Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Celil Âlimden Azim Olayın Yıldönümüne Dair Etkili Bir Konuşma Biladü'ş Şam - Rula İbrahim’in Kaleminden

بسم الله الرحمن الرحيم

Raye Gazetesi

Celil Âlimden Azim Olayın Yıldönümüne Dair Etkili Bir Konuşma

Biladü'ş Şam - Rula İbrahim’in Kaleminden

Hizb-ut Tahrir Emiri Değerli Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta, İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan İslam ümmetine, tertemiz, iyi ve seçkin davet taşıyıcılarına ve sayfanın seçkin misafirlerine elektronik iletişim araçları vasıtasıyla bir konuşma yaptı ve konuşmasında şöyle geçti: (Ümmetlerin tarihinde, bu ümmetlerin gurur kaynağı olan aydınlık günler vardır. Peki bu günler, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesinin gerçekleştiği günler olsaydı nasıl olurdu? Şüphesiz yıldızlar gökyüzünde parıldar, dahası güneş dünyayı aydınlatır ve ümmet nidaları gökyüzüne yükselirdi… bu günlerden, en güzel günlerimiz İstanbul’un fethinin yıldönümünün olduğu günlerdir.) 

Konuşmanın derin anlamlarına ve büyük etkilerine dalıp analiz etmeden önce konuşmacının, her ne kadar bünyesinde bu nitelikler olsa da tarihsel bir araştırmacı, bir alim, bir hatip veya bir öğretmen olmadığını, ancak onun çağdaş tarihimizde benzeri olmayan azim bir yürüyüşün büyük bir lideri olduğunu belirteyim. Zira o, ideolojisi İslam olan ve bir asırdan beri varlığı görünmeyen İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan siyasi bir partinin emiridir. İslami hayat ise, insanları Allah’ın şeriatıyla yönetmek ve Allah’ın davetini davet ve Allah yolunda cihat yoluyla tüm dünyaya taşımak için yeryüzündeki tüm Müslümanların Hilafet Devletini kurarak olacaktır.

Celil alim tarafından azim bir olayın yıldönümü hakkında yaptığı etkili konuşmasına gelince; emirin bize hitap ettiği konuşmasındaki bu olay, Ahmed’in Abdullah İbn-u Amr-u İbn-ul Âss’ın rivayet ettiği hadis-i şerifte geçen Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesiyle yakından ilgilidir. Zira Abdullah şöyle dedi:   بَيْنَمَا نَحْنُ حَوْلَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم  نَكْتُبُ، إِذْ سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا، يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ “Dedi ki: Biz Abdullah İbn-u Amr-u İbn-ul Âss’ın yanındayken şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Kostantaniyye mi yoksa Roma mı? Dedi ki: Abdullah şöyle dedi: Biz Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in yanında yazıyorken O’na şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem] şöyle cevap verdi: “Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye fethedilecektir.” Aynı şekilde Ahmed’in Abdullah İbn-i Bişr El-Hasami’den, onun da babasından Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu işittiğini rivayet ettiği hadiste şöyle geçmektedir: لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “Kostantiniyye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.”

Konuşmanın standartları üzerinde duralım:

Birinci standart: Sahabe Rıdvânullahi Aleyhim’in devletlerarası, zaferler ve fetihlere yönelik tutum hakkındaki düşüncesine gelince; sahabeler, uluslararası pozisyonda herhangi bir payı olmaması ve o zamanlar uluslararası ilişkilerin yapısını üstlenen büyük güçlerin hiçbiriyle askeri olarak çatışamaması gibi tüm standartlara nispeten küçük bir ülkeydiler ama İslam’ı dünyanın dört bir tarafına bir hidayet rehberi olarak yaymak için çalışan Müslümanların liderleri hırslıydılar.   

İkinci standart: Liderlerin yetişmesinde alimlerin rolü; nitekim sahabenin ve büyük liderlerin yetişmesinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in büyük rolü vardır. Aynı şekilde ondan sonraki her bir liderin de kendileri için iyi bir sırdaş olan Rabbani alimleri olmuştur. Bu liderlerinden biri de, Ahmed İbn-i İsmail El-Kevrâni ve Akşemseddîn Sengar’ı şahsiyetinin oluşmasına katkı sağlayan iyi bir sırdaş edinen komutan Muhammed Fatih’tir. 

Üçüncü standart: Liderin tüm sebeplere bağlanma azmi ve kararlılığı; nitekim Fatih’in askerlerinin soğuk kıştan korunmaları için bir kale inşa etmesi, aynı şekilde top yapması için Macar asıllı mühendis Urban’ı getirmesi ve düşman hatlarının arka kısmındaki karadan gemileri kaydırma fikrini ortaya koyması, Kostantiniyye’yi profesyonel ve onurlu bir şekilde fethetmek için tam askeri bir atmosfer oluşturmuştur. Bugünkü alimlerin yaptıkları ise bunun tam aksidir. Zira onlar, yöneticiler tarafından gözetilmemesinden dolayı ümmetle olan bağlarını kopardılar, Batı’ya yatırım yaptılar ve bilimsel gelişim onların omuzlarında inşa edildi.    

Dördüncü standart: Celil sahabi Ebu Eyyub El-Ensari’nin H. 50 yılında katıldığı ilk savaş ile sekiz yüz yıldan fazla bir zaman sonra H. 857 yılında fethedilmesi arasındaki zaman, nübüvvetin kanıtlarındandır. Bu da akidenin, vaadin ve müjdenin önünde zamanın hiçbir önemi olmadığını teyit ediyor. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala’nın başarı dilemesi ve mümin kullarının üzerine nusretini göndermesiyle hazırlık ve fetih arasındaki süre iki aydan daha az olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ  “Şüphesiz Rasullerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında, hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret veririz.” [Mumin-51]

Beşinci standart: Nusret gerçekleştiğinde Allah için şükür secdesi yapmak ve Allah’ın ubudiyyetini ikrar etmek; çünkü O, rablerin Rabbi ve sebeplerin müsebbibidir. وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ "Zafer ancak Aziz ve Hakim olan Allah'ın katındadır." [Ali İmran - 126] Yoksa spor ve diğer alanlarda kayda değer bir zafer elde ettiklerinde, fişekler atan, değerlendirmeler yapan ve iyi bir şey yaptıklarını sanarak dünya hayatındaki çalışmaları boşa giden aptallar gibi dans eden bugünkü ahmakların yaptıkları değil!

Altıncı standart: Nübüvvetle başlayan, birinci Raşidi Hilafet ile devam eden ve ısırıcı meliklerin sonuna kadar ulaşan birbirini takip eden İslam Devleti günlerinde Müslümanların asırlarında Fikhi’l İstihlaf ve cihad talebi kelimeleri yayıldı. Osmanlı Hilafetİ’nin yıkılmasının ardından Fıkhi'l-İstid'af kelimeleri yayıldığında Müslümanlar savunma ve direniş cihadını araştırmaya başladılar, sonra da bunlar, sahte bir şekilde cesur barış ve düşman kafirlerin gasbından özgürleri taşıma fıkhı, yıkım altında namaz kılma, evi olmayanlar için oruç tutma, İslam ülkeleri arasındaki sınırlarda haydutlara rüşvet ve buna benzer birçok şeyin fıkhı olarak adlandırıldı!! İşte bu ve benzerleri, Hilafet Devleti’nin yıkılması, yeryüzünden İslam’ın otoritesinin kalkması, İslam ülkelerine, servetlerine ve onlardan birçoğunun akıllarına kafirlerin egemen olmasıyla meydana gelmiştir. 

Yedinci standart: İslam ümmetinin içine battığı tarihi çamurun ortasında Hizb-ut Tahrir, bu ümmete yeniden izzet ve onurunu kazandırdı, ümmet arasında fikri, fıkhı, usulü ve siyaseti yeniledi ve kendini ümmet ile birlikte Hilafeti kurmaya adadı. Nitekim Hizb, bu zor işte uzun bir yol kat ettiğinden dolayı dünyanın dört bir tarafındaki ümmet üzerinde kalkınma belirtileri ortaya çıkmaya başladı,     Hilafet’in kurulması iki mızrak boyu hatta daha da yakın hale geldi, Batı ve Müslümanların başındaki ajan yöneticiler cinnet geçirmeye başladı, Hizbe ve gençlerine tuzak kurmaya başladılar ve insanlardan, ayrılanlardan, nakisilerden, ceza alanlardan ve hastalıklı olanlardan gençlerin üyelerini dağıtmak ve onları sıkı ve gayretli çalışmalarından caydırmak için onları dinleyenler oldu. Ancak gençlerin gücü ve Hizbe olan bağlılığı, onların fasit çabalarını ve şeytanî faaliyetlerini engelledi. 

Sekizinci standart: Bugün biz, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasının eşiğindeyiz. Dolayısıyla biz, Allah’tan rahmetini, sabrın bittiği anda yaklaşmakta olan zaferi ve Allah hakkında hüsnü zan besleyerek bizlere müjdeleri gerçekleştirmeyi ikram etmesini diliyoruz. Böylece Allah’ın izniyle Roma bizim ellerimizle fethedilsin ve dünyanın dört bir tarafında ukab rayesini dalgalandıralım. Zira bizler, Yahudilerle savaş, Filistin’in kurtuluşu ve Beytu’l Makdis’in Allah’ın izniyle Daru’l İslam’ın merkezi olmasının ardından hidayetin merkezi olacağıyla ilgili Allah’ın ikinci vaadinin gerçekleşeceğine güveniyoruz.  

Son olarak bizler, Allah Subhanehu’ya Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerini gerçekleştirmeyi, bu ümmete Hilafet’in geri dönmesini, sonra Kudüsünün kurtulmasını ve daha önce Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadislerini tasdik ederek kardeşinin fethi gerçekleştiği gibi Roma’nın da fethini nasip etmesi için yalvarıyoruz. Ayrıca Allah Subhanehu’dan, bize katından yardım göndermesini, amellerimizi güzelleştirip mükemmelleştirmesini temenni ediyoruz ki böylece Aziz ve Rahim olan Allah’a nusretine ehil olanlardan olalım. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.” [Rum-4-6]    

Kaynak: 15/01/2020 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (269.) sayısı.

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER