekler, hibeler, krediler ve burslar alıyor. Mesela Avrupa Birliği destekli Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig, Gençlik Programı ve Jean Monnet Programı gibi yurtdışı eğitim programları da bu amaca hizmet etmekteler. Her yıl AB, UNICEF, Dünya Bankası gibi kurumlar Türkiye’ye, örneğin MEDA ve MATRA gibi hibe programları ile milyar dolar ve avroluk destek veriyorlar.
İşte 90 yılı aşkın bir süredir tatbik edilen bu laik eğitim sisteminin katlana katlana büyüyen sorunlarından sadece bir kesitti bunlar. Bundan ziyade verilen eğitimin akademik başarıdan da çok uzak olduğu her yıl yayınlanan PISA ve TIMSS (Uluslararası Fen ve Matematik Eğilimleri Araştırması) programlarının sonuçları ispat ediyor. Türkiye’nin 4 ve 8’inci sınıf matematik ve 4’üncü sınıf fen puanları TIMSS ortalamasının altında kalıyor. PISA (15 yaşında gençlerin fen, matematik, okuduğunu anlama gibi temel becerilerini ölçüyor) sonuçlarına göre testin yapıldığı 35 OECD ülkesi arasında Türkiye önceki yıllara kıyasla daha da gerileyerek, sondan ikinci oldu. Mezun yetişkinlerin becerilerini ölçen PIAAC (Programme for the International Assesment of Adult Competencies - Yetişkin Becerilerinin Milletlerarası Değerlendirmesi) testi de iç açan sonuçlar vermiyor. Bu test 16-65 yaş aralığına uygulanıyor. Okur-yazarlıkta 34 ülke arasında Türkiye 31’nci, yani sondan üçüncü. Sayısalda yine sondan üçüncü... Testin “teknolojice zengin ortamda problem çözme” adı verilen ayağında da Türkiye sonuncu çıkmış. Tüm test sonuçlarına göre Türkiye’deki eğitimde genel kalitesizliğin mevcut ve yaygınlaşmakta olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu laik sistemin laik eğitiminin başlıca hedefi, doğru bakış açısına sahip İslami şahsiyetlerin oluşmasını engellemektir. Bunun nedeni de gün gibi ortadadır: Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin laik eğitim sistemi, Müslümanların İslam’a bir ideoloji olarak bakmalarını ve bu cumhuriyetin İslam Ümmetine prangalar vurmuş sömürgeci güçlere hizmet etmek için kurulduğunun farkına varmalarını engellemek için çalışmaktadır. Zira böylesi aydın düşünen bir tebaa, mevcut sistemi sorgulamaya başlayacak, inançları ile mevcut sistem arasındaki zıtlığı fark edecek ve onu İslam’ın yönetim sistemi olan Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafet ile değiştirmeyi arzulayacaktır… Zira Müslümanları ve tüm insanlığı kasıp kavurmakta olan Batılı yönetim ve yaşam tarzının doğurduğu hastalıkları, ancak Allah (st)’nın belirlemiş olduğu düzen ve onun tatbik edeceği hüküm ve uygulamalar kökünden tedavi edecektir. Laik devletin bekasına bundan daha büyük bir tehdit olabilir mi???
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Zehra Malik